Rêber Apo’nun Kürdistan Yurtseverliği ve Ulusal Kurtuluş Cephesi kitabından derlenmiştir
Türkiye’nin yaşadığı yoğun bunalımı gözönüne getirdiğimizde, kitlesel gösteriler özellikle kentlerde gelişecektir. Daha dün kitleler hükümet başkanına karşı “açız” diye bağınyorlardı. Ve bu tepkiler gittikçe yaygınlaşıyor. Demek ki kitleler, gittikçe daha çok hem de açlık gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesi için artık suskunluğu bozup bağırıyorlar. Bunun daha da gelişmesi durumunda şüphesiz ayaklanmanın objektif ortamının geliştiğini söyleyebiliriz. Zaten daha önce de çeşitli sorunlardan dolayı yer yer böyle kitlesel gösteriler olmuştu. Bunların daha da gelişmesi mümkündür. Kitle psikolojisinde derin bir kin ve nefret birikiyor. Şimdi aldatılmış olduklarını daha iyi görüyorlar. Özellikle rejiminin aldatmacılığı ve kitleler üzerinde geliştirdiği ideolojik pasifikasyon artık ters tepmeye başlıyor. Demagojiyle veya yürüttükleri ideolojik etkilemelerle karın doyurulamayacağı açığa çıkmış oluyor. Kitleler çok şey yitirdiğini görüyor. Buna şimdi derin bir tepki duyuyorlar. Hatta iktidar partisinin gittikçe yoğun bir tecrit sürecine girmesi söz konusudur. Bu tecritlik giderek daha da gelişiyor. Bu durum ise kitlelerin ayaklanma için gerekli psikolojik ortama girebileceğini gösteriyor.
Açık ayaklanma durumuna geçmek, şüphesiz çok güçlü örgütsel faaliyetleri ve önder örgütün varlığını gerektirir. Bu olmayınca kendiliğinden bir ayaklanma zor olur. Eğer böyle örgütlenmeler varsa, bu tip objektif konumları iyi değerlendirerek böylesi dönemlerde ayaklanmayı mümkün kılabilirler. Onun için mevcut kitlelerin psikolojik durumları kolayca ayaklandınlabilecek malzeme biriktiriyor. Özellikle köklü değer yargılarına bağlı, rejimi kutsamış, rejimden umutlu, rejimin uzun vadede kendilerine çok şey vereceğine dair kalıplaşmış bir düşünce ve davranışın etkisi altında olan, yine günlük olarak karın doyuracak bir işe sahip olan kitlelere biz ayaklanmayı dayatmalıyız. Bunlar daha çok umutlarıyla ve günlük işleriyle uğraşırlar. Ama geleceklerine ilişkin umutları yerle bir edilmişse, günlük olarak onları doyuracak iş, meşgale fazla yoksa, bilakis hergün ellerindekini de yitirmeyle karşı karşıya kalıyorlarsa ve aşevlerinden her gün dilenip bir çanak çorba almakla karın doyurmanın pek de onurlu bir şey olmayacağını kavramışlarsa, o zaman bu durumda olan kitlelerin ayaklanmadan bekleyecekleri büyük umutlar vardır. Mevcut yaşam umutsuzluğu geliştiriyor. Günlük olarak zaten çok şeylerini ipotek altına vermişlerdir. Türkiye’de yoğun bir ipotekleşme durumu yaşanıyor. Ellerindeki her şey bitti; epey borç almışlar, toplumda yaygın bir borçlanma var. Bu borcuda ödeyecek güce sahip değildirler. O zaman insanlar geriletilebileceği kadar geriletilmiştir. Kitlelerin gelecekten umudu kırılmış, günlük olarak maddi üretimini yeniden sağlıklı bir biçimde yürütme durumu gelişmemiştir. Bunun giderek daha da derinleşeceği çok açık olarak göze çarpmaktadır. İşte bu durum, kesinlikle kitlelerin çok kolay ve haklı temellerde duyarlı kılınabileceğini, onlara devrimin bir kurtuluş çaresi olarak yansıtılabileceğini gösteriyor. Örgüt olduktan sonra, objektif ortam oldukça elverişli bir hale gelmiştir; düzenin eleştirisi alabildiğine tutabilir, devrimin onları kurtarmanın yegane yolu olduğunu anlatmak zor değildir. Dikkat edilirse köy, kent her kesimde bu durum çokça yaşanıyor. Biraz doğru konuşmasını, doğru yaklaşmasını bildikten sonra çekemeyeceğimiz hiçbir insan yoktur.
