Ekonomi, toplumun veya bir topluluğun yaşamı için gerekli ihtiyaçlarını elde etmesi, bunun için gerekli üretim, dağıtım ve kullanım faaliyetlerinin tümünü kapsar. Ekonomi kavramı, günümüze kadar birçok düşünür tarafından değişik biçimlerde tanımlanmıştır. Önder Apo ise ekonominin ‘toplumun temel var oluş biçimi’ olduğunu belirtir. Ekonomik sistemler üzerine kapalı köy ekonomisi, karma ekonomi, sosyalist ekonomi, planlı ekonomi, liberal ekonomi ve daha birçok tanımlama yapılmaktadır. Ancak tüm bunlar sonuçta iki temele dayanmaktadır. Birincisi toplumsal ekonomi, daha doğrusu ekonominin kendisi, diğeri ise devlet ve/veya özel sermayenin toplumun ekonomisine el koyması, toplumun köleleştirilmesi ve sömürülmesi, bunun da ekonomi adı altında gerçekleştirilmesidir.
Toplumsal ekonomi esasta komünal ekonomi olup, insanın toplumsallaşma sürecinin başlangıcına dayanır ve günümüze kadar değişik biçimlerde devam eder. Ekonomik faaliyet, toplumsallaşma zihniyetine bağlı olarak örgütlendirilip gerçekleştirildiği kadar, insanın toplumsal gelişiminde de belirleyici bir öneme sahiptir.
Önderliğimiz, savunmalarda insanın ilk ekonomik eyleminden günümüze kadar ekonominin gelişimini, toplumsallaşmadaki rolünü, ekonominin devlet ve sermaye güçleri tarafından nasıl ele geçirildiğini ve bunun üzerinden sömürüyü nasıl derinleştirip yaygınlaştırdıklarını geniş biçimde değerlendirmiştir. Bunun karşısında demokratik-komünal ekonominin ne olduğunu, nasıl yeniden örgütlendirilebileceğini, bunun anlayışı, yol ve yöntemlerini oldukça kapsamlı ve derinlikli biçimde ortaya koymuştur. Bu temelde, demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü paradigmayı esas alan bir hareket olarak, toplumsal ekonomiyi örgütleme, toplumu kendi ekonomisinin sahibi kılma, onun sistemini oluşturma iddiamız ve sorumluluğumuz vardır.
Komünal ekonomi, komünal yaşam ve halk meclisleriyle mümkündür
Komünal ekonomi Önderliğin savunmalarının bizlere ulaşmasından itibaren gündemimizdedir. Bu konuda birçok tartışma yürütülmekte, eğitimlerde işlenmektedir. Bununla birlikte ülkemizin değişik alanlarında komünal ekonomi ile ilgili ve/veya öyle olduğu iddia edilen çalışmalar var. Ancak şimdiye kadar biz gerçekten ‘komünal ekonomiyi ne kadar ve nasıl anlamışız ne kadar hayata geçirmişiz’ diye sorarsak ki sormalıyız, vereceğimiz çok sağlıklı bir cevabımız yoktur. Bunun nedeni, ekonomiyi toplumun bütününden kopuk, bir meslek veya ayrı bir faaliyet olarak görmemizdir. Bununla birlikte ekonomi adı altında çokça eleştirdiğimiz devlet ve özel sermaye taklitçiliği yapmaktayız. Ekonomiyi toplumsallaştırmaktan, komünal ekonomiyi inşa etmekten ziyade karşısında mücadele ettiğimiz sistemin yol, yöntem ve dilini kullanıyoruz. Sorunun kaynağına inmiyoruz, toplum adı çok kullanıyoruz, sürekli sağından solundan dolanıyoruz ama bir türlü toplumun kendisine gitmiyoruz, toplumu katmıyoruz, toplumu örgütlemiyoruz, ekonomiyi toplumdan ayrı ele alıyoruz. Pratiğimizden birçok örnek vermek mümkün, ancak temel sorunumuz komünal ekonomi konusunda ideolojik, politik ve pratik mücadelemizin çok yetersiz ve yüzeysel kalmasıdır. Kapitalist modernitenin düşünce kalıpları ve bilgi yapılarını aşma konusunda kendi şahsımızda yeterli mücadele vermiyoruz. Dolayısıyla yıllardır gündemimizde olan ve sorumlu olduğumuz komünal ekonominin doğru ve yeterli düzeyde örgütlendirilmesini gerçekleştirmek zorundayız. Bunun için öncelikle komünal yaşam anlayışı, toplumsal örgütlenmesi ve yaşam biçimini hayata geçirmeden, komünal ekonomiyi örgütleyemeyeceğimizi idrak etmemiz gerekir. Ekonomi, toplumun temel var oluş ve faaliyet biçimlerinden biri olduğuna göre, ekonomi sorunun çözümü de komünal yaşam anlayışı ve örgütlenmesinin gelişimine bağlı olarak gerçekleşebilecektir. Komünü doğru ve sağlam örgütlediğimiz oranda, onun ekonomisini de doğru ve sağlam örgütleyebiliriz. Önce komünden başlamak zorundayız. Bu da toplumun eğitim ve örgütlendirilmesinden geçmektedir.
