Êzidî toplumumuza karşı gerçekleştirilen 74. Ferman 10. yılını doldurdu ve 11. yılına girdi. Aslında 21. yüzyılda gerçekleşen böyle büyük bir ferman, Şengal halkımız şahsında tüm Êzidî halkımıza karşı gerçekleştirildi. Bu nedenle Êzidî toplumumuz bu soykırımı 74. Ferman olarak adlandırdı. Bu saldırı sadece bir bölgede gerçekleşen, yerel ve küçük bir saldırı değildi elbette. Bu ferman, Êzidî halkımızın bir daha bu topraklar üzerinde yaşamaması ve fiziki bir katliamdan geçirilmesi üzerine planlanmış bir inanç ve kültürel kırımdır.
DAİŞ’i kendi kucağında yetiştiren kapitalist modernite güçleri direnen, köklü bir tarihe sahip olan, bin yıllar boyunca öz kültürü, tarihi, dili taşımış bugünlere kadar getiren, kendi kökleri üzerinde kalmış, kendi gelenek ve görenekleriyle, kendileri olarak yaşamış olan bir halkı, DAİŞ çetelerinin eliyle ortadan kaldırmak istediler. Toplumu köksüz bırakmak ve kalanları da kendilerine tabi kılmak istediler. Bu şekilde Êzidî toplumuna karşı adım adım beyaz katliamı gerçekleştireceklerdi.
Ben öncelikle, çeteleri bu halkın başına bela eden güçleri, nefretle kınıyorum. 74. Ferman’da şehit düşen ve ferman karşısında kendilerini canlı kalkan yapıp fermanın başarılı olmasının önünü alan 12 Apocu fedainin komutanı, Çağdaş Derweş olan Dilşer Herekol, Agit Civyan, Nujiyan Erhan, Nujin Siirt yoldaşlarımız şahsında tüm devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Şehitlerimiz çizgisinde, bu on yıllık zaman zarfında yeni bir fermanın yaşanmaması için gelişen mücadeleyi kalıcı kılmak ve başarmak için tarih ve şehitler huzurunda bir kez daha başarma sözümüzü yineliyorum.
74. Ferman nasıl gelişti, gelişme sebebi neydi, hangi güçler bu fermanda yer aldı, amaçları neydi bunların hepsi tek tek tartışma ve değerlendirme konusudur elbette. Daha önce de birçok değerlendirme yapıldı. Bazı şeyler belli düzeyde açıklığa kavuşturuldu fakat hala karanlıkta kalan ve aydınlatılmayan birçok nokta var. Bunun en temel nedeni yukarıda da ifade ettiğim gibi direnişçi bir halkın, özellikle de Ortadoğu’nun işgali ve bu coğrafyanın 21. yüzyılda hegemon güçler tarafından kendi aralarında tekrar paylaşımıdır.
Tam 35 yıldır hegemonik güçler bunun için çabalıyorlar. Bu süreç 90 yılında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi ve emperyal güçlerin sözde Saddam’a karşı saldırıları, aslında 3. Dünya Savaşı’nın örgütlenmesi ve Ortadoğu’ya giriş için yaratılan bahanelerdi. Bu süreç 89-90 yıllarında reel sosyalizmin çöküşü ile başladı ve hala da devam ediyor. Asıl sebep işgal yolunu temizlemek ve amaca ulaşacak en kısa yolu bulmaktı. Son olarak da karadan bir hamle olarak Truva atı gibi DAİŞ çetelerini bölgeye sürdüler. Kapitalist modernite güçleri, hegemonik devletler bu güçleri kendi elleriyle yarattılar ve yönlerini Ortadoğu`ya verdiler. Bu çeteler öyle kendiliğinden oluşmadı. Bunlara güç verdiler, eğittiler, örgütlediler, destek verdiler, silahlandırdılar ve Ortadoğu’ya saldırttılar. Neden Irak, Suriye ve özellikle de Kurdistan coğrafyasında bu katliamı gerçekleştirmek istediler? Bu da üzerinde durulması gereken, cevaplanması gereken çok ilginç ve önemli bir konu.
