AKP iktidarı soykırım saldırılarını oldukça derin ve inceltilmiş yöntemlerle Kürt kültür sanat alanında devreye koymuştur. En tahripkar soykırımı Kürt halkının kültür değerlerine karşı yürütüyor. Kürt halkının kendisini kültür sanat ve edebiyat ile örgütleme çabasının önüne bin bir bahane ile engeller çıkarıyor. Bu faşizm Türk içişleri bakanı İ. Naim Şahin’in sanat alanını tehdit eden açıklaması ile yeni bir düzey kazanmıştır. Tüm veriler AKP’nin Kürt soykırımında eski hükümetlerden daha planlı çalıştığını, TC’nin 87 yılda yapamadığını yapmak istediğini gösteriyor.
Bilindiği gibi Türk başbakanı R. Tayyip Erdoğan Türk dizileri gibi peş peşe gündeme getirdiği açılımlar serisinin bir bölümünü de ‘sanatçı açılımı’na ayırmıştı. O günlerde tıpkı diğer açılımlar gibi ‘sanatçı açılımı’ da tartışılmış, olumlu bulanlar yanında sanatçıların siyasi iktidara yakın durmasını ilkesel olarak yanlış bulanlarca da eleştirilmişti. Açılıma katılan “başbakanın sanatçıları” bu açılımdan sonra günlerce medya yoluyla propaganda yapmışlardı. Ancak AKP’nin sanat alanını denetime almak isteyen bu hamlesi genelde tepkiyle karşılanmıştı. Diğer yandan Türk başbakanının Kars’taki insanlık anıtına “ucube” demesi sanatçılar arasında soğuk duş etkisi yapmıştı. Kendi içinde çelişkili gibi görünen bu politik yaklaşımlar AKP’nin kültür sanat alanını ele geçirme tarzının nasıl olduğunu, bu amaçlarını hangi yöntemleri kullanarak gerçekleştirmek istediğini ele vermektedir. AKP “alkışlama yuhalama” “ödüllendirme cezalandırma” yöntemlerini iç içe kullanarak bu alanı istediği gibi yönlendirme ve denetimine alma peşindedir. Elindeki iktidar ve devlet olanaklarını bu amacı için ustaca kullandığı ortaya çıkmıştır.
AKP’ye devlet iktidarı beyaz Türk faşist rejim sahiplerinin PKK’yi tasfiye etme karşılığında verilmiştir. AKP devletleştikçe toplumsal yaşamın tüm alanlarını kendi felsefik, ideolojik, siyasi bakış açısına göre ayarlamakta ve ‘yeşile’ boyamaktadır. Bu Kürt halkına taktiği değiştirilmiş yeni soykırım savaşları şeklinde yansımaktadır. Dizi film misali yapılan açılımlarla asıl hedefin Kürt halkının PKK ile elde ettiği kazanımları tasfiye edecek, Kürtleri PKK öncesi döneme geri götürecek gücü devlete yeniden yaratmak olduğu netleşmiştir. AKP’nin Kürdistan özgürlük mücadelesiyle işlemez kılınan TC’yi restore etme partisi olduğu her açıdan netleşmiştir. ‘Açılımlar’ın ise restorasyon için malzeme bulmak amaçlı olduğu artık kesinleşmiştir. Dolayısıyla AKP kültür sanatı da restorasyon işinin ‘badana boyası’ rolünde ele alıp Kürt inkar ve imhasının üstünü kapatmak için kullanıma açmıştır.
İ. Naim Şahin’in sanatçıları, aydınları ve yazarları tehdit etmesini ‘sanatçı açılım’ının yeni bir aşaması ve gerçek içeriği olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Tıpkı ‘Kürt açılımı’nın kulağa hoş gelen sözlerle başlaması ve süreçle o ‘açılımın’ Kürt özgürlük hareketini tasfiye hamlesi olduğunun ortaya çıkması gibi bu konuşma da ‘sanatçı açılımı’nın gerçek çerçevesidir. AKP kültür sanat politikalarıyla sanat sahnesinin muhalif demokratik sesini susturarak kendi çizgisinde sanat yapanların önünü açıp kültürel soykırımda sonuç almak istediğini ortaya koymuştur. Malum açılımla en başta Kürt kültür sanat alanını denetime almak hedeflenmiş ve dürüst Kürt sanatçı ve aydınlarını işlevsiz bırakmak amaçlanmıştır. AKP’nin Kürt düşmanlığında kültür sanatı özel bir konumda tutuğunu TRT’de başlatılan Kürtçe yayından ve bazı üniversitelerde Kürtçe eğitimin yapılmasından anlamak mümkündür. Bilindiği gibi televizyon yayını ‘açılım’dan önce devreye konulmuş bir hamle idi. Özcesi AKP’li bakanın son tehditkar açıklamasının polisin ‘Terörle Mücadele Şube Müdürleri’ni uyaran bir konuşmanın ötesinde anlamı ve amacı vardır. AKP’nin devlete yerleştikçe kendini daha fazla güvende hissettiğini böylece gerçek yüzünü daha kolay açığa vurduğunu geçmiş pratiğinden biliyoruz.
AKP kültür sanatı soykırım saldırılarında bir silah olarak kullanıyor
AKP devletleştikçe kültür sanat alanında ne tür değişiklikler yapmaktadır? Soykırımcı sömürgeci bir güç olan AKP, Kürt soykırımında kültür sanat alanını hangi tarzda kullanmaktadır? AKP politikalarında kültür ve sanatın dolayısıyla kültür sanat insanlarının rolü ve işlevi nedir? AKP’nin iktidara gelir gelmez yaptığı ilk işlerden birinin de Kürt kültür ve sanat değerlerine el uzatmak olmasının nedeni nedir? Diğer sistem temsilcilerinden ayrı bir uygulama olan Kürt kökenli kimi kişilerden bu alanda yeni bir korucu takımı yaratmakla hedeflenen nedir? Daha birçok soru sorularak AKP politikalarında kültür sanatın nasıl bir işleve sahip olduğunu ve Kürt soykırımı saldırılarında bu sahanın nasıl kullanıldığını anlamak mümkündür.
AKP kolektif bir ekiplerle, mükemmel bir koordinasyonla çalıştığını sıkça vurgulamaktadır. O zaman bu partiyi de tüm yönetim alanlarını ortak ele alarak değerlendirmek en doğrusu olacaktır. AKP bir çizgi ve siyasi bir anlayış olarak iktidara geldiği günden bu yana ısrarla geçmiş tüm iktidar partilerinden farklı olduğunu propaganda etmektedir. AKP’nin CHP hariç kendisinden önceki diğer tüm iktidar partilerinden farklı olduğu dolayısıyla Kürt halkına dönük politikalarında da değişik bir yol izlediği doğrudur. Çünkü Türkiye’de CHP hariç AKP’ye kadarki hiçbir parti devletleşemediler. AKP; ABD, Yahudi sermayesi desteğinde Anadolu burjuvazisinin temsili olup, devlet aygıtlarını bu güçler adına yeniden örgütlediği için diğer partilerden değişik bir yapılanmadır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra devletin görünen yüzü olan CHP neyse, AKP de 2000’ler sonrası TC’nin görünen yüzüdür. Dolayısıyla AKP yeni bir CHP’dir. Demek ki AKP, Kürt inkar ve imhasından vazgeçmemiş devletin 87 yılık soykırım uygulamalarını, yeni biçimler altında sürdüren öncü güçtür. Bunun için AKP tek tek partilere ve hükümetlere değil sömürgeci TC’ye benzemektedir. AKP yeni dönemde öngörülen sömürgeciliğe göre oluşturulan bir partidir. Aslında bu güruh parti değil devlettir. AKP’yi tanımak için CHP’nin yaptıklarını bilmek, tanımak gerekmektedir. Bu konuda Kürt kültür sanat değerlerine nasıl yaklaştıklarını ele alarak çok somut tahlillere gitmek mümkündür.
Bilindiği gibi Kürdistan’ın TC tarafından sömürgeleştirilmesinde Şark (Kürdistan) Islahat Planı çerçevesindeki faşist CHP politikalarının rolü belirleyici olmuştur. Bu planın özü Kürt halkını kültürel olarak asimile ederek dirençsiz bırakmak, direnebilecek kesimleri de göçe zorlayarak sürgüne yollamak ve neticede Kürtleri Türkleştirmekti. Kürt kültür sanat değerlerinin yasaklanarak inkar edilmesi, asimilasyonla imha edilmesi bu politikaların özünü oluşturmaktaydı. Umum Müfettişlikleri ile tıpkı bugün Beşir Atalay’ın yaptığı gibi sömürgeci politikalar yerinde tespit edilip koordineli bir biçimde uygulanmaya konulmuştur. Tarih bu müfettişlerin bilgisi, onayı dahilinde planlı imha operasyonlarıyla birçok Kürt kültür değerinin tahrip edilerek yok edildiğine şahittir.
