Rêber Apo’nun Görüşme Notlarından derlenmiştir…
Medyanın topluma ve insanlara karşı nasıl kullanıldığını doğru anlamak, kavramak gerekiyor. Bilim-teknik alanındaki teknolojik gelişmeleri egemen güçler, kendileri açısından çok yoğunluklu, derinlikli ve yetkince kullanmaktadır. Bunda da çok başarılı ve sonuç alıcı olduklarının görülmesi, anlaşılması gerekmektedir. Kapitalist modernite, kitle iletişim araçları olarak nitelendirdiği teknolojisi sayesinde kendi zihniyetini, yaşam anlayışını, tarzını, kültürünü geniş toplumsal kesimlere ulaştırmaktadır. Medya-iletişim araçlarını bu temel esas doğrultusunda müthiş sonuç alıcı düzeyde kullanmaktadır.
Kapitalist modernist sistem; toplumu, insanları kitle kültürü olarak nitelediği kendi zihniyet ve anlayışı temelinde istediği gibi şekillendirmek istemektedir. Bunu birçok tarz ve yöntemle yapmaktadır. Günümüzde bilimsel-teknolojik gelişmeler öylesine bir düzeye varmış ki, tüm topluma, tüm insanlara ulaşma imkânı bulmuştur. Bunun sayesinde toplumun, insanların tüm dokularının en ince ayrıntısına dek ulaşma fırsatını bulmuş durumdadır. Toplumun geneline günün her saniyesinde ulaşma imkânı kazanmıştır.
Egemen güçler, ellerindeki güç sayesinde çeşitli zor yöntemleriyle toplumları, insanları bir yere kadar kontrol ederek yönlendirebilir ve yürütebilirler. Bu konuda sistemin zor aygıtları bir yere kadar etkili ve sonuç alıcı olabilir. Tek başına yeterli olmaz. Bu tarzdaki kontrol, aynı zamanda riskli ve tehlikelidir. Toplumları, insanları sürekli zor aygıtlarıyla kontrol etmenin ve yönetmenin yetersiz kaldığını, kalacağını kendileri de bilmektedirler. Zor aygıtları artık yetersiz kaldığında ve sonuç alamadığında ise topluma daha başka biçimlerde ve daha sonuç alıcı düzeylerde ulaşmaya çalışacaktır. Dolayısıyla toplumları, insanları tümden kontrolüne almak için esas olarak zihniyet, anlayış, kültür, kişilik olarak şekillendirmek, yapılandırmak gerekiyor. Bu da kapitalist, modernist sistemin ideolojik aygıtlarıyla mümkün olmaktadır. Tüm topluma, tüm insanlara ulaşmak da kitle iletişim araçları sayesinde mümkün olmaktadır. Sistem bunun bilimsel, teknolojik imkânlarına kendisini kavuşturmuştur.
Bu bilimsel-teknolojik imkânları, günümüzde nasıl ve hangi düzeyde kullanmakta olduğunu görmekteyiz, bilmekteyiz. Toplumlar, insanlar, kitle kültürü oluşturularak bu sistemin kültürüyle şekillendirilmektedir. Kitle iletişim araçları dedikleri teknik-teknolojik imkânları kullanarak, kitle kültürü oluşturmaktadırlar. Kitle kültürü dedikleri şey; toplumların, insanların kapitalist modernist zihniyet, anlayış, kişilik temelinde duygu ve düşünce bakımından şekillendirilip yapılandırılmasıdır. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla, sistemin ideolojik aygıtları, kendilerini basitleştirerek toplumun, insanların hepsine istedikleri gibi ulaşmayı başarmaktadırlar. Bu sayede insanlar, toplumlar kitle iletişim araçlarıyla nasıl şekillendirilmekte olduklarını bile anlayamamaktadırlar. Adeta doğal, düşünmüş oldukları gibi düşündüklerini sanmaktadırlar. Duygu ve üslup olarak da hakikaten duygularının, üsluplarının öyle olduğunu sanmaktadırlar. Dolayısıyla kitle iletişim araçları üzerinden nasıl yoğunluklu, derinlikli düşünce, duygu, yaşam tarzı olarak şekillendirildiklerini, yapılandırıldıklarını fark edememekte, anlayamamaktadırlar.
