Iktidar, deprem enkazları altında kaldı. TC Devleti’ni yöneten AKP-MHP faşist, soykırımcı, sömürgeci rejim depremin altında kaldı, çöktü, tüm çıplaklığıyla yenilen bir yönetim oldu.
6 Şubat 2023 günü Kürdistan ve Türkiye’de 10 il, onlarca ilçe ve yüzlerce köyü yine Rojava Kurdistan, Suriye’de üç vilayet merkezini ve birçok ilçe ve köyü kapsamına alan yüzyılın en büyük felaketi olarak yaşanan büyük deprem 14 milyonluk nüfusu etkiledi.
Bunun adı tam anlamıyla bir katliamdır
On binlerce bina yerle bir oldu, yüz binleri bulan bina ve barınma merkezlerinde ağır hasarlar yaşandı. Şu ana kadarki verilere göre yüz bine varan ölü, yüz binlerce yaralı insan bu coğrafyada afetten etkilendi. 14 milyonu bulan nüfusun sağ kalanları da ömürleri boyunca unutamayacakları ağır travmalar yaşadı. Bunun adı kelimenin gerçek anlamıyla tam bir katliam ve soykırım olmaktadır. Bu depremde çok sayıda Arap, Türk, Kürt, Süryani, Ermeni çeşitli etnik, dini gruplara ait insanın yaşamını yitirmesi yaşanmıştır.
6 Şubat’ta yaşanan büyük felakette yaşamını yitiren başta Kürt, Arap, Türk, Süryani, Ermeni halkları ve bu coğrafyada yaşayan tüm halklara ve ezilen, sömürülen tüm inanç gruplarına ve bu insanların yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yaralanan kadim coğrafyamızın yüzbinlerce insanlarına acil şifalar diliyoruz.
Devlet ve iktidar değil; halkların toplumsal dayanışması, devlet ve iktidar dışı politik çevreler, sosyalkültürel dernekler, sivil toplum örgütleri vb gibi esas olarak insanlığın sorunlarına bu kurumlar çözüm olacaktır. Büyük afetlerde dayanışma sosyal bir varlık olarak insan olmanın tek çıkış yoludur. İnsanlığı ve toplumsallığı ancak dayanışma ve komünal ilişki korur, geliştirir ve yüceltir.
Şüphesiz insanlık tarihinde çok çeşitli biçimlerde büyük afetler yaşanmıştır. Bu afetler canlı doğa kadar evrende yaşayan tüm canlıların yaşamını etkilemiş hatta coğrafik ve toplumsal açıdan adeta yön değiştirici düzeyde tarihi gidişatı etkilemiştir. Bunlar reddedilemez gerçeklerdir. Canlı doğa ve insanlık, tarihsel toplum gerçekliğinde bu süreçlerin tümünü yenilenerek aşmasını bilmiştir. Hem de en az tahribatla aşmayı başarmıştır.
21. yüzyılda bilginin, teknolojinin bu kadar geliştiği, neredeyse uzaydaki her türlü hareketin bilindiği bir çağda bu depremde neden bu kadar ağır bir tahribat yaşandı? Neden yüzbinlerce insanın ölümü ve yüz binlerce insanın yaralanmasının önüne geçilemedi? Neden devasa çok katlı, depreme dayanaklı olmayan binaların yapılmasının önü alınmadı? Neden yapılan binaların imara uygun olup olmadığı araştırılmadı?
Bu sorulara doğru cevaplar verilmedikçe bu tür cinayet ve katliamların yeniden yaşanacağını bilmek gerekiyor.
Özellikle Türkiye ve Bakur Kurdistan coğrafyasında yakın tarihte yaşanmış; İzmit-Düzce ve Wan depremleri göz önündeydi. Bu depremlerde de binlerce insan yaşamını yitirmiş, ağır travmalar yaşanmıştı. Fakat devleti yöneten zihniyet, iktidarcı, devletçi yönetim erki bir türlü bunlardan doğru sonuçlar çıkarmamış, hata üzerine hata, suç üzerine suç işlemiştir. İktidarcı, devletçi yönetim erkinin geçmiş deprem deneylerinden çıkardığı sonuç iktidar ve devlet erkine daha fazla sarılma, rantiye sistemiyle doğaya-insana-topluma değer vermeyip, rant peşinde koşmak olmuştur. Türkiyeli halkların yaşadığı bu katliamın sorumlusu bu devlet, bu iktidardır. Özellikle 20 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP, son 7 yıldır da ortağı AKP-MHP faşist çete ittifakı halkların başına bela olmuş; yürüttüğü bu kirli politikalar sonucunda asrın felaketi olarak nitelenen 6 Şubat 2023 depreminde yaşanan cinayetlerin baş sorumlusu olmuştur.
