Ekin Nûdem
Tarihte kadınlara karşı geliştirilmiş en büyük fetih savaşıyla karşı karşıya olduğumuz bir zamandan geçiyoruz. Bir iktidar ideolojisi olan erkek egemenliği kadına karşı cinsiyetçilik saldırılarıyla savaş halindedir. Kadın kimliği, kültürü ve varlığına yönelik süreklileşen bir soykırım uygulanmaktadır. Kadınlar katliam, işkence, taciz-tecavüz, şiddet, cinsiyetçiliğin toplumsallaştırılması ve egemen erkekliğin kadın aleyhine şahlandırılması ile teslim alınmak isteniyor. Kadınların teslim alınması aynı zamanda toplumun teslim alınması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kadına karşı geliştirilen tüm politika ve saldırılar esasta özgürlüğünü, ruhunu, düşünce ve iradesini yitirmiş bir toplumu hedeflemektedir.
Tarihimizin en temel çelişkisi olarak açığa çıkan kadın sorunu çağımızın en stratejik sorunu olarak ele alınmak zorundadır. Çağımızda ekonomi ve ekoloji başta olmak üzere yaşamın tüm alanlarında yaşanan kriz ve kaosların toplumlara karşı savaş biçiminde somutlaşması bu temel çelişkinin sonucudur. Hiçbir egemen sistem ya da iktidarların ağızlarından kadınları düşman olarak görüp savaş açtıklarını duyamazsınız. Hatta demokrasinin temel kriteri olarak kadın özgürlüğü söyleminde adeta yarış halindedirler. Oysaki demokrasi, özgürlük ve barış kavramları kapitalizmin kadınlara karşı yürüttüğü bu vahşi savaşın örtüsü olarak kullanılmaktadır. Kadın, yarattığı toplumsal değerler ve kavramların maskesiyle darbelenmektedir. Bu savaşın boyutu küresel ölçektedir ve 3. Dünya Savaşı’nın esas hedefi kadın toplumu olmaktadır.
Kadın mücadelesi dünyanın her yerinde gelişiyor
Kadına yönelik savaşın toplumsallaştırılması ve politikalarının küreselleştirilmesine karşı küresel bir kadın tepkisi, direnişi ve mücadelesi gelişmektedir. Kadın mücadelesi dünyanın her yerinde büyüyerek alternatif hareket ve toplumsal güç olduğunu kanıtlıyor. Kadınlar artık eşitlik talebi ile sınırlı bir programı aşmış durumda. Daha da önemlisi artık talep etmiyorlar, devletli sistemlerden beklentileri yok, ‘çözüm kadınlardadır’ bilinci alanlardan haykırılıyor. Cinsel şiddet, taciz ve kadın cinayetlerine, din kılıflı faşizme, ekolojik talan ve yıkıma, emek sömürüsüne, milliyetçilik, ırkçılık, soykırım savaşları ve darbelere karşı ideolojik, ekonomik, siyasal ve ekolojik kadın hareketleri direnişlere öncülük ediyor. Milyonlarca kadın erkek egemen sistemin kadın kırımına karşı ayaklanmış durumda. Tüm bu gelişmeler Önder Apo’nun ’21. yüzyıl kadın özgürlük yüzyılı olacaktır’ tespitini doğrulamaktadır.
