Hareket ve tüm emekçi insanlık olarak yeni bir 1 Mayıs sürecini yaşıyoruz. 2024 yılı 1 Mayıs’ı her bakımdan anlamına daha uygun kutlanacağı ve yaşanacağına benziyor. Bilindiği gibi 1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü oluyor. Günümüzde tüm işçi ve emekçiler, kapitalist modernite sistemi tarafından ezilen tüm güçler, en derin ve doğru bilinçlenmelerini ve örgütlenmelerini 1 Mayıs gerçeğinden alıyorlar. Dolayısıyla 1 Mayıs işçi ve emekçi günü olmayı, tüm ezilen ve sömürülenlerin kurtuluş günü olmayı ve büyük anlamlı mücadele verilen gün olmayı hak ediyor.
Bunlar temelinde öncelikle en büyük devrim işçisi olan Önder Apo’nun, tüm yoldaşların ve HBDH’li dostlarımızın 1 Mayıs’ını kutluyorum. Yine tüm işçi ve emekçilerin, emekçi halkların ve ezilen insanlığın 1 Mayıs’ını kutluyorum. İlk ve en derin ezilen sınıf olan kadınların ve gençlerin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Yüzde doksan beşten fazlası işçi ve emekçi konumunda olan Kürt halkının ve tüm Türkiye halklarının 1 Mayıs’ını kutluyorum. 2024 yılı 1 Mayıs’ında Kürt halkı ve Türkiye halkları olarak AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı özgürlük ve demokrasi mücadelemizi hamlesel düzeyde geliştireceğimize ve zafer çizgisinde yürüteceğimize inanıyorum. Bu çerçevede de küresel kapitalist modernite sistemi tarafından ezilen ve sömürülen tüm insanları 1 Mayıs gerçeğini doğru anlamaya ve 1 Mayısları insanlığı ve doğayı yok etmek üzere olan iktidar ve devlet sistemine karşı, bu sistemin en son ve en tahripkar modernitesi olan kapitalist modernite sistemine karşı özgürlük ve demokrasi bilincini, örgütlenmesini ve eylemini sürekli geliştirmeye çağırıyorum.
1 Mayıs’ı yaratan Amerikalı şehit işçiler şahsında tüm 1 Mayıs şehitlerini, Taksim şehitleri şahsında Türkiye halklarının 1 Mayıs şehitlerini, Abdülkadir Çubukçu, Ramazan Kaplan ve Mehmet Emin Aslan yoldaşlar şahsında tüm Kurdistan özgürlük mücadelesi şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. 1 Mayısları daha çok birlik, daha güçlü dayanışma, daha büyük örgütlenme ve zafer çizgisinde geliştirilen eylem günleri haline getirerek bu yoldaşlarımızın anılarını yaşatıp amaçlarını başaracağımızı ifade ediyorum.
Bilindiği gibi 1 Mayıs 2. Enternasyonal tarafından 1889 yılında işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak ilan edildi. 1 Mayıs’ın bu biçimde anlamlandırılması 1886 yılında Amerika’da yaşanan işçi direnişleri temelinde gerçekleşti. Haklarını kazanmak, kazanılmış olan haklarını korumak için Amerikalı işçiler 1 Mayıs’ta greve gittiler ve ABD devletinin saldırıları ardından geliştirdiği yargılamalar ve katliam sonucunda işçiler katledilip yaralandılar. 2. Enternasyonal bu tarihi işçi direnişini tüm işçi sınıfına mal etmek ve kalıcılaştırmak, yine sosyalist hareketin ortak ruhunu, bilincini oluşturmak üzere 1 Mayıs gününü işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kararlaştırıp tüm dünyaya ilan etti.
Bu ilan işçi sınıfı arasında sonraki yıllarda çığ gibi yayıldı. Hızla bütün ülkelerin işçi sınıflarına ulaştı, her alanda 1 Mayıs günleri hem bir işçi bayramı olarak kutlandı hem de işçi sınıfının bilinçlenme, örgütlenme, dayanışma, ideolojik-politik bir güç haline gelme ve daha çok mücadele etme gününe dönüştü. Dolayısıyla sosyalist mücadelenin en önemli kazanımlarından biri haline geldi. Sosyalizm değerlerini en canlı tutan, en güçlü temsil eden, en çok yayan bir olay oldu. Bunun sonucunda en bilinçli işçilerin oluşturduğu işçi sınıfı öncü partileri kuruldu. Her alanda işçi sınıfı öncülüğünde sosyalizm ve demokrasi mücadeleleri gelişti. Bu gelişme doruk noktasına, Rusya’da 1917 yılı Ekim Devrimini gerçekleştirerek ulaştı. Böylece 1 Mayıslar resmi günler haline geldi. Anlamına daha uygun yaşanır, daha güçlü mücadele günleri haline getirildi.
Sovyetler Birliği ardından sosyalizm mücadelesinin Asya’da ve dünyanın dört bir yanındaki ezilen, sömürülen halklar için de ulusal kurtuluş mücadeleleri olarak yayılması, 1 Mayıs’ı 20. yüzyıl insanlığının kutladığı en büyük bayramlardan biri haline getirdi. 1 Mayıs 20. yüzyıl boyunca dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilerin en çok bir araya geldiği, ortak ruh, bilinç ve irade oluşturduğu, omuz omuza kapitalist sömürüye karşı özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi için mücadele yürüttüğü, kavga verdiği bir gün haline geldi. 1 Mayıslarda işçi ve emekçilerin özgürlük ve demokrasi mücadeleleri büyüdü, yayıldı, keskinleşti. İşçi ve emekçiler, emekçi insanlık yüzlerce yeni şehitler verdi ve sömürülen insanlığa her zaman yol gösteren bir şehitler ordusu ortaya çıktı.
Türkiye’de de işçi sınıfının hem sendikal hem de partisel örgütlenme çalışmalarında 1 Mayıs ruhu ve bilinci çok önemli bir rol oynadı. 1 Mayısları Türkiye işçi ve emekçileri kendisine temel dayanak yaparak en güçlü eylemlerini, eğitim ve örgütlenme çalışmalarını geliştirdiler. Öyle ki, 1 Mayıs bir işçi düşmanı olan TC Devleti’nin korkulu rüyası haline getirildi. TC Devleti uzun süre 1 Mayıs’ı yasaklamaya çalıştı. Öyle ki, işçi ve emekçilerin bilincinden 1 Mayıs’ı silmek için her şeyi yaptı. Neredeyse takvimlerden 1 Mayıs gününü çıkartacak konuma geldi. Onunla başarılı olamayınca da bu sefer çeşitli hilelere baş vurmaya çalıştı. Örneğin 1 Mayıs’ı ‘bahar bayramı’ , ‘çiçek bayramı’ ilan etti. 1 Mayıs’ın işçi ve emekçilerin birlikte dayanışma ve mücadele etme günü olma gerçeğini unutturabilmek, işçi ve emekçilerin beyninden silebilmek için her türlü hileye baş vurdu, yalan propaganda geliştirdi, demagoji yaptı, fakat bunların hiçbirisinden sonuç alamadı.
1 Mayıs ruhu ve bilinci önemli bir rol oynadı
Türkiye işçi ve emekçileri, sosyalizm bilincine hep sahip çıktılar, dar gruplar halinde kalsalar da bu bilinci korudular ve en çok da 1 Mayıs gerçeğine dayandılar. Her türlü özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi, adaletçi arayış ve eylemin gelişiminde 1 Mayıs ruhu ve bilinci önemli bir rol oynadı. ’70’li yıllarda bu giderek daha güçlü bir örgütlenme ve kitlesel eyleme dönüştü, nitekim 1977 yılının 1 Mayıs kutlamasında İstanbul’un Taksim meydanını beş yüz binden fazla işçi, emekçi ve sosyalist doldurdu. Böyle büyük bir bilinçlenme ve eylemle karşı karşıya gelen Türk egemen sınıfı, işbirlikçi tekelci burjuva kesimleri ve onun iktidarları, bu büyük işçi ve emekçi eyleminden ödleri koparcasına büyük bir kontrgerilla saldırısı başlattılar. 1977 yılının 1 Mayıs’ını kana buladılar. 34 işçi ve emekçiyi alçakça katlettiler, yüzlerce emekçi bu saldırıda yaralandı. Böylelikle 1 Mayıs Türkiye’nin işçi ve emekçilerinin kanla sulayıp yaşadığı bir mücadele günü haline geldi.
Türkiye’deki sosyalist bilinçlenme ve işçi sınıfı eylemleri Osmanlı yönetiminin son dönemlerinden itibaren ve Türkiye Cumhuriyeti süresince o topraklarda yaşayan halklarla birlikte en çok da Kürt halkını, Kürt emekçilerini kendine çekti. İşçi ve emekçi konumda olan Kürtler hem işçi sınıfının kitlesel örgütlenme ve eylemlerinde aktif yer aldılar hem de bilinçli sınıf örgütlenmeleri parti ve benzeri kurumların gelişimine aktif olarak katıldılar. Bu gelişmelere her zaman nitel ve nicel güç kattılar. Bir çok Kürt aydını, sosyalisti işçi sınıfı mücadelesi içerisinde yer aldılar. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, dayanışma, demokrasi ve adalet mücadelesinde Kürtler en büyük kitlesel güç olarak yer aldılar. Her türlü zorlu mücadeleye büyük bir cesaret ve fedakarlıkla katıldılar, bedel ödediler.
70’li yıllarda Türkiye genelinde gelişen işçi sınıfı eylemlerine, Kurdistan’ın değişik alanlarında yoğunlaşan işçi örgütlenmeleri ve eylemleri eşlik eti. Bu konuda en çok Kuzey Kurdistan’ın petrol kenti olan Batman buna öncülük etti. Türkiye kentlerinde işçi sınıfı 1 Mayıs kutlamalarını kitlesel olarak geliştirirken, Kurdistan’da da işçi sınıfının 1 Mayıs kutlamaları her zaman Batman’daki petrol işçileri başta olmak üzere diğer tüm işçi ve emekçilerin katılımıyla kutlandı. Böylece sosyalist bilinçlenme, örgütlenme ve eyleme yönelik ilk adımlar bu biçimde atıldı.