Tek Adam rejimi umutsuzluk ve kaderciliği geliştiriyor
AKP-MHP faşist soykırımcı rejimi 6 Şubat 2023 depreminde yaşanan trajedilerinin baş sorumlusudur. 20 yıllık iktidar sürecinde özellikle de 2018 Eylül ayından itibaren ucubeleşmiş, herşeyin “tek adamda” birleştiği ve tüm kararların tek adamın iki dudağı arasından çıkan söze bağlandığı, adına Başkanlık Sistemi denilen Cumhurbaşkanlığı sisteminin sonucu bu kadar ağır bir trajedi yaşanmış, umutsuzluk ve kadercilik gelişmiştir. Yani yüzbinlerce insanın ölümü, yüzbinlerce insanın yaralanması ve milyonlarca insanın yaşam boyu travma yaşaması tamamen AKP-MHP faşist iktidarı ve tek adam rejiminden kaynaklanmıştır. Baş sorumlusu bu güçlerdir.
AKP-MHP faşist iktidarı özellikle kendi yandaşlarına, çete-mafya çevrelerine rant sağlamak için “İmar Barışı”, “TOKİ” projeleriyle şehirleri insanların katledileceği beton yığınlarına çevirdi. Gösterişli yalan ve talan dolu söylemlerle medya gücünü de kullanarak günlerce meydanlarda bu kartondan yapılmış projelerle kamuoyunu etkileyerek, manipülasyon ve dezenformasyon yöntemleriyle bir algı oluşturarak, kapitalizmin en uç ambalaj ve kamuflaj yöntemleriyle insanları güvencesiz beton yığınlarına hapsetti. Deprem sonrası ise insanları her türlü sosyal ilişkiden, dayanışma kültüründen uzaklaştırarak halkların katliamdan geçmesine seyirci kaldı.
Esasta afet altında kalan AKP-MHP faşist rejimidir
Özellikle son 7 yıldır AKP-MHP faşist iktidarı, Türkiye ve Kürdistan halklarının tüm değerlerini uluslararası sermayeye peşkeş çekmiş, işçi, emekçi ve halklardan topladığı vergileri tamamen yandaşlarının çıkarına ve esas olarak da Kürdistan halkına karşı yürüttüğü savaşa harcamıştır. Yine “özelleştirme” adı altında yeraltı ve yerüstü tüm üretim alanlarını bir avuç yandaş sermayederin palazlanmasına açmıştır. AKP-MHP faşist iktidarı ihaleler adı altında yeni rant alanları açarak çözülmemiş alt yapı, imara uygun olmayan yerleşim yerleri, depreme dayanıklı olmayan binalar, yollar köprüler kısacası çarpık bir şehirleşmenin oluşturulmasına neden olmuştur. Dikkat edelim AKP-MHP faşist iktidarı sürecinde yapılan bütün binalar, ulaşım hatları, limanlar, su ve elektrik tesisleri 6 Şubat’taki depremde yerle bir olmuştur. Bu şu anlama gelmektedir; esasta afet altında kalan AKP-MHP faşist rejimi olmuştur.
20 yıllık iktidar ve son 7 yıllık işgalci soykırımcı politikaların yürütücüsü AKP-MHP faşist iktidarı Türkiye-Kürdistan’ın tüm değerlerine saldırmış, Türkiye bütçesini ağırlıklı olarak Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşına harcamıştır. Savaş için harcanan paralar Türkiye’li halkların yoksullaşmasına ve Türkiye ekonomisinin dibe varmasına neden olmuştur. AKP-MHP faşist iktidarı döneminde milyonlarca doların halkın ihtiyaçları dışında salt kendi iktidar çıkarları için savaşa harcaması büyük bir suçtur.
Dikkat edilirse Türkiye Savaş Bakanlığının yıllık bütçesi diğer alanlarındaki bakanlıkların bütçelerin çok çok üstündedir. Her yıl kirli, Kürtlerin soykırımında kullanılan savaş harcamaları yerine eğitim, sağlık, sosyal, yerel yönetimlerin ihtiyaçlarına harcansaydı ve özelde de doğru şehirleşme yapılması esas alınsaydı bugün bu büyük trajediye yol açan ve yüz yılın afeti diye adlandırılan bu deprem bu kadar tahribata da yol açmazdı.
