Uluslararası Lozan Konferansı’na!
Değerli katılımcılar!
Halkımızın tarihinde en talihsiz antlaşmalardan birisi olan Lozan Antlaş̧ması’nın 75. yıl dönümü dolayısıyla gerçekleştirdiğiniz bu konferans sadece yakın tarihin değil, günümüzün temel gerçeklerine ve Kurdistan boyutuyla ağırlaşan sorunlarına temel teşkil etmesi anlamında da büyük önem taşımaktadır. Sırf hukuksal açıdan değil, tarihsel, bilimsel, hatta moral değerleri açısından yoğ̆unca değ̆erlendirmeyi ve bir uluslararası kararlılık düzeyini sağlamayı önümüze koymaktadır. Bu temelde isabetli bir düzenlemeyi gerçekleş̧tirdiğinize inanıyor ve sizleri selamlıyorum.
Kürt halkının tarihinde buna benzer tehlikeli bir anlaşma da 1639’da Kasr-ı Şirin’de imzalanmış ve yarattığı parçalanma hâlâ bütün etkisiyle sürmektedir. Fakat en ciddi parçalanmanın 1923’te bir taraftan Türkiye’nin, diğer taraftan Batılı devletlerle birlikte Bolşevik Rusya’nın da taraf edilmesiyle gerçekleştirilen bu anlaş̧ma bir soykırımı tamamlamıştır. Ermeni, Asuri ve Grek halkından bazılarını azınlık statüsüne düşürüp soykırımlarını gözardı edip tükenişine yol açarken ve bu konuda içine düştükleri vahim durumu görmezlikten gelirken, Kürt halkının da adeta yeni baştan çizilen bir soykırımın başlangıcına alınması her şeyden önce tarihsel bir gerçektir. Günümüze kadar olup biten de zaten bunu doğ̆rulamış̧tır.
İkinci Dünya Savaş̧ı soykırımı üzerinde çok duruldu. İnsan hakları alanında yine çok şeyler söylendi, yapıldı. Hukuk yoluyla değerlendirildi, mahkemesi kuruldu, yargılamalar gerçekleştirildi, cezalandırmalar yapıldı. Ama özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’da kemalistlerin yürüttükleri soykırımlar, Almanya’daki faşistlerin yürüttüklerinden daha mı az önemlidir! Elbette ki, soykırım açısından hayır. Hem ilktir hem de çok vahimdir.
Lozan Kürt soykırımına karşı nasıl bir tutum alacak
Artık şu inkara gelmez: Binlerce yıllık bu toprakların sahipleri olan ve tarihe en güçlü kültürlerini armağan etmiş olan birkaç halktan ortada herhangi bir eser kalmadı. Bu bir soykırım değil mi?
Daha geçenlerde Fransız Parlamentosu’nun Ermeni soykırımını kabul etmesi çok geç de olsa doğru bir tutumdur. Ama birkaç soykırım daha var. Şu anda yürürlükte olan Kürt soykırımına karşı acaba nasıl doğru tavır almak gerekecek! Uluslararası kamuoyunun vicdanı ve hukuku maalesef bizim için yeterli konuşmuyor, doğ̆ru söz söylemiyor. Özellikle güncel ekonomik ve askeri çıkarlar nedeniyle Avrupa’nın da ekonomik yaklaş̧ımlarından dolayı, NATO bünyesinde Türkiye’nin sözde stratejik konumu nedeniyle yürüttüğü bu çok kirli soykırımcı politikaları -ki 75 yıldır devam ediyor- bir türlü masaya yatırılamıyor. Bundan büyük üzüntü duymamak ve en önemlisi de bu gerçeğin bilimsel açıdan bir türlü üzerine gidilmemesini acıyla karşılamamak mümkün değil. Mutlaka üzerine gitmeyi gerektiren bir çok neden var.
Bir noktayı daha iyi hatırlatmakta yarar var: O dönemin Lozan temsilcilerinden İnönü, Diyarbakır’dan apar-topar iradesi kırılmış̧, tamamen Türklüğü benimsemiş̧ bir-iki eski Kürt milletvekilini Lozan’a getirdi. İş̧te buna da, “Kürt tarafı” dediler ve maalesef o zaman Kürt meselesinin, teslim olmuş bir-iki Kürdün göstermelik varlığı ile Kurdistan dört parça edilerek defteri kapandı. Ama bugün Türk Parlamentosu’nda sadece bir-iki Kürtçe cümle söyledikleri için hâlâ Türkiye zindanlarında olan milletvekilleri var. Ve Türkiye “Avrupa normlarına bağlı olduğunu” söylüyor. Parlamentosunda, konseyinde temsilcileri var.