Erdoğan DAİŞ projesinin içinde yer aldı
Bu zihniyet işgalci, faşist Türk devletinin, AKP-MHP rejimi yıllarında örgütlendirildi. Uluslararası komplo ile Önder Apo’yu esir aldılar ve AKP-MHP zihniyetini de iktidara getirdiler. Artık bunların eliyle Kürtleri soykırımdan geçireceklerdi. Kürt sorununu bu şekilde ortadan kaldırma görevini de bu güçlere verdiler. Bu nedenle özellikle de AKP iktidar olduktan sonra bütün imkanlarını özgürlük hareketimizi tasfiye etmek için kullandı. Bazen görüşme, bazen de soykırımcı saldırılarıyla bu süreci devam ettirdiler. Geçen 10 yıl içinde Erdoğan bizzat bu DAİŞ projesinin içinde yer aldı. Kendini Büyük Ortadoğu Projesi’nin BOP eşbaşkanı olarak gördü, öyle çalıştı. Bu da çete örgütlerinin bölgede güçlenmesinin en büyük ayaklarından birini oluşturduğu gibi yine Türkiye’yi bölgede çetelere öncülük eden en büyük güç yaptı. Bu nedenle birçok defa bu çetelerin nasıl Ortadoğu’ya geldiği, saldırılarının nasıl bu düzeyde geliştiği gibi sorular soruldu Bu soruların da cevabı çok uzakta değil. 1 Haziran 2014’te Amman’da bir toplantı gerçekleşti. Amerika, İsrail, Türk devleti, Katar, KDP temsilcilerinin de içinde olduğu bu toplantıda gerçekleşen DAİŞ saldırılarına nasıl yön verilebileceği konusu tartışıldı. Adeta DAİŞ saldırılarının yol haritası çizildi. Bu yol haritasında Musul, Tel Afer ve Şengal’in de içinde olduğu ve 2003 yılında Saddam rejiminin yıkılmasından sonra Barzanilerin denetimine geçen ama daha sonra da yasalarda geleceği belli olmayan alanlar olarak ifade edilen 140. madde kapsamında ele alındı.
140. madde bu alanların Irak’a ve de Başûrê Kurdistan yönetimine bağlı olmamasını ifade ediyordu. Bir ara bölge olarak tanımlanıyordu. Bu dönemde DAİŞ saldırılarıyla artık bu alanın da durumunu netleştirmek istediler. Bu nedenle de DAİŞ çetelerine teslim ettiler. Irak’ta 3 bölgede 3 devlet kurma planı yapıldı. Bunlardan birincisi Şia devleti, ikincisi Sünni devleti, üçüncüsü ise Barzani ailesinin sözde Kürt devleti olacaktı. Bu şekilde yol haritalarını belirlediler. Şengal’i de bu şekilde DAİŞ çetelerine teslim ettiler.
Özgürlük Hareketimiz hesapları alt üst etti, bozdu
Bu temelde de haziran ayında gerçekleşen DAİŞ saldırılarıyla Musul DAİŞ`in eline geçti. O zaman Türk Konsolosluğu bir mermi bile sıkmadı. Sözde, esir olarak çetelerin eline geçmişlerdi ama zaten önceden teslim olmuşlardı. Faşist ve soykırımcı Türk devleti yetkilileri sözde esir alınan Konsolosluğu’nu kurtarmak ve alandan çıkarmak adı altında DAİŞ çeteleriyle her türlü görüşmeyi gerçekleştirdiler. Bu şekilde de adım adım DAİŞ’e destek oldular ve nasıl istedilerse DAİŞ`i o şekilde yönlendirdiler.
Burada hem Barzanilerin, hem de Türk devletinin en büyük yanılgıyı yaşadığı, hegemonik güçlerin ise hesaplamadığı bir gerçek vardı o da PKK`nin pozisyonuydu. PKK’nin tutumu ne olacak, nereye kadar gidebilir konularını tam hesaplayamamışlardı. Bu saldırılara karşı Özgürlük Hareketi’nin müdahale etme kararı alması, tabi ki tarihi bir karardır. Hem ideolojik, ahlaki, halklara ve topluma karşı yaklaşım, hem bölgedeki Kürt sorununa karşı siyasi çözüm yöntemi hem de Ortadoğu`da yer alan devrimci bir hareket olarak tarihsel rolünü oynama anlamında önemli bir tutum olarak açığa çıktı. Bu saldırılara karşı bir tutum yöntemini esas aldı. Bundan kaynaklı Özgürlük Hareketimizin Şengal’e yapılan vahşi saldırıya müdahalesi bu güçlerin hesaplarını alt üst etti ve bozdu. Burada özellikle üzerinde durmak istediğimiz konu Özgürlük Hareketi’nin, devrimci hamleyle sürece müdahale etmesiyle birlikte yapılan yanlış hesapların Şengal’den dönmesidir. Denilebilir ki bu yanlış hesaplar çelikten iradesi olan Özgürlük Hareketimize çarptı ve buradan dönmek zorunda kaldı.