Bu dönemlerde ilk etapta Kürdistan’ın tarihsel, toplumsal ve sanatsal olarak haritası çıkarılmıştır. Yani bu gün Gülen cemaatinin yaptığı gibi önce temas kurulmuştur. Daha sonra toplayabildikleri kadar Kürt halkının kültürel sanatsal kimlik değerlerini alıp Ankara’ya götürmüşlerdir. Kırsalda yetiştirilmiş ve yapılmış bir ürünün kent pazarlarına sahipleri tarafından satışa sunulması gibi Kürt kültür sanat değerleri TC kültür sanat pazarında sahipsiz mal misali satışa çıkarıldı. Asimile edildi. Ayrıca Kürdistan’da hazine değerindeki kültürel birikimleri ve yetenekli kişileri tespit ettiler. Daha sonra topladıkları, tanıdıkları kimlik değerlerini asimile edilecekler ve edilemeyecekler şeklinde tasnif ettiler. Bu asimilasyon işinde çalışabilecek ve kullanabilecek bazı Kürt kökenlileri yanlarına çektiler. Bu gün TRT-6’da çalışanlar gibi bazılarına devlet memurluğu sıfatı verdiler. Sonraki aşamalarda TRT’yi ve yüksek okulları bu asimilasyon işinin merkezi kurumları yaptılar. TRT arşivinin en çok belge ve ürünlerinin olduğu kısmının Kürdistan’dan toplatılan Kürt halk değerlerinden oluştuğu belirtilmektedir. Kürt müzik değerlerinin bu arşivin en zengin bölümü olduğunu TRT halk müziği korusunun konserlerinde sunduğu repertuarlarından anlaşılmaktadır. TRT-6’nın bu talan edilmiş Kürt değerleri üzerine kurulduğunu CHP’nin yarıda bıraktığı işi AKP’nin tamamlamak için bu kanalı açtığı iyi bilinmek durumundadır. Bu işin bugün Kürtçe yapılmasına kanmamak gerekir. Çünkü Kürt halkının kazandığı ulusal bilinç düzeyi, başka bir yöntemle sonuç alma ihtimallerini daha da zora sokuyor. F. Gülen’in cümlesi ile “damardan, kılcal damarlarından içlerine girmek” için Kürtçe kullanma yoluna başvurmuşlardır. Tüm toplumsal alanlarda Kürtlere ait değerlerden söz ederek yapılanların “damarlardan, kılcal damarlardan içlerine girmek” demek olduğunu bilmek hayati önemdedir.
Şark Islahat Planı Kürtleri Türkleştirme planıdır
Bilindiği gibi doksanlı yıllara kadar da Şark (Kürdistan) Islahat Planı kararları gereği Kürtçe konuşmak, stran dinlemek diğer sanat dallarında Kürtçe eser vermek kısacası Kürtlerin kendilerini kültürleriyle ifade etmesi en tehlikeli işlerden biriydi. Bu politikaların amacı sıkça belirtildiği gibi Kürtleri Kürt olmaktan çıkarıp Türk ulus devleti içinde Türkleştirmekti. Türk devletinin tek millet yaratma stratejisi gereği hemen hemen her şeyini Kürtleri Türkleştirmeye göre ayarladığını belirtmek abartı sayılmamalıdır. O dönem politikalarını kabaca; Kürt değerlerini Türkleştiren çalışmalara, bu işlere kafa yoran kişilere çok abartılacak derecede değer vermek, Kürt halk değerlerini özüyle ele alanlara dünyayı dar etmek, şeklinde formüle edebiliriz. Bu politika sanat ürünlerinde Kürtlerin Kürtlüklerinden vazgeçmesini sağlayacak içerik olarak yansıdı. Türk sinemasında kimi istisnalar olsa da değişmeyen ortak dili “fakir, sosyalitesi dar, katil, mafyacı, şehir kültürü içinde şaşı kalmış, feodal değer yargıları ile yaşayan, Türkleştikçe modernleşen zenginleşen ve yaşamları değişen vb” tüm karakterler, tipler “Mardinli, Diyarbakırlı, Ağrılı vd” Kürdistanlılardır. Yeşilçam Türk filmlerinin tümünün ‘mutlu son’ ile bitmesinde Kürt halkına dönük soykırım politikalarının belirleyici etkisi olduğunu vurgulamak gerekir. Çünkü laik beyaz Türk faşist sisteminin dayattığı tek millet yaratma soykırımında asıl hedef Kürt halkının Türklük içinde asimile edilmesidir. Her filmin kurgusundaki ‘mutlu son’ laik beyaz Türk faşist sisteminin kültür değerleri ile bir şekilde buluşmaktır.
‘Türk halk müziği’ denilen müziğin en zengin makamları, en ritmik şarkıları ile anlamlı güftelerden oluşan eserleri Kürt halk stranlarından devşirilenlerdir. Örneğin NÇM müzik sanatçılarının Şahiya Strana adlı küçük çaplı bir çalışmayla geri döndürdüğü otuz kırk kadar müzik eseri bu alandaki tahribata ışık tutuyor. ‘Türk sanat müziği’ denilen müziğin makamlarının ezici bir bölümü Kürt müziğinin makamlarıdır. Hata bazı uzmanlar ve aydınlar Türk sanat müziği diye bir müziğin olamayacağını dahi belirtmekteler. Türk halk müziği denilen müziğin en etkili sesleri devlet memuru yapılmış ve görevleri Kürt kültür ve sanat eserlerini Türkçeleştirmek olan Kürtlerden oluşmaktadır. Onlarcası Türkiye’de en popüler ses sanatçıları olarak bu işe devam etmektedir.
Türkçe yazılmış en etkili romanlar ve edebi yazılar Kürtleri konu edinenlerdir. Ya da köken olarak Kürt olup Türkçe yazanların eserleridir. Bu konuda Yaşar Kemal bilinen en çarpıcı örnektir. Aziz Nesin’in yazım tarzına konu olmuş olay ve karakterlerin büyük bir bölümü Kürt kültür ve yaşamından seçilenlerdir.
‘Türk halk oyunları’ denilen halk oyunlarının en zengin folklorik öğelerine sahip olanları Kürt govendleri olduğunu biliyoruz. Türk devletinin birçok uluslararası yarışmaya Kürt govendlerini oynayan ekipleri göndererek dereceler aldığını göz önünde bulundurursak bu alandaki gerçek daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Modernleşme adı altında başta Kürt giysileri olmak üzere yemek kültürü vd kültür değerleri üzerinde de en ince yöntemlerle kültür jenosidi yürütüldüğüne bilinç kazanmış, bu politikaları görmüş kadar ömür sahibi olan tüm yurtsever Kürtler şahittir. PKK mücadelesine kadar da özellikle şehirde annesi ve babasıyla görününce utanmamış Kürt yok gibidir. İşte tüm bu saldırlar soykırım yaşamış bir halkta görülen kendi kültürünü geri, işe yaramaz, çağdışı, küçük görme ve ondan kaçma gibi duygu ve düşüncelerin Kürtlerde yaşanan düzeyinin dışa vurumuydu.
Özcesi 1925-90’lar arası cumhuriyet tarihi sistematik asimilasyon ve kültürel soykırım kanunu olan Şark (Kürdistan) Islahat Planı’nın zaman ve mekana göre değişen uygulamalarının sürecidir. Bu dönem aynı zamanda Kürtlere kendilerini sanat yoluyla ifade etmesinin kesinkes yasaklandığı dönemdir de. Bununla Kürtleri tarihten silmek amaçlanmıştır. Bu dönem Kürt kültür sanat emekçilerinin yazarlarınca kalemin oynatılamadığı, tiyatrolarının perde açamadığı, ressamlarının fırçaya dokunamadıkları, heykeltraşların tek bir şeyi yontamadığı, sinemacılarının tek bir sahneyi çekemedikleri bir dönemdir. Sanat alanında geride sadece dengbejlerin giderek kısılan, kıstırılan sesi kalmıştı.
Kültür üzerindeki inkar ve imha da PKK öncülüğündeki direnişle tersine çevrildi
PKK öncülüğünde verilen özgürlük mücadelesi ile Kürt halkı soykırımcı sömürgeciliği işlemez kıldı. Yaratılan demokratik ulusal bilinç Kürtleri kendi değerlerine sahip çıkmaya sevk etti. Bu sahiplenme Kürtlerde sanatın birçok dallında yeşermeye canlanmaya yol açtı. Kürt halkının kendini sanatla ifade etmesi bilinci, sömürgeciliğin inkar ve imha politikalarının yenilgiye uğratılmasının pratik sonucuydu. Dolayısıyla doksanların ortalarından sonra Kürt halkı sömürgecilerin yok saydığı bir varlık olmaktan çıkmış, stranları ile serhildanlarda gürül gürül akan bir halk olmuştur. Türk sömürgecilerinin Kürt halkına giydirmek için akla hayale gelmez yöntemlerle yürüttükleri inkar ve imha, PKK öncülüğünde sanata konu olacak muhteşemlikte bir direnişle tasfiye edildi. Kürt halkını Türk egemen sistemi içinde asimile etme bunda başarılı olunmaması halinde de kültürel soykırım uygulama stratejisi işlemez kılınmış, ancak devlet bu stratejiden vazgeçeceğine Kürtlerin ulusal gelişim düzeyine göre kendini yenileyerek inkar ve imhaya devam demiştir. Bu yenilik siyaseten AKP ve Gülen cemaatinin devlete yerleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bu nokta da temel soru, iktidar ve devlet olan güçlerde yaşanan bu değişikliğin devletin değişmeyen Kürt politikası kapsamında Kürt kültür ve sanat değerlerine nasıl yansıtılacağı meselesi olmaktadır. Bu irdelenmesi gereken en önemli konudur.
Artık Kürt halkı AKP ve Gülen cemaati denilen organizasyonları önemli oranda tanıyarak bilince çıkarmıştır. Dolayısıyla AKP ve Gülen cemaatini uzun uzadıya tanıtmak gerekmez. Kısacası bunlar Türk islam sentezinin ürünü olarak kurumlaşmış yeşil Türk faşistleridir. Devlet olmalarının karşılığında kendilerinden istenen beyaz Türk faşist rejiminin başaramadığı Kürtleri soykırımlarla imha etmeyi başarmalarıdır. Bunların hedef alıp tasfiye etmek için varını yoğunu ortaya koydukları Kürt hangi Kürt’tür? Çünkü PKK ile Kürtler eski Kürtler değildir. 20. yüzyılın asimilasyon ve soykırım uygulamalarının önemli oranda işlevsizleştirilmesi ile Kürt halkında; demokratik toplum bileşenlerinden meydana gelen halk, egemenler, işbirlikçi hain kesimler biçiminde kesin çizgilerle bir ayrışma yaşanmıştır. Kürt halk kesimleri kurumsal olarak değişmiş, özgürlük bilinçleri gelişmiştir. Beyaz Türk faşizmini etkisiz kılarak işlemez kılan da bu Kürtlüktür. Sömürgecilik için tehlikeli olan bu Kürtlük ilk etapta bitirilmesi gereken bir kültür olarak soykırımın her çeşidinin hedef tahtasına yerleştirilmiş olan Kürtlüktür. İşte sömürgeci inkarcılığın AKP ile düşman bellediği de bu kimlik sahibi Kürtlerdir. Bundan çıkarılacak temel sonuç; AKP politikalarının özü, toplumsal yaşamın her alanında Kürt halkının kazanımlarını ele geçirmek, yok etmek ve özgür Kürt’ü tasfiye edinceye kadar yanında tuttuğu hain ve işbirlikçileri bu değerlerle beslemektir.
Kürtleri kendisi olmaktan çıkaran soykırım saldırılarını PKK boşa çıkardı. Kendisi olmaktan çıkmak demek halk olarak sahip olduğu kültür değerlerine yabancılaşmak demektir. Bu boşa çıkarma PKK ile kazanılan bilinç ve örgütlü mücadele sayesinde oldu. Bu da sade bir ifade ile Kürt halkının PKK ile yeniden kültürleşmesi, kendi tarih ve kültür değerleri ile buluşması anlamına gelmektedir. Kürt halkında sömürgeci politikaları deşifre ederek varlığını tehdit eden tehlikeyi önemli oranda bertaraf eden bu direniş kültürü olduğu için, AKP de aldığı görev gereği Kürtlerdeki bu kültürü asimile etmeye dejenere ederek gelişimini engellemeye odaklanmıştır. Dolayısıyla AKP ve Gülen cemaatinin devlet olması karşılığında hedefleyip bitirmesi gereken ilk şey Kürtlerin PKK ideolojisi ile elde ettiği sosyal ve kültürel kazanımlarıdır. Dolayısıyla uzun yıllardır Türk başbakanı Erdoğan’la çalışan şimdilerin içişleri bakanının tehditlerini yeni devletin stratejisi içinde ne anlama geldiğini biraz daha açımlamakta yarar vardır.
Konuya önce Kürt halkının sahip olmadığı için halk olarak üzerilerinde varlık yokluk tartışmasına götüren temel kültür değerleri ile Kürtlerin PKK ile kazandıktan sonra inkar ve imhayı işlemez kılan temel değerlerine bakarak başlamak yararlı olacaktır. Bir halk her türlü kültür ve kimlik değerine sahip olsa bile sürekli bir yenilenmeyi yaşamazsa yabancı bir kültür içinde yok olmaktan kurtulamaz. Bir kültürel birikimin kalıcılığı onun sürekliliğidir. Süreklilik için ise yenilik şarttır. Yenilik için ise politik bilinç ve güç şarttır. Halk Önderliğimizin deyimi ile politik olmayan toplum, çürüyen yozlaşan ve giderek yok olan toplumdur. Politik irade olmadan bir toplumun yok olacağının en somut örneği, Kürt halkının politik kurumlarının olmadığı PKK öncesi süreçte yaşadıklarıdır. Kürtlerin dünyanın en eski tarih ve en köklü kültürüne sahip olmalarına rağmen üzerlerinde varlık yokluk tartışmalarının yapılmasının temel nedeni politik bilinçlerinin olmamasıydı. Kültürde politik saha; önderlik, örgütlenme, siyasi temsil, her alandaki kurumlar örgütler gibi toplumsal yaşamda strateji ve taktik belirleyip her alandaki üretimi planlamak demektir. Kürt halkı, özellikle son iki yüzyılda bu alanın ya hiç geliştirilmemesi ya da Kürtler adına sömürgecilerin denetiminde ve onların hizmeti için çalıştırılmasından ötürü büyük kayıp ve trajediler yaşadı. “Kürtler adında bir halk yoktur” sözü esasta Kürt halkında kendi kimliğine sahip çıkacak bilinç ve onu anadilinde savunacak politik bilincin olmamasının verdiği cesaretten zemin alınarak söyleniyordu. Yoksa kitle olarak, dağıtılmış parçalanmış, dil ve kültür alanında darbelenmiş ve yaralanmış da olsa bir Kürtlük hep var ola gelmiştir. AKP faşizminin saldırılarını anlamak için bu çerçeveyi derinlemesine bilince çıkarmak durumundayız.
Soykırım saldırılarının yürütüldüğü temel alan kültür sanat alanıdır
Türk sömürgeciliği Kürt halkının politikleşmesini engelleyemediği için kaybetmiştir. Siyaseten bunun anlamı PKK ve gerillanın yenilmemiş olmasıdır. İşte kendisini AKP ile yenileyen devletin Kürtleri tasfiye etmek için Önderliğe PKK’ye yine KCK adı altında legal alandaki örgüt ve kurumlara saldırısının anlamı Kürtlerin politik sahasını işlevsiz bırakarak Kürt kültürünün kendisini yenilemesini engellemek içindir. AKP ve Gülen cemaatinin kültürel soykırım saldırılarının merkez noktası Kürt halkının politik kurumlarıdır. Bu alandaki saldırıları sadece siyasi soykırım saldırıları olarak adlandırmak eksik kalır. Çünkü AKP bu saldırılarla Kürtlerin toplumsal işlerini yapamaz, çalışamaz, yarınlarını planlayıp örgütleyemez, ekonomik, sosyal, siyasal ve sanat işlerini bir düzen içinde yürütemez duruma getirerek teslim almayı amaçlıyor.
Soykırım saldırılarının faşist ve ırkçı karakterde yürütüldüğü bir diğer alan ise kültür sanat sahasıdır. Kürt halkının politik kurumlarına saldırılarından da anlaşılacağı gibi AKP politikalarında kültür sanat sahasına saldırılarının odağında Kürtlerin PKK ile yaratıp geliştirdiği direniş kültürü değerleri yer almaktadır. Bir halkın tarihsel emekleri ve mücadelesiyle yaratığı değerlerini kültüre dönüştürmesinde başat rol sanat ve edebiyatındır. Kültür değerlerini sanat ve edebiyat yoluyla yeniden yaratmayan ve bu tarzla topluma mal edemeyen kim olursa olsun diğer kültürlerden farkını ortaya koyamaz geleceğini güvenceye almış sayılamaz. AKP, Kürtlerin kendi sanat ve edebiyatlarını geliştirmelerini engelleyerek kültürleşmelerini durdurup ayrı bir kimlik olan Kürtlerin tüm farklılıklarını yok etmek istemektedir. Dolayısıyla AKP’nin sanat edebiyat alanındaki saldırılarının birinci hedefi “tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek dil” amacının gerçekleşmesi içindir. Böylece Kürtlerin Türkleştirilmeleri sağlanacak seksen yedi yıldır bunu başaramamış kemalistler yerine kendileri geçmiş olacak, Erdoğan ve Gülen de Türk tarihine ikinci Atatürk olarak geçmiş olacaklar.
