“Dürüst siyaset, gerçek adalet!” sloganını temel bir slogan olarak belirleyen HÜDA-PAR, gerçekte tamamen Kürt soykırımını ve kadın kırımını hayata geçirmenin ajan partisi olarak örgütlendirilmiştir, ne dürüstlükle, ne adaletle ve ne de gerçek anlamda siyasetle alakaları vardır. Yüzyıldır Kürtler üzerinde yürütülen açık-örtülü, fiziki ve kültürel soykırım politikasının güncel bir piyonu, kontra örgütü olarak yeniden devreye konulmuştur. Süleyman Soylu’nun şu ifadeleri çok çarpıcıdır:
“Bundan 10 yıl sonra göreceksiniz. HÜDA PAR adımının hangi stratejik akılla atıldığı ve kimlerin önünü tıkadığı, bu adımla beraber Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu politikasında muhafazakârlık aksının nasıl yeniden devreye gireceği ve Türkiye’nin bir kesiminin yani… HÜDA PAR adımı öyle bir stratejik bir adım oldu ki… Bazı adımlar ülkeler açısından devletler açısından öyle stratejiktir ki… Burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok önemli ve stratejik bir adım atmıştır. Bunun faydasını Türkiye 10 yıl sonra anlayacak, bunu bir fani Süleyman Soylu söyledi diyecekler ama bunu Tayyip Erdoğan yaptı.”
Soylu’nun ifadelerinden HÜDA PAR’ın nasıl bir amaçla araç olarak kullanılacağı çok net ifade edilmektedir. Elbette ki yetkili ağızlardan söylenmese de biz bunun amacının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. HÜDA PAR, Hizbul kontra örgütünün meşrulaştırılmış, parti süsü verilmiş biçimi oluyor. 1990’lı yıllarda gerilla mücadelesini salt Türk ordu ve polis gücü ile yenemeyen Türk faşizmi, bir kontra örgütü olarak Hizbullah’ı kurmuş, bu örgüt de DAİŞ’in protipi olarak Kuzey Kurdistan’da en vahşi yöntemlerle yurtseverlere saldırmış, katletmiş, korkunç işkencelerden geçirmiştir. Bu vahşi yöntemlerle halkı sindirip gerilladan, mücadele gücünden koparmaya çalışmışlardır. JİTEM vb kontra yapıların yanı sıra Hizbullah gibi Kürtler’in içinden çıkıp Kürtler’i vurmak üzere böylesi bir yapılanmanın oluşturulması önemliydi. Hem yurtsever çizgiyi tasfiye etmek, hem genel anlamda Kürt toplumunu parçalamak ve hem de Kürtlüğün içinde ihaneti-ajanlığı-işbirlikçiliği örgütleyip bir çizgi haline getirmek gibi çok yönlü amaçlarla bu örgüt kullanıldı.
Tabii burada hem “Kürtlüğün” ve hem de İslam dininin çok kötü bir biçimde kullanılması söz konusudur. Toplumun kültürel İslam duyguları da topluma karşı korkunç kullanılıp hem toplum ve hem de kültürel İslam yaşam tarzı kirletilmeye çalışılmıştır. Bu kontra yapı belli bir zamana kadar kullanıldıktan sonra devlet karşı yönelim göstermiştir. Ancak bu yönelim, Kürt halkına karşı suç işledikleri için değil, biraz daha devlet terbiyesi verip gerektiği zamanda daha kullanışlı olabilmesi için ayar verme amaçlı gerçekleşmiştir. Devlet bu güçleri, zindanda ve dışarıda hep ellerinin altında tutmuş, kullanmak için uygun zamanı beklemişlerdir.
