Önderliğimizin uluslararası bir komployla fiziki olarak esaret altına alınması ve yine tüm bu esaret yılları boyunca komplonun yaygınlaştırılarak devam ettirilmesi esasta Önderliğimizin özgür insana ideolojik olarak sahip çıkması ve özgür yaşam sistemini inşa etme çabasından ileri gelmektedir. Önder Apo ve PKK gerçeğinde kimliğine sahip çıkış özgürlükçü bir karakterde olduğu için hegemon sistem bu özgür yaşam ve özgür insan gerçeğini kabul etmemekte ve hep imhayı dayatmaktadır. Yoksa işbirlikçi-köle karakterde bir Kürdün benliğinden uzaklaşmış kimliğini egemenler çoktan kabul etmiştir. Önder Apo ve onun yarattığı Özgürlük Hareketi gerçeğinde sistemle çarpışan, özgürlükçü ve emeğine ideolojik olarak sahip çıkan özgür insan kimliği vardır. İşte tarihin en tehlikeli zaman dilimlerinden biri olan 15 Şubat 1999 tarihinde insanlık yine bu çarpışmaya amansız bir biçimde sahne olmuştur. Türk devletinin gardiyanlığı ile kapitalist moderniteyle zirveleşen egemen sistem özgür insanın kendi iradesini sistemlileştirmesinden, yeni bir anlam bulmasından ve özgürlüğün sosyolojikleşmesinden yani toplumsallaşarak somut bir gerçeğe dönüşmesinden intikam almak istedi. Ancak Önderliğimiz Partimizin en zorlandığı dönemlerde dahi hamlesel çıkışlarda bulundu ve düşmanı şaşkına çevirmeyi başardı. Herkesin ‘olmaz, yapılamaz, artık bitti’ dediği durumlarda dahi umudu diri, canlı tutmak kadar ideolojik, askeri, siyasi ve diplomatik hamleleri etkili bir biçimde geliştirdi.
Uluslararası komplonun ardından kısa bir süre geçtikten sonra 2 Ağustos 1999 tarihinde Önder Apo’nun talimatı doğrultusunda gerilla güçlerimizin Kuzey Kurdistan topraklarından geri çekilmesi kararı alındı ve bundan sonra temel mücadele yöntemi olarak demokratik uzlaşı yöntemi belirlendi. Parti tarihimizde ilk defa bu kadar uzun süreli bir ateşkes yaşandı ve ilk defa gerilla güçlerimiz Kuzey Kurdistan topraklarından geri çekildi. 2 Ağustos 1999 tarihinde Önderliğimizin çağrısıyla gerilla güçlerimiz savaşı durdurdu. Gerilla beş yıl boyunca hiçbir eylem yapmadı. İlan edilen ateşkes tarihinden 2004 yılına kadar ki süreçte düşman dönem dönem operasyonlar geliştirerek ateşkes kurallarını ihlal etti ve fırsat bulduğunda güçlerimize darbe vurdu. Düşmanın oyalama, hareketi marjinalleştirme, çürütme ve adım adım tasfiye etme temelindeki konseptine karşı 2003 yılında Botan ve Dersîm başta olmak üzere güçlerimizin Kuzey eyaletlerine geçişleri başladı.
Önderliğimiz bu süreç içerisinde Uluslararası komployu ve bu komplonun iç uzantısı olan çete güruhlarını boşa çıkarmak için olağanüstü bir çaba harcadı. Tam bu dönemde Bir Halkı Savunmak adlı kitabını güçlerimize ulaştırdı. Bir Halkı Savunmak kitabında uluslararası güçleri, kapitalist moderniteyi çok güçlü bir çözümlemeye tabi tuttu ve Parti tarihimizi yeniden ele alarak tasfiyecileri deşifre etti. Aynı zamanda bu savunmayı Önderlik çizgisinin ve özgür yaşamın teminat gücü olan HPG güçlerine armağan etti. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere bir halkın ideolojik, örgütsel, siyasi ve askeri olarak nasıl savunulacağının manifestosunu bizlere sundu. Gerilla güçlerini hem çizgiyi savunmakla görevlendirdi hem de beklentilerini ifade etti. Bu yüzden HPG ve YJA Star güçlerimiz açısından Bir Halkı Savunmak adlı kitabın anlamı çok farklıdır. Bu kitap, hem düşman saldırıları karşısında güçlü durmak hem de içimizdeki parti dışılıklara karşı çizgi mücadelesini güçlü bir biçimde yürütmek istiyorsak satır satır incelememiz, anlamamız ve özümsememiz gereken bir kitaptır. Önder Apo bu kitap yoluyla ideolojik bir hamleyle tasfiyeciliği tasfiye etti.
PKK içerisinde gelişen ve Önderlik çizgisinde örgütlenen gerillacılık emperyalist güçler için büyük tehdit anlamına gelmektedir. Emperyalist güçler bunun için özgürlük Hareketimizi imha etmek, bunu gerçekleştiremiyorlarsa marjinalleştirmek ve sisteme entegre etmek için birçok yöntem denediler. Başını ABD’nin çektiği bu hegemon güçler Hareketimizi tasfiye etmek için üç temel noktayı esas aldılar. Bunları sıralayacak olursak:
Önderlik ve PKK birbirinden kopartılarak hareketimizin tasfiye edilmesi hedeflendi
1- PKK bir Önderlik hareketidir. PKK’ye katılım Önderliğe katılımdır. Önderlik ve PKK birbirinden ayrı düşünülemez. Önderlikle parti militanları arasındaki bağ öyle güçlü bir bağdır ki bunu anlamaya ne yürekleri ne de beyinleri yeter. Bu nedenle Önderliğe yönelik komployla bizi Önderlikten koparmayı hedeflediler. Bizi Önderlikten koparabileceklerini düşündüler. Bizi Önderliksiz yaşamaya alıştırmak istediler. Ancak bunu başaramayacaklarını 1 Haziran 2004 yılında gerçekleştirdiğimiz hamleyle bir kez daha gördüler. Elbette bu amaçlarından bugün de vazgeçmiş değiller. Şimdi de Önderliğimizi somut bir gerçeklik olmaktan çıkarmak istiyorlar. Unutulmamalıdır ki tüm önderlikler anlaşılmak ister. Uygulanmak için anlaşılmak şarttır. Anlamadığını uygulayamazsın. Anlama düzeyin uyguladığın kadardır. Önderliğimizi sürekli olarak okumalı, kendimizi tanıma, kendimizi bilme ve oluşturma yollarını onun çözümlemelerinin yol göstericiliğinde yapmalıyız.
İnsan tanımadığını anlayamaz; anlayamadığını bilinçle sevemez. Bilgiyle özgürlük arasındaki ilişki stratejik bir ilişkidir. Asla bilme ve bilgi edinme çalışmalarına yüzeysel yaklaşılmamalıdır. Yine bilgiyle ilişki taktiksel olmamalıdır. Bilgiyle ilişkinin taktiksel olması salt ihtiyaçlar üzerinden bilgi edinme ya da günlük yaşamını idame edebilecek kadar doğruya ilgi duymadır. Zaten kendini bilmeden edinilen tüm bilmeler de yarım ve eksik bilmelerdir. Bilgilenmek aydınlanmaktır. Karanlıktaki insan doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini, iyiyi-kötüyü birbirinden ayırt edemez. Ya da onun iyi, güzel ve doğru dediği özgürlük ölçülerine ters düşmesine neden olabilir. Cehalet tüm kötülüklerin kaynağıdır.
Önderliğimiz, “savunmalarımı ve çözümlemelerimi yeterince okumuyorsunuz” diyerek bizleri eleştirdi. Asla ‘Önderliği anlayamayız’ ya da ‘duygusal olarak bağlıyız, yeterlidir’ diye yaklaşılmamalıdır. Önderlik kim ne kadar istiyorsa o kadar onundur. İçimizdeki, yüreğimizdeki ve beynimizdeki Önderliği çoğaltmalıyız ki doğru yaşayabilelim, anlam gücümüz derinleşsin. Anlam gücünü kendinde oluşturamayanlar ya salt kendilerine söyleneni, kendilerinden bekleneni yaparlar yani robotlaşırlar ya da güdüsel bir yaşam sürerler. Bilgiye dayalı olarak anlam gücü ve yorum gücü gelişir. Önderliğimiz bizim özgür yaşam kaynağımızdır. Kaynaktan kopan kurur, çürür ve savrulur. Kaynakla daha güçlü bir buluşma arayışımız olmalıdır ki yolumuzdan şaşmayalım. Yanlış yapsak bile tekrardan kaynakla birlikte akalım.
Kapitalist modernitenin gücü onun teknolojisinde değil ideolojisindedir
2- Kapitalizmin ideolojisi olan liberalizm bir yaşam tarzıdır. Liberalizmin hiçbir ilkesi yoktur. Liberalizm bireyci, hesapçı, emeksiz, dedikoducu ve pragmatist tipleri ortaya çıkarır. Liberal kişi kendi çıkarlarından başka hiçbir değeri tanımaz. Hiçbir şey yozlaşmış insandan daha tehlikeli değildir. Liberal kişi yozlaşmıştır ve tüm kötülüklerin kaynağıdır. Özgürlük mücadelesi saflarında düşmanın yapamadıklarını yapar. Özgür yaşam ve özgür birey anlayışıyla oynar. Özgür ilişkileri, bu ilişkilerin ilkelerini ve ölçüleri geriye çeker. Ufku dardır. Devrimci bir hareket için liberalizm hava bombardımanlarından, kimyasal saldırılardan daha tehlikelidir. Ruhsal olarak teslimiyeti, ahlaki olarak çöküntüyü ve anlam olarak ise ölümü ifade eder. Kutsallarımıza saldırır. PKK’de arkadaşlık ilkesi en kutsal ilkedir. PKK ilk kurulduğu günden itibaren arkadaşlık üzerinden kurulmuş bir harekettir. Arkadaşın için yaşamak, arkadaşın için en iyisini, en güzelini istemek bu hareketin en temel ilkesidir. Arkadaşın doysun diye sofradan doymadan kalkmak, kendini mermilerin önüne atmak, her şeyin en iyisini arkadaşı için, en zorlusunu kendisi için istemek bu hareketin ilkeleridir. Eğer bu ilkelere göre yaşamıyor ve ilişkilenemiyorsak koskocaman bir derya içerisinde bir damla olmayı bile başaramamışız demektir. İnsanın arkadaşı dağ gibi olmalıdır ve her koşul altında sırtını ona dayayabilmelidir. Ancak işte liberalizm içimize sızarak bu ilkelerde aşınma yaratmayı hedeflemiştir; hala da bu yönlü arayışları devam etmektedir.
Savaş çizgimizle oynamak istediler
3- Silahlı mücadeleye ilk başladığımız günden itibaren halkımızın öz savunma gücü olarak mücadelemizi örgütledik ve bu, bir halkın meşru mücadelesiydi. Gerilla örgütlenmemiz Kurdistan’da şiddetin nedeni değil sonucuydu. Zaman zaman çeteci çizginin savaş çizgisinde oluşturduğu ciddi yetersizlikler ve hatalar da oldu. Bu çeteci uygulamalar meşru olan özgürlük savaşımımızın gayri meşru yanları olarak kendini dışa vurdu. Ancak Önderliğimiz bunların üzerinde durdu ve eleştirdi. Hatta bu durumları suç olarak değerlendirdi. Amaçtan kopuk şiddetin bizim çizgimizle bağdaşmadığını ve bu savaş çizgisini reddettiğini belirtti. Fakat bu tür pratikler yaşandı diye gerilla mücadelesinden vazgeçilemez. Şu unutulmamalıdır ki Kurdistan’da gerillasız hiçbir başarı elde edilemez. Sömürgeci, soykırımcı faşist saldırılar ancak gerilla savaşıyla durdurulabilir. Bırakalım başarıyı, yaşam hakkımızı bile elimizden alırlar. Kurdistan’da savaş bir tercihten ziyade bir zorunluluktur. İnsan olmak, onurlu yaşamak istiyorsak savaşmalıyız. Bunun dışında bir tercih yoktur, olamaz. Gerisi teslimiyettir, onursuzluktur.
İşte bu yönleriyle 1 Haziran 2004 yılında geliştirilen hamle salt askeri bir hamle değil ideolojik bir hamledir. Kürdistan’daki inkar ve imha siyasetine yine tasfiye konseptine karşı bir hamledir. Şanlı 1 Haziran Atılımı Önderlik çizgisinden asla vazgeçmemenin ve özgür yaşamda ısrarın adıdır.
Yine Önderliğimiz bu ideolojik saldırıların dayatıldığı dönemde “beni seven kızlar yüzünü Botan’a dönsün” dedi. Gerilla güçleri içerisinde yer alan kadın arkadaşların kendisini Star Özgür Kadın Birlikleri olarak özgün ve özerk bir biçimde örgütlemesini belirtti. Kadın gerillaların örgütlenmesini YJA Star olarak tanımladı, özgür kadın gerillacılığını yeni bir formasyona kavuşturdu. 1999 geri çekilme sürecinden sonra Kuzey alanlarımızda kadın gerilla gücümüz kalmamıştı. 2003 yılıyla birlikte tekrardan Botan, Dersîm ve daha sonrasında da Amed, Garzan ve Serhat eyaletlerine güç aktarımı yapıldı. Böylece ne ABD ne de iç tasfiyecilik ve ihanet amacına ulaştı. Komplocular ve tasfiyeciler 1 Haziran Atılımı’yla yenildiler.