Hareketimizin daha grup döneminde, başta Önder Apo olmak üzere yoldaşlar komün yaşamını esas almışlardır. Daha hiçbir şeyin ortada olmadığı, her taraftan kuşatmanın, yoğun saldırıların ve tehditlerin olduğu, hiçbir maddi imkânın olmadığı, Kürt halkının kendini inkâr noktasına getirildiği, işgalci faşist TC devletinin hakimiyetini her alanda sağlamlaştırdığı ve nefesin dahi zor alınabildiği koşullarda Önder Apo ve Apocu grup, komünal yaşam ve gerçek yoldaşlık ve yaşam anlayışıyla ayakta kalabilmişlerdir. Yine aynı anlayışla sıfırın altından başlayarak ulusal kurtuluş, demokrasi ve özgürlük mücadelesini başlatmışlardır. Önderlik, yeni paradigma ile birlikte komün ve meclisleri gündemimize koydu. Savunmalarında ve görüşmeler olduğu süre boyunca da bu konularda kapsamlı ve derinlikli değerlendirmelerde bulundu, komün ve meclislerin önemini sürekli vurguladı. Bu konuları ele alma ve pratikleştirmede sorunlar çıkmakta, toplum çalışmalarına gereken önem verilmemektedir.
Pratikte komün yaşamına, komünlere ve halk meclislerine yaklaşımlarımızı sürekli sorgulamalıyız. Biz komünal yaşamı nasıl ve ne kadar örgütleyebildik, bu konuda geldiğimiz düzey nedir, bunu derinlikli bir biçimde değerlendirmemiz gerekmektedir. Uzun bir dönemdir Kurdistan’da ve hatta Kurdistan dışındaki bazı ülkelerde komünler ve halk meclislerin örgütlendirilmesi, toplumun bu örgütlenmeler yoluyla özgür ve demokratik iradesini ortaya koyması yönünde birçok çalışma gerçekleştirilmektedir. Komünler ve meclisler nasıl örgütlendirilmekte, hangi yol ve yöntemler esas alınmakta, hangi dil kullanılmaktadır? Bununla birlikte, komün ve halk meclisleri ne kadar işlevsel kılınmakta, bu birimlerde Demokratik Ulus’un boyutları ne kadar doğru çizgide örgütlenmekte ve işlevsel kılınmaktadırlar? Gerçekleşen deneyimlerin sonuçları olumlu ve olumsuz yönleriyle birlikte ele alınmak durumundadır. Yaşanan eksiklik ve yanlışlıkların hem bir bütün olarak hem de her bir temel faaliyet alanı olarak nedenler, nasıllar ve sonuçlarıyla birlikte kapsamlı ve derinlikli bir biçimde değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bu temelde yanlışlardan dönme, eksiklik ve yetmezlikleri ortadan kaldırma, kapsamlı bir düzeltme ve yeniden örgütlenme gerekmektedir. Şimdiye kadarki pratiklerde ağırlıklı olarak ortaya çıkan bazı anlayış ve yaklaşımlar vardır. Komünler ve halk meclisleri yeterli düzeyde hazırlık yapılmadan oluşturulmuşlardır. Halk, komün ve meclisler hakkında yeterli düzeyde aydınlatılmamış ve eğitilmemiştir. Demokratik anlayışın zayıflığına paralel olarak merkeziyetçi eğilimler öne çıkmaktadır. İnşa edilen komün ve meclislerin çoğu, toplumun demokratik iradesinin oluşumu ve gerçek ihtiyaçlarına cevap olacak işlevsellikten uzaktır. Biçimcilik, bürokrasi, hantallık yaygın düzeydedir. Birçok alanlar ve birimlerde ise komün ve meclis adı altındaki oluşumlar maddi çıkar ve fayda sağlama amacıyla aile ve değişik çıkar gruplarına dayalı bazı örgütlenmelerin zemini olmaktadır. Kuşkusuz bu çizgi dışılıkların temel kaynağının, öncünün öncülük görevlerini yeterince kavramaması ve yerine getirememesi olduğu açıktır. Bunu sürekli sorgulayan ve çözümleyen konumda olmak gerekir.