İşte 12 Aralık 2012 tarihinde HÜDA PAR olarak bir legal parti biçiminde yeniden örgütlendirildiğinde, devlet için uygun zaman gelmişti. Bu güçleri bir parti olarak meşrulaştırıp gerektiğinde legal sahada gerektiğinde illegal sahada kullanabilecek bir pozisyona getirmişlerdir. 6-8 Ekim süreci, bunun önemli bir göstergesiydi. Yine son seçim sürecinde Cumhur İttifakına dahil olup AKP listelerinden vekil olarak meclise dahil olmaları, Soylu’nun da ifade etmiş olduğu bu stratejik yaklaşımı net olarak göstermiştir. Bu strateji temelinde gelişen anlaşma sonucu, AKP rejimi daha seçim sürecindeyken başta İslamcı feminist Konca Kuriş olmak üzere birçok kişiyi vahşice öldürmekten sorumlu katili ve katilleri cezaevinden serbest bıraktırmıştır. Ki bu katillerin bırakılma süreci, kamuoyunun dikkatini çekmeyecek biçimde peyderpey gerçekleştirilmiştir.
Faşizmin saldırıları Kürt kadınının örgütlü iradesini yok edemedi
AKP, “ılımlı İslam”ın öncülüğünü, Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu’da yeşil faşizm biçiminde yapmaktadır. Ki bu yeşil faşizmin 21 yıllık iktidar süresi boyunca hem Kürtler ve hem de kadınlar üzerinde nasıl soykırımcı politikalar, saldırılar yürüttüklerini herkes çok iyi bilmekte ve görmektedir. TC tarihi boyunca Kürt halkı ve kadınları üzerinde uyguladığı beyaz faşizmin, siyah faşizmin ve en son çare olarak görülen yeşil faşizmin her türlü saldırısı, Kürtler’in varlığını ve Kürt kadınının örgütlü iradesini yok edemedi, Kürtler’i ve kadınları özgürlük ve demokrasi çizgisinden koparamadı. Bir dönem AKP “Kürt sorununu çözeceğim” söylemi ve bazı sahte oyunlarla Kürt halkı ve özgürlük hareketimiz üzerinde ‘çözüm’ operasyonu gerçekleştirmek istedi ki bununla amaçlanan Kurdistan’da tamamen silinmiş olan devlet partilerini yeniden canlandırmak, devlete kan verecek damarları yeniden oluşturmaktı. Tam anlamıyla bir özel savaş operasyonuydu. Bu politika, AKP’nin gerçek yüzünü gösterene kadar kısmen sonuç alsa da, gerçek yüzü açığa çıktıktan sonra o da giderek Kurdistan’da erime sürecine girdi. Ortaya çıkan bu erime sürecinin önüne geçmek için yeni özel savaş politika ve operasyonları devreye konuldu.
HÜDA PAR’ın hiçbir etki düzeyi olmamasına rağmen sözde bir Kürt partisi olarak öne çıkarılması, bu operasyonun bir parçasıdır. Bir yandan demokratik ve yurtsever güçler üzerinde her türlü baskı ve şiddet politikasını yürütüp bu güçleri sınırlandırıp etkisizleştirmeye çalışırken, bir yandan da HÜDA PAR gibi özel savaşın kontra ajan partilerine ön açmak istemişlerdir. Bunun bir boyutu, içte ve dışta “Kürtler’in iradesini tanıyoruz, onlarla ittifak yapıyoruz, meclise taşıyoruz” biçiminde sahte propaganda aracı olarak kullanılmasıdır. Yani burada kendilerine göre iyi Kürt-kötü Kürt, ‘terörist’ olmayan Kürt-‘terörist’ Kürt ayrımını geliştirerek, Kürt halkını ve kadınlarını bu ajan kontra çizgiye çekmeyi hedeflemektedirler. Burada hem Kürtlük ve hem de İslamcılık çok kötü bir biçimde kullanılmaktadır. Kürt kimliğini ve Kürt halkının dini duyarlılığını istismar etmektedirler. On yıl sonrasını hesap ederek bir yandan yurtsever ve özgürlükçü Kürt ve kadın çizgisini baskıyla sindirip, diğer yandan HÜDA PAR’ın her açıdan önünü açarak örgütlülüklerini büyütmeyi hedefliyorlar. Ki Soylu’nun sözleri adeta bunun itirafıdır. Bu politikaya KDP’nin de tam destek verdiğini, özellikle seçim sürecindeki resmi temaslarından ve yine pratik faaliyetlerinden biliyoruz. Yine HÜDA PAR çizgisinin Güney Kurdistan’da gelişmesine dönük de politikalar vardır. İlk ve başlıca hedef Kuzey Kurdistan olmakla birlikte bu çizgiyi adım adım diğer parçalarda da geliştirmeye çalışmaktadırlar. Tabii bu, onların hedefidir, her hedef gerçekleşecek diye bir kanun yoktur.
