Tabii ki bu hamleyi en başta Önder Apo yürütüyor, halk sahipleniyor ve yürütüyor. Son dönemlerde özgürlük tutsakları direnişleriyle bu hamleye büyük bir güç kattılar. Ama bir bütün olarak yıl boyu hamleyi yaratan, öncülük eden, sömürgeci düşmanı ürküten, korkutan, darbeleyen kahraman şehitlerimizin direnişi oluyor. Bu bakımdan bütün çalışmalarımız, bundan sonraki hazırlıklarımız ve eylemlerimiz de bu şehitlerimizin intikamını almaya ve anılarını gerçekleştirmeye dönük olacaktır. Bu tartışma götürmeyen bir gerçek.
Önder Apo PKK’yi şehitler zincirinin halkaları olarak ifade etti partisel gelişmeyi. PKK’yi ilk büyük şehidimiz Haki Karer yoldaşın anısının örgütlenmesi, cisimleşmesi olarak tanımladı. Her zaman şehitlerin PKK olarak canlı bir biçimde yaşadıklarını söyledi. Özgürlük mücadelemizin hep bir intikam mücadelesi olduğunu, şehitlerin mücadelesine doğru bağlı kalma ve sahiplenmeyi ifade ettiğini, kahraman şehitlerimizin yaşamlarını verdikleri amaçları gerçekleştirmeyi içerdiğini belirtti. 35 yıllık PKK mücadelesi bunu ifade ediyor. 40 yıllık Önderlik çalışmalarının özünde bu var.
PKK, Haki Karer yoldaşın anısının cisimleşmesi oluyorsa, önderliksel doğuş, önderliksel gelişme de 1970 devrimciliğinin, 1968 kuşağının Türkiye’deki önderleri olan Mahir Çayanların, Deniz Gezmişlerin, İbrahim Kaypakkayaların anılarının ve amaçlarının cisimleşmesini ifade ediyor. Önderliksel doğuş başlı başına şehitlerin anısına doğru sahip çıkmanın ve onları başarıya götürmenin sözü ve ifadesi oluyor. Şehitlerin anılarının cisimleşmiş gerçeğini ifade ediyor.
PKK gerçeği de baştan beri bu temelde şekillendi ve her adımda onlarca kahraman şehidin ruhuyla, kanıyla sulanarak bugüne geldi. Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi adına yaratılan her değer onlarca şehit verme pahasına oldu. Hiçbir şey ucuz, kolay, kendiliğinden elde edilmedi. Her şey deyim yerindeyse tırnakla sökülerek kazanıldı. Önder Apo’nun deyimiyle iğne ucuyla kuyu kazarcasına yürütülen bir mücadele tarzıyla elde edildi. Çaba harcayarak, ter dökerek, şehit vererek, kan dökerek bütün bu değerler ortaya çıkartıldı. Bugün özgürlük için bu kadar birleşmiş, örgütlenmiş, kararlaşmış toplum tümüyle böyle değerler üzerinde yükseliyor, yürüyor. Böyle bir toplumsal gerçekliği yaratan, bir arada tutan, yürüten en temel değer hiç kuşkusuz şehitler gerçeğimiz oluyor. Şehitler gerçeğimizin cisimleşmiş bileşkesi olan Önderlik gerçeğimiz oluyor.
