Tıpkı bir dağ başında, belki uykudayken, sabaha karşı bir çatışmada vurulup düşmüş bir yoldaş gibi… Yıkanmayacağım, kefenlenmeyeceğim. Üzerime bir Rojava kefiyesi ile Ezidê kadınların beyaz fistanını örtün.” Bu sözler Dersim’in asi ruhu, nasıl gömülmek istediğini de sağlığında farklı ortamlarda defalarca dile getiren 1953 doğumlu Aysel Doğan’a ait. Aysel Doğan. 2015 yılında Diyarbakır Kapalı Cezaevi’nde kansere yakalandı. Hastalığının ilerlemesi neticesinde 2015 yılında tahliye edildi. Ağır hasta olmasına rağmen mücadeleden geri durmayan Doğan 2019 yılında Avrupa’ya çıktı. Almanya’da tedavi gören barışın elçisi Aysel Doğan, 11 Mayıs’ta yaşama gözlerini yumdu.
2015 yılında tahliye olduktan sonra 21 Mayıs 2015 günü yoldaşlarına yazdığı mektuptan tam 7 yıl sonra şehit düştü.
Aysel Doğan’ın kaleme aldığı mektup:
“Merhaba sevgili hevallerim ve güzel insanlar, sizleri özlemle ve sevgiyle selamlıyorum…
Ben sizler gibi marifetli değilim ki, sevgiyi birkaç sözle, kendi hakikatiyle buluşturup paylaşayım, marifetli değilim ki sizler gibi bir anlamlı sözle yüzler binler olayım…. Ve yine ben sizler gibi , yaşamın en zor anını derinden yaşayıp, güç moral ve umutla nakışlıyayım…. Ne çok özlemiştim sizleri, aynen şimdi zindanlarda bırakıp geldiğim hevallerim gibi. Bundandır ki yüreğimin bir yanı buz, bir yanı ateş gibi.
81 darbesi sonrası zindanlarla tanışmıştım, aslında devletin çıplak ceberrutluğuydu tanıştığım. Tuhaftır ki, öyle çok güçlü olmasam da her defasında bu ceberrutlukla hep yarım kalmış yüzleşmeyi tamamlamak istedim zindanda. Bu dörttür zindana girip çıkışım. Darbe ardından Antep Zindanındaydık, Mazlumlar, Hayriler, Kemal Pirler ve ülke yüreğinin bitip tükenmeyen ateşi Dörtler, destanlar yazıyordu Diyayrbakır Zindanında. Ve bizleri ayda bir kez görüş yerinde toplayarak hepimizi ‘Diyarbakır’a götüreceğiz’ diyorlardı, ancak bir türlü götürülmedik. Düşman için bir tehdit, bir korkutma, bizim için ise büyük bir özlemle buluşmaydı bu. Ve ben mutlaka gitmeliydim Amed Zindanına, görmem, dokunmam gerekiyordu. Hep mahçup, hep dardaydım, yüreğimin yanan yanıydı. Ve yıllar sonra güzel hevallerimin çabasıyla Amed Zindanına sevkim çıktığında o an doğdum, o an yeniden vuruldum. Sara’da oradaydı, gecikmiştim, hakkını verememenin telaşıydı yüreğimi yakan… Tahliye oldum ya, yine yarım kaldı işte. Yine söylenecek herşeyi söyleyememiş olmamın burukluğu ile ayrıldım ve tam da yine o ceberrutlukla mahkemeleşemeden.
En acısı da yüzlercesi hasta, binlerce hevalimi orada bırakarak… Oysa birlikte çıkacaktık, an’da buluşacak, tüm özlemleri an’da yaşayacak ve büyük özlemimiz Serok’la dağlarda özgürlük destanları yazan arkadaşlarla halay tutacaktık…. Ve sonrası bir soluklu yolda Sincar Dağı Şingal’de ve bir tutam sevgiydi dokundukça çoğalan Kobani’de. Tarihin son çocuklarının izinde Miştenur Tepesi’nde, güneşin doğuşunun ve batışının kutsallığında haykıracaktık…
Ki sizler, Kobani’de de direndiniz ve kazandık! Ne çok sevdik bizler, yaksa da özleminiz yüreğimizi. Şimdi taşıyacağım bu yaşamın en kutsal yükünü. Çünkü, siz güzel insanların ve hevallerimin her bir mesajında sevgi, güç, güven ve yeniden yeniden yaratılan umutlar var. Sabırlı değilim ama artık koşamıyoyrum ya, sizlerle buluşmanın, dokunmanın özlemiyle yarını bekliyorum.
Hastahaneden de taburcu oldum, Kemoterapiden dolayı yine fiziksel anlamda dokunmasam da sizlere, değerli ve anlamlı mesajlarınızdaki özlemlerinizle başbaşayım. 2. Kemoperapi seansı ardından, zindanda binbir zorlukla kazandığım oy kullanma hakkım için 7 Haziranda ülkem Kürdistan’da olacağım.
