Özgürlük mücadelemizin büyük fedaileri Zîlan, Sema ve Gulan yoldaşlar şahsında tüm mücadele şehitlerimizi büyük bir saygı ve minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Haziran ayında şehit düşen kadın özgürlük mücadelemizin öncüleri ve Zîlan çizgisinin takipçileri olan Berîvan Zîlan, Raperin Amed, Leyla Van, Zîlan Pepule ve Şaristan Asmin yoldaşlar şahsında bu yüzyılı kadın devrimi yüzyılı haline getirmeyi başaran, Kurdistanı direnişin kalesi yapan Apocu kadın militanlığını selamlıyoruz.
Ülkemizi soykırımcı sömürgeci sistemin işgalinden kurtarmak ve kadın özgürlük devrimini gerçekleştirmek gibi büyük amaçlarla yola çıkmış bir hareketiz. Zîlan çizgisinin militanları olarak, Önderlik çizgisinin militanları olarak amaç ve hedeflerimizdeki netliğimiz, şehitlerimizin izindeki yürüyüşümüzden geliyor. Özgürlükteki ısrar düzeyimizi Zîlan, Sema, Gulan ve Onların ardılları olan kahraman şehitlerimize bağlılık düzeyimiz belirliyor. Her birimizin yaşamdaki duruşunu, mücadeledeki katılımını belirleyen, yine bu kahraman yoldaşlarımızı temsil etme düzeyimiz oluyor.
Yaşanmış tarihin bize her zaman gösterdiği gibi güçlü öncü kişilikler, tarihsel eylemlerin yaratıcısı ve yeni yaşamın temsilcisi olurlar. Tıpkı tarihte olduğu gibi günümüzde de böylesi güçlü öncü kişilikler Zîlanların, Semaların ve Gulanların fedai ve direnişçi ruhunu kendi duruşunda yaşatarak Özgürlük tarihini yazmaya devam ediyorlar. En başta da fedai kadın ordumuz olan YJA Star güçlerimiz, tüm savaşçı ve komutasıyla beraber Zîlan, Sema ve Gulan çizgisinde her an direnerek Önder Apo’nun fikir ve felsefesinin yaşam bulması için mücadeleyi her gün biraz daha büyütüyorlar. Tanrıçaların yarattığı mekanlarda tanrıçalığa yeniden ruh kazandıran, tanrıçalığı yeniden dirilten tüm yoldaşlarımızın mücadelesini ve özgürlük yolunda eylemleşme düzeylerini selamlıyoruz.
Kurdistan’daki özgürlüksel gelişmeler gerilla mücadelesi sayesinde oldu
Tarihi Zîlanca çıkışı anlayabilmek için Zîlan yoldaşdaki kararlaşmayı, içinde şekillendiği dönem koşullarını görüp bilince çıkartmak gerekir. Çünkü Zîlan yoldaşı bu fedai eylem çıkışına götüren çok derinlikli içsel bir yoğunlaşma düzeyi vardır. Kurdistan’ın içinden geçtiği çok yakıcı bir imha ve soykırım süreci vardır. Kürt halkının tek umudu haline gelen bir Önder Apo gerçeği ve geliştirdiği gerilla ordusu vardır. Önder Apo’yu ve geliştirdiği gerilla ordusunu bağrına basarak serhildana kalkan bir halk gerçekliği vardır. Zîlan yoldaşın bu tarihi çıkışını daha iyi anlamak ve bilince çıkarmak için o dönemi biraz hatırlamakta ve anlatmakta fayda vardır.
Bilindiği üzere, özgürlük mücadelemizi klasik Kürt isyanlarından ayıran ve onu yenilmez kılan bazı temel özellikleri vardır. Bunların en başında, yürüttüğü profesyonel gerilla mücadelesi gelmektedir. Soykırımcı sömürgeci TC işgal sisteminin Kurdistan’da ortaya çıkardığı siyasal ve toplumsal sorunların derinliğine bakıldığında, profesyonel bir gerilla mücadelesi yürütmeden bugünkü siyasi, sosyal, ideolojik ve kültürel gelişmenin yaşanması mümkün olamazdı. Ülkemizde yaşanan derin ulusal, siyasi, sosyal, kültürel ve tarihi sorunlara çözüm yaratmanın tek yolu gerilla mücadelesini başlatmaktan geçiyordu. Nitekim Kurdistan’da bugün yaşanan yeni özgürlüksel gelişmeler, gerilla mücadelesinin gelişip sistemli hale gelmesi ve kendisini sürekli modernize etme kabiliyetini kazanması sayesinde ortaya çıkmaya başladı. Gerilla mücadelemiz kalıcı ve sistemli hale gelmeseydi ve kendisini sürekli büyütme ve yenileme kabiliyeti kazanmasaydı, Kurdistan’da bugün yaşanan gelişmelerin ortaya çıkması pek mümkün olmayacaktı.
1984’ten itibaren partimiz PKK önderliğinde devreye giren gerilla mücadelemiz, Kürtlerin ve Kurdistan’ın hem güncel durumunu hem de dayatılan ölümcül kaderini kökten değiştirmiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren soykırımcı sömürgeci işgal rejiminin Kürtlere dayattığı “Varlık olmaktan çıkarılma” durumunu, köklü bir biçimde değişikliğe uğrattı. Kurdistan Özgürlük gerillası, 1990’lı yıllarla beraber halkın kitlesel serhildan gücüne kavuştu ve gerilla-halk bütünlüğünden doğan büyük bir iradi güç haline geldi. Kurdistan ve bölgede yeni bir iradi güç haline geldikçe de ciddi bir aktöre dönüşmeyi başardı.
Hareketimizin öncü ve fedai gücü olarak özgürlük gerillasının, her gün biraz daha büyüyerek ve derinleşerek günümüze ulaşmasında ve güncel kazanımları elde etmesinde, 1990-1995 yılları arasındaki mücadele dönemi büyük önem arz etmiştir. Bu dönem, gerilla gücü olarak halkla bütünleştiğimiz, halkın gücüne kavuşarak büyüdüğümüz bir dönemdir. Halkımızla buluştuğumuz, savaş ve örgütlenme tecrübesi ve birikimi kazandığımız ve Kurdistan coğrafyasına kök saldığımız bir dönemdir. Gerilla mücadelesine dayanarak büyük bir güç ve irade kazanan Kürt halkının, kendisine dayatılan inkar ve imha kaderini artık yüksek sesle ret ettiği yıllar olmaktadır. Beklenmeyen bazı yeni gelişmelerin her an yaşanabildiği bir dönemi ifade etmektedir. Bu durum hem bizler için hem de düşman güçleri açısından böyledir. Soykırımcı-sömürgeci TC’nin Kurdistan’da OHAL rejimini geliştirdiği ve kurumlaştırdığı, faili meçhul cinayetlerin işlendiği, köy yakmaların yaygınlaştığı yıllardır. Yine Türkiye’nin kendi içinde bazı subay ve generallerin öldürüldüğü yıllardır. Hatta Türkiye’nin 8. Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın öldürülmesine de sebep olan yıllardır. Tüm bu nedenlerden dolayı, önemli bir dönemi ifade ediyor. Başka deyişle, Kürt halkının, yakılan gerilla ateşi etrafında yeniden varlık kazanmaya başladığı yıllar oluyor. Kurdistan’da ortaya çıkan tüm gelişmelere gerillanın damgasını vurduğu yıllar oluyor.
Bahsini ettiğimiz bu dönemde hem bizim cephemizden hem de düşman cephesinden ortaya çıkan tüm gelişmeleri, yürütülen gerilla mücadelemiz belirlemiştir. Çünkü gerilla ordumuz, bu yıllar arasında, artık Kurdistan’dan söküp atılması mümkün olmayan kalıcı bir savaş ve savunma gücü haline geldi. Halkımızın kimliksel, tarihsel ve kültürel açıdan yeniden varlık kazanmaya başladığı bir süreç oldu. Bu sürecin ardından gerilla ordumuz, Kurdistan’da büyük bir umut hareketine dönüştü ve yeniden var olmanın vazgeçilmez tek çaresi haline geldi. Kürdün adeta karartılmış duygu ve düşünce dünyasını kökünden sarstı ve aydınlık bir yeniden doğuşa yol açtı. Gerillanın yaktığı özgürlük ateşi, kendi etrafında yeni ve özgürlükçü bir yaşamı geliştirmeye başladı. Dolayısıyla bu yıllar, Kurdistan’da gerilla öncülüğünde yükselen aydınlığın yüz yıllık karanlığı yırttığı, iyinin, doğrunun ve güzelin yeniden anlam kazanmaya başladığı, kaybedilen anlamın kendini yeniden zihinlere ve ruhlara yerleştirdiği bir dönem oluyor.