Bu yazıyı HÜDA PAR’ın kadın politikası çerçevesinde yazdığımız için genel çizgisi ve stratejik-taktik amaçları için bunları belirtmekle yetinelim. Bu anlamda özetle bir kez daha vurgularsak; HÜDA PAR, tamamen AKP yeşil faşist rejiminin özel savaş politikaları doğrultusunda örgütlenen, ayakta tutulan ve yürütülen kontra ajan partisidir. Kürtlük’le, insanlıkla, hele de kadın hakları veya özgürlüğüyle hiçbir biçimde alakası yoktur. O kadar gücü, kitlesi yoktur vb biçiminde yüzeysel yaklaşmadan kaçınmak ve bu kontra partinin hiçbir etkinliğine, örgütlenmesine izin vermemek ideolojik, politik, öz savunmacı mücadeleyi yürütmek çok önemlidir. HÜDA PAR Kurdistan’da, değil bir tabela partisi, tabelası bile olmaması gereken bir kontra partidir. Bu gerçeğin çok iyi bilincine varılarak başından itibaren HÜDA PAR’ı etkisiz kılan bir mücadele içinde olunması, ulusal, insani ve kadın özgürlükçü mücadelemizin temel bir görevi ve sorumluluğudur.
Aslında AKP, Taliban, El Kaide, DAİŞ vb gibi ılımlı veya radikal iktidarcı İslamcı güçlerin kadın politikaları herkes tarafından bilinmektedir. Bu güçler arasında amaç ortaklığı zaten vardır, ancak bazı taktik, yöntem konularında ton farklılıkları söz konusudur. Bazen bu ton farklılığı nedeniyle kendi aralarında çelişki, iktidar mücadelesi de olabilmektedir. Ancak özellikle de konu kadın olduğunda bu güçlerin hepsi aynı noktada birleşmektedirler. Bu anlamda birbirlerinden hiçbir farkları yoktur. Tabii burada özellikle İslamın halkçı kültürel yaşanış biçimini ayrı tutuyoruz, şüphesiz burada da kadına dönük geleneksel yaklaşım ortaya çıkmaktadır, ancak bu gerçeklik, İslam’ı kendi iktidarları için en çirkin biçimlerde kullanan faşist güçlerle aynılaştırılamaz. Bu nedenle İslam’ı yaşama ve uygulamada ortaya çıkan bu iki ayrı çizgi arasındaki farkı mutlaka vurgulamak gerekmektedir.