Hala eski güvenlikçi anlayış politkikalarıyla ve ceberrutca iktidarını sürdüren devlet, elinde rehine olarak tuttuğu, hasta tutsaklar olmak üzere, tüm tutsakların özgürlüğü, bizim ödememiz gereken “boynumuzun borcu”dur. Dışardaki bizler bu borcu ödemek için, özgürlük, barış ve demokrasi için, hava ve su gibi “olmazsa olmaz en temel ve acil ihtiyaç” olarak görüp mücadele verdiğimizde ve hep birlikte haykırdığımızda hiçbir zindan duvarı mücadelemize dayanamayacaktır.
Sizleri seviyorum ve ben sizleri sevdiğim kadar da iyi olmaya çalışıyorum. Her bir mesajınız başım gözüm üzerine. Sevgi ve saygılarımla.
Ser serê min, ser çavê min.
Seri mı ser çımane mı ser ame.
Silav u rêz, silav u heskerdane…”
Aysel Doğan,
21.05. 2015 Ankara
Cansız’la çocukluk arkadaşıydı
O Sakine Cansız’ın çocukluk arkadaşıydı. En son Avrupa’da görüşmüşlerdi ve Dersim dağlarında tekrar görüşmek üzere vedalaşmışlardı. Sakine Cansız’ın şehadeti sonrası, “Hep koşan ve yerinde durmayan bir çocuk” diye anlatan Doğan, can yoldaşını şöyle anlatmıştı: “Biz ip atlardık o bir şeyler arardı. Hiçbir zaman oyunu bozan değildi, renk katandı. Sanki oyunda bir eksiklik vardı, Sakine arkadaş katılınca bu tamamlanıyordu. Bazen bu bir neşe oluyordu, bazen bu bir zorunluluk oluyordu. Bazen bizim yanlış oynadığımızı Sakine arkadaş yapıyormuş gibi bir katılımı vardı. Gelip de oyunu yarıda bırakmazdı.
Çocuklardaki o paylaşım aşkını ve çocuklukta arkadaşlarla oynama payımı halen özlüyorum. Bir yandan da huzur buluyorum. Onu halen yaşıyorum kendimde taşıyorum. O artık Dersim’in bir kızı bir kadını değildi. Kürdistan’ın, halkının bir kızı, çocuğu oldu ve sonra da kahramanı…”
1953 Dersim doğumlu Aysel Doğan, değişik dönemlerde 17 yıl cezaevinde tutuldu. Gazi Üniversitesi beden eğitimi bölümünden mezun olan Doğan, Dersim’de bir süre spor öğretmenliği yaptı. Devletin ilk şiddetini 1980 darbesiyle yaşadı. Darbe yıllarında tutuklanan ve iki yıl boyunca hiç mahkemeye çıkarılmadan içeride tutulan Doğan, Kürt sorundan kaynaklı devlet terörünün estiği 1990’larda da yine hedefteydi. 1990 Mayıs ayında Dersim’de tutuklanan Doğan, Erzincan’da 11 ay tutuklu kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra 1991 genel seçimlerinde Dersim’de bağımsız aday oldu ve en çok oy almasına rağmen Meclis’e gitmesine izin verilmedi. Etrafındaki devlet şiddeti nedeniyle gittikçe daralan Doğan, o tarihten sonra “Avrupa’ya iltica” etti. Avrupa’ya gitse de yüreği Kürdistan veTürkiye’de kalan Doğan, bütün yaşamı boyunca, halkının özgürlüğü ve barış için çalışmalar sürdürdü. Avrupa’da bulunduğu dönem boyunca KCK üyeliği de yapan Doğan, 1999 yılında Rêber APO’nun çağrısı üzerine 2. Barış Gurubu üyesi olarak Avrupa’dan gelen heyet içerisinde yer aldı. İkinci Barış Grubu ile birlikte Türkiye’ye gelir gelmez gözaltına alınıp tutuklandı ve 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2009 yılında cezaevinden çıktı ve Dersim Alevilik İnanç ve Kültür Akademisi Derneği’ni kurarak dernek bünyesinde çalışmalar yürüttü. 2011 yılında KCK operasyonu kapsamında tutuklanarak 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Doğan, 2012 sonbaharında PKK ve PAJK tutsakları tarafından Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecride son verilmesi için başlattıkları ölüm orucu eyleminin ikinci ekibinde yer aldı.
Diyarbakır Kapalı Cezaevi’nde kansere yakalanan ve ameliyat olan Aysel Doğan, hastalığının ilerlemesi neticesinde 2015 yılında tahliye edildi. Tahliye edildikten sonra Dersim’e yerleşen Doğan, burada da halkla birlikte çalışmalara katıldı.
Ağır hasta olmasına rağmen mücadeleden geri durmayan Doğan, 2019 yılında Avrupa’ya çıktı. Almanya’da tedavi gören barışın elçisi Aysel Doğan, 11 Mayıs’ta yaşama gözlerini yumdu.