Kürtler, gerilla ile yeniden var olma şansını yakaladı
Özgürlük gerillası, Kurdistan coğrafyasındaki konumunu kalıcılaştırmak üzere savaş ve ordu sorunlarını yine yaşam ve ilişki sorunlarını gündemine alıp tartıştıkça ve gerillacılık tarzını ülkenin her yerine taşıdıkça, Kurdistan toplumu içerisinde de çok ciddi bir kitlesel destekle karşılanmaya başlıyordu. Önder Apo’dan günlük olarak dinlediği perspektifler temelinde, savaş ve ordu sorunlarıyla, yine kişilik sorunlarıyla, yaşam ve ilişki sorunlarıyla mücadele ettikçe hem gerillacılıkta hem de özgür yaşam çizgisinde hızla yetkinleşiyordu.
Kendi içinde kurumlaşıp kalıcı ve sistemli bir gerilla gücüne dönüştükçe, Kürt toplumu içerisinde büyük umut ve beklentiye yol açıyordu. Ülkesi işgal edilmiş, dili ve kültürü yasaklanmış, maddi-manevi tüm varlığına el konulmuş olan Kürt halkı tarafından büyük bir umutla, heyecanla ve coşkuyla karşılanıyordu. Halkımız ülkenin her tarafında gerillayı büyük bir umut ve beklentiyle kucaklıyor ve hesapsızca bağrına basıyordu. Özgürlük mücadelemizin büyüyerek günümüze ulaşması bu sayede gerçekleşti. Kürt halkı, kendi varlığını ve özgür geleceğini artık gerillanın varlığında ve başarısında görmeye başlıyordu. Ulusal ve toplumsal kaderini, geleceğini, gerillanın direnişine bağlamaya başlıyordu. Gerilla direnişi olmadan Kurdistan’da yaprağın bile kımıldayamayacağı artık anlaşılmıştı. Çünkü halk olarak yeniden var olma sürecinin, gerilla mücadelesinin başlamasına paralel olarak geliştiği ve ilerlediği görülüyordu. Bu yüzden gerilla mücadelemizin Kurdistan toplumundaki karşılığı; yeniden var olma şansını yakalamak ve yeniden ulusal, siyasal, toplumsal, kültürel bir varlık ve kimlik haline gelmek oluyor. Aslında yeniden doğmak gibidir.
Ama eski tarzda değil de yeni bir tarzda varlık kazanıp yeniden doğmaktır. Soykırımcı sömürgecilikten kaynaklı gericileşmiş yönlerini aşarak, klasik-geri- geleneksel öğelerden kurtularak, yeniden ama daha aydınlık bir fikir ve düşünce dünyası etrafında ideolojik bir düzey kazanarak, tekrardan varlık haline gelme sürecidir. Bu yüzden gerilla ordulaşması, Kürt halkında ve Kurdistan toplumunda büyük bir umut ve güven hareketine yol açtı. Gerek kırda gerekse kentte yaşayan tüm kesimleriyle beraber halkımız, gerilla mücadelesini adeta ekmek ve su kadar vazgeçilmez bir yaşam kaynağı olarak görmeye başladı. Bu boyutuyla Kürt toplumu içerisinde yaşanan çok ciddi bir boşluğu doldurduğunu söylemek isabetli bir tespit olur. Böylelikle Kurdistan gerillası, doksanlı yıllarla beraber Kürt halkının büyük kitlesel serhildan gücüne de kavuşmaya başladı.
Gerillacılığa dayalı gelişen özgürlük mücadelemizin bu biçimde halklaşması ve giderek bir serhildan gücüne kavuşması, soykırımcı sömürgeci TC devletini büyük bir korkunun içine soktu. İşgalci TC devleti, Özgürlük Hareketimizi ilk süreçlerinde klasik Kürt isyanlarına benzetmiş, onlar gibi ele alıp yaklaşım belirlemiş, strateji ve taktiklerini buna göre geliştirmişti. Ancak Hareketimizin, uzun süreli halk savaşı stratejisini esas alması ve bu temelde gerilla mücadelesini başlatma kararına ulaşması ardından, durumun hiç de öyle olmadığını görüp anlamış oldu. Mücadele saflarımızda gerillacılığın gelişip serpildiğini ve giderek tüm Kurdistan’da mücadeleyi kalıcı hale getirdiğini ve artık sökülüp atılmasının mümkün olmaktan çıktığını gördükçe, kavradıkça hareketimize karşı yürütmüş olduğu strateji ve taktikleri de ona göre değiştirmeye başladı.
Kürdün Kürde öldürtüldüğüyeni bir süreç
Soykırımcı sömürgeci TC devleti, özgürlük gerillası karşısında artık devletin normal kanun ve kurallarıyla, normal yol ve yöntemleriyle başa çıkamayacağını anlamaya başlamıştı. Artık eski normal ordusuyla istediği sonucu alamayacağını görünce, seksenli yılların sonlarına doğru Kurdistan’da çok yönlü bir özel savaş rejimini ve bunun kendi içinde gizli ve karanlık çete kurumlaşmalarını geliştirmeye başlamıştı. Kurdistan’ı Olağanüstü Hal Bölgesi-OHAL ilan ederek, kanunlara adını süper vali olarak geçirdikleri OHAL valisi ve onun komutasında, bir özel savaş rejimi kurmuşlardı. Bakur Kurdistan, OHAL valisi ve onun komutasındaki JİTEM çete yapılanması tarafından yönetilmeye başlanmıştı. Kurdistan gerillasına karşı gizli ve kanunsuz kontrgerilla birlikleri ve özel tim yapılanmaları oluşturulmuştu. Halkımız tarafından “Cehş” olarak adlandırılan köy koruculuğu sistemi kurularak, Kürdün Kürde karşı savaştırıldığı, Kürdün Kürde öldürtüldüğü yeni bir süreç başlatılmıştı. Yurtsever ve devrimci insanlarımızı yargılamak üzere Devlet Güvenlik Mahkemeleri-DGM kurulmuştu. Gençleri devşirmek için Yatılı İlköğretim Bölge Okulu-YİBO sayısı çoğaltılmıştı. Genç kızların mücadeleden alıkonulması ve sistem sınırları içine hapsedilmesi amacıyla çok sayıda dikiş-nakış kursu gibi sivil görünümlü, sömürgeci eğitim kurumları geliştirilmişti. Kürt çocukları, kurulan bu sivil görünümlü asimilasyon merkezlerinde sosyal-kültürel açıdan sömürülerek, sistemin birer ajanı ve muhbiri haline getirilmeye çalışılıyordu.
Hareketimizin başlatmış olduğu gerilla mücadelesinin yetkinleşerek Kurdistan’da kalıcı bir güce dönüşmesi ve halkta taban bulması karşısında son derece zorlanan TC özel savaş rejimi, egemen bir ulus-devlet olmanın yarattığı uluslararası tüm imkanları kullanmanın arayışı içerisine girmişti. Özgürlük hareketi ve gerillasına karşı yürüttüğü bu kirli özel savaş stratejisini uygulayabilmek için, üyesi olduğu NATO’nun hem açık savaş gücünü hem de gizli GLADYO gücünü arkasına almıştı. Hareketimize ve gerilla güçlerimize karşı yürütülen kirli savaşın maddi gideri, NATO gizli GLADYO’su tarafından finanse edilmeye başlanmıştı. Soykırımcı sömürgeci TC devleti, NATO ve ona üye olan devletlerin yüksek desteğini alabilmek için Hareketimizi Avrupa terör listesine koymanın arayışına da ayrıca girmişti. Bunun için uluslararası güçlerle derin ilişkiler geliştiriyordu. Hareketimizi Avrupa terör listesine sokmak için büyük bir siyasi ve askeri komplo hazırlığı içerisine girmişti. İsveç başbakanı olan Olof Palme bu temelde öldürülmüş ve bu cinayet, Hareketimizin üzerine atılmıştı. NATO gizli GLADYO’su ve MİT ortaklığında gerçekleştirilen Palme cinayetinden Hareketimiz sorumlu tutularak, PKK’nin Avrupa terör listesine alınması sağlanmıştı. Bu olayın ardından Hareketimizin Avrupa kapsamındaki faaliyetlerinin önemli bir kısmı yasaklanmış oldu ve Avrupa devletlerinin büyük baskısına maruz kalındı. Önder Apo ve Hareketimizin önde gelen kadrolarının kırmızı bültenle aranan terör listelerine girmesine yol açtı. Ortaya çıkan bu durum, yani PKK’nin Avrupa terör listesine girmiş olması, soykırımcı sömürgeci TC’nin sınır ötesi operasyonlar yapmasının da önünü açmış oluyordu.
Kurdistan’a dayatılan ‘ya teslimiyet ya ölüm’ çizgisiydi
Özgürlük Hareketine karşı uluslararası açık ve gizli destekleri de almaya başlayan Türk özel savaş rejiminin Hareketimiz karşısındaki zorlanması, 1995-1996 yıllarına gelindiğinde daha ciddi bir düzeye ulaşmıştı. Hem Türkiye içinden hem de uluslararası alandan elde ettiği her türlü siyasal, diplomatik, askeri ve teknolojik desteğe rağmen, Özgürlük Hareketini ve gerilla gücünü bir türlü tasfiye edemiyordu. Geliştirdiği özel savaş ve genel savaş yol ve yöntemlerine rağmen, gerilla karşısına çıkardığı ve adına Türk Gladyosu da diyebileceğimiz kontrgerilla gücü ve NATO desteğindeki sınır içi ve sınır ötesi askeri operasyonlarla tam sonuç alamadığını, gerillanın tasfiyesi üzerine kurduğu her türlü operasyonel girişiminin boşa çıkarıldığını görmekteydi. Gerillayı halktan kopartmak ve adeta balığı denizsiz bırakarak boğulmasını sağlamak için, olmadık yöntemler geliştiriyordu. Kurdistan’ın kent ve kırsalında halkımıza dönük akıl almaz baskı ve işkenceler uygulamaktaydı. Uluslararası GLADYO ve JİTEM’e bağlı olarak faaliyet yürütmek üzere gizli bir kontra yapı olarak geliştirilen HİZBULLAH’ın işlediği sayısız faili meçhul cinayetler, gün geçtikçe artıyordu. Hareketimizin desteklediği demokratik siyasi yapılar, devrimci-demokrat insanlar, bazen açık bir biçimde bazen ise gizli bir biçimde katlediliyordu. Kürt ve demokrat iş insanları, siyasetçiler, gazeteci ve aydınlar yargısız bir biçimde Türk Gladyosu tarafından infaz ediliyordu. Yargı da kanun da, uluslararası GLADYO’ya bağlı olan bu gizli Kontra yapı olmuştu. Teslim olmamış, koruculaşmamış Kürt köyleri yakılıyordu. On binlerce insan zorunlu göçe mecbur bırakılıyordu. Teslim olmayıp onurlu durmak ve onurlu yaşamak konusunda ısrar etmek, ölüm ve faili meçhul yöntemler de dahil olmak üzere en büyük cezaları göze almak demekti. Tüm Kurdistan’a dayatılan “ya teslimiyet ya ölüm” çizgisiydi. Önder Apo, Özgürlük Hareketi ve gerilla gücümüz şahsında direnen ise “Zafer ve Özgürlük” çizgisiydi. Bu çizgi, “Yan Azadî yan Mirin” şiarında ifadesini buluyordu.
Düşman cephesinden dayatılan tüm bu uygulamaların yanı sıra, gerilla gücünün savaş stratejisini ve taktiklerini geliştirmede ve örgütlemede sorunlar vardı. İçte yaşanan savaş ve ordu sorunları, militanlaşma ve komutanlaşma sorunları bu süreçte ciddi boyutlardaydı. Özgürlük Hareketimiz, kendi bünyesel sorunları anlamına gelen bu iç sorunlarını çözememesi halinde, tasfiye olmaktan kurtulamayacaktı. Hareketimizin kadro ve komutası, ortaya çıkan bu gerçeğin yeterince farkında ve ağırlığında olmasa da, Önder Apo bu gerçeği yakıcı bir biçimde görmekteydi. O yüzden Önder Apo, savaşı ve mücadeleyi tüm pratik detaylarına kadar, neredeyse günlük olarak perspektiflendirmekteydi. Hareketin ideolojik, politik, diplomatik ve askeri bütünselliğini kendi şahsında çok yüksek bir çaba ve emekle sağlıyordu. Hareketin kadro ve komuta gücünü sayısız eğitim devrelerinden geçirerek kişilik ve tarz çözümlemeleri yapıyordu. Kürt kişiliğini eleştiri-özeleştiri platformlarına tabi tutup, sömürgeciliğin yol açtığı geri geleneksel, her türlü grupçu-çeteci pratiğe ve tasfiyeciliğe açık gerçeği, kadınlı erkekli tartışma ve yoğunlaşma süreçlerinden geçirip bir değişim ve dönüşüm düzeyini ortaya çıkarmayı hedefliyordu. Önder Apo’nun 1987’den itibaren kadro ve komuta şahsında geliştirdiği çözümleme yöntemi, 1995-96 yılları arasında artık ciddi bir birikim oluşturup somut sonuçlara dönüşüyordu. Mücadelenin çeşitli alanlarında ortaya çıkan ve devletçi iktidarcı zihniyetle donatılmış, hastalıklı Kürt kişiliğinin ürettiği çeteci pratiklerin çözümlenmesi, yargılama gerektiren kısımlarının ise yargılanması, Önder Apo tarafından büyük bir düzeltme hareketi olarak geliştiriliyordu. Bu dönem açısından Hareketimizin öncü kadrosunda ve gerilla komutası şahsında, önemli bir ideolojik politik ve örgütsel bilinç düzeyi yakalanmaya başlanmıştı. Kadro ve komuta şahsında ortaya çıkarılan bu düzey sayesinde, ordu ve savaş sorunlarının çözümünde yine partileşme ve militanlaşma konularında, giderek bir gelişme ortaya çıkarılmıştı.
Önderlik, 1996 yılına girerken yaptığı yıl değerlendirmesinde bu süreci çok kapsamlı ele aldı. “İç sorunları birinci gündem olarak belirleyip dış sorunları ikinci sıraya kaydırdık” diyordu. “Halk çalışmalarını bile arka plana alarak daha çok kadro ve komutayla ilgilendik, iç sorunlarımızın çözümüne yöneldik” sözleriyle o dönemi tarif ediyor.
Bu çerçevede büyük bir partileşme hamlesi tamamlanarak 1996 yılına giriş yapıldı. Yeni yıl yani 1996 yılı, her bakımdan önemli bir hazırlık düzeyi ile karşılandı. Kadro ve komuta şahsında geliştirilen tarz ve kişilik çözümlemeleri sayesinde, başarısızlığın gerekçeleri ortadan kaldırılmak istendi. Gerilla ve Parti boyutunda ise büyük bir hamle yapmanın önündeki iç engeller böylece ortadan kaldırılmıştı.
Önder Apo’nun 1996 yılına dönük yaptığı değerlendirme ve verdiği perspektif ise şöyledir: “1996’ya girerken Parti militanları da bilsinler ki, artık eskiden olduğu gibi Partiyi diledikleri gibi temsil etmeleri mümkün değildir… 1996 yılı, bu konuda kesinlikle yeni bir karar, onun hazırlık ve başlatış yılıdır. En büyük hazırlıklar 1995’te yapılmıştır. Uygulaması da 1996’da olacaktır.… Yine dünyaya, tüm dost güçlere olduğu kadar, düşman güçlere de Kurdistan gerillasının yenilemeyeceğini, Türk askeri çözümünün sonuç alamayacağını, dolayısıyla Kürt sorununda siyasal çözümün vazgeçilmez bir yol olduğunu kabul ettirmiştir. Bu da 1995’in en önemli kazanımlarından biri olarak karşımıza çıkmıştır. Hatta birçok resmi belgede, Avrupa parlamentosu günlük kararlarında resmen de açıklanmıştır.”
Önder Apo’nun Parti’yi ve gerilla gücünü yeni yıla bizzat bu şekilde, keskin bir kararlılıkla hazırladığını ve hazırlıkların kapsamlı olduğunu düşman biliyordu. Yapılan hazırlıkların ve hedeflenen yenilenme hamlesinin sadece gerilla gücü ve alanlarıyla sınırlı olmadığını siyasal, diplomatik ve toplumsal boyutları da kapsayan komple, bütünlüklü bir hamle olduğunu düşman anlamıştı. O yüzden Parti’nin 1996 yılı için yapmaya hazırlandığı yenilenme hamlesinin önünü almak ve engellemek için, büyük bir komplo geliştirmenin arayış ve planlaması içerisine girmişti. Siyasi ve diplomatik faaliyetlerini, yine askeri hazırlıklarını büyük bir komplo gerçekleştirmek üzere yürütmüştü. Planlanan komplo ile hedeflenen, esasta Partinin beyin merkeziydi. Yani Önder Apo’nun kendisiydi. Çünkü Parti ve gerillayı sürekli yenileyerek, büyüterek savaşır ve mücadele eder bir konumda tutan temel iradenin, Önderlik iradesi olduğunu biliyordu. Önder Apo’nun kadro ve komutayı aralıksız bir şekilde eğiterek, çözümleyerek, perspektiflendirerek, her birinin durumuna göre görev ve sorumlulukların başına göndererek aslında tüm hareketi sevk ve idare ettiğini, yaptığı istihbari takiplerden bilmekteydi. Bu yüzden Önder Apo üzerinde büyük bir tasfiye ve imha konseptini geliştirme arayışına girmişti. Düşman, 1996 yılının 6 Mayıs günü, Önder Apo’ya karşı bu temelde büyük bir imha operasyonu gerçekleştirdi. Bu operasyonun biçimi çok etkili bir bombalı saldırıydı. Düşman istihbaratının elindeki bilgiye göre, Önder Apo’nun o anda kaldığını bildikleri Şam’daki Akademi mekanına dönük, büyük bir bombalı saldırı gerçekleştirildi.
