Xebat Andok
Önder Apo şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’ne, Kürt halkına, Ortadoğu halklarına ve ezilen tüm insanlığa yönelik gerçekleştirilen Uluslararası Komplo 24. yılında da hala yoğunluklu bir şekilde tartışılıyor. Önder Apo şahsında komploya maruz kalanlar komplonun nedenlerini, ne kadarının boşa çıkarıldığını ve sürüyorsa nasıl, hangi yöntemlerle sürdürüldüğünü ve komployu tümden boşa çıkarmak için ne yapmak gerektiğini anlamaya çalışırken; komplocu güçler neden hala amaçlarına ulaşamadıklarını ele alarak, nasıl başarıya ulaşacaklarını değerlendiriyorlar.
Evet, bundan 24 yıl önce mutlak başarıya ulaşmak üzere ABD, İsrail ve İngiltere gibi hegemonik güçlerin planlayıp yürüttüğü 9 Ekim-15 Şubat komplosu tüm sıcaklığıyla gündemdeki yerini koruyor. Taraflardan biri amacına ulaşıncaya dek de bu komplo gündemdeki yerini artan bir dozda korumaya devam edecektir, çünkü bu güçler eş deyişle komployu gerçekleştiren kapitalist modernite güçleriyle komploya karşı direnen Demokratik Modernite güçleri arasındaki savaş, mücadele daha da keskinleşmiş durumdadır.
İlkin fiziki imha engellendi
Komplo sürmektedir ama çok önemli ölçüde de boşa çıkmış durumdadır. Boşa çıkmıştır, çünkü komplocu güçler hala amaçlarına ulaşmış değiller.
Komplo ile Önder Apo’nun mümkünse fiziki değilse de ideolojik olarak imhası amaçlanmıştı. Komplocular Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılması için Suriye yönetimine büyük bir baskı uyguladı. Önder Apo’nun Suriye’de kalması halinde hegemonik güçlerin desteğiyle TC’nin Suriye’yi işgali planlandı. Böylelikle ilkin bölgesel bir savaş temelinde Önder Apo’nun imhası amaçlandı. Önder Apo tamamen hegemonik güçlerin planlaması olan böylesi bir bölgesel savaşın çıkmaması için Suriye’den ayrıldı. Dağa yönelmesi halinde de savaşın daha da tırmanacağını düşünerek yönünü kendisini ‘özgür dünya’ olarak tanımlayan, hak ve özgürlüklerin merkez üssü olarak tüm dünyaya lanse eden Avrupa’ya verdi. Böylelikle özü itibariyle Avrupalı güçlerin yaratımı ve bir kimlik, hak ve özgürlük sorunu olan Kürt sorununun çözümünde Avrupa’nın rol almasını sağlamayı, Kürt sorununu uluslararası kamuoyunun gündemine daha fazla taşımayı amaçladı. Bu temelde kendisini kabul edecek ülke arayışına girdi. Önder Apo’nun komployu boşa çıkarmak üzere ülke ülke gezdiği yaklaşık bu beş aylık sürede de komplocu güçler azdırdıkları Türk faşizmi eliyle Önder Apo’nun fiziki imhasını öngördüler. Önder Apo’nun aldığı tedbirler bu aşamada da fiziki imhayı önledi. Nihayetinde komplo 15 Şubat esaretiyle sonuçlanınca, bir Türk-Kürt savaşıyla Önder Apo’nun fiziki imhasının kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşeceği hesaplandı. Ama komplocuların bu hesapları da tutmadı; çünkü Önder Apo onların beklediğinin tersi yönde hareket etti.
Önder Apo daha en başından itibaren Kürdistan ve Anadolu halklarına kurulan bu komployu gördü ve böylesi bir savaşın gelişmesini, almış olduğu siyasi tutumla engelledi. Hem de bunu egemen Türk faşizminin en azgın yüzünü, kibrini her yönüyle gösterdiği, Türk milliyetçiliğini-ırkçılığını doruğa çıkardığı bir dönemde yaptı. Oyuna gelmeyerek, hesapları bozdu ve bir Kürt-Türk savaşının ortaya çıkmasını önledi. İşte, Önder Apo komployla başından beri planlanan fiziki imhanın bilincine ve hislerine dayanarak bu şekilde boşa çıkardı ve böylelikle Önder Apo’nun fiziki imhası gerçekleştirilemedi.
Fiziki imhası gerçekleştirilemeyen Önder Apo’yu bu defa da ideolojik ve politik olarak imha etmeyi esas aldılar. Bunu da özenle oluşturdukları İmralı tabutluk sisteminde yapmayı öngördüler. Yoldaşlarından, halkından, insanlıktan kopartılmış, fiziki olarak yapayalnız bırakılmış; egemenler açısından tüm kötülüklerin sorumlusu olarak görülen Önder Apo’yu teslim almayı amaçladılar. Pek çoklarında aldıkları sonucu Önder Apo’da da alacaklarını düşündüler. Ama bu hesapları da tutmadı, çünkü doğru bilince ve sağlam iradeye dayanan Önder Apo, onların tüm çabalarını boşa çıkardı. Tek başına kapitalist modernitenin tüm güçleriyle yürüttüğü savaşı orada, onların ölüm evi olarak tasarladıkları yerde kazandı. Böylelikle daha en başından komployu boşa çıkaran Önder Apo oldu.
Önder Apo fiziki imhayı önleyen tedbirleri almış olmasaydı ve esaret koşullarında da komplocuların hesaplarını bozan bilinçli ve iradi duruşu sergilememiş olsaydı komplo daha ilk anında başarıya ulaşmış; Önder Apo fiziki veya ideolojik-politik olarak etkisizleştirilmiş olurdu. Bu da Kürt Özgürlük Hareketi’nin temel güç kaynağı olan Önder Apo’dan yoksun kalarak tasfiye olmasına, öncüsünü yitirmiş Kürt halkının da soykırıma uğramasına yol açardı.