Bugün Türkiye’de bir faşist iktidar var; ama bizde hem faşist hem de sömürgeci niteliği içice olan bir iktidarın genel klasik varlığı söz konusudur. Bu faşist iktidar, bütün baskı ve sömürü yöntemlerine rağmen, gittikçe ağırlaşan bir bunalıma ve yetmez bir duruma düşmekte, istediği sonucu alamamakta ve istikrarı sağlayamamaktadır. Kitleleri iliklerine kadar sömürmesine ve artık elindeki bütün kozları kullanmasına rağmen, bunalımı önleyememesi ve çaresizliğe düşmesi söz konusudur. Böyle bir dönemde hem ulusal baskının klasik öğelerine karşı ulusal nedenli çıkış hem de faşizmin azgın baskı ve sömürüsüne karşı halkın ekonomik-demokratik çıkışını birleştirmeliyiz.
Hükümet bitmiştir, derhal istifa etmelidir
Yeni arayışlar çok derin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Düzenin kendi içindeki düzen partileri bile son derece yaygın bir isteksizlik belirtileri gösterirler. Yani “bu işler artık yürümez, istifa etmelidir” biçiminde sözler söylenir. Kaldı ki, bunlar her gün söylenen sözlerdir. “Derhal hükümet istifa etmelidir; hükümet bitmiştir, demokrasi sorunu, siyasi sorun temel sorundur” deniliyor. Eğer bunları sağ partiler bile söylüyorsa, artık gerçekten koşullar iyice oluşmuş anlamına gelir. O halde önümüzdeki dönemde, bu biçimdeki gelişmelerin yoğunluğu, bu rejimin sonunun artık görünmesi, tecrit ve teşhirin boyutlanması, kitlelerdeki yaygın öfke ve homurtuların duyulur bir dönemece girmesi gibi oldukça elverişli bir zemine dayanarak, sağlıklı bir örgüt çalışmasına gidilebilir. Halkın ayaklanmalar gündeme gelir.
Biliyorsunuz, devrimci zor yalnız silahlı zor değildir; siyasal gösteriler de zora içerir, ama bunlar silahsız zordur. Cephesel örgütlenme, silahsız zorun örgütsel temelidir. Ve daha yaygın, daha çok sayıda insanın katıldığı, yani her sınıf ve tabakadan insanın oluşturduğu birliktir. Her türlü isyan öfkesiyle yola çıkanların katıldığı kitlesel gösteriler, cephe örgütlenmesinin en çok başvuracağı eylemlerdir. Bu gösteriler, tutsaklarla dayanışma amacıyla geliştirilir, gecekonduların yıkılmasına karşı çıkmak, bazı ekonomik talepler uğrana ve daha başka toplumun uğradığı bir yığın haksızlıklara karşı çıkarak başlatılır. Ve daha sonra genel demokratik ve ulusal nitelik alır. O zaman bunlara genel halk ayaklanması, milli kurtuluş ayaklanması adı verilir. Şüphesiz ki, bizde bu biçimlere ulaşmaya henüz çok zaman ve etken vardır. Lakin partimizin hazırlıklarını gözönüne getirdiğimizde, halkımızın partimize güvenebileceği, umut duyabileceği bir noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Bunun objektif zemini her zamankinden daha fazla uygundur. Böyle olunca elbette bu tip gelişimeler mümkündür. Örgütlenmenin düzeyine göre kitle gösterileri kaçınılmazdır. Özellikle kentler işsizlerle, öğrenci yığınlarıyla ve hatta köylülerle doludur. Daha şimdiden yer yer köylülerin baskılara karşı yürüyüş yaptığını biliyoruz. Onlarca köyün daha bu dönemde bile yürüyüş yaptığını dikkate alarak, bunların daha fazla yaygınlaşacağı hususu planlamamızda yer bulmalıdır. Örgütlenmiş halk kitlelerin, parti ve gerillayla içice gelişmesi sonucu hayli gösteriler ortaya çıkabilir. Bu gösteriler, özellikle mahalli düzeyde gelişip açık protestolara dönüşebilir. En azından gerilla kadar kitle gösterilerini de örgütlemeliyiz. Kesinlikle bu aşamada her bölgede, köy grupları içinde ve gerillanın desteğiyle kitle gösterileri yapılabilir. Bu, çoğunuzun aklına bile gelmedi. Halbuki birçok köylü, şimdiden bizden belli gruplar halinde kentlere yürüyüş, köyler arasında yürüyüş, gövde gösterisi ve protesto yapmamızı istiyor. Gerekli örgütlenmeyi sağladıktan sonra, kitleleri birçok gerekçe etrafında bir araya getirip yürütmek hiçte zor değildir. O kadar çok neden var ki, biraz örgütlememiz durumunda yürütebiliriz.