Parti ve mücadele tarihimiz boyunca her yeni adım, her yeni hamle şehitlerin anısına doğru sahip çıkma ve intikamlarını alma tutumuyla gerçekleşiyor, atılıyor. Her gelişme şehitler gerçeğinin verdiği güçle yaratılıyor. Öncülüğünü, önderliğini, çekim gücünü, güç kaynağını kesinlikle şehitlerimiz oluşturuyor. 2012 yılında da 35 yıllık parti ve mücadele tarihimizin içeriğine uygun düşen büyük bir direniş yürüttüğümüz ve bu direnişi yaratan, geliştiren, başarılı kılanların da kahraman şehitlerimizin olduğu bir gerçek. Bizi var eden, umutlu, heyecanlı kılan, geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan, en zor koşulları yenme gücüne ve iradesine kavuşturan, bu temelde buralarda birleştirerek, toparlayarak yeni ve daha büyük özgürlük hamleleri yapmaya yönelten kesinlikle bu yüce değerlerimiz oluyor. Her şeyi onlardan alıyoruz; ruhumuz, öfkemiz, bilincimiz, irademiz, iddiamız, duygu ve düşüncelerimiz, her şeyimiz onların anıları tarafından var ediliyor. O anılara doğru sahip çıkma temelinde bir anlam buluyor.
Bunlar Önderlik gerçeğimizin, parti gerçeğimizin, mücadele tarihimizin kendisi; gerçekleşme biçimidir. Dolayısıyla da yeni ve daha büyük özgürlük hamlelerini öngörebilmemiz, kararlaştırabilmemiz, öyle bir iradede bulunabilmemiz, onun için plan ve proje oluşturabilmemiz, bu plan ve projeleri hayata geçirebilmek için çalışmalar örgütleyip başlatabilmemiz ve yürütebilmemiz tümüyle şehitlerimizin öncülüğünde, onların verdiği güçle gerçekleşiyor. Onlara bağlı olmanın, onlar karşısında dürüst ve tutarlı olmanın, onların anılarına doğru sahip çıkabilmenin bir gereği oluyor. Onlara doğru söz vermeyi ifade ediyor, içeriyor. Bunun gerisinde, dışında herhangi bir anlamı ve değeri kesinlikle yok. Bu bakımdan bütün çalışmalarımız şehitlerimizin verdiği güçle, ruhla, iradeyle, iddiayla gerçekleşiyor. Bütün çalışmalarımız şehitlerimizin anılarını yaşatmayı, amaçlarını başarmayı, intikamlarını almayı içeriyor. Biz bu amaçla, bu ruhla çalışmalarımızı planlıyoruz ve yürütüyoruz.
Diyana ve Rubar arkadaşlar son bir yıl içerisinde akademik düzeyde yürüttüğümüz çalışmalar içinde en çok yer alan, çaba harcayan arkadaşlarımızdandılar. Maku’nun bozulmamış iki genciydiler. Kürt toplumunun tarihten gelen neolitik devrimden, tarım köy devriminden gelen insanlık ve toplumsallık özünü temsil ediyorlardı. Bu özü tahrip etmek isteyen her türlü saldırıya karşı hep karşı durdular. Bu tür saldırıları kırabilmek, özgür ve demokratik toplumsallık özünü yaşanır kılabilmek, Önder Apo’nun geliştirdiği çizgide bir demokratik toplum yaşamını gerçekleştirebilmek için her şeylerini ortaya koydular.
Diyana arkadaş gerçekten de neolitik devrimden, kadın devriminden gelen özü, kişiliği hem ruh ve düşünce olarak hem de ölçü ve davranış olarak en güçlü bir biçimde temsil eden bir kişilikti. Önder Apo’nun yeniden gün yüzüne çıkardığı tanrıça kültürünün günümüzdeki bozulmayan, insanlık ve toplumsallık değerlerini en derinden temsil eden bir gerçekliği ifade ediyordu. Mücadeledeki katılımı, mücadele içerisindeki çabaları bunu net bir biçimde gösterdi.