Bu kitlesel durum 1970’lerin ortalarından itibaren bir aydın gençlik hareketi olarak doğan PKK hareketinde kendisini somutlaştırdı ve bilinçli, örgütlü bir sosyalist eyleme dönüştürüldü. Önder Apo öncülüğünde gelişen Kurdistan sosyalist hareketi, işçi sınıfının öncü militanlığı ve partileşmesi olarak her zaman sosyalizmin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokrasi, adalet, dayanışma, paylaşım, ortaklaşma ilkelerine en üst düzeyde bağlı kaldı. Sosyalizmi, sonra yaşanacak bir arayış olmaktan çıkardı. Anı anına günlük olarak mücadele içerisinde bir kişiden başlamak üzere bir grupta, bir partide, belli toplumsal kesimlerde yaşanır hale getirdi. Apocu sosyalizm anlayışı bu biçimde somutlaştı ve Önder Apo’nun şahsından başlamak üzere PKK’de ve onun öncülüğünde Kurdistan özgürlük gerillasında, Kürt halkında yaşanan en temel değer, en güçlü ölçüler haline geldi. Önder Apo’nun sosyalizm anlayışı; sonraya ertelemeyen, iktidara bağlamayan, toplumun demokratik komünal yaşamı olarak gören, sosyalist bilinci ve ilkeleri temelinde 1970’lerin ortalarından itibaren Kurdistan’da giderek en çok yayılan, güçlenen, etkinliğini artıran bir yaşam tarzı haline geldi. Böylece 1 Mayıslar Kurdistan’da daha doğru anlaşılır ve anlamına en uygun bir biçimde yaşanır hale geldi.
Hiçbir kapitalist saldırı 1 Mayısların gücünü ve etkisini zayıflatamadı
1990’ların başında Reel Sosyalizm’in çözülüşü ve çöküşüyle birlikte yaklaşık yüz elli yıla yayılan ve büyük bir mücadeleyle ortaya çıkartılan tüm sosyalist kazanımlar değişik biçimlerde tartışılır hale geldi. Özellikle kapitalist modernite sistemi, onun özel savaş bölümü olan gladyo örgütlenmesi; bin bir suratlı liberalizmi etkili bir biçimde kullanarak sosyalist bilinci ve yaşamı ters yüz etmek, kötülemek, anlamından uzaklaştırmak için her şeyi yaptı. Baskı ve zulüm uygulamasından aç bırakmaya, oradan beyne yöneltilmiş bombardımana kadar her türlü baskıcı ve hilekar yöntemleri kullandı. Çok iyi biliyoruz ki, geçen otuz beş yıllık süre içerisinde sosyalizm
değerlerine dair tartışılmayan, eleştirilmeyen, kötülenmeyen hiçbir şey kalmadı. Kuşkusuz bu saldırılar gerçek anlamda eleştiri-özeleştiri değildi. Elbette onu yapanlar da oldu. Özellikle sosyalist değerlere bağlı olanlar, özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi ilkelerini yaşam hakikati yapanlar, ortaya çıkan sonucu tüm yönleriyle eleştirel ve özeleştirel bir sorgulamaya tabi tutarak hem ortaya çıkan kazanımları yeniden anlamlandırmaya hem de söz konusu çözülüş ve çöküşü ortaya çıkartan hata ve eksikleri bulmaya, onların derslerini çıkarmaya çalıştılar. Nasıl ki 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi’nin ardından, o devrimi anlamak, özümsemek ve örgütlü eylemli kılmak için çok yoğun bir arayış, bilinçlenme, eğitim, örgütlenme ve eylem seferberliği dünyanın dört bir yanında geliştiyse, kuşkusuz insanlığa kendini alternatif olarak sunan, yeni bir dünya olarak ifade eden Reel Sosyalist sistemin çözülüşü ve çöküşü de benzer biçimde bir arayışa, tartışmaya yol açtı. Bunu sosyalizmin temel değerlerine sahip çıkarak çözülüşü ve çöküşü yaratan hata ve eksiklikleri bulup giderme yönünde ele alanlar olduğu gibi, -ki bunlar gerçek devrimciler, gerçek sosyalistler her türlü dogmatizmi ve kalıpçılığı aşan yaratıcı düşünce sahipleriydiler. Bunlar dışında da özellikle küresel kapitalist modernite sistemi tarafından çok bilinçli, planlı ve örgütlü bir biçimde Reel Sosyalizm’in çözülüşünü her türlü sosyalist değerin insanların bilincinden silinmesi, her türlü örgütlülüğün dağıtılması, sosyalizmin insanlar için bir umut kaynağı olmaktan çıkartılması için her şeyi yaptılar. Söylemedik söz, almadıkları karar, yapmadıkları hakaret, uygulamadıkları hile ve sahtekarlık kalmadı. Bu yönde her türlü saldırı yöntemine hiçbir ahlaki ve hukuki ilke tanımadan baş vurdular ve her şeyi kötülediler. Sosyalist bilinci ve örgütlülüğü olabilecek en dar ve zayıf konuma düşürmeye çalıştılar.
Bunları neden belirtiyoruz. Burada kapitalist modernite sistemini, her alanda baskı ve sömürü uygulayan tekelci burjuva sınıf gerçeğini, faşist sömürgeci soykırımcı zihniyet ve siyaset yapılarını eleştirmek için yapmıyoruz. Biraz sosyalist bilinci olanlar, yaşamı biraz anlayarak yaşayanlar bu bilince zaten varıyorlar. Bunları burada ifade etmemizin temel amacı şudur: Her türlü sosyalist değere saldırdılar, kötülemeye çalıştılar ama sosyalist değerler içerisinde 1 Mayıs’a bu biçimde hiçbir şekilde saldıramadılar. Kötüleyerek, hakaret ederek 1 Mayıs gerçeğini bulandırmaya, işçi ve emekçilerin bilincinden uzaklaştırmaya çalışamadılar. Diğer bütün değerleri zayıflattılar, kötülediler ama 1 Mayıs’ı kötüleyemediler, 1 Mayıs bilincini, ruhunu hiçbir biçimde zayıflatamadılar. 1 Mayıs gerçeği her zaman canlı kaldı, yaygın yaşandı, etkinliğini gösterdi. Birçok sosyalist değeri anlamada, onun gereğini yerine getirmede insanlar zayıflıklar yaşadılar ama 1 Mayıs ruhunu, bilincini her zaman canlı ve güçlü tuttular. Sosyalizmin birçok değeri insan yaşamından silindi ama 1 Mayıslar asla zayıflatılamadı. 1 Mayıs her zaman işçi ve emekçilerin bilinçlenmesinin, örgütlenmesinin, eyleminin temel bir etkeni oldu, dünyanın dört bir yanında hep canlı yaşandı. 1 Mayıs kutlamaları her zaman güçlü oldu. Hiçbir kapitalist saldırı, liberal saldırı 1 Mayıs’ların gücünü ve etkisini zayıflatamadı. Neden böyle oldu? Çünkü 1 Mayıs’lar yaşamın içinden ortaya çıktılar. 1 Mayıs’ın işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak tanımlanması herhangi soyut bir ifadeye dayanmadı. Tersine yaşamın hakikatinden çıkan, yaşamın ateşi içinden çıkan, emek ve kanla sulanan mücadele gerçeğinin sonucunda ortaya çıkan bir tanımlanma ve değer oldu.
1 Mayısları şehitler gerçeği yarattı
1 Mayıslar şehadet düzeyinde kendini özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesine adamayı, böyle bir bedel ödemeyi göze alma bilinci ve eylemi olarak var oldu. O bakımdan da her şey kötülendi ama 1 Mayıslar kötülenemedi, her şeyin etkisi azaltıldı ama 1 Mayısın etkisi azaltılamadı. 1 Mayıs gerçeği her zaman dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilerin bilincinde, ruhunda, sözünde, eyleminde yaşam buldu. Kadınların, gençlerin, aydınların, tüm sosyalistlerin düşünce pratiğinde yaşayan en canlı gerçeklik oldu. Bugün de aynı etkisini sürdürüyor ve koruyor. 1 Mayısların etkisi azalmıyor tersine reel sosyalizmin hata ve eksikliklerinden çıkartılan dersler sonucunda gelişen yeni bilimsel ve demokratik sosyalizmin giderek her alanda yayılması, demokratik modernite kuramının bütün ezilenlerin bilincine ulaşması temelinde 1 Mayıs’ın eğitici, örgütleyici ve eyleme çekici ruhu ve gerçeği daha çok canlanıyor, daha çok yayılıyor ve daha büyük etkide bulunur hale geliyor.
Günümüzde 1 Mayıs hakikati her alanda anlamına uygun yaşanmakla birlikte, 1 Mayıs kutlamalarını amacından saptırmak için kapitalist modernite sisteminin son derece bilinçli ve planlı bir saldırı yürüttüğü gerçeğini de burada ifade etmemiz gerekiyor. Bu saldırılar çok yönlüdür, her türlü araç bunun için kullanılıyor, her türlü baskı uygulamasından, hile ve aldatmaya kadar her şeye baş vuruluyor. Kapitalist modernite sistemi ayakta kalabilmek için kuşkusuz her türlü sosyalist bilince, örgütlülüğe ve eyleme karşı sürekli saldırı konumunda oluyor. İşte bu saldırılan sosyalist değerlerin başında da yine 1 Mayıs hakikati geliyor. 1 Mayısların bu kadar karartılamayan, saptırılamayan, unutturulamayan, her zaman işçi ve emekçilere ruh ve bilinç veren, ilham kaynağı olan, onları etkileyip eğiterek örgütlenme ve eyleme çeken gerçeğini bulandırabilmek, amacından saptırabilmek, etkisini azaltabilmek için kapitalist modernite sistemi özellikle onun özel savaş kurumları son derece bilinçli, planlı, örgütlü ve çok yönlü bir saldırı yürütüyorlar. Aslında iktidar ve devlet sistemi, onun son modernitesi olarak kapitalist modernite sistemi yıprandıkça, iç çelişki ve çatışmaları arttıkça, çöküş süreci derinleştikçe ayakta kalabilmek için kendi karşıtını, yani sosyalist değerleri, 1 Mayısları zayıflatmaya, etkisizleştirmeye dönük çaba harcıyor.