Bu hamle sadece Êzidî toplumumuz için başlamadı tabi ki. Köklü, tarihi, Kürtlüğün tohumu ve çekirdeği, binlerce yıl Kurdistan’da bu coğrafya üzerinde yaşamış, bu toplumun kök hücresini kendisinde toplayan, barındıran, bugün bir avuç kadar az sayıda kalmış olmasına rağmen kültüründen vazgeçmeyen bir halkı korumaktı. Yani kendisini de bu esaslar üzerinden geliştiren Özgürlük Hareketimizin en büyük amacı böyle köklü bir kültürü korumaktı.
Burada şunu belirtmek gerekiyor Özgürlük Hareketi’nin Êzidî toplumuna ve bu şekilde katliamlardan geçirilmiş halklara yaklaşımı 3 Ağustos 2014’le beraber yeni açığa çıkan bir durum değildir. Önder APO’nun çıkışıyla birlikte özgür yaşam fikrinin ve ideolojisinin örgütlenmesi ve toplumun birlikte, eşit yaşam felsefesinin gelişmesi Önderlik çizgisi temelinde her zaman vardı. Bakur`da yaşayan Êzidî toplumumuz daha PKK’nin ilk çıkış aşamasında büyük bir inanç ve bağlılıkla Önder Apo’ya bağlandılar. Bu fikre, felsefeye ve devrimci yaşama inandılar. “Kurdistan’da Êzidî toplumunun bir geleceği varsa o da ancak Önder Apo’nun fikirleriyle olur” inancıyla da Hareketimize katıldılar. Daha 1980’li yıllarda ilk şehidini Özgürlük Hareketimiz içinde verdiler. 1985-87’de Ahmet Ergin, Abdullah Sevgat, 90’lı yıllarda Binevş Egal gibi Önder Apo çizgisinde ilk şehitlerini verdiler. Yani varlıklarını bu harekette gördüler. Ama Başûrê Kurdistan ve Irak’taki Êzidî toplumumuzun PKK’yi tanıması 3 Ağustos tarihinde DAİŞ çetelerince gerçekleştirilen saldırıya müdahale ile beraber gerçekleşti.
Bundan kaynaklı bu noktayı değerlendirmek gerekiyor. KDP yıllarca Êzidî toplumunu kendi iktidarı altında tutmak, bir köle gibi kendisi için kullanmak için, adeta Êzidî toplumunun iradesini esir almış durumdaydı. Uzun yıllardır asıl inanç merkezleri ve hac mekanları olan Laleşa Nûranî Başûrê Kurdistan’da yer alıyor. KDP bu kutsal mekânını da bırakıp kaçtı. Özgürlük hareketi iki taburluk gerilla gücünü hızla buraya gönderdi ve Laleş’in güvenliğini sağladı. KDP, bu gücümüzün orada çekilmesi için yine bin bir hile ve oyuna başvurdu Gerilla gücümüz DAİŞ’in ilerlemesini durdurduktan sonra, sorunların büyümemesi için hareketimizin kararıyla mevzilerine döndü.
Kürt halkına karşı gerçekleştirilen bütün ferman, işgal ve katliam saldırıları ilk olarak Êzidîlere karşı gerçekleşmiştir. Tarihçiler bu konuyu araştırmışlar, hepsi bilinen bir gerçek. Hem dışardan hem içerden gerçekleştirilen saldırıların, özellikle de din çelişkilerinin geliştirildiği, radikal İslam saldırılarında en fazla katliamdan geçirilen Êzidî toplumu oldu. Mesela Êzidîlerin yaşadığı coğrafyaya bir bakalım. Ermenistan’dan tutalım Serhed’e kadar, İran sınırından, Colemêrg’den tutalım Riha’ya kadar, Serêkaniyê’den Hesekê’ye kadar, Duhok’tan tutalım Mêrdîn’e kadar Êzidîler bu coğrafyanın en dağlık ve direnişçi alanlarında yaşamışlar. Kendi ifadeleriyle de 74 defa fermandan geçirilmişler ama yine de bu coğrafyada, bu topraklarda, kendi kökleri üzerinde kaldılar ve bu coğrafyada varlıklarını devam ettirmek istediler. Êzidîler her zaman en stratejik coğrafyalarda yaşamışlar.