Kadro, komünal yaşamı ve komün örgütlenmesini başta kendi şahsında benimsemeli ve pratiğe geçirmelidir. Öncü kadro, her şeyden önce komün yaşamına, toplumla ilgili her sorunun komünal yaşamı doğru örgütlemekle, gerçek toplumsallığı sağlamakla mümkün olacağına yürekten inanır. Yürüttüğü her çalışmada komünal yaşamın gerçekleşme, gelişme ve güçlendirilmesini temel ölçü olarak esas alır. Özü ile sözü; yaşamı ile eylemi, içi ile dışı bir olmak, devrimciliğin temel şartıdır. Bu nedenle kadro, yani yaşamı doğru tanımlamak ve örgütlemenin öncüsü olma iddiasında olan insan, önce kendi yaşamını, gerçekten komünal yaşam anlayışı temelinde örgütlemelidir. Sadece aynı yaşam ve/veya çalışma mekanlarını paylaşmakla ya da bir araya gelmekle komün kurulamaz. Eğer öyle olsaydı, dünyadaki tüm topluluklar ve/veya gruplar komün olarak adlandırılırdı. Devrimci kadro ve öncü için komünal yaşam aynı amaç, hedef ve program etrafında kenetlenmektir. Düşünsel ve ruhsal birliğin sağlandığı bu yaşam tarzında birbirini anlamak, birbirini tamamlamak için hissetmenin belirleyici yeri vardır. Farklı mekanlar ve/veya zamanlar, düşünsel ve ruhsal birliğin önünde engel olamaz. Yaşamın her anında, her eylemde, her davranışta bu birlik ve dirlik hissedilir, duyulur, görülür. Bunun en anlaşılır göstergesi Önder Apo’nun yaşam tarzıdır, ilk dönemlerdeki yoldaşların yaşam tarzıdır. Bir de kendimize bakalım, bizde de böyle midir. Kuşkusuz komünal yaşamdan tümden uzaklaştığımızı, koptuğumuzu söyleyemeyiz. Eğer öyle olsaydı, zaten hareket olarak da varlığımızı sürdüremezdik. Ancak sürekli eleştiri konusu olan bireycilik, kendine görelik, konformizm, maddiyatçılık gibi anlayış ve yaklaşımların hala önemli düzeyde varlığını koruması, komünal yaşam tarzımızı ve kültürümüzü tehdit etmektedirler.
Pratiklerimizde, komünü bir barınak, kalınacak yer; komün olmayı da bir arada yaşamak olarak görme anlayışı vardır. Halbuki en yaratıcı, kolektif emek ve değere dayanan örnek yaşam tarzıdır. Komünal yaşam paylaşmaktır. Yaşamı, sorumlulukları, düşünceleri paylaşmak ortak ruh ve düşünce birliğini sağlamak, ortak irade, karar ve eylem gücünü oluşturmaktır. Sürekli araştırmak, incelemek, yoğunlaşmak, tartışmakla çözüm üretmekle komünal yaşamımızı anlamlı kılabiliriz. Böyle anlaşılıp hayata geçirilmelidir.
Zaman altındır denir. Bizde de zaman, oluşumun kendisidir, oluşumun olmadığı zaman yok demektir, ölü demektir. Her an’a bir eylemi, bir oluşumu, bir başarılı sonucu, bir çözümü sığdıramazsak zamanı yaşadığımızdan ve kavradığımızdan bahsedemeyiz. Bizler zamanımızı ne kadar doğru kullanıyor, nasıl değerlendiriyor, zamanda ne kadar çözüm üretiyor, yaratıyor, inşa ediyoruz. Yaşam tarzımıza baktığımızda bu konuda önemli yetmezliklerimiz olduğunu görüyoruz. Zamanı doğru değerlendirmeme, boş şeylerle geçirme, zaman öldürme hastalığımızı tedavi etmemiz gerekiyor.
Parti kadrosu sade yaşamı esas alır. Önder Apo, kadronun yaşam felsefesinin “bir lokma, bir hırka” olması gerektiğini belirtir. Bu felsefeyi gerçekten doğru anlamamız ve pratikte esas almamız gerekiyor. Bu temelde kadronun kendisinde, halkın yaşam standartlarının üstünde yaşama hakkı görmemesi gerekir. İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür veya nasıl düşünürse öyle yaşar. Yaşam biçimi halkın yaşam biçiminden farklı olan, herhalde halkın hangi sorunları olduğunu, ne sıkıntılar çektiğini anlayamaz. Hani derler ya “tok, fakirin halinden anlamaz”, bu doğrudur. Hissetmek, doğru yaşam tarzını esas almada belirleyicidir. İnsan bir bakıma hissettiği gibi yaşar. Dolayısıyla başta kadrolar olarak yaşamımızda bu hususlarda radikal bir düzeltmeye gitmemiz ve gerçek anlamda komünal yaşamı tesis etmemiz gerekiyor. Bu yönlü yaşamdaki değişimleri giderek toplumda örgütlemek ve yaygınlaştırmak önem kazanmaktadır.
