PKK’nin temellerinin atılışının 50’nci yılına giriliyor. 1973 Newroz sürecinde bu temel atıldı. Tarihi karar verildi. Bu kararı Önder Apo verdi. Tarihin gidişini değiştiren, akışını değiştiren büyük bir karardı. Savunmalarda Önder Apo; “Böyle bir kararı vermiş olmaktan asla pişman değilim. Görevimi yaptım” dedi. Tarihi bir kişilik olarak gerçekten de 50 yıllık gelişmelere, yaşananlara bakılınca gerçeğin böyle olduğu biliniyor. Daha sonra 27 Kasım 1978’de PKK kuruldu. 1982’de zindanlarda büyük direnişlere kararı verildi. 15 Ağustos 1984’te Gerilla Atılımı gelişti. 1990’larda halk direnişi, serhildanlar, Kadın Devrimi, demokratik uluslaşma sürecine girildi. Bu adımların hepsi, bu süreçlerde verilen kararların hepsi 1973 Newrozu’nda Önder Apo’nun verdiği karara dayanıyor. Bu, önderliksel doğuş kararıdır.
Önder APO’nun Mart 1973’te Çubuk Barajı’nda küçük bir grupla başlattığı o ilk adımın bugün 50. Newroz yılına giriyoruz. Bu 50 yıllık yürüyüş siyaseten neleri değiştirdi, neleri ortadan kaldırdı, o günden bugüne kattıkları, kazanımları nelerdir? Medya Haber TV’ye konuşan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu’nun değerlendirmelerine yer veriyoruz.
– Bugün 50 yıllık Newroz’u, Önderlik yürüyüşünü, bununla bağlantılı PKK’nin ve Kürt halkının direnişini ele alıyoruz. Bundan yarım asır önce Halklar Önderi Abdullah Öcalan, Ankara Çubuk Barajı’nda bir Newroz gününde grup toplantısını gerçekleştiriyor. Bu toplantının amacı ve içeriği neydi? O günkü koşullar ve mevcut bilinç düzeyi düşünüldüğünde, bu toplantının bir Newroz gününde yapılmasının özel bir anlamı var mıydı?
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan; Evet! Bu Newroz’la hareket ve halk olarak Önderliksel doğuşun ve PKK kuruluşunun 50’nci yılına giriyoruz. Öncelikle Önderliksel doğuşun, PKK kuruluşunun 50’nci yılını selamlıyoruz. Yine başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, halkımızın ve dostlarımızın Newrozunu kutluyoruz. Haki Karer ve Sakine Cansız yoldaşlar şahsında bu 50 yıllık mücadelenin tüm kahraman şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz.
PKK’nin temellerinin atılışının 50’nci yılına giriliyor. 1973 Newroz sürecinde bu temel atıldı. Tarihi karar verildi. Bu kararı Önder Apo verdi. Tarihin akışını değiştiren büyük bir karardı. Savunmalarda Önder Apo; ‘Böyle bir kararı vermiş olmaktan asla pişman değilim, görevimi yaptım’ dedi. Tarihi bir kişilik olarak gerçekten de 50 yıllık gelişmelere, yaşananlara bakılınca gerçeğin böyle olduğu biliniyor. Daha sonra 27 Kasım 1978’de PKK kuruldu. 1982’de zindanlarda büyük direnişlerin kararı verildi. 15 Ağustos 1984’te gerilla atılımı gelişti. 1990’larda halk direnişi, serhıldanlar, kadın devrimi, demokratik uluslaşma sürecine girildi. Bu adımlar ve kararların hepsi, 1973 Newrozu’nda Önder Apo’nun verdiği karara dayanıyor. Bu, önderliksel doğuş kararıdır.
PKK’nin örgütsel temelleri bu temelde atıldı, Apoculuk böyle doğdu, böyle tarih sahnesine çıktı. O tarihten itibaren Apocu ruhtan, Apocular’dan, Apo’cu gruptan ve Apo’cu hareketten söz edilmeye başlandı. Günümüze kadar da bu böyle sürüyor. Bu toplantıyı düzenleyen Önder Apo’dur. Tamamen kendi bilinci, iradesi ve kararıyla gerçekleştirmiştir. Elbette bir grup gençle birlikte bu adımı atıyor. Bu ne anlama geliyor? Bu bir birçok açıdan değerlendirilebilir.
1973 Newroz sürecinin özelliklerine bakılarak, birçok değerlendirme yapabilir. Örneğin; Kürt soykırımı üzerine kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin ellinci yılıydı. 50 yıllık soykırıma verilmiş tarihi bir cevap olarak değerlendirilebilir. Yine 1972’de Türkiye devrimci hareketinin, gençlik hareketinin Önderleri katledildi. Mahirler, Denizler bu sistem tarafından katledildiler. 12 Mart 1971 faşist askeri darbesi devrimci önderleri, hareketleri katletti, tutukladı, zindanlara koydu. Büyük bir ezme hareketi geliştirdi. Önder Apo’nun çıkışı; 12 Mart darbesine verilen bir cevap, Türkiye devrimci demokratik hareketini sürdürme, Türkiye demokratik devrimini Kürt özgürlüğüyle birlikte ele alarak yürütme kararlılığıdır.
12 Mart darbesi sadece Türkiye devrimci hareketini ezmedi, çok zayıf da olsa Kürdistan’da da gelişmekte olan ulusal hareketleri de ezdi. İşte DDKD’yi de tıpkı Dev-Genç ve diğer Türkiye devrimci örgütler gibi tutukladı, ezdi, dağıttı, tasfiye sürecine aldı.
Güney Kürdistan’da da belli bir hareketlilik vardı o dönemde, ama iki yıl sonra Cezayir Anlaşması oldu. KDP tarihi bir yenilgi yaşadı. Zaten tarihsel gelişme gösterdi ki sadece Güney Kürdistan’ı esas alan bir hareketin Kürt sorununu çözme, Kürt halkını harekete geçirme gücü yoktur. Nitekim Türk devleti müdahale etti, Güney Kürdistan’daki gelişmeleri engelledi.
50 yıllık Cumhuriyet’in Amed’de, Dersim’de, Ağrı’da yaptığı katliamlara, soykırımlara ve 70’lerin başında gelişmekte olan zayıf aydın hareketine yönelttiği baskı, bezdirme, ezme, sindirme, katletme tutumuna, politikalarına karşı verilmiş bir cevaptı.
12 Mart darbe sürecinde Türkiye ve Bakurê Kurdistan’da kurulan tek örgüt PKK’dir
Böyle bir bilinç ve irade var mıydı? Kuşkusuz toplantıya katılan herkeste olamayabilir, ama Önder Apo’da böyle bir bilinç ve irade vardı. Kuşkusuz daha sonra o bilinç büyük gelişmeler yarattı. Bu belirttiğimiz hususların hepsini bilen, bilinçli olarak bu adımı atan Önder Apo’nun kendisi olduğu tartışma götürmezdir. Önder Apo böyle bir bilinci ortaya çıkarmış ve böyle bir kararlılığa ulaşmıştı. Böyle bir iradi güç haline gelmişti. Bütün bunları Apocu gurubu kurarak somutlaştırdı. Ondan sonraki gelişmelerin hepsi bu kuruluşa eklenen, onu büyüten gelişmeler oldu. Ne yaptığını biliyordu. Bunları bilmeseydi, zaten o ağır baskı ortamında bunu geliştiremezdi.
1973 Newroz’u Türkiye’de, Kuzey Kürdistan’da en ağır baskıların yaşandığı dönemdi. Yani 12 Mart darbe süreciydi. Var olan örgütler dağılmış, kadrolarını zindana koymuşlardı. Önder kadrolar katledilmişti. Örgütlerin darbe ile yok edildiği, önder kadrolarının katledildiği, bir ortamda yeni bir örgüt kurmaya karar vermek, tarih karşısında duyulan sorumluluğun, o büyük bilincin, iradenin gereğidir. Bu dönemde kurulmuş başka bir örgüt Türkiye’de ve Kürdistan’da yoktur. Sadece TKP-ML ve TİKKO var. O da bir başka örgütten ayrılmadır. 1973 sürecinde, yani 12 Mart darbe sürecinde Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kurulan tek örgüt PKK’dir. Ortaya çıkan tek Önderlik, Önder Apo gerçeğidir.
Önder APO’nun geliştirdiği düşünceler herkesin yüreğindebeyninde fırtınalar yarattı
– Bu yarım asırlık Önderlik yürüyüşünde ve PKK direnişinde Mazlum Doğan gibi büyük şehitler var. Newroz şehitleri var. 21 Mart 1982’de özgürlük hareketini yok etme ve teslim alma saldırılarına karşı, PKK’nin kurucularından Mazlum Doğan’ın zindanda gerçekleştirdiği eylem, bu büyük tarihi çıkış özgürlük hareketine nasıl yansıdı ve etkisi ne oldu?
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu; Zindan direnişine geçmeden önce; onu yaratan etkenler ne? Mazlum niye böyle bir eylem yaptı? Mazlum’un eyleminden sonra Dörtlerin gerçekleştirdiği eylem var. Ve yine 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi var. Bunlar nasıl gerçekleşti? Bunları anlamalıyız. Bunların bir tarihsel temeli var. Bu tarihsel temelin Önder Apo’nun ilk sözcüklerinden başlayarak gruba verdiği zihniyetle, düşünceyle, anlayışla bağlantısı var. Önder Apo’nun diğer önderlerden ve diğer siyasi liderlerden farkı var. Önder Apo’nun geliştirdiği düşüncelerin hepsinde insanın beynine, yüreğine seslenen, kişinin beyninde, yüreğinde gerçekten fırtınalar yaratan, yurtseverlik ve devrimcilik geliştiren, değerlere bağlılık geliştiren bir yan var. Bu yönüyle bizim hareketin kadrolarının, militanlarının gelişimi gerçekten çok farklı oldu. Önder Apo, daha ilk sözcükten itibaren düşmana karşı öfkeyi geliştirdi. Bu öfke temelinde de özgürlük tutkusunu geliştirdi. Bir düşünceyi benimsemek, bir ideolojiyi benimsemek, bu doğrultuda mücadele vermek önemlidir. Fakat sadece düşünceleri benimsemek ile sadece bir ideolojiyi anlamakla çok etkili, güçlü mücadele verilemez. Bu ideolojinin, bu düşüncenin dayandığı bazı temeller var. İşte Önderlik, Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştiriyor. Bu temelde Apocu grubu geliştiriyor. Bunu özelikle Kürt halkına yapılan zulmü, baskıyı, Kürdün yaşadığı bütün olumsuzlukları, acıları ortaya koyarak, yani o tarihsel temelde Kürdün yaşadıklarını ortaya koyarak, geliştiriyor.
1960’lar, 70’ler dünyada ulusal kurtuluş hareketlerin geliştiği dönemlerdir. Bunun Kürt, Türk ve dünya gençleri üzerinde var. Önder Apo Kürdün yaşadıklarını iliklerine kadar hissederek, yüreğe ve beyne dokunarak, Kürt halkının özgürlük mücadelesine ihtiyacı olduğunu ve bunun yapılması gerektiğini ortaya koyması var.