Tabi ki nefes nefese bir mücadeleyle süren, süreklileşen bir romana dönüşen 19 yılını ardımızda bırakıp 20’inci yılına girdiğimiz şanlı 1 Haziran Atılımı’nın öncüleri, fedaileri ve kahramanları da vardı. Partimizin 1 Haziran 2004 hamle kararını açıklamasının ardından Botan Gabar’da Kendal Baz (Yusuf Saruhan) arkadaş tıpkı Egîd arkadaş gibi 13 Temmuz 2004 tarihinde Eruh’ta oldukça etkili ve düşmanı sarsan bir eylem gerçekleştirdi. Yine Silav (Fatma İdem) arkadaş önce Cizre’ye sonra da Siirt’e girerek düşman güçlerine karşı başarılı birçok eylem yaptı. Silav arkadaş eyleminin ardından Siirt’ten dışarıya çıkmak isterken etrafını saran düşman güçlerinin eline geçmemek için üzerindeki malzemeleri parçalayarak kendi tabancasıyla kendisini şehit düşürdü; Bêrîtan çizgisinin ardılı oldu. Silav arkadaşın cenazesini düşman panzerin arkasına bağlayarak sokaklarda dolaştırdı. Tüm bunlar Kürt halkını ve gençlerini yıldırmadı; aksine öfkelerini biledi. O dönem Siirt’ten yüzlerce genç kadın parti saflarına katıldı ve Silav adını aldı.
Zagrosların Çelê alanında ise Gêman Karakolu’na sızma eylemi başarılı bir biçimde gerçekleştirildi. Gerilla güçlerinin savaşıp savaşamayacağı tartışılırken Dersîm Ovacık komando tugayına sızma eylemi yapıldı, düşmanın 20’dan fazla kaybı oldu.
Sadece o yıl birbirinden farklı, birbirinden zengin taktiklerle etkili gerilla eylemleri gerçekleştirildi. Mahir Dersîm arkadaş Özel Kuvvetler Komutanı olarak 1 Haziran Hamlesi’ni zaferle taçlandırmak için Dersîm dağlarına doğru yola koyuldu. Yanında genç fedailerden oluşan bir grupla düşmanla çatışmaya girdiler ve son mermilerine kadar çarpıştılar. Têkoşîn, Seyit Rıza arkadaşlar 1 Haziran Hamlesi’ne Dersîm’den öncülük eden komutanlar oldu. Özcesi gerilla güçlerimiz 1 Haziran Hamlesini tereddütsüzce sahiplendi.
2004 yılını takip eden yıllarda ise gerilla eylemlilikleri hız kesmeden devam etti. Halk gerilla cenazelerini serhildan ruhuyla karşıladı. Adıl ve Gelhat arkadaş komutasında Gabar, Reşit Serdar arkadaş öncülüğünde Oramar eylemleri düşmanı çılgına çevirdi. Sonrasında kapsamlı bir biçimde güçlerimizin sevk ve idare merkezine yönelen düşman Zap’ta bozguna uğratıldı. TC’nin ABD destekli savaş politikaları boşa çıkarıldı, yenilgiye uğratıldı. Kurdistan Özgürlük Gerillası henüz son sözünü söylememişti.
Savaş gerçeği ezberci, şematik ve dogmatik yaklaşamayacağımız bir gerçekliktir. Bu gerçeği bildiğimizden ve pratikten öğrendiğimizden kaynaklı uzun süredir yeni planlar, projeler temelinde değişim ve yeniden yapılanma hep gündeme getirildi. Aslında Önderliğimiz 1991-1994 yılları arasında düşmanın topyekun faşist soykırımcı saldırısı karşısında gerillanın yenilenmesi ve yeniden yapılandırılması temelinde süreklileşen bir biçimde gerillada düzeltmeyi ve yenilenmeyi esas aldı. Bu arayışı hep var olageldi. Uluslararası komplo ile birlikte bu çok daha somut bir hal aldı. Bütün komuta ve savaşçı yapıyı da içine alan bir arayışa dönüştü. O zamandan bu yana da gerillanın HPG ve YJA Star adıyla yeniden yapılandırılması sürecinde sürekli değişim ve yeniden yapılanma projeleri uygulanmaktadır.
Savaşa sadece direnmek için değil zafer kazanmak için girilir. 1 Haziran 2010’da Devrimci Halk Savaşı stratejisi doğrultusunda savaş bir üst aşamaya sıçradı. Gerilla gördüğü branş eğitimleriyle daha da profesyonelleşti ve tekniği taktiğin hizmetine koydu. Sonrasında ise 21’inci yüzyıl gerillacılığını demokratik modernite gerillacılığı olarak tanımladı. Bugün, Kurdistan’da olduğu kadar dünya gerçekliği açısından da şimdiye kadar var olan gerilla mücadelesinde strateji, tarz ve taktik duruşlarda çok köklü değişiklikler yapılması ve yeniliklerin ortaya çıkarılması gereken bir sürece girmiş bulunmaktayız. Sınırlı değişimlerle, dar yüzeysel yenilenme çabalarıyla, uzun süreye yayılmış hep dillendirilen ama pratikte gerçekleştirilemeyen projelerle bu işi yürütmek mümkün değildir. Bu bakımdan bu gerçek görülerek, durum bütün açıklığıyla, tüm boyutlarıyla ortaya konulup tartışıldı; köklü bir değişim ve yenilenmenin gerektiğinin bilincine varıldı. Somut durumu olduğu gibi bütün açıklığıyla ortaya koymak, kafa yormak, analiz gücünü geliştirerek, artık eskisi gibi yürünemeyeceğinin bilinciyle değişimi gerçekleştirmek kaçınılmazdı.
Mevcut dünya konjonktürü, nano(1) düzeye varan teknolojik gelişmeler Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da, Amerika’da gerçekleştirilmiş olan ve 1980’li yıllarda Kurdistan’da, 1970’li yıllarda Türkiye’de devrimcilerin çıkış yapmaya çalıştığı gerillacılığın bilinen tarzlarla yürütülme koşullarını değiştirdi. Ortaya çıkan yeni gelişmeler, teknik düzey ve yeni siber adı verilen saldırı biçimleri gerillacılığın klasik tarzda yürütülen bir mücadeleyle başarıya ulaşma imkânını ortadan kaldırdı.