Her türden tasfiyeciliğe ve umutsuzluğa karşı mücadele edildi
Böylelikle komplocuların bu ilk büyük saldırıları en eşitsiz koşullarda, her şeyin Önder Apo’nun göstereceği tutuma bağlı olduğu kritik dönemde, Önder Apo’nun en özgür insanlarda görülebilecek olan ideolojik-politik duruşuyla kırıldı, boşa çıktı. Ancak yine de komplo gerçekleşmiş ve Önder Apo esir düşmüştü. İlk tasfiye saldırıları kırılmış olsa da Kürt Özgürlük Hareketi mücadelesi ve Kürt halkı açısından Önder Apo’nun esir düşmüş olması, henüz çözülememiş olan varlık ve özgürlük sorununu daha da ciddileştirmişti. Mevcut olan örgütlülük, eylemlilik düzeyi yetmemişti ki Önder Apo’ya yönelik komplo gerçekleşebilmiş ve Önder Apo’nun esareti engellenememişti. Dahası komplo sürüyordu ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne ömür biçiliyor, Kürt halkına yönelik yüz yıllık soykırım saldırıları biçim değiştirerek daha da kapsam ve derinlik kazanıyordu.
Komplo ile birlikte Kürt Özgürlük Hareketi içinde geçmişten beri parti duruşunda sorun yaşayan, sürüklenip gelenler üzerinden ‘artık böyle gitmez’ söylemine dayanılarak iç tasfiyecilik geliştirilmek, parti ele geçirilmek ve Önder Apo çizgisinden kopartılmak istendi. Böylelikle komplocu güçlerin “Apo’ya hayır, PKK’ye evet!” hedefine uygun bir ‘PKK’ yaratılmış olacaktı. Nitekim 2004 yılında Kürt Özgürlük Hareketi’nden kaçışla sonuçlanacak olan tasfiyecilik bu temelde geliştirildi. Bu yönüyle 2002-2004 Osman-Botan tasfiyeciliği ABD’ye, AKP’ye ve kapitalist modernist yaşama bu temelde dayanan bir tasfiyecilik oldu. Bu tasfiyeci eğilimin kökü eskiye gitse de uluslararası komplonun yarattığı ortama, Önder Apo’nun esaretiyle ortaya çıkan ideolojik-örgütsel boşluğa ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne yöneltilen liberalizm merkezli ideolojik savaşıma dayanarak ortaya çıktı. Bu temelde Kürt Özgürlük Hareketi’ne çok büyük zararlar veren bu tasfiyeciliğin uluslararası komployla bağı direktti.
İçeride bunlar geliştirilirken, PKK’nin daha çıkarken ideolojik ve siyasi duruşlarını reformizmle eleştirdiği, halkta da pek karşılığı olmayan, kapitalist modernitenin ideolojisi olan liberalizmin önemli ölçüde etkisinde kalan, hegemonik güçlere dayanmayı ve KDP çizgisini esas alan kimi Kürt siyasileri, aydın ve yazarları da artık PKK döneminin bittiğini, mevcut imkanların heder olmaması için Kürt siyaseti adına her şeyin kendilerine teslim edilmesini istedi. Bu da iç tasfiyeciliğe eklenen yan bir tasfiyecilik oluyordu. Bu güçler PKK’nin büyük bedeller ve on binlerce şehidin kanıyla elde ettiği tüm kazanımları KDP çizgisiyle dolayısıyla Önder Apo’ya yönelik komployu gerçekleştirenlerle eklemlemeyi öngörüyorlardı. Bunu yaparken de hem KDP hem de komployu gerçekleştiren Batılı güçlerce çok büyük ölçüde destekleniyor ve yönlendiriliyorlardı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaşadığı bu en zor dönemleri bu şekilde istismar ederek Kürtlük adına Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek isteniyordu.
Zihniyet devrimiyle tarihin akışına müdahale edildi
Kürt Özgürlük Hareketi ile baharına kavuşan, filizlenen, özgürlük umutları yeşeren Kürt halkı ise öncüsüz, iradesiz kılınarak soykırım politikalarının en değersiz bir nesnesi haline getirilmek isteniyordu. Böylelikle örgütsüz, iradesiz ve umutsuz kılınmış bir halkın üzerinde her türden kirli hesap pratikleştirilebilecekti.
Ortadoğu’da kapitalist modernitenin Sovyetlerin yıkılmasından sonra gerçekleştirmek istediği yeni dizayn kapıdaydı ve Ortadoğu halkları despotik devlet geleneği, daha sonra DAİŞ’i de doğuracak olan El Kaide’nin köhnemiş zihniyeti ve Ortadoğu ile ontolojik olarak uyuşmazlık yaşayan, tüm kirliliklerin sorumlusu olduğu halde hegemon olmanın yarattığı imkanlardan yararlanarak kendisini ‘özgür dünya’ olarak tanıtan kapitalist modernist güçlerin cenderesine alınarak çaresiz, çözümsüz ve programsız bırakılıyordu.