Önderlik tarzındaki tedbir düzeyi, düşmanın bu imha içerikli bombalı saldırısını, o anda boşa çıkartmaya yetmişti. O yüzden düşmanın 6 Mayıs günü Önder Apo’ya karşı gerçekleştirdiği bu bombalı saldırısı başarılı olmadı. Ancak düşmanın amaç ve planı, sadece 6 Mayıs günü gerçekleştirdiği bu bombalı saldırı ile sınırlı değildi. Düşman, 1996 yılına kapsamlı bir hamleyle giriş yapan Hareketimize karşı büyük ve kapsamlı bir tasfiye konsepti geliştirmişti. 6 Mayıs komplosu, bunun sadece başlangıcını ifade ediyordu. Önder Apo’nun ideolojik politik ve örgütsel olarak sürekli beslediği, büyüttüğü, güçlendirdiği, sürekli diri tuttuğu ve mücadelemizin adeta bel kemiğini ya da omurgasını oluşturan gerilla güçlerimizi, Önderliksiz bırakarak ezmeyi amaçlıyordu. Çünkü Parti ve gerilla yapısının gücünü ve iradesini, bilinç ve cesaretini, moral ve coşkusunu Önderlikten aldığını biliyordu. Partimizin ve özgürlük gerillamızın, Önderliksiz fazla ayakta kalamayacağını hesaplıyordu. O yüzden de tüm tasfiye planlarının merkezine, öncelikle Önder Apo’yu koyuyordu. Nitekim büyük tasfiye planının startını, Önder Apo’ya karşı bombalı imha operasyonu ile vermişti.
Zîlan’ın eylemi gerçek bir zafer eylemidir
Tam da böylesi bir dönemde Zîlan yoldaş, düşmanın Önderlik ve Hareketimiz üzerinde geliştirdiği bu tasfiye planı ile neyi amaçladığını, kirli emellerinin neler olduğunu yakıcı bir biçimde görmüş ve bunu çok derinden kavramıştı. Düşmanın bu tasfiye konseptine karşı büyük bir öfke beslemiş ve öfkesinin büyüklüğü ve derinliği, kendisinde müdahale iradesi geliştirmişti. Bizzat Önder Apo’ya karşı geliştirilen bu imha operasyonundan çok etkilenmişti. Bunun büyük ve derin bir tasfiye konsepti olduğunu iyi kavramış ve bilince çıkarmıştı. Zîlan yoldaştaki duygu ve düşünce derinliği ile süreci kavrayış düzeyi, onu düşmanın bu tasfiye konseptine mutlaka müdahale etme kararlılığına götürmüştü. Nitekim, Zîlan yoldaşın yüksek bir kararlılık ve azimle 30 Haziran 1996 günü, Dersim merkezinde yapılan bir askeri tören sırasında gerçekleştirdiği fedai eylem, düşmanın kapsamlı tasfiye konseptini boşa çıkarmış oldu. Çünkü bu tarzda bir fedai eylem ilk defa yapılıyordu ve bu fedai eylem tarzı, Kürt kadını şahsında yaşanan bir irade patlaması anlamına geliyordu. Büyük bir çıkıştı. Gerçek bir zafer tarzıydı. Önder Apo şahsında somutlaşan halkımızın kaderini, hayatımız pahasına da olsa mutlaka değiştireceğimizin mesajını, çok açık bir biçimde hem düşmana hem tüm dünyaya duyurmuş oldu. O yüzden düşmanın yüreğine inmişti.
Zîlan yoldaş, Önderliğin Kürt halkı için ne anlama geldiğini çok iyi kavramıştı. Önderlik gerçeğini, kurumlaşmış halk iradesi olarak kavramıştı. Bunu derinden kavramak için illa da Önderliği fiziki olarak görmesine gerek kalmamıştı. Çünkü duygu düşünce ve bilinç düzeyinde Önderlikle sonuna kadar bir bütünleşme düzeyini her boyutta yakalamıştı. Önderlikle kalmış olan birçok arkadaşın bile kavrayamadığı bir düzeyde, Önderlik gerçeğini derinlemesine kavramayı başarmıştı. Gerçekleştireceği eylemle, yaratacağı anlam düzeyine ve şehadetine en çok da Önderliğin sahip çıkacağından emin olacak kadar Önderlik gerçeğini tanımış bir kadın militandı. Yeni bir kadro ve savaşçıydı, ancak kavrayış düzeyi ve bağlılığı, oldukça derin ve nitelikliydi. Yeni bir anlam düzeyini açığa çıkarmak ve bu yeni anlamsal düzeyi halkına ve ülkesinin kadınlarına armağan etmek istiyordu. Kendini sadece sıradan bir birey olarak ele almıyordu. Kendini sonuna kadar halkına ve Hareketine ait görüyordu. Bu yüzden de gerçekleştirdiği bu görkemli eylemiyle, kendi şahsında Kürt kadınının ve PKK militanlığının yakaladığı niteliksel sıçrama düzeyini tüm dünyaya duyurmak istiyordu. Gerçekten de Zîlan yoldaş, Önder Apo’nun Kürt kadınında ve özgürlük militanında yaratmak istediği ideolojik politik ve örgütsel düzeyi çok iyi yakalamış ve bu düzeyi eylemiyle ifadeye kavuşturmuş bir yoldaş oldu.
Bu tarihi eyleminden hemen önce yazdığı kapsamlı mektubunda, Kürt halkının özgür geleceğinin sağlanmasında Önder Apo’nun rolünü şöyle ifade etmektedir: “Her halkın tarihine bakıldığında, özellikle devrim süreçlerinde mücadele veren, başarıya ve kurtuluşa götüren, yaşadıkları döneme damgasını vuran önderleri vardır. Tarih öndersiz hiçbir ulusal ve sınıfsal hareketin gerçek anlamda başarıya gitmediğini doğrulamaktadır. Önder, yaşatılmak istenen yenilik ve gelişmeleri en üst düzeyde temsil eden, yani yeni insan ve yeni toplum düşüncesine denk, bütün yaşamını bir halkın yaşamına göre düzenleyen, kendi kaderini halkın kaderinde bulan ve o halkın acılarını, duygu ve taleplerini, en derinden yaşayan ve kurtuluş için pratik görevleri en üst düzeyde omuzlayandır. Hayati gerçekliği olmayan, her alanda bitirilmiş, hiçbir halkla kıyaslanmayacak kadar kendisine yabancılaştırılmış; ulusal, kültürel, sosyal, siyasal değerleri sömürülen bir halk gerçekliği karşısında PKK Önderliği, kuşkusuz çok farklı olmak zorundadır. Bu anlamda Parti Önderliği, birçok yönüyle daha özgün, daha yeni, daha gelişkin, yaşamıyla yaşatan ve kendi yaşamını adeta koskoca bir insanlığın yaşamına adayan bir durumdadır. Belirleyiciliği ve önemi bu noktada kesin ve tartışmasızdır.”
Zîlan yoldaş düşmanın Önderlik, Parti ve özgürlük mücadelesi üzerindeki tasfiye konseptini çok iyi kavramış durumdadır. İçinden geçilen dönemi hem düşman cephesinden hem de mücadele cephesinden çok kapsamlı ve derinlikli analiz etmekte ve yaptığı tarihsel, toplumsal, ideolojik, politik analize dayalı olarak yeni dönemin mücadele tarzını ve taktiğini tespit etmektedir. Dönemin taktiğini tespit ederken tamamen kendi öz iradesine ve öz düşüncesine dayanmaktadır. Zîlan yoldaştaki bu öz düşünce ve öz irade gücünü oluşturan temel dinamikler ise; Önder Apo’ya duyduğu sevgi ve bağlılık düzeyi, halk gerçekliğine, kadın gerçekliğine ve mücadele tarihine dayanan ideolojik, felsefik ve bilimsel birikimidir. Dönem taktiğini bu şekilde saptadıktan ve adını koyduktan sonra, dönem görevi anlamında da çok ciddi bir tespitte bulunuyor. Bu görev tespitini de başkaları yapsın diye ortaya atmıyor. Tespit ettiği bu tarihsel, onurlu ve anlamlı yüce görev için kendisini aday görüyor. Bu konuda başarılı olacağına inanıyor. Kendisine güveniyor. Büyük bir özgüvenle bu büyük, yüce ve anlamlı görevi yerine getirmek için kendi öz kararını, örgütlü bir biçimde veriyor. Önderliğe, halka ve yoldaşlara bağlı bir kadın özgürlük militanı olarak, bu tarihsel görevinin üzerine büyük bir istek, moral ve coşkuyla gidiyor. Sonuna kadar başarı ve zafer tarzını açığa çıkarıyor.