Liberal tekelci kapitalist sistemi anlamak…
Günümüzde kapitalizm, ulus-devlet ve şirket-devlet oluşumları eliyle toplum ve insanlar üzerindeki iktidarını sürekli yeniden üretmektedir. Kapitalistlerin çıkarları temelinde ulus-devlet kurumları yeniden düzenlenerek talan ve sömürünün topluma kabul ettirilmesi ve yaygınlaştırılması temelinde seferber edilmektedirler. Özellikle 1980’lerden itibaren gündeme giren gelişmiş iletişim, bilişim, gözetleme teknolojileri vasıtasıyla toplum her alanda izlenmekte, yirmi dört saat manipülasyon, yalan ve propaganda bombardımanına tabi tutulmaktadır. Böylece toplumun yalnızca emeği ve değerleri değil, psikolojisinden düşüncesine kadar her şeyi kapitalizme bağımlı hale getirilmektedir. Toplum kırım ve çevre talanı bu biçimiyle yaygınlık kazanarak devam etmektedir. Kapitalizm bilimsel ve teknolojik gelişmeleri kendi denetimine alarak en ince ve etkili yöntemlerle özel-örtülü savaş; en ağır ve yıkıcı silahlar ve yöntemlerle de açık-sıcak savaş yürüterek, doğa ve toplum üzerindeki iktidarını sürdürmek istemektedir. Bu şekilde toplum, toplum olmaktan çıkarılmakta, kendisi için amacı olmayan, ahlak, düşünce, irade ve eylem gücünden yoksun bırakılmış, anlamını yitirmiş, teslim olmuş yığınlar ve bireyler ortaya çıkarılmaktadır. Hatta, bunun da ötesinde, insanlar bilerek veya bilmeyerek, gönüllü veya çaresizlikten dolayı kapitalist egemenliğin ajanları, taşıyıcıları ve koruyucuları durumuna getirilmektedirler. Bu anlayış ve yaklaşımlarla kapitalizm, günümüzde sömürülecek yeni faaliyet alanları, yeni bölgeler, yeni zenginlikler ve hatta dünyanın dışındaki gezegenleri keşfetme ve tahakkümüne alma savaşı yürütmektedir.
Sömürgeciliği tanımayan, kendisini savunamaz; kendini savunamayan komünal yaşamını ve ekonomisini örgütleyemez. Hele devrimci kadro ve savaşan halk gerçekliği söz konusuysa içinde yaşadığı dünyayı yeterince derinlikli ve kapsamlı tanımayan, onu çözemeyen, var olan araç, yol-yöntemleri, strateji ve siyaseti nasıl boşa çıkarabilir; nasıl yeni bir dünyayı ve değişimi yaratabilir. Bu mümkün değil. Unutmayalım ki bilinç, duyarlılık yaratır; duyarlılık da karşısında mücadele ettiği sistemi gerçek anlamda reddetmenin ve yeniyi, güzeli, doğruyu kurmanın başlangıcıdır. Bu nedenlerle önce kapitalist modernite düzeninin ürünü olan işgalciliğin, sömürgecilik ve köleleştirilmenin nasıl inşa edilip yürütüldüğünü anlamamız ve topluma da kavratmamız gerekiyor. Aynı şekilde kullanılan yol ve yöntemlerin, siyasetin ve araçlarının nasıl boşa çıkarılabileceğini de öğrenmeli ve topluma öğretmeliyiz. Bunun için çok ciddi bilinçlenme ve bilinçlendirme, kendini ve toplumu eğitme çalışmalarına ihtiyaç vardır. Toplum örgütlemesini ve eğitimini öncelikli bir çalışma haline getirerek kapitalist sisteme karşı özsavunmayı her alanda örgütlemek gerekir
Komün örgütlenmesini oluşturmak için hazırlık ve emek gerekmektedir
Kökeni yüz binlerce yıllık birikime dayanan komünal yaşam kültürü, günümüzde de önemli oranda birçok alanda varlığını sürdürmektedir. Diğer yandan demokratik toplumsal güçler dünyanın her yerinde sömürgeleştirme, köleleştirme, doğa ve toplum kırıma karşı farklı biçimlerde sürekli mücadele etmektedirler. Ancak hem beş bin yıldır devletçi uygarlık, hem de bu uygarlığın son iki yüz elli yıllık dönemi olan kapitalist modernite toplumu önemli oranda örgütsüz, güçsüz, bilinçsiz bırakmıştır. Bu durumdan halklarımız ve insanlarımız da etkilenmektedir. Komünlerin örgütlendirilmesine yaklaşımlarımız yüzeyseldir. Her ne kadar anladığımızı söylesek de, pratiklerimizde görülüyor ki hem biz komünden yeterli düzeyde anlamamışız hem de topluma kavratmamışız. Bu nedenle yeterli hazırlık yapmadan bir iki toplantıyla hemen komünler kuruyoruz. Her şeyden önce komün, komünal yaşam zihniyetiyle oluşturulur. Ne için bir arada olduklarını, bir araya geldiklerini, nasıl bir birliktelik kuracaklarını, bunun için neler gerektiğini, birlikteliğin yaşamlarında neleri değiştireceğini bilmeyen insanlar komün kurabilirler mi? Tabii ki hayır. O halde komünün ne olduğunu ve ne olmadığını, topluluğun ve toplumun yaşamında hangi değişimlere yol açacağını, sorunlar ve ihtiyaçlara cevap olup, yaşamı nasıl anlamlı kılabileceğini insanlara anlatmamız, kavratmamız gerekir. Bunun için de komünün örgütlenmek istendiği topluluktaki tüm insanlara ulaşmalıyız. Seminer, toplantı, tartışmalar ve eğitimlerle topluluklarda ve toplumda komünal yaşam zihniyetini, komüne dair inancı yeterli düzeyde yaratmalıyız. Bunu sağladığımız oranda komünü örgütlemeliyiz. Bu temelde önce kendimizde ve toplumda komünal yaşam anlayışını oturtmalı, buna dair çok güçlü bir inanç ve kararlılık yaratmalıyız. Komün olmadan yaşamın doğru bir yaşam olarak tanımlamayacağına, olsa da birçok eksiklik ve yanılgılarla dolu olacağına, köleliğe ve sömürüye açık olduğuna kendimizi ve toplumu ikna etmemiz gerekiyor. Daha işin başında hem kendimizi hem toplumu bilinçlendirme, eğitme, donatma çabalarına ağırlık vermeliyiz.