Tüm bunları ve daha fazlasını gören, tehlikeyi hisseden ve derinliğine anlayan yine Önder Apo oldu. Yoldaşlarını, eş deyişle partiyi, kadınları, gençleri, Kürt halkını, Ortadoğu halklarını ve tüm ezilen insanlığı inşa edilmiş en korkunç sistem olan kapitalist moderniteye karşı donanımlı, bilinçli, iradeli, örgütlü ve eylemli kılmak gerekiyordu. Aksi taktirde süren savaşı kaybetmek kaçınılmazdı. İşte Önder Apo en zorlu koşullarda olmasına karşın Kürtlere, Ortadoğu halklarına, kadınlara, gençlere ve tüm ezilen insanlığa karşı kendisini sorumlu gördü, kendisini onlarla özdeşleştirdi ve o güne kadar yaptığı gibi, zihniyet çalışmalarına ağırlık verdi. İnsansal ve toplumsal olan her şeyin birer inşa olduğunu ve tüm inşaların da esas olarak zihniyete dayandığını görerek zihniyet ve vicdan devrimi inşasına yöneldi. Tarihe yapılmış bu en özgürlükçü müdahaleyi ise büyük bir fırsata dönüştürdüğü aile ve avukat görüşlerinin yanı sıra esas olarak savunmalarıyla gerçekleştirecekti.
Önder Apo bunu yeni de yapmıyordu. O daha başından beri kendi toplumsallığını kurabilen bir karakterdeydi. Zaten onu diğerlerinden ayıran en temel özellik de buydu. Bunu da derin bir bilinçle, sağlam bir irade ve sarsılmaz bir sorumluluk anlayışıyla gerçekleştiriyordu. Onu yoldaşlarının ve Kürt halkının önderi haline getiren de buydu.
Komplo sürecine kadar yerine getirdiği bu büyük Önderlik duruşu sayesinde PKK militanında, Kürt kadınında, gencinde ve bir bütün olarak da Kürt halkında çok büyük bir kültürel devrim yaratmıştı. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla Kürt insanını yeniden diriltmiş, mücadeleci ve savaşkan kılmıştı. Zaten komplo gerçekleştiği zaman bir önderlik partisi olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin fedai duruşu; Kürt kadınlarının, gençlerinin ve bir bütün olarak Kürt halkının Önder Apo’yu sahiplenen görkemli direnişi de kaynağını buradan almıştı. “Güneşimizi Karartamazsınız!” şiarıyla kendisini ateş topu haline getirerek, komplonun boşa çıkmasında büyük rol oynayan, komplonun pratikteki koordinatörlüğünü yapan ABD’ye “tepki bekliyorduk, ama bu kadarını da beklemiyorduk” dedirten büyük mücadelenin, fedai duruşun gerçek yaratıcısı da yine Önder Apo’nun bizzat kendisiydi. Onun o güne kadar PKK militanına, Kürt kadınına, gencine ve insanına verdikleri bu şekilde açığa çıkıyordu. Herkes Önder Apo’da temsil edilenin kendisi olduğunu biliyor ve özgürce var olabilmek için mücadele etmek gerektiğinin derin bilinciyle kendini feda etmek de dahil her yönüyle savaşıyordu. Bu yönüyle komplonun her aşamasında komploya karşı Kürt Özgürlük Hareketi’nin, kadınların, gençlerin, Kürt halkının ve dostlarının yürüttüğü mücadelede, verdiği savaşta da Önder Apo belirleyicidir; savaşın ve mücadelenin kaynağıdır.
Önder Apo savunmalarla komployu kesin yenilgiye uğrattı
Önder Apo kapitalist modernite ve Türk sömürgeci-soykırımcı rejimin mahkemelerinde yargılanıyordu. Komplocular mahkemeleri daha komployu planladıkları dönemde verdikleri ve değiştirilemez olan imha kararlarının örtüsü ve meşruiyet aracı olarak kullanırken; Önder Apo ise kendisini halkıyla, insanlıkla, evrenle özdeşleştirerek Kürt halkı, Ortadoğu halkları, kadınlar, gençler, ezilen tüm toplumsal kesimler, doğa ve tarihten süzülüp gelen demokratik komünal değerler adına özelde sömürgeci-soykırımcı TC rejimi, genelde de kapitalist modernist sistemle savaşıyordu. Soykırımcı-sömürgeci rejimin mahkemelerine ve kapitalist modernite sisteminin ceberrut yüzünü gizleme görevi alan Avrupa mahkemelerine sunduğu tarihi Özgür İnsan Savunmaları komploculukla mücadelede zirve anlamına gelecektir. Komployu kesin yenilgiye uğratacak olan savunmalarla ortaya konan teorik ve ideolojik-politik çerçeve olacaktır.
Zira o güne kadar daha çok küllerinden yeniden dirilttiği Kürt halkının önderi olarak öne çıkan Önder Apo, savunmalarla geliştirdiği Demokratik Ulus zihniyeti ve Demokratik Özerkliğe dayalı Demokratik Konfederal sistemle artık bir küresel önder, halklar önderi haline gelecektir.
Önder Apo Uluslararası Komplo öncesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin önderiyken, savunmalarla birlikte geliştirdiği Demokratik Modernite kuramı ve Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum paradigmasıyla kapitalist moderniteye karşı eşitlik, özgürlük, sosyalizm ve demokrasi adına mücadele yürüten tüm sistem karşıtı hareketlerin başvuru kaynağı, düşünürü ve önderi haline gelmiştir.
O güne kadar egemen Kürt erkeğine karşı verdiği ısrarlı mücadele ile Kürt kadınını dört duvarın içinden çekip alarak varlık ve özgürlük savaşına taşımasından dolayı daha çok Kürt kadınlarının önderiyken; savunmalarla birlikte cinsiyetçilik de dahil tüm toplumsal sorunların kaynağı ve egemen erkek yaratımı olan beş bin yıllık devletçi sisteme karşı, tüm toplumsal sorunları çözecek ve yeni toplumsal sorunların yaşanmasına fırsat vermeyecek kadın doğasına dayanan özgür-eş yaşam ve sistemini geliştirerek tüm dünya kadınlarının önderi haline gelecektir.