Hazırladığı manifesto niteliğindeki mektubunda, bu konuda şunları belirtiyor: “Direniş, PKK’nin temel karakteri olmuştur. Bizlerin bu tarihi mirasa sahip çıkmamız ve sürecin gereklerini yerine getirmemiz gerekiyor. Süreç, intihar eylemlerini gerekli kılıyor. Bu hem bir taktiksel çıkış olacak hem de bizim açımızdan bu süreçte düşmana verilecek en iyi cevap olacaktır.
Başkanım! Kendimi intihar eylemini gerçekleştirmek için aday görüyorum. Bizler, sizin bitmez tükenmez emek ve çabalarınıza karşılık canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız. Bizler, sizin eseriniziz. Tüm Kurdistan halkının ve dünya insanlığının geleceğinin teminatısınız. Yaşamınız bize onur veriyor. Sevgi, cesaret, inanç veriyor. Tüm Kurdistan halkı ve milyonlarca insan size ölümüne bağlıdır. Sizin bu çekiciliğiniz, bizi de oldukça etkilemektedir. En zorlandığımız anlarda sizin bizlere olan sevginizi düşünüyor ve manevi güç alıyoruz. Şehide en çok bağlı olan sizsiniz. Bu temelde gözümüz kesinlikle arkada kalmayacaktır.”
Zîlan’ın bedenindeki bombalar,soykırımcıların beyin merkezinde patladı
Görüldüğü üzere Zîlan tarzı fedailik, düşmanın yüreğinde ve beyninde yarattığı korku ile, dönemin taktik tıkanıklığını gidermenin adı oldu. Zîlan yoldaşın, tarz-taktik konusundaki bu eylemsel çıkışı, düşmanın içine büyük bir korku saldı. Çünkü Zîlan yoldaşın bedenine bağlamış olduğu bombalar, sadece eylem yerindeki düşman askerinde patlamamıştı. Soykırımcı sömürgeci düşmanın yürek ve beyin merkezinde patlamıştı. Sömürgeci ordunun en üst komutasında bile büyük korkulara yol açtı. Önderliği, Hareketi ve gerillayı tasfiye planları yapmış olan sömürgeci özel savaş rejimini ve yönetimini büyük bir bunalım ve krizin içine soktu. Çünkü özel savaş rejimi, tüm kirli hesaplarını ve planlarını bu imha ve tasfiye konsepti üzerine kurmuştu. Zîlan yoldaşın bu muhteşem eylemsel çıkışını, düşman kendi cephesinden hesaplamamış ve beklemiyordu. O yüzden özel savaş rejiminin hem askeri komutası hem de siyasi yönetiminin hepsi, büyük bir şok içerisine girmişlerdi. Onlar 6 Mayıs komplosu ile Önderliği, gerilla gücünü ve Hareketi tasfiye etmeyi, bitirmeyi ve yenilgiye uğratmayı hedeflerken, durum birden bire tam tersine dönmüştü. Zîlan yoldaş gibi yaşamını feda etmek pahasına özgürlüğe karar kılmış ve ne olursa olsun bu kararından asla geri dönmeyen fedai militan kişilikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Zîlan yoldaşın kendi şahsında ortaya çıkardığı bu düzey, Parti ve gerilla gücümüzün yeni dönemdeki fedai ruhunu, korkusuzluğunu, cesaretini ve özgürlükteki iddia ve ısrarını ifade ediyordu. Nitekim günümüze kadar da Parti militanlarının ve özgürlük gerillasının savaşla, özgürlükle, sevgi ve güzellikle ilişkisi üzerinden gelişen ve bizleri büyük bir fedai ruhla ayakta tutan şey, işte tam da bu felsefedir. Bu anlamıyla Önder Apo’nun da belirttiği gibi Zîlan, gerçekten de bir manifestodur. Bir özgür yaşam manifestosudur. Savaşarak özgürleşmenin, özgürleşerek güzelleşmenin ve güzelleşerek sevilmenin manifestosudur.
Önder Apo, Zîlan yoldaşın gerçekleştirdiği bu fedai eylem ardından yaptığı değerlendirmesinde; “Zîlan komutandır, bizler emir erleriyiz” diyor. Bunu söyleyerek, Zîlan eyleminin öncü düzeyde taşıdığı niteliği ve anlamsal derinliği ortaya koyuyor. Zîlan tarzındaki yaratıcı derinliğe, sorumluluk bilincine, devrimci kavrayış düzeyine, mücadelenin gidişatı konusunda gösterdiği kadınca duyarlılığa, sezgiselliğe ve sahiplenme düzeyine isim koyuyor. Çünkü Zîlan yoldaş gerçekleştirdiği bu tarihi eylemle, dönemin taktik açılımına yol açtı. Gerilla savaşında yaşanan dönemsel tıkanmayı gidererek sürecin önünü açmış oldu. Dönemin ihtiyaç duyduğu zafer tarzını ve taktiğini ortaya çıkardı. Gerillada bir ilk olan bu tarzdaki fedai eylemi, büyük bir cesaret ve kararlılıkla gerçekleştirerek, ortaya çıkardığı sonuç alma tarzı ile düşmana büyük bir darbe vurdu. Kurdistan gerillasına karşı sınır içinde ve sınır ötesinde, NATO ve GLADYO’sunun açık ve gizli her türlü desteğini alarak gerçekleştirdiği askeri imha operasyonlarıyla, yine başta faili meçhul cinayetler olmak üzere, Kürt halkına karşı geliştirdiği her türlü baskı, şiddet ve işkence siyasetiyle, yürüttüğü her türlü kara propaganda ve özel psikolojik savaş yol ve yöntemleriyle sonuç alıp Özgürlük Hareketini yenilgiye uğratmayı hedeflediği bir süreçte; Zîlan yoldaşın gerçekleştirdiği bu taktik ve eylemsel çıkış, mücadele tarihimiz açısından adeta bir dönüm noktası oldu. Yeni bir kavşak ve dönemeç oldu. O güne kadar Önderliğin savaş ve ordulaşma konularında yaşanan krizi aştırmak için geliştirdiği perspektiflerin, adeta somut taktiksel ve eylemsel ifadesi oldu. Bu anlamıyla Zîlan yoldaş, Önderliği ve Önderlik çizgisini en çok anlayan ve pratikleştirme gücünü gösteren bir arkadaş oluyor.
Zîlan çizgisini sadece bir bombalı eylem olarak yorumlamamak gerekiyor. Hele bir intihar eylemi, hiç değildir. Zîlan tarzı fedailik anlayışı, kendi başına bir yaşam felsefesi oluyor. Zîlan yoldaşın, adeta bir manifesto niteliğinde olan mektubunda ortaya koyduğu üzere bu çizgi, PKK’nin fedailik çizgisidir. Fedaice bir yaşam çizgisidir.
Mektubunda Önderliğe hitaben; “Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Besê, Berîtan, Berîvan ve Ronahî yoldaşların direnişlerine sahip çıkmak ve onların takipçisi olmak istiyorum” diyor. Yani dayandığı bir özgürlük çizgisi, bir şehitler çizgisi, bir fedailik çizgisi ve özgür yaşam felsefesi vardır. Bu çizgiye kendi yaratıcılığını da katarak, çizgiye dönemsel açılım yaptırmaktadır. Çünkü Zîlan yoldaşın kararlaşmasında ölmeye değil, tersine özgür yaşamaya karar kılmak vardır. Yaşama aşk ve tutku düzeyinde bağlılık vardır. Yaşama olan sevgisini ve bağlılığını ise savaşla ve özgürlükle bağlantılandırmaktadır. Savaşın özgürlükle, özgürlüğün güzellikle, güzelliğin ise sevgi ve aşkla ilişkisini, büyük bir diyalektik bağ ile kurmaktadır. Bu anlamıyla kapitalist sömürgeci sistemin adeta ayaklar altına aldığı yaşamın, yeniden nasıl özgür ve güzel kılınabileceğinin yolunu, yöntemini ve felsefik düzeyde anlayışını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu konuda şöyle demektedir: “Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.”