Şehitlerimiz için kesin kitlesel cenaze törenleri yapmalıyız
Unutmayalım ki, bir yürüyüş hem bir örgütlenmedir ve hem de bir eylemdir; belki de gerilla eyleminden daha önemli siyasal sonuçlara yol açabilecek bir eylemdir. Çünkü yüzyıllardan beri bizde gösteri tekniği gelişmemiştir. Bir araya gelme, toplulaşma, yürüme olayı azdır. Onun için bunların bizde etkisi çok büyük olacaktır. İnsanlar burada birbirini tanıyacaklar, birlik ve ortaklık denilen bir şeyin nasıl kuvvet doğurduğunu görecekler ve bu onlarda sürekli bir toplulaşma ve kaynaşma gereği hissettirecektir. Bu küçük gösterilerin herhangi bir kanunsuz nitelikte olmamasına başlangıçta dikkat edilebilinir. Tanıdığımız dostlara, “birleşin, bir köyden diğer köye yürüyün” denilir. Dikkat edilirse bu biçim öyle fazla tutuklama ve yıldırmalara yol açmayabilir. Bir-iki deneyimden sonra verilen neticeye bakılır; olumlu sonuç vermesi halinde ise bu defa birkaç köy grubu birleştirilerek şehir merkezlerine yürümeleri sağlanır. Yani “tek tek gideceğinize grup halinde gidin, ihtiyaçlarınızı gruplar halinde karşılayın” denilir. Eğer korkuyorlarsa, gösterilerden çekiniyorlarsa başka türlü yöntemlere başvururuz. Bu, başvurmadığımız büyük bir eksikliğimizdir. Geçmişte dönemde Güney Afrika ve Filistinlilerin direnişinde yapılan görkemli gösterileri gördünüz. Bir şehitleri için bile muazzam gösteriler yapıyorlar. Biz ise bu kadar şehit vermemize rağmen, tek bir gösteri dahi yaptıramadık. Bu durum aslında bizim ne kadar örgütlülükten yoksun olduğumuzu gösterir. Şehitlerimizin cenazesini almak, gücümüz oranında kitlesel bir gösteriyle gömmek mümkündür. Biz, buna girişmedik bile. Bu konuda örgütçülerimizin yetersiz, işlerin gerisinde kaldıkları anlaşılıyor. Bundan sonra şehitlerimiz için kesin cenaze törenleri yapmalıyız. Bir cenazeye her koşul altında sahip çıkıldığını biliyoruz. Cenazeye kurşun sıkan bir devlet, bununla kendi sonunu getirir. O halde cenaze törenleri yapılır, işkence gören insanlara gösterilerle sahip çıkılır, kitlesel protestolarla topluca hapishaneye gidilir, toplu olarak tutukluların ziyaretine gidilir, yoksullara yardım kampanyaları düzenlenir, spor bu temelde değerlendirilir, bir köyden diğer bir köye gidiş kafilelerle gerçekleştirilir, şehit aileleri toplu olarak ziyaret edilebilir, hatta alkış çalınır, ama biraz da “yaşasın devrim” diye bağırtılabilir…
Ayaklanmaların içine girilir, örgütlendirilir, katliamları önlemek için tedbirler alınır
Düzenin kurduğu kooperatifler, çeşitli dernekler ve kuruluşlar hepsi mücadelemizin yararına çevrilebilir. Hatta siyasi partilerin kulüplerine bile girilir ve orada gösteriler yapılabilir. Şimdi bunlar daha da çoğaltabileceğimiz biçimlerdir. Yani hiçbir siyasi ve kanuni engeli olmayan eylemlerden tutalım ciddi gösterilere kadar çok şey düzenlemek mümkündür. Özellikle şehirlerde bu tür eylemler rahatlıkla yapılabilir. Aslında biz buna gereken önemi vermedik. Yoksa Kürdistan halkı bugün gerillayı saklayabilecek, ona destek sunacak cesareti gösterdiğine göre, bu türden gösterilere rahatlıkla girişebilir ve geliştirebilir.