Kapitalist modernite sistemi toplumsal değerleri ortadan kaldırmak istiyor
30 yılı aşkın bir süredir 3. Dünya Savaşı denilen bir savaş gerçeğini bu sistem yaşıyor. Kendi iç ilişki ve çelişkileri çok gergin, çok çatışmalıdır. Bir yandan endüstriyalizmle doğayı yok ediyor, diğer yandan her türlü tekçi liberalizmi geliştirerek toplumsal değerleri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Doğaya saldırıyor, ekolojik yıkımların sürekli yaratıcısı haline geliyor. İnsanlığı üzerinde yaşadığı değerlerden yoksun kılmak istiyor. İnsanlığı var olan toplumsallığından uzaklaştırmak, toplumsal değerleri kadın köleliği şahsında yok etmek istiyor. Azami kâr gerçeğinin yol açtığı dizginsiz sömürü ve çıkar kavgası kapitalist modernite sistemini kendi içinde çürüterek her gün çöküşünü biraz daha yakınlaştırıyor. Diğer yandan neredeyse insanlığı ve onun üzerinde yaşadığı doğayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getiriyor. Bu açık bir gerçektir. Bundan kurtulma, bunu azaltma, bundan çıkış yapma şansı da yoktur. Çünkü onun ruhu ve özü odur. Daha çok sömürü ve kendisini var etmek için başkalarını daha çok yok etmeye dayanıyor. Bunun için de daha fazla saldırıyı öngörüyor. Böyle olunca kendi iç değerleriyle, iç yapısıyla ayakta kalması, yaşadığı bu ağır kaos ve krizden kendisini çıkarması mümkün olmuyor.
Peki, bu durumda ömrünü nasıl uzatacak? İşte bu soruya verdiği cevap da alternatifleri yok etme oluyor. Yani kendisini kendi gücüyle ayakta tutamayınca bu sefer alternatifleri ortadan kaldırarak ayakta tutmaya çalışıyor. Özgür ve demokratik bir dünya gerçeğini, arayışını ortadan kaldırarak, zayıflatarak kendi ömrünü uzatmaya çalışıyor. İşte böyle bir durum da sosyalist değerlere, 1 Mayıs gerçeğine saldırı olarak ortaya çıkıyor. Bu saldırıyı birçok yöntemle yaptığı gibi, kapitalist modernite sisteminin en büyük gücü olan tekçi liberalizmiyle yapıyor. Liberal zihniyeti, ideolojiyi allayıp pullayarak adeta insanlığın tek düşüncesiymiş gibi göstererek herkesi buna inandırmaya, kendi liberalizmi içerisinde boğmaya çalışıyor. Herkesi toplumsallığından kopararak sadece bireyci bir yaşam konumuna iterek zayıf hale getiriyor. Böylece insanları düşünemez, paylaşamaz, örgütlenemez, dayanışma içerisine giremez, ortak değerler yaratamaz duruma düşürmek istiyor.
Bu anlamda en büyük saldırıyı ideolojik olarak yapıyor. Bunu bütün sosyalist değerler, ilkeler, ölçüler üzerinde yapıyor. 1 Mayıslar gerçeği üzerinden de yapıyor. Birçok yerde 1 Mayıs gerçeğini sahte sosyalist ya da sosyal demokrat adı altında devletleştirmeye çalışıyor. Devletlerin kutlama günü yapıyor, ‘işçi bayramı’ diyor ya da ‘bahar bayramı’ gibi adlarla devletleştirip yozlaştırmaya çalışıyor. İşçi sınıfının, emekçilerin, birlik, dayanışma ve mücadele gününü bir devlet gününe, devlet resmiyetine hapsetmek istiyor. Böylece anlamından boşaltmaya çalışıyor.
Diğer yandan aynı kesimler, orta sınıf küçük burjuva etkileri kullanarak 1 Mayıs’ı taşıdığı temel anlamından uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Birlik, en büyük örgütlülüğü ifade ediyor, örneğin örgütsüzlük bilincini yaymaya çalışıyorlar, örgütlenmeye karşı çıkartıyorlar, hem 1 Mayıs’ı kutlayacaksın hem birlik olmayacaksın bireyci olacaksın diyorlar. Her türlü dayanışmadan uzak birbiriyle yarışan, kavga eden bir insanlık gerçeği ortaya çıkartmaya çalışıyorlar. Özellikle 1 Mayıs’ın mücadeleci özelliğini ortadan kaldırmak istiyorlar. Oysa 1 Mayıs, işçilerin şehitler vererek direndikleri bir gündür. Yaşamlarını düzeltmek, özgür, eşit, yaşam sürdürebilmek için en cesur ve fedakar olarak eyleme girdikleri en kahramanca direniş gerçekleştirdikleri, kan ve can verdikleri bir gündür. Yani en büyük bilinçlenme, örgütlenme, eylem ve mücadele günüdür. Bunu böyle olmaktan çıkartmak istiyorlar. 1 Mayıs’ı eğlence günü, bayram günü, bahar günü yaparak aslında özünden boşaltmaya çalışıyorlar. Böylece özünden boşalmış, birlik, dayanışma ve mücadele gerçeğinden uzaklaşmış bir 1 Mayıs gerçeği ortaya çıkartarak işçi ve emekçileri, bütün ezilen insanlığı özgürlük ve sosyalizm için örgütlenip mücadele etmekten uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Böylece mücadeleyi ya dar ekonomist bazı sınırlı maddi çıkarlar için yürütülecek ekonomik sendikalist mücadeleler düzeyine düşürüyorlar ya da tümüyle mücadele gerçeği olmaktan çıkartmaya çalışıyorlar. En ileri düzeyde insanların maddi yaşam standartlarını yükseltme arayışına çekip 1 Mayıs’ın mücadele gerçeğini siyasal yapıdan, siyasal mücadeleden koparmaya, uzaklaştırmaya çaba harcıyorlar. Her ne kadar bunda küçük burjuva kesimler kullanılsa da kesinlikle bunu planlayan, örgütleyen, o kesimleri buna yönelten kapitalist modernite sistemi, tekelci burjuva sistem oluyor.
Yine çok değişik yöntemler sosyalist değerlere karşı kullanılsa da esas olarak kapitalist modernite sisteminin özünden boşaltma saldırısında liberalizm ideolojisi kullanılıyor. Tekçiliği, bireyciliği öngören ve esas alan liberalizm kullanılıyor ki, bu liberalizm günümüzde ulus-devlet faşizminin her alanda yaşanmasını ifade ediyor. Tekçi ulus-devlet faşizmine denk düşüyor. Bununla insanlar sosyal bir varlık olmaktan uzaklaştırılmaya, sosyalist bilinçten kopartılmaya çalışılıyor, bununla insanlar bireyci özel mülkiyetçi kılınmak isteniliyor. Bu temelde örgütlenemez, bir araya gelemez hale getiriliyor. Bununla insanlar dar maddi yaşama bağlanıp her türlü maneviyattan ve toplumsal değerlerden kopartılmak isteniliyor. Kuşkusuz bu saldırıları planlı ve örgütlü bir biçimde yürütüyor. Bunda her türlü orta sınıf kesimlerini, küçük burjuva etkilerini kullanıyor, en büyük araç olarak da liberal ideolojiyi kullanıyor. Böylece alternatif düşünceyi, ideolojiyi, siyaseti, örgütü ve eylemi en aza indirerek kendi egemenliğini sürdürmek, ömrünü uzatmak istiyor. Alternatiflerini böyle bir saldırıyla ortadan kaldırmaya çalışıyor.
Her şeyin başında zihniyet ve ideolojik mücadele geliyor
Peki, böyle bir durumda biz ne yapmalıyız? Elbette demokratik modernite inşasını geliştirirken her türlü bireyci, tekçi, liberal düşünceye, zihniyet yapısına, ideolojik saldırıya karşı sosyalizmi, demokratik komünalizmi, toplumculuğu geliştirmeliyiz. Kapitalist burjuva liberalizminin bireyci ve özel mülkiyetçiliğine karşı, demokratik modernite kuramının, demokratik bilimsel sosyalizmin birleştirici, komünleştirici, toplumsallaştırıcı, özgürlükçü ideolojik ilkelerini geliştirmeliyiz. Her türlü köleleştirmeye, baskı altına almaya karşı özgürlük eylemini ortaya çıkartmalıyız. Bireyci mülkiyete karşı komünal mülkiyeti, bireyci yaşama karşı komünal toplumcu yaşamı geliştirmeli ve bunun bilincini, örgütlülüğünü, yaşam tarzını ortaya çıkartmalıyız. Kapitalist modernitenin liberal ideolojik saldırılarına karşı demokratik modernitenin sosyalist ideolojisini her alanda çok daha fazla geliştirmeli ve güçlendirmeliyiz. İnsan olarak yaşamak için sosyal varlık olma, sosyalist olma gereğini her zamankinden daha fazla öne çıkartmalıyız, bunu savunmalıyız. Böyle bir toplumcu zihniyet ve ideolojik duruşla kapitalist modernitenin bütün faşist tekelci zihniyet kalıplarını, bireyci liberal saldırılarını boşa çıkartmalıyız, yenilgiye uğratmalıyız.
Burada mücadelenin siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal boyutları var ama açığa çıkıyor ki, işin esasında ideolojik mücadele, zihniyet mücadelesi var. Her şeyin başında zihniyet ve ideolojik mücadele geliyor. Dolayısıyla Önder Apo, “Hakikat devrimi bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimidir” dedi. Diğer mücadele yöntemlerini de kuşkusuz kullanmak gerekiyor ama günümüz gerçeği net bir biçimde ortaya çıkartıyor ki, tüm mücadelelerin başında zihniyet ve ideolojik mücadele geliyor. Zihniyet mücadelesinde, ideolojik mücadelede kazanılmadıkça siyasi ve askeri mücadele yürütmek ve o mücadelelerde başarı kazanmak mümkün olmuyor. O halde kapitalist modernitenin 1 Mayısları bile anlamından, özünden boşaltmayı ifade eden liberal, bireycileştirici ideolojik saldırılarına karşı her zaman toplumsallaştırıcı, komünleştirici, dayanışmayı, birliği, örgütlülüğü, toplumsallığı geliştiren değerlerini öne çıkartmalı, bu temelde mücadele ederek kazanmalıyız. Çok açık ki böyle bir mücadele günümüzde en açık ve yoğun bir biçimde ülkemiz Kurdistan’da yaşanıyor. Önder Apo öncülüğünde Hareketimizin ve halkımızın elli yılı aşan büyük özgürlük mücadelesi böyle bir gerçeği ortaya çıkarmış bulunuyor.
PKK’yi PKK yapan sosyalizmdeki ısrarıdır
Bilindiği gibi Önder Apo 1973 yılında Türkiye gençlik hareketi içinden çıkış yaptı. PKK’yi oluşturan ideolojik gruplaşma, aydın gençlik hareketi Reel Sosyalizm’in içinden doğup gelişti. Reel Sosyalist hareketin Kurdistan’daki parçası olarak varlık buldu. Fakat baştan itibaren Önder Apo Sovyetler Birliği’nde ve diğer başka devletlerde yaşananı sosyalizmin özünden, ideolojik ilkelerinden uzaklaşma, devlet çıkarlarını ve siyaseti ideolojik ilkelerin ve çıkarların önüne geçirmeyi ifade eden durumları modern revizyonizm olarak tanımladı. Kendi sosyalist anlayışını özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, dayanışma ve paylaşım ilkelerine uygun olarak geliştirmeyi esas aldı. İlkeleri politik çıkarlara kurban eden yaklaşımları baştan itibaren eleştirdi, böylece kendi sosyalist anlayışını geliştirmeyi bildi.
Bu yönüyle PKK, Kurdistan’da ’70’li yıllarda doğup gelişen ve kendisini sosyalist olarak da tanımlayan grupların ötesinde sosyalist bilinci özüne uygun en doğru anlayan, sosyalist fikirleri en güçlü özümseyen, sosyalist değerleri bünyesine en güçlü bir biçimde taşıyan, oturtan ve yaşatan bir hareket olarak doğup gelişti. İçinde yer aldığı Reel Sosyalist hareketin bir gereği olarak ulus-devlet ideolojisinin etkisi altındaydı. Sömürgeciliğe, soykırımcılığa karşı Kürt halkının ulusal kurtuluşunu programladı, örgütledi ve eyleme geçirmeye çalıştı. Dolayısıyla kendisini bir ulusal kurtuluş hareketi ve mücadelesi olarak tanımladı. Elbette bunun esası da ulusal kurtuluştu, ulusal bağımsızlığı ve özgürlüğü kazanmaktı. Fakat baştan itibaren ulusal bağımsızlık ve özgürlüğü, toplumsal özgürlükten hiçbir zaman koparmadı. Toplumsal özgürlükle birlikte olamayan bir ulusal özgürlüğün kazanılacağına ve yaşatılacağına hiçbir zaman inanmadı. Dolayısıyla baştan itibaren hem bir ulusal kurtuluş hareketi hem de onun öncüsü olarak bir sosyalist hareket olmayı bildi. Ulusal kurtuluş mücadelesini sosyalist öncülük temelinde, sosyalist ilkelerin ışığında yürütmeyi esas aldı. Kısaca PKK’nin sosyalist karakteri baştan itibaren başattı. PKK’yi, PKK yapan, her türlü faşist sömürgeci-soykırımcı saldırı karşısında ayakta tutan, onun direnme ruhunu ve eylemini geliştiren, PKK’yi yenilmez kılan esas olarak bu sosyalist karakter oldu. İdeolojik olarak sosyalizmi esas alması, ulusal kurtuluş mücadelesini sosyalist ideolojik öncülüğünde yürütmeyi öngörmesi başarıların temelini oluşturdu, PKK’yi yenilmez kıldı, her türlü düşman saldırısı karşısında o saldırıları kırarak başarıyla çıkmasını sağladı.
Özellikle ilkel ve reformist Kürt milliyetçileri PKK’nin bu karakterini hep baştan itibaren günümüze karar eleştirdiler, yanlış olduğunu söylediler. Yürütülen savaşın ulusal kurtuluşta istenen sonuca gitmemesini, uluslararası komployla karşılaşmayı PKK’nin sosyalist karakterine bağladılar. PKK’nin sosyalizmini onun başarısızlığının, çözüm yaratamayışının etkeni olarak gördüler. Hala da bunu savunanlar var, bunu içimize kadar da sokmaya çalışıyorlar. Halbuki bu kökünden yanlıştır. Aslında uluslararası komployla hareketi karşı karşıya getiren onun ulus devletçi ideolojisiydi, yani reel sosyalist etkileri aşamamasıydı. 20. yüzyılın ulusal kurtuluş hareketlerinin bir parçası olmayı tümden aşamayışıydı. Ulus devlet çözümünü bütün ulusal sorunların çözümü gibi Kürt sorununda bir çözüm gücü olarak görmesi ve gerçekleştirmeye çalışmasıydı. Önder Apo, İmralı direnişi içerisinde bu gerçekleri açıkça ortaya koydu. Ulus-devlet ideolojisinin nasıl bir ideolojik bunalıma yol açtığını, ondan kurtuluşun büyük bir zihniyet devrimiyle gerçekleştiğini, paradigma değişimini böyle bir zihniyet devrimi olarak gerçekleştiğini ortaya koydu. Kısaca PKK’yi uluslararası komployla karşı karşıya getiren onun sosyalist karakteri değil, ulus-devletçi, ulusal kurtuluş hareketi olma özelliğiydi. Zamanında bu gerçeği görüp ideolojik ve siyasi olarak bunu aşamaması Kürt sorununun çözümünü gerçekleştirememeye götürdü.
Gerçekleşmeyen sadece Kürt sorununun çözümü de olmadı ki, 20. yüzyılda ulusal özgürlüğü elde etme anlamında ulaşılan ulus-devletlerin hepsi daha sonra kapitalist emperyalist sistemle uzlaştılar, birleştiler, öncekinden daha bağımlı, daha işbirlikçi, daha sömürge bir konuma düştüler. Gelişmeler gösterdi ki, ulus-devlet çözümü ulusal sorunların çözüm gerçeği değilmiş, ulusal özgürlüğü ve bağımsızlığı ortaya çıkartmıyormuş. Bu gerçek hem Kurdistan’da yaşandı hem de dünyanın birçok alanında yaşandı. Ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş olan toplumların hepsinde yaşandı. Dolayısıyla PKK’yi uluslararası komployla karşı karşıya getiren bu ulus-devletçi ideolojik-politik çizgiden tümden kopamayışı oldu.
Şimdi uluslararası komplo karşısında PKK’yi yenilmez kılan, özgürlük ve demokrasi mücadelesini yürütmesini sağlatan onun sosyalist karakteridir. Bu sosyalist karakterde kendini yenileyen, zihniyet devrimiyle kendini geliştiren, iktidar ve devlet paradigmasından koparak kadın özgürlükçü demokratik ekolojik toplum paradigmasına ulaşan zihniyet yapısı ve ideolojik değişimi, dönüşümü, devrimi oldu. Dolayısıyla PKK’yi PKK yapan sosyalizmdeki ısrarıdır. Nitekim Önder Apo “Sosyalizmde Israr İnsan Olmakta Isrardır” demiştir. Yine “Sosyalizmden kuşku duymak, insandan ve onun sosyal varlığından kuşku duymaktır” diyerek bu gerçekliği ifade etmiştir. PKK’yi uluslararası komplo saldırısı karşısında da yenilmez kılan, uluslararası komplo saldırısına karşı Kürt özgürlük demokrasi mücadelesini küresel düzeye yayılacak denli bu etkinlikte dayatır hale getiren gerçeklik onun bilimsel ve demokratik sosyalist karakteridir. Demokratik sosyalist zihniyeti ve ideolojik yapılanışıdır. Sosyalist ideolojide kendisini yenileme, ideolojik devrim yapma gücünü gösterebilmesidir. Oysa PKK’yi sosyalist olduğu için ‘Kürt sorununu çözemiyor, sosyalist fikirler çözüm önünde engel oluşturuyor’ diyenler daha ilk günden mücadele sahnesinden eriyip yok oldular. Kürt milliyetçiliği değil Kürt sorununu çözmek, siyasetin gündemine bile getirememiştir. En küçük bir saldırı karşısında direnip onu boşa çıkartacak bir etkinlik bile gösterememiştir. Daha 12 Eylül faşist askeri darbesinin ilk izleri, öncü rüzgarları değdiği andan itibaren tuz buz olup gitmişlerdir. Kendileri onlarca yıldır sıfırı tükettiler, neden bu hale geldiler, buna hangi zihniyet ve ideolojik yapılanma yol açtı? Dar, milliyetçi, reformist, teslimiyetçi zihniyet ve ideolojik yapılanma neye yol açtı? Bunlara bakmıyorlar. Bir de mücadele ısrarını bu kadar büyüten, sürekli kılan, Kurdistan özgürlük mücadelesini Türkiye’de, bölgede ve günümüzde dünyada yayarak küresel bir özgürlük ve demokrasi hareketi haline getirmeyi bilen PKK’yi ve onun zihniyet ve ideolojik duruşunu eleştirmeye çalışıyorlar. Bunların hepsi yanlış ve dar düşüncelerdir. Buna hiç kimse aldanmamalıdır. Kürt aydınları, gençliği, işçi ve emekçileri, kadınları, Kürt yurtseverlerinin hiçbirisi aldanmamalıdır. Doğru olan Önder Apo’nun yaptığıdır. Çünkü başarıyı Önder Apo yaratmıştır. Kürt halkını özgürce var etti, sosyalistçe yaşattı, Kürt toplumunu kadınını-gencini Kurdistan özgürlük devrimini bütün dünyaya yaydı. Bütün insanlığın umudu haline getirdi, öncüsü kıldı. Herkesin ilham aldığı büyük değer düzeyine taşıdı. TC Devleti’ni, faşist soykırımcı-sömürgeci zihniyet ve siyaseti onlarca kez yenilgiye uğrattı. DAİŞ barbarlığını yenilgiye uğrattı. Her türlü faşist soykırımcı saldırıyı uluslararası komplo saldırısını kırdı. Bundan daha büyük bir gelişme mi olur, bundan daha büyük mücadele ve kazanım mı olur, bundan daha doğrulanan bir düşünce sistemi mi olur, elbette olamaz! İşte bu gerçekliği iyi görmek gerekiyor.