Kültürel değerleri kazanmayan gençlik tehlikelidir
Kültür önemlidir. Sorunun çözümünün yarısı demokratik çalışma, yarısı kültürel çalışmadır. Mücadelemizin olduğu her yerde o kadar genç ve kadın var. Sivil kuruluşlar, sanat kültür boyutlu olanlar çığ gibi büyümek zorunda.Tiyatro, müzik, sinema, siyasetten az önemli değildir. Gençler sigara içip silah sıkmayı yiğitlik sanmışlardı. Bir dönem biz de öyle düşündük. Kültürel değerleri kazanmayan gençlik tehlikelidir. Önce kimliğini, kültürel gerçekliğini iyi yaşa, kendini tanırsın. Kendini iyi tanırsın. Siyaseti tanırsın, askerliği tanırsın. En büyük eylem, kendini tarihsel kültürel kimliğin ile gerçekleştirme ve bunu toplum sorularına cevap olarak sunmadır. Bunu yapamayanın hayatı boştur. Çok büyük boş kişilikler var. Zamanı kötü harcama var. Buna tahammül edilemez. Ben bile bu sınırlı imkanlarımla bunları size anlatabiliyorsam önemlidir. Yeni dönemin yüreği, sözü ve dilini herkes doğru temelde anlamalıdır. İyi okusunlar, kendilerini geliştirsinler. Ayrıca çok derinliğine ve kutsalca sevgi, adalet, insanların acı çekmemeleri konularında kutsal din kitaplarındaki kadar anlam ve duygu dolu yaklaşmalısınız.
Büyük yurtsever demokrat Musa Anter’in anısı için en anlamlı ödül, önümüzde herkesin artık kaçınılmaz gördüğü insan hakları ve demokrasi ilkesinin her kültürden vatandaşlara eşit ve özgür verilmesi olacak, böyle anlam kazanacaktır. Yaşamı boyunca halkı için kimlik, kültür ve demokrasi mücadelesi veren Musa Anter kişiliği, Cumhuriyet tarihi boyunca tarihten süzülüp gelen kültür kimliğine bağlılığı ve bu kültürün özgürleşmesi için verilen amansız mücadeleyi ifade eder. Şahadeti tamamen bu mücadelenin sonucudur ve taçlanmasıdır. Failleri ve katilleri malum odaklardır. Herkesin tanıdığı bu odaklar cumhuriyetin demokratikleşmesi önünde en büyük engeldir.
Tarihi çok sevmeniz gerek. Tarih benim için en büyük haz alma olayıdır. En büyük gıdamı oradan alıyorum. Kendimi, hissettiklerimi tarihte buluyorum. Tarih, gerçek kişiliği, sizin olan kişiliği ortaya çıkarıyor. Ekmek su gibi buna ihtiyaç duymak gerekiyor.
Beni doğru bir temelde inceleyerek anlarsanız, büyük kazanırsınız
Bu, zor ve tarihi günlerde sizleri derin duyarlılığa ve sorumluluğa davet ediyorum. Yayın çizginizi dönemin mücadele ve ruhuna uygun olacak tarzda haber, yorum, panel vb biçimlerde geliştirmelisiniz.
Basın’ın en önemli görevleri, demokratik kültürü, bilinci geliştirebilmektir. Bunlar da hayatidir. Benimle muhataplık bu temeldedir. Onlara önereceğim en önemli husus şu; mümkünse benim buradaki 24 saatimi, bir anımı duygu ve düşünce anımı uyanık halde iken anlamaya çalışsınlar. Bu adam, bu insan bir anında hangi düşünceyi, hangi duyguyu yaşıyor. Yaşarken, şuur içinde iken her anında düşünün, gözünüzü kapatın düşünün, yemek yerken düşünün, yatarken düşünün. Bana göre bunu başarabilenler büyük kazanırlar. Benim gerçekliğimi anlamak için benim yazdığım yüzlerce kitap var, binlerce kaset var. Tanıyanların yazıları var. Bunları inceleyerek anlarsanız kendiniz kazanırsınız. Büyük irade, güçlü kişilik, adalet, acı, sevgi yanları gelişir. Siz kazanırsınız. Buna şiddetle ihtiyacınız var. Benim kendime ihtiyacımdan çok, buna sizin ihtiyacınız var. Çalışırsanız kendinizi çok büyük kazanırsınız. Adalet, sevgi yanlarınız gelişir. Siyaseten gelişirsiniz, sanat açısından, her açıdan gelişirsiniz. Zorlanabilirsiniz, aç kalabilirsiniz, varsın olsun, önemi yok. Bununla özlemlerinizi, yitirdiklerinizi bulacaksınız. Bununla güç olacaksınız.