Bütün Kürdistan’da tarihin derinliklerinden gelen bu öz var. Bunu özgürlük mücadelemiz derinleştikçe ve süreklileştikçe daha iyi görüyoruz. Tarih bu mücadeleyle daha iyi açığa çıkıyor, canlanıyor. Tarih üzerindeki çarpıtmalar aşılarak tarihi gerçeklikler daha net açığa çıkıyor. Bu da Kürt toplumsallık gerçeğinin ne kadar derin, özlü ve güçlü olduğunu bize gösteriyor. Politik ve ahlaki toplum yapısının, doğal komünal toplum gerçeğinin Kürdistan’da ne kadar derinden kök saldığını, özgür kadın etrafında gelişen politik ahlaki toplum yaşamının ne kadar dayanıklı ve güçlü olduğunu, mücadelenin gelişimi daha net ve ayrıntılı bir biçimde açığa çıkartıyor.
Aslında bizi bu kadar coşkulu, iradeli, heyecanlı kılan bu gerçeklik oluyor. Bu kadar aşırı saldırganlığa, hakarete, zulme karşı böyle uzun süreli bir direnme gücünü kesinlikle bu gerçeklik veriyor. Kürdistan özgürlük mücadelesinin yenilmezliğini bu gerçeklik sağlıyor. Bunu mücadele süreci uzadıkça, özgürlük ve demokrasi mücadelesi derinleştikçe daha iyi görüyor ve anlıyoruz. Dolayısıyla kendi köklerimize daha çok ulaşıyoruz; onlarla daha sağlam buluşuyoruz. Geleneksel devletçi uygarlığın ve kapitalist modernitenin birey ve toplum üzerinde yarattığı tahribatları bu temelde çok daha iyi, kapsamlı, açık bir biçimde görüyor ve onlara karşı mücadele etme, onları aşma, tarihsel toplum gerçeğiyle, doğal komünal toplum gerçeğiyle daha derinden buluşma, bütünleşme yaşanıyor. Mücadelemizi yenilmez kılan, bizi bu kadar iddialı ve güçlü hale getiren bu gerçeklik oluyor. Yoksa öyle çok fazla imkana, fırsata sahip değiliz.
Kürt toplumunun bugünkü haliyle de öyle çok maddi imkanı ve gücü yok. Bölgede yaşanan olaylar, gelişmeler, III. Dünya Savaşı denen çatışmalar PKK direnişiyle birleşince yeni bir gelecek, ön açıcılık öngörebiliyor, ifade edebiliyor. Böyle bir tarihsel fırsattan söz edilebilir. Ama unutmayalım ki bu fırsat da tümüyle fedai çizgisinde kahramanca direnen, her gün onlarca şehit veren bir direniş gerçeğiyle, önderlik ve PKK direnişiyle mümkün oluyor. Öyle başka koşulların verdiği fırsatlardan çok, mücadelemizin yarattığı imkan ve fırsatlardan söz edebiliyoruz. Fırsat sunan bir ortam, konjonktür de yoktur.
Tarihin derinliklerinden gelen Kürt politik ahlaki toplumsallığının yarattığı bir insan özü, toplumsallık gerçeği kuşkusuz var; bunlar da yaşayan gerçeklikler. Ama beş bin yıllık erkek egemen, devletçi egemen uygarlığın yarattığı tahribatlar; özellikle de son iki yüzyılda kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya ve Kürdistan’a saldırısı temelinde geliştirilen Kürt soykırımının insanlık gerçeği ve toplumsallık özü üzerinde yarattığı tahribatlar birey ve toplum olarak bizi epeyce güçten düşürmüş bulunuyor. Bu da açıkça görülmesi gereken bir gerçekliği ifade ediyor.
Önder Apo daha ilk çıkışıyla düşmanın, emperyalizmin, kapitalizmin, soykırımcıların yarattığı bu gerçekliği iyi gördü, tespit ve tahlil etti. Her ne kadar bu tahribatlar düşman yaratması olsa da bunun birey ve toplum üzerindeki tahribatlarını bütün derinliğiyle, ayrıntılarıyla açığa çıkardı. Onları ifade etmekten korkmadı, çekinmedi. Tam tersine böyle bir bilinç edinmeyi yüksek bir sorumluluk duygusu ve mücadeleci ruhu yaratma, geliştirme olarak gördü. Geleneksel uygarlığın ve kapitalist modernitenin Kürt toplumu ve bireyi üzerinde yarattığı tahribatların ortaya çıkardığı birey duruşu ve toplumsal gerçeklikten duyulan utancı devrimci görevleri başarmanın temel güç kaynağı saydı.