Önder Apo erkek egemen sistemin aşamalarını değerlendirirken kapitalizmi kadına karşı en son ve en saldırgan faşizm olarak çözümledi. Kapitalizmin ‘önce kadını vurun’ stratejisine karşı ‘önce kadınları kurtarın’ diyerek kadın özgürlük mücadelesini çağımızın temel stratejisi olarak belirledi. 21. yüzyılı kadın özgürlük yüzyılı olarak tanımladı ve kapitalist moderniteye karşı kadının onurlu, görkemli direnişini yeniden diriltti ve ayaklandırdı. Bu, zihniyette kadın lehine devrimsel bir gelişmeye yol açtı. Kadın statüsü ve varlığının yitirildiği bir aşamada yaşamın, özgürlüklerin merkezine kadının alınması başta Kürt kadınları olmak üzere dünya kadın mücadeleleri açısından büyük bir umut yarattı. Sadece kapitalist modernitenin kadın sorununa yaklaşımını çözümlemekle kalmadı, devrimci, sosyalist hareket ve mücadelelerin toplumsal özgürlükleri kadın özgürlüğü temelinde ele almayan, toplumun özgürleşmesiyle kadının da özgürleşeceğini düşünen, statüsünde stratejik bir değişimi hedeflemeyen pragmatist yaklaşımı da çözümledi. ‘Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’ tespiti kapitalizm karşısında alternatif hareketlerin ideolojik olarak içine düşmüş olduğu temel yanlış ve yanılgıya bir eleştiri aynı zamanda bir cevaptı. Çözülmesi gereken temel çelişki sınıf çelişkisi değil cins çelişkisiydi ve tüm toplumsal krizler kaynağını bu çelişkiden alıyordu. Sınıf, ekoloji, ekonomi krizlerinin kaynağını netleştirmiş oldu. Önder Apo bu çözümleme düzeyi ve ideolojik netleşmeyle tarihten günümüze kadar mücadele ederek direnen kadınların mirasına sahip çıktı ve kendisini kadın özgürlük mücadelesinin savaşçısı olarak tanımladı. Kadın mücadelesini toplumsal özgürlükten bağımsız ele alan, erkekle eşit haklara indirgeyen dar cins savunuculuğunu da eleştirdi. Liberal ideolojinin etkisinde gelişen kadın mücadelelerinin ödenen tüm bedellere karşı kapitalizmi aşma gücünü açığa çıkaramadığını belirterek ‘kopuş teorisi’ni geliştirdi. Teori erkek egemen sistemden, onun kuram, kurum ve yöntemlerinden kopuşu önerdi.
Kadın hareketleri ideolojik saldırıya karşı örgütsel direniş ile cevap vermeli
Erkek egemen sistemin son aşaması olan kapitalizm kadının düşünsel, ruhsal ölüme mahkûm edildiği, kadının en çok katledildiği, sömürüldüğü, tecavüze, şiddete uğradığı bir sistemdir. Bu sisteme göre en iyi kadın ruhen, düşünsel ve bedensel olarak başkalaşmış, vurulmuş, teslim alınarak öldürülmüş kadındır. Kapitalizmin kurduğu ideolojik hegemonyayı kadın lehine devrimi ve özgür yaşamı hedefleyen bir ideoloji durdurabilirdi. Bu da ‘Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ydi. İdeolojiler zamanının bittiği fikrinin modernlik adına akademi dünyasından başlayarak yayılması kapitalizmin politikasıydı. Sistem olarak egemen bir ideolojiye dayanırken toplumları ve kadınları ideolojisiz bırakmak için her şeyi yaptı. Sosyalizm deneyimlerinin hedeflediği sonuçlara ulaşamamasının yarattığı kırılma da bu fikrin gelişimine zemin yaratmış oldu. İşte böylesi bir zaman ve zeminde Önder Apo’nun ‘ideolojik başarı ve zafer tüm başarıların anasıdır, ideolojisiz insan mevzisiz insandır’ perspektifi devrimsel bir gelişmeydi. Kadınların ideolojisiz, felsefesiz, sistemsiz özgürleşemeyeceği fikriyle Önder Apo kadınların ilk ve tek ideolojisi olan Kadın Kurtuluş İdeolojisini 1998 yılı 8 Mart Dünya Kaınlar gününde ilan ederek tüm kadınlara armağan etti. Kapitalizmin köleleştiren ideolojisine karşı bir meydan okumaydı. Bu ideoloji Kürdistan’da kadın devrimi ve demokratik modernitesi olarak somutlaştı, dünyayı etkileyen bir ideoloji haline geldi. Kapitalizm savaş, şiddet, sömürü-talan, fetih ve öl öldür felsefesiyle toplumlara ve kadınlara her zaman savaş ve ölüm getirdi. Bu ideolojik savaşa, sömürgeci, faşist sistemin ‘öl-öldür felsefesine karşı Önder Apo ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganını geliştirdi ve özgür yaşam felsefesine dönüştürdü. Bu slogan bakış açısıyla birlikte şimdi dünyanın dört bir yanında kadınların ortak sloganına dönüşmüş durumda. Kadın, Yaşam, Özgürlük!