Zîlan tarzı doğru savaşma tarzıdır
Zîlan çizgisi, aynı zamanda bir yoğunlaşma, bir yaratma çizgisidir. Bir işe yoğunlaşırken, bir işi örgütlerken, bir eyleme veya bir göreve giderken kendini sonuna kadar planlı ve programlı kılma tarzı olarak görmek ve kavramak gerekiyor. Yani Zîlan tarzı, kesin sonuç alma ve mutlaka başarma tarzıdır. Ne olursa olsun kaybetmeye ihtimal bırakmayan kesin kazanma tarzıdır. Özgürlük militanının fedaice sonuca kilitlenmiş zafer tarzıdır. Doğru yaşamanın, doğru sevmenin, doğru savaşmanın, doğru iş yapmanın ve kesin sonuç almanın tarzıdır. Devrimci zafer tarzıdır.
Zîlan yoldaşın düşman merkezinde patlattığı bomba, aynı zamanda erkek egemen sistem ve zihniyetine karşı da gerçekleştirdiği bir saldırı eylemidir. Kurdistan ve Türkiye başta olmak üzere, bölgenin ve dünyanın her tarafında kendisini sonsuz ve sınırsız bir zihniyet ve sistem olarak ilan etmiş olan erkek egemenlikli zihniyet ve sistemini, kökten sarsan bir eylem olmuştur. Çünkü Zîlan yoldaşın eylemi, erkek egemen ordulara karşı gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Ulus devletin orduları, egemen erkeğin ordularıdır. Durmadan ölüm yağdıran ordulardır. İşgalin, talanın, hırsızlığın, haksızlığın ve ahlaksızlığın ordularıdır. Zîlan yoldaş gerçekleştirdiği görkemli fedai eylemiyle, egemen erkeğin bu ordularını hedeflemiştir. Bu erkek egemen orduları yaratan aklı ve zihniyeti hedeflemiştir.
Zîlan’ın eylemi Kürt kadınının intikam eylemidir
Zîlan yoldaşın gerçekleştirdiği bu eylem, kadın köleliğine karşı gerçekleştirilmiş bir patlamadır. Bir Kürt kadını olarak kendi şahsında ortaya çıkardığı, özgür kadın patlamasıdır. Kadında birikmiş özgürlük enerjisinin, Zîlan yoldaş şahsında özgür düşünce ve özgür irade gücüne kavuşmuş halidir. Onun şahsında eyleme dönüşmesini ifade ediyor. Kadın bedenine ve aklına artık sığmayan ve patlamalar düzeyinde kendini dışa vuran bir özgürlüksel enerji düzeyidir. Her türlü kölelik dayatmasına ve kölece yaşamlara karşı, kadında gelişen öfkenin eylemsel olarak dile gelişidir. Bu anlamıyla Zîlan bir çizgidir. Zîlan çizgisi Önderliğimizin de belirttiği gibi Özgür Kadın Çizgisidir. Özgür kadının başkaldırısıdır. Bu nedenle Zîlan, özgürlük partimiz PAJK’ın sembolüdür. Partileşmenin ölçüsüdür. Zîlan çizgisi, kadına dayatılan binlerce yıllık köleliğe karşı, Kürt kadınının başkaldırı tarzıdır. Özgürlüğe kalkma tarzıdır. Mektubunda belirttiği gibi Besêlerin, Zekiyelerin ve Beritanların takipçiliğini yapıyor ve onlar şahsında başkaldıran özgür kadın enerjisinin, soykırımcı sömürgeci egemen erkek sistemine, her boyutta darbe indirme tarzı oluyor. Bu anlamıyla Zîlan yoldaşın eylemi, özgürlüğe yürüyen Kürt kadınının intikam eylemidir. Beş bin yıllık erkek egemen sistemine karşı ve ürettiği soykırımcı sömürgeci yapılara karşı gerçekleştirilmiş, en büyük intikam eylemidir.
Zîlan yoldaşın gerçekleştirdiği bu eylem, Kadın Harekemizin tarihinde çok ciddi bir dönüm noktası oldu. Özgür kadın ordulaşmasına temel teşkil eden Berîtan çizgisinin, Zîlan şahsında kazandığı yeni saldırı ve intikam ruhudur. Bu anlamıyla özgür kadın ordulaşmasında yeni ve büyük bir adımın adı oldu. Kürt kadınının savaş ve ordulaşmada yakaladığı gelişme düzeyinin ifadesi oldu. Kadının maruz kaldığı binlerce yıllık kölelik tarihini ancak savaşarak ve zaferler kazanarak tersine çevirebileceğini kanıtlamış oldu. Dolayısıyla Zîlan yoldaşın eylemi, kadın özgürlük yolunu aydınlatan büyük bir meşale ve yol gösteren temel pusulası oldu. Kadın özgürlük ordularını geliştirmeden ve binlerce yıllık erkek egemen ordular karşısında Zîlanca zaferler kazanmadan, kadın köleliğinin sona ermeyeceğinin, derin ve canlı bilincini ortaya çıkardı.
Zîlan yoldaşın çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkardığı diğer bir gerçeklik ise, özgür kadın ordularının sadece birer savaş ordusu olmadığı gerçeğidir. Özgür kadın ordusu, aynı zamanda kadının Parti gücü olmak durumundadır. Partileşmemiş bir kadın ordulaşmasının, tek başına özgürlük getirmeye yetmeyeceği de yeterince ortaya çıkmış bir gerçekliktir. Nitekim Zîlan çizgisindeki özgür kadın ordusu, sadece savaşmak amacıyla kurulmuş bir ordu değildir. Büyük özgürlük, eşitlik, barış ve demokrasi amaçları olan, yeni tarz bir ordulaşmadır ve bu da bir parti gücü demektir.
Zîlan çizgisi, Kürt kadınının özgürlük yolunda harcadığı emeğin, ödediği bedelin ve verdiği çabanın bütünlüklü adı oluyor. Bunu en çok anlamlandırıp sahiplenen ise başta Önder Apo oldu. Önder Apo, Zîlan çizgisini, özgür kadın çizgisi ve tanrıçalaşma çizgisi olarak tanımladı. Tanrıçalaşmanın Kürt dilindeki karşılığı ise xwedavend oluyor. Yani kendini adamak anlamına geliyor. Kadının xwebûnlaşması ve xwebûnlaştıkça da kendini adaması anlamına geliyor. Yani xwebûnlaşarak, sonuna kadar kendini adama tarzıdır Zîlan tarzı. Kendini her şeyiyle özgürlüğe adamış bir yaşam ve mücadele çizgisidir. Tanrıçaların yolunda, özgür yaşam ilkesidir bizim için. Toprağını sevmenin, özgür düşünmenin ve özgür irade ile kararlaşmanın, her bakımdan örgütlü olmanın, aralıksız mücadeleciliğin ve hakikat yolunda güzelleşmenin, bizim için ilke haline gelmesidir. Dolayısıyla xwebûnumuzdur Zîlan çizgisi. Zîlanlaştıkça “xwe” oluyoruz, yani kendimiz oluyoruz. Kendi öz cevherimize kavuşuyoruz. Zîlan yoldaştan bunları öğreniyoruz, bunları anlıyoruz. Bunları yeni yaşamın ilke ve ölçüleri olarak geliştiriyoruz. Zîlan tarzında savaşmaya, Zîlan izinde özgürleşmeye, Zîlan ölçüsünde sevilmeye ve Zîlanca güzelleşmeye çalışıyoruz. Ondan adını alıyoruz, ona sözümüzü veriyoruz, ortaya koyduğu ilke ve ölçüler doğrultusunda onu özümseyerek, onu kendimizde çoğaltmaya çalışıyoruz. Zîlan çizgisinin özgür kadın militanlaşması olarak ruh bulması, özgür kadın mücadelesi yolunda ortaya çıkardığı ideolojik, felsefik, tarihsel gelişmelere yol açmış bulunuyor. Daha bir yıllık bir savaşçıyken bu düzeyde bir anlama, kavrama düzeyine sahip olması çok çarpıcıdır. Daha o dönemde reel sosyalizmin bilimsel özünden saptığının ve geliştirdiği kadın politikasında nasıl bir yanılgı içerisinde olduğunun tespitini çok net yapıyor. Kadın sorununun yeterli bir özgünlükle ele alınmamış olmasını, insanlığın diğer genel sorunları ile birlikte ele alınmasını eleştiriyor. Kadın özgürlük sorununu nasıl ele almamız gerektiğini ortaya koyuyor ve bu konuda Kürt kadınının gelmiş olduğu düzeyin, temsilcisi olmak istediğini belirtiyor. Eylem öncesi hazırladığı ve bizler için hem talimat niteliğindeki hem de yolumuzu aydınlatan bir manifesto niteliğindeki mektubunda şunları belirtiyor:
“Özgürleşmenin yolu savaşmaktan geçmektedir. İyi savaşabilmek için iyi örgütlenmek gerekiyor. Güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilirsek, güçlü bir iradeden de bahsedebiliriz. Kadın özgürlüğünün savaştan geçtiği, bugün kanıtlanan bir gerçektir. Öyle ise hedeflerimiz bellidir. Kürt kadınına özgü olan yurtseverlik, bağlılık, kararlılık, cesaret gibi olumlu özelliklerimizi devrim lehine kullanarak, korkunç bir çabanın sahibi olmamız gerekiyor.… Kurdistan toplumunun geri bırakılmışlığına, özelde ise kadın köleliğine olan o büyük öfkemizi düşünceyle, ideolojiyle ve politikayla birleştirerek dönemsel görevlerimizi yerine getirmeli, ulusal kurtuluş mücadelesi içindeki rolümüzü oynamalı, hem de özgürleşmenin pratik adımlarını atmalıyız.”