PKK’yi PKK yapan, Önder Apo’yu yaratan ve yürüten, özgürlük mücadelemizi yenilmez kılan kesinlikle bu derin düşünce ve buradan çıkan yüksek sorumluluk duygusu ve görev aşkı oluyor. Biz bugüne kadar bu temel değerlere dayanarak var olduk ve direndik. Bütün bu değerler direnişle yaratıldı. Her ne kadar sömürgeci soykırım sisteminin tahribatlar yarattığı birey ve toplum gerçeği söz konusuysa da, onun da altında on binlerce yıla dayanan, toplumsallığın beşiği olan, tarım köy toplumunu, devrimini geliştiren, neolitik kadın devrimini var eden ve beş bin yıldır da devletçi iktidarcı uygarlık sisteminin saldırılarına karşı direnen bir gerçeklik, öz var ve yaşıyor. Kürt insanında, Kürt toplumunda; Kürt köylüsünde, Kürt emekçisinde yaşıyor. En çok da Kürt kadınında yaşıyor. Özgürlük mücadelemiz bu insan ve toplum gerçeğini tarihin derinliklerinden alıp tahribatları bertaraf ederek açığa güçlü bir biçimde çıkartıyor. Kürt birey ve toplum gerçekliğini, onun ölçülerini, özünü, kültürünü, ahlakını yeniden yeşertiyor.
Özellikle de Kürt kadının yaratıcı, örgütleyici, yaşamı organize edici her türlü zorluğu yenici gerçeğini, gücünü bütün dünyaya, insanlığa gösterir düzeyde açığa çıkarıyor. Genelde kadın gerçeğini, özelde de Kürdistan’da kadın gerçeğini, onun üzerinde yaratılan tahribatlar ile özünde var olan özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik değerleri Kürt toplumuna, Ortadoğu halklarına olduğu kadar tüm insanlığa da açık bir biçimde gösteriyor. Buradan çıkan beş bin yıllık köleleştirici egemenlik sisteminin yıkılması, aşılması, yok edilmesi; neolitik devrimden gelen politik ahlaki toplum özünün özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik toplumla birleşerek yeni, yaratıcı, özgür, eşit ve demokratik yaşamın var edicisi iyi, dürüst, güzel insanı ve kadını ortaya çıkartılıyor. Kahraman şehitlerimizde bu gerçeği net görüyoruz. Her birinde bu değerlerin birçoğu öne çıkıyor, aydınlanıyor. Hepsinin toplamı bize özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik toplum ve insan gerçeğinin nasıl olması gerektiğini, ölçü ve özelliklerinin, ahlakının, kültürünün, politikasının nasıl oluşması gerektiğini açık bir biçimde gösteriyor. Doğru, ahlaklı insanın nasıl olabileceğini net bir biçimde ortaya koyuyor.
Şehitler gerçeğimiz, onların temsilcisi ve toplamı olan Önderlik gerçeğimiz tarihi aydınlatıcı olduğu kadar, içinde bulunduğumuz sürecin özgürlükçü mücadele görevlerini ortaya koyucu ve özgür, eşit, demokratik toplum gerçeğini yaratıcı bir düzeyi ifade ediyor. Şehitler gerçeğimizde bunu görüyoruz, bunu öğreniyoruz. Her biri bir daha kararmayacak biçimde önümüzü aydınlatıyor. Her biri her türlü zorluk, baskı karşısında asla yenilmeyecek kadar bizi güçlü ve iradeli kılıyor. Ruhumuzu, duygularımızı düzeltiyor, bilincimizi derinleştiriyor; davranışlarımızı güzelleştiriyor.