21 yıldır iktidarda olan AKP İslamcılığı, ılımlı İslam olarak isimlendirilip lanse edildi, ancak bu çizgi ılımlılık adı altında en üst düzeyde şiddet unsurlarını barındırdı, hiç gözünü kırpmadan da uyguladı. Bunu Kürt kadını başta olmak üzere Türkiyeli kadınlar üzerinde de çok yoğun olarak uyguladı. Gerek ideolojik, psikolojik, özel savaş şiddeti boyutuyla ve gerekse de fiziki şiddet, taciz, tecavüzden tutalım katliamlara, emek, duygu sömürüsüne kadar hiçbir yanını ihmal etmeden bütünlüklü bir biçimde kadın üzerinde uyguladı. Yirmi bir yılda kadın kırım politikalarında işin ehli oldu denilebilir. Tüm istatistikler bu gerçeği fazlasıyla ispatlamaktadır. Bu seçimde özellikle HÜDA PAR ve yine Yeniden Refah Partisi gibi açıktan kadın düşmanlığı yapan partilerle ittifak içine girmesi, Cumhur İttifakı’nın milliyetçiliğin yanı sıra kadın düşmanlığı ile örülmesi, AKP hegemonyasının temel karakteristiğini çok açık göstermektedir. Seçim sürecinde Cumhur İttifakı çatısı altında tüm kadın düşmanlarını bir araya getirip bu ittifakı, oynanabilecek her türlü kirli oyunu oynayarak iktidarlaştırdılar. Elbette ki bu durum, kadınlar açısından tehlikeyi daha da büyütmüştür.
Bu anlamda genel bir tespit olarak; iktidara gelen bu hükümet ve ittifak ortaklarının kadın gerçeği karşısında, özellikle de örgütlü kadın gerçeği karşısında kontralaşan bir düzeyde kadın düşmanı politikaları yürüteceğini belirtmek gerekir. Kadına dönük şiddetin tonu ve biçimleri daha da artacaktır. AKP bu konuda bazen açıktan yaptıramadıklarını bunlara yaptıracak, açıktan söyleyemediklerini bunlara söylettirecektir. Zemin ve ortamları çeşitli biçimlerde hazırlayıp yeni Osmanlı stratejisinin şeriatçı yapısını ilmek ilmek dokumaya çalışacaktır. Özellikle de kadını, kadın hak ve özgürlüklerini öncelikli hedef haline getirerek bunu yapacaktır. Ki, bugüne kadar da yaptığı aslında buydu. Hegemonyasını aynı zamanda hegemon erkeklikte de derinleştirip sağlamlaştırmaya çalışacaktır. Şeriatçı çizgideki hegemon erkekliği, kontra erkekliği Türkiye’de, Kurdistan’da geliştirdikçe, bunu Ortadoğu’ya da çeşitli biçimlerde ithal edecek, yaymaya çalışacaktır. Ama bunun için önündeki en büyük engel olan örgütlü Kürt kadın realitesini aşması, tasfiye etmesi gerekmektedir. İşte HÜDA PAR’ın rolü, özellikle bu açıdan önemli olmaktadır.
Kurdistan’da kadın kırımında HÜDA PAR’a biçilen rol
Bu tablo içinde HÜDA PAR’ın kadın kırım politikalarını değerlendirirken, AKP’nin yirmi bir yıllık uygulamalarından, politikalarından bağımsız değerlendiremeyiz. AKP tam bir kadın düşmanı çizgide ilerlerken, zaman zaman içte ve dışta görüntüyü kurtarmak için bazı yönlerini cilalamak zorunda kalabiliyor ya da bazı anlarda kendini daha farklı gösterme ihtiyacı duyabiliyor. HÜDA PAR, dönem dönem bu konuda ortaya çıkabilecek boşluğu doldurmak için partileştirilip meclise taşınmıştır. HÜDA PAR, hiç inceltmeye veya kendini farklı göstermeye ihtiyaç duymadan kadına dönük katıksız ve örtüsüz şeriatçı yaklaşımını ortaya koymaktadır, bunun hem politikasını yürütüp ve hem de yaşamda fiili uygulayıcısı olmaktadır. Bu anlamda bir faşist ittifak olan Cumhur İttifakı içinde yer alarak, meclise girip meşrulaşarak AKP’ye iyi bir payanda olmakta, bu yönüyle tamamlamayı esas almaktadır. Bu açıdan Türkiyeli kadınlar ve kadın hareketleri açısından da ciddi bir tehlike teşkil etmektedir.