Zîlan’ın ardılı Sema, 8 Mart’tan Newroz’a köprü oldu
Zîlan yoldaşın eyleminden etkilenerek, soykırımcı sömürgeci TC devletinin zindan ortamında Zîlan tarzını geliştirmenin iddia ve kararlılığını ilk olarak Sema Yüce arkadaş gösterdi. Sema yoldaş, uzun süre düşman zindanlarında tutulduğu için, direnişini zindan zemininden geliştiren bir yoldaş oldu. Bu anlamıyla zindan direniş geleneğimizi kendi şahsında büyüten ve derinleştiren bir yoldaş oldu. Kendinde hem derin bir ulusal bilinç hem de kadın özgürlük bilincini geliştiren bir yoldaş oldu. Önder Apo, 8 Mart 1998’de Kadın Kurtuluş İdeolojisini ilan edince, Sema yoldaş bundan büyük bir coşku ve moral aldı. Önderliğin ilan ettiği Kadın Kurtuluş İdeolojisini selamlamak ve kendini 8 Mart’tan 21 Mart’a uzanan bir köprü yapmak amacıyla, 1998 yılı Newroz günü Çanakkale zindanında fedai eylem yaptı. Bir insan, ortaya çıkan ideolojik bir gelişmeden bu kadar feyz alabilir ancak. Bu anlamda Kadın Kurtuluş İdeolojisini özümseyen ve gerçekleştirdiği fedai eylemle temsilini yapan ilk arkadaş oldu. Dolayısıyla Sema yoldaş, Kadın Kurtuluş İdeolojisini tüm benliğimizle nasıl özümsememiz gerektiğini ve temsiliyetini nasıl yapmamız gerektiğini, geliştirdiği fedai duruşla hepimize göstermiş oldu. Yalnız kadın yoldaşların değil, erkek yoldaşların da Kadın Kurtuluş İdeolojisi karşısında nasıl bir duruş göstermeleri gerektiğini somutlaştırdı. Nitekim Fikri Baygeldi yoldaş, gerçekleştirmiş olduğu benzer bir eylemle, Sema yoldaşın takipçiliğini yapmış oldu. Erkek arkadaşlar cephesinden, Kadın Kurtuluş İdeolojisini özümseyen kadının komutasını yürekten kabul etme örneği oldu.
Sema, ‘nasıl yaşamalı’ sorusuna kesin yanıttır
Sema yoldaş, sadece gerçekleştirdiği fedai eylemle değil, yaşamda da ciddi ideolojik, örgütsel cins mücadelesinin keskin bir savunucusuydu. Bulunduğu zindan ortamında gelişen tasfiyeciliğe karşı ciddi bir mücadele duruşu içerisinde oldu. Kendi şahsında geliştirdiği özeleştiri klasik kadınlığa, geri erkek anlayış ve yaklaşımlarına ve erkek egemen sistemin kadına dayatmış olduğu feodal geleneksel ya da kapitalist modernist yaşama karşı kendini aşma düzeyi idi. Eleştiriyi asla bir küçülme, bir zayıflama olarak görmüyordu. Özeleştiriden de asla kaçmadı. Tersine çok derin bir özeleştiri tutumu içerisinde oldu. Bu anlamıyla Sema yoldaşın eleştiri ve özeleştiriye yaklaşımı, esas alınması gereken bir yaklaşımdır. Çünkü erkek egemenlikli sistemin ortaya çıkardığı kadın anlayış ve yaklaşımını aşmanın, ancak içtenlikli bir özeleştiri ile mümkün olabileceğini ortaya koydu. Gerçek bir partileşmenin ancak böyle yaratılabileceğine inanıyordu. Önderlik sahasına ulaşan raporlarını okuyup inceleyen Önder Apo, Sema yoldaş için şunları belirtiyor: “Boyun eğmez, başkaldıran ve gittikçe kendisini anlamlılaştırmak isteyen bir kişilik olduğu kesin. Zîlan kişiliğiyle aynı tarzda bir kişilik. Eyleminde güçlü, güzel yönler fazlasıyla mevcut.… ‘Nasıl yaşamalı’ sorusuna kesin yanıttır. Sema gerçeği; aşka, güzelliğe, iddialı kimlik sahibi olma anlamına geliyor. Büyük özgürlük savaşçısı. Erkeğe, aşksızlığa teslim olmamış kadın anlamına geliyor. Bu kişiliği kazanmanın dışında hiçbir şey sizi bu savaşta yürütemez. Savaşın özü bunu gerektiriyor.”
Kendisini derin bir yoğunlaşma ve kararlaşma süreci içerisine alan Sema yoldaş, gerçekleştirdiği fedai eylemle, Anka kuşu misali kendisini küllerinden yeniden yaratmış oldu.
Gulan, Zîlan çizgisinin ilk örgütleyicilerindendi
Gulan yoldaş ise, Zîlan çizgisinde kendini örgütlemiş olan fedai yapımızın komutanıydı. Kadın fedailik çizgisinin, Zîlan çizgisinin ilk örgütleyicilerindendi. Yüzlerce fedai arkadaşın Zîlan çizgisi temelinde eğitilip örgütlendirilmesinden sorumluydu. Kadın hareketi adına fedailiğin gelişip kurumlaşmasında öncü bir rol üstlenmişti. Gulan yoldaş, Hêzên Taybet’in hem ruh olarak hem de sistem olarak geliştirilmesinde, disiplin kazanmasında ve yine gerekli zamanlarda eyleme dönüşmesinde, büyük bir çabanın ve emeğin sahibi oldu. Zîlan çizgisinde ölümsüzleşmeyi imkanlı hale getiren bir yaşam ve örgütlülük ortamının geliştirilmesine öncülük etti. Yine Sema yoldaşın ideolojik örgütsel derinliği, bu derinlikteki bir militan gerçekliğinin açığa çıkarılmasında önemli bir rol üstlendi.
Gulan yoldaş, yaşam duruşuyla ve katılımıyla, öncü bir kadın komutan olarak mücadele tarihimize geçti. Ortaya çıkardığı komutanlık tarzıyla, kadın komuta tarzımızın şekillenmesinde önemli bir rolün sahibi oldu. Kararlı, iddialı, iradeli ve Apocu çizgiye kendisini adamış bir yoldaşımızdı. Yaşamını, kesintisiz ve soluksuz bir gerillacılıkla doldurdu. Apocu bilinç ve kavrayışla kendini donatmış, öncü militan bir kişilikti. Önderlik felsefesi ve ideolojisinin, fedai yapımıza taşırılmasında ve Apocu ruhun geliştirilmesinde, büyük bir çabanın ve emeğin sahibi oldu. Kadın özgürlük çizgisinin, PAJK çizgisinin Hêzên Taybet yapısına taşırılmasında öncü düzeyde bir rol oynadı. Bu anlamıyla arkasında büyük bir fedailik mirası bıraktı. Dolayısıyla Kadın Hareketimizin fedai çizgisinde, hep sembol bir konuma sahip oldu. Êriş, Andok, Doğa, Zinar, Eylem, Ruken, Sara, Erdal ve Rojhat gibi onlarca fedai yoldaşımız, Gulanların bıraktığı bu mirasa dayanarak büyük eylemlerin sahibi oldular. Özgürlük tarihimizin ölümsüz yazıcılarından oldular.