Diyana ve Rubar yoldaşlar da yaşamlarıyla ve mücadeleleriyle olduğu kadar şehadetleriyle de bu gerçekliği en güçlü bir biçimde temsil eden yoldaşlarımız oluyor. Gerçekten de her türlü kire, kötülüğe, çirkinliğe rağmen insandaki erdemi, güzellikleri, iyiliği, dürüstlüğü bize gösteriyorlar. İnsana olan inancımızı, güvenimizi, dolayısıyla kendimize dair inancımızı yeniden yeniden yaratıp bizi güçlü kılıyorlar. Bu yoldaşlardan öğrenmeyi bilmek lazım. Onların ruhunu, duygularını, düşüncelerini, davranış ve ölçülerini her gün daha derinden inceleyerek açığa çıkartmak ve kişiliğimizde somutlaştırmaya çalışmak gerekli. Bütün yoldaşların böyle bir çabası kesinlikle olmalı.
Özellikle Diyana arkadaş herkes gibi gençti, bilinci herkes kadardı, fakat Önderliği anlama, Önder Apo’nun yarattığı mücadele gerçeğini, diyalektiğini kavrama ve ona bağlanmada hiçbir engel tanımayan bir ruhun, duygunun, düşüncenin ve duruşun sahibi oldu. Kendisine hiçbir şey istemeksizin, hep yoldaşlarına vermeyi, zorlukları kendisi üstlenirken, kolay olanı, iyi olanı, güzel olanı yoldaşlarına tanımayı bilen büyük bir insan oldu. O yaşına ve mücadelede yeniliğine rağmen Önder Apo’nun temsil ettiği bilinç ve sorumluluk düzeyini gerçekten de en yüksek düzeyde temsil etti. Kendisine bir şey isteyen olmadı. Örgütten de çok fazla talep edip almadı; ama verileni doğru kullandı, gördüklerini iyi öğrendi, tarihten, toplumdan gelen değerleri harekete geçirmeyi iyi bildi. Her şeyden önce Kürdistan gerçeğini, Kürt halkının ve kadının durumunu Önder Apo’nun aydınlattığı çizgide çok derinden kavrayan ve bu temelde kendine derin bir görev ve sorumluluk yükleyen bir konumu geliştirdi, temsil etti.
Bu tabii çok yüce bir duruş. Hepimiz için örnek alınması gereken temel bir militan duruş, öncü duruş oluyor. Bize doğru militanlığın nasıl olması gerektiğini gösteriyor. Apocu çizgide doğru partileşmenin, gerillalaşmanın, militanlaşmanın nasıl olması gerektiğini, özgür kadın militanlığının neler yapmaya muktedir olduğunu net bir biçimde gösteriyor. Ondan öğreneceğimiz çok şey var. Şehit Mahir akademisinin bütün okulları doğru parti militanlığı ve gerilla duruşunu ondan öğrenecek; onlarca yoldaşımız üzerinde emeği var ve şimdi mücadele cephelerinde savaşan bu yoldaşlar şahsında canlı bir biçimde yaşıyor ve savaşıyor. Her zaman da böyle bir mücadelenin içinde, önünde olacak, yaşayacak bütün şehitlerimiz gibi. Diyana çizgisinde partileşilecek, gerillalaşılacak, militanlaşılacak. Diyana gerçeğini inceleyerek, anlayarak, özümseyerek kendine ölçü verilecek, özellik kazandırılacak. Kendi partileşmesini, Apocu çizgide militanlaşmasını bu ölçüler ve özellikler temelinde gerçekleştirecek. Biz bütün yoldaşların bu temelde yaklaşacağını düşünüyoruz. Böyle bir yaklaşım gerçekten de yoldaşların Önderlik ve şehitler çizgisinde kişilik devrimini yapan, zihniyet ve vicdan devrimi yaparak güçlü Apocu militan kişilikler haline gelmelerini sağlayan bir düzeye taşıyacak.