PKK, 1 Mayıs gerçeğini yaşatan bir hareket oldu
Bütün bu gelişmelerin hepsi PKK’nin başlangıcında vardı. PKK’yi bugün bölgesel ve küresel bir özgürlük ve demokrasi hareketi haline getiren, teoride ve pratikte böyle bir konum kazanmasına yol açan gerçeklik kesinlikle PKK’nin baştan itibaren sosyalist karakterde olması, sosyalist değerleri esas alması, sosyalizme de dar, tutucu, dogmatik, kalıpçı değil yaratıcı, yenilikçi, geliştirici yaklaşması yol açtı. Önder Apo’nun dehası, yenilikçiliği, geliştirici gücü kendisini bu biçimde ortaya koydu. PKK baştan itibaren sosyalist hareket içerisinde doğup geliştiği gibi, bütün sosyalist değerleri doğru anlayan, özünü esas alan ve pratikleştiren bir hareket de oldu. Bu temelde 1 Mayısları da en doğru anlayan, anlamına en uygun yaşayan, 1 Mayıs gerçeğini yaşatan bir hareket oldu. 1 Mayısları birlik olmanın, kendini eğitip örgütlenmenin, dayanışmayı geliştirmenin, esas olarak da özgürlük mücadelesini her zaman daha da yükseltmenin birer adımı haline getirmeyi bildi. Her 1 Mayıs’ta mücadelesini daha çok geliştirdi. Giderek siyasi ve askeri mücadeleye yöneldiği andan itibaren 1 Mayıslar PKK pratiğinin önemli eylem günleri, gelişme günleri, hamle günleri haline geldi.
Nitekim 1982’nin 1 Mayıs’ında Beyrut’ta Filistin halkıyla Siyonizm’e karşı yürüttüğü büyük mücadele içerisinde ilk 1 Mayıs şehidini verdi. 1 Mayıs 1982’de Beyrut’taki çatışmalarda Abdülkadir Çubukçu yoldaşı şehit verdik. Filistin halkıyla emperyalizme ve Siyonizm’e karşı mücadelede omuz omuza ortak savaş mevzilerinde yürütülen bir mücadeleydi. Silah arkadaşlığıydı. Emek verme, ter dökme yanında kan dökerek 1 Mayısları hem de Filistin halkıyla omuz omuza dayanışma içerisinde Ortadoğu’nun özgürlük ve demokrasi mücadelesi düzeyinde yürütmeyi bildi.
Ardından Kurdistan’da gerillayı geliştirmeye yöneldiğinde yine mayısın her günü PKK için en büyük mücadele günü oldu, çünkü daha önce de 1977’nin 18 Mayıs’ında Haki Karer yoldaşı şehit vermiştik. Haki Karer yoldaşın şehadet günü ‘Şehitler Günü’ olarak PKK tarafından kabul edildi. 1 Mayıs gerçeği 18 Mayıs şehitler gerçeğiyle birleşerek mayıs ayı PKK için en büyük direnme ve eylem aylarından birisi haline geldi. Ülkeye geri dönüşü ve gerilla pratiğini hazırlayan Hilvan ve Siverek direnişlerimize komutanlık eden Mehmet Karasungur yoldaş da 2 Mayıs sabahı şehit düştü. Yani bir mayısı iki mayısa bağlayan gece de şehit düştü. Bir anlamda 1 Mayıs şehidi sayılır. 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımıyla birlikte her 1 Mayıs, gerillanın eylemsel hamle yaptığı en temel günlerden birisi haline geldi. Daha 15 Ağustos Gerilla Atılımı’nın birinci yılında 1 Mayıs 1985’te Garzan’da Ramazan Kaplan ve komutasındaki gerilla grubu bir hafta boyunca faşist soykırımcı orduyla yürüttüğü çatışma içerisinde 1 Mayıs günü şehit düştü, 1 Mayıs şehitler kervanına katıldı. 1988 yılında Mardin’de PKK Merkez Komite üyesi Mehmet Emin Aslan yoldaş faşist soykırımcı orduyla girdiği çatışmada şehit düştü. Sonrasında her 1 Mayıs gerilla eyleminin her alanda yükseldiği, geliştiği, yayıldığı, gerillanın eylem üzerine eylem geliştirdiği günler haline geldi. Gerilla 1 Mayıslarda onlarca, yüzlerce şehit verdi. 1 Mayıslar tıpkı Newrozlar gibi, tıpkı 15 Ağustoslar gibi, tıpkı 27 Kasımlar gibi temel günlerinden, değerlerinden biri haline geldi. Hep böyle yaşandı, böyle anlam buldu, böyle savaşıldı. 1 Mayıslarda PKK mücadelesini yürüten 1 Mayıs şehitleri ordusu ortaya çıktı.
Önder Apo paradigma değişimiyle sosyalist düşüncede büyük bir devrim gerçekleştirdi
2000’lerin başında Önder Apo’nun gerçekleştirdiği paradigma değişimi PKK’yi iktidar ve devletçi parti olmaktan çıkartarak demokratik toplumcu bir parti haline getirdi. Kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı demokratik toplumcu bir parti yaptı. Bu anlamda ulus-devlet ideolojisinden tümden koparak demokratik ulus çizgisini geliştirdi. Demokratik toplum örgütlülüğünü öngördü, demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizm çözüm projesini geliştirdi. Ulus-devlet ideolojisi altında PKK’nin yaşadığı ideolojik bunalıma çözüm getirdi. Güçlü bir zihniyet devrimi, ideolojik devrim gerçekleştirmesini sağladı. Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik modernite kuramı, kapitalist modernitenin liberal ideolojisine karşı demokratik modernitenin bilimsel ve demokratik sosyalist ideolojisini yarattı, tanımladı ve formülasyona kavuşturdu. Kapitalist modernitenin kapitalizmine, endüstriyalizmine ve ulus-devletine karşı ahlaki ve politik toplumu, demokratik konfederalizmi ve ekolojik toplumu tanımlayarak demokratik sosyalist ideolojiyi temel ilkelerine kavuşturdu. Bütün bunlar insanlık düşüncesinin yeni bir sistem kazanmasını, yeni bir sentez haline gelmesini sağladı. Böylece PKK’nin sosyalist karakterini daha çok geliştirdi ve içindeki çelişkilerini çözdü. Daha önce sosyalist ilkeler olarak esas aldığı özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, paylaşım, dayanışma ilkeleriyle iktidar ve devlet aracı birbiriyle çelişiyordu. Söz konusu sosyalist ilkeleri baskı ve sömürünün aracı olan iktidar ve devletle hayata geçirmek mümkün değildi, bu da PKK düşüncesinin de temel çelişkisiydi. Önder Apo bu noktada iktidar ve devlet paradigmasından koparak sosyalist değerlerin temel ilkelerinin iktidar ve devlet aracıyla hayata geçmeyeceğini öngördü. Sosyalist değerlerin hayata geçme aracı olarak demokratik yönetimi, demokratik konfederalizmi tanımlayarak tarihi büyük devrimi gerçekleştirdi. Sosyalist düşünce içerisinde var olan temel bir çelişkiyi çözüme kavuşturdu. Böylece amaç ile araç uyumunu sağladı. Daha önce amaç ve araç uyumu ve bütünlüğü yoktu, çelişkisi vardı. Sosyalizmin özgürlük, eşitlik, paylaşım amaçlarıyla devlet ve iktidar aracı birbiriyle uyumlu değildi. Yeni paradigma ile sosyalizmin özgürlük, eşitlik, dayanışma amacı, demokratik konfederalizmle, kadın özgürlüğüyle, toplumsal ekolojiyle uyumlu hale geldi. Önder Apo paradigma değişimiyle sosyalist düşüncede büyük bir devrim gerçekleştirdi. Tarihin en büyük en anlamlı devrimlerinden birisini sağladı. Sosyalist değerleri, ölçüleri, ilkeleri, uygulanabilir araçlarla bütünleştirerek sosyalizmin zafer yolunu açtı. Sosyalist ideolojinin zafer kazanma ve ayakta kalma gücünü ve imkanlarını yarattı. Bütün sosyalist değerleri yeniden canlandırdı, iktidar ve devlet paradigmasından kopartarak yaşanır, başarı kazanır ve hayata geçirilir kıldı. Bütün sosyalist değerler içinde 1 Mayıs gerçeğini de daha doğru anlaşılır ve daha anlamlı yaşanır hale getirdi. Paradigma değişimi ile birlikte 1 Mayıslar PKK’de daha anlamlı ve daha anlaşılır oldu. Tıpkı Newrozlar gibi, 15 Ağustoslar gibi, 27 Kasımlar gibi birer mücadele bayramı haline geldi.