Êzidîlere en büyük kötülüğü Barzani ailesi yapmıştır
Bütün tarihsel süreçlerde kendilerini bütün fermanlara karşı koruyan ve kimseye teslim olmayan Êzidîler, 2003 yılında Saddam rejiminin yıkılmasıyla beraber Barzani ailesinin Şengal’e girmesiyle Barzanilerin hakimiyetine girdiler. Belki herkes bilmiyor ama Êzidî toplumunun içinde yaşayan, tanıyan bunu çok iyi biliyor. Êzidîler Barzani yönetimi altında geçirdikleri bu 11 yıllık süreç zarfında iki büyük fermanı yaşadı. 14 Ağustos 2007’de Siba Şex Xıdır ve Girizêr’de iki büyük kamyon dolu patlayıcıyı köylerin ortasında patlattılar. 700’den fazla insan katledildi. O zamanda KDP peşmergeleri halkı koruyamamıştı. Bu saldırıyı, TC’nin desteklediği TİT, adındaki Türk İntikam Tugayları üstlenmişti. KDP’nin hâkim olduğu süreçte Êzidîlere karşı özel savaş yöntemleriyle her türlü tahribata yol açtı. Şengal’de yaşayan Êzidî toplumu ilk kez bu kadar kendi değerlerinden uzaklaştırıldı, ahlaki bozulmayla karşı karşıya getirildi. Maddiyatı bir ur gibi toplumun içine soktu. Toplumu parayla adeta iradesizleştirdi. Sadece fiziki ferman da değil, ahlaki olarak, toplumsal olarak, dini inanç olarak, kendi kendini yönetmede, değerlerini korumada uzaklaştırıldı. Bu toplumun özünde olmayan birçok şey adeta Êzidî toplumumuz içine Barzani ailesi eliyle bu 11 yıllık zaman zarfında transfer edilmiştir. Adeta dışarıdan bu toplumun içine atılmıştır. Bu nedenle Êzidîlere en büyük kötülüğü Barzani ailesi yapmıştır. Bu vesileyle bunu görmek gerekiyor.
Peki tüm bu tahribatın nedeni nedir Barzani ailesinin zihniyeti radikal Sünni bir zihniyettir. Barzani ailesinin kendisi Êzidî toplumunun düşmanıdır. Nasıl ki faşist ve soykırımcı Türk devlet zihniyeti En iyi Kürt ölü Kürt`tür diyorsa Barzani zihniyeti de En iyi Êzidî teslim alınmış Êzidî’dir diyor. İradesiz, kendi kültüründen uzaklaşmış, dilinden, topraklarından, toplumsal değerlerinden uzaklaşmış, Barzanilerin elinde bir araca dönüşmüş olan Êzidîleri en iyi Êzidîler olarak kabul ediyor. Şimdi Barzani etkisinde olan Êzidîlere bir bakın, Êzidîlikle hiçbir alakalarının kalmadığını göreceksiniz. Ne inanç, ne kültür, ne toplumsal ilişkilerde, bir bütün yaşamda tıpkı birer ucube olup çıkmışlar. Barzanilerin kendisi nasıl ki Kürt halkı için bir ucube olmuşlarsa aynen Êzidî toplumumuzu da kendisi gibi ucube yapmaya çalışıyor. Bu nedenle Êzidî toplumumuz ancak bunları bilirlerse yeni fermanlara karşı mücadele edebilirler.
Özgürlük Hareketi Şengal halkımızı fermandan kurtardı
Fermanın gerçekleştiği zamana ben kendim bizzat şahitlik ettim. Özgürlük hareketi adına aylarca bir birimle, kriz komitesiyle bu süreci yürütmeye çalıştık. İyi biliyoruz ki o süreçte bazı Êzidîler korkularından kaynaklı anlatamıyorlardı ama Şengal’de bazı insanlar o süreçte, 2014-2015’te yaşananları az da olsa anlattılar. Ferman gerçekleştiği zaman, bütün Barzani peşmergeleri Mesud Barzani’nin talimatıyla geri çekildiler. Geri çekilme talimatını bizzat Mesud Barzani’nin kendisi verdi çünkü antlaşmayı imzalayan kendisiydi. Bu nedenle kendilerine bağlı olan peşmergeleri direkt geri çektiler. Fakat yapılan müdahale ve özgür basının alana girmesi artık her şeyin görülmesini sağladı. Özgürlük Hareketi müdahale etti ve saldırıların önünü aldı. Rojavaye Kudistan’dan YPG-YPJ, Kurdistan dağlarından HPG ve YJA Star güçleri DAİŞ çetelerinin bu vahşi saldırılarına karşı durdular. Yani Özgürlük Hareketi açıkça ortaya çıktı ve tüm dünyanın karşısında saldırılara müdahale edeceğini söyledi. Halkın geçmesi için koridor açtılar, bu koridorda şehit verdiler. Rojavaye Kurdistan’da herkes seferber oldu ve Şengal halkımızı koridordan geçirerek soykırımdan, fermandan kurtardılar. Tüm bunlarla beraber Barzanilerin kirli ve kara yüzleri de açığa çıkmış oldu.
O süreçte yaşanan bir olay var ve çok az insan tarafında biliniyor. Barzani o süreçte Bavê Şex görüşmek için yanına çağırıyor, kendisi şimdi rahmetli olmuş. Bavê Şex kendisine siz bizim başımızı eğdiniz, rolünüzü oynamadınız diyor. Mesud Barzani ise tek çıkış yolunuz, tek çareniz var, bu yolu da senin önüne koyacağım. Eğer Êzidîlerin Sünni olmasına dair bir ferman verirsen, o zaman yaşam hakkınız olur diyor. Kimse bunu bilmiyor tabi. O zaman Bavê Şex oradan ağlayarak kalkıyor ve gidip bazı Êzidîlerle bu yaşananları paylaşıyor. Tabi olayın şahidi olan ya da Bavê Şeyh’in sonradan olayı paylaştığı herkes, Mesud Barzani ve Bavê Şeyh arasında geçen bu diyalogu anlatamıyor. Yani Barzani ailesi Êzidîleri bu şekilde sattılar.
Êzidîlerin satılması Kürtlerin satılmasıydı, Rojava devriminin satılmasıydı. Birinci amaçları Êzidî soykırımını sonlandırmak, ikinci amaçları ise Rojava devrimini çembere almak, adım adım daraltmak ve boğmaktı. Bu amaçla Şengal üzerine saldırı gerçekleştirdiler.
Bu planların ve amaçların hepsi boşa çıkarıldığında, Özgürlük Hareketi’nin Şengal’e girmesiyle beraber Şengal’de Êzidî toplumumuz kendini örgütlemeye, Şengal ve etrafını özgürleştirmeye, Êzidîlerin iradelerinin yavaş yavaş açığa çıkararak meclislerini oluşturmaya, kadın hareketi ve gençlik hareketlerini örgütlendirmeye başladılar. YBŞ- YJŞ savunma güçlerini örgütlediler. Êzidîleri katletmek ve yok etmek için başlatılan ferman örgütlenmeye ve özgürlüğe doğru evirildi. Çekilen acılar büyük bir güce evirildi. Aslında ne Barzanilerin ne hegemonik güçlerin ne DAİŞ`in yaratıcısı ve destekçisi olan güçlerin ne de faşist soykırımcı Türk devletinin beklemediği yeni bir şey oluşmuştu. Bu gücü Özgürlük Hareketi’nde görmemişlerdi.
Bu nedenle Özgürlük Hareketi’nin 3 Ağustos’ta Şengal şahsında Ortadoğu’ya gerçekleşen saldırılara karşı başlattığı hamle, 15 Ağustos 1984 Atılımı kadar onurlu bir hamledir. Tarih bunu bu şekilde görecek ve bu şekilde okuyacaktır. Bu kadar tarihi, bu kadar değerli, bu kadar saygı duyulması gereken, fedaice bir hamledir. Nasıl ki 15 Ağustos’ta Heval Egîd Mahsum Korkmaz şahsında gerçekleşen yeniden diriliş hamlesiyle başladı ve 40 yıldır da devam ediyor, işte Şengal(de de gerçekleşen bunun aynısıdır. Özgürlük Hareketi’nin hamlesi ve bu bilinçle gerçekleştirdiği devrimci müdahale 74. Fermanı yenilgiye uğratmış ve Êzidî tarihinde büyük bir değişime yol açmış. 73 fermandan geçirilmiş Êzidî toplumu 74. Ferman’a karşı ilk defa direnişe geçti, söz söyledi, kendisini örgütledi, topraklarını bırakmadı ve başı dik bir şekilde yaşamaya başladı.
Tabi ki bu yeni olan bir şeydir. Bugün Barzani ailesi ve Türk devleti bu yenilginin intikamını Özgürlük Hareketi’nden alıyor. Eğer son 10 yıldır Önder Apo üzerinde bu kadar ağırlaştırılmış bir tecrit varsa, mutlak iletişimsizlik hali devam ettiriliyorsa bunun asıl nedeni bu direnişin intikamını Önder Apo’dan almak istemeleridir. Önder Apo’ya senin talimatın ve perspektiflerin olmasaydı Özgürlük Hareketi Êzidîlere sahip çıkmazdı. Sen bu hamleyi başlatmasaydın biz Şengal’i düşürecek, Rojavaye Kurdistan’ı da kuşatacaktık. Onlar da teslim olmaya mecbur olacaklardı. Hem Irak`ta hem de Suriye`de Kürtleri yok ederek sorunu çözecek ve bu coğrafyayı çıkarlarımız gereği parçalamış olacaktık diyorlar.