Zindanda baskılar yoğundu. Yine devrimci hareketlerin zindanlarda direnişleri, tutumları vardı. Fakat Kürt ve Kürdistan gerçeğinde bu gerçekten çok farklı bir durumdur. Önder Apo’nun ortaya koyduğu duygular, düşünceler ve kişilerde yarattığı yurtseverlik, o devrimci derinlik, yarattığı ideoloji olmasaydı Amed Zindanı’ndaki saldırılara cevap vermek mümkün değildi. Nitekim PKK dışında hiçbir Kürt grubunun, hatta Türkiye solunun bile bu saldırılara cevap verme durumu, kararlılığı ortaya çıkmadı. Kuşkusuz TİKKO’cuların diğerlerine göre biraz daha mücadeleye, zindan direnişine katılma durumları oldu, bunun iradesi gösterdiler. Amed Zindanı’nda esas olarak PKK bu direnişi bu mücadeleyi yürüttü. Bu yönüyle Mazlum Doğan’ın eylemi tarihsel temele dayanıyor. Demirci Kawa’nın, Dehak’ın zulmüne karşı ortaya koyduğu direniş binlerce yıllık kültürün zindan direnişinde ortaya çıkmasıdır. Bunun Önder Apo’nun yarattığı düşünceyle, duyguyla bağlantısı var. Öz güce güvenerek, mücadele yürütülebileceğini, bütün kadrolarına yedirmesi de çok önemlidir. Kürdistan devriminin zorluğunu ortaya koyması, Kürdistan devriminin zorun zoru bir devrim olduğu, ancak zorluklara katlanarak Kürdistan’da özgürlük mücadelesinin başarıya ulaştırılacağı düşüncesini tüm kadrolara hâkim kıldığı için zorun zoru koşullarında Mazlum Doğan arkadaşın tarihi duruşu oldu, tarihi eylemi oldu. Açıkça Mazlum arkadaş ‘bu zulme boyun eğilemez, bu zulme karşı direnmek gerekir’ dedi. Yani kararın böyle olması gerektiğini, bu zor koşullarda başka türlü karar verilemeyeceğine inandı ve kararını bu biçimde verdi. Verdiği mesaj daha sonraki direnişlerin yolunu açtı, direnişiler gerçekleşti. Mazlum Doğan’ın direnişi bütün arkadaşları etkiledi. 14 Temmuz Direnişi için kıvılcım oldu.
Dörtlerin direnişi Mazlum’un direnişine verilen cevaptır
Mazlum Doğan’ın direnişinin ardından Dörtlerin Direnişi gerçekleşti. Dörtlerin direnişi, Mazlum Doğan’ın direnişine verilen cevaptır. Arkadaşlar, Mazlum Doğan’ın eylemini duyuyorlar. Duydukları zaman, ‘Önder arkadaşlar şehit düşüyor, yaşamlarını ortaya koyuyorlar, o zaman biz de gerekeni yapmalıyız’ diyerek böyle bir karar alıyorlar. Dört arkadaş Mazlum Doğan’ın şehadetinden kısa bir süre sonra bu kararı alıyorlar. Bir ay o zor koşullarda hiçbir ikircikliğe, tereddüde düşmeden bu eylemi gerçekleştiriyorlar. Bu öyle kolay değil. Yani böyle eylem kararları alınır ama süreçte kararsızlığa düşülebilinir. Biz gördük, ölüm orucuna katılıyor ama 20. günde 30. günde kararsızlığa düşüyor, bırakıyor. Burada hiçbir kararsızlığa düşmeden 17’yi 18’e bağlayan gece eylemlerini gerçekleştiriyorlar. Bu kararlılık yurtseverlik düzeylerini, devrimci duygularını ortaya koyuyor. Ferhat Kurtay ve diğer arkadaşların yurtseverlik duyguları gerçekten çok güçlüydü. Ferhat Kurtay’ın ailesinde yurtseverlik duyguları güçlüydü. Çocukluktan itibaren, o duygularla yetişmişti.
Mazlum Doğan ve Dörtlerin direnişi arkadaşları çok etkiledi. Zaten Dörtlerin direnişi olduğunda artık yeni bir karara doğru gidildi. Kasım veya Aralık’ta mahkemelerde savunmaların yapılması öncesi kararı aldık. Baskı çoktu. Savunma hakkını elde etmek, savunmalar hazırlayarak öyle mahkemelere çıkma doğrultusunda hareket ettik. Savunmalar öncesi ölüm orucuna girilecek, burada savunma hakkını elde edeceğiz. Öyle cevap vereceğiz. Çünkü kürsülerde kimse konuşturulmuyordu. Tek bir cümle bile söylemek yasaktı. İşte böyle bir ortamda, artık savunma yapmanın zamanını beklemenin anlamının kalmadığını düşünerek 14 Temmuz eylemine karar verildi. Halkın özgürlük umudu zindanlara gömülmek isteniyordu.
14 Temmuz direnişi Mazlum arkadaşın eylemine, Dörtlere bir cevaptı. En başta da partiye, Önderliğe, şehit yoldaşlara layık olmak için geliştirilen bir direnişti. Kesinlikle sadece zindandaki baskılar değil, evet zindanda baskı yoğundu, katlanacak durumda değildi ama böylesi büyük bir eylem, tarihi bir sorumluluk üzerimize yüklemişti. Çünkü bizler, zindandaki tutuklular şahsında halkın umudu zindanlara gömülmek isteniyordu. Kürt halkının ve PKK’nin özgürlük mücadelesine tutsaklar şahsında vurulmak istenen darbenin bilinciyle bu tarihi eylem gerçekleştirildi.
Hayri, Kemal, Akif ve Ali yoldaşlar için şunu söyleyebiliriz; PKK’nin düşmana duyduğu öfkeyi, özgürlüğe duyulan tutkuyu en somut biçimde ortaya koydular. Düşmana karşı öfkenin birleşmesi, özgürlük tutkusunu Kürt halkının özgürlük mücadelesinde zirveleştirilmesinin somutlaştığı bir eylem oldu.