Geçmiş savaş taktiğimize yön veren temel strateji Uzun Süreli Halk Savaşı stratejisi oldu. 20’inci yüzyılın temel çelişkilerinin ele alınış ve çözümleniş biçimi olarak ortaya çıkan bu strateji, 1970’lerde şekillenmeye başlayan hareketimiz içinde de esas alınan bir strateji oldu. Bu doğrultuda gelişen gerilla mücadelesi ile varlık savaşı yürütüldü. İnkar ve imha edilmek istenen bir halk olmaktan çıkıp kimlik sahibi bir halk haline gelindi. Ancak 1990’larla birlikte değişen dünya dengeleri yine gerek ezilenlerin mücadelesi gerekse de bilimsel gelişmelerin sonucu öne çıkan demokrasi, eşitlik ve özgürlük kavramları halkların özgürlük mücadelesinde de geliştirilmesi gereken mücadele stratejisinde değişimi zorunlu kıldı. Bu kapsamda gecikmeli de olsa hareketimiz Önder Apo’nun öngördüğü bir biçimde böyle bir stratejik değişiklik içine girdi. Hareket olarak 1 Haziran 2010 tarihiyle beraber Devrimci Halk Savaşı stratejisi doğrultusunda savaşı yürütme kararı aldık.
Savaş doktrini savaş meydanlarındaki pratiklerin öğretici sonuçları ışığında ortaya çıkar
Devrimci Halk Savaşı salt siyasi çözüm uğruna yürütülen bir savaş değildir. Demokratik Konfederalizm’in bütün boyutlarını örgütlemek, geliştirmek ve bu boyutların örgütlenmesinin önündeki engelleri aşmak için yürütülen bir mücadeledir. Bu boyutlarının yaşamsallaştırılmasının önündeki engelleri aşmak da ancak halkın ve gerillanın birlikte geliştirdiği ve savaşan bir halk gerçekliğinin oluşturulduğu bir mücadeleyle mümkündür. Adından da anlaşılacağı üzere Devrimci Halk Savaşı halkın savaşıdır; devrimcileşen halkın savaşıdır. Bu savaş salt gerillalarla ya da devrimcilerle yürütülecek bir savaş biçimi değildir. Devrimci Halk Savaşı topyekun yürütülmesi gereken bir mücadeledir. Askeri, siyasal, toplumsal, ideolojik, örgütsel ve diplomasi boyutlarıyla bütünlüklü yürütülmesi gereken bir savaştır. Devrimci Halk Savaşı temelindeki topyekun mücadelemiz faşist-soykırımcı saldırganlığa karşı onu yenilgiye uğratma hedefi temelinde gerçekleşmektedir. Paradigma değişimini esas alan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yeni paradigma temelinde demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
Devrimci Halk Savaşı ve gerillanın yeniden yapılanması gündemi salt gerilla savaşının gelişen düşman tekniği karşısında kendisini yeniden konumlandırması gerekliliğinden kaynaklı geliştirilen bir süreç değildir. Aslında reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte Önderliğimiz gerillada yaşanan tıkanmanın ve tekrarın yarattığı yozlaşmanın önünü almak için gerillada değişimi gerçek gerilla ve doğru tarz başlığı altında geliştirdiği çözümlemelerle gündeme koydu. Zîlan arkadaşın geliştirdiği eylemin ardından ise Önder Apo en büyük tekniğin insan olduğuna vurgu yaparak, savaşın daha küçük birlikler ama nitelikli güçlerle yürütülmesi gerektiğinin perspektifini verdi. 1998 yılında Önderliğimizin düşüncesinde daha da somutlaşan bu değişim gerekliliğini Önder Apo Özel Apocu Birlikler olarak adlandırdı ve timlerin oluşturulması gerektiğini belirtti. Dünya çapında yaşanan teknolojik gelişmeler ve bunların savaş sahasındaki tekniksel gelişmelerde de çok köklü değişikliklere yol açması karşısında gerilla gücümüzün de bir değişimi yaşaması gerektiğini Önderliğimiz çok önceden fark etti; hemen hemen tüm çözümlemelerini gerillacılık ve komuta tarzı üzerine geliştirdi. Gerilla güçlerimiz 2001 yılındaki HPG Birinci Konferansı’nda gerilla gücümüzün yeniden yapılanması kararını aldı ve o günden sonra da değişim gündemden çıkmadı.
Savaş pratiğinde şöyle bir gerçeklik vardır ki savaş doktrini savaş meydanlarındaki pratiklerin öğretici sonuçları ışığında ortaya çıkar. Yine savaşın teorisi gerillanın alın teri ve kanıyla yazılır ve gerillanın kuralları, ilkeleri bundan dolayı kutsaldır. Yeniden yapılanmanın ilk süreçlerinde Hêzên Taybet çalışmalarına yine branş akademilerine önem verildi ve bu yenilenmeler 1 Haziran 2004 Atılımı’nın geliştirilmesinin zeminini oluşturdu.
Gerillanın bir yenilenme yaşadığını gören NATO Gladiosu 2007 yılının Kasım ayında Türk ordusuna İHA tekniğini verdi. Keşif uçağı tekniğini ilk defa 17 Aralık 2007 tarihinde kullanarak uçaklara verdiği koordinatlarla kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirdi. Düşmanda yaşanan bu değişimler gerilla gücünün de hareket, yaşam ve örgütlenme tarzında değişimi daha derinlikli bir biçimde gündeme almasının gerekliliğini ortaya koydu. Sonrasında 2008 yılında Zap Vadisi’nde düşmanın yaşadığı hezimet Türk ordusunda yeni bir durumu ortaya çıkardı. Türk ordusu eski klasik tarzda geliştirdiği kara operasyonlarıyla gerilla gücünü yenemeyeceğini anladı. 2007 yılında Heron ve Predator denen keşif uçaklarını devreye koydu ancak bunları 2012 yılına kadar da çok etkili ve yoğun bir biçimde kullanmadı. 2012 yılı baharıyla birlikte gerilla güçlerimiz Karadeniz’den Botan’a kadar çok etkili eylemleri farklı tarzlarla geliştirdi. Beytüşşebap eylemi yine Zagros hattında Reşit ve Rojîn arkadaş komutasında geliştirilen devrimci operasyonlar düşmanı adeta şok etti. Bu dönemde oluşan ruh, motivasyon ve düşmanı yeneceğine dair inanç ve zafere göz dikme savaşın bu kadar etkili ve sonuç alıcı bir tarzda yürütülmesinde belirleyici bir rol oynadı. Devrimci Halk Savaşı stratejisi salt Bakurê Kurdistan’daki gerilla güçleri için değil tüm Kurdistan parçalarının uygulaması gereken bir savaş stratejisi olarak ortaya konuldu. Bu doğrultuda derinleşen yeniden yapılanma projesi ise aslında tüm sistem karşıtı hareketlerin feyz alabileceği ve faşist sömürgeci sistem karşısında geliştirilen gerillacılık deneyimlerinden faydalanabileceği bir gerçeği ortaya çıkardı. Zaten 2010 yılından sonra Ortadoğu ve Kurdistan’da değişen koşullar ve DAİŞ’e karşı savaş durumu gerilla gücümüzü Ortadoğululaştırdı hatta evrenselleştirdi. Birçok halktan ve farklı inançtan arayışları olan insanlar Hareketimize akın etti.