HÜDA PAR esas olarak Kurdistan’da Kürt kadınına karşı kırım politikasını yürütmekten sorumlu kılınmıştır. Aynı kadın düşmanı çizginin, Kürt kadınının özgürlük ve örgütlülük düzeyini örtüsüz ve çıplak biçimde tasfiye etmeye dönük bir işbölümü olarak da tanımlanabilir. Farklılık denilebilirse, böyle bir görev bölümü temelinde farklılıktan bahsedilebilir, bunun dışında kadın kırımında tamamen AKP ile aynı çizgidedirler. Bu çizgiyi legal, illegal, ideolojik, politik, örgütsel ve kontravari, özel savaş yöntemleriyle Kurdistan’da uygulamaktan mükelleftir. Ki on yılda da bunun meyvelerini toplamayı hesaplamışlardır. Stratejik ele alıp stratejik de destek vermeyi esas almaktadırlar. Bu nedenle kadın hareketleri kadar genel mücadele güçlerinin bu tehlikeyi görerek ideolojik, politik ve örgütsel mücadeleyi yürütmesi önemlidir. Elbette ki HÜDA PAR’ı olduğundan çok büyütmemek de gerekir, bu önemlidir. Ancak devletin her türlü desteğini alıp tüm olanakları kullanarak bir stratejiyi hayata geçirme hedefleri görmezden gelinemez. Bunu dikkate almadan yüzeysel ve geçiştirmeci bir yaklaşım sergilemek ciddi boşluklar yaratır. Başta kadın hareketi olmak üzere tüm mücadele yürüten güçlerin, boşluk bırakmayan, iddialı ve etkili bir örgütlenme mücadelesini yürütmesi bu açıdan çok önemlidir.
Elli yıllık genel özgürlük mücadelemizin ve otuz yıllık kadın özgürlük mücadelemizin Kurdistan’da yaratmış olduğu bir kadın kimliği, yaşam felsefesi ve bu doğrultuda kazanımları vardır. Siyasette, sosyal hayatta, yaşamın birçok alanında özgürlük ve eşitlik mücadelesinin geliştirdiği bir kültür açığa çıkmıştır. Kürt kadını büyük oranda aydınlanmış ve örgütlü bir güç haline gelmiştir. Kürt kadınının bu gelişimi, özgür yaşam felsefesinde bir gelişimi ifade etmiş ve diyalektik olarak Kürt toplumunun da özgürlükçü ve eşitlikçi gelişimini tetiklemiştir. Zaten “Jin, Jiyan, Azadî” sloganında ifade edilen diyalektik de budur. Kadın, yaşamla bütünleştikçe özgürlük boy vermekte, hem kadın ve hem de toplum özgürleşmektedir. İşte bu süreçte HÜDA PAR ile asıl yapılmak istenen, Kürt kadınının bu kadın ve toplum özgürlüğünü birleştiren mücadelesini zayıflatmak ve tasfiye etmektir. Kadın mevzilerini bir bir düşürmektir. AKP’nin eksik bıraktıklarını, HÜDA PAR eliyle Kürt ve İslam kimliğini birlikte kullanarak her türlü yöntemle tamamlamaktır.
Öncelikle kadınlar açısından belirtirsek; başta Türkiyeli ve Kürt kadınlarının görüntüde bile olsa bazı hukuki kazanımlarını açıktan ve direkt hedeflemiş, gündeme koymuşlardır. Bilindiği gibi Türkiye ve Kurdistan’da kadına karşı şiddet üst düzeylerde yaşandığı için, şiddet uygulayan erkeklere dönük hukuki bazı tedbir, kararlar var. Şiddet uygulayan erkeği uzaklaştırma yönünde bazı tedbirler var. HÜDA PAR, şiddet uygulayan erkeğe ilişkin mahkemelerin verdiği tedbir kararının değiştirilmesini talep etmektedir. Yani erkeğin şiddet uygulamasının kolaylaştırılmasını, önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyor. Yine kadın hareketlerinin şiddet durumlarında “kadın beyanı esastır” biçimindeki kazanımını tersine çevirip erkeklerin de dinlenmesi gerektiğini belirtmekte, bu kazanımı giderek “erkek beyanı esastır” biçiminde tersine çevirmek istemektedirler.