Kürt halkındaki uluslaşma bilincinin açıktan kimlik değerlerini yok saymaya imkan vermemesi ve böyle bir inkarcılığın günümüz dünyasında izahındaki zorluklardan kaynaklı, Kürt kültür sanat ve edebiyat alanına dönük sömürgeci politikalar diğer soykırım çeşitlerinden daha değişik bir tarzda yürütülmektedir. Bu tarzın nasıl ayarlandığını ele veren üç önemli örnek mevcuttur. Birincisi; AKP sömürgeciliği kendi eliyle TRT-6’da Kürtçe yayın yapmaktadır. Ancak bu yayında Kürt çocuklarının anadilini öğrenmeleri amaçlı eğitici öğretici çocuk programları yayınlamak yasaklanmıştır. Bu yayında Kürdistan coğrafyası ve yerleşim yerleri isimlerinin Kürtçesi yerine devletin değiştirip Türkçeleştirdiği isimler kullanılmaktadır. Kürt kültürünün yenilenmesi amaçlı olması gerekken yayın konsepti yerine Kürtleri Kürtçe ile asimile etmek ve en önemlisi de Kürt kültürü ve tarihi Türk kültürü ve tarihinin değişik bir versiyonu, eki olduğu çizgisi esas alınmaktadır. Bu yayında direniş kültürü değerlerini vermek tümüyle yasaklanmıştır. Örneğin serhildan kelimesi yerine nümayiş kelimesinin kullanılmasında görüldüğü gibi. Kürtçeye “bilinmeyen dil” diyen AKP devleti bu dille yirmi dört saat sömürgeci emelleri için yayın yapabilmektedir.
İkincisi; AKP, yanına çektiği ve bakan yaptığı kimi hainleri Kürtçe konuşturmakta ancak Kürt siyasetçileri dillerini kullandıkları ya da Kürtçenin geliştirilmesine hizmet ettikleri için tutuklamakta, anadilde savunma hakkını yasaklayabilmektedir.
Üçüncüsü; üniversitelerde Kürtçe bölümler açmakta ancak Kürtçe anadil eğitimini bölücülük olarak değerlendirmektedir. Bu politikadan anlaşılacak tek bir şey vardır: Kürtlerin bir halk olarak kendi haklarını kullanmasını engellemek, Kürtlerin kendi politik bilinçleri ile kültürleşmesini engelleyerek asimile etmek. Bu politikanın en tehlikeli ve iğrenç yanı ise geçmişte olmayan yasak sayılan kimi uygulamalarla kendisini kamuflaj ederek yapılmasıdır. Bu tarzdaki saldırılar “Kürt sorunu yoktur kimi Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” söyleminin kültür sanat alanında dile gelen biçimidir. Kültür sanat ve edebiyat alanındaki bu yönelim biçimi AKP’nin kendi faşist yüzünü maskelemesi için icat edilmiştir. Bu yolla “Kürt halkıyla bir sorunumuz yoktur, benim partimde yetmişi aşkın Kürt kökenli vekil var, Kürt bakanlarım var, Kürtlerin temsili biziz, PKK, KCK ve BDP bölücüdür teröristtir, bunlar Kürtleri temsil etmiyor” argümanlarını meşrulaştırmak istiyorlar. Demek ki AKP devleti Kürt kültür sanat ve edebiyat alanını kendi faşist söylemlerini, saldırılarını ve amaçlarını gizlemek ve meşrulaştırmak için hain ve işbirlikçi oyuncularla kullanmaktadır. Bu değer sahasını ‘rahat ve ucuz’ kullanabilmek için de bu alanda çaba sahibi olan demokrat yurtsever Kürtleri etkisiz kılmak istemektedir.
Kürt demokratik kültür sanat alanı AKP’nin ana hedefidir
TC İçişleri Bakanı İ. Naim Şahin’in konuşması tam olarak buraya oturmaktadır. Ne düşündüklerini şimdiye kadar bu açıklıkta söyleme dökmemiş olmaları AKP’nin bu alanda politikasız olduğu, sanat alanını yönlendirmediği, Kürt kültür sanat faaliyetlerine baskı yapmadığı anlamına gelmez. Daha önce ‘sanatçı açılımı’ adıyla bu faaliyetlerin kendi çizgilerinde ne yapması gerektiğinin perspektifini vermişti. Yine Abdullah Gül sanatçılarla toplantılar yapmış ve değişik resepsiyonlarda sanatçılarla bir araya gelmişti. Erdoğan konuşmalarında defalarca Türkiye’nin ve Kürdistan’ın sanat ve edebiyat alanında sembolleşmiş isimleri anarak mesaj vermişti.
AKP’nin devreye koyduğu baskıcı, yasaklayıcı politikasının ana hedefinde kuşkusuz ki Kürt demokratik kültür ve sanat alanı gelmektedir. AKP’nin asıl etkisi altına alıp kendisine bağlamak istediği, yönlendirip çizgisini saptırmaya çalıştığı kesimlerin başında yurtsever Kürt sanatçıları, aydınları ve yazarları gelmektedir. AKP Kürtlerdeki demokratik kültür ve sanat faaliyetini ‘terör’ kapsamına alıp yasaklayarak hem geleneksel Kürt kültürünün güncellenmesini hem de direniş değerlerinin toplumda kök salmasını önlemek istemektedir. Kürt kültür ve sanatı Önderlik felsefesi ve ideolojisi ile beslenip PKK ile kimlik kazandığı için bu alandaki gelişmeleri baltalamak, olmazsa bastırıp sindirmek için yoğun bir saldırı içindedir. Şimdiye kadar birçok kuruma baskınlar yapmış bazılarını kapatmış, onlarca kültür sanat emekçisini, sanatçısını tutuklamıştır. AKP’nin, doğrudan ve dolaylı yollarla Kürt kültür sanat alanını etkileyerek demokratik ulus çizgisinden saptırmak için çalıştığı bilinmektedir. Bu çalışma sahasında bilinçli yönlendirmelerle gündem saptırmakta, kültür sanat değerlerimizi bulanıklaştırmaktadır. Kürt sanatçılarını ülke ve halk gündeminden kopartmak için yoğun bir karşı faaliyettin yürütüldüğünü unutmamak gerekir. Kürt kültür derneklerinin tam işlevselleşmiş kurumlar muhtevasına kavuşamamasında yine kültür hareketinin tam bir örgüt olamamasında yaşanan sorunların AKP’nin saldırıları ile direkt bağı olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz.
AKP kültür sanat alanında da koruculuğu geliştirmeye çalışıyor
Karşı saldırıların bir diğer tarzı ise kendi alanlarının ‘duayenleri, büyük ve profesyonel sanatçıları’ adıyla piyasaya sunduğu kimi Kürt hainlerini Kürt sanatçısı bunlardır söylemi ile geliştirdiği propagandadır. Bu kesimlere ve yaptıkları çalışmalara büyük paralar vererek Kürt yurtsever sanatçılarını etkilemeye çalışmaktadır. Medya yoluyla abarttığı bu tipteki ‘saray soytarıları’nı model sanatçılar diye sunup Kürt halkının estetik alandaki kabul ret ölçülerini düşürmek istemektedir. AKP tüm bu yöntemlerle kendi politikasının oyuncu ve sunucuları olacak korucular yaratmak istiyor. Yıllardır yaptığı bu çalışma istenen sonucu vermediği için tehdit ve tutuklamalarla herkesi kendine bağlamayı devreye koymuştur. Böylece kültürel soykırım uygulamalarını derinleştirme planlarını Kürtlerden devşirdiği kesimlerle sonuçlandırmayı istiyor. Her şeyi ile Kürtleri tarihten silmek amacında olduğu için kültür sanatı tümüyle ele geçirirse bu işi daha kolay sonuçlandıracağının hesaplarını yapmaktadır. Kürt sorununun önemli oranda kültür kimlik ve dil sorunu olduğunu bildiğinden bu alanlarda kendisiyle muhatap olabilecek Kürt kökenlileri bir araya getirmek istemektedir. Anayasa yapım sürecini de göz önünde bulundurursak “Kürtler adına konuşacak” sanatçılar aydın ve yazarlardan bir ekip yaratarak istediği konuları tartıştırmak da bir diğer amacı olmaktadır. Şimdiye kadar tüm karşı saldırılara rağmen Kürt kültür sanat ve edebiyat alanından kendisini başarılı görecek kadar sayıda bir kopuşu sağlayamadı. Örneğin TRT-6 planı öngördükleri gibi olmadı. İ. Naim Şahin’in konuşmasının bir anlamı da TRT-6’yı kültür kırımın merkezi yeri olacağını fark ettikleri için buraya gitmeyen Kürt sanatçılarına verilen bir mesaj olmasıdır. Tıpkı ‘Kürt açılımı’ oyunu sonrasında siyasi alanda yaşananların benzeri bir durumun yaşandığını, yaşanacağını belirtmek gerekir.
Tüm veriler AKP iktidarının da kendi Şark (Kürdistan) Islahat Planı olduğunu gösteriyor. Bu karşı stratejik saldırıyı bir an bile olsun akıldan çıkarmamak gerekir. Birinci Şark (Kürdistan) Islahat Planı o dönemin direnişçi ve isyancı Kürt kişiliklerini ve kültür değerlerini hedeflemişti. Kürt halkını yasaklarla, yok edici fiziki katliamlarla, kültür kırımdan geçirdi. Bir halkı yok eden zulmünü meşru göstermek için o dönem Kürtlerini ‘geri, ilkel, hilafet yanlısı, vahşi, şaki, cumhuriyet düşmanları, okuma yazma bilmeyen, aşiretçi vb’ argümanlarıyla tanımlamıştır. Bu birinci yok etme süreci içinde Kürtlerin Türk olduğunu bu tutmazsa hepimizin beraber Türk olduğu palavrası hiç eksik edilmedi. Bu sürecin zirvesi 12 Eylül 1980 askeri darbesi idi. Bu darbe ile ‘kılıç artığı son Kürt’ de vurulacak ve sahnenin ışıkları söndürülecek perdesi bir daha açılmayacak şekilde kapanacaktı. Tiyatro dili ile ifade edersek senaristinin NATO, yönetmeninin gladio, oyuncularının darbeci generaller ve sahnesinin Kürdistan olduğu bu oyunu oynamalarına PKK direnişi izin vermedi. İşte o dönem ‘malzemeci’ olan AKP ve Gülen cemaati oradan öğrendiklerine kendi yeteneklerini ve imkanlarını da katarak bu oyunu yeniden hazırlayıp oynamak istiyor. Kendisine göre önündeki tek engel bozdurulmuş sahnedir. PKK’ye saldırmasındaki amaç istediği gibi oynamak için sahne hazırlamaktır.
AKP iktidarının Şark (Kürdistan) Islahat Planında temel hedef ve düşman birinci plandan farklı olarak önceliği Kürt halkının son kırk yıllık değerlerine vermiştir. Bu politikasını; “eski Kürt gelenekleri, şahsiyetleri dostum, kardeşim; bölücüler düşmanım” söylem ve uygulamalarıyla dile getiriyor. Aynen ilkinde olduğu gibi bir yöntem kullanmakta olduğu çok açık. Şark (Kürdistan) Islahat Planları arasındaki fark sadece söylem farklılıklarından kaynaklanıyor. Birincisini uygulayanlar kendilerine laik ikinciler ise kendilerine müslüman demekteler. Birinciler cumhuriyetin kurucuları ve ‘asıl sahipleri’ ikincileri ise ‘mağduru ve demokratları’ sıfatları ile kendilerini isimlendirmekteler. Ancak her iki grup da Kürt halkının düşmanlığında aynı zihniyetin sahibidirler. İkinciler daha tecrübelidirler. Her ikisi de Kürdistan’ı sömürgeleri görmektedir.
Türkiye cumhuriyetinin Kürdistan’daki sömürgeci politikalarını bir birinden ayrıştırarak ele almamak gerekir. Geçmişte yapılanlar şimdi yapılmıyor denilerek Kürt halkı üzerinde yeniden ideolojik hakimiyet kurulmak isteniyor. Eskiden yapılanların bir kısmının şimdi yapılmadığı doğrudur. Bu yeni tarz devletin Kürtlere yaklaşımlarını değiştirmiş olmasından ileri gelmiyor. Eskiye göre değişen tek şey Kürt halkının bilinç ve örgütlülüğüdür. Kürtlerdeki bu değişim sömürgeciliğin de değişik bir yöntem kullanmasını zorunlu hale getiriyor. Düşmanın taktik değiştirmesine neden olan Kürdistan özgürlük mücadelesi ve kazanımlarıdır. Bu gerçeğin üstünü örtmek için iki koldan saldırı yürütüyorlar. Birinci koldakiler Kürt hainleri ve kimi yeminli Önderlik ve PKK düşmanlarıdır. Bunların tutturduğu nakarat “PKK’nin Kürt halkına hiçbir şey kazandırmadığı, Türkiye devleti değiştiği için Kürtlerin kimi haklar elde ettiğidir.” Çünkü bunlar yıllardır “bekleyin devlet değişecek bize haklarımızı verecek” diyorlar. PKK’nin yol açtığı toplumsal değişimi, ortaya çıkardığı kazanımları kendilerine mal etmek istiyorlar. İkinci koldaki saldırılarsa bizzat sömürgecilerden gelenlerdir. Devlet eski devlet değil, hükümet eski hükümet değil safsataları ile özgürlük mücadelesini Kürt sorunun çözümü önünde engel göstermek temel söylemleridir.
Tarih bilincimizi tazeleyerek 20. yüzyılın sömürgeci uygulamalarına bir kez daha baktığımızda bugünün TC’sinin de tıpkı Şeyh Said’i Seyit Rıza’yı idam eden TC olduğunu, inkar ve imhasını AKP ve Gülen cemaati eliyle dincilikle ve İstanbul Türkçesiyle yenilediğini göreceğiz. İlk kültürel soykırım Kürtleri cumhuriyet modernitesine göre olmadıkları (yani yaratılmak istenen Türklüğe göre olmadıkları için) için yok etmek istemiş ve Kürt kültüründen Türk kültürü yaratmayı amaçlamıştır. Bu günkü kültürel soykırım ise Kürtleri ‘demokrasi yolunda dörtnala koşan ve ileri demokrasi yaşayan Türkiye’ye’ engel oldukları gerekçesi ile katlediyor ve kültür değerlerini asimle ediyor. Birinci soykırım aşamasında ileri sürülen argümanlar tutmayınca AKP ile böyle bir dil tutturulmuştur. Bu yeni aşamadaki saldırıların içinde sunulduğu kap kültür sanat alanındaki politikalardır. Bu politikaları engelleyen ve deşifre eden özgür Kürt bilinci olduğu için de AKP en çok bu bilincin yarattığı değerlere saldırmaktadır.
AKP Kürtlerin özgürlük bilincini sanat ve edebiyat yoluyla muğlaklaştırmaya çalışıyor
AKP devleti demokratik Kürt kültür sanat alanını hedefleyerek Kürt insanındaki özgürlük bilincini muğlaklaştırmak istiyor. Kürtlere “bu yolun (özgürlük mücadelesi) sonu yok, vazgeçin” diyor. “Umutlarını, başarma inançlarını kırmalıyız, kimse dağa çıkmamalı” sözleri Türk devlet yetkililerinden en çok duyduğumuz laflardır. AKP hükümetinin kültür kırım politikası bu sözleri Kürtlere inandırmak isteyen bir politikadır. Özü itibarıyla kültür bilinçtir, kimlik ve kişiliktir. Her bilincin, kimliğin ve kişiliğin kabul ve ret ölçüleri onu farklı kılmaktadır. Bu kültürlerde doğal bir özelliktir. Kürt halkında bu doğal durum yani “Xwebun” PKK ile kendi farkını ortaya koyacak kadar gelişti. Kürtler, Önder Apo’ya ve PKK’ye inandıkça ve inançla mücadele ettikçe kimlik ve kişilik kazandılar. Bu kazanımla serkeftına doğru ilerliyorlar. Kürtlerin önderliğe ve PKK’ye inançları Apoculuğun zindan direnişi ve gerilla mücadelesi ile kök saldı. Bunun için AKP ve Gülen cemaatinin fiziki ve manevi saldırıları Apoculuğun “örgütlü kılınmış hakikat”i olan serhildan kadrosu ve gerilla üzerinde vahşice sürüyor. Savaş kavramı ile izah edilecek saldırılarına bir şey demeye hakkımız olmayabilir. Nihayetinde savaşan iki güç olduğu için savaş adı altında yapılanlar kendi kuralları içinde normal de sayılabilir. Ancak saldırıların kültürel boyutuna giren gazete ve dergi yazılarında, sinema ve TV dizileri yoluyla yapılanların hiçbir insani, ahlaki ve hukuki izahının olmadığını rahatlıkla belirtebiliriz. Bir kez daha kültürel soykırımın kural ve kaide tanımayan bir şiddet olduğunu görmekteyiz. Kültürel soykırımı ahlak tanımayan faşistler yapar. Bu tarz saldırılarda sıkça kullanılan “yanlış yoldalar, gerçekler, gerçek yüzleri açığa çıktı, işin aslı vb” sözlerin asıl amacı Kürt halkına ve dostlarına inandıklarınız (Önderlik ve PKK) bildiğiniz gibi yaşamıyorlar, inandıklarınıza inanmıyorlar, bildiğiniz gibi değiller demeye getirerek inançsızlık yaratmak isteniyor. Böylece özgürlüğü gerçekleştirecek başarı umudunu ve eylemini kırmak istiyorlar. Tüm Türk ulusal TV kanallarının özellikle Gülen cemaatinin Samanyolu gibi kanallarının yayınlarının yarısını bu işe ayırmaları boşuna değildir. Bununla acıtmadan, hissettirmeden, öfke yaratmadan, tepki uyandırmadan çalışan yok edici kırım makinesinin çarklarını çeviriyorlar. Eskiden yalnızca TRT’de Anadolu’dan Görünüm ve Perde Arkası adlı iki programla doğrudan anti Kürt anti PKK propagandası yaparlardı. Dikkat edilirse AKP iktidarıyla beraber onlarca TV kanalının her birinde en az bir program özel olarak anti Kürt anti PKK konsepti ile yayındadır. Her gün gazete köşelerinde yazılan onlarca makale TV’lerdeki günlük tartışmaları da cabası. Demek ki AKP’nin kültür sanat alanında özgür Kürt kişiliğine ve kimlik değerlerine saldıran, PKK’yi teşhir eden bir ordusu vardır. Bu ordu eliyle AKP, Kürtlerin özgürlük bilincini sanat ve edebiyat yoluyla muğlaklaştırarak “xwebun”dan uzaklaştırıp umutsuz bırakarak sömürgeciliğin zindanına mahkum etme savaşı veriyor. Kürtleri kültürel kimliklerinden vazgeçirip rahat asimile edilebilecek konuma itmek istiyor. Bu iş için de öncelikle Kürt halkının zihniyetindeki Önderlik, PKK, gerilla, şehit, yurtseverlik, özgür, serhildan gibi çok temel olguları saptırarak yol alamaya çalışıyor.