Sonrasında adına Çökertme Planı dedikleri imha planını devreye koydular. Kendi içinde değişim ve yenilenmeyi gerçekleştiren Türk ordusu istihbarata dayalı teknik kullanarak hem şehirlere hem de dağlarımıza süreklileşen bir biçimde sömürgeci ve faşist saldırılarını geliştirdi. Zaten 2018 yılının sonbaharından itibaren de keşif uçakları 7-24 kullanılmaya başlandı. İlk etapta böylesi bir duruma hazırlıklı olunmadığı ve hangi tedbirlerin alınması gerektiği bilinmediğinden ağır ve zorlu bir süreç yaşadık. Hiç de haketmediğimiz kayıplar oldu. Bundan sonraki süreçte ise gerillanın zafere ulaşmak istiyorsa ve başarıya inanıyorsa mutlaka yenilenme ve değişim yaşaması gerektiğine stratejik düzeyde değer atfedildi. Sonrasındaki süreçlerde ise değişimde ikna olmayan, yeniden yapılanma projesinin ilkelerine kendine göre yaklaşan, bu projeye inanmayan, klasik ve düz hareket tarzında ısrarcı olan yaklaşımlar da açığa çıkabildi. Pratik alışkanlıklara dayalı savaşı yürütme ve hareket etme tarzı gerçekten de alışkanlıkları parçalamanın atomu parçalamaktan daha zor olduğu gerçeğini somut ve net bir biçimde ortaya koydu.
Oysa ki yeniden yapılanma ilkelerinin yarı yarıya uygulandığı alanlarda bile düşmana karşı etkili darbeler vurulabilmiş, yerinde olmayan kayıpların önü alınabilmiştir. 2015 yılından sonraki pratik süreçte en ilkel öğrenme yöntemlerinden olan deneme-yanılma yoluyla öğrenme ya da kendisi yaşamadan, görmeden ikna olmamanın yarattığı sonuçlarla 2018 yılına kadar hemen hemen her gerillanın yaşadığı pratikler oldu. Heftanîn’de, yine Garê’de düşmanın Kurdistan’a karşı geliştirdiği işgal saldırılarında tarihimizde belki de ilk defa bu kadar yoğun bir biçimde teknik kullanılmasına rağmen hareket edilebilmesi, eylem yapılabilmesi ve yeni dönem gerillacılık ilkelerinin esas alındığı takdirde başarı getirdiği gerçeği çarpıcı pratiklerde görüldü. Özelde de kış aylarında gelişen Garê saldırısında onlarca keşfin altında hareket etme kabiliyetine ulaşılması bu projeye olan güveni daha da geliştirdi. Yine cesur yürekli yiğit komutanımız Şoreş Beytüşşebap arkadaş komutasında Siyanê’de geliştirilen tünel savaşı yeraltı tünel savaşının başarı için önemini çarpıcı bir biçimde ortaya çıkardı. Tarihi Siyanê direnişi sadece düşmanı yerle bir etmekle kalmadı, demokratik modernite gerillacılığında tünel savaşı taktiğine gereken önemi vermeyen, tereddüt yaşayan anlayışları da yerle bir etti.
Taktik başarılara değil stratejik zafere ihtiyacımız var
Mücadele tarihimizde 2021 ve 2022 yılları fedailiğin en üst düzeyde yaşandığı, kahramanlık örnekleriyle özgürlük tarihine fedai direnişlerle damgasını vuran yıllar oldu. Devrimci Halk Savaşı’nda demokratik modernite gerillacılığında yeni bir aşamaya girildi. Gerilla parlayan bir yıldız olduğunu bir kez daha pratiğiyle gösterdi. Gerilla Zap’ta, Metîna’da, Avaşîn’de, Dersîm’de, Botan, Amed ve Serhat’ta kar, kış, yağmur, çamur demeden düşmana etkili darbeler vurdu. Medya Savunma Alanları’nda yoldaşlarımıza karşı termobarik, taktik nükleer ve kimyasal silahlar kullanıldı. Dünya savaşlarında kullanılmadığı kadar cephane kullanıldı. Vurulmadık taş, dağ, toprak parçası kalmadı; ırmaklarımız barut ve toza bulandı. Buna rağmen Bager Gever, Avzem Çiya, Delîl Zagros, Nuri Yekta, Mizgîn Rojhilat, Mahir Mazlum ve Tîrêj Cizîrêlerin iradesi, inancı, sevgisi, bağlılıkları ve taktik ustalıklarıyla düşman boşa çıkarıldı. Sara ve Rûken arkadaş Zap’ta açığa çıkan fedai ruhun Mersin Mezitli’deki zirveleşmiş ifadesi oldu. Kuzey Kurdistan’da da aralıksız bir biçimde sürdürülen saldırılar karşısında Besta’da Leyla Amed, Rojbîn Dersîm, Dersîm’de Yaşar Botan, Serhat’ta Hêjar Zozan, Amed’te Xemgîn Serhat ve Zîn, Mardin’de Xebat, Zana ve Canşêr arkadaşlar kahramanca savaştı. Önderliğimize, halkımıza ve Hareketimize karşı gerçekleştirilen soykırım saldırıları karşısında Zîlan çizgisinde zafere kilitlenmiş komutanlık ve savaşçılık anlayışıyla savaşı geliştirmede daha iddialı bir duruş ortaya çıktı.
Bu anlamda gelişen direnişin düzeyine baktığımızda, Kurdistan Özgürlük Gerillası’nın en temel sorununun Devrimci Halk Savaşı stratejisini anlama sorunu olduğunu belirtmek, bu stratejiyi hayata geçirecek tek gücü gerilla olarak görmek anlamına geldiği gibi, aynı zamanda gerillayla birlikte hayata geçirilecek görevlerden de kaçmak anlamına gelmektedir. HPG ve YJA Star güçleri olarak en az on üç yıldır Devrimci Halk Savaşı stratejisini doğru hayata geçirmek noktasında tartışmalar yürütüyoruz. Bu stratejiyi anlama, derinleşme, yine pratikte uygulama sorunlarımız ve yaratıcı bir biçimde taktiği etkili uygulamada yetersizliklerimiz olduğu doğrudur. Ancak özellikle de 2022 yılı pratiğiyle birlikte Devrimci Halk Savaşı’nda demokratik modernite gerillacılığıyla özgür alanların nasıl savunulabileceği netleşmiştir. Pratik olarak da Tepê Amediyê, Tepe Cudî, Şehit Pirdoğan, Şehit Munzur, Şehit Sîpan ve Şehit Çekdar alanlarında bu kanıtlanmıştır. Batı Zap Vadisi’nde TC ordusu kırılmıştır. Faşizm Zap’taki savaş tünellerine gömülmüştür. Kapitalist modernite, onun oluşturduğu ilişki ve yaşam tarzı Tepe Cudî’de yenilmiştir.
Tabi bu muazzam ve muhteşem direnişe rağmen neden istediğimiz zaferi yakalayamadığımız gerçeğine yoğunlaşmamız, pratikleri irdelememiz ve Devrimci Halk Savaşı stratejisinde uygulama sorunlarımız üzerinde durmamız gerekmektedir. Bizim artık taktik başarılara değil stratejik zafere ihtiyacımız vardır. Halkların tarihine, Kürdün kaderine başarı ve zafer damgasını vuracak bir stratejiye sahibiz ve bunu gerçekleştirme iddiasındayız.
Devrimci Halk Savaşı toplumun tüm kesimlerinin savaşıdır
Devrimci Halk Savaşı stratejisi, adından da anlaşılacağı üzere salt devrimcilerin ve gerillanın savaşı değildir. Ama maalesef Devrimci Halk Savaşı stratejisi hala askeri alanın ve gerillanın mücadele stratejisi olarak ele alınmaktadır. Oysa ki bu stratejinin diğer stratejimizden en temel farkı savaşın kazanılmasında gerillanın değil halkın rolünün belirleyici olmasıdır. Devrimler halkların eseridir. Bu gerillanın rolünü yadsımak ya da tali görmek olarak anlaşılmamalıdır. Ancak devrimi gerçekleştirecek olan dipten gelen dalgadır ve savaşan halk gerçekliğinin örgütlenmesidir. Yoksa stratejimize Devrimci Halk Savaşı demenin anlamı yoktur; devrimcilerin savaşı dememiz yeterlidir. Tarih gerçeğin şaşmaz pusulası olarak bizlere halkla bütünleşmeyen bir savaşın zafer kazanamayacağını göstermiştir. Halkımız kendi değerleri uğruna savaşı göze almadıkça, bunu salt gerilladan beklediği sürece başarıyı yakalayamayız. Yine toplumsal alanda da, dış ilişkilerde de, ideolojik çalışmalarda da, siyasal alanda da Devrimci Halk Savaşı stratejisi esas alınmalıdır. Bir kişi basın alanında da olsa, toplumsal alan çalışmalarında da olsa Devrimci Halk Savaşı’nın bir gerillasıdır. Bu yönüyle de ideolojik alan çalışmalarımızdan tutalım toplumsal alan çalışmalarına kadar pasif savunma pozisyonundan çıkılmalıdır. İmralı işkence ve soykırım sistemi karşısında pasif savunmayla başarı elde edilemez. Daha devrimci ve savaşçı olunmasına ihtiyaç vardır.
Düşman topyekun bir biçimde bize Önderliğimize, hareketimize, halkımıza ve kadınlara saldırıyor. Bunun karşısında mücadelede bütünlüklü olamamak, Devrimci Halk Savaşı stratejisine pozitivist yaklaşım başarıyı engellemektedir. Demokratik Ulus Paradigması’ndan önce yürüttüğümüz savaş devlet kurma hedefli, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı üzerinden ulusal kurtuluş perspektifi üzerine oturtulmuş, kendi iç dinamiği içinde de savunma, denge ve saldırı aşamalarını öngören bir strateji barındırmaktaydı. Bu dönemde yürütülen mücadele Önderliğimizin de tanımladığı gibi kültürel soykırımla paramparça hale getirilmiş, varlığı yeniden kendisiyle tanıştırma xwebûn haline getirme, anlam ve kimlik kazandırma mücadelesiydi. Geçen otuz yedi yıllık savaş deneyimimiz Kurdistan’dan yola çıkarak insan gerçeğini zihniyetten düşünceye, duygudan yüreğe bütün niteliklerle yeniden inşa etmeyi ve var kılmayı amaçlıyordu. Sömürgecilik tarafından dayatılan inkar ve imhaya karşı varlığın inşası söz konusuydu.
Yeni demokratik modernite paradigması ise demokratik ulus perspektifi temelinde bir Devrimci Halk Savaşı’nı ve onun gerillacılığını öngörmektedir. Önder Apo günümüzün Devrimci Halk Savaşı’nın pratikleşmesini demokratik ulus perspektifinde ifadesini bulan dokuz temel boyutun her alanda inşası olarak değerlendirmektedir. Ancak bu inşa temelinde gelişen örgütlülük, halkın yereli ve evrenseli ortak akıl ve yürekle aynı potada buluşturan ortak değerler konusunda harekete geçebilen bir tarzıyla demokratik sosyalist bir örgütlenme haline gelebilir. Bu anlamlarıyla Önderliğimizin Devrimci Halk Savaşı’nın özümsenme ve uygulanma sorunlarına ilişkin geliştirdiği eleştiriler de buna göre anlam ve kapsam kazanmaktadır. Kuşkusuz bundan önceki dönemlerde komutan, strateji ve taktik, savaş sanatı, örgütlü halk gerçeği, eylem tarzı ve kadro gerçeği gibi hususlarda Önderliğimizin geçmişte yaptığı değerlendirmeler öz itibariyle gerçekliğini ve geçerliliğini koruyan değerlendirmelerdir. Fakat aynı zamanda varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama gerillacılığının iç içe geliştiği bir süreç olması itibariyle Devrimci Halk Savaşı daha bütünlüklü, her aşamasının halk, parti ve gerilla iç içeliğiyle geliştirildiği bir strateji olma özelliğini taşımaktadır. Bu nedenlerle gerilla gücümüz açısından eskiye göre felsefi, sosyolojik, politik ve askeri alanda daha güçlü bir formasyonu gerektirirken, taktik açıdan da esnek hareket tarzını esas alan, nerede ne yapacağı bilinemeyen, yaratıcı ve dinamik bir hareket tarzını öne çıkarmaktadır.