Kısacası depremde yaşananlar tam anlamıyla bir cinayettir. Bu cinayet de AKP-MHP faşist-soykırımcı iktidarının kötü yönetim politikası sonucu oluşmuştur. AKP-MHP iktidarı politik cinayetler işlemiştir, suçludur. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında yaşayan tüm insanlık bu ucube tek şef rejiminden gecikmeden hesap sormalı ve bu iktidardan bir an önce kurtulmalıdır.
6 Şubat 2023 büyük felaketinin başlangıcından bugüne kadar da tek şef yönetimi, Cumhur İttifakı yönetimi yüz kızartıcı politikaları ile yüz binlerce insanı göz göre göre ölümle yüz yüze bırakmıştır. Günlerce deprem bölgelerine iktidarın hiçbir yetkilisi ve kurumu uğramamıştır. Ve bu durumda bile “nasıl iktidarımı ayaka tutabilir, çıkarlarımı koruyabilir ve bir dönem daha nasıl iktidarda kalabilirim” pişkinliği içinde olmuştur. Geçmişte Kasımpaşalı gururuyla “Milli ve Yerli Politika” adı altında böbürlenip milliyetçiliği körükleyen tutum ve politikalar geliştirirken, 6 Şubat sabahı yaşanan enkazla birlikte anında yan çizerek dost-düşman olarak nitelediği herkesin önünde el-pençe durarak “4. seviye” çağrısıyla uluslararası güçlerden yardım dilenmiştir. Yine gelen yardımları da kendi politik iktidar çıkarları doğrultusunda kullanarak ranta dönüştürmüştür.
HDP’nin depremzedeler için topladığı yardımlara kayyum atamış, Rojava Yönetimi’nin göndermek istediği yardımları kabul etmeyerek geri çevirmiştir. Sivil kurumların, uluslararası güçlerin enkaz altında kalan insanları kurtarma çalışmasını tv’lerin önünde şova dönüştürmüş, bunu gören ve yardıma gelen bazı ülkeler bu duruma tepki göstermiş ve “güvenlik” gerekçesi ile geriye çekilmiştir.
OHAL ilanı ile hedeflenen demografik değişim ve bölgeyi Kürtsüzleştirme politikasıdır
Bunlarla da yetinmeyen Cumhur İttifakı ceberut bir tarzda deprem bölgeleri için 3 aylık Olağanüstü Hal ilan etmiştir. OHAL ilanı ile esasta hedeflenenin dayanışma gruplarını önleme, deprem sonrası nüfusta demografik değişimi gerçekleştirmek olduğu şimdiden anlaşılmıştır. Nasıl ki işgal politikaları ile Rojava Kürdistan’ında Efrîn, Serêkanî, Girê Spî’de demografik değişimi yapıp Kürt halkını topraklarından çıkarıp kendi politikaları gereği kimi çete gruplarını yerleştirdiyse, yine, 3 aylık OHAL sürecini de özellikle Hatay, Adıyaman, Antep, Kilis, Adana, Maraş, Malatya, Urfa gibi yerlere de militarist çete gruplarını kaydıracağı, insanları topraklarından uzaklaştırıp insansızlaştırdıktan sonra da demografik yapıyı tamamen değiştirme planları yapacağı açığa çıkmış bulunuyor.
6 Şubat 2023 depreminin ilk gününden itibaren HDP ve DBP-TJA-DTK vb kimi parti, sivil toplum örgütleri ve çevrelerin anında dayanışmaya geçmeleri anlamlı olduğu kadar tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeleri olumlu olmuştur. Dayanışma çağrısı ve tüm güçlerini depremzedelere yardıma ve deprem alanlarında bir fiil çalışmaya seferber olmaları halkların eşitlik-özgürlük ve dayanışma kültürünün en temel özelliğini açığa çıkarmıştır.
Tabi ki büyük felaketlerde dayanışma salt kimi parti ve sivil toplum örgütünün çabaları ile sınırlı kalmayacak kadar hayati önemdedir. Onun için tüm toplumsal dayanışmalar; çok güçlü komünal çalışma kültürü, bunun çabası, yaşam tarzı ve yine bunun sürekliliği insanlığın vicdanını rahatlatacak, depremzedelere ve halklara kalıcı çözüm üretmenin yolu da buradan geçmektedir. Onun için dayanışma yaşatır, dayanışma yüceltir ve dayanışma özgürleştirir. Halkların etnik ve tüm inanç yapıları dayanışma kültürü ile tam bir seferberlik ruhu ile 7’den 70’e kadar tüm toplum depremzedelerle birlikte olmalıdır.
Deprem sonrası 6’lı masanın daha önce yansıttığı ‘çözüm’ politikalarının tam tersine CHP dışındakiler de tamamen adeta iktidarın can simidi oldular. Büyük afetlerde dayanışma, birlik ve beraberlik önemlidir fakat ana muhalefet iktidarın bu çarpık, halklara zulüm yaşatan politikalarına eklemlenmemeliydi. Önceden de 6’lı masada yer alan bazı partilerin iktidara yamanacağı öngörülüyordu, depremle birlikte bu kendini daha fazla dışa vurdu. OHAL yasasına karşı 6’lı masa hiç sesini çıkartmadığı gibi iktidarın arkasında durdu. Esasta birçok temel konuda iktidara destek verdiklerini de biliyoruz. Geçmişte AKP-MHP faşist rejiminin, özelde de Tayyip Erdoğan’ın tek şef rejiminin garantörü durumuna düştüler ve bu faşist iktidarın bu kadar ömrünü uzatmasında sorumlulukları var. 6’lı masanın seçim politikasını bu tarzda sürdürmesi “tek şef” rejimini daha fazla güçlendirecektir. Oysa ki yapılması gereken yüzbinlerin yaşamına neden olan bu iktidarı daha fazla deşifre etmek, teşhir etmek, seçime dahi gitmeden AKP-MHP faşist rejimini tüm devlet yönetiminden men etmek, istifaya zorlamak hatta krizi doğru yöneterek Tayyip Erdoğan tayfasını Türkiye’de yargılanır hale getirmek olmalıydı. Bu yapılmadığı için AKP-MHP faşist rejimi daha da hırçınlaşarak hiçbir insani ve manevi ölçülere sığmayan bir sokak kabadayısı gibi depremzedelere ellerini uzatan, yardıma koşan sivil toplum kurumlarına, dayanışmacı gruplara, gazetecilere, muhaliflere kaba küfürler savurmakta, tehdit etmekte, hatta faşist rejimin polisi ve selefist kontra-çete grupları yardımlaşma-dayanışma gruplarına organizeli saldırılar yapmaktadır.
AKP-MHP, OHAL’i esasta iktidarın ömrünü uzatmak için planlamış ve yürürlüğe koymuştur
AKP-MHP faşist tek şef rejimi depremi fırsata çevirerek hiçbir dayanağı kalmadığı halde utanmadan, sıkılmadan meydanlarda bir yıl daha iktidarda kalmak için halktan izin istemektedir. Korsanca iktidarda kalmanın planlarını yapıyor. Bu anlamda da OHAL’i esasta iktidarın ömrünü uzatmak için planlamış ve yürürlüğe koymuştur. Nasıl ki 7 Haziran 2015 seçiminde yenilgiye uğrayan AKP iktidarı siyasi darbe yaparak, zor ve cürüm kullanarak 1 Kasım 2015 seçimlerini lehine çevirmişse yine seçimleri erteleyerek esasta 1 Kasım 2015’e benzer bir seçimi planlayabilir. Onun için kimi çevreler Tayyip Erdoğan-Cumhur İttifakı sivil darbe peşindedir demektedirler.
Bir kez daha özellikle de 6 Şubat 2023 depremi ispatladı ki “Emek ve Özgürlük İttifakı” geleceğin gerçek temsilcileri olmaktadır. Esas olarak toplumcu ve dayanışmacı kültür, devletçi ve iktidarcı yönetimin panzehiri olmaktadır. İktidarcı devletçi güç zehirlenmesi ancak ve ancak gençliğin, kadının, emekçinin, işçinin ve tüm toplumcu grup ve kültürlerin yer aldığı “Emek ve Özgürlük İttifakı” ile aşılacak, demokratikleşme ve özgürleşmenin yolu açılacaktır.
Toplumsal dayanışma ruhu ve kültürüyle dayanışmak temel görevimiz olmalı
Bir daha tarih gösterdi ki; öz yönetim ve yerellerde demokratik ve özerk yönetimler günümüzün tüm toplumsal sorunlarına çözüm getirdiği gibi yaşanacak tüm sorunlara, doğal veya yapay tüm afetlerde de insanlığın can simidi olacaktır.