O halde, önemli bir eylem biçimi olarak, bu türden eylemleri sürekli olarak geliştirmeliyiz. Kitle gösterilerini kesinlikle düzenlemeli ve yaygınlaştırmalıyız. Bunları basitten karmaşığa doğru geliştirmeliyiz. Yerel ayaklanmalara başvurabiliriz. Büyük haksızlıklara karşı çıkılabilir. İşkencelere karşı büyük eylemler düzenleyebiliriz. Spor gösterileri, düğün, dernek vb insanların bir araya gelmesini sağlayan bütün platformları devrimin çıkarına kullanabiliriz. Bir ayaklanma çıkarsa, biz bunu önleyebilir miyiz? Hayır, biz ayaklanmaları hiçbir zaman önleyemeyiz. Ayaklanmaların İçine girilir, eğitilir, örgütlendirilir, katliamları önlemek için tedbirler alınır; altından çıkılmayacak olanlar ise gerillaya taşırılır. Bizde genellikle gösteriler daha çok gerillaya güç aktarmanın araçlarıdır. Daha büyük ayaklanmalar, devleti hedefleyen ayaklanmalar çıktı mı, bunların önemli elebaşılarını gerillaya katarız ve ayaklanmayı biçilmekten kurtarıp böylece gerillayla iç içe yürütürüz. Ayaklanmaları eski isyanların durumuna dönüştüremeyiz. Yani düşmanın biçebileceği noktaya getirmemek gerekir. Ne kadar geliştirmek mümkün? Nerede gerillaya aktarmak gerekir? Nerede fazla ilerletmek gerekir? Bu biraz nicelik işidir, biraz da devrimci ustalık işidir. Ne sağcılığa, ne de öyle aşırılığa düşmek gerekir. Kesinlikle her zaman kitlelerin gösterilerini geliştirmek, örgütlemek ve ordan ihtilalci çıkartıp gerillaya aktarmak ertelenemez bir görevimizdir. Gerilla bünyesinde güven altına alınan halk, binlerce birlikler altında yürütülür. Gerilla zaten hem ayaklanmalardan güç alır, hem de gösterileri mümkün kılar. Bir yerde kuvvetli gerilla birliklerinin olması demek, orada ayaklanmaların güvence altına alınması demektir. Gerillanın etkisiyle insanlar hızla ayağa kalkar. Çünkü çok sıkıştılar mı gerillaya gidebileceklerini bilirler. Bu da bizde şunu gösterir; gerilla, cephe örgütlenmesiyle ve onun eylem biçimleriyle iç içedir. Biri diğerini güçlendirir. Kesinlikle bunlar birbirinden kopuk ele alınmamalıdır. Bunlar tek başına ele alındığı taktirde ayaklanma ezilmeye mahkumdur. Kitlelerden kopuk gerilla ezilmeye mahkumdur. Zaten bugün özel savaş taktiğinin de en çok önlemek istediği nokta burasıdır. Bu bağı kesmek, şu anda özel savaşın temel taktik özelliğidir. O halde biz, bunu derinden görerek, tüm gücümüzle bu içiçeliği bu birlikte gelişmeyi koşullara uygun olarak geliştirmeliyiz. Koşullara göre birisinden diğerine öncelik verilebilir. Fakat bu birliktelik ihmal edilemez. Bunları bölgesel çapta, hatta yerel çapta yürütmemiz durumunda, şüphesiz anti-faşist bir ulusal halk ayaklanmasının koşullarını olgunlaşmış olur. Örgüt çalışmaları derinleştikçe, mahalli düzeydeki gösteriler yoğunlaştıkça, gerilla bir ayaklanmayı yürütebilecek duruma kendini getirip güçlendikçe, örgüt bu konuda merkezileştikçe görülecektir ki, genel ayaklanma için koşullar olgunlaşmıştır.