Demokratik modernite gerillacılığı özgürlük yolunda asla küçümsenmemesi gereken bir gelişmedir
Günümüzde gerilla mücadelemiz Kurdistan’ın dört parçasını aşarak Ortadoğu geneline hitap eden bir düzeye ulaştı. Hatta bunu da aşarak dünyanın genelinde sistem karşıtı güçlerin feyz aldığı bir gerçekliğe dönüştü. Belirttiğimiz gibi bunlar tümden özgürleştiğimizin bir göstergesi değildir. Ancak demokratik modernite gerillacılığı özgürlük yolunda asla küçümsenmemesi gereken bir gelişmedir. Tabi ki bu gelişim düzeyini toplumsallaştırmada yaşadığımız sorunlar vardır. Mevcut gelişim düzeyini topluma mal ederek yaygınlaştıracak ve daha ileri düzeyde sıçramaları yaşatacak öz savunma ağlarının örgütlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda da daha fazla yoğunlaşan ve yayılan bir örgütlenme tarzını geliştirmemiz, hızla çözüm üreten bir yapılanmaya kavuşmamız gerekmektedir. Özgür yaşam projelerimizi daha fazla pratikleştiren, makro ve mikro iktidardan kaynaklı olarak geliştirilen saldırılara cevap verebilen özel örgütlenmeleri geliştirmemiz bir zorunluluktur. Kurdistan’da yüzyıllık inkar, imha siyaseti ve 21’inci yüzyılın teknoloji çağı, enformasyon, telekomünikasyon dönemi olarak da adlandırabileceğimiz gerçeği karşısında Devrimci Halk Savaşı başarı için bir zorunluluk olduğu kadar bir özgürlük tercihidir. Bu faşist zihniyeti geriletmenin, soykırım siyasetini geriletmenin başka bir yolu yoktur. Devrimci Halk Savaşı’nın başarıyla yürütülmesi için uzay çağından geçtiğimiz bu dönemde halkımızın öz örgütlülüğüne kavuşturulması gereği vardır.
Kürt-Türk ilişkileri inkar ve imha politikası ile korku yaratma ve bu korkuya karşı direnme, isyan etme süreçleri olarak gelişti. PKK’nin gelişimine kadar, isyan duyguları çok da ideolojik zeminlere oturmadan kaba bir isyancılık ve cesarete dayalı biçimde oldu. Ancak PKK ile birlikte isyanın mekanı olan dağlar ideolojik, politik, askeri bir zemine oturdu ve sürekliliğini de zaten bunun üzerinden sağladı. Dağlar her şeyden önce özgür yaşam ve özgür birey ilkesiyle ideolojik cesareti yarattı. Yıllardır her türlü özel savaş, psikolojik savaş, bombardımanlar hatta kimyasal silahlarla geliştirilen saldırılar en yoğunluklu bir biçimde uygulanmasına rağmen Kürt halkını korkutamadı, gerillanın direnişini engelleyemedi. PKK ile ideolojik cesaret yüreklere kazındı.
İnsan onurlu bir varlıksa soykırım politikalarına teslim olmaz; kendi özgürlük eğilimine ihanet etmez. Sen tüm kirli politikalarınla, komplolarınla, psikolojik savaşınla ne kadar yıldırmaya çalışırsan çalış bir o kadar karşında kendi cesaretini ortaya koyacak direnişçiler yaratırsın. Bu diyalektik bir gerçektir. Çok ciddi bir gündem saptırması, toplumsal yönlendirme durumu var. Özel savaş psikolojik harekat tüm yoğunluğuyla devrededir. Ancak buna rağmen “bunca yıldır tüm tekniğinizle, ordu gücünüzle, istihbaratınızla, devlet gücünüzle saldırdınız da ne oldu? Asıl terörist kim? Bir halkın önderi esaret altındayken, hiç böyle bir şey yokmuş gibi davranmak, terörizm değil midir? Gever’de beş yaşındaki Erdem’i zırhlı araçla katletmek terörizm değil midir, Taybet ananın cenazesini günlerce sokak ortasında bırakmaya ne demeli? On binlerce kişilik ordu ve teknik gücünle, taktik nükleer ve kimyasal silahlarınla ömrünün baharındaki bir grup gencin üzerine gitmek terörizm değil de nedir?” diye soranların sayısı belli bir potansiyeli/sayıyı aşamıyor. Oysa ki bunların hepsi TC’nin terörist olduğunun çok açık göstergeleridir. Aslında PKK’nin haksızca konulduğu terör listesinden çıkarılarak TC’nin terör listesine konulması gerekiyor. İnsanlar özgürce yaşayamıyor, konuşamıyorsa, her kritik süreçte ensesinde bir ordu kılıcı ha vurdu ha vuracak bekliyorsa, kriz ve savaş rantçılığının bir nesnesi haline getirilmişse, ölümüne emek harcayıp da karnını bile doyuramıyorsa, her an bir polisin tüm gururunu ve onurunu ayaklar altına alarak dayak yeme, işkence görme korkusunu yaşıyorsa, erkekse erkek bir milletin kof gururuyla caka satıyorsa ve aslında zavallı bir köleliği yaşıyorsa, yalancı maskeler takmaya mahkumsa, kadınsa erkek bir millet içinde yokluğunu an be an hissediyorsa, fuhuşun, tacizin, tecavüzün, ucuz emekçi, erkek yedeği olmanın öznesi haline getirilmişse, cesaretsiz yöneticiler tarafından yönetiliyorsa, en büyük hırsızlıkların dolandırıcılıkların bir erdem ve yücelik haline getirildiği bir ahlak dünyasında yaşıyorsa, bilim adına yüreği küçümsenmiş ve susturuluyorsa, beyni ise kalıplaşmış dogmalarla zehirleniyorsa, çocukluğu ve gençliği tüm yaşamı bir ezberler ve yönlendirilmişlikler etrafında tek tipleştirilmişse nasıl kendisine yaşıyorum diyebilir!
Yaşamak salt nefes alıp vermek değildir. Biyolojik olarak yaşamak ayrıdır, anlamlı yaşamak ayrıdır. Hiçbir şey gerçekleştiği mekanla sınırlı kalmaz. Nasıl ki dağdaki gerilla salt bir birey değilse, o gerillaya karşı gerçekleştirilen yönelim de onunla sınırlı değildir. Gerilla üzerinde yürütülen savaş onun temsil ettiği mücadele değerlerine, ait olduğu halk gerçekliğine ve yine aynı coğrafyayı paylaştığı diğer halklara karşı da bir savaş anlamına geliyor. Her şey büyük bir sorumsuzlukla klasik alışılmış politikalara ve güncel dar politik çıkarlara kurban edilmektedir. Bir gerillanın cenazesinden ürkülüyor, halkın kendi öz evlatlarını sahiplenmesinin önüne geçilmeye çalışılıyor. Temel amaç, canını bu halka, özgürlük amaçlarına adamış gerillanın yaşamda da ölümde de halkla bütünleşmesinin önüne geçmektir. Halkımız bu kirli oyunları görmeli değerleri uğruna savaşmalıdır. Zindanlarda insanlarımız insanın aklının ve yüreğinin sınırlarının almadığı ve kabul edemediği eş zamanlı aslında art zamanlı saldırılarla karşı karşıyadır. Hemen her gün zindanlardan bir cenaze çıkıyor. Aslında ülkemizde serhildan gerçekleştirmek için gerekçe aramaya gerek yok. Her gün büyük ayaklanmalara neden olacak onlarca olay yaşanıyor.