Kürtlerde büyük bir eğitimsizlik var. Mücadele etmek istiyorlarsa yüreklerini ve beyinlerini geliştirsinler. Boş yürek ve beyinlerini doldursunlar. Bu kadar olan bitenden sonra yüreğin, beynin boş olmasını hiç kabul etmiyorum. Bunu samimiyetsizliğe bir örnek olarak kabul edebilirim. Böyle insanların kazanamayacağını söylemek istiyorum. Verimsizlik, samimiyetsizliktir. Eskisi gibi ne ağlanabilir, ne gülünebilir, ne acı duyulabilir, ne de zevk alınabilir.
Anlayış önemlidir. Atılım yapamadılar. Demokratik çizgiye oturtamadılar, derinlik sağlayamadılar. Bütün alanlar bomboş. Entellektüel birikim istiyor. Bu kendini eğitme, inceleme ve araştırmayla olur. Bütün kurumların sorunları var. Hem kadrolar oluşturulamıyor, hem de sayı çok, zaman bol. Neden bir demokratik kuruluşun yönetim gücü haline gelinemiyor? Siyasal alandan kültüre, kültürden medyaya kadar araç gereç çok. Çok çeşitli. Maalesef layıkıyla cevap olunamıyor. Buna çok üzülüyorum. Binlerce insan içinden nasıl kadro çıkarılamıyor, anlamak mümkün değil.
Bunlar demokratik bir organı, çizgiyi istiyorsa çizgi önlerindedir. Yeni TV kurulabilir. Savunmalarım ellerinde. Küçük iktidarlarınızın yıkılmasından mı korkuyorsunuz? Dar ideolojik şeylerinizin yıkılmasından mı korkuyorsunuz? Yıkılsın. O dar küçük ideoloji ile nasıl yaşayabilirsiniz. Biz kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyi nasıl geliştirebiliriz tartışmasını yürütüyoruz. Bu konularda yani modernite ve modernitenin yeniden inşası konularında yoğun tartışmalar ve arayışlar var. Biz kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite alternatifini yaratırken, kapitalizmin çürümüşlüğünü, yozlaşmışlığını, hastalıklarını tüm yayınlarımızda işlemeliyiz
TV’nin de biraz daha duyarlı program yapması gerekiyor. TV ve günlük için şunları yine söylüyorum; bir gazeteci bile yirmi gazete okuyarak çalışıyor ve üretiyorsa, sizin öyle kendinizi hem yeterli görmenizin, hem tembellik yapmanızın, üretmemenizin doğru olmadığı açık. Politikada bin düşünürsün bir doğru şey yaparsın.
Basın tartışmaların sürekli yürütüldüğü bir adres, bir zemin olmalıdır
Basın işte bu tartışmalara bir nevi ev sahipliği yapacak, bunun platformu olacak. Basın da sürekli devamlı bu tartışmalar yürütülmeli. Basın bu tartışmaların sürekli yürütüldüğü, arayışların devam ettirildiği bir adres, bir zemin olmalıdır. Eleştiriler yapıcı, kazanımcı, geliştirici olmak zorundadır.
Basın demokrasiyi bir devlet biçimi ya da yönetimi olarak ele almamalıdır. Demokrasi bir devlet biçimi ya da devlet yönetimi değil, bir devlet formu değil, bir toplumun politikleşmiş halidir. Toplumun politik işleyiş halidir. Toplumsal bir formdur.