O güne kadar başkası olarak ve başkaları için yaşayan bir durumdan çıkararak özgürlük saflarına kattığı Kürt gençliğinin önderi iken, savunmalarla birlikte kapitalist modernitenin robotlaştırıcı, nesneleştirici, tüketici saldırılarına karşı bilinçle donattığı, umut aşıladığı tüm dünya gençlerinin önderi haline gelecektir.
Kısacası Önder Apo savunmalarla başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere tüm sistem karşıtı hareketleri; başta Kürt halkı olmak üzere tüm dünya insanlığını; başta Kürt kadını olmak üzere tüm dünya kadınlarını; başta Kürt gençleri olmak üzere tüm dünya gençliğini donatacak, iradeli ve inançlı kılarak bu kesimleri komplocu kapitalist modernitenin karşısına çok daha güçlü birer mücadeleci ve savaşçı olarak çıkaracaktır. Bu açıdan komplo ile yok edilmek, etkisizleştirilerek tasfiye edilmek istenen Önder Apo, komplo öncesi dönemle kıyaslanamayacak düzeyde güçlenmiştir. Özgür bir birey olarak bilinçte, iradede derinleşmiş, güçlenmiştir. Güçlendikçe de tüm insanlığı kapsamına alacak denli kendisini toplumsallaştırmış, toplumlaşmıştır. Bugün dünyanın her yerinde ezilen tüm toplumsal kesimler onun Demokratik Modernite kuramı; Demokratik-Ekolojik-Kadın Özgürlükçü Toplum paradigması rehberliğinde kapitalist moderniteye karşı özgürlük mücadelesi vermektedir. Giderek artan bir düzeyde Önder Apo tanınmakta, tanındıkça esareti gündemleşmekte ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için mücadele edenlerin sayısı artmaktadır. Güncelde süren ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen “Dem Dema Azadiyê ye!” hamlesini sahiplenme düzeyindeki artış kaynağını buradan almaktadır ve bu tamamen Önder Apo’nun yarattığı bir gerçekliktir. O verdikçe ve insanlık alabildikçe sahiplenilmekte ve fiziki özgürlüğünün kapısı aralanmaktadır. Komplocu güçlere vurulmuş en büyük darbe işte budur.
Komplocu güçler daha büyük kaybetmemek için komployu sürdürüyorlar
Tüm bunlar da göstermektedir ki komplo boşa çıkarılmış, komplocular büyük kaybetmiş ve yenilmiştir. Bunu komployu gerçekleştiren güçler de çok iyi bilmektedir. Çünkü komployu gerçekleştirdikleri zamanki hedeflerinden ne kadar uzakta olduklarını çok iyi bilmektedirler. Önder Apo’nun fiziki rehineliği dışında hiçbir hedeflerine ulaşamamışlardır. Kuşkusuz hedeflerine ulaşabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır, bu yönüyle bir çaba azlığından bahsetmek yanlış olur. Tersine seferberlik halinde ve kapitalist modernite sistemi olarak bu komployu gerçekleştirmişlerdir. Ama buna rağmen kendilerine karşı tek başına savaşan Önder Apo’ya yenilmekten kurtulamamışlardır. Bu en büyük savaşı tarihin en büyük özgürlük savaşçılarından olan Önder Apo kazanmıştır. Bu apaçık bir hakikattir. Karşısında savaşı kaybettikleri özgür insan Önder Apo’nun kendilerini daha büyük yenilgilere uğratmaması için şimdi de seferberler. Zaten yenildiklerini bildikleri halde komployu sürdürüyor olmalarının nedeni de budur. Yani daha büyük kaybetmemek için geçmişten dersler çıkarma temelinde komployu sürdürüyorlar.
Geçmişte imha ve tasfiye etmek için komplo yaptılar. Ama bu defa etkisiz kılamadıkları, tasfiye edemedikleri ve kendilerine büyük bir yenilgi yaşatan Önder Apo’nun Ortadoğu ve dünyada daha fazla etkili olmasını engellemek için komployu sürdürüyorlar. Bunu da İmralı tecrit sistemiyle yapıyorlar. Önder Apo’nun ne denli büyük bir düşünce gücü olduğunu çok iyi bilen kapitalist modernite sistemi, Önder Apo’nun söz söyleme olanağını elinden alıp ona mutlak bir tecrit uygulamakta, böylelikle kendisini korumaya almaya çalışmaktadır. Çünkü kapitalist modernite sisteminin hegemon güçleri Önder Apo’nun düşüncelerinin kendileri açısından ne denli tehlikeli, deşifre edici ve yıkıcı; tersine halklar, kadınlar ve tüm insanlık için de ne denli diriltici, aydınlatıcı ve yol gösterici olduğunu çok iyi bilmektedir. Tüm sistemsel inşaların zihniyet gücüne dayanılarak yapıldığını da bildiklerinden Önder Apo’nun kapitalist modernite sistemini daha fazla sarsmasını engellemek için Önder Apo’ya, dolayısıyla Önder Apo’nun alternatif düşüncelerine mutlak bir tecrit uygulamakta ve tek bir kelimenin bile İmralı’dan çıkmasına izin vermemektedirler. Tüm çaba kapitalist moderniteyi ayakta tutmak içindir.