Devrimler zihniyette kazanılırsa başarılı olurlar ve kalıcı sistemler haline gelirler. Tarihte kadın etrafında gerçekleşen demokratik toplum ve özgür yaşamın temelinde özgür zihniyetin olması yatmaktadır. Gerçekleşen devrimlerin başarısızlıklarının ortak nedenlerinden esas olanı güçlü, tarihsel ve toplumsal gerçekliğe dayalı ideoloji, zihniyet bilinci ve kurumlarının oluşturulamaması, özgür kadın ve erkeğe dayalı özgür eşyaşamın yaratılamamasıdır. Kapitalist modernite bu gerçekliği ve açığa çıkardığı boşlukları ustaca değerlendirmesini bilmiştir. Kadınların alternatif hareketleri ve mücadeleleri, Kürdistan’da gerçekleşmekte olan devrimler kapitalizmin hedefindedir ve ideolojik olarak saldırı halindedir. Kadın hareketleri olarak bunu görerek ideolojik saldırıya karşı ideolojik ve örgütsel direniş ve kuruluş ile cevap vermek zorundayız. Devrimlerin başarısızlıklarının bir nedeni de kapitalist modernitenin sistem içine çekme, liberalize etme ve kendine yedekleme politikaları karşısında savunma gücünü gösterememeleridir. Öz savunma bu noktada salt askeri anlamda ele alınmadan ideolojik, kültürel ve örgütsel açıdan geliştirilmelidir. İdeolojisiz bir örgütlenme ve özsavunma ancak kapitalizmin askerliğine ve örgütlenmesine güç katar.
Kadınların ortak örgütlenmesi muhakkak bir bedene dönüşmelidir
Bu nedenle dünya kadın hareketlerinin, bölgesel, ulusal ve yerel birliklerini geliştirmemesi en temel sorun olarak gündemimiz olmalıdır. Demokrasi, özgürlük, özsavunma ve kadın birliğini yaratacak örgütlenme modellerini geliştirmekten başka çaremiz yoktur. Kapitalist modernite küresel, bölgesel ve yerel işbirlikçi güçleriyle kadına karşı topyekûn faşizmi dayatırken birbirinden kopuk kadın hareketleri olarak ayakta kalma şansımız yoktur. Ortak değerler etrafında düşünsel, ruhsal, bedensel varlığımızı birleştirebilir, güçlendirebilir, koruyabiliriz. Bunu tüm farklılıklarımızla ve özgünlüklerimizi koruyarak da geliştirmemiz mümkündür. Kadınlar olarak politik alanda gerçekleştirdiğimiz kazanımlar, devrime yol açan gelişmeler bize yeterli gelmemelidir. Bunu koruyup, süreklileştirecek ortak yaşam sistemini inşa etmediğimiz müddetçe varlığımız hep tehdit altında olacaktır. Gözle görünür başarı ve zaferlere rağmen kadınlar olarak henüz soykırım kıskacından kurtulmadığımızı bilerek daha fazla birlik ve örgütlenme şiarıyla harekete geçmeliyiz. Yerellerde, ülke, bölge ve dünya çapında kadın birlikleri ve konfederasyon tarzı örgütlenme modeli kadınların geliştireceği ve yüzyılı bize kazandıracak bir modeldir. Önümüzdeki aylarda Dünya Demokratik Kadın Konfederasyonun tartışılacağı uluslararası konferans ve platformlar bu gündemin tüm alanlara taşırılmasına neden olacaktır.
Kürt Kadın Hareketi Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik toplum, demokratik ulus ve demokratik özerklik projelerini kadın mücadelesinde geliştirme ve inşa etmede büyük bir mücadele ve ortaklaşma çabası içerisindedir. Geçtiğimiz dönem ikincisi gerçekleştirilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Kadın Konferansı bölgesel kadın mücadelesini ortaklaştırma ve sisteme kavuşturma arayışında büyük bir adım oldu. Bu zeminler daha da artarak devam edeceğe benziyor. Kadınlar deneyim ve tecrübeleriyle birlikte kazanımlarını da paylaşıyorlar. Kadınların ortak örgütlenmesi muhakkak bir bedene dönüşmelidir. Bu nedenle ortak kurumlarımızı geliştirmeye ihtiyacımız var. Kadın hareketimizin Kürdistan statüsünün özgürleştirilmesi mücadelesinde birlik arayışı da bu kapsamda ele alınabilir. Kürdistana yönelik soykırım politikaları karşısında kadınlar her zaman olduğu gibi esas direniş ve örgütlenme gücü olarak var olmaktadır. Kürdistan parçaları arasında ulusal kadın birliğini hedefleyen konferans çalışmaları yürütülmektedir. Kadına yönelik şiddet, katliam, küçük yaşta evlilik, kadın sünneti ve her türlü saldırıya karşı geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen konferans yaşanan ortak sorunlara ortak çözümler bulmanın çabasını gösteriyor. Bu çalışmalar artarak sürmelidir.
Rojava’da işgal saldırılarına karşı kadınlar öz savunmayla devrimi korudular
Yaşadığımız ülkenin sınırları içerisindeki farklı kültür ve guruplardan kadınlarla birlik stratejisi ve çabaları kadınlar arasında yayılarak kabul edilen bir stratejiye dönüştü. Türkiyeli kadınlarla, Rojava ve Irak’ta Arap halkından kadınlarla, İran’da fars, Azeri ve tüm inanç kültürlerinden kadınlarla ortak paydalarda bir arada mücadele eder hale gelmek için mücadele düzeyimizde daha hamleci ve yaratıcı olmamız gerekiyor. Tüm mücadele deneyim ve kazanımlarımıza, geliştirdiğimiz teori ve sistemimize rağmen mağduriyet dilini aşmış değiliz. Şunu unutmamalıyız ki gelecek yüzyıl ve bin yıllara yetecek kadar çözüm kuram, kurum ve toplumsal güce sahibiz. Tarihteki tüm kadın direnişleri ve miraslarından beslenen, günümüzdeki kadın hareketlerinin deneyimlerinden güç alan, dünya demokratik sisteminin kurucusu Önderliğinde bir kadın hareketi olarak çözüm biziz. Bu dili ve yöntemi aşarak umut yaratan devrim ve kazanımlarımızı dünyadaki kadınların çözümü haline getirmemiz gerekmektedir.
Türkiye’de faşist AKP-MHP ittifakının Kürdistanın her yerinde ve bulunduğu her yerde Kürtlere karşı geliştirdiği işgal ve soykırım politikaları kadınların direnişi ve mücadelesiyle karşılaşmıştır ve boşa çıkarılmıştır. Eğer bugün AKP-MHP faşizminin yıkılma eşiğinde olduğu değerlendirmeleri yapılabiliyorsa bu kadınların görkemli mücadelesi ve cesur duruşları sayesindedir. “Xwe diparezim” şiarıyla geliştirilen hamle büyük bir farkındalığı açığa çıkardı. İşgal ve teslim alınmak istenen kadının varlığını savunma sorununu tartışması, bilincine varması ve özsavunma gündemlerini oluşturması önemliydi. Ekonomik alanda gerçekleştirilen kadın yoksulluğu ve sömürüsüne karşı çok ciddi bir mücadele yürütüldü ve Türkiye’nin tüm emek alanlarından kadınlarla buluşmalar, toplantılar gerçekleştirildi. Rojava’da Türkiye faşist rejiminin saldırıları karşısında kadınlar özsavunma gücünü büyüterek devrimlerini korumuşlardır.