Gülen ve AKP’liler topluma bir model olarak sunuluyor
Kültürel soykırımın sanat ve edebiyatla yürütülen bir diğer yöntemi de sömürgeciliğin kendi Kürt tanımlaması içinde yaptıklarıdır. İnkarcı sömürgeciliğe göre Kürt halkının sorunları Önder Apo’nun tespit ettikleri değildir. İşgalcilere göre Kürdistan’da sömürgecilik inkar ve imha yoktur. Bundan hareketle Önder Apo’un çözüm için PKK ile programlaştırıp KCK ile sisteme kavuşturdukları ‘bir dış oyun ve terörizmdir.’ Kürtlerin sorunlarının temelindeki sebep ulusal sorundan kaynaklanmıyor, sorunlar ‘aş iş’ sorunlarından kaynaklanıyor denmektedir. Devletin Kürtlere baskı ve şiddet uygulamadığını, eskiden ağaların son otuz yılık zaman içinde de PKK’nin halka baskı ve şiddetle yöneldiğini her yerde söylemekten geri durmuyorlar. Bu söylem ilk soykırım adımlarının atıldığı günden bu güne değişmeden gelmiştir. AKP bu sömürgeci inkarcı söyleme ‘PKK, KCK, BDP faşizmi, diktatörlüğü’ demagojisini de ekleyerek kendine has karakterini ortaya koymuştur. Bu sömürgeci işgalci söylemleri çıkarları için doğru bulan tüm egemenler ve hain işbirlikçi Kürtlerin toplumsal sorunları çözüm modelleri de değişik oluyor. Bu değişik çözüm modelinin sanat ortamına yansıyan dili kültür kırım saldırılarının en ilginç ancak bir o kadar da tehlikeli olanına yol açmaktadır. Bu kesimlere göre “Kürtlerin sorunlarının temelinde geri kalmışlık, geri kalmışlıksa eğitimsizlikten kaynaklanmıştır.” Böylece Kürtler, “Türkçe öğrenememiş, Türkiye’deki modern toplumsal gelişmelerin dışında kalarak ‘terörün’ istismarına zemin olacak durumda kalmışlar” denilmektedir. Tespiti bu olanların çözümleri, “haydi kızlar okula” ve “Kürt kadınlarına Türkçe öğretmeliyiz” olmaktadır. Türk kanalarında verilen dizi filmlerin asıl amacının Kürt kadınlarına Türkçe öğretmek olduğunu kimse inkar edemez. Türk devletinin ve AKP’nin önde gelen akıl hocalarından Cemil Çiçek’in Kürt halkının geneline özellikle Kürt kadınlarına Kürtçeyi unutturacak kadar Türkçe öğretemedikleri için ne kadar hayıflandığını asla unutmamak gerekir. Her gün gazete ve TV’lerde Kürt çocuklarının okuma istemlerinin nasıl manşetlik haber yapıldığını görüyoruz. Ana dil eğitimi istediği için hapislerde tutulan ve katledilen Kürt çocuklarını görmezden, duymazdan gelenlerin Türkleşmeye yarayabilecek yönde atılan tek bir karınca adımını bile nasıl abarttıklarını, toplumu bu yönde teşvik etmek için nasıl propaganda ettiklerini kültürel soykırımın bir saldırısı olarak yaşayarak görüyoruz. Tüm veriler, büründükleri kılıfları ne olursa olsun, dillerindeki Allah, din, iman kavramları eksik olmazsa da bunların Kürtlerin yaşadığı sorunları Kürtlerin Türkleştirilmemesine bağladıklarını çok net biçimde gösteriyor. Kürtlerdeki demokratik ulus bilinci, sadece faşist sömürgeci birinin, işbirlikçi ve hain olanların inanabileceği bu mantığı da işlemez kılmıştır. Sömürgecilikten vazgeçmeyen Türk devleti, adeta modern varlığının gücünün kanıtını Kürtleri Türkleştirmeye bağlamıştır. Bu yapının emelleri için tehlikeli yöntemlerle kullandığı bir alanda AKP ile beraber sanat ve edebiyat eserleridir. Yalan, çarpıtma, tersyüz etme, değersizleştirme, muğlaklaştırma, duygu sömürüsü yapma, zalimi mazlum, mazlumu zalim gösterme temel dilleri olmuştur. Bir anlamda ağlayan F. Gülen ve AKP’liler birer karakter olarak topluma model olarak sunuluyorlar. Bir yanda Hitlerin Yahudi düşmanlığını geride bırakan Kürt düşmanlığı yapmak diğer yandan allah, din, iman, vicdan deyip ağlamak!
Yalancı ve inkarcı bir parti olan AKP, Edebiyat ve sinema başta olmak üzere sanatın tüm alanlarında sömürgeciliği haklı gösterecek bir dil kullanmaya ayrı bir itina göstermektedir. Kürtleri “halk olarak sosyal yaşamlarında çıkmazlarla karşı karşıya olan, bir birini basit nedenlerle öldürebilen, kadınlarının yaşam içinde hiçbir hak ve hukuk sahibi olmadığı, erkeklerinin zavallı ve tek bir sorunu çözemedikleri, yoksulluk içinde debelenen, kaba saba, biçimsiz dağınık ve düzensiz bir yaşamın sahipleri vb” bir üslup ile işlemektedir. Kürt sosyal yaşamı içinde sanat ile teşhir etmeye koyuldukları ‘çirkinlik’in kaynağını da Türkleşmemiş olmanın yol açtığı sonuçlar şeklinde göstermektedirler. Eleştirilen vakaların kaynağı Türkleşmemiş olmak olunca ‘güzel’ yani olması gereken kurtuluş yolu da Türkiye metropollerine göçüp ülkesinden kopmak olarak önerilmektedir. Tespitleri yanlış olan bu zevatın önerileri de kuşkusuz ki yanlış olacaktır. Halka kendi vatanlarını bırakarak sorunlarını çözebileceği yolunu göstermek bu anlayış ile yapılmış tüm eserlerin değişmez dili olmaktadır. Kürtlere vatansız ve yurtsuz kalmayı en çok öneren sanat ve edebiyat olduğunu belirtmek gerekir. Sömürgeci soykırımı Kürtlerde yaşanan toplumsal sorunların tespitinde çıkış noktası görmeyenler için ‘çirkin’ olan bir diğer olgu ise Kürt yaşamındaki kimi istisna durumlardır. Bunların sanatlarında vazgeçemedikleri diğer bir şeyse Kürt kültür değerlerine hakaret eden tarzları oluyor. Bu tür eserleri izleyenlerde, okuyanlarda Kürtlere karşı nefret, Kürtleri geri ve ilkel görme algısı yaratılsın isteniyor. Kürtler çaresizlik içinde işlendiği için zavallı sunulup acınacak olanlar derekesine indirgeniyor. Bu yöntemle toplumda “bakın PKK’ye katılanların toplumu budur” fikri yaratılarak PKK’liler küçük düşürülmeye çalışılıyor. Yine Kürtlerin PKK ile yaşadığı demokratik gelişme düzeyi inkar edilerek özgürlük mücadelesinin Kürdistan’da hiçbir değişim dönüşüm yaratmadığı ima edilip “PKK mücadelesi Kürtlere zarar veriyor” söylemine toplumsal taban yaratılmak isteniyor. Oysaki Kürt halkının “çirkinlikleri”nin ezici bir kısmı Türkleştirme politikalarının eseridir. Artık bir Kürt güzelleşmesi vardır: Gerillada, demokratik toplum kurumlarında, serhıldanlarda, Kürt kadınında ve gençlerinde yıllardır göz dolduruyor. AKP en çok bu Kürt güzelleşmesini dejenere ederek inkar ediyor ve kendi sanatçılarına aydınlarına Kürt halkına kurtuluş yolu olarak ortalama bir Türk küçük burjuva yaşam düzeyini çözüm diye sunmalarını emrediyor. Ahlaki değerleri olmayan bu kesimler Kürtleri inkar ve imha savaşında AKP iktidarı ile savaşın ön mevzilerinde yer almaktadırlar. Bunlar Kürtlere asimilasyonun neden olduğu toplumsal sorunları göstererek ölüme yani vatanından kopup tümüyle asimile olmaya razı olun fikrini aşılıyorlar. Bir halka, gelişmişlik, ilericilik, sorunlarından kurtulmanın yolu adı altında başka bir kimlik içinde erimeyi öneri diye sunmak en hafif tabirle vicdansızlıktır.