Bu açıdan bakıldığında İmralı mutlak tecrit sisteminin asıl sahibinin kapitalist modernite sistemi olduğu da kendiliğinden anlaşılır. Kuşkusuz sömürgeci-soykırımcı TC de tecrit uygulamayı temel politika haline getirmiştir. Çünkü o da Önder Apo’nun Kürt Özgürlük Hareketi, kadını ve genciyle Kürt halkı ve Türkiye demokrasi güçleri üzerindeki etkisinin ne denli büyük olduğunu bilmektedir. Yüz yıllık soykırım rejiminin sonunu getirecek her türden ideolojik-politik, eylemsel güce sahip olduğunu defalarca deneyimlemiştir. Temelden sarsıldığını, Önder Apo’nun düşünceleri ve tarzıyla mücadele edenlerin Kürdistan’a özgürlük Türkiye’ye demokrasi getireceklerini çok iyi bildiklerinden sömürgeci-soykırımcı rejim de İmralı’dan tek bir kelimenin bile çıkmasını istememektedir. Ayrıca TC’nin zaten kapitalist modernite sisteminin bir ürünü olduğunu gözettiğimizde uygulanan tecridin toplamda kapitalist modernite sisteminin bir uygulaması olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Zaten Önder Apo’nun esaretiyle sonuçlanan Uluslararası Komployu yapan esas güç, yukarıda da belirtildiği gibi kapitalist modernite sisteminin hegemon güçleriydi. Her şeyi kendileri planlamış, komplonun pratik uygulamasını kendileri koordine etmiş, herkese baskı uygulayarak Önder Apo’nun ayak basacağı tek bir toprak parçası bile bırakmamış, böylelikle Önder Apo’yu soykırımcı TC’ye teslim etmişlerdi. Önder Apo da sömürgeci-soykırımcı TC’nin komplodaki rolünü ‘gardiyanlık’ olarak belirtmişti. TC’nin dönem başbakanı Bülent Ecevit ise “Apo’yu bize neden verdiler, hala anlamış değilim” diyerek durumu çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermişti. İşte komployu gerçekleştiren bu güçler bugünkü tecridin de asıl sorumlusudurlar. Öyle olmasa, Önder Apo üzerindeki mutlak tecrit salt bir TC uygulaması olsa, bugüne kadar çoktan aşılmış olurdu. TC’nin gücü ne komployu gerçekleştirmeye ne de mutlak tecrit şeklinde sürdürmeye yeterdi.
İnsan hakları ihlallerini izlemek, işkenceyi önlemek, hak ve özgürlüklerin kullanılmasını teminat altına almak üzere kurulduğu söylenen tüm uluslararası örgütlerin İmralı mutlak tecrit sistemini görmezden gelmeleri, dahası bunu meşrulaştırmaları ise bu kurumların ne denli efendi sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kurumlara insanlık tarihinin en ceberrut sistemi olan kapitalist moderniteyi aklama görevinin verildiği anlaşılmaktadır. Hak ve hukuk kurumu olsalardı herkesten daha fazla bu kurumların Önder Apo’ya sahip çıkması gerekirdi. Çünkü Önder Apo kadar hakkı yenmiş, hukuku çiğnenmiş toplumsal kesimleri hak sahibi kılan bir başkası yoktur. Hem de bunu herkesin acısını yüklenerek, kendisini topluma feda ederek yapmaktadır. Önder Apo gibi tarihin en özgürleştiren, güçlendiren, kendine getirten özgür insanına karşı bu kurumların umursamaz, görmezden gelen tavrı, onların ne kadar sistem içi ve sistem için olduklarını herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak derecede ortaya koymaktadır.
Komplocular yumuşak-sert yöntemleriyle komployu sürdürmeyi esas alıp yaşam, doğa, insan ve toplum karşıtı sistem olan kapitalist moderniteyi yıkımdan kurtarmaya çalışsalar da bu beyhude bir çaba olacaktır. Zira Önder Apo yapacağını yapmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’ne, kadınlara, gençlere, Kürt halkına ve tüm dünya insanlığına sömürgeci-soykırımcı TC’nin yerine ‘Özgür Kürdistan, Demokratik Türkiye’ anlamına gelen Demokratik Cumhuriyeti kurmak; kapitalist modernitenin yerine de Demokratik Moderniteyi inşa etmek için gerekli olan düşünceyi, paradigmayı, yol ve yöntemi vermiştir. Kadınların, gençlerin, halkların ve Kürt Özgürlük Hareketi de dahil tüm sistem karşıtı güçlerin elinde yeni bir yaşam ve dünya kurulumu için her şey vardır.
Tam da bu noktada Önder Apo’nun deyimiyle ‘süzülmüş bal kıvamında’ sunulan bu büyük düşünceleri örgütlemesi gerekenlerin ne yapacağı, buna nasıl bir cevap oluşturacakları her şeyi belirleyecektir. Eş deyişle Kürt Özgürlük Hareketi’nin, kadınların, gençlerin, Kürt halkı ve dünya insanlığının ne yapacağı komplonun bundan sonraki seyrini de belirleyecektir.
Tecrit komplonun sürdürülmesidir ve bunu biz dışarıdakiler yıkacağız
Tecrit sistemini de Önder Apo’nun yıkmasını beklemek ne doğru ne gerçekçi ne de insaflı olur. Önder Apo komployu boşa çıkardı, yendi; şimdi biz dışarıdakilerin ise komplonun tecrit şeklindeki sürdürülme biçimini yenmemiz ve komployu sürdürülemez hale getirmemiz gerekiyor. Bu da ancak komplonun gerçekleşmesine zemin sunan ‘yetersiz yoldaşlık’ olmaktan çıkmakla mümkün olabilir.