O zaman Barzani ailesinin ihanetiyle tüm bu planları hayata geçirmek istediler. Barzani ailesinin eline ne geçeceği de başka bir değerlendirme konusu tabi ki. Ağırlaştırılmış tecritle, gerilla üzerine yapılan saldırılarla ve Êzidî toplumuna karşı gerçekleştirilen saldırılarla bunun intikamını almak istiyorlar. Biri Sen Êzidîleri irade sahibi kıldın diyerek Önder Apo’ya saldırıyor, diğeri senin talimatınla, gerilla müdahale etti, gidip Şengal`i özgürleştirdi, gerilla yok edilmeli diyerek gerillaya saldırıyor.
Apocu ruhla Êzidî ve kadın soykırımının önü alındı
Kuzey ve Doğu Suriye, Êzidîlerin geçmesi için yol açtı ve Êzidîleri kurtardı, DAİŞ’e karşı mücadelede büyük bir ses yarattı, Apocu ruhla Êzidî soykırımı ve kadın soykırımının önünü alıp, tüm bu planları boşa çıkardı. Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye`de yok edilmeli diyerek planlarının boşa çıkarılmasının intikamını alıyorlar.
Tabi ki DAİŞ`in örgütlendirilmesinin birçok nedeni var ama asıl amacı direnen halkların ve kadınların katliamını gerçekleştirmekti. Bu kara erkek zihniyetiyle kadınları yok etmek istediler. Êzidî kadınları şahsında yapmak istedikleri de aslında buydu. Kadınları esir aldılar, pazarlarda üzerlerine fiyat yapıştırıp sattılar. Cariye yaptılar, savaş ganimeti olarak gördüler. Hala da binlerce Êzidî kadının akıbeti bilinmiyor. Yüzlerce çocuğun kafası analarının gözleri önünde kesildi. Yüzlerce çocuk öldürüldü, katledildi. Birçok çocuk susuzluktan öldü.
Bunların hepsi kadını bir bütün iradesiz kılmak için ibretlik olarak yapılan şeylerdi. Bu nedenle Özgürlük Hareketi’nin müdahalesi en fazla da kadın kırımına karşıydı. Apocu hareket PAJK militanları öncülüğünde bu müdahaleyi geliştirdi. Saldırının yaşandığı süreçte PAJK kongresini yapmaktaydı. Kongre Şengalli Êzidî kadınlar anısına gerçekleştirildi. O kongrede PAJK, bu süreci Kadın Özgürlüğünün Zamanı haline getirme sözü verdi. PAJK militanları Nujinler, Helinler, Vinarlar, Evinler, Nergisler, Berivanlar ve Şilanlar öncülüğünde gelişen bu ruhla düşmanın üzerine gittiler. Özgürlük ahlakı çerçevesinde kadın özgürlük çizgisine bağlılıkla, yurtseverlikle, toplumsallıkla, bu esaslar üzerinden mücadele ettiler. Bu nedenle hem Êzidî toplumu hem de kadınlar bu kadar büyük bir saldırıyla karşı karşıya kalıyorlar.
Bugün fermanın 10. yılında soykırımın ve fermanın devam ettiğini görüyoruz. 10 yıldır aralıksız bir şekilde Barzani ailesinin öncülüğünde Türk devleti her gün Şengal’e hem fiziki hem de içerden türlü oyunlarla saldırıyor. En tehlikeli olan saldırı da bu saldırıdır. Êzidî toplumunun içinde çok büyük bir ahlaksızlığı geliştiriyorlar. Aile içindeki ilişkilerden tutalım, toplumsal ilişkilere kadar bir müdahale var. Toplumu aç açıkta bırakarak, bir kuruş para için pazarlarda satmayacakları hiçbir değerlerini bırakmamaya çalışıyorlar. İşte tüm bunlar Barzani ailesinin ahlaksızlığını açığa çıkaran durumdur. Kürtlükten ne kadar uzak olduklarının, Kürtlükle hiçbir alakalarının olmadığının ifadesidir. Bu nedenle de Barzani ailesi Êzidîleri yok ederek Kürtlüğü yok etmek istiyor. Êzidî toplumunun üzerine bu kadar çok gidilmesi ve bu kadar çok saldırılmasının da asıl amacı budur. 9 Ekim 2020 yılında yapılan antlaşma da bu temeldeydi.