Özellikle Avrupa kendi değer yargılarına sahip çıkmak zorunda. En azından bu haksızlığı hukuki açıdan düzeltme yoluna gitmelidir. Çünkü Türkiye’nin altına imza attığı anlaşmalar buna fırsat vermiyor. Fazlasıyla tolerans tanınıyor ve şımaran Türkiye, insan hakları ve demokratik hukuka uygun olmayan çılgınca ve onun temel normlarını ayaklar altına alarak her şeyi yapabiliyor.
Çok açık bir biçimde dikkatinizi çekmek isterim ki, yüz binlerce ordusuyla her gün helikopter, tank ve uçakların kullanıldığ̆ı bir savaş̧ var. Bunun bir savaş̧ olduğ̆unu hiç kimse inkar edemez. Ama Türkiye bunu terörizm adı altında -ki bir teoriyle Batıya, özellikle hükümetlerine kabul ettirerek- yürüttüğü savaşı inkar edebiliyor ve savaş hukukuna uymuyor. Derhal bir savaş hukuku konferansına yol açmanız gerektiğini söylüyorum.
Cenevre Savaş Hukuku’nu kabul ettik
Savaş hukukunu, Cenevre Konvansiyonu’nu biz kabul ettik, kendileri kabul etmedi. Neden? Çünkü ağır suçlar işliyorlar. Büyük dengesizlik içinde yürüttüğü bu savaşta, acaba temel insanlık değerleriyle ve hukukla ne kadar oynandığını ne zaman göreceğiz!
Hitler’den hesap sormak moda oldu. Peki günümüzün en caniane Hitler’inden ne zaman hesap soracaksınız? Avrupa’nın bundaki payı belirgindir. Lozan’da kemalizm halkların başına belki istemeyerek de olsa bela edilmiştir. Ama esasta giderek çıkarlarıyla bütünleşerek bir saldırganlığa onay verildi. Bunun mutlaka açığa çıkarılmasını önemli görüyorum.
Özellikle kemalizm uluslararası ilişkiler açısından iyi değerlendirilmelidir. Kemalizm nasıl ki politik dengelerle oynayarak Anadolu’da tam bir kültür mezarlığı, halklar mezarlığı yarattıysa, hukuki açıdan da değerlerle oynadı. Ve kendisini çok iyi sıyırarak sözde çağdaş̧ Batılı bir rejim gibi sundu. Artık bu maskeyi yırtmalıyız, durum böyle değil. En azından bu anlaşmanın kendisi de bir hukuk olayıdır.
Avrupa hukukuna göre bu anlaşma nedir? Bu soruyu siz saygıdeğer bütün katılımcılara soruyorum. Bir yanıt verebilecek misiniz, düş̧ündünüz mü? Tümüyle hukuku parçalamak adı altında bir anlaşma olduğunu, büyük haksızlıklara yol açtığını sanıyorum. Acıyla da olsa bunu şimdi hepiniz görüyorsunuz. Hangi Avrupa hukukunda bu kadar halkların varlığına saldırmak vardır? Kaldı ki utanmadan Türk temsilcileri, “biz Türk ve Kürtlerin temsilcisiydik” diyorlar. Bu nasıl Kürtlerin temsilciliğidir ki, tek bir Kürtçe kelime yasaktır. Sınırsız bir şovenizmle Kürtler ulus olarak tarih sahnesinden silinmekle karşı karş̧ıyalar. İş̧te Lozan Antlaşması’nın bir çarpıklığı ve büyük bir istismarı burada yatıyor.
Hesap sorulmalıdır. İsmet İnönü’nün “bu Kürt temsilcileri de bizden yanadır” demesini şimdi yargılamalıyız. İnönü baş̧kanlığındaki Türk heyeti eğer Kürtleri de temsil ettiyse, peki şu anda Kürtlerin durumu nasıldır? Aslında konferan- sınızın en çok aşması gereken husus budur. Bu bir görevdir. Çünkü anlaşma araştırılırsa, biraz da Kürtleri temsilen yapıldığı görülecektir. Ama Kürt iradesini kırdıktan ve teslim aldıktan sonra bu yapılmıştır. Buna bazı katılımcılar karş̧ı koymuşlardır, ama etkisiz kalmıştır o dönemlerde. Şimdi en azından Lozan Antlaşması’nın ilgili tarafları Türkiye’ye bazı sorular sormalılar. Sizin “Kürtler de temsilen buradadır” dedikleriniz nerede? Ve Kürtleri temsilen ne yaptınız? Kürtleri temsilen bir Kürt kelimesine bile izin yok. En vahşi bir kirli savaşla soykırımı tamamlanmak istenilen bir halk sözkonusu. Hukuk buna mutlaka bir şeyler söyleyebilmelidir.