14 Temmuz 80-84 arasındaki faşist mücadelede bir köprü oldu. En önemlisi de PKK’ye dayatılan tecrit, tasfiyecilik, olumsuzluklar vardı. ‘Hakkâri’den girilemez, sınır geçilemez’ deniliyordu. Böyle bir dönemde bütün yoldaşlara, PKK’ye ‘ülkeye dön çağrısı yani mücadele çağrısı’ oldu. Böylelikle zaten partiyi, yoldaşları mücadeleye hazırlayan Önderliğe en büyük destek verilmiş oldu. Önderliğin mücadeleyi, gerilla hamlesini geliştirmesine zindanda verilen tarihi bir karşılık oldu. Gerçekten de bir nevi her türlü mülteciliği toprağa gömdü. Bu eylemden sonra hiç kimse artık mücadele edilemez, yapılamaz diyemez hale geldi. 15 Ağustos hamlesinin başlatılması ve mücadelenin büyümesini bu direniş geliştirdi.
Newroz bir kadın bayramıdır
– Newroz denince en başta kadınlar akla gelir. Elli yıllık mücadelede, bu yürüyüşte özellikle kadın militanların Newroz’laşarak, Newroz’u nasıl derinleştirdiklerine, ateşi nasıl yükselttiklerine tanık oluyoruz. Zekiye Alkan’ın Amed sularındaki eylemi Çiyager’lere köprü oluyor. Yine Rahşan, Ronahî, Bêrîvan ve Semaların gerçekleştirdiği eylemleri var. Bu bağlamda direnişin kadına kattıkları, kadının direnişteki rolü, özelde de kadın Newroz ilişkileri nasıl gelişti?
PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit; 50 yıl içerisinde Kürt halkı gerçekten bir Newroz halkı olmayı başardı. Çok ağır bedeller verdi. En değerli varlıklarını böyle bir mücadelenin içersinde yeniden oluşturuldu. Newroz ve kadın ilişkisi aslında çok kapsamlı bir konudur. Yani şöyle denilebilir; aslında bu Newroz bayramı Kürtlerin bayramıdır. Yani bu ne kadar geçmişte çeşitli şekillerde sulandırılmaya çalışılsa da, tamam halklar da kendisini ifade ediyor ama orijin olarak Kürt halkının bayramıdır. Kürt halkının tarihsel toplumsal gerçekliğe baktığımız zaman Neolitikten itibaren ondan sonraki ikinci aşama olarak Med Konfederasyonu dönemine baktığımızda devlet karşıtı topluluk oluşturmada hep bir kadın eksenli, kendisini yani kadın gerçekliğine dayandıran bir varoluş biçimi vardır. 1973’ten sonra belki de aslında şöyle söyleyebilirim; soykırımcı sömürgeciliğin en fazla yöneldiği kesim Kürdistan’da kadın gerçekliği oldu. Yani belki denilebilir ki bütün sömürgeci ülkeler öyledir. Türk özel savaş sisteminin, Kürdistan’da Kürt kadınına uyguladığı politikalar çok özeldir. Hani bazı okullar açtılar, yatılı okullar, “hadi kızlar okula” dediler, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren aslında Kürt kadınlarını iğdiş etme, devşirme, kendi olmaktan çıkarma, o anlamıyla Kürt toplumunun toplumsal dokusunu bozmak için çok ağır bir saldırı yürütüldü. Kürt kadınına gerilik, çirkinlik, boyun eğme, kölelik adeta bir kimlik olarak yapıştırılmak istendi. Önder Apo’nun çıkışıyla birlikte aslında Kürt kadını işte bu gerçekliğe karşı çıktı. Yani kendisinde biriken öfke, intikam, kendi olamama duygusu, Önderlik ile birlikte artık bir kendi olma haline dönüştü. O anlamıyla bir patlama şeklinde yaşandı. Baharlaşma yaşandı. Kadının buna cevabı çok güçlü oldu, çok büyük bağlandı. Örneğin; Zekiye Alkan arkadaş var. Newroz şehitlerimizden 1990 yılında Diyarbakır surlarında eylemini gerçekleştirdi. Şimdi buradan bakıp düşündüğümde Zekiye Alkan arkadaş bir militan, kadro değildi, partili değildi. Yurtsever bir öğrenciydi, genç bir kadındı, tıp okuyordu. Fakat Önderlik gerçekliği ile öyle bir bilinçlenme yaşadı ki, şunu dedi; ‘Newroz ateşi en iyi insan bedeninde yanar’ dedi. Kirlenme ilk önce insanların duygusunda, düşüncesinde, işgal önce orada oluyor. Yani öyle bir kopuş sistemi var ki Zekiye arkadaşta, yani Newroz ateşi en iyi insan bedeninde yanar diyerek kendi bedenini ortaya koyuyor. Soykırımcı sömürgeciliğe, erkek egemenliğine, ona dayanan sisteme tavır alıyor. Bunlar bizim kutsallarımızdır. Rahşan Demirel arkadaş da öyledir. O da bir yurtseverdir. 17 yaşındadır. İzmir Kadifekale’de yaşıyor. Katılmak istiyor. Gücü yok yani fiziki olarak zorlanıyor. Fakat ismi o zamanın İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e verdiği ders hatırımızdadır. Yani işte lastik yoksa “bedenimiz ile bu ateş yanacak” diyor. Kürdistan gençliği dönüp Rahşan Demirel’e bakmalıdır. Rahşan Demirel hiçbir yerden komut almadı, hiçbir yerden eğitim de almadı. Fakat Önderliğimizin değerlendirmesiyle söyleyeyim komutan oldu. Yani Önderliğimiz şöyle ifade ediyor; Rahşan Demirel için ‘eğer yüzlerce kişiyi yürütebilir ise o bir komutandır. ’Kürdistan gençliğinin böyle bir gerçekliği esas alması gerekiyor. Yani aynı gerçekliği, aynı kararlılığı, aynı Newrozlaşmayı, Newrozlaşan kadın gerçekliğini sembol olarak bir de Rahşan Demirel’de görüyoruz.
Sema Yüce kadının özgürlük mücadelesiyle ulusal varoluş mücadelesini birleştiren bir çizgidir
Avrupa’da Ronahî Bêrîvan gerçekliği var. Avrupa’nın merkezinde eylemlerini gerçekleştirdiler. Onların eylemi uluslararası sisteme bir karşı çıkıştı. PKK yasağına karşı bir çıkıştı. PKK’yi yasaklamak, Kürt varlığını, Kürt kimliğini, Kürt mücadelesini yasaklamak demektir. Bunu bugün bütün dünya biliyor. Ronahî ve Bêrîvan arkadaşların eylemi hiçbir baskının, hiçbir asimilasyon politikasının, hiçbir özel savaş yönteminin, nerede olursa olsun karşısında durmanın ve bu politikaların reddedilmesi eylemidir. Yine Sema Yüce Arkadaş var. Sema Yüce arkadaş 98’de eylemini yaptı. Aslında tüm bu süreçlerin bir birikimi var. Mektup niteliğinde bıraktığı raporu, yazısı çok şey anlatıyor. Önderlik gerçekliğine, düşman gerçekliğine nasıl yaklaşmamız gerektiğini çok iyi anlatıyor. ,Yani bazı şeyleri belki biraz değiştirsek hemen hemen günümüzü anlatıyor. Önder Apo’ya dayatılan uluslararası komplo gerçekliğini, yerel işbirlikçi, hain güçlerin nasıl devreye sokulmak istendiğini, Kürt toplumunu çökertme temelinde yönelen soykırımcı sömürgeciliğin Kürt insanının zaaflarına dayanarak sonuç almasını buna karşı Önderlik sisteminde ‘gökyüzünde iki güneş olmaz, tek güneş olur, ben kendi sistemimde netleşiyorum’ diyerek netleşme yaşadığı bir gerçeklik var. İdeolojik anlamda da 8 Mart’tan 21 Mart’a kendini köprü yapması var. Kadının özgürlük mücadelesi ile ulusal varoluş mücadelesini birleştiren bir çizgiyi heval Sema Yüce’de görüyoruz. O anlamıyla Newroz şehitlerimizin günümüzün kadın hareketini, yani Kürt kadın hareketini şekillendirmede soy damarlar olduğunu söyleyebilirim. Eğer bu mücadele, bu duruş, bu kararlılık, bu keskinlik olmasaydı, bugün dünyayı, Ortadoğu’yu, Türkiye’yi etkileyen ve Kürdistan’ı şekillendiren, Demokratik Ulusu oluşturan bir kadın hareketinden bahsedemezdi. O anlamıyla o Newroz’larda açığa çıkan bu ulusal direnişçi kadın çizgisi hareketimizin mayasıdır denilebilinir.
Büyük direnme kararları Newrozlarda verildi
– PKK Newroz’laşarak, Newroz halkını yaratarak Kürdistan’da Kürt halkında neler yarattı, nasıl değişimler ortaya çıkardı?
Duran Kalkan; Önderliksel doğuş, PKK’nin kuruluşu, Apocu grubun o ilk toplantısı Bir Newroz sürecinde oldu. Büyük direnme kararı zindanda bir Newroz’da, Mazlum Doğan tarafından verildi. Yine serhıldanlar, ulusal diriliş devrimi, kadın devrimi Newroz’larla gelişti. Kürt halkında var olan tarihsel bilinci zayıflatılmış da olsa 2 bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin baskısı yasaklaması sonucunda zayıflatılmış da olsa ama böyle bir bilincin yaşadığını ortaya koyuyor. Önder Apo eğer Newroz’da böyle bir adım attıysa kesinlikle böyle bir bilinç vardı. Mazlum arkadaşta zaten vardı, ben tanığım. Yani biz 77’de bir Newroz bildirisi yazmaya çalıştık. Daktilonun başına oturdu, bir sayfa yazdı. Bildiği ne kadar iyi sıfatlar varsa, olumlu sıfatlar varsa hepsini Newroz’a mal etti. Böyle bir bilinci vardı. 82 Newroz’unu eylem günü olarak seçmiş olması bu bilince dayanıyor. Öyle sıradan bir durum kesinlikle değildir. Zaten halkın sistemden kopuşu, gerillanın etkisiyle bilinçlenmesi, serhildana kalkışı Newroz’larla oldu. O büyük direnişler hep 90 başından itibaren Newroz’larda gelişti. Önderlik Newroz’u halklaşan bir bayram haline getirdi.
Mazlum arkadaşın tanımlamalarından da öyle çoktu. Birlik boyutu üzerinde duruluyor. Birlik, direniş, zafer ve özgürlük bayramı. Bu kavramlar da güzeldir. Newroz, birleşen halkların zalim Dehak’a karşı ortak geliştirdiği bir direniştir. Med’ler öncülüğünde komşu halklarla birlikte gelişen bu direniş, halkların birlik gücünün ortaya çıkardığı eylemdir. Diğer yandan zulme karşı her türlü baskıya, kötülüğe, sömürüye, zalimlere karşı mücadele ve direniştir. Tarihin en büyük zaferlerinden birini kazanmış ki bu kadar baskıya, yasaklamaya rağmen unutulmamış, unutturulamamış, yok edilememiştir. Bu zaferin büyüklüğünü gösteriyor.
Bu bilinç, 70’lere gelindiğinde çok zayıflatılmış köreltilmişti, ama yine de Kürt halkının bilincinde, duygusunda, düşüncesinde halkın derinliğinde yaşıyordu yaşatılıyordu. Biraz zemin fırsat bulduğunda işte büyük bir fışkırma oldu. Newroz PKK direnişiyle tarihi anlamını kazandı. Büyük bir özgürlük direnişi ve özgürlük için birlik ve zafer bayramı olma özelliği taşıdı. 50 yıldır her Newroz yeni bir adım oluyor. Özgürlük Mücadelesinde yeni bir zafer adımını atılmasını sağlıyor. Yeni bir zafer için kararlılığı ifade ediyor. Bu temelde 50 yıllık mücadele gerçektende yeni bir toplum ve halkı ortaya çıkardı. Newroz’laşan halk demek öyle sıradan bir tanımlama değildir. Yeni bir bilinç, yeni bir irade, yeni bir yaşam, yeni bir birlik, yeni bir doğuş, yeni bir varoluşu ifade ediyor. Bireyden topluma kadar genç, yaşlı, kadın, çocuk herkeste görülüyor. Newroz sevinci, coşkusu, heyecanı Kürdistan’da her zaman bir başka yaşanıyor. Yani diğer bayramlara benzemiyor. Sömürgeci, soykırımcı saldırıların, zihniyetin, siyasetin, Kürt bireyin de ve toplumun da yarattığı her şeyi yıktı diyebiliriz. Bu baskının, sömürünün, zulmün ortaya çıkardığı her türlü kötümserlik karamsarlığı, umutsuzluğu ve zayıflığı, köleliğin her biçimini yıktı. Özgür bireyi ve gerçekten de demokratik toplumu, demokratik ulusu ortaya çıkardı.
PKK düşman gerçeğinin farkında olmasaydı, bu 50 yılda belki de 50 kere tasfiye olurdu
– Newroz’laşan Kürt halkında önemli bir değişim de düşmanı ele alışta yaşandı. Düşman bilinci gelişti. Ancak düşman da çok farklı saldırdı Newroz’lara… Yüzlerce Newroz şehidi oldu. Kürt halkını, Kürdistan halklarını bu bağlamda ele alırsak, Kürt halkında nasıl bir düşman bilinci açığa çıktı?
Mustafa Karasu; Önder Apo’nun Apocu grubun en temel özelliklerinden biri de Kürdistan’da yarattığı düşman bilincidir. Önder Apo’nun diğer hareketleri eleştirirken, onların Kürt halkının özgürlük mücadelesini anlamayacak zihniyette, yapılanma da olduğunu söylerken, en başta da onların düşman gerçeğini tanımadığını söyledi. Onlardaki düşman bilincinin zayıf olduğunu, bu nedenle düşman bilinci zayıf olunca düşmanı doğru değerlendirmeyince, ona denk bir örgütlenme, ona denk bir zihniyet de ortaya çıkarmadıklarını, bu nedenle düşman karşısında başarılı olamayacaklarını söyledi. Önder Apo’nun Apocu grup oluştururken belki de ilk değerlendirmelerinden biri de var olan örgütlerin düşman gerçeğini doğru tanımadıklarıdır. Öte yandan Kürt egemen sınıflarının ve yine o güne kadar oluşmuş Kürt siyasal güçlerinin düşman gerçeğini doğru tanımlamalarını da eleştirdi. Kürt toplumunda düşman gerçeğinin, düşmanı anlamanın zayıf olduğunu ortaya koydu. PKK‘de 50’nci yılına girdi, eğer bugün 50’nci yıla girdiyse bunun en önemli nedeni düşman gerçeğinin farkında olmasıdır. Eğer düşman gerçeğinin farkında olmasaydı, PKK bu 50 yılda belki 50 kere tasfiye olurdu. Bu bakımdan mücadelenin kesintisiz sürmesinde düşman gerçeğin rolü belirleyicidir. Özellikle de Türk devlet gerçeği sözkonusu olduğunda bu böyledir. Çünkü Kürtlere karşı özel bir savaş yürütülüyor. Bu özel savaşı anlamadan bu düşmana karşı 1 yıl savaşmak mümkün değildir. Bu yönüyle Önder Apo’nun Kürt ve Kürdistan tarihindeki en ayırt edici özelliklerinden biri de Türk devletinin özel savaşını çözmesidir. Düşman gerçeğini çözmesidir. Önder Apo, düşman gerçeğini çözerek mücadele ilkesini sürdürdü. Türk devlet gerçeği 12 Eylül’de gerçek yüzünü gösterince, bütün boyutlarla yüzünü gösterince diğer örgütler ortadan kalktı. PKK ayakta kaldı, neden? PKK düşman gerçeğini kavradığı için ona göre bir örgüt, ona göre bir zihniyet oluşturduğu için ayakta kaldı. 12 Eylül karşısında ayakta kalan tek Kürt örgüt oldu.
Önder Apo iki şeye çok önem verdi. Bir Kürdün kendisini tanımasına, bu anlamda Kürdü çok eleştirdi. Kürdün geçmişten beri ortaya çıkan olumsuz özelliklerini hep işledi. Kürt halkını en fazla eleştirerek olumsuzlukları giderip olumlu mücadele eden bir halk haline getirmeye çalıştı. Diğer taraftan da dost düşman ayrımını çok önemli gördü. Öyle ki dostlar neredeyse düşman görülüyor. Düşman ise dost görülüyor. Yani bu düzeyde dost düşman gerçeğinin karıştığı bir Kürt gerçeği vardı. Önder Apo bunu netleştirdi. Özelikle Kürt egemen sınıflarında böyle bir dost düşman kavramını karıştırma vardı. Kürt işbirlikçiliği ise zaten karakteri gereği düşmanı dost gösteren, işte dost olması gerekenleri de düşman gören bir yaklaşım içindeydi. Bu bakımdan Önder Apo’nun Kürt halkına, Kürt insanına kazandırdığı en temel özelliklerinden biri, dostunu, düşmanını tanıması oldu. Türk devletinin kuruluşu cumhuriyetten itibaren ekonomi, kültür, siyasi, askeri, diplomatik, sağlık, kadro politikasının hepsi Kürt halkını tasfiye etme üzerinedir. Tek maddelik bir anayasa vardır. Kürdü yok etmedir.