Komünler niceliksel değil, niteliksel ve işlevsel toplumsal birimlerdir. Komün örgütlemeyi, yüzeysel ve sıradan bir çalışma olarak ele alıyoruz, kısa zamanda ne kadar fazla komün kurarsak ne kadar fazla insanı komünlere dahil edersek o kadar sonuç aldığımıza inanıyoruz. Birçok yerde çok kısa zamanda çok fazla sayıda komünler oluşturuyoruz. Komünlerin çoğu da çok fazla sayıda insandan örneğin dört yüz-beş yüz aile, ki bu da en azından iki bin kişi eder. Bu kadar insan nasıl birbirini tanıyacak, nasıl toplanacak, nasıl birlikte karar alacak. Bu mümkün değil. Komünler oluşturulduktan sonra da onların eksiklik ve yetmezliklerini gidermek için ideolojik, eğitsel, örgütsel çalışma yürütmüyoruz. Böyle olunca da kısa bir süre içinde komün, komün olmaktan çıkıyor. Anlamını yitirmiş komün ya muhtarlığa benzer veya bazı kişilerin maddi çıkar elde etme birimi haline geliyor. Yeterli düzeyde zihniyet oluşturulmadan ve hazırlığı yapılmadan hızla oluşturulan komünlerin durumları böyledir. Komünler, insanların özgür iradeleriyle ve demokratik biçimde oluşturdukları niteliksel ve işlevsel toplumsal örgütlenme biçimidir. Komün topluluğu birlikte ortak yaşamayı, üretmeyi, sorunlarını çözmeyi, ihtiyaçlarını temin etmeyi, yaşamı doğru örgütlemeyi esas alır. Dolayısıyla burada önemli olan insanların ve/veya komünün sayıca fazlalığı değil, komünlerin ne kadar doğru ve sağlam örgütlenmiş oldukları, ne kadar çözüm ürettikleri, yaşamı ne kadar anlamlı ve güzel duruma getirdikleridir. Komünleri bu gerçekler temelinde örgütlemeliyiz. Komünal ekonominin örgütlülüğü gerçek komün oluşturmaktan geçmektedir.
Doğru örgütlenmiş komünler örgütlü toplumla mümkün
Komünü doğru inşa edemediğimiz için, ekonomiyi de örgütleyemiyoruz. Birçok alanda komünlerde ekonomi komiteleri örgütlenmemiştir. Ekonomi komitesi adı altında belirlenen bir iki kişi ise ücret karşılığında bazı temel ihtiyaçların ve/veya “yardımların” dağıtımını yapmaktadırlar. Kırsal alanlarda, ekonomi komiteleri daha çok tarım komiteleri olarak örgütlendirilip bazı rutin faaliyetleri yürütmektedirler. Gerek kentsel ve gerekse de kırsal alanlardaki komünlerde oluşturulan bu birimlerin komünal ekonomiyi örgütleme kapasiteleri yok. Anlayış, örgütlenme ve pratikteki yanılgı ve sakatlıklar komünden başlayınca, bu daha geniş birimlere kadar gidiyor. Dolayısıyla eksiklik ve yanlışların ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar da ağırlaşıyor. Doğru örgütlenmiş komünlerde, ekonomi boyutu da komite biçiminde kendini örgütler. Tabi bu komitelerde yer alacak olanlar komünal ekonomiye inancı olan, yeterli bilgi ve birikime sahip, zaman ayırabilecek, teorik ve pratik yoğunlaşması, örgütleme yeteneği olan, ahlaki-politik toplum değerlerine bağlı ve öncülük yapabilecek insanlardan oluşmalıdır. Böyle insanları bulmak zor, bulsak da ikna etmek zor denebilir. Kadronun rolü burada önemli, o halde kadro böylesi insanları hazırlamalıdır. Bunun için kadro toplumu ve insanlarla doğru ilişki geliştirmeli, onları iyi tanımalı, anlamalı ve eğitmelidir. Komün doğru ve sağlam örgütlendirilmiş ise, toplumda ve insanlarda yeterli bilinç ve inanç oluşturulursa ekonomiyi doğru örgütleyecek öncü insanlar da ortaya çıkar. Önemli olan bunun doğru yol-yöntem ve dilini bulmaktır.