Genel ayaklanma, özel savaşın artık fazla sonuç alamadığı, işlevsiz kaldığı, klasik kuvvetlerin de artık halkın genel muhalefetini önleyemediği, gerillanın iyice güçlendiği, tam olmazsa bile denge durumuna gidilmeye çalışıldığı bir aşamada gündeme gelebilecek temel eylem biçimidir. Halk gösterileriyle gerillanın artık iç içe geliştiği, gerillanın kendini önemli oranda örgütlediği ve önderlik ettiği, halkın da artık büyük cesaretle ileriye atılmaya kendini hazır, örgütlü hissettiği bir dönemde bu silaha başvurulur. Bu silahın bu biçimde rol oynaması halinde, ardından geçici hükümet, ihtilalci meclis gündeme gelir. Bu, artık devrimin en önemli aşaması, yani sonuç aşaması da olabilir. Böylece siyasal iktidarı ya zaptetme, ya ona ortak olma, ya tümüyle yıkma ya da onun yerine yepyeni bir siyasal iktidar kurma koşulları doğabilir ve siyasi sonuç alma durumuna gidilir. O zaman hakim ulusun veya mevcut iktidarın bir taviz arama durumu olabilir. Bu konuda zaten iktidar değişikliği kaçınılmazdır. Bunlar daha liberal, demokrat geçinebilirler, tavize yanaşabilirler. O aşamalarda tavizler değerlendirilir; eğer devrimin temel çıkarları, halkın çıkartarı söz konusuysa tavizler kullanılmaya çalışılır, aleyhte ise reddedilir. Böylece ülkedeki devrimin gelişme durumu gözönüne getirilerek, siyasi sonuç alınmaya çalışılır. O koşullar çok uygunsa, tümüyle eski iktidarı yıkıp yerine halkın iktidarı kurulabilir ya da çok hafif düzeyde de bir ortak birlik kararlaştırılabilir. Halkın öz birliğine, bağımsız birliğine, iktidarına alabildiğine ağırlık verirken, bunu mümkün kılarken, hafiften bir federasyona da gidilebilir. Bunlar daha çok devrimin başarıya giden döneminde düşünülecek şeylerdir. Ama bizde bunlar değişmeyecek şeyler de değildir. Daha şimdiden bu havaya girilmiştir.
Şoven-faşist hükümetler, asla halklar için eşitliği getirmezler
O halde önümüzdeki planlama döneminde genel bir halk ayaklanması sürecine girdiğimizde, sömürgeciliğin denetimi yarı yarıya azaltıldığında, halkın ekonomik-sosyal yaşantısı bizim tarafımızdan yönlendirildiğinde ve bu bölgeler birkaç adet arttığında, o zaman hükümet için bazı koşullar söz konusudur. Halkın siyasal iktidarına doğru gidilebilir derken, bunun İçinde hükümet de vardır. Hatta kurucu meclis veya ihtilalci meclis gibi kurumlar da ortaya çıkabilir. Bunlar cephe konseyleridir. Cephenin ulusal düzeyde konseyi bir meclis haline de getirilebilir. Bu, Rusya’da “Sovyetler” adını almıştır. Bu meclis daha sonra kendi hükümetini de çıkarabilir. Türkiye’de de TBMM bu temelde doğdu ve kendi hükümetini kurdu. Bizde de böyle gelişecek; böylesine bir eylemlilik, hareketlilik şüphesiz halkın meclisine doğru götürecektir. Bu meclis gelişebilir. Biz, daha şimdiden buna Ulusal Kongre diyoruz. Ulusal Kongre, ulusal yasama meclisi olur. Ulusal yasama meclisi mutlaka kendi yürütme organını da ortaya çıkarır. Özellikle böylesine bir siyasal iktidarı tanıyabilecek olan hükümetlerle bir dizi ittifak, anlaşma yapabilir. Geniş, meşru bir halk iktidarının tanınması için dost ülkelerle