Her ne kadar bir bütün kadın özgürlük ve eşitlik ilkelerini içermese de, kadın hareketlerinin mücadelesinin bir kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı olduklarını açıktan belirtmektedirler. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nde Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun olan 6284 no’lu kanunun kaldırılması ve “iki tarafın da haklarını gözetecek” şekilde bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Belirttiğimiz gibi bu sözleşme ve kanunlarda yetersizlikler olsa da sorun ve çatışmalı durumlara kadın açısından pozitif yaklaşan bir gerçekliği de vardır. HÜDA PAR bu kadına pozitif yaklaşımı da özünden boşaltıp aslında iki tarafın haklarını gözetme derken, esasta erkeğin haklarını gözetmekten bahsetmektedir.
Boşanan kadının nafaka hakkını, kız çocukların genel olarak okuma hakkını, özelde de karma okullarda okuma hakkını direkt hedeflemekte, bu kanunları şeriatçı hegemon erkek anlayışa göre yeniden biçimlendirmeye çalışmaktadır. Cinsel istismar, tecavüz gibi insanlık dışı saldırıları gerçekleştiren canileri cezalandırmanın yerine, tecavüz ettiği kadınla evlendirilerek af edilmesi biçiminde ucube ve korkunç ‘çözüm’ler önermekte, bu görüşleri savunmaktadır. Çocuk yaşta evlilikler konusunda; “kime, neye göre çocuk, kaç yaşında çocuk” gibi demogojik ve ahlaksız sorular sorarak çocukluk olgusunu, çocuk olmanın yaş sınırını tartışmaya açmakta, tecavüzün bu biçimini de meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Yine klasik “Evin reisi erkektir. Kadın çalışmak için kocanın iznini almalı” biçiminde söylemlerde bulunup kamuoyundan çok tepkiler geldiğinde de çok klasik biçimde kadının zayıflığını öne çıkartarak sözüm ona yumuşatmaya çalışmışlardır. Bunlar Meclis içinde kaldıkları katta bile kadın varlığına tahammül edememişler, kadın çalışanların olmaması için talepte bulunmuşlardır. Yine Yeniden Refah Partisi gibi seçim otobüslerinde kadın adayların resimlerini gölgeleyerek kadın yüzüne bile tahammül edemeyenlerle yol arkadaşlığı yapmış, yapmaktadırlar.
Kadın kimliğine, hatta kadın varlığına, yüzüne bile düşman olup kadını sadece cinsel bir obje, mal gibi görenlerin partisidir HÜDA PAR. Dikkat edilirse Kadın Kurtuluş İdeolojimizin beş ilkesi olan yurtseverlik, özgür düşünce-özgür irade, örgütlülük, mücadele ve etik-estetik ilkelerinin tamamen boşa çıkartılması, kadının kendini, erkeği ve toplumu dönüştürme mücadelesinin tasfiye edilmesi üzerinden bir savaş hattı belirlemişlerdir. Esasta Kürt kadını olmak üzere tüm kadınların özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik varlığına karşı savaş açmışlardır. Bu yolda her türlü egemen erkek yöntemlerini, gelenek ve ideolojileri mübah görmekte, bunun dışında kalanları ise haram ve kafirlikten saymaktadırlar. Bu açıdan Kürt insanının dini duygularını da korkunç biçimde sömürmekte, kullanmaktadırlar.