1 Mayıs en çok Kürtlerin ve kadınların bayramıdır
Burada iki noktayı eleştirmemiz gerekiyor. Birincisi, gerçekler böyle olmasına rağmen, paradigma değişimi ile birlikte PKK’nin sosyalist karakterinin daha çok gelişmiş, daha bütünlük ve somutluk kazanmış olmasına rağmen 1 Mayısları anlama, algılama ve anlamına uygun yaşamada hala ciddi eksiklikler ve yetersizlikler var. Aslında bütün işçi ve emekçilerin bayramı, bütün ezilenlerin bayramı olduğu gibi, 1 Mayıs en çok da Kürtlerin bayramıdır. En çok kadınların bayramıdır. Çünkü kapitalist modernite sistemi tarafından, iktidar ve devlet zihniyeti ve sistemi tarafından en çok ezilen, sömürülen, baskı altında tutulan, en yoksul kılınan kadınlar ve Kürtlerdir. Eğer 1 Mayıs ezilenlerin bayramıysa, emekçinin bayramıysa, işçi ve emekçinin mücadele günüyse o zaman en çok ezilen, en emekçi olan Kürtler ve kadınlardır. Kadınlar bir bütün olarak böyle bir emekçiliği temsil ediyorlar. Kürtler yüzde doksan dokuz böyle bir emekçi halk konumumdalar. O halde 1 Mayıs herkesten çok kadınların mücadele günüdür, birlik günüdür, dayanışma günüdür. 1 Mayıs herkesten çok Kürt halkının birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Kürt halkının insanlıkla paylaştığı bir Kürt bayramıdır.
İfade ettiğimiz gibi tıpkı Newroz gibi, tıpkı 8 Mart gibi, tıpkı 15 Ağustos gibi, tıpkı 27 Kasım gibi 1 Mayıs da Kürtlerin ve kadınların bayram günüdür. Mücadele günüdür, örgütlenme günüdür, dayanışma günüdür. O halde bu bilincin Kürtler ve kadınlar içerisinde en yaygın bir biçimde geliştirilmesi gerekiyor. Bütün Kürt toplumuna ve kadınlara böyle bir bilinç verilmeye ve bu bilinç özümsetilmeye çalışılması gerekiyor. Bundan uzak kalmak, buna dar yaklaşmak, sanki kendi dışındaymış gibi görmek doğru değildir, yanlıştır. Bu konuda kuşkusuz kadınlar daha enternasyonalist yaklaşıyor, daha toplumcudurlar, bütün insanlık değerleriyle daha çok bütünleşiyorlar. 8 Mart’tın böyle bir emekçi kadınlar günü haline gelmesi ve bütün kadınları kucaklaması bunu gösteriyor. 1 Mayıs’ı da bu düzeyde sahipleniyorlar, esas alıyorlar, bir kadın bayramı haline getiriyorlar. Her alanda işçi ve emekçinin esasını oluşturan bir kesim olarak kendi bayramlarına sahip çıkıyorlar. Fakat Kürt toplumunda bu bilinç zayıftır, bu parti olarak bizim eksikliğimizdir. Bunu kabul ediyoruz ve bir özeleştiri olarak da ifade ediyoruz. Bu eksikliği mutlaka gidereceğiz. Kurdistan’da Kürt halkının mücadelesiyle olmadı diye, Kürt toplumunun yüzde doksan dokuzunun yaşadığı, bir parçası olduğu işçi ve emekçilerin geliştirdiği bayramı Kürt esas almayacak da kim esas alacak, elbette en çok Kürt halkı sahip çıkacak, en fazla Kürt bayramı olarak değer görecek, sahip çıkılacak, anlamına uygun yaşanacak. Bu konuda reformist ve ilkel milliyetçi denilen zihniyet ve siyaset bunu engelliyor. Orta sınıf hareketi olarak küçük burjuva zihniyet olarak devrimci yurtsever ortamımızı bu biçimde daraltıyor ve zehirliyor. Kürt milliyetçiliğinin içimize sokulan etkileri oluyor. Oysa bu etkilere karşı mücadele etmek gerekiyor. Kim ki, 1 Mayıs’ı diğer bayramlarımızdan ayırıyorsa, sahiplenmiyorsa, özümsemiyorsa, anlamına uygun yaşamıyorsa o bizden değildir, o gerçek Apocu değildir. Bunu böyle görmemiz, anlamamız ve bu düzeyde sahiplenmemiz gerekiyor.
Önder Apo en büyük özgürlük emekçisi oluyor
Herkesten çok 1 Mayısları Kürt halkı sahiplenmeli, kadınlar sahiplenmeli, 1 Mayıs’ı anlamına uygun birlik dayanışma ve mücadele günü olarak yaşamalı, kutlamalı, değerlendirmelidir. 1 Mayıslarda meydanları doldurmalıdır. 1 Mayıs meydanlarına akmalı, 1 Mayıs’ın özgürlük, eşitlik, paylaşım, dayanışma ilkelerini haykırmalıdır. 1 Mayıs’ı emekçinin kurtuluş günü, mücadele günü olarak görmeli, sahiplenip bu temelde yaşamalı ve yaşatmalıdır. Çünkü ifade ettik, Apocu hareketi yenilmez kılan, PKK’yi elli yıldır özgürlük mücadelesine yenilmez bir güç olarak öncülük ettiren temel kuvvet onun sosyalist karakteridir, sosyalist zihniyeti, ruh hali, paylaşımcı, özgürlükçü, komünal yaşam karakteridir, fedai ruhudur. Onun emeğe bağlı, emeğe değer veren bir emekçi hareketi olmasıdır. Önder Apo en büyük özgürlük emekçisi oluyor. Bunu defalarca kendisi de vurguladı. Kürt halkının demokratik ve ulusal birlik hareketi oluyor. En büyük dayanışmayı, paylaşımı, komünal yaşam ve kolektif yaşamayı PKK yarattı, kendi içinde somutlaştırdı Kürt toplumuna yaydı. En büyük mücadeleyi fedai çizgisinde PKK geliştirdi. O halde 1 Mayıs değerlerini şimdiye kadar PKK temsil etti, PKK’de somutlaştı. PKK ile birlikte Kürt halkı yaşadı, Kürt yurtseverleri yaşadılar. Bir yandan bu gerçeği yaşayıp diğer yandan bunu yeterince bilincinde olmamak, bunu sembolize eden 1 Mayıs’a sahip çıkmamak, onu herkesten fazla sahiplenip anlamına uygun yaşamamak ve yaşatmamak kabul edilir değildir. O halde artık bu yetersiz ve hatalı duruştan tümden çıkmalıyız. 1 Mayıs gerçeğini daha iyi anlamalıyız. Daha derinden bilincine varmalıyız. 1 Mayıs’ı anlamına uygun yaşatmak için gerektiği kadar sahip çıkmalıyız. 1 Mayıs’ta Kürt kadınları ve gençleri, işçi ve emekçileri, Kürt halkı nerede bulunuyorsa oradaki işçi ve emekçilerle, kadın ve gençlerle birleşerek, onlara öncülük ederek 1 Mayıs’ı anlamına uygun yaşamak ve yaşatmak için sokaklara akmalı, meydanları doldurmalıdır. Bunu Kurdistan’da yapmalıyız, Türkiye’de yapmalıyız, Türkiye kadınlarıyla, gençleriyle, işçi ve emekçileriyle AKP-MHP faşizmini yıkmak için 8 Mart’ta, Newroz’da geliştirdiğimiz serhildanları Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlemizi 1 Mayıs’ta yeni bir zirveye çıkarmayı bilmeliyiz. Sokakları ve meydanları doldurarak bunu yapmalıyız. Bütün kadınları, gençleri, işçi ve emekçileri her renkten, her cinsten, her milletten, işçi ve emekçileri, ezilenleri 1 Mayıs bilinciyle donatıp 1 Mayıs’ta özgürlük için, demokrasi için, sosyalizm için, Kürt sorununun çözümü için, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için sokaklara ve meydanlara dökmeyi en güçlü eylemleri gerçekleştirmeyi mutlaka başarmalıyız.