6 Şubat 2023 depremi üzerinden günler geçti. Geçen bu süreçte gençlik, kadın, inançlar, sivil toplum örgütleri, çevreciler, kültür-sanat grupları kısacası toplumsal dayanışma kültürü ve toplumsal gruplar insanlık ve çevre açısından en hızlı, en doğru, maddi olduğu kadar manevi olarak da en sorumlu davranışın sahibi olmuşlardır. Bu dayanışmada yer alan herkesi saygıyla, sevgiyle selamlamak gerekir. Seferberlik ruhu, toplumsal dayanışma ruhu ve kültürüyle daha fazla yoğrulmalı, sadece depremin yaşandığı bölgelerde değil Türkiye ve Kürdistan’ın tüm hücrelerine kadar ilmek ilmek örülmesi dönemin en temel öncelikli ve birincil görevi olmaktadır. Bu değerlendirmeler ve tespitler ışığında çözüm için gelecekte ne yapılmalı sorusuna da kısaca şu cevabı vermek mümkündür:
• Toplumsal dayanışma yaşatır, devlet ve iktidar öldürür dönemin en temel düsturudur. Bunu büyütmek, geliştirmek ve yaymak gerekir.
• AKP-MHP faşist, soykırımcı ve sömürgeci iktidar ve yönetimi depremde yaşanan tüm ölümlerin, tahribatların ve yıkılmaların tek sorumlusudur, iktidarın politikaları buna yol açmıştır. Bu bilinçle hareket edip AKP-MHP faşist rejiminden hesap sorulmalıdır.
• AKP-MHP faşist rejimine asla ve asla yeniden devleti yönetme fırsatı verilmemelidir.
• Türkiye’deki genel ve yerel seçimlerde temel hedef AKP-MHP rejiminin tüm politika ve uygulamalarına son verecek ve bu rejimi halklara, demokrasi güçlerine hesap vermek zorunda bırakacak politika ve ittifaklarda ısrarlı olunmalıdır.
• Deprem sonrası yüzbinlerin yok olduğu il, ilçe, yerleşke ve köylere demografik değişimi yapacak AKP-MHP faşist rejiminin uygulamalarına karşı herkesi duyarlı kılmak, toprak sahiplerinin kendi topraklarında kalmasını yaşamsal bir şart olarak ele almak gerekiyor.
• Deprem sonrası yüzbinlerin hatta milyonların yaşadığı travmaları giderici eğitim, moral motivasyon, barınma ve beslenme merkezlerini şimdiden toplumsal dayanışma öz örgütlülüğü ile geliştirmek önemli olmaktadır.
Ve esas olarak yaşananlar ve tarih şunu ispat etti ki demokratik modernite ve bunun toplumsal esaslarında ısrar etmek, demokratik ulus ve öz yönetimler tüm toplumsal, çevre ve evrenin yaşam ilacı olmaktadır. Yine merkeziyetçiliğin, tekçi yönetimlerin her türlü tahribata yol açtığını, yerelden öz yönetimlerin ise halkları ve toplumları yaşattığı kadar özgürlük sınırlarını genişlettiği kesinleşmiştir. Bunun mimarı da Önder Apo’nun Demokratik-Ekolojik, Kadın Özgürlükçü toplum paradigmasında yattığı tarihsel anlamda ispatlamış ve kanıtlanmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye-Kürdistan-Suriye coğrafyalarında yaşanan ve asrın felaketi olarak nitelenen deprem bölgelerinde ilk andan bugüne kadar tüm benliği ve yüreği ile çalışan toplumsal dayanışma gruplarını saygıyla selamlıyoruz.
Yine ahlaki ve politik toplumun insani özünü yansıtan ve tüm kesimler açısından kolaylaştırıcılığı sağlayan, insan yaşamına kutsallık derecesinde değer veren KCK’nin tek taraflı eylem yapmama çağrısı ve HSM’nin saldırılar olmadıkça tüm alanlardaki gerilla eylemlerini durdurma çağrısı toplumsal dayanışmanın en temel ve cesaretlendirici radikal tutumu olmuştur. Tüm halklara ve insanlara yaşam hakkına saygının en önemli ve tarihsel örneğidir diyerek tekrardan “Toplumsal Dayanışma ve Komünalizm Yaşatır, Devlet ve İktidar Öldürür” sözüyle herkese toplumsal dayanışma da seferberlik ruhu ile “Herin Ser Kar” diyoruz.