Komünal ekonominin örgütlenmesi öncelikle komünlerdeki ekonomi birimlerini oluşturmaktan geçmektedir. Komünal ekonomiyi örgütleyecek olan, ekonomi komite ve birimleridir. Ancak, bu alan sadece ekonomi komitelerinin üzerine bırakılacak kadar dar bir alan değildir. Ekonomi alanı, toplumun tümünü ilgilendirdiğinden toplum komiteler öncülüğünde ekonomisini örgütler. Komünal ekonomi sistemini her alanda örgütlü hale getirmek, yaygınlaştırmak toplum örgütlemesinde güçlü bir dayanak haline gelecektir. Ekonomi birimleri, komünler içerisinden demokratik biçimde seçilirler. Komünün büyüklüğüne, yaşam koşulları ve ihtiyaçlarına göre komün demokratik biçimde en az üç kişiden olmak üzere yeterli gördüğü sayıda kişiden oluşan ekonomi komitesini seçer. Komünal ekonomi anlayışının, komün topluluğunca anlaşılması ve benimsenmesi için toplantı ve eğitim çalışmaları yürütür. Ekonomi komitesi, komün içinde ekonomiyle ilgili faaliyetler, sorunlar, ihtiyaçlar ve çözüm yolları konusunda araştırma-inceleme yapar. Bu konuda birimlerini yaygınlaştırır, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde sistemini oluşturur. Yürütülen faaliyetlerle ilgili verileri toplar ve raporlar hazırlayıp komün toplantılarına sunar. Komün içinde ihtiyaçlar temelinde emek, imkan ve değerlerin örgütlenmesinde öncülük eder. İhtiyaçlara cevap olabilecek örgütlenmeler geliştirir. Ekonomi ile ilgili sorunları tespit ederek, bunların nasıl çözülebileceğine ilişkin görüş, öneri ve projeler geliştirir. Hazırladığı raporları, verileri, öneri ve projeleri düzenli biçimde komün toplantılarına sunar. Komün topluluğu tarafından onaylanan projelerin ve ekonomi ile ilgili kararların hayata geçirilmesinden sorumludur. Komün ekonomi birimleri, Komün topluluğunun kendisine verdiği yetkiler, belirlediği yöntemler ve ölçüler çerçevesinde çalışma yürütür. Faaliyetlerini düzenli raporlar biçiminde komün toplantılarına sunar.
Ekonomi meclisleri öncü örgütlenmelerdir
Ekonomi meclisi, bir yerleşim alanındaki (köylerden oluşan grup, kasaba, ilçe) komünlerdeki ekonomi komitelerinin, söz konusu alanın genelinde faaliyet yürüten kooperatif ve diğer komünal ekonomi birimlerinin, ekonomiyle ilgili mesleki birliklerin, varsa alan çapında faaliyet yürüten ekonomiyle ilgili kuruluşların temsilcilerinin bir araya gelmesinden oluşur. Her bir birim (komün ekonomi komiteleri, kooperatif ve diğerleri) temsilcilerini kendi içlerinde demokratik yöntemlerle seçerler. Seçilen temsilciler, kendilerini seçen birimlerin görüş, öneri ve projelerini içeren raporlarıyla ekonomi meclisi toplantılarına ve tartışmalarına katılırlar. Komünlerin, kooperatifler veya ilgili diğer birimlerin kendi inisiyatif ve sınırlarını da ilgilendiren konular, sorunlar, öneriler ve projeler ekonomi meclisi toplantısında tartışılır ve karara bağlanır. Bu temelde görevlendirmeler ve planlamalara gidilir. Ekonomi Meclisi, alınan kararların hayata geçirilmesi için gerekli gördüğü sayıda, nitelikte ve belirleyeceği zaman için kalıcı, geçici, proje tabanlı veya özel komisyon ve komiteler kurar. Ekonomi Meclisinde alınan kararlar, içinde yer aldığı yerleşim alanının halk meclisinin onayına sunulur. Burada demokratik uzlaşı temelinde onaylanınca, pratiğe geçirilmesi için ekonomi meclisi gerekli çalışmaları başlatır. İlgili halk meclisi, söz konusu ekonomi meclisinin aldığı kararlar, sunduğu öneri ve projeleri temsil ettiği komün topluluklarının genel çıkarları ve coğrafik sınırları çerçevesinde onaylar. Bu halk meclisi tarafından onaylanmayan öneri ve projelerin, kabul edilmeme gerekçelerini resmi biçimde açıklar. Ekonomi meclisi ile halk meclisleri arasındaki ilişkiler, bölgedeki halk meclisi ve ilgili birimler tarafından belirlenen ilkeler ve ölçülere göre yürütülür.