Sahip oldukları bu ideolojik ve politik yapıyı örgütlemek için de her türlü aracı kullanmaktadırlar. Özellikle de küçük yaşlardan başlayarak çocukları kendi kurdukları kuran kurslarında eğitip beyinlerini yıkamakta, kandırmaktadırlar. Kürt halkının yoksulluğunu da kullanarak kendi yanlarına çekmeye çalışmaktadırlar. Bu ve benzeri iknaya dayalı çalışmalarla birlikte tabii ki şiddeti de farklı biçimlerde kullanmaktadırlar. Örneğin birkaç yıl öncesine kadar Türkiye çapında kadına karşı şiddet en az Kurdistan’da yaşanmaktaydı. Ancak son yıllarda, özellikle de bu yıl Kurdistan’da sokaklarda ölü kadın cenazeleri bulunmakta, giderek çocuk yaşta evlendirmeler çoğalmakta, çocuk yaşta kızlarda kapanma artış göstermektedir. Kürt kadını, tıpkı soykırım kıskacı gibi ya fahişeliğin ya da dini usullerle kapanma kıskacına alınmak istenmektedir. Her ikisi de bir devlet politikası olarak uygulanmakta ve esasta Kürt kadınının özgürlük ve örgütlülük iradesi kırılmaya çalışılmaktadır.
Elbette konuya dair söylenecek çok fazla şey vardır. Ancak ana esaslarda HÜDA PAR ile Kürt kadınının karşı karşıya kaldığı tehlikelere işaret etmek istedik. HÜDA PAR’ın Kuzey Kurdistan’ın DAİŞ’i olduğu gerçeği asla akıllardan çıkarılmamalıdır. Kürtlerin ve kadınların kanına girmiş ve bundan sonra da kanlarına girmede ısrarlı ve iddialıdır. Bu yazı vesilesi ile demokratik güçleri böyle bir kontra örgütle ittifaka, sözde ulusal birliğe çağırma gafletine kimsenin girmemesi gerektiğini de belirtmiş olalım. Bu unsurlar ancak mücadele konusu ve gerekçesi olabilirler.
Peki, buna karşı nasıl etkili bir mücadele yürütülmelidir? Kadın ve toplum açısından büyük bir tehlike teşkil eden bu örgüt nasıl etkisizleştirilmeli, bunun için neler yapılmalıdır?
Soykırımcı özel savaşın partisi HÜDA PAR’a karşı mücadele
Öncelikle HÜDA PAR’ın soykırımcı özel savaşın, kadın kırım politikalarının temel bir öznesi olduğu gerçeğinden hareketle ideolojik bir netlik olmalıdır. İdeolojik netlik olursa mücadele yol ve yöntemleri de etkili bir biçimde geliştirilebilir. Kadınları, gençleri, hatta çocukları, genel olarak toplumu, bu örgütün hakikatine ilişkin etkili bir biçimde bilgilendirmek, aydınlatmak, tarihinden günceline
kadar tüm gerçek yüzünü ortaya koymak, teşhir etmek birinci görevdir. Bu tip örgütler kendilerini masum olarak gösterip insanların masumiyet duygularını kullanır ve buradan örgütlemeye çalışırlar. Bu nedenle ulaşılan herkese HÜDA PAR’ın gerçek yüzünü göstermek, anlatmak olmazsa olmaz bir görevdir.
Dini duyguları, kültürü, Kürt halkının bu konudaki hassasiyetini kullanan yönünü de güçlü ortaya koymak gerekir. Özellikle iktidarcı kontralaşan İslamcılık ve kültürel ahlaki İslam arasındaki ayrımın, yine bu ikisinin kadın konusunda geliştirdiği yaklaşımdaki ayrımın, ideolojik ve politik olarak güçlü değerlendirilmesi gerekir. Bunların kadın konusunda, kadını ve toplumu yozlaştıran tüm politikalarını tek tek serimlemeli, insanlar aydınlatılmalıdır. Kısaca dini ve bunun için de kadını kullanan politikalarına mahal vermeyen bir ideolojik-politik tutum içinde olunmalıdır.