İdeolojik mücadelenin esasından kopmamamız gerekiyor
Burada eleştirmek istediğimiz ikinci husus, sınıf gerçeğine ve sınıf mücadelesine yaklaşım, bunları anlama ve algılama konusudur. Önder Apo toplumların sınıflarla tanımlanmasının olmadığını ifade etti. “Köleci toplum, feodal toplum, burjuva toplum, işçi toplum denilemez” dedi. Bu oldukça anlaşılır ve anlamlı bir değerlendirmeydi ve sonuna kadar doğru olan bir düşünceydi. Çünkü başta Reel Sosyalizm olmak üzere sosyalizm adına hareket eden bütün ideolojik-politik çizgiler toplumları böyle tanımlıyorlardı. Dolayısıyla tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihi olarak tanımlıyorlardı. Önder Apo bunları yanlış buldu ve eleştirdi. Gayet açık ve anlaşılır bir biçimde bunu yaptı. “Sınıflar ve iktidar devletle birlikte ortaya çıktılar, dolayısıyla iktidar, devlet, sınıf ortaya çıkmadan önce de toplumlar vardı ve bunlar yaşayan gerçekliklerdi. O halde toplumları; sınıf, iktidar ya da devlet var etmedi. Dolayısıyla onlarla ifade edilmesi doğru değildir” dedi. Yine sınıflar onun dayandığı iktidar ve devlet yok olur ama toplum yine var olur. Sınıfsız, iktidarsız ve devletsiz toplum var olur ama toplumsuz sınıf olmaz, toplumsuz devlet olmaz, toplumsuz iktidar olmaz. O halde toplumu geçici bir dönem var olan, aslında tarihsel olarak bir sapmayı ifade eden olgularla tanımlayamayız. Sınıflı toplum tarihi beş bin yıllık bir tarihtir, oysa insanlık tarihi çok daha gerilere dayanmaktadır, o halde tarih sınıf mücadelesiyse, sınıftan önce tarih yok muydu, sınıflar ortadan kalkar sınıfsız toplum ortaya çıkarsa tarih bitecek mi, kuşkusuz bitmeyecek ve tarih devam edecek. Sınıftan önce de tarih vardı, dolayısıyla tarihi de sınıflarla tanımlamak, sınıflara indirgemek doğru değildir. Bunlar açık ve anlaşılır bir durumdur. Fakat bu gerçek böyle açık ve netken, bunu sanki günümüz toplumlarında sınıf yokmuş, sınıf farklılıkları yokmuş, dolayısıyla sınıf mücadelesi yokmuş gibi anlamak ve algılamak, sınıf mücadelesinden uzak durmak, toplumu sınıfsız homojen bir topluluk gibi görmek kesinlikle doğru değildir. Şimdi bizde hem Parti içinde hem de yurtsever toplum içinde böyle bir algılama var. Kuşkusuz herkeste aynı düzeyde değil, çok hakim hale gelmiş de değildir, fakat çeşitli düzeylerde var ve zarar vericidir. Böyle bir algılama sınıf mücadelesini ortadan kaldırıyor bu da sınıf mücadelesini görmemeye götürüyor, dolayısıyla kendi sınıf temelini, kendi ölçülerini ve ilkelerini görmüyor. Biz ‘Kürt Hareketiyiz’ deniliyor, sadece öyle değil Kürt halkının hareketiyiz. Kürt işçi ve emekçilerinin, kadın ve gençlerin hareketiyiz. Kürt ağasının, beyinin, burjuvasının hareketi değiliz. Bu ayrım nettir. Adımız üzerinde İşçi Partisiyiz. Dikkat edilirse başka bir ad takılmamıştır. Demek ki böyle bir mücadele gerçekliği var ve bu adı henüz koruyor ve devam ettiriyor. O halde kendi sınıf ölçülerimizi, karakterimizi, ilke ve ölçülerinizi göreceğiz. Herkes gibi yaşamayı esas alamayız. Diğer sınıflara karşı mücadele edeceğiz, küçük burjuvazinin bireyciliğine, maddiyatçılığına, özel mülkiyetçiliğine, kaypaklığına, korkaklığına, ürkekliğine, bölücülüğüne, parçalayıcılığına, grupçuluğuna karşı mücadele edeceğiz. Bunlar işçi sınıfında yoktur, emekçilerde bu özellikler yoktur. Bunlar küçük burjuva, orta sınıf özellikleridirler. Dolayısıyla kendimizi doğru eğitebilmek, kişilik devrimimizi doğru yapabilmek, kişilik ölçülerimizi doğru ve yeterli geliştirebilmek için bunlara karşı sınıf mücadelesi yürüteceğiz.
Diğer yandan Kürt feodal burjuva egemen sınıfları var. Bu KDP’de temsilini buluyor. En işbirlikçi, en hain sınıf oluyor. Bu işbirlikçiliğe, ihanete karşı her düzeyde mücadele yürüteceğiz. Bu mücadeleyi yürütmezsek özgürlüğü, eşitliği, kurtuluşu kazanamayız. Bu son derece net ve açık bir durumdur. Bunlar yoksa o zaman Kürtler homojen bir toplumsa o halde Barzani Kürdü ile Apo Kürdü aynıdır anlamına gelir. Oysa Önder Apo, “İki Kürt var, biri Barzani Kürdü biri de Apo Kürdü’dür. Barzani Kürdü fosilleşmiş Kürt, Apo Kürdü ise özgür Kürt’tür. Bu iki Kürtlük aynı değildir bir arada olmaz” dedi. O halde özgür Kürt ile işbirlikçi, hain Kürt’ü bir arada tutamayız. Bunları görmeyen, işbirlikçiliğe, ihanete karşı mücadeleyi öngörmeyen genellemeci ulusal birlik arayışı, çağrısı bu nedenle hiçbir anlam ifade etmiyor. Dikkat edilirse bu gerçekleşmiyor. Çünkü maddi temeli yoktur. Bir araya gelemeyecek güçleri bir araya getirmeyi ifade ediyor. Dolayısıyla bunlardan uzak durmalıyız. Hem küçük burjuva sınıf özelliklerini hem de Kürt feodal burjuvalarının işbirlikçi, ihanetçi karakterine özelliklerine karşı mücadele etmeden yurtsever olunamaz, devrimci olunamaz, özgürlükçü olunamaz, demokratik toplum inşası geliştirilemez, kadın özgürlüğü gerçekleştirilemez. Kendimizi tanımlayamayız, ilke ve ölçüler bulamayız, kendimizi eğitemeyiz, ilke ve ölçülerimizi kaybederiz.
Bunlar neye göre ilke ve ölçülerdir? ‘Kürt’ demek yetmiyor, Kürt ağası mıdır, Kürt burjuvası mıdır, Kürt işbirlikçisi midir, haini midir; yoksa Kürt devrimcisi midir, Kürt yurtseveri midir, özgürlükçüsü müdür, komünal yaşayan kolektif yaşayanı mıdır, Kürt fedaisi midir! Bunlar aynı değildir. Birincilerle bu ikincileri kesinlikle ayırmayı bilmemiz gerekiyor. Bu konuda ideolojik mücadelenin esasından kopmamamız gerekiyor. Sınıf mücadelesiyle cins mücadelesini ideolojik mücadele olarak koyuyoruz, dolayısıyla işçi emekçi karakterimizi esas almazsak, orta sınıfa ve egemen sınıfa karşı mücadele etmezsek doğru cins mücadelesi de yürütemeyiz. Kadın özgürlük çizisini de anlayamayız, özümseyemeyiz. Kadın özgürlük çizgisinde kendini eğitmiş özgürleştirmiş kadınlar ve erkekler haline gelemeyiz, toplumsal özgürlüğü o durumda gerçekleştiremeyiz. Çünkü maddiyatçılıkla, mülkiyetçilikle hele hele egemen sınıf özellikleriyle kadın özgürlüğü olmaz. Barzani Kürdünün de kadın özgürlüğü olmaz, kadının adı bile yoktur. Küçük burjuvalar hep kaypak ve korkaktırlar, aldatıcıdırlar. ‘Özgürlük’ derler ama köleliği yaşatırlar. Bireycilik kadını en çok köleleştiren alandır. Bireycilik ve özel mülkiyetçilik iktidar ve devletin, sınıfın doğduğu alandır, bu kadının köleleştirilmesi temelinde gerçekleşmiştir. Kadının köleleştirilmesiyle özel mülkiyet dünyası, sınıflaşma, iktidar ve devlet eş zamanlı gelişen olgulardır. Birbirlerini besliyor. O halde kadın özgürlüğü sınıf mücadelesi temelinde sınıflaşmaya karşı mücadele, iktidar ve devlete karşı mücadele, onlardan kurtuluşla eş zamanlıdır. Buna göre bir sınıf anlayışı ve sınıf mücadelesini geliştireceğiz. Elbette toplumu sınıflarla tanımlamayacağız, toplumu Önder Apo ‘ahlak ve politika’ olarak tanımladı. ‘İnsanları toplum yapan, sosyal varlık haline getiren, dolayısıyla sosyalizmin temelini oluşturan ahlak ve politikadır’ dedi. Biz bunları özümseyeceğiz ve anlayacağız, esas alacağız. Ama bu, günümüz toplumlarında sınıflar yok anlamına gelmiyor, dolayısıyla sınıf mücadelesi yok denilirse en temel karakterimizi, zihniyet yapımızı kaybederiz, o da sosyalist karakterdir. Onu kaybederiz. Hem kadın özgürlüğünü kaybederiz hem özgür birey olmayı kaybederiz. Demokratik komüne dayalı özgür birey haline gelmeyi kaybederiz. O halde sınıflaşma, sınıf gerçeği ve sınıf mücadelesi gerçeğini de doğru anlamamız ve doğru yaklaşmamız, bu konudaki hatalı algılamaları ve yanılgıları bu 1 Mayıs vesilesiyle değerlendirip tartışarak ortadan kaldırıp Önderlik değerlendirmelerimizi ve parti ölçülerimizi doğru anlayan ve uygulayan haline mutlaka gelmeliyiz.
10 Ekim’de başlatılan hamle gerçek bir Özgürlük Hamlesi olmuştur
Sonuç olarak bu 2024 yılı 1 Mayıs’ını 10 Ekim 2023 tarihinden bu yana Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlesi temelinde karşılıyoruz. Gerçekten de 10 Ekim’de startı verilen, ilan edilen ve başlatılan hamle gerçek bir Küresel Özgürlük ve Demokrasi Hamlesi haline gelmeyi başarmıştır. Kürt sorununun çözümünün önünü aydınlatan, böyle bir süreci pratik olarak mücadele düzeyinde başlatan bir hamle olmayı başarmıştır. Bu geçen süreç çeşitli aşamalardan değişik eylem biçimleriyle yürütülen farklı adımlarda ilerleyerek bugüne geldi. Eylemler oldu, grupsal ve bireysel açıklamalar oldu, gençlik ve kadının konferansları oldu ve hamleye bu temelde katılım oldu. Her şeyden önce Önder Apo’nun karakterine çok daha uygun olan tarzda Önderlik savunmalarını okuma, Önderlik düşünceleriyle kendini eğitme, bilinçlendirme, özgür düşünce sahibi haline gelme çalışmaları, mücadelesi yürütüldü. Bunlar gayet önemli ve anlamlıydı.