Komünal ekonominin temel ilkelerinden biri de paraya dayalı değil, üretime ve emeğe dayalı olmasıdır. Para ve/veya ticarete dayalı olarak ihtiyaçlarını karşılamak, ekonomik faaliyet değildir. Bu yöntemin kültürel, ekonomik, sağlıksal, politik ve daha birçok olumsuz sonuçları vardır ve topluma bir şey kazandırmaz. Bu nedenle komünal ekonomide para ile hazır olanı almak yerine, kendisi üretmek esastır. Kendi ihtiyacını, kendisi üreten toplumun kendine güveni artar ve dışarıya bağımlı değildir. Hazırı tüketme, emekten kopma, emek vermeden yaşama gibi anlayış ve davranışlar ortaya çıkmaz. Öz üretim veya yerel üretim sayesinde maliyetler daha düşük olur, üretim süreci toplum tarafından belirlendiğinden daha sağlıklı, güvenilir ve istenilen özelliklerde üretim gerçekleştirilir. İşsizlik ve bununla bağlantılı bunalım, toplum içi şiddet vb sorunlar ortaya çıkmaz. Komün toplumu üzerinde uygulanabilecek olan ekonomik ambargolar etkisizleştirilir. Uluslararası ticaretin işleyişi veya ürün akışındaki olumsuz değişimler ve krizlerden etkilenme en az seviyeye düşürülebilir. Üretim beraberinde katma değer getireceğinden yoksulluk ve yoksunluk ortaya çıkmaz. Bu nedenlerle ister küçük bir ekonomik faaliyet, isterse de büyük ölçekli bir kooperatif olsun komünal ekonomi öz üretim ve yerel üretimi esas almalıdır. Öz yeterlilik anlayışıyla toplumun günlük ihtiyaçlarını karşılayacak bir örgütlülüğe kavuşması gerekir.
Üretimin ve emeğin sınırı toplumun gerçek ihtiyacı ve ekolojik duyarlılıktır
Komünal ekonomide üretim anlayışı, kapitalizmdeki gibi ‘ne kadar üretirsek, o kadar fazla kazanırız’’ olamaz. Kapitalizmin insanı ve emeğini anlamsız kılan teknoloji yoğun, otomasyona dayalı devasa işletmelerini taklit etmek yanlıştır. Bu anlayışların bir bütün olarak dünyayı ne hale getirdiği ortadadır, büyük bir yıkım söz konusudur. Üretimin ne kadar ve nasıl olacağını komünal topluluk ve/veya topluluk belirler, üretiminden pazarına kadar bu anlayışla katılım sağlanır. Üretilecek ürünün miktarı, tabii ki tedbir olarak elde tutulacak olanla birlikte belirlenir. Toplum, ihtiyacı ne kadarsa o kadar üretir. Eğer bir ürün, toplumun gerçek ihtiyacından fazla üretilip, arta kalanı ile o toplumun veya topluluğun üretemediği ürün karşılanacaksa, bu da ekolojik denge gözetilerek gerçekleştirilir. O halde komünal ekonomide, ürün rejimi tek veya birkaç temel ürünle sınırlandırılamaz. Ekolojik denge ile toplumun ihtiyaçları arasındaki uyumluluk temelinde mümkün olduğunca çok çeşitlilik esas alınır. Bu tarımsal üretim ise doğru olan kardeş bitkiler, ekim nöbetleri, planlı ve örgütlü tarım gibi yöntemlerdir. Sanayi üretiminde ise bir ham maddeden birçok farklı ürün elde etme, küçük ve sayıca fazla farklı üretim tesislerinin birbirini desteklemesi ve benzeri yöntemler faydalı olacaktır. Ürün elde etme, işleme, dağıtım, kullanım ve geri dönüşüm süreçlerinde ekolojik olma ilkesi esastır. Maliyetleri düşürme, hızlı ve bol sayıda üretme vb gerekçelerle ekolojiye aykırı üretim süreçleri ve yöntemleri, komünal ekonomi karşıtıdır ve kabul edilmez. Tarımının tekelci kapitalist bir endüstri haline getirilmesi sonucu sentetik tarım ilaçları ve gübrelerin kullanımı, merkezileştirilmiş yoğun ve fazla enerji gerektiren tekniklerin kullanımının reddedilmesi gerekir. Bunun yerine koruyucu tarım, sürümsüz tarım, zararlılar ve hastalıklarla doğal yöntemlerle mücadele anlayışı geliştirilmesi esas alınır.
Teknolojide temel ölçü ekolojik ve ekonomik olmasıdır. Bilim ve teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Bu ilerleme hızı artık öngörülemez ve hangi tehlikelere yol açacağı bilinemez düzeye ulaşmıştır. Ancak günümüzde bilim insanları, bilimsel kuruluşlar, bilimsel veriler ve hatta bir bütün olarak bilim ve teknoloji dev sermaye grupları, küresel şirketler ve şirket-devletlerin egemenliğindedir. Bu güçler tabii ki ele geçirdikleri bu imkanları kendi iktidarlarını güçlendirmek ve maddi güçlerini artırmak için kullanmaktadırlar. Tabii bu durum doğayı ve insanlığı yok oluşa götürmektedir. Komünal ekonomi, bu anlayış ve yaklaşımları reddeder. Ekolojik duyarlılık, eko sistemi koruma temelinde toplumun gerçek ihtiyaçlarını karşılayan teknolojileri tercih eder. Bu temelde işlevsel, temiz ve dönüştürülebilir enerji yöntemlerinin kullanımı yaygınlaştırılır. Araç-gereçlerin üretimi, dağıtımı ve bakımında standartlaştırılmış ve merkezi yöntemleri programına almaz. Bunun yerine yerellerde, komünal toplulukların kendi ihtiyaç duydukları teknolojileri geliştirmelerini sağlar. Bu yöntem ekonomik ve ekolojik teknolojinin yaygınlaşmasına yol açacaktır.