Halkımız, devrimci-demokrat-sol güçler, kadın hareketleri, ekolojist, feminist ve anarşist hareketler şu gerçeği kavramalıdır: Önderliğimize ve gerilla güçlerimize yaklaşım tüm özgürlük güçlerine yönelik yaklaşımdır. Önder Apo tecrit altındaysa, halkımız, kadınlar ve sistem karşıtı hareketler tecrit altındadır. İmralı işkence ve soykırım sistemi ancak Devrimci Halk Savaşı stratejisiyle parçalanabilir.
1 Haziran Atılımı ruhuyla mutlaka kazanacağız
Tarihin en zorlu ve karmaşık sorunlarından olan Kürtlerin özgürlük sorunu sürekli ve yoğunlaşmış bir emeği ve mücadeleyi gerektirmektedir. Bizler dünyaya açılmakla birlikte henüz toplumlara geniş bir yaşam alternatifini oluşturma, halklar, kadınlar ve ötekileştirilenler için özgürlük soluğu haline gelmede yeteri düzeyi yaratamadık. Özgürlük mücadelesi boyutuyla verdiğimiz emeği, daha sonuç alıcı, genel tüm halka ulaşacak ve ihtiyaçlara hitap edecek tarzda yaygınlaştıramadık. Bugün artık sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri, sol, anarşist, ekolojist birçok çevre artık göz ardı edilemeyecek bu sorunu görüyor. Hiçbir çabayı küçümsememekle birlikte özgürlük sorununu ideolojik, politik, örgütsel, öz savunma, hukuki, kültürel, ahlaki, bedensel tüm yönleriyle bütünleyen bir yaklaşımla ele alma fazla görülmemektedir. Önder Apo’nun geliştirdiği paradigma ve Devrimci Halk Savaşı stratejisi ile Hareketimiz böyle bir komple yaklaşımı ideolojik olarak da yaşam ve mücadele anlayışı olarak da geliştirmektedir.
Ancak bizim pratik yaklaşımlarımız bu bütünlüğü yakalamaktan henüz uzaktır. Bir ilerleme olduğunu inkar etmeyelim ancak esas hedefimizi ve aşmamız gereken soykırım sistem gerçekliğini dikkate aldığımızda yetersiz kaldığını da görelim. Kendi öz gücümüze, ideolojimize daha fazla güvenerek ve yine kendi yetersizliklerimizi daha büyük bir cesaretle görerek ve gidererek pratikleşmek durumundayız. Özgürlüğü toplumsallaştırma mücadelesinin gerekli bedellerini ödemezsek, yarın öbür gün daha da büyüyen soykırım, toplum ve kadın kırım karşısında çok daha büyük bedeller ödemek zorunda kalacağız. Toplumsal kirlenme yozlaşma açısından büyük bedeller ödeyeceğiz. En fazla da kadınlar ve çocuklar bu yozlaşmanın ve katliamın kurbanı olacaktır. Bu nedenlerle her yerde bu topyekun inkar ve imha savaşına karşı pasif savunmadan taktik saldırıya geçmek, kalıcı öz savunma örgütlenmelerini oluşturmak, buna başta kadınlar olarak öncülük yapmak en temel görevimizdir.
Yine soykırımcı sistemin gerek kapitalist gerek feodal biçimde, savaş rantçılığının kirli bir politikası olarak geliştirdiği kadın tecavüzleri ve çocuk katliamlarına karşı halkımız sesini daha fazla yükseltmelidir ve var olan tüm sesler birleştirilmelidir. Birbirini sahiplenen ve birbirini koruyan bir örgütlenme ağı geliştirilmelidir. Hiçbir insanımızı bu sisteme kurban ettirmeyelim. Bizim örgütlenmedeki zayıflığımız bu vahşileşmiş ataerkil sistemin kendini güçlendirmesi anlamına gelmektedir. Toplumu baskı altına alan hangi zihniyetse, hangi kurumsa, hatta hangi kişiyse bunlara karşı özel politika üretilip mücadele edilmelidir. Halkımız, suç işleyenlere karşı kendi ceza politikalarını geliştirebilmelidir. Bu gerici ve kirli zihniyetin böyle istediği gibi kendini yaşatmasına izin verilmemelidir. Toplumun düşünsel kolektivizmi, ortak aklı yaratıldığında muazzam bir yöntem zenginliği ve mücadele biçimi doğacaktır. Bu soykırımcı, faşist, sömürgeci zihniyete karşı örgütlenilmeli, örgütlenilerek ortak bilinç ve ortak tavır geliştirilmelidir. Devrimci Halk Savaşı stratejisinde en önemli ve stratejik çalışma olan öz savunma örgütlenmeleri açısından artık en önemli ve can alıcı nokta eğitici, dönüştürücü, sistem karşısında koruyucu ve sisteme karşı tavır alıcı örgütlenme odaklarını yaygınlaştırma ve bu yaygınlaşan örgütlülüğü koordineli ve iletişimli kılabilmedir. İşte bu noktada öz savunma örgütlülüklerini oluşturmak çok önemlidir. Yaşamın en basit diyebileceğimiz bazı ayrıntılarına karşı mücadeleden tutalım da en siyasal boyutlarına kadar, küçük-büyük demeden, neye ve kime karşı mücadele öngörülüyorsa orada hemen öz savunma örgütlenmesini oluşturmak esas hedefimiz olmalıdır. Kalıcı örgütlenmeler kadar kısa süreli hedefler ve uzun süreli hedefler içinde örgütlülükler oluşturulmalıdır. Özgürlüğümüzü kazanmak için öz savunma örgütlülüğünün yaygınlaştırılması ve kalıcılaştırılması çok önemlidir.
Şanlı 1 Haziran Atılımı’nın 20’inci yılına girerken geride bıraktığımız 19 yıllık mücadele pratiğinin özelde de 2015 yılından sonraki sekiz yıllık mücadele pratiğinin her alanımız açısından köklü irdelenmesine ve analize tabi tutulmasına ihtiyaç vardır. HPG ve YJA Star güçleri olarak bunu yapıyoruz. Ancak tüm çalışma alanlarımızın son on dokuz yıllık mücadele pratiğini özellikle de Uluslararası komplo sonrasındaki mücadele sürecini irdelemesi, özeleştirel bir tutumla gereken dersleri çıkarması gerekmektedir. Devrimci Halk Savaşı stratejisinin bütünlüklü, derinlikli ve çok yönlü uygulanmadığı durumda dahi düşmanın saldırılarını durdurmuş ve planlarını boşa çıkarmışsak tüm alanlarımızın 1 Haziran Atılım ruhuyla bu stratejiye göre katılması halinde mücadeleyi zaferle taçlandıracağımız, hiçbir gücün bizi durduramayacağı ve mutlaka kazanacağımız açıktır. Önderliğimize de şehitlerimize de halkımıza da ancak böyle layık olabileceğimiz, yalın bir gerçektir.