Kuşkusuz yeni paradigmayı geliştirmiş, Demokratik Modernite kuramıyla kendisini evrensel bir önder haline getirmiş olan Önder Apo’nun yoldaşları artmıştır, dolayısıyla komplonun sürdürülme biçimi olan tecridi ortadan kaldırmak için görevlerini yerine getirmesi gerekenlerin sayısı da artmıştır. Artık Önder Apo geçmişle kıyaslanamayacak düzeyde fazla sayıda insanın, toplumun, toplumsal kesimin gündemindedir ve tüm bu kesimler Önder Apo’ya karşı kendilerini sorumlu görmekte, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele etmektedir. 12 Eylül 2020 yılında KCK’nin başlattığı ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen “Dem Dema Azadiyê ye!” hamlesinin dünyanın her yerindeki insanlarca sahiplenilmesi de bunu göstermektedir. Şimdi yapılması gereken bu hamlenin mutlaka başarıya ulaştırılmasıdır. Bunun için de zengin yol ve yöntemlerle sürekli eylem halinde olunmasıdır.
Kuşkusuz hamle bir bütündür ve pek çok boyutu vardır. Tecridin kırılması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için her şeyden önce hamlenin bütünlüklü ve birbirini besleyen, tamamlayan tarzda yürütülmesi gerekir. Bu konuda yetersizlikleriyle birlikte belli bir düzey tutturulmuştur. Bu kapsamda özellikle enternasyonallerin sürece en aktif şekilde dahil olmaları oldukça anlamlı ve önemlidir. Komployu gerçekleştiren güçlere mekanlarında sorun çıkarmak, Önder Apo’yu oralarda gündeme taşımak, Önder Apo şahsında Kürt halkına ve dünya insanlığına bu güçlerin yaptıkları kötülükleri deşifre etmek sonuç almak açısından oldukça önemlidir. Nitekim son yıllarda Kürtlerle artan ölçüde bir dayanışma yaşanmış ve bu uluslararası dayanışma Rojava’ya yönelik saldırıların kırılmasında oldukça etkili olmuştur. Bu uluslararası dayanışma mevcut durumda Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Kürt halkının en temel güç kaynaklarından biri haline gelmiştir. Dolayısıyla kapitalist moderniteye merkezlik eden yerlerde kamuoyunun desteğinin alınması, Önder Apo’nun görüşlerinin, savunmalarının buralarda daha geniş kesimlere tanıtılması hem Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, Kürt sorununun çözümü hem de bu merkezlerde kapitalist moderniteye karşı yürütülen mücadelelerin daha sonuç alıcı olması açısından oldukça önemlidir. Bu yönüyle hamlenin çok önemli bir boyutu uluslararası kamuoyunu bilgilendirmek, tavır sahibi kılmak olmaktadır. Mevcut yetersizlikleri zengin yol ve yöntemlerle aşmak hayati önemdedir.
Hamlenin Ortadoğu ayağı vardır ki mevcut durumda en yetersiz kalınan yön oluyor. Gerek bölgedeki despotizmin gerek var olan sömürgeciliğin Kürtlerin birlikte yaşadığı halklarda yarattığı tahribatların gerekse de Ortadoğu’ya Batı gözüyle bakmanın etkisiyle Ortadoğu çalışmaları Önder Apo’nun esaretinden sonra önemli ölçüde ihmal edilmiş çalışmalardır. Halbuki bir Ortadoğulu olarak Önder Apo manevi değerleri önde olan Ortadoğu’yu tastamam bir maddi uygarlık haline getirilmiş olan Batı’ya karşı korumayı esas almıştır. Bunu savunmalarında açıkça ortaya koymuştur. Kapitalist modernite sisteminin yarattığı toplumsal sorunları çözme potansiyelinin Ortadoğu’da olduğunu söylemiştir.
Öte yandan Kürt sorunu denilen sorunun çözülmesi için birlikte yaşanılan halkların da özgür olması gerekmektedir. Aksi taktirde Kürt sorunu da dahil hiçbir toplumsal sorunun çözülmesi söz konusu olamaz. Bu da yeni bir toplumsal inşa gerektirir ki, bunun için de Demokratik Ulus zihniyeti ve Demokratik Özerkliğe dayalı Demokratik Konfederal Sistemi öngörmüştür. O halde Ortadoğu’da yapılması gerekenler bellidir ve oldukça da fazladır. Bu kapsamda Rojava Devrimi ve tüm yetersizliklerine karşın HBDH, HDP-HDK güçlendirilmesi, geliştirilmesi gereken stratejik çalışmalardır. Ne kadar önem verilip geliştirilse yeridir.
Ulusal, dinsel, mezhepsel sorunlarını henüz hal yoluna koyamamış Ortadoğu’da bu sorunların çözümü Demokratik Ulus zihniyetinde ve bunun bedenleşmesi anlamına gelen Demokratik Konfederal sistemdedir. Demokratik Konfederal Sistemde tüm toplumsal farklılıklar Demokratik Özerklik temelinde Xwebûn’u yaşayacak ve böylelikle egemenlerin istismar alanları ortadan kalkacaktır. Demokratik komün ve özgür birey inşasına dayalı Demokratik Ulus inşasıyla Ortadoğu tekrardan demokratik-komünal kökleri üzerinde özgür yaşamın en güzel örneklerini sunmanın tüm potansiyelini taşımaktadır. Bu nedenle bu görüşlerin Ortadoğu’nun tümünde yayılmasının sağlanması, bunun en stratejik bir çalışma olarak görülmesi, Ortadoğu’nun üçüncü dünya savaşı koşullarında bu temelde planlı, programlı kılınması Uluslararası Komplonun kesin yenilgiye uğratılmasında hayati önemdedir. Yürütülen mevcut çalışmalar son derece yetersiz olmakla birlikte giderek artmaktadır. Bu kapsamda Arap aydınlarının, siyasetçilerinin Önder Apo’nun görüşleriyle daha fazla tanışmasını sağlayan çalışmalar önemli olmaktadır.