ilişki kurulur, ittifak ve anlaşmalara yol açacak girişimler yoğunlaştırılır. Türkiye’ye de şüphesiz halkın çıkarlarına denk gelen böylesi bir hükümet dayatılacaktır ve kendisi de aramak zorunda kalacaktır. Bilinir ki, şoven-faşist hükümetler, asla halklar arasında eşitliğe dayanan bir ittifaka girmezler; ama demokratik niteliği ağır basan hükümetleri her zaman tercih etmek, onlarla eşitlik temelinde ittifaklar geliştirmek mümkündür. Kürdistan’ın geneli gözönüne getirilirse, genel bir Kürdistan devrimi biraz daha geliştirilirse, Ortadoğu’da federasyonların başlangıcı olur. Ortadoğu çapında federasyonlara başlangıç olma, halk hükümetlerinin yaygın olarak işbaşına geldiği bütün ülkeler için söz konusu olabilir. Biz, devrimin böyle gelişmesini programsal bir ilke olarak gördük. Bizim devrimimiz, kendisi içinde izole olmuş, diğer devrimci hareketlerden kopuk bir biçimde gelişmeyecektir. Tam tersine, mevcut sömürgeciliğin çok ulus tarafından yürütümüş olması, mücadelemizin de diğer halkların mücadelesiyle içice gelişeceğini gösteriyor. Bir ulusal birlik hükümeti doğrultusundaki gelişmemiz veya devrimimizin bu biçimdeki gelişmesi, diğer halklarda da benzer gelişmeye yol açtığında, biz o zaman rahatlıkla bölgedeki halklarla bir federasyona gidişin temeli olarak ele alabiliriz. Ve bu, her zaman göz önünde bulunduracağımız bir ilkedir. Bu ilkeye göre biz, böyle birbirlerine düşmanca ve aşırı şovenist duygularla bakanların bu konumunu reddedip, bölge halklarının müşterek tarihi, kültürel-ekonomik çıkarlarını göz önüne getirerek enternasyonalizmin ilkesini uygularız. Bunların birbirlerinden daha fazla kopmadan, fakat aralarındaki sömürgeci ilişkileri parçalayıp, eşit ve özgür temeldeki ilişkileri sürekli dayatarak, bunu ortak cumhuriyetlere doğru götüren bir biçimde geliştirmeleri beklenebilir. Rusya pratiğinde de gelişen budur. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde de bu hususlar gözetiliyor. Kapitalizm koşullarında da benzer örnekler ortaya çıkıyor. Elbette Ortadoğu’da halk hareketlerinin gelişmesi, halk hükümetlerinin gelişmesi, böylesine federasyonların gelişmesine götürebilir.
Biz, devrimimizi tümüyle böyle bir gelişmenin temeli haline getirmek için içte dar milliyetçiliğe, ilkel milliyetçiliğe karşı, dışta ise aşırı şovenizme karşı çıkarak, burjuva milliyetçi hükümetler yerine demokratik halk hükümetlerinin çıkışına öncelik tanıyoruz. Fakat şimdilik bunlara teorik olarak değiniyoruz. Ancak ilerde bunların aktif siyasi bir sorun haline gelmesi durumunda, partimiz bu imkanları değerlendirmeye hazırlıklıdır. Bu hususta ilkesel bir yaklaşımımız vardır. Çünkü her türlü dar burjuva-milliyetçiliğinden uzak bir durumumuz vardır. Bu, bizim daha şimdiden hazırlıklı olduğumuzu gösterir. Kaldı ki, bu faaliyetimiz, diğer halkların bünyesinde de doğru temellerde bir enternasyonalizmin gelişmesine imkan sağlıyor. Bu aşamada bile geliştirdiğimiz ilişkiler, bu konuda doğru yolda olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor.
(Bu değerlendirme Şubat 1988 de yapılmıştır)