ROJ TV’ye yönelik baskı, NATO içindeki Gladio baskısıdır. Bu Gladio, Türk Gladiosuyla birlikte bize karşı da çok kez mücadele ettiler. 1960’larda 27 Mayıs’la birlikte Türkiye’de bu Gladio uygulamaları başladı. Bu gladionun bize karşı yürüttüğü politikaları dört aşama olarak niteleyebiliriz. 1985’ten başlayarak bize karşı mücadele yürüttüler. Bugün dördüncü aşama yaşanmaktadır. ’90’lı yılların başında bu mücadeleyi çok yönlü yürüttüler. O dönem bu politikalarını Çiller üzerinden yaptırıyorlardı. Çiller, bir bütünüyle kendini bize karşı yapılan bu politikalara vermişti. NATO gladiosu Tansu Çiler-Doğan Güreş ekibini tamamen ele geçirmişti, bunlar tamamen gladionun kontrolünde hareket ediyordu. O dönem Güreş’e karşı çok büyük rahatsızlıklar da vardı. NATO gladiosu Güreş onları tamamen kontrollerine almışlardı. Bunlar ’98’e kadar bize karşı çok yönlü mücadele ettiler. ’98’de bizim gerçekten artık yenildiğimizi düşünüyorlardı. O dönem Çevik Bir’in Gladyo’nun adamı olduğundan şüphem yok artık. Özkök ve Kıvrıkoğlu ordu içinde daha olumlu bakıyorlardı sorunun çözümüne. Bu gladyo daha sonra Ecevit’i de tasfiye etti. Daha sonra o 2002-2004 döneminde bizi parçalama politikasını yürüttüler. O hainlerin hareketten ayrılmasıyla bizi tasfiye edeceklerini düşünüyorlardı, AKP onlar bunu bekliyordu. Bugün de Dördüncü aşama yaşanmaktadır. Bu, en tehlikeli olan aşamadır.
Basın, savunmalarımı parça parça yayınlayabilir
Son savunmamda demokratik ulus çözümünü çok geniş ve tüm boyutlarıyla ele aldım. Demokratik ulus çözümü bir bütün olarak ele alınmalıdır, parçalı yaklaşım doğru değildir. Bu nedenle örneğin demokratik özerklik çözümü de yanlış ve eksik anlaşıldığını düşünüyorum. Demokratik özerklik bu demokratik ulus çözümünde yedi sekiz boyuttan sadece bir tanesi olup işin sadece siyasi boyutudur. Bunun dışında ekonomik boyut, sosyal boyut, kültürel boyut, hukuki boyut, güvenlik-özsavunma boyut ve diplomatik boyut vardır. Bu boyutların her birinin ayrı ayrı önemi vardır ama demokratik ulus çözümü bağlamında bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bu boyutları bir bütün olarak değerlendirmek gerekir, sadece biri üzerinde -demokratik özerklik- yoğunlaşmak doğru değildir. Demokratik özerklik bu boyutlardan sadece siyasi boyuttur. Ben bunları çok geniş bir şekilde son savunmamda ele aldım.
Basın, AKP iktidarının nasıl bir stratejiyle, amaçla hareket ettiğini, neler yapmak istediğini; doğru, derinlikli, yetkince analiz ederek, buna göre doğru, sonuç alıcı politika, mücadele tarzı ve yöntemlerini geliştirerek, yayın politikaların da en yaratıcı biçimde yürütmeleri gerekmektedir. Tayyip Erdoğan ve hükümetinin, özel savaş medyasının özel savaşının, psikolojik savaşının etkisine, yönlendirmesine girmemelidirler. Kendilerinin bir güç, bir irade olduklarını görmeleri ve bu temelde mücadeleyi geliştirerek, AKP iktidarının politikalarını, yapmak istediklerini engelleyebilmeleri gerekir. AKP iktidarı; geriletilemez, yenilemez bir güç değildir. Özel savaşın, psikolojik savaşın etkisine girmemek, boşa çıkartmak gerekiyor. AKP hükümeti kendisini çok güçlü göstererek, kendisinin karşısında herhangi bir şey yapılamaz, algısını kabul ettirmek istiyor. Bu özel savaş ve psikolojik savaşın etkisine girmemek gerekiyor.
Uygulanan çizgi, siyasal demokratik uzlaşma ve anlaşma çizgisidir. Yayın organlarımızda bu çizgiyi panel, yorum vb şekillerde derinleştirmelisiniz.