KDP, Türk devletiyle beraber 2017 yılından beri saldırıyorlar. Karadan Xanêsor üzerine saldırdılar. Agit Civyan, Nujiyan, Orhan ve Nazêler öncülüğünde Apocu fedailer direndiler ve bu saldırının amacına ulaşmasına izin vermediler. O günden bugüne kadar da hava saldırılarıyla kirli planlarını devreye sokmak istiyor. Êzidî toplumunun öncülerini tek tek hedef haline getirdiler ve katlettiler. Mam Zeki’yi 15 Ağustos 2018’de Şengal’deki en büyük katliamlardan biri olan Koço katliamının anmasında katlettiler. Koço’da bir köyün hepsini esir alıp ya kameralar önünde hepiniz dininizi değiştirirsiniz ve bunu tüm dünyaya dağıtırız ya da fiziki olarak hepinizi katledeceğiz dediler. Halkımız teslim olmadığı için kadınları ve çocukları aldılar, erkekleri ise kamyonlara bindirip götürdüler, katledip toplu mezarlara koydular. Cenazelerin altında kaldığı için kurtulabilenler kendilerini Özgürlük Hareketi’ne ulaştırdılar. Hala yüzlerce Koçolu Êzidî kadın DAİŞ çetelerinin elinde.
İşte Heval Zeki bu insanların anmasından dönerken katledildi. Bize bu şekilde mesaj vermek istiyorlar. “Bu insanlara sahip çıktıkça sizi bu şekilde katledeceğiz” diyorlar. Heval Said özellikle 74. Ferman’ın boşa çıkarılmasında tam bir semboldür. Çünkü Heval Said 2004 yılından beri Önder Apo’nun, Özgürlük Hareketi’nin fikirleri ve ideolojisi üzerinden Şengal’de halkı bilinçlendirme çalışmalarını geliştirdi. TEVDA adıyla Êzidî toplumunun iradesini ifade eden bir örgüt kurdu ve başkanlığını yaptı. Kendisi Şengal dağlarında kaldı, aşiretini ve çevresinden tanıdığı insanları da Şengal dağlarında tuttu. 12 fedaiyle yan yana, omuz omuza savaştı, onların yanında kaldı. Bu nedenle Barzaniler Heval Said’i hedef aldılar. Barzanilere karşı ilk defa tutum ortaya koyan kişi de yine Heval Said Hesen’di. Barzani Şengal’i ziyaret etmek istediğinde Heval Said Barzani’nin yoluna çıktı. Barzani hem Êzidî toplumunu DAİŞ çetelerine teslim etti hem de birkaç ay sonra utanmadan Duhok’tan, Xabur suyundan, Şengal dağına kadar bir konvoyu arkasına alıp, adeta gövde gösterisi yapmak isteyerek, yönünü Şengal’e verdi. Kerse kapısına ulaştığında ise PKK ve HPG`nin bayrakları burada asılı, bunları buradan indirmeden bu kapıdan geçmem dedi. İşte Heval Said o zaman öne atıldı ve o bayraklar sonsuza kadar orada olacak. Senin bayrağının altında büyük bir şerefsizlik yaşandı. Sen namusumuzu, topraklarımızı, yaşamımızı sattın. Bize karşı en büyük ahlaksızlığı sen yaptın. Şimdi hangi yüzle buraya geliyorsun dedi.
İşte ihanete karşı olan bu tutumundan dolayı Barzani ailesi Heval Said’i kırmızı listelerine aldılar. Aynı durum Heval Dijwar için de geçerli. Heval Dijwar, Faqir inancındandı ve Êzidî toplumuna en fazla öncülük eden insanlardan biriydi. Bağlılıkla, inançla, direnişle, bilinçle hem YBŞ’de komutanlık yaptı. Heval Said gibi ve onunla birlikte omuz omuza diplomasi çalışmalarını yürüttü. Onlarca kez Irak güçleriyle görüşme yaptılar, birlikte operasyonlara katıldılar. Ama sonra Barzani ailesinin eli ve Irak’ın sessiz kalarak saldırıyı desteklemesiyle faşist ve soykırımcı Türk devletinin saldırısında şehit düşürüldü.
Êzidî toplumu 10 yıldır kendisini küllerinden yarattı
Barzani ailesinin kendi elleriyle örgütlediği bu ajanlar yoluyla Êzidîleri Êzidîlere katlettirdiler. İşte en büyük ahlaksızlık budur. Çetelerini, ajanlarını Şengal’e yerleştirdiler, Heval Dijwar’ın arabasının altına mayın koyup şehit düşürdüler. Bu kadar büyük bir ahlaksızlığı Êzidî toplumunun içine koyan kirli ve karanlık güç Barzani ailesinden başkası değildir. Barzani ailesi karşısında duran ve sözünü esirgemeyen Heval Zerdeşt, Heval Çeko ve daha birçok Êzidî öncüsü bu şekilde hedef gösterildi ve katledildiler. Ama tüm bunlara rağmen bugün de görüyoruz ki Êzidî toplumu 10 yıldır kendisini küllerinden yarattı, yokluktan var etti. Şengal’de, Şengal dışında ve yurt dışında Önder Apo’nun fikirleri ve felsefesi öncülüğünde, demokratik ulus paradigmasıyla Şengal`de ve ırakta yaşayan tüm halklarla Arap, Kürt, Hristiyan, Şia, Kakai, Aşuri, Feyli Kürtleriyle dostluk temelinde ilişki geliştirdiler. Birlikte huzur içinde, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğü temelinde bir yaşamı geliştiriyorlar.