Özgürleştiren, kendi’leştiren Önder Apo görüşlerine Arap toplumunun da ne denli ihtiyacının olduğunu Kuzey-Doğu Suriye’de her yönüyle gördük. Nitekim mevcut durumda bu alanda yaşayan Arap halkından çok büyük bir kesim Önder Apo’nun görüşlerini öğrenmek, bu düşünceler temelinde örgütlenmek ve yaşamak için adeta yarış halindedir. Bunu Rojava Devrimi sürecinde verdikleri binlerce şehit ve DAİŞ zebanilerine karşı aldıkları tutumda gördük. Zaten Arap halkından önemli bir kesim Önder Apo’nun salt Kürt Halk Önderi olarak anılmasının yanlış olduğunu, onun aynı zamanda kendilerinin de önderleri olduğunu söylemekte ve Önder Apo’yu önderleri olarak kabul etmektedir. Açık ki hem Suriye’de hem de başta Irak olmak üzere tüm Arap sahasında çok yoğun bir çalışma yürütmeye ihtiyaç vardır.
Uluslararası Komplonun boşa çıkarılması kapsamında benzer çalışmaların İran’da da yürütülmesi gerektiği açıktır. Ortadoğu’nun tüm kültürel zenginliğini bağrında taşıyan İran Demokratik Ulus zihniyetinin en yetkin şekilde yaşamsallaştırılacağı yerlerden biridir. Tüm halkların, kültürlerin, inançların ve toplumsal kesimlerin eşit ve özgür birer birim olarak varlıklarını korumaları gereken bir alandır. Mevcut rejimin toplumsal farklılıklara bu hakkı tanımaması nedeniyle tüm toplumsal farklılıklar, kimlikler rejimle çelişiktir, mücadele halindedir. Bu da İran’ı gerçek bir devrim sahası haline getirmektedir. Ama bu hazır potansiyelin harekete geçebilmesi için Önder Apo düşünceleri temelinde bir devrimci çalışmanın yürütülmesi gerekmektedir. Hali hazırda bu konudaki çalışmalar oldukça yetersiz kalmaktadır. En büyük potansiyeli taşımasına rağmen mevcut durumda Uluslararası Komploya karşı en zayıf duruşun sergilendiği yerdir. Açık ki üzerinde durularak gerekli düzeltmelerin mutlak surette yapılması gereken bir alan olma özelliğindedir. Demokratik Ulus zihniyeti ve Demokratik Konfederalizm temelinde örgütlenen bir İran’ın sadece Ortadoğu’ya değil tüm dünyaya katacağı çok fazla şey vardır.
Mevcut durumda Önder Apo’ya tecrit uygulayan, Kürt halkına yönelik yüz yıllık soykırım politikalarını, hegemonik güçlerin verdiği destekle en zirvede uygulayan TC’ye karşı savaşmak, komploya karşı mücadele etmede belirleyicidir. Bir soykırım rejimi haline gelmiş olan TC’nin geçmişi ile yüzleşerek ve zihniyet dönüşümü yaşayarak demokrasiye duyarlı hale gelmesi, başta Kürtler olmak üzere Anadolu’daki tüm toplumsal farklılıkları tanıyan bir hale gelmesi hem Kürt sorununun çözümü hem bölgenin demokratikleşmesi hem de dünya insanlığı için oldukça önemlidir. Kürt sorununda ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde Türkiye öylesine kritik bir noktada durmaktadır ki, Türkiye demokratik bir cumhuriyet haline getirilmeyene kadar hiçbir olumlu gelişmenin olması, olsa da kalıcılaşması söz konusu olamaz. Bu yönüyle Kürt sorununun çözümünün ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin yolu Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden geçmektedir. Öyle ki demokrasiye duyarlı hale gelen bir Türkiye, kapitalist modernitenin Ortadoğu’daki en büyük işbirlikçisini kaybetmesi anlamına gelecektir. İşte tüm bunların olabilmesi için de Türkiye’deki demokratik çevrelerle birliktelik yapılmalıdır. Bu kapsamda HBDH, HDP, HDK deneyimleri oldukça önemli olmakla birlikte yetersizdir. Daha da geliştirilmeye, güçlendirilmeye ihtiyaç vardır. Bu da gündemdeki anti-faşist mücadelenin ve demokratik siyaset alanındaki demokrasi ittifakının önemini arttırmaktadır. En stratejik ve mutlaka başarılması gereken çalışmalardan görülmek durumundadır. Tüm bunların olması halinde komploya karşı mücadele edilmiş, komplonun boşa çıkarılması kapsamında görevlerin gerekleri yerine getirilmiş olur.
Savaşan bir örgüt olarak komployu kesin yenilgiye uğratacağız
Hiç kuşku yok ki komploya karşı en büyük savaşın verileceği yer ise Kürdistan, vermesi gereken halk da Kürtlerdir. Zira Uluslararası Komplo esas olarak Kürt Halk Önderi’ne, onun şahsında ise Kürt halkına yönelik yapılmıştır. Zaten Kürt halkı da Önder Apo’ya yaklaşımın kendilerine yaklaşım olduğunu söyleyerek ulaştığı bilinç düzeyini ortaya koymuştur. Evet, Önder Apo, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı ayrıştırılamaz ve organik bir bütündür. Bu durumda komploya uğramış bir hareket ve halk olarak herkesten daha fazla komploculara karşı savaşması gerekenler de Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkıdır.
Kuşkusuz komplonun başlangıcından günümüze gerek Kürt Özgürlük Hareketi’nin fedai militanlarından gerekse de Kürt halkının fedakâr yurtseverlerinden olsun on binlerce şehit verilmiştir. Bu temelde komplo boşa çıkarılmaya, komplocular yenilgiye uğratılmaya çalışılmıştır. Bedelleri oldukça ağır olan bu büyük mücadelenin en temel yetersizliği ise mücadelenin olması gerektiği gibi yeterince Önder Apo çizgisinde, tarzında ve temposunda verilememiş olmasıdır. Bu nedenle de bedeli ağır olmuş ama kazanımı bu düzeyde olmamıştır.