Tanrıça Zîlan çizgisinin ölümsüz takipçileri, bugün Kurdistan’da yeni destanlar yazmaya devam ediyorlar. Ruken ve Sara yoldaşların Mersin’de yaptıkları muhteşem eylemin görüntülerinin, sömürgeci Türk medyasında bile günlerce servis edilmesi engellenemedi. Herkes bu iki fedai kadın yoldaşın, eylem anındaki cesur ve kusursuz duruşunu imrenerek izledi. Son olarak, soykırımcı sömürgeci düşmanın kalbi sayılan Ankara’da ve üstelik Türk bürokrasisinin merkezi sayılan bir semtte, fedai eylemi gerçekleştiren Erdal ve Rojhat arkadaşların yaptığı eylem de ayrıca kendi içinde bir kusursuzluğu barındırıyordu. Her iki arkadaşın eylem öncesi yapmış oldukları değerlendirmelerinde, kadına yaklaşımlarını ortaya koyma biçimleri, oldukça etkileyiciydi. Zîlan çizgisinde gerçekleştirilen her iki eylemin dosta da düşmana da vermiş olduğu çok güçlü mesajlar, kendi mecrasında ciddi bir birikime yol açtı. Siyasi, toplumsal ve hatta ideolojik örgütsel sonuçları oldu. Bunu görmek lazım. Çünkü bu fedai yoldaşların gerçekleştirmiş olduğu bu cesur ve görkemli eylemlerin, yol açtığı çok önemli gelişmeler ortaya çıktı. Yani Kurdistan’da hiçbir gelişmenin kendiliğinden ortaya çıkmayacağını bilmek, kavramak lazım. Dolayısıyla bu yıla önemli bazı gelişmelerle girdiysek, ortaya çıkan bu gelişmelerde bu yoldaşların ortaya çıkardığı fedai ruhun rolünü görmemiz gerekiyor. Güncel olarak bu yıl ortaya çıkan tüm gelişmelerin temelinde, bu arkadaşların yaptıkları başarılı eylem duruşları ve sergiledikleri fedai ruhları yatıyor. Çünkü bu arkadaşların gerçekleştirmiş olduğu bu görkemli eylemler, hem düşman nezdinde büyük bir yankı uyandırdı hem de kendi yurtsever çevremiz içerisinde sürece tam katılmayan, tereddütlü yaklaşan kesimlere çok güçlü mesajlar verdi. Arkadaşların büyük bir azim ve kararlılıkla gerçekleştirdikleri bu fedai eylemler, Önderliğimizin özgürlüğü etrafında gelişen halk hareketliliğini de eskiye oranla daha aktif kıldı. Dostlar öncülüğünde gelişen Önderliğe Özgürlük Hamlesinin adeta tetikleyicisi oldu. Bakur’daki halkımızın içine girdiği sessizliği bozmasına, cesaretini toplamasına, serhildan ruhunu yeniden aktif kılmasına yol açtı.
Zîlan’ın genç takipçileri soykırım saldırılarına karşı direniyor
Tanrıça Zîlan’ın genç takipçileri öncülüğünde, Medya Savunma Alanlarında da yeni yıla çok güçlü bir gerilla hamlesi ile giriş yaptık. Özellikle Tepê Amediye ve daha sonra gerçekleştirilen Tepê Cûdî eylemleri, tek kelime ile muhteşem oldu. Her iki eylem de çok profesyonelce gerçekleştirildi ve düşmanı gerçekten şaşkına uğrattı. Tepê Amedîye eyleminin sonucunda tarûmar olan düşman cephesi, ne yapacağını şaşırdığı için, kayıplarının küçük bir kısmını da olsa saklayamaz duruma geldi ve uğradığı hezimeti açıklamak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonrasında ise bu defa kadın arkadaşların komutasında uzun süreden beri tarihi bir direniş yürüten Tepê Cûdî güçlerimiz, çok güçlü bir baskın eylemi gerçekleştirdi. Bu tepede tarihi bir direniş yürütmekte olan yoldaşlarımız, gerek düşmana verdikleri büyük kayıplar sayesinde, gerekse düşman üzerinden kaldırdıkları silah, cephane ve askeri teçhizat sayesinde ve gerekse de bu büyük eylemin çok profesyonelce çekimini yapmaları sayesinde, dönem taktiği konusunda adeta yeni bir sayfa açtılar. Başta Kürtlere ve bölge halklarına olmak üzere, tüm dünya insanlığına gerçek bir gerilla filmi armağan etmiş oldular. Bu eyleme çok derin bir fedai ruh ve bilinçle giden her arkadaş, eylem alanı içerisinde adeta gerçek birer sanatçı gibi, her açıdan güzelleşmiş olarak kendini izlettirmeyi başardı. Ne mutlu bu yoldaşlara ki, kendi şahıslarında hepimize böyle bir yücelme ve yüceltme duygusunu, onurunu ve gururunu yaşattılar. Bu yoldaşlarımız, mücadelemizin içinden geçtiği tarihi süreci ve ihtiyaç duyduğu taktiksel çıkış yolunu iyi görerek, gereklerini ciddi bir disiplin içinde pratikleştirdiler. Örgütün bu yönlü talimat ve perspektiflerini büyük bir yaratıcılıkla anlayıp uyguladılar. Bu sayede sömürgeci soykırımcı düşmana büyük bir hezimet yaşattırarak, örnek bir duruş sergilediler. Bu fedai yoldaşlarımız, ortaya çıkardıkları bu başarılı pratikleri sayesinde halkımıza, dostlarına ve tüm örgüt yapısı olarak bizlere büyük bir moral üstünlük kazandırmış oldular.
Dikkat edilirse; gerilla cephesinden savaş mevzilerindeki yoldaşlarımızın ortaya çıkardıkları bu fedai ruh, halkımızda da yeni bir azim ve kararlılığa yol açtı. Halkımızda ortaya çıkan bu azim ve kararlılık düzeyini, ilkin Bakur’da Önderlik için gerçekleştirilen büyük özgürlük yürüyüşünde görmeye başladık. Bu yürüyüşe öncülük eden Kürt siyasetçilerin gittiği her yerde büyük bir toplumsal ilgi ve coşkuyla karşılanmasında bunu gördük. Halkımızda gelişen bu moral ve coşku düzeyini, bu azim ve kararlılık düzeyini daha sonra 8 Mart ve Newroz meydanlarında gördük. Newroz meydanları, ruhu mücadele ateşiyle tutuşan gençlerle dolup taşıyordu. Canlanan, ayaklanan, cesaretlenen bu mücadele ruhunu, halkımızın yerel seçimlerdeki siyasal tutumunda da gördük. Nitekim 31 Mart’ta gerçekleştirilen yerel seçimlerde halkımızın ortaya koymuş olduğu kararlı ve azimli siyasi tutum, AKP-MHP özel savaş rejimine yıkıcı bir darbe vurdu. Hele bir de seçimden hemen sonra Wan’da ortaya çıkan güçlü halk iradesine vurmaya çalıştığı darbede de, AKP-MHP faşist rejimi başarılı olmayıp geri adım atmak zorunda kalınca, tam bir tarihi yenilgi yaşamış oldu. Halkımızın vurduğu bu yıkıcı darbenin sonucunda, AKP-MHP özel savaş rejiminin hiçbir meşruiyeti artık kalmamıştır. Faşist rejim artık hükmünü doldurmuş, Türk devlet yönetimini gayri meşru bir biçimde işgal etmiş durumdadır. Bir an önce, Türkiye’deki diğer demokratik güçler ile birlik olup, her alanda bütünlüklü bir direniş geliştirip, bu soykırımcı faşist diktatörlük rejimini alaşağı etmek gerekiyor.
Zîlanca fedailik karşısındahiçbir güç duramayacaktır
Şimdi gelinen noktada; sömürgeci soykırımcı işgalci AKP-MHP faşist özel savaş yönetiminin, kendisini yeniden meşru kılması ve Türk devletini yönetebilir duruma getirmesi için, yeni bir siyasi askeri durum ortaya çıkarmaya ihtiyacı vardır. Moral üstünlük Önderliğimizin, halkımızın ve hareketimizin eline geçmişken, bu durumdan kendini kurtarmak için yeni ve büyük işgal harekatları geliştirme arayışlarını pratikleştirmeye çalışmaktadır. Zaten tüm bu süre zarfında geliştirdiği tüm diplomatik faaliyetlerinin merkezine, bize karşı geliştireceği bu yeni işgal harekat planlarını koymuş durumdadır. Her türlü işgal ve saldırı karşısında hareket olarak şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm gücümüzle direnecek ve başarıyı yaratacağız. Her zamankinden daha fazla güçlüyüz. Zîlan çizgisinde direnişi büyüten bu fedailik karşısında hiçbir güç duramayacaktır. Önderliğimizi fiziki olarak özgürleştirme ve Kürt halkının siyasi statüsünün tanınması için verdiğimiz mücadele başarıya ulaşacaktır. Başarısız olan ve yenilmekten kurtulamayacak olan faşist TC rejimi olacaktır. Zaten çöküş sürecine girmiş olan bu faşist, kadın düşmanı, Kürt halkının düşmanı olan rejime karşı herkesi direnişi büyütmeye, mücadeleyi süreklileştirmeye davet ediyoruz. Tüm halkımızı ve mücadele içinde olan tüm güçleri saygı ile selamlıyoruz.