Diyana yoldaş eğitimde edindiği bütün birikimi mevcut yoldaşlara vererek katılmak üzere hazırlanıyordu. İddiası büyüktü, iradeli duruşu çok güçlüydü. Bu işin mücadele ve savaştaki yeri ve önemini derinden kavramıştı. Dolayısıyla da kendisini daha baştan eğitimin başarısına adamıştı. Her arkadaşın bu bilinçle böyle önümüzde taze duran gerçeklikten öğrenerek her zamankiden daha güçlü ve doğru bir katılımla imkanları değerlendirip öngördüğümüz PKK’nin 35. yıl hamlesine güçlü bir biçimde kendisini hazırlayacağına inanıyoruz. Başarı dileklerimiz bu inanç temelindedir. Böylece yoldaşlarımızın anısına bağlı kalınmış, doğru sahip çıkılmış ve hayata geçirilmiş olacak.
Diyana ve Rubar yoldaşlar binlerce, on binlerce kahraman şehit yoldaşımız bu temelde her bir yoldaşın şahsında kendilerini özgürlük mücadelemizde yaşatacaklar. Tüm yoldaşlar şehitlerimizin anılarına doğru sahip çıkma ve amaçlarını başarmanın büyük sorumluluğu ve görev aşkıyla kendilerini eğitip pratiğe yönelecekler. Bu da kendilerini şehitler çizgisinin, Önderlik çizgisinin büyük başaran militanları haline getirdiği gibi, şehitlerimizi de mücadelenin öncüleri, komutanları, temel güç kaynakları, emredici güçleri yapacak. Kahraman şehitlerle yaşayan militanlar arasındaki bu birlik bu temelde sağlanacak.
Şehitlerimizin anılarının doğru sahiplenilmesi ve amaçlarının zamana yayılmadan mutlaka başarılması gerekiyor. Başka da diyebileceğimiz, yapabileceğimiz bir şey yok. Önümüzde çok somutlaşmış görevler var; “Önder Apo’ya özgürlük hemen şimdi!” yarını yoktur bunun. Bazılarının söylediği gibi bu tartışılacak bir konu değil. Tersine Türkiye’nin ekmek sudan ve havadan daha önce Önder Apo’nun özgürlüğüne ihtiyacı var. Ortadoğu halklarının, insanlığın böyle bir özgürleşmeye ihtiyacı var. Kürdistan’a, Kürt sorununa demokratik özerklik çözümü diyoruz, bu da öyle yarına kalacak, tarihin ileri aşamasında gerçekleşecek bir durum değil. Bunların öyle kolay gerçekleşmeyeceğini söyleyenler egemenlerdir, soykırımcılardır, sömürgecilerdir. Onlara göre zaten bunlar hemen değil, hiçbir zaman gerçekleşemez, gerçekleşmemelidir de. Biz onları dinleyecek durumda değiliz. Amaçlarımızı, hedeflerimizi başarıyla gerçekleştirmeye kendini kilitleyen durumdayız. Dolayısıyla da kahraman şehitlerimizin izinde, onların anılarına doğru sahip çıkarak, ölçü ve özellikleriyle donanarak kendimizi eğitir ve hazırlarsak bu görevleri başarıyla yerinde ve zamanında gerçekleştireceğimize yürekten inanıyoruz. Hareket ve bu döneme katılan militanlar olarak hedefimiz budur.
Adı, soyadı: Diyana Dersim
Kod adı: Feride Derefis
Doğum yeri ve tarihi: Maku
Şehadet tarihi ve yeri: 28 Eylül 2012 Medya savunma alanları
Adı, soyadı: Rubar Ahmet
Kod adı: Bekir Şems
Doğum yeri ve tarihi: Maku
Şehadet tarihi ve yeri: 2 Ekim 2012 / Şemdinli, Hakkari