Şengal’deki en büyük kazanım da kadın özgürlük hareketinin örgütlenmesidir. Bu devrim 10 yıldır Şengal’li kadınlar öncülüğünde gelişiyor, büyüyor ve umut yaratıyor. Kadınların emeği ve bilinciyle, yüz yüze kaldıkları vahşi saldırının, taciz ve tecavüzün, katliamın intikam hırsıyla Êzidî kadınlar örgütleniyor ve direniyorlar. Şimdi de bu fermanın ve kadın kırımının hesabını soranlar Êzidî kadınlardır. Êzidî kadınlar, Êzidî Özgür Kadın TAJE öncülüğünde hem Şengal’de hem Şengal dışında, hem de Avrupa’da kendilerini örgütlediler.
İşte Barzani ailesi bu örgütlü kadın gücünden korkuyor. Êzidî toplumumuz Ferman’dan sonra şehitlerin kanı üzerinden, onlara bağlılığın bir gereği olarak Saidlerin, Dijwarların, Zerdeştlerin, Azadların, Berivanların, Dindarların, Arinlerin öncülüğünde gelişen mücadeleyle siyasi partilerini oluşturdular. Yaşayabilmek için gerekli olan bütün silahları kuşandılar. Siyasi parti, özerk yönetim, kurum ve kuruluşlar, kadın hareketi, gençlik hareketi gibi örgütlenmelere gittiler. Ama bu gelişmelerin önünü almak ve daraltmak için fermanın 10. yılında siyasi partileri olan PADE yasaklandı ve kapatılma kararı verildi. Bu karar Barzani ailesinin ve Türk devletinin ne kadar küçüldüklerini gösteriyor. Bu karar örgütlü ve iradesini kendi eline almış bir Êzidî toplumundan ne kadar çok korktuklarının bir göstergesidir. Kendi ayıplarını örtmek için, Irak’ı da kendilerine ortak yaptılar. Biliyorlar ki onlarca devlet Êzidîlere yapılanları bir katliam olarak kabul etti. Bu soykırım artık mahkemelerde yargılanmasın ve Barzani ailesi de hesap vermesin diye kendilerini hem suçlu hem güçlü konumuna getirmek istiyorlar. Yavuz hırsız misali hem katlediyor hem de kendisiyle savaşıyor. Êzidîler bu katliamı yapmışlar gibi Êzidî toplumunun iradesi olan siyasi partiyi kapatıyorlar. En büyük ahlaksızlık, en büyük vicdansızlık, en büyük onursuzluk budur. Bu nedenle bu ahlaksızlıkların hepsi Barzani ailesinin eliyle yapılıyor. Barzani ailesi Kürt halkının başına bela olmuş durumdadır. Ortadoğu halklarının başına bela olmuş durumdadır. Bu nedenle Barzani ailesi etkisiz kılınmayana kadar ne Kurdistan’a ne de Ortadoğu’ya huzur gelecektir. Barzaniler Kürtlüğün en büyük düşmanıdırlar. Her gün Kürt halkının düşmanları tarafından kırmızı halılarla karşılanıyorlar, Kürt düşmanlarına, soykırımcılara öncülük yapıyorlar. Ve yine Barzanilerin ihbarıyla faşist ve soykırımcı Türk devletinin uçakları gelip bizim insanlarımızı katlediyor.
Özgürlük Hareketi de tüm bunların intikamını bundan hareketle alıyor. Bu nedenle 11. yılında her yerde mücadele daha fazla geliştirilmeli, büyütülmeli. Özellikle de 2024 yılında 40. yılını kutlayan 15 Ağustos Atılımı’nın bu 40 yıllık zaman içinde en önemli ve kutsal hamlelerden biri de DAİŞ çetelerinin Şengal ve Kobanê’ye, Rojavaye Kurdistan’a saldırılarına karşı gerçekleştirilen hamleydi. İnsanlığı faşizmden ve bu vahşi çetelerin saldırılarından korudu. İnsanlık karşıtı bu güçler hesap verene kadar mücadelenin büyüyerek devam etmesi, doğru ve anlamlı yaşamın, özgür toplumsallığın bir gereğidir.