Ronahi Serxwebûn
Kürdistan devriminin sesi Serxwebûn gazetesi 41. yılına giriyor. 40 yıldır, çeşitli baskı ve engellemelerle karşılaşmasına rağmen, büyük bir özveri, emek ve çabayla yayın hayatını kesintisiz sürdürmeye devam ediyor.
Serxwebûn sözcüğü ülke gerçeğimizle ilk tanıştığımız yıllarda girdi hayatımıza. Ülke ve bağımsızlık kavramları eşdeğer kavramlar olarak hayatlarımızın ortasına oturuvermişti. Bizlerden gizlenen Kürdistan adlı bir ülkemiz olduğunu, düşmanlarımızca dört parçaya ayrılarak sömürgeleştirildiğini ve onu bağımsızlığa yani Serxwebûn’a kavuşturmamız gerektiğini dile getiren yiğitler çıkmıştı ortaya. Kürdistan ve Serxwebûn sözcükleri birer büyülü sözcük olarak bizi avucunun içine almış; devrim halayına çekivermişti.
Dünyanın hemen her yerinde çocuklar biraz bilinç kazanmaya başladıklarında milli kimliklerini ve ülkelerini öğrenir ve o aidiyetle karakter kazanırlar. Bizde böyle olmamıştı; kökenlerimiz sakıncalı ve gizlenmesi gereken bir suç gibi hissettirilmişti bize. Ülke olarak ise, resmiyette dayatılanı tanıyorduk ama varlığımızın ayrıksı yanının farkındaydık. “Öteki” olduğumuzu, ötekileştirildiğimizi her anda ve her şeyde görüyor, yaşıyorduk. Ben “Kürdistan” adını ilk kez on sekiz yaşımda, lise son sınıftayken duydum! “Biz Kürdüz, ülkemiz Kürdistan’ı bağımsızlığına kavuşturacağız” demişti birisi. Devrimci düşüncelere ilgi duyan biri olarak tüm benliğimi bu sözcük kaplamıştı; bir ülkemiz vardı ve adı Kürdistan’dı! Hem muhteşem hem de trajik bir andı bu. Muhteşemdi çünkü Kürdistan diye bir ülkem olduğunu öğrenmiştim; trajikti çünkü bu gerçeği ancak on sekiz yaşımda öğrenebilmiştim!
1977 yılının yaz tatilinde köyüme gittiğimde Kürdistan’ın bağımsızlığı için mücadele eden devrimcilerin olduğunu öğrendim ve toplumlar tarihi üzerine yaptıkları eğitim çalışmasına katıldım. Bir yıl sonra tekrar gittiğimde eğitim çalışmasında bu kez kapağı ve giriş kısmı gazeteyle kaplanmış, daktiloda yazılmış bir kitap okunuyordu. Kürdistan’ın tarihinden, toplumsal yapısından söz ediyordu kitap; başka devrimci kitaplarda anlatılmayan şeyler anlatıyordu. Eğitim sonunda, eğitmen arkadaşa, daha iyi kavramak için okumak üzere kitabı alıp alamayacağımı sordum. Gazete ile kaplanmış kısmını açmamak şartıyla kitabı verdi. “Kürdistan Devrimi’nin Yolu-Serxwebûn”u ilk kez o zaman elime aldım! “Manifesto” diyorduk adına. Vietnam Devrimi’nin lideri Ho Chi Minh’in, “Hiç Bir Şey Bağımsızlık ve Özgürlükten Daha Değerli Değildir!” sözü, Kürtçe olarak, “Ji Serxwebûn û Azadiyê Bi rûmettir Tiştek Nîne!” şeklinde Manifesto’nun yani Serxwebûn’un temel şiarı yapılmıştı. Partinin kuruluş hazırlıkları çerçevesinde kadroları ideolojik olarak yetkinleştirmek ve örgütlenme bilincini kazandırmak amacıyla hazırlanan Manifesto, ileride kurulacak partinin proğram çerçevesini çiziyordu. Başlangıçta partileşme hazırlıklarının güvenliği için baş sayfaları herkese okutulmuyordu.
PKK 1. Konferansı’nda Parti’nin periyodik bir yayın organına kavuşturulması kararı alındı
Kürdistan Devrimcileri’nin ilk kapsamlı yazılı belgesi Manifesto’nun ardından düzensiz aralıklarla çıkarılan Bülten’ler temel ve güncel bazı konularda grubun düşüncelerini ortaya koymak ve kadroları ortak bilince kavuşturmak amacını taşıyordu. Ankara’da üniversitede okuduğum o yıllarda bu yayınlarla hem eğitim çalışması yapıyor hem de bedenimizde kamufle ederek gecekondu mahallelerindeki yurtsever kesimlere ulaştırıyorduk.
12 Eylül 1980 Askeri-Faşist Cuntası ardından yurtdışına çıkanlar arasında yer alıyordum. Cuntanın saldırı, tutuklama ve infazlarından kurtulabilen kadro ve sempatizanlar Parti tarafından Suriye ve Lübnan alanlarına çıkarılıp eğitimlerden geçiriliyor; gelecek mücadeleye hazırlanıyordu. Geçmiş mücadele deneyimlerini, içinden geçilen süreci ve geleceğe dair perspektifleri kapsamlıca tartışmak ve örgütsel kararlar almak üzere, 15-26 Temmuz 1981’de PKK 1. Konferansı gerçekleştirildi. Bu konferansta tartışılan konulardan biri de Parti’nin periyodik bir yayın organına kavuşturulmasıydı ve Konferans’ta aylık bir yayın organının çıkarılması kararı alındı.
Daha önceleