Altı yılı geçti. Ağustos sıcağının insanı yaktığı bir günde bir grup arkadaşla akşama doğru İran sınırındaki dar bir vadiden çıkalı 5-6 saat olmuştu. Grupta daha önceden dağda yürümemiş birkaç yeni savaşçı olduğundan kuryemiz ilerde bir çeşme başında dinlenip uyuyacağımızı söyledi. Daha önceden dağda birkaç ay kalmış olmama rağmen çıktığım ilk uzun yürüyüştü. Yeni savaşçılar kadar olmasa da biz de yorulmuştuk.
Adı, soyadı: Hîwa NAZIMÎ
Kod adı: Zana
Doğum yeri ve tarihi: Mahabat, 1982
Mücadeleye katılım tarihi: 2003, Kandil
Şehadet tarihi ve yeri: 2007, Botan
Altı yılı geçti. Ağustos sıcağının insanı yaktığı bir günde bir grup arkadaşla akşama doğru İran sınırındaki dar bir vadiden çıkalı 5-6 saat olmuştu. Grupta daha önceden dağda yürümemiş birkaç yeni savaşçı olduğundan kuryemiz ilerde bir çeşme başında dinlenip uyuyacağımızı söyledi. Daha önceden dağda birkaç ay kalmış olmama rağmen çıktığım ilk uzun yürüyüştü. Yeni savaşçılar kadar olmasa da biz de yorulmuştuk.
Geceydi. Ama ay ışığı vardı. Ay yusyuvarlak bir ateş topuna benziyordu. Etrafı gündüz gibi aydınlatıyordu. Hava serindi. O yorgunlukla kendimi yeşil otların üzerine atmamla uykuya dalmam bir oldu. Ne zaman sabah oldu hiç anlamadım, göz açıp kapama anı gibi geldi. Dünyada en güzel uykunun saatlerce yürüdükten sonraki gerilla uykusu olduğunu o zaman ilk olarak hissettim. Gün yeni yeni aydınlanıyordu. Dağdan ovaya baktığımda ovayı müthiş bir kızıllık kaplamıştı. Bu yürüyüş benim için önemliydi. Dağda başka faaliyetlerde kaldığım birkaç aylık süreçten sonra Kürt halkının varlığı ve değerlerinin savunma gücü gerilla güçlerine, HPG ye katılmak önemli bir dönüm noktasıydı.
Grubumuzun hepsi daha önceden farklı çalışma sahalarından gerilla sahasına geçmiş arkadaşlardan oluşuyordu. Büyük bir heyecan vardı. Sokaklarda, barikatlarda, mahallelerdeki mücadeleden sonra özgür yaşamın protipinin yaratıldığı özgür dağlara gitmek, gerilla olmak çocukluğumdan bu yana en çok istediğim şeydi. Gerillanın temel kurallarını öğrenmek için eğitim kampına doğru yürüyorduk. Güneş yükseldikçe yakıcılığını artırıyordu. Önümüzde yükselen dağın doruklarını halen göremiyorduk bile. Kuryemiz kat kat merdiven basamaklarını andıran dağın zirvesine çıkmak için daha bir saatlik yolumuz olduğunu söylediğinde saat sekizi gösteriyordu. Güneş ensemizi iyice yakmaya başladığında biz dağın zirvesine yaklaşmıştık. Zirvesine ulaştığımızda kurye önümüzdeki vadiyi göstererek gideceğimiz kampın bulunduğu yeri işaret etti. Gösterdiği yer ormanlık bir araziydi. Bir vadinin içindeki kampın yukarı taraflarında ömrümde görmediğim yükseklikte kayalar yükseliyordu. Devasa bir kaleyi andırıyordu. Zaten ismi de Kalatuka idi.
Öğle saat 11 civarında kampa ulaştık. Hepimiz için yeni bir dönemin başlangıcıydı burası. Vadinin içindeki bu kampa ilk girişimde tanıştığım ilk kişi Hêdi’ydi. Esmer, uzun ince, selvi boyluydu. Yüzünde sürekli bir tebessüm olması en çok dikkatimi çeken yönü olmuştu. Benden birkaç hafta önce gelmişti bu kampa. O da birkaç sene İran’da halk çalışması yürütmüştü. Selamlaşma dışında hiç konuşamadık. Çünkü Kürtçem iyi değildi, anlıyordum. Ama konuşamıyordum.
Buz gibi soğuk sudan sonra közde yapılmış bir gerilla çayı bunca yürüyüşten sonra en güzel şeylerden biriydi. Tabii bir başka güzel şey Hêdi arkadaşın o güler yüzlü karşılaması ve sohbetiydi. Yeniydi. Ama insana ilgisi, yaklaşımı gerçekten farklıydı. Hêdi arkadaştan sonra birkaç arkadaş daha bize selam verdiler. Ama Hêdi arkadaşın selamı, ilgisi, sohbeti bir farklıydı. Akşama doğru kamp komutanı bizi çağırıp konuştuktan sonra her birimizi ayrı tim ve takımlara düzenlediler. Ben en şanslı olanıydım. Çünkü tim komutanım Hêdi arkadaştı. Gün geçtikçe Hêdi arkadaşı daha iyi tanıyor ilişkimiz derinleşiyor, zenginleşiyordu. O Türkçe bilmiyordu. Ben de Kürtçe. Ama hem o hem ben müthiş bir çabayla ilişki geliştirmek için uğraşıyorduk. Hêdi arkadaş Soranca konuşuyordu. Ben değil Soranca bilmek, daha önceden Soranca konuşan bir kişi bile görmemiştim. Zaman geçtikçe ben Soranca o da Türkçe öğreniyordu. Benim hem Kürtçe öğretmenim hem de komutanımdı. Eğitimimiz üç ay sürdü. Üç ayda gerillanın temel askeri tekniklerini öğrendik. Ayrıca Önderliği, mücadeleyi halk gerçekliğini tanımada önemli bir aşamaydı bizim için.
Daha önceden teorisini bildiğim pek çok şeyi yaşamda sınamanın ve somutta çözmenin en yakıcı anları bu eğitimde oldu. Kürt’ün düşürülmüş oynanmış kişiliğini, sorunlarını gördüğüm kadar, o soylu, direnişçi kişilik yapılanmalarını da burada gördüm. PKK’nin düşürülmüş, bozulmuş kişilikleri düzeltme, iyileştirme tedavi etme yöntemlerini burada somut gördüm.
Gün geçtikçe Hêdi arkadaşla arkadaşlığımız daha da gelişti. Onun soylu duruşu, mütevazı kişiliği PKK gerçeğiyle yoğrulduğunda daha da büyüdü. Her geçen gün çevresindekileri etkileme düzeyi arttı. Hêdi arkadaşın duruşunun, kişiliğinin en somut ifadesi soyluluktu. Soyluluk en iyi ifadesini Hêdi arkadaşta buluyordu. Soylu bir duruş, soylu bir kişilik tanımlaması en fazla Hêdi arkadaşa yakışıyordu.
Eğitimden sonra ben Kandil’e, O Mazlum Doğan Kadro Okulu’na gitti. Sürekli onu sordum. Selam gönderdim. Selamlarını aldım. Durumunun her zaman iyi olduğunu, arkadaşlarca en sevilen olduğunu duyduğumda hiç şaşırmadım. Kadro okuluna gittiği süreç hareketimize tasfiyenin dayatıldığı bir süreçti. Pek çok kişinin bu tartışmalardan, bu süreçten etkilendiği su götürmezdi. O da etkilendi. Hareketimize dayatılan tasfiye planlarını görmüş Özel Kuvvet çalışmasını tercih etmişti. Sorunlarla karşılaşan bazıları hareketten koparken, Hêdi bu sorunları görüp kendi kişiliğinde çözmüş, çözümün kaçış değil fedaileşmede olduğunu pratiğinde göstermişti.
Kadro okulundan sonra girdiği Özel Kuvvet çalışmasında tüm eğitimleri başarıyla tamamlamış kendini tam donatmış bir gerilla olarak Dêrsim’e gitmeyi önermişti. Bunun için hem Türkçeyi hem de Zazacayı biraz öğrenmişti. Örgüt Gabar alanında ihtiyaç olduğunu söyleyince Gabar’a da gidebileceğini söylemiş büyük bir heyecanla hazırlıklarını yapmaya başlamıştı. Bir dişi biraz çürümüş olduğundan diş doktoruna gelmiş dişini yaptıktan sonra diş doktorunun yakınlarında bulunan kampımıza beni görmek için gelmişti. Görüşmeyeli dört yıla yakın bir zaman olmuştu. Hêdi arkadaş hiç değişmemiş sadece ismi değişmişti. Onun dışında tüm canlılığı, sıcaklığıyla aynı yoldaştı. İsmini Zana yapmıştı. Bu isim ona daha çok yakışmıştı. Gerçekten bir bilge olmuştu. Soylu bir bilge!
Yılların özlemini birkaç saatlik sohbette her ne kadar gideremesek de onu görmek iyi olmuştu. Gabar’a gideceği için, örgütün ona bu şansı vermesinden çok mutluydu. Gabar’da birkaç yıl kaldıktan sonra Dêrsim’e geçmeyi planlıyordu. Dêrsim’de gerillacılık yapmak onun en çok istediği şeydi. Ama Gabar’ı da istiyordu. Gerillalığın en büyük, en zorlu, en güzel okullarından birinin Gabar olduğunu biliyor, oraya doğru yola çıkmak için büyük bir heyecanla bekliyordu. Dört yıl önceki Hêdi’de değişen tek şey, artan yola çıkma, o büyük, o zorlu mücadele sahasına geçme heyecanı olmuştu. Birkaç saatlik sohbetten sonra gitmek zorunda olduğunu, gruplarının yakında çıkacağını söyledi. Kampın çıkışına kadar onunla gittim. Biraz yürüdük. Sonra birbirimize başarılar dileyerek ayrıldık.
Daha gideli iki yıl olmamıştı ki Botan Eyalet komutanı Adil arkadaş şehit düşmüştü. Bunun intikam eylemi için Zana arkadaş öneri yapmış eyleme giderken hazırladığı tuzağın elinde patlaması sonucu eli kopmuştu. Tedavi gördüğü kampın faşist Türk ordusu güçlerince basılması sonucu çıkan çatışmada şehit düşmüştü. Bu haberi duyduğumda içimde tarifi imkansız bir acı hissettim. İlk komutanımı kaybetmek zordu. Ona dair bir şeyler yazabilmek de öyle. Ama onun o soylu bilge duruşunu, yoldaşına bağlılığını, sabrını birkaç cümleyle de olsa anlatabilmek boynumun borcudur. Onun hayallerini yaşamsallaştırabilmek, onun gibi kahramanlardan oluşan bir toplum yaratabilmek onu anlatabilmek, onu tarihe topluma mal edebilmekle mümkündür. O özgür, demokratik bir Kürdistan için Mahabat’tan Kandil’e, Kandil’den Zap’a, Zap’tan Gabar’a uzanan kısa ama dolu dolu yaşamıyla dört parça Kürdistan’ı birleştiren bir sembol haline geldi.
Şimdi Mahabat’tan, Hewler’den, Koçgiri’den, Amed’den, Bazid’den, Wan’dan, Gever’den, Kürdistan’ın dört bir yanından akan genç gerillalar Zana yoldaşın ve tüm şehitlerin hayallerini gerçekleştirmek için Dêrsim dağlarına yürüyorlar.
Zana yoldaşın yolu yolumuz, umutları mücadele gerekçemizdir