Sait Kırmızıtoprak’ı değerlendirirken en büyük zaafı için şunu dedi; ‘Kürt gerçeğini, Kürt işbirlikçi gerçeğini çok iyi göremedi. Bu nedenle başına onlar geldi” dedi. PKK’de de zaten bütün militanlar da düşman gerçeğini çok güçlü biçimde ortaya çıkardığı için ona karşı büyük mücadele var. Ayakta kalıyor. Yoksa ayakta kalamayız. Yani bu düşman gerçeğini tanımayan militan da ayakta kalamaz. Halk da ayakta kalamaz. Bu bakımdan gerçekten de PKK’nin çıkışı veya bu 50 yıllık mücadele içinde en büyük kazanımlardan biri de dostunu, düşmanını iyi tanınması ve düşmanını tanıyarak da ona karşı ayakta kalıyor oluşudur.
Önderlik yürüyüşünün en büyük başarısı, demokratik konfederal sistemdir
– Bu 50 yıllık Önderlik yürüyüşün en büyük kazanımı ne oldu?
Hêlîn Ümit; Önderlik yürüyüşünün kazandırdığı şeyler o kadar fazla ki, yani bir solukta hemen birkaç şey söyleyebilirim. Özgür, savaşan halk gerçekliği, mücadele eden özgür kimlikli halk gerçekliği, özgür kadın gerçekliği sadece birkaç tanesidir. Bundan daha büyük, muazzam bir gelişme yoktur. Gerçek birey olabilmek, Önderlik gerçekliği ve bu hareket içersinde gerçekleştirebiliyor. Yani bunların hepsi kapsamlı konular. Korkunç bir değişimdir. Demokratik konfederalizmin çıkışı bence 50 yılın en büyük başarısıdır. Zaten Önderlik kendisini demokratik konfederalizm önderliği olarak ifade etti. Aslında bu süreçte açığa çıkan bütün birikimlerin ifadelenme biçimi oluyor. Ben şimdi demokratik konfederalizmi anlatacak durumda değilim. Fakat şunun bilinmesi gerekir.
Kürt halkı demokratik uluslaşmayı PKK çekirdeği etrafında gerçekleştirdi Halkların, ezilenlerin, kadınların, devlet dışı, iktidar dışı varolma biçimi olarak özgürlük ilk defa sistem kazanıyor. Kapitalist modernite, soykırımcı sömürgecilik, devlet, polis, ordu, yani onun dışında başka bir dünyayı düşünemiyor. İşte Önderlik bunların dışına çıkarak başka bir alanı açıyor. Bu muazzam bir gelişmedir. O anlamıyla hem Kürt halkı, hem kadınlar, hem insanlık ailesi açısından en büyük gelişme, 50 yıllık Önderlik yürüyüşünün açığa çıkardığı Demokratik Konfederalizm gerçekliği oluyor. Özgürlük ilk defa bedenleşiyor, sistem kazanıyor. Özgürlük nasıl bedenleşecektir. Farklılıklara dayalı, herkesin kendi kimliğini yaşayabildiği, Xwebun olduğu, kendisi olduğu, kimlikli olduğu ve emek sömürüsünün olmadığı, kadın özgürlüğüne dayalı devlet dışı toplum olabilmeyi başarabilmek, bunun sistemini kurabilmek gerçekten muazzam bir gelişmedir. Sadece maddi gelişmeler açısından değil, yaratılan duygu, düşünce, hisler, yaşananlar açısından da sonuçlar çok fazladır. İnsanlığın hafızasına kalan bunlar oluyor. Fakat onun yanında bir de yani bir demokratik ulus olarak Kürt halkı açığa çıktı. Kürt halkı demokratik uluslaşmayı PKK çekirdeğinin etrafında gerçekleştirmiştir.
Biz PKK’yle büyük bir devrimci sevinç yaşadık
– Apocu hareket dünyayı Kürdistan üzerinden değiştiren bir hareket haline geldi. Kürdistan’dan Ortadoğu’ya, dünyaya büyük bir etkide bulunan bu hareketin militanlarısınız, öncülerisiniz. 50 yıllık bu yürüyüşe şahitlik ettiniz ve içinde bire bir yer alıyorsunuz. Bu bağlamda duygularınızı hissiyatlarınızı alabilir miyiz?
Duran Kalkan; Evet ben Çubuk Barajı toplantısına katılmadım. 1973 Ekim’inde Önder Apo’yu tanıdım. Daha önce Haki ve Cuma arkadaşı tanıyordum. Çubuk Barajı toplantısından sonra Apocu grup varoldu. Apocular tarih sahnesine çıktı. Başlangıçta diyorlardı, ‘yandım Allah çetesi’, yani halkı katliama götüreceklerdi. Bazı Kürt siyasetçileri vardı. Halkı katliama götürüp yok edecekler diyorlardı. Oysa bu 50 yıl, yeni bir halk, özgür bir halk yarattı. Kürdistan’da doğrulanan Önderlik düşüncesi, Önderlik gerçeği oldu. Örneğin başka Kürt örgütleri de vardır, KDP gibi… Onlar yaşamları boyunca dünyanın sayılı zenginlerini ortaya çıkardılar. Şimdi partinin en üst yöneticileri hangisi en büyük zengini olacak onun yarışı içindeler. Bazı çevreleri para zengini yaptılar. PKK Kürtlüğü geliştirdi, özgürlüğü geliştirdi, insanlığı geliştirdi.