Önder Apo’nun tek başına komployu nasıl boşa çıkardığını, komplocuları nasıl en eşitsiz koşullarda yendiğini, mevcut durumda da komplocuların Önder Apo’dan nasıl korktuklarını belirttik. Demek ki Önder Apo çizgisi, duruşu, tarzı ve temposu kazandırıyor, düşmanı kahrediyor, dostu sevindiriyor, yoldaşı yaşatıyor. Dolayısıyla Önder Apo salt düşünceleriyle yolumuzu aydınlatmıyor, düşüncelerini en tutarlı şekilde pratikleştiren olduğu için yaşamı, duruşu, tarzı ve temposuyla da bize nasıl başarılı olunacağını tüm açıklığıyla gösteriyor. Yeter ki biz bakmasını, görmesini ve almasını bilelim.
Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak Kürdistan’ın her yerinde ve yurt dışında büyük bir mücadele veriyoruz. Ama hala kendimizi ‘yetersiz yoldaş’ olma pozisyonundan çıkarmış değiliz. Önder Apo önder olmaktan gelen tüm sorumluluklarını ve görevlerini başarıyla ve fazlasıyla yerine getirmişken, biz özgürlüğü isteyen ve Önder Apo’ya bağlı olan militan ve yurtseverler olarak görev ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmiş değiliz. Zaten Önder Apo’nun süren fiziki esareti, bağlantılı olarak hareket ve halk olarak yaşadığımız varlık ve özgürlük sorunu da kaynağını buradan alıyor. Açık ki kendimizi bu durumdan çıkarmamız gerekiyor.
Komplonun 24. yılına girerken Kürt Özgürlük Hareketi komplo karşısında özeleştirel bir yaklaşımla toplantılarını yaptı. Başarının önündeki engelleri açığa çıkardı, bunların nasıl aşılacağının yol ve yöntemlerini buldu. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama temelinde komployu 24. yılında kesin yenmenin kararlılığına ve somut planlamasına ulaştı. Yürütülen tüm tartışmalar Önder Apo düşünceleri ışığında yapılırken, yapılan tüm eleştiri-özeleştiri ve düzeltmeler de Önder Apo çizgisi temelinde gerçekleştirildi.
Bu kapsamda yapılması gereken en temel şey, Kürt sorununu çözmenin, soykırımcı rejimi yenmenin yegâne stratejisi olan Devrimci Halk Savaşının bütünlüklü ve topyekûn temelde yürütülmesidir. Savaşın salt gerillanın işi olarak görülmemesi, bir bütün halinde hareketin tüm kadrolarının ve Kürt halkının kendisini savaşta görmesi ve yürütülen tüm çalışmaların savaş ekseninde yapılması, düzeltilmesi gereken en temel husustur. Adına inşa denilen tüm çalışmaların öz savunma savaşını geliştirme temelinde yapılması hayati önemdedir. Zira öz savunmasız bir inşanın gerçekleşemeyeceğini geçmiş Bakur ve günceldeki Kuzey-Doğu Suriye pratiği yeterince ortaya koymuştur. İdeolojik, siyasi ve toplumsal çalışmaların bu temelde yürütülmesine fazlasıyla ihtiyaç vardır. Öyle ki bugüne kadar bu alanların Devrimci Halk Savaşı stratejisine, dolayısıyla da çizgiye ne kadar girdikleri tartışmalı hale gelmiştir. Açık ki bu alanların kendilerini bu durumdan çıkarmaları ve tüm çalışmalarını Devrimci Halk Savaşı stratejisine uygun şekilde yürütmeleri başarı için zorunludur.
Tarihinin en fedai dönemini yaşayan askeri alan çalışmaları kapsamında da yine Devrimci Halk Savaşı stratejisi kapsamında düzeltilmesi gereken hayati konular bulunmaktadır. Verilmesi gereken savaşın gecesi-gündüzü, dağı-ovası-kırı, yazı-kışı olmaması gerekirken, yürütülen savaş böyle değildir. Açık ki savaşın mekânı ve zamanı konusunda mutlaka düzeltilmesi gereken hayati konular vardır. Salt profesyonel gerilla gücüne dayalı savaştan çıkılarak, Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde savaşan halk gerçekliğine ulaşılabilmesi için askeri güçlerin öz savunma kapsamında başkalarına devredemeyeceği, öncülük etmesi gereken tarihi görevleri vardır. Bu temelde fedai çizgisinde savaşan güç olarak özgürlük gerillasının da yürüttüğü savaş kapsamında düzeltmesi gereken pek çok konu vardır.
Toplamda Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının bütünlüklü ve topyekûn olarak devrimci halk savaşını yürütmesi görevi vardır. Bugüne kadar bu görev yani düşmanla savaşma görevi yeterince yerine getirilememiştir. Zaten komplonun sürmesinin ve güncelde yaşanılan tüm zorlanmaların altında yatan da budur. Yani düşmanla yeterince ve gerektiği gibi savaşılmamıştır. Düşmanla yeterince ve gerektiği gibi savaşan Önder Apo olduğundan bu kadar büyük değer ve gelişme yaratırken, Önder Apo’nun bu büyük savaşını tamamlaması gerekenler bunu yapmamışlardır.
O halde bugüne kadar yerine getirmediğimiz Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde savaşma görevlerimize sahip çıkmanın ve komployu tümden yenmenin tam da zamanıdır.