Demokratik toplum sistemlerini Suriye halkları ve kültürlerinden kadınlarla ortaklaşma mücadelesi öne çıkmıştır. Arap, Ermeni, Süryani, Çerkez, Türkmen kadınları ile devrimin kalıcılaştırılmasında kadın konfederalizmi hayat bulmaktadır. Rojhilat’da İran rejiminin kadınlara ve Kürtlere karşı soykırım politikaları dünya çağında teşhir edilmiş, İran halklarından kadınlarla ortak mücadele yaklaşımı daha da büyümüştür. Kadınların yaşadıkları cinsiyetçi saldırı ve politikalara yönelik ortak çözüm yol, yöntem ve bilincini geliştirmiştir. Şengal’de hamle çerçevesinde TC faşizmi teşhir edilmiş, Irak’lı kadınlar ve inanç grubundan kadınlarla sistemin inşa ettiği DAİŞ zihniyet ve saldırıları karşısında ortak mücadele zeminlerini örgütleme zeminleri büyütülmüştür. Maxmur’da TC özel savaş politikaları kapsamında içten yozlaştırma politikaları ve dıştan hava saldırıları karşısında bilinçlendirme ve eylemsellikler geliştirilmiş, Avrupa’da faşist Erdoğan’ın kadın kırım politikalarını yargılamak için 100 neden hamlesi sadece Kürt kadınlarıyla sınırlı kalmamış dünya kadın hareketlerinin dahil olduğu bir kampanyaya dönüşmüştür.
Zaferle taçlandırabileceğimiz bir devrim sürecini yaşıyoruz
Cinsiyetçi politikalar karşısında kadın özgürlüğü sisteminin inşası ancak ve ancak Önderliğin fiziki özgürlüğü Kürdistan ve Kürt kadınlarının statülerinin sağlanmasıyla mümkündür. 3. Dünya Savaşı’nın hedefi Önderlik, merkezi de Kürdistandır. Dolayısıyla bu savaş Önder Apo önderliğinde, Kürt kadın hareketi öncülüğünde boşa çıkarılmadan dünyada demokrasinin zaferi sağlanamaz. Dünya toplumlarının kaderi Kürdistan’da inşa edilen demokratik toplum ve kadın devriminin başarısına bağlıdır. Temel strateji bu. Bu nedenle kampanya Önderliğin mutlak tecrit sisteminin Kürdistan başta olmak üzere her yerde ve kadınlar üzerinde uygulanan bir sistem haline getirildiğini teşhir etmiş, bilinç oluşturmuş ve uluslararası hukuk zeminlerini harekete geçirmiştir. Önderliksiz, statüsüz yaşam olmaz şiarı temelinde oluşan bilinç ve cesaret zindanlardan yayılan açlık grevi direnişiyle taçlandırılmıştır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hamlenin yarattığı bilinç ve örgütlenme düzeyi zirveleşmiştir. Erkek egemen ideoloji ve güçlerine karşı ‘Jin, Jiyan, Azadî’ sloganıyla çok görkemli karşılandı. Meydanlar onlarca dile çevrilmiş bu sloganla inledi ve faşizmin tüm saldırılarına karşı en büyük cevap yine direnen kadınlardan geldi. 8 Mart’ta ortaya çıkan kadın iradesi, politik duruş ve hedefleri bu yıla ve geleceğe damgasını vurdu diyebiliriz. Kürdistan’da ve örgütlü bulunduğu her yerde Kürt kadınları AKP-MHP faşizmine karşı ‘Dem Dema Jinan’e!’ şiarıyla alanlara çıktılar. 8 Mart kadınların sadece kadın direniş bayramı olarak kutlanmadı, aynı zamanda mücadele program ve sözleşmelerini de açıklamış oldular. Erkek egemen sistemin taciz, tecavüz, şiddet, göç, yoksulluk, ekolojik talan ve yıkıma karşı direnmeye, faşizmi yıkma kararlılığının ilanı oldu. Kadınları büyük coşku, heyecan ve rengiyle alanlara sürükleyen temel neden kadınlarda gelişen özgürlük arayışı, bilinci ve Önderlikle zafere olan inancıydı. 8 Mart’tan Newrozlara köprü olmak isteyenlerin, Zekiye, Rahşan, Bêrîvanların takipçileri ve yoldaşları Newroza özgürlük yolu oldular. Newroz alanlarını renga renk direnişleriyle bahara çeviren kadın duruşu, Biji Serok Apo sloganları eşliğinde yürüyen kadınlar artık dünyada ve Kürdistan’da sistem karşıtı esas toplumsal bir güç olarak devrime yürümektedirler. Zaferle taçlandırabileceğimiz bir devrim sürecini yaşıyoruz. Şimdi, Kadın Devrimi Zamanı!