Bir daha da doğsak, yine imkânımız olursa Apoculara katılırdık
Bu 50 yıl böyle bir coşku içinde geçti. Nasılda yanıldılar. Devrimin zorlukları çoktur. Bir arkadaşın erken saçı beyazlar ya da dökülürse Önder Apo, ‘arkadaşlar diyordu, bakın devrimin zorluklarına dayanamıyorsunuz onun için böyle oluyor. Dayanma gücünüz olsa böyle olmaz’ diyordu. Yani zorlukları, acıları çoktu, ama 50 yıl dayanıldığına göre demek ki sevinci çok daha büyüktü, daha fazlaydı. Biz böyle büyük bir sevinci yaşadık. Yani bu 50 yıl öncesinden 73’ten itibaren ismini verdiğim arkadaşları, Önder Apo’yu ve Apocuları tanımış olmak, Önder Apo’nun ilk verdiği kararda asla pişman değilim dediği gibi bazı arkadaşlar da şehit düşerken aynı şeyi tekrarladılar. Asla pişman değiliz. 50 yıllık yaşam bize her şeyi öğretti. Gerçekten de tarih gelecek, bunun doğruluğunu gösterecek. Bir daha da doğsak, yine imkânımız olursa Apoculara katılırdık.
Değerlerin yaratılması şehitlere ait
Mustafa Karasu; Ben de 1974‘ün sonunda Abbas arkadaşın, Başkanın, Cuma arkadaşın kaldığı Aşağı Ayrancı da Apocu oldum. Kendimi şanslı hissediyorum. Yani Apocu olmak gerçekten büyük bir şanstır. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yani Apocu olmasaydık herhalde çok sıradan bir yaşam içinde olacaktık. Böyle tarihi, bir halkın özgürlük mücadelesinin içinde olmak, hatta insanlığın özgürlük mücadelesi içinde olmak gerçekten onur verici ve büyük gurur vericidir. Bu açıdan bunun getirdiği hiçbir acı, hiçbir zorluğun bizim için anlamı yok. Yani acı çektik, zorluk çektik demenin hiç anlamı yoktur. Hiç sözünün edilmemesi gerekiyor. Evet, ben de hatırlıyorum, bu grup ortaya çıktığında alay ediyorlardı. Dalga geçiyorlardı. İşte Apo yanına 10-15 kişi almış Kürdistan’ı kurtaracakmış. Yani ciddiye alınmıyordu. Bu gurubun gelişeceğine hiç ihtimal vermiyorlardı. Gerçekten böyle alay ediyorlardı. Alay edenlerin hepsi tasfiye olurken, o daha ilk başta büyük iddiası olan bir gruptu. PKK’in özelliği şu; gerçekten ben bile şimdi şaşırıyorum bu iddiayı o kadar az sayı iken nasıl söylüyorduk? Bizdeki iddia yapabilme şeyi gerçekten görülmüş bir şey değildi. 10-15 kişiyken, ‘dünyayı yıkacağız, Kürdistan’ı özgürleştireceğiz’ diyorduk. Bu büyük gelişmenin, duyguların onurunu yaşıyoruz. Şehit arkadaşların, Kemal’in, Hayri’nin Mazlum’un, onlar biliyorlardı, onların eylemlerinin nasıl bir sonuç yaratacağını… Gerçekten onların da yani bu günleri hissetmesi, duymasını gerçekten insan çok isterdi. Bu yönüyle de şehitlere bağlılık tabii bizim için daha da önemli. Bu yönüyle böyle 50 yıla ulaşmak gerçekten de şehitlerin bize kazandırdıklarıdır. Hayri diyordu, “mezarıma borçlu yazın”. Ne kadar şehit varsa o kadar düzeyde de borcumuz var. Bu bakımdan bir daha gerçekten bu partiye katılmak, bu mücadelenin bir neferi olmak onur vericidir. Bu onuru tabii ki son nefesimize kadar da sürdüreceğiz.
Özgürlüğü soluduğumuz tek alan PKK gerçekliğidir
Hêlîn Ümit; Ben de şöyle söyleyeyim bir kadın olarak, kadın kimliğiyle yaşama adımımızı attığımızda şöyle düşünüyorum. Eğer PKK olmasaydı, böyle bir hareketin içerisinde yer almasaydım ne olurdu diye kara kara düşünüyoruz. Bu yürüyüş boyunca hep şanslı gördüm. Önderliğin şöyle bir yaklaşımı vardı, onu öyle paylaşabilirim. 96-97 baharında bana şeyi sordu dedi; ‘kendinizi nasıl hissediyorsunuz?’ Ben o zaman daha çok yeniydim. Sonra kendisi cevap verdi. “Şimdi dedi, bu bahar dalları gibisin değil mi?” Yani neyi söylemek istiyorum; aslında PKK içerisinde bir kadın olarak her günümüz mücadeleyle geçti, kendimizi keşfetme ile geçti, kendimizi gerçekleştirme ile geçti. Elbette bunun zorlukları, sıkıntıları oldu. Fakat bunların hepsi gerçek anlamıyla kendi potansiyelimizi, açığa çıkardığımız zorlanmalar oldu. Bu anlamıyla heval Abbas ifade etti. Ben de katılıyorum. Yani bir değil bin ömrümüz olsa herhalde yine PKK’ye veririz. Yani bu şaşmaz bir gerçektir, çünkü gerçek anlamıyla özgürlüğü soluduğumuz tek alan PKK gerçekliğidir.