Sanat yoluyla AKP ve Gülen propagandasında ilk sırayı Kürt hainleri almaktadır
Özcesi ideolojik kültüründen ve siyasi nedenlerinden ötürü AKP ve onun destekçisi cemaat(ler) sanat konusunda Kemalistlerden daha derin düşünceler ve planlamalarla sanatın toplum yaşamındaki geriletici ve geliştirici rolünün bilincine sahiptir. Unutmamak gerekir ki sanat ve edebiyat konusunda dinci siyasetçiler laik siyasetçilerden daha fazla duyarlı, ince hesaplıdır. Çünkü din ile sanat aynı kaynağın kültürleridir. Sanat toplumun ilk dini ve ritüelleridir. Dini inançları, toplumsal ahlakı ve imanı istismar ederek devletleşenler, sanatla ve sanatsızlıkla toplumda nelere yol açılabileceklerinin farkındadırlar. Bunların ideolojik yaklaşımları laik olanlardan daha derindir. Örneğin sadece Ankara’da bulunan CHP ve AKP’ye ait parti merkez binalarının mimari yapısı ve iç dekorasyonları arasındaki fark bile kendi başına anlatmaya çalıştığımızı izah etmeye yeterdir. Mevcut durumda AKP’nin ideolojik politik çizgisinin hakim olmaya başladığı alanlardan biri de sanattır. Denilebilir ki AKP’nin öngördüğü dünya anlayışı ve geliştirmek istediği kültüre hizmet etmeyen tek bir sanat dalı kalmamış gibidir. Sanat yoluyla yoğun bir biçimde AKP ve Gülen cemaatinin propagandası yapılmaktadır. Bu konuda da beklendiği gibi ilk sırayı Kürt hainleri almaktadır.
Bu realite bize halk olarak Kürtler ve Anadolu’da kırıntı kabilinde de olsa yaşayan tüm kültürlerin cumhuriyet tarihinin en korkunç kültür kırım saldırılarıyla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Son on yılık AKP iktidarı bunun çarpıcı uygulamaları ile doludur. Sanat ahlakı, en iyi olana güzel deyip işlemeyi var oluşunun temel şartı saymıştır. AKP dinciliği ise toplumu yozlaştırıp en çirkine sürükledikten sonra kendisini ideolojik siyasi argümanları eşliğinde güzelliğin kostümü içinde sunup iktidarını sağlama almaya çalışıyor. AKP aklı bilmektedir ki demokratik özgür sanat geliştikçe onun ahlaksızlığı daha net deşifre olacaktır. Çünkü devletin ve iktidarın elindeki din; sanatın inkarı temelinde güçlenmiş ve kendini değişmez doğma haline getirmiştir. Tüm dinlerde sanatın belli başlı dallarının yasak ve günah sayılmasının ideolojik siyasi tarihsel arka planının olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Kürt halkının birinci Şark (Kürdistan) Islahat Planından daha kapsamlı ve koordineli bir soykırıma maruz kaldığını belirtmek mümkündür. AKP’nin adı konulmamış Şark (Kürdistan) Islahat Planı nihai yenilgiye uğratılmazsa ilkinden daha tahripkar sonuçlara yol açacaktır.
Kürtler başta olmak üzere Anadolu’daki tüm halklar ve halkların vicdan sesi olan sanatçılar ve edebiyatçılar bu faşist soykırımcılığa karşı direnip mücadele etmekten başka yollarının olmadığını bilmek durumundadırlar. Türkiye’nin bu yeni hegemonik gücünün yaptıkları yapılması gerekenler konusunda kısmi bir fikir de oluşturmaktadır. Her şeyden önce sanat ve edebiyatın toplumsal yaşamın temel ideolojik alanı olduğu bilinerek ideolojik çizgide tam bir netlik sağlanmalıdır. Günümüz sanat ve edebiyatının postmodern sınırları aşamadığı görülüyor. Kapitalist sistemin çöken ulus devlet anlayışı ve milliyetçi ideolojisi yerine başvurulan düşünce postmodern bakıştır. Bunu çok somut olarak sanat eserlerinde çıkış yolunun topluma sunulmamasında görmekteyiz. Eserin içeriğinde “tercihi ve kararı izleyiciye, okuyucuya, dinleyiciye bırakmak gerekir” söylemi postmodern ideolojidir. Sistemi aşacak gücü kendisinde bulamayan sanat ve edebiyatın son sığınağı bu postmodern söylem olmuştur. Oysaki sanat toplumun kurucu öğesidir. Yol gösteren ışığıdır. Yol göstermeyen eserin eleştirisi de yok demektir. Eleştirisi olmayan eser sanat eseri sayılamaz. Çünkü eleştirisiz eser ölçüsüz eserdir. Bu gerçeklik sanatçının iktidara eklemlenmesi ile sonuçlanmıştır. Demek ki sanata ve edebiyata ideolojik çizgi, iktidar gücünün eki olmaktan çıkıp topluma özgürlük yolunu gösterme yürekliliğini taşımayı şart kılar. Yol göstermek bu sahanın başta gelen sorumluluğudur. Tüm Türkiyeliler özelde de Kürt kültür sanat ve edebiyatçıları için Kürt halk önderliği ve özgürlük mücadelesi sanat ideolojisinde kendilerine yetecek kadar güç verecek kapasitededir. Bu ideoloji; halklarımızın demokratik toplum değerleri ile yan yana kardeşçe yaşama şanslarını pratikleştirecek ilkeler barındırmaktadır. Halklar arası kardeşlik her şeyden önce kültürler arası dostluk ve dayanışma ile kurulur. Sanatçılar ve edebiyatçılar AKP’nin faşist söylemlerini diktatör yönetim anlayışını çok kolaylıkla boşa çıkarabilir. Egemenlerin tüm soykırımlarına rağmen Kürt, Türk ve diğer halklar kendi kültürel kimlikleri ve sanat değerleri ile bin yılla yakındır taşıdıkları bir kardeşlik ve dostluk kültürüne de sahiptir. Köroğlu Anadolu ve Mezopotamya halk kahramanlık kültürünün ortak destanıdır. Türkmen Dadaloğlu Toroslarda yiğitlere seslenirken Kürdistan dağlarındaki yiğitleri dayanak yapmıştır. Türk egemenlerinin zulmünü Kürt ozanları da en az Türk halk ozanları kadar teşhir ederek halkı uyarmış direnişe çağrı yapmışlardır. Pir Sultan tüm halkların isyan sesidir. Son bin yılda halklarımızın Agitleri ve Yiğitleri şiirde, kahramanlık destanlarında aynı düşmana karşı durmuşlardır. İdeolojik çizgi öncelik böyle bir kültürel tutum almayı gerektirir. Bu çizgi son kırk yıldır PKK’de tekrar dile gelen yaşayan bir destandır. AKP kültür ve sanat çizgisine karşı, PKK de tıpkı ozanların dile getirdiği gibi Agitlerin ve Yiğitlerin beraber yaşam buldukları, halklarımızın gerçek kimliğinin ve kültürünün bu değerler olduğu bilinerek konu edilmelidir. Bugünün sanatçılarınca bunlar topluma daha çok taşırılmalıdır. Sanatçıların işi egemenlerin sahnesinde başka kültürleri asimile edip soykırım yapmak ya da kendi değerlerini sahipsiz bırakmak olamaz. Bu tür durumlara karşı en önde sanatçılar durmalıdır. İdeolojik duruş öncelikle bunu gerektirir. Halklar arası kardeşliğin yolunu gösterecek olanların başında sanatçılar ve edebiyatçılar gelir.