Komünal ekonomi, topluluğun ortak faaliyeti ve üretimi üzerine örgütlendirilir. Ekonomi, bireylerin veya küçük grupların denetiminde yürütülen bir faaliyet olarak örgütlenemez. Her bir komünal topluluk, aynı zamanda birer üretici topluluktur. Ekonomik faaliyete fiziki engeli olmayan herkes fiziki koşulları, ilgisi ve birikimi temelinde katılır. Üretimin ve paylaşımın gönüllü ortaklaşmaya dayandığı komünal toplulukta adaletsizlik, başkasının emeği ve değerlerini gasp etme gibi sorunlar ortaya çıkmaz. Projeler ve üretim tesisleri, toplumun içinde bulunduğu koşullarla uyumlu olmalıdır. Komünal ekonomi de topluluklar ekonomisi olduğundan ve her bir topluluğun üzerinde yaşadığı coğrafyanın koşulları, kültürü, içinde bulunduğu politik ve maddi koşullar farklı olabilmektedir. Komünal ekonomide üretim süreçleri ve modelleri planlanır ve inşa edilirken söz konusu farklılıklar dikkate alınmalıdır. Bu temelde her bir topluluğun mümkün olduğunca kendine yetebileceği bir üretim tarzı hayata geçirilmelidir. Her bir komünal topluluk tarımsal proje, fabrika ve diğer işletmelerini kendi kapasitesine uygun örgütler. Her komünal topluluk bu ölçü ve yaklaşımlar temelinde işletmelerin büyüklükleri ve üretim kapasiteleri, enerji tedarik yöntemleri, sayıları, işlevsellikleri, teknik şartları belirler. Sanki kendilerine yönelik hiçbir tehdit yokmuş gibi yaklaşım göstermek veya kapitalizmin yöntem ve tarzlarını taklit etmek, komünal toplum ve onun ekonomisinin gerçeği ve anlayışıyla bağdaşmaz. Tarım ve hayvancılık projeleri veya diğer üretim tesislerinin küçük ve şartlar uygunsa orta ölçekli olması daha uygundur. İhtiyacın fazla olması halinde büyük işletmeler yerine, aynı ihtiyacı karşılayacak biçimde sayıca fazla, ama komünal topluluklar ve coğrafyaya uygun biçimde yaygın olarak konumlandırılması ideal olacaktır. Ulaşım, inşaat, araç vb gerekçelerle büyük tarım-hayvancılık projeleri veya fabrikaların örgütlendirilmesi çok yanlış olup büyük zararlara yol açar. Bunun yerine toplumun ihtiyaçlarına cevap olacak örgütleme modellerini örgütlemek önem taşımaktadır.
Komünal ekonomide kooperatif modeliyle toplum örgütlü hale gelir
Kooperatif de topluluklar ekonomisi anlayışının önemli bir birimidir. Ama komünden farklıdır. Komün hem ekonomik hem de sosyo-kültürel bir birimdir. Yani salt ekonomik bir birim değildir. Kooperatif ise, aksine ekonomik bir birimdir. Ekonomi modellerin oluşturulmasında önemli bir yeri var. Kooperatif, temel ekonomik problemlere, işsizliğe, yoksulluğa, gelir adaletsizliğine yönelik en önemli örgütlenmelerden biridir. Bu nedenle demokratik geniş halk kesimlerinin ekonomik alandaki örgütlülüğü kooperatifte ifadesini bulur. Demokratik özerklikteki yeri ve önemi hayati düzeydedir. Demokratik komünal toplum açısından vazgeçilmez bir çalışma olarak görülmelidir. Günümüzde toplumların yaşadığı ekonomik sorunlar, tekellerin yarattığı tahribatlardan kaynaklanıyor. Kooperatifin önemi de buradan kaynaklanmaktadır. Çünkü kooperatif, liberal tekelci kapitalizmin zıttı, alternatifidir. Tekellerle mücadelenin en iyi yolu kooperatifleşmektir. Kooperatif, devlet dışı toplumun tekellere karşı öz savunmasıdır, kaynağını örgütlü toplumundan alır. Tekel, sermayeyi yoğunlaştırıp belli ellerde toplarken, kooperatif, sermayeyi tabana yayar, mülkiyeti toplumsallaştırır. Tekel, kontrol ve denetim mekanizmaları ile karar aşamalarını belli ellerde tutup, toplumu bu alanlardan dışlarken kooperatif, toplumu ekonomik karar aşamalarına dahil eder. Yani tekel, ekonomik oligarşiyi ifade ederken, kooperatif ekonomik demokrasiyi ve dayanışmayı ifade eder. Kooperatifin toplumsallaşması ekonominin demokratikleşmesidir, birbirini tamamlayacak örgütlemelerdir. Kooperatif, demokratik özerkliğin en önemli ayaklarından biridir. Kooperatif olmadan demokratik özerklik yarım kalır, ekonomik özerklik de gerçekleşemez.