Şüphesiz yaratıcı bir yayın politikanız olmalı. Bol bol okusunlar. Muazzam okumaları gerekir. Tam okuma zamanı. Medya gelişecek. Avrupa ile ilişkilerini geliştirsinler. Sanat alanına yüklensinler. Çok büyük mesafe alınabilir.
TV yalnız Kürtlerin değil, bütün Ortadoğu halkalarının kültürünü yansıtmalı
Kürtçe TV ve yayıncılık üzerine bir merkez oluşturmak ve geliştirmek gerekiyor. TV yalnız Kürtlerin değil, bütün Ortadoğu halkalarının kültürünü anlatan ve yansıtan bir TV olmalıdır
Televizyonu yaratıcı bulmuyorum. Böyle giderse onları rantçı bir kesim olarak suçlarım. Sorumluluğu ağırdır, birçok şey söyledim, uygulamıyorlar. Bunlar serseri mi? Burada bir parça ekmek yiyorum, bu kadar düşünce üretiyorum; bu kadar geliştirmeyi bile az buluyorum. Bizim mirasımız üzerine böyle oturulamaz. Bunlar yanlış düşünüyor ve yanlış yaşıyorlar.
TV’de çok sayıda kadro eğitmeleri gerektiği açıktır. Programlar zenginleştirilir herhalde. Avrupa tekniğin anayurdudur. Kanalları ikileştirme olabilir. Kanalları ikilileştirme, yayın saatini artırma, kadroları geliştirme noktasında yoğunlaşma olmalı. Program ve kadro düzeyini aşmak zor olmasa gerek. Bu noktada kendilerini eleştiriyorum. Aksi taktirde bu sorumsuzluk olur. Mevcut program düzeylerini çok geri buluyorum, hızla aşılmalı. İçerik için şunu söylüyorum. Demokrasi kültürünü muazzam vermeliler. Teorik çerçevelerini iyi oturtmalılar. Türkiye’ye yansıması olmalı.
Dil ve kültür, bizzat halkın eğitimi için olmalı. Çok ileri programlar ve çok güçlü kadrolar oluşturmaları gerekiyor. Kürtçe’nin tüm lehçeleriyle yayın yapmaları gerekiyor. Bu arkadaşlar yanılıyorlar, süreç onların nitel ve nicel olarak çok gelişmelerini dayatıyor.
Büyük bir mücadele içinde Kürtçe imkanı doğmuştur. Küçümsemesinler, hafife almasınlar, hakkını versinler. Yüzyıllık bir çabanın ürünüdür, iyi değerlendirsinler. En önemli görevleri, demokratik kültürü, bilinci geliştireceklerine neden böyle yapıyorlar? Neden ıvır zıvır ile gazeteyi doldurarak yayın yapıyorlar? Daha önce de basın-yayın için yoğunlaşmıştım. Bence Demokratik Cumhuriyeti derinliğine kavrayan ileri düzeyde biri basın-yayının başına geçebilir.
Ayrıca yerel basına da önem verilmesi gerekiyor. Mesela Diyarbakır ve Batman’da yerel gazeteleri güçlendirmek lazım.
Gazetede döneme denk olmayan yaklaşımlar, yazılar terk edilmeli. Gazete üçlü blokun sesi olabilir, kadroları güçlendirsinler. Güçlü bir biçimde buna yönelik çalışsınlar, çeşitli çevreler yazabilir, cezaevindekiler yazabilir, birikimleri var aslında, onların da değişik fikirleri var.
Benim düşüncelerimi yayarsanız Türkiye’de iktidar olursunuz. Ben bir halk önderiyim. Benim görüşlerim tabii ki yayınlanacak. Görüşlerimin halka gitmesini kim engellemiş? Ben de halka bağlıyım. Halkın demokratik onuruna, sembol olmaya özen göstereceğim. Halkın demokratik eşitlik ve özgürlük taleplerini son nefesime kadar savunacağım ve buna bağlıyım. Aradaki demagoglara, koltukçu şeflere karşı mücadele yürüteceğim. Halkın beni dikkatle dinlemesi gerekiyor. Kendi doğru yollarını, demokratik örgütlenmelerini yaratmaya çalışıyorum.