Bu süreç 15 Şubat uluslararası komplosunun 25’nci yıl dönümünü protesto eylemlerinde zirve yaptı. Böylece söz konusu hamleyi yürütenler birinci aşamanın başarıyla gerçekleştirildiğini ifade ettiler. Ufak tefek hataları, eksiklikleri var onları açığa çıkartıyoruz, eleştiri-özeleştiriyle düzeltiyoruz, böylece hamle gerçek anlamda küresel düzeyde büyük bir özgürlük ve demokrasi mücadelesini başlatmıştır, her kesimden, her cinsten, her renkten insanı katmıştır. Bütün toplumların ruhunu, yüreğini temsil eden sanatçıları, aydınları, yazarları, siyasetçileri, bütün işçi ve emekçi örgütleri, sendikaları, partileri, kadın ve gençlik örgütleri her düzeyde katılım göstermişlerdir. Dünyanın her tarafında eylemler gerçekleşmiştir.
15 Şubat’tan itibaren hamlenin ikinci aşaması ilan edildi. Bu ilana uygun olarak da 15 Şubat’tan bu yana Kurdistan’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyanın dört bir yanında gerçekten de Özgürlük Hamlemizi zirveden zirveye taşıyan büyük kitlesel eylemler gerçekleşti. Kadınların 8 Mart kutlamaları, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü talebiyle birleşerek kadın cephesinden hamleyi en güçlü sahiplenme yaşandı. Newroz Kurdistan’da ve dünyanın dört bir yanında on milyonlarca insanı sokağa ve meydanlara çekerek Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlemize gerçekten en temel zirve yaptırmayı başardı. Hamleyi en büyük kitlesel düzeye ulaştırdı.
Bunların sonucu, yansıması 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde kendini gösterdi, siyasete dönüştü. 22 yıllık AKP-MHP faşist diktatörlüğü, AKP yönetimi en büyük seçim başarısızlığını 31 Mart yerel seçimlerinde yaşadı. İktidar olma meşruiyetini kaybettiği gibi, Türkiye’nin birinci partisi olma gücünü de kaybetti. Türkiye’de ikinci parti durumuna düştü. Kurdistan’da daha da zayıf hale geldi. Kürt halkı her türlü baskıya ve hileye rağmen faşist soykırımcı zihniyete ve sisteme geçit vermedi. Kayyum siyasetini yerle bir ederek ‘kendimizi de kentimizi de biz yöneteceğiz’ ilkesiyle temel bütün yerel yönetimleri kazandı. Aslında hileyle çeşitli yollarla bazılarını devletin tüm gücüyle AKP aldığını söylüyor. Bunların nasıl alındığı da ortadadır, anlaşılır bir durumdur. Öyle demokratik bir seçim olmamıştır, eşit adil bir yarış yaşanmamıştır. AKP kendi gücüyle değil, bütün devletin gücünü hatta küresel düzeydeki destekleri de kullanarak her türlü hileye ve oyuna baş vurarak bazı sonuçları aldı, o da hedeflediğinin en azını alabildi. Temel bütün kentlerden, Amed’de, Wan’da, Mêrdîn’de Kürt halkı faşizme geçit vermedi. Batman’dan Dersîm’e, Colemerg’den Agırî’ya geçit vermedi. Bunlar çok önemli sonuçlardı. Aslında Küresel Özgürlük Hamlemizin önemli bir siyasi başarısı olarak ortaya çıktı. Şimdi artık AKP-MHP faşist yönetimi meşruiyetini kaybetmiş, oy çokluğunu kaybetmiş bir diktatörlük haline geldi. Zaten haklı bir meşruiyeti yoktu, hileli meşruiyeti de kalmamıştır. Dolayısıyla erken seçim gündeme getirilecektir. Tayyip Erdoğan’ın kendisi ‘bu bitiş değil’ diyerek aslında kendisinin ve partisinin bittiğini ilan etmiştir. Bundan sonraki süreç bitiş olacak, artık bundan sonra mücadele Tayyip Erdoğan yönetimini tarihe gömmek üzere yapılacaktır. İşte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlemiz de böyle bir mücadele hamlesi oluyor. AKP-MHP faşist diktatörlüğünü tarihe gömerek Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesini gerçekleştirmeyi esas alıyor. Bunun mücadelesini yürütme ve başarma hamlesi oluyor.
1 Mayıs böyle bir hamlenin önemli bir pratikleşme adımıdır. Newroz’dan ve 31 Mart seçiminden sonra yenilgiye uğramış, seçimi kaybetmiş AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı Kürt halkının, Türkiye işçi ve emekçilerinin, kadın ve gençlerinin ikinci ağır ve öldürücü darbeyi vuracağı zaman 1 Mayıs’tır. 1 Mayıs eylemleridir. 1 Mayıs’ta sokakları ve meydanları dolduran kadınlar ve gençler, işçiler ve emekçiler, Kürtler ve Türkiye’nin tüm halklarıdır. Bu, büyük bir şans ve fırsattır. Umut ediyoruz ve inanıyoruz ki, herkes bu gerçeği böyle görecektir. Halkımız, kadınlar ve gençler, Türkiye’nin tüm halkları, işçi ve emekçiler gerçeği böyle görecekler. 2024, 1 Mayıs’ını böyle antifaşist büyük direnişin zirvesel bir eylem adımı olarak değerlendirecekler ve bu temelde sokaklara akacaklar, meydanları dolduracaklar, her yerde özgürlüğü, demokrasiyi, İmralı işkence ve tecrit sisteminin yıkılmasını, faşizmin çöküşünü haykıracaklar. Bizim hedefimiz kesinlikle böyledir.
1 Mayıslara hiçbir engel tanımadan akın edelim
2024, 1 Mayıs’ının güncel ideolojik ve politik anlamı bu temelde ortaya çıkıyor. Küresel Özgürlük Hamlemizin yeni bir kitlesel zirve yaptığı eylemliliği ortaya çıkartacak bir durumu ifade ediyor. Tüm devrimciler, yurtseverler, sol-sosyalistler olarak gerçeği böyle görmemiz ve buna göre yüklenmemiz gerekiyor. Türkiye’nin işçi ve emekçi kesimleri, Türkiye halkları kadınları ve gençleri, özellikle sol-sosyalist devrimci demokratik güçleri, HBDH içinde yer alan dostlarımız gerçeği böyle görerek 1 Mayıs’ta tüm güçleri birleştirip bir antifaşist eylem şöleni haline getirerek AKP-MHP faşizmine öldürücü darbeyi sokakta, meydanda vurmayı sağlamak için tam bir seferberlik halinde hareket edeceklerdir. İnancımız böyledir, çağrımız bu temeldedir. Yoldaşların şimdiye kadarki duruşları, mücadeleleri sürece böyle yaklaşacaklarını ve bu tarzda bir hamle geliştireceklerini kanıtlamıştır. Burada özellikle çağrımız Kürt halkınadır, Kürt yurtseverlerinedir, Kürt işçi ve emekçilerinedir, Kurdistan’da Türkiye’de dünyanın dört bir yanında bulunan Kürt yurtseverlerinedir, Kürt kadınlarına ve gençlerinedir. Geçmişle kıyaslamamak gerekiyor, geçmişteki hata ve eksikliklerimizi düzeltelim, 1 Mayıs gerçeğini doğru anlayalım, Apocu çizgi ve PKK gerçeği içerisinde 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğini iyi görelim ve kendi bayramımız olarak, kendi günümüz olarak sahiplenelim. Bunu Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlemizle en ileri düzeyde birleştirelim. Kurdistan’ın bütün kentlerinde olduğu gibi, özellikle Türkiye’de işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin 1 Mayıs eylemlerine en güçlü bir biçimde katılalım hem de öncü düzeyde yer alalım. Dünyanın neresinde olursak olalım, bulunulan her yerde 1 Mayıs eylemlerine en önde katılalım. Kürt sorununun çözümünü ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü hedefini haykıralım, 1 Mayıs eylemlerinin temel talepleri haline getirelim. Faşizme, sömürgeciliğe, soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı, kapitalist modernite sistemine karşı; işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin emekçi halkların birliğini ve dayanışmasını en üst düzeyde yaratmayı bilelim. Biz bu 1 Mayıs’a kesinlikle bu temelde yaklaşıyoruz.
1 Mayıs Küresel Özgürlük Hamlemizin Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen hamlemizin yeni bir zirvesi olacak diyoruz. Böyle bir konuma gelmeyi Önder Apo gerçeği her şeyden daha fazla hak ediyor. Sosyalizme en büyük düşünsel ve pratik katkıları sunan Önder Apo olmuştur. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadele, aslında hepimizin kendi özgürlüğümüz için mücadeledir. Kadınların ve erkeklerin özgürlüğü için mücadele, halkların özgürlüğü ve demokratik yaşamı için mücadeledir. O halde kendi özgürlüğümüzü, halkların özgürlüğünü ve kardeşliğini Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüyle birleştirerek en ileri düzeyde pratiğe geçirelim. 1 Mayıslara hiçbir engel tanımadan akın edelim. Sokakları ve 1 Mayıs meydanlarını en yüksek düzeyde dolduralım. Özgürlük ve demokrasi taleplerimizi, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü taleplerini en yüksek sesle haykıralım. Bu 1 Mayıs’ı başlayan AKP-MHP faşizminin çöküşünün daha da hızlandığı, Kürt özgürlüğünün ve Türkiye demokratikleşmesinin umut olmaktan çıkarak adım adım yaşanır hale geldiği 1 Mayıs’a dönüştürelim. Bu temelde;
– Yaşasın 1 Mayıs!
– Biji 1 Gulan!
– Yaşasın Bilimsel Demokratik Sosyalizm!