Sanatçının en büyük öz savunması toplumla kurduğu vicdani bağdır
AKP kültür sanat alanını baskılarla tutuklamalarla dağıtmak ve teslim almak istiyor. Bu saldırıları boşa çıkaracak tek yol örgütlenmektir. Dayanışma içinde olmaktır. Ortak etkinlikler düzenlemektir. Örgütlenmek her şeyden önce baskıları göğüsleme gücü için ortaklaşmaktır. Birbirini korumak, dayanışma içinde olmak ve aktif bir duruş almaktır. Sürekli yaratıcı olmak sanat eserleriyle toplumu duyarlı kılmak gerekir. Sanat alanının örgütlenmesi demek sadece kültür sanat kurumlarında, derneklerinde ya da platformlarda bir araya gelmek yine sadece sanatını icra etmek demek değildir. Sanatçı ve edebiyatçı toplumla beraber örgütlenir. Böylece sanatçı, aydın, yazar devlete karşı toplumun yanında yer almış olur. Bu duygusal ve düşünsel özgürlüğün yolunu açacak temel yöntemdir. Bu tarzla sanatçıların, aydınların, yazarların toplumla vicdani bağı da daha güçlü kurulmuş olur. Bu bağın gücü egemenlere ve sömürgecilere karşı sanatçıyı edebiyatçıyı koruyan kalkandır. Bu kültür sanat alanında olması gereken asıl örgütlenmedir. Toplum sanatçıya sanat değerlerine dokunanın kutsal değerlerine dokunduğunu bilecek düzeye getirilmelidir. Sanat alanına tehditler ancak bu temelde boşa çıkacaktır. Şayet sanatçı ile halkı arasındaki bağ sadece aynı konuşma dilini paylaşmak düzeyinde kalmış ise asıl tehlikenin buradan kaynaklanacağını bilerek hızla vicdani bağı güçlendirmek olması gerekendir.
AKP iktidarı en çok Kürt halkının direniş değerlerine saldırmaktadır. Direniş değerlerine saldırısının ideolojik anlamı Kürt kültür sanatının yaratıcılığını engellemek, Kürtlerde yaşanan tarih bilincinin kendisini üreterek çoğalmasına köstek olmaktır. Bu yönelim Önderliğe ve örgütlü alana saldırısının sanat alanındaki karşılığıdır. Bu saldırıya en başta sanatın her dalında direniş değerlerini işleyerek topluma daha çok mal ederek yanıt vermek gerekir. Kuşkusuz Kürt kültür ve sanat değerleri son kırık yıllık yaratımlarla sınırlı değerler değildir. Kürtler kültür sanat değerleri en zengin halklardandır. Ancak bir halkın kültür tarihi ne kadar zengin olursa olsun, yakın tarih değerlerini bugün ve yarın için yaratmazsa varlığını, kimliğini güvenceye almış sayılmaz. Kapitalist modernite etkisi altında olan kimilerinin “biz sanatçıyız, siyasetçi değiliz” türündeki değerlendirmelerle bugünü ve yarını görmezden gelip sadece geçmişin otantik değerleri ile kendilerini sınırlandırmaları objektif olarak sömürgecilerin politikasına daha çok yaramaktadır. Bu yaklaşım bu gün daha fazla bu anlama gelmektedir. Sanat tarzları böyle olan tüm Kürdistanlı sanatçı ve edebiyatçıların da bu bilinçle kendilerini gözden geçirmeleri ve halkımızın varlığını korumaya katkı temelinde yaratıcı davranmaları yurtseverlik gereğidir.
Saldırı ve tehditler Önderlik çizgisi sahiplenilerek PKK temsil edilerek bertaraf edilir. AKP, halkın PKK değerlerine olan inancını sarsmak istiyor. Bunu en çok da sanat yoluyla yapıyor. Özgür kimlik değerlerimize karşı rencide edici bir üslup kullanıyor. Geçmişte Kürtlerin sanat ve edebiyat alanındaki karşılığı toplumsal değerler bağlamında kabul edilemeyecek her türlü karakter ve tipler olurdu. Bu gün ise “terörist, kan dökücü, öldürmekten başka bir şey bilmeyen vb” söylemlerle özgür Kürtler teşhir ediliyor. AKP saldırılarını göğüsleyecek eserler halkın özgürlük bilincini yükseltecek eserler olacağı bilinerek toplum beslenmelidir. Yapılan eserlerin sanatsal içeriği estetik değeri yüksek olmalıdır ki toplum AKP’nin sanat yöntemi ile yaptığı şeylerin sanat değil kültürel soykırım amaçlı propaganda araçları olduğunu daha kolay anlayabilsin. AKP çizgisinde dile getirilenlerin yalan ve kara propaganda olduğunu deşifre edecek en etkili yöntem sanat ve edebiyattır. Yeter oranda bir pratik duruş ve tutum alınırsa sanat ve edebiyat tek başına AKP’yi Kürdistan’da tasfiye edebilecek olanaklara sahiptir. Dönemin temel tavrı bu olabilmelidir.
AKP ve Cemaatle asıl ideolojik savaş sahası sanat ve edebiyattır
AKP dinci bir parti olduğu ve devletçi cemaatlerce beslendiği için toplumun ahlaki değerlerini her zaman istismar edecektir. Bunun için demokratik kültür hareketi sanatçıları ve emekçileri ahlaki duruşları ile AKP’nin gerçek yüzünü ve sahtekarlığını sanat yoluyla halka gösterebilir. Sanat ve edebiyat alanı emekçileri bu dincilikten daha çok halka inandırıcı gelmeyi başarmalıdır. AKP ve ittifak halindeki cemaatlerle asıl ideolojik savaş sahası sanat ve edebiyat alanıdır. Bunun tarihsel nedenleri vardır. AKP en çok yakın geçmişin deşifre olmuş devlet ayıplarını günahlarını kullanarak toplumun vicdanına sesleniyor. İstismar etmedik değer bırakmadı. Bu kadar pervasız olmasının başlıca nedeni sanat ve edebiyat alanındaki zayıflık olduğu bilinmelidir. Bu konuda AKP’nin oyunlarının belli oranda tuttuğu görülmektedir. Örneğin son yıllarda yazılan kimi edebi metinlerin ve sinema filmlerinin Türkiye’ye bakışları ile Kürtlere yaklaşımlarının AKP’nin dili ile örtüştüğü görülüyor. Son yıllardaki sanat dili AKP’yi besliyor. AKP’nin “Türkiye’deki tüm suçlar bir gurup darbeci ve çeteciye aittir” söylemi sanatta en etkili kullanım malzemesi olmuştur. Yapılması gereken iktidar ve devletin, kişilerin ve partilerin değişmesi ile değişmeyeceğini, geçmişin suçlarının devletin suçları olduğunu, AKP’nin sadece ve sadece eski suçluların yerine yeni suçluları ikame edeceğini işlemek olmalıdır. Kürt kültür sanat ve edebiyatçıları da AKP ile olumlu bir şeylerin olacağı beklentisinde olmamalıdır. AKP iktidarı döneminde olası olumlu gelişmelerin de ancak mücadeleyle olabileceği bilinmelidir.
Kültür soykırımına karşı mücadelenin ön safları tartışmasız sanatçıların, yazarların ve aydınlarındır. Kültür soykırımına karşı mücadelede siyaset alanı sanatçıları, aydınları ve yazarları takip eder. Kültürel soykırım halkın duygu ve düşüncesine yönelerek toplumsal birliği bozmayı amaç edinir. Bunun için sanatçıların, yazarların ve aydınların halkın hem manevi birliğini hem de siyasi birliğini geliştirecek duruşları dönemin en anlamlı duruşu olacaktır. Sömürgeciliğin Kürtleri Önderliksiz örgütsüz bırakmayı amaçladığını biliyoruz. Önderliğin ve örgütlülüğün toplumsal yaşamda oynadığı rolün bir benzeri de sanatçıların, yazarların ve aydınlarındır. Her iki alanın da toplumdaki temel işlevi moral değerlerini yaratmak, geliştirmek ve kalıcı kılmaktır. İçinde bulunduğumuz dönemde en başta başarılması gereken iş halkın örgütlü gücü olan kadro ve çalışanlarına yönelik saldırı ve esir almaların yol açtığı boşluğu manevi ve maddi olarak doldurmak, halkta düşmanı alt edecek daha büyük bir direnişe yol açacak moral ve motivasyonu yaratmak olmalıdır.