Azadiya Welat Gazetesi rağbet görüyor mu, verim alınıyor mu, bölgede ilgi nasıl? Bu gazeteyi sadece günlük bir gazete olarak düşünmemek, çıkarmamak lazım. Bu gazete kurumsallaşmalıdır. Dil kurumsallaşmasının bir parçası olarak çalışma yapmalıdır. Geniş düşünülmeli, geniş çalışılmalı. Diğer lehçelere de bazı sayfalar ayrılarak yer verilmesi önemlidir. Özellikle Zazaca. Geliştirilmelidir, iki sayfa da olabilir. Hatta her lehçede çalışmalar yapılmalıdır.
Benim düşüncelerim, görüşlerim Azadiya Welat’ta Kürtçe olarak yayınlanıyor değil mi? Görüşlerimin Kürtçe yayınlanması önemlidir. Hatta görüşlerimin Kürtçe yayınlanması, her tarafa gitmesi önemlidir. Kürtçe yayınlanması, herkese ulaşması ve herkesin okuması, anlaması demektir. Savunmalarımın da Kürtçeye çevrilmesini rica ediyorum.
Televizyonda çevre ve kadın programlarına ağırlık verilsin
Êzidî halkımız Kürt halkının öncül temsilcisidir. Özgürlük Hareketi’nin de temelidir aslında. Kendilerine dair bu güne kadar çokça çözümlemelerim oldu. Etnik ve dinsel muhafazakarlığa düşmeden halkımızın içinde özgünlüğünü yaşamalılar, kendilerini özgürlük mücadelesine daha fazla katmalılar. Bu temelde Çıra TV aracılığıyla hepsine sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Ayrıca iki televizyon da Kopenhag kriterleri doğrultusunda güçlü yayın yapabilir. Kopenhag’ın sesi olabilir adeta. Klasik sol söylemi bıraksınlar, çok güzel bir kadro ile, kadrolarını yenileyerek, savunma çizgisinde, demokratik uygarlık yayın yapsınlar, bir kişinin tekelinde olmaz bu işler, geniş bir kadro ile işi bilen, devleti bilen, politikayı bilen, hukuk, siyaset bilen, toplumu tanıyan, yetkin, ağırbaşlı olsunlar. Savunmaları demokratik uygarlık çizgisini iyi işlesinler.
Televizyonda Üç Alan Teorisi, savunmalarım tartışılabilir. Paneller yapılabilir. Tartışmalar Üçüncü Alan teorisi üzerine geliştirebilir. Hatta bölüm bölüm tartışabilirler. Bu kitabımda gazeteye beş altı manşet yapılabilir. Makale biçiminde seri olarak yayınlanabilir.
Televizyondaki programlarda kadını ağırlıklı olarak verseler iyi olur. Kadının kimlik savaşında bir gelişme her yerde var sanırım. Kadın olayı çok önemlidir. Artık kadın gün yüzüne çıkabilir. Belli bir iradeleşme yaşandı. Bunu demokratik temellerde açığa çıkarsınlar. Bahsettiğim Özgürlüğün Ekolojisi kitabında benzer tezler var ancak bir yönüyle verilmiş, ben daha tarihsel ve sosyal bir bakış açısıyla koydum. Çevre hareketi, kadın hareketi dünyada da güçleniyor. Bizim öngördüğümüz şekilde gidiyor. Genel anlamdaki teorik gelişmeler bizim ortaya koyduğumuz düşüncelerin doğruluğunu kanıtlıyor.
Bu vesileyle Avrupa’daki görsel ve yazılı medya da rolünü oynamalıdırlar. Demokratik özerklik statüsü çerçevesinde programlar, tartışmalar yürütebilirler. Bu konularda üretim sağlamalıdırlar. Hatırlıyorum ’93’ün başlarında Basın-yayın-medya çalışmaları o dönemden itibaren başlatılmıştı. ’93’ten bugüne mücadelelerinden, emeklerinden dolayı kendilerini kutluyorum, başarılar diliyorum. Kendi çalışanlarına sahip çıksınlar. Türkiye’deki ve diğer alanlardaki basın çalışanlarına da başarılar diliyorum. Yeni statü çerçevesinde bol bol konular işlenmeli, tartışma platformları oluşturulmalıdır. Yeni döneme göre kendilerini uyarlamalıdırlar.
Halkımıza yeni yıl vesilesiyle selamlarımı gönderiyorum.