Bunun için gerekli analizler, teşhisler yapılarak nerede ve nasıl bir ihtiyaç var, yönelimleri hangi alanda ve kimlere dönük yoğunlaşıyor, bunları tespit ederek politik tavır içine girilmelidir. Bunların örgütlenmesine, yayılmalarına izin verilmemelidir. Yani ideolojik-politik mücadele kadar örgütlü toplum-örgütlü kadın mücadelesi daha da yetkinleştirilerek cevap olunmalıdır. Çünkü toplum bilinçlenip örgütlendiği oranda HÜDA PAR’ın örgütlenme alanı daralıp etkisizleşir, yok oluşa gider. Düşmanın planları boşa düşer. Bu nedenle eğitim ve örgütlenme faaliyetleri çok büyük önem taşımaktadır. Elbette HÜDA PAR’ı tek temel gündemimiz yaparak değil de, yukarıda da belirttiğimiz gibi faşist rejimin HÜDA PAR üzerinden geliştirmek istediği planları da göz ardı etmeden, dikkate alarak genel eğitim ve örgütlenme çalışmalarımızı derinleştirmeliyiz.
En önemlisi de bu güçlerin kontra karakterini göz önünde bulundurarak mutlaka kadınların ve toplumun öz savunmasını yapabilmesidir. Öz savunmanın temeli bilinçlenme ve örgütlenme iken, bu temel üzerinden gelişmesi gereken, silahlı-silahsız her türlü saldırıya karşı kendini savunma gücünü oluşturmaktır. Başta kadınlar olmak üzere herkes olası fiziki, silahlı saldırılara karşı da hazırlıklı, örgütlü, eğitimli olmalıdır.
Savunmasız kalınamaz. DAİŞ saldırıları karşısında örgütsüz, hazırlıksız olan halkların nasıl kendilerini savunamayıp büyük katliamlardan geçtiğine en yakın zamanda tanık olduk. Ve yine hazırlıklı ve örgütlü olan Kürtler’in Rojava’da, Mexmûr’da, bir aşamadan sonra Şengal’de nasıl kendilerini güçlü bir şekilde savunduklarına ve hatta düşmanı nasıl yenilgiye uğrattıklarına da tanık olduk, bizzat yaşadık. Bu nedenle her türlü soykırımcı ve kadın kırımcı saldırılar karşısında olduğu gibi HÜDA PAR’ın da saldırıları karşısında öz savunma birimlerini, örgütlülüğünü oluşturması ve gerektiği yerde ve zamanda cevaplarını vermesi çok önemli olmaktadır. Özellikle de kadınların birbirine sahip çıkan, birbirini savunan, bu şeriatçı zihniyete dayalı hegemon erkekliği geliştirmek isteyen kontra yapıya karşı çok duyarlı ve örgütlü bir duruş içinde olması çok daha önemli olmaktadır.
Aslında Önder Apo’nun paradigması ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi doğrultusunda demokratik ulusun demokratik konfederal sistemini doğru bir biçimde hayata geçirmek, hem tüm saldırıları boşa çıkarmanın ve hem de özgür yaşamı inşa etmenin esas reçetesidir. Ne kadar demokratik konfederal örgütlenmede derinleşirsek, o kadar politika üretiriz, o kadar özgür yaşam üretiriz ve tabii ki o kadar da kendimizi savunup düşmanı boşa çıkartır, etkisizleştiririz. Bunun için herhangi bir biçimde ya da eski alışkanlıklarla değil, üçüncü doğuşun paradigması temelinde eğitim, örgütlenme, öz savunma, mücadele esastır. Bununla birlikte gerek Kurdistan’daki farklı kadın kimlikleriyle ve gerekse de Türkiyeli kadınlarla dayanışma ve ortaklık içinde kadın mücadelesini her yönüyle geliştirip derinleştirmek, günümüzün en anlamlı, onurlu ve esas görevlerindendir.
Bütünlüklü, birleşik ve ısrarlı bir mücadele çizgisi, HÜDA PAR da dahil olmak üzere tüm hegemonik soykırımcı baskıları, dayatmaları aşma gücüne sahiptir.