Bu anlaşmanın tarafı olan ülkeler bir kez daha bu anlaş̧mayı inceleyip Türkiye’ye Kürtleri yönetme hakkını vermediğini kesinlikle gündeme getirmelidir. Bunu Kürt tarafı da ısrarla istemelidir. Güç dengesi kemalistlerden yana oldu diye, bir halkı tüketmenin hiçbir anlaş̧mada yeri yoktur. Burada bir oyun var. Bunu açığa çıkarmalıyız. Özellikle bu anlaşmaya imza atan devletler, kesinlikle bunun hesabını Türkiye’den sormalıdırlar. Çünkü bu temelde, bu anlaşmayı bu anlamda imzalamadıklarını bizzat kendileri söylemekteler. Bu anlaşma imzalanırken Kürtlerle ilişkili bir değenledirmede yapılmıştır. Onun sonuçları ne oldu diye bir sorgulamayı kesinlikle baş̧latmalıyız.
Şüphesiz konferansımızın değerli katılımcıları bizden daha iyi bir biçimde incelemelere dayalı olarak bu konudaki aydınlatmayı yaparlar. Biz de yararlanmak isteriz veya bu oyunu bozmak isteriz. Bu insanlık görevimizdir. Ulusal kurtuluştan da öte, günümüzün en temel insan haklarına saygılı olmanın da bir gereğidir. Kürtleri insanlık dışı saymakla, demokrasi dışı saymakla hiçbir yere varılmaz.
Bu sorun daha şimdiden Avrupa’nın iç hukukuna gölge düşürüyor, zorluyor. Nitekim Türkiye, Avrupa Konseyi’nin aldığı hiçbir karara uymak istemiyor. Bu ne demektir? Avrupa’nın taraf olduğu anlaşmalara da uymak istemiyor. Hatta kendisinin imzaladığ̆ı anlaşmalara da uymuyor. İşte bunu Lozan’da başlattı. Lozan’ı kullana kullana bugüne geldi. Onun için diyorum ki, yeter demenin ve hukuku konuşturmanın tam zamanıdır.
Şüphesiz bilimsel açıdan söylenmesi gereken bazı sözler vardır. Kemalistler bunun çok ilerici, hatta halklar adına, uluslar adına en iyi bir anlaşma olduğunu söylerler. Burada da büyük bir yalanı söyledikleri açığa çıkıyor. Belki Türk ulusu için bir şeyler vermiştir, -ki o da fazla değil, bu anlaşma demokratik değildir- ama Türk halkına demokrasi vermemiştir. Kemalist ekibin sınırsız şovenizmine basamak yapılmış̧tır. Yine Anadolu’nun sayısız kültür değerine, azınlıklarına bu anlaşma bir şey vermemiştir. Cümle düzeyinde verilenler de hiçbir zaman uygulanmamıştır. Kürtlere ise, katliamdan baş̧ka bir şey vermemiştir. Anlaşmanın mürekkebi kurumadan ’25-’40 yılları arasında Kurdistan kan gölüne çevrilmiş̧tir. Burada hiçbir hukuka saygı gösterilmemiştir. Kısaca, ilericilik anlamında bu anlaşmaya rol biçmek doğ̆ru değ̆ildir. Ancak Hitler, Mussolini ayarında bir diktatörlüğün emellerine hizmet etmiştir. Artık gerçekleri söylemenin zamanıdır.
Bu temelde Türkiye, Avrupa ittifak sistemi içine alındıktan sonra, maalesef çok daha vahim bir durum ortaya çıktı. Artık buna da bir ‘dur’ demek gerekiyor. Avrupa’nın taraf olduğ̆u bu anlaş̧manın gerçek hükümlerini ve yine Avrupa’nın günümüzde bağ̆lı kaldığ̆ı insan haklarına dayalı demokratik hukukunu Türkiye’yle karşılaş̧tırarak sonuca gitmek gerekir. Bu anlaşmalara bağ̆lı olması ge- rektiğ̆inin, Türkiye’ye en azından ciddi olarak hatırlatılmasına ihtiyaç vardır. Ekonomik çıkar, stratejik çıkar bu vahim duruma bahane edilmemelidir. Ve 75. yılda net olan bir durum, bu anlaş̧manın son derece gerici, insan haklarına aykırı, anti-demokratik, hukukun genel normlarına ters düş̧en ve çok kötü bir biçimde halklar aleyhinde kullanılan, uluslararası zemine de oldukça kötü örnek teş̧kil eden bir anlaş̧ma haline getirildiğ̆ini, niyet bu olmasa da kemalistler tarafından böyle kullanıldığ̆ı, günümüzde de bunun böyle temsil edilmek istendiğ̆ini bilerek yeniden yorumlamak, masaya yatırmak ve halklar lehine artık bazı değiş̧ikliklere gitmek büyük önem taş̧ıyor. Türk halkı için de bu geçerlidir. Rejimin, kendi halkıyla da bu anlaş̧manın ruhuna uygun bir konsensüs içinde olmadığ̆ı açık bilinmelidir.
Lozan iflas etmiştir
Dolayısıyla konferansınızın bir alternatif anlaşma taslağıyla ortaya çıkması büyük önem taşıyor. Yine Lozan’da ve aynı tarihlerde düzenlediğiniz bu konferans bir halklar ittifakının temel hakları konusunda bir konsensüsüne sembolik de olsa bir yanıt vermelidir. 75. yılda bu anlaşmanın yerine getiremediğ̆i bütün insan hakları, demokrasiye iliş̧kin ne varsa konferansınız şahsında dile getirilmeli, çözümlenmelidir. Ve bir taslağa da dönüştürülerek dünya kamuoyuna, baş̧ta da Anadolu halklarına bir seçenek olarak sunulmalıdır.
Kaldı ki daha ş̧imdiden Türkiye derin bir bunalımı yaş̧adığ̆ı gibi, cumhuriyet tartışmaları yoğundur. Devletin yeniden yapılandırılması gereğ̆ini Türkiye’nin Cumhurbaşkanı her gün söylüyor. Siyasi sistem tam bir çıkmazdadır.
Çok açık olarak, Lozan iflas etmiştir. Bunu yalnız ben söylemiyorum, rejimin tepedeki temsilcileri söylüyor. Ama bunu bir onur meselesi yapmışlardır ve bir de kirli savaş içindedirler, sorumlulukları var. Katliam suçuna kadar giden suçlar iş̧lendiğ̆i için itiraf etmiyorlar, sımsıkı sarılıyorlar ve son nefeslerine kadar da direnmek istiyorlar. Bu konuda artık insanlık, özellikle Kürt halkını yalnız bırakmamalıdır. Belki de uluslararası alanda en sahip çıkılması gereken insan hakları ve demokrasi sorununda bir soykırımı değerlendirerek sonuca gitmeliyiz.
Ermeni Soykırımı Yasası’nın Fransa Parlamentosu tarafından kabul edilmesini önemli görüyoruz. Ve mutlaka bazı sonuçlarının olması gerekiyor. Halkların bazı temel hakları iade edilmelidir. Uluslararası hukuk buna açıktır. Uluslararası kamu vicdanı, özellikle aydınlar, bilim adamları bu konuda büyük bir sorumlulukla da karş̧ı karş̧ıyadırlar. Her ş̧eyi çıkar gözüyle değerlendiremeyiz. Moral, ilk insanlığ̆ın tarihinden günümüze kadar her zaman vardır ve olacaktır. Moral açıdan da mutlaka bakmasını bilmeliyiz. Salt stratejik yaklaş̧ım birçok felaketin esas nedenidir. Dar ekonomik yaklaş̧ım bugün toplumu da, doğ̆ayı da son derece tahripkar kılmış̧tır. Kürt meselesinde ise soykırım biçiminde bir sonuç adeta görmemezlikten geliniyor, hatta onaylanıyor. Burada moral, etik-ilke devreye girmeli ve dur diyebilmelidir. Kaldı ki artık Türkiye’nin bu bunalımlı haliyle dayandığ̆ı çevrelere ekonomik ve stratejik olarak da fazla vereceğ̆i bir ş̧ey kalmamış̧tır, yok olmuş̧tur. Böyle devam ederse daha fazla yük olacak ve ters tepecektir. Batı’nın çıkarları hem stratejik, hem ekonomik olarak büyük darbe yiyecektir. Özellikle son dönemlerde Ortadoğ̆u halklarına karş̧ı içine girdiğ̆i ve önemli oranda karş̧ıtlığı ifade eden, askeri üstünlüğü esas alan ve maalesef ABD’nin de desteklediğ̆i Türkiye-İsrail anlaş̧maları oldukça tehlikelidir. Bölgedeki dengeleri altüst ettiği gibi, sürekli askeri üstünlüğ̆ü geliş̧tirerek sonuç almak istiyor. Bu da yeni bir felaketin kapısının aralanmasıdır ki, Güney Kurdistan’da zaten olup bitenler bunu göstermektedir.
Türkiye hiçbir siyasi çözüme yaptığ̆ı bu anlaş̧ma nedeniyle yaklaş̧mamaktadır. Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin aldığı kararları da -hukuk belgeleridir bunlar- hiç dinlemek istemiyor. Gerçekten Avrupa bu konuda da gücünü gösterebilmelidir. Sonuçlarından kendisini sorumlu görerek, günümüzde söylenmesi gereken sözü ve gösterilmesi gereken tavrı göstermelidir. Bu hem hakkımızdır ve hem de Avrupa’nın hukuki görevidir. Siz değerli konferans katılımcılarının, inanıyorum ki bütün bu dile getirdiğimiz hususları daha berrak ve bilimsel olduğ̆u kadar, moral açıdan da dile getirir ve en önemlisi de artık tıkanan ve hiçbir gelişmeye ş̧ans vermeyen bu Lozan Antlaşması’nı yine Lozan’da, 75. yılında yeni bir giriş̧le, en azından bir alternatifine iliş̧kin temel ilkelerini belirleyerek ve hatta buna dayalı olarak yeniden çağdaş̧ -özellikle Avrupa Birliği’nin de esas aldığ̆ı- çerçevede- bir hukuk belgesini halklarımızın gündemine sürmenizi çok değ̆erli buluyorum. Yeni bir halklar hukuku mutlak suretle tartış̧ılmalıdır. Bir de vermekte olduğ̆umuz bir savaş̧ var. Bu savaş̧, soykırıma karş̧ı ayakta kalma savaş̧ıdır. Bu savaş̧ımızın da Avrupa’nın da normları temelinde bir konferansla bütünleş̧tirilmesi temelinde siyasi bir çözüme ve giderek yeni bir halklar hukukunun oluş̧turulmasına katkıda bulunmanızın ertelenemez bir görev olduğ̆unu belirtmek isterim.
Bu savaş̧ı her an durdurmaya ve yeniden gerekirse dönemimizin bütün normlarını kucaklayan bir anlaş̧maya doğ̆ru adım atmaya da hazırız. Bunun gerçekten bütün insanlığ̆ın, özellikle bu anlaş̧mada imzası olan devletlerin de çıkarlarına olan, hatta Türkiye’nin de çıkarına olan, bizce mevcut Lozan Antlaş̧ması’nın bu tıkanmış̧, oldukça zarar vermiş gerçeğ̆ini de telafi eder bir biçimde siyasi çözüm yoluna yatırarak, yine ilgili devletlerin de himayesinde bir konsensüse dönüş̧türmek büyük önem taş̧ıyor ve zamanıdır. Bu konuda bütün iyi niyetimizle birlikte katkılarımızı sunmaya hazırız.
Gerçek taraflar -özellikle Kürt tarafı- ş̧imdi ortaya çıkmış̧tır. Türkiye için insan hakları, demokrasi gereğ̆i Avrupa Birliğ̆i’nin hem parlamentosunda, hem konseyinde açık olarak ortaya çıkmış̧tır. Bütün bunların gereklerini de paylaş̧maya hazırız. Dolayısıyla güncel geliş̧melerin ış̧ığ̆ında alternatif bir Lozan için düş̧ünmek, tasarılar oluş̧turmak önem taş̧ıyor. Konferansınız, bu konuda attığ̆ı bir adımı bundan sonra süreklileş̧tirir, sonuçlarını hayata geçirmek için ‘takip komitesi’ biçiminde de bir sonuca gidebilir. Dönem alternatif bir çalış̧mayla Türkiye’yi -Avrupa Birliğ̆i’nin de içine girecekse- böyle bir anlaş̧ma içinde tutmayı gerektiriyor, ki bu alınan kararların ruhuna son derece uygun olacaktır. Ertelenmemesi gerektiğ̆ine dair inancımı bir kez daha belirtirim.
Hepinizi bu temelde getireceğ̆iniz öneriler ve bu çerçevede konuya getireceğ̆iniz aydınlıkla birlikte, varacağ̆ınız sonuçlara olanca içtenliğ̆imle katıldığ̆ımı belirtirim, baş̧arılar dilerim, selam ve saygılarımı sunarım.
Abdullah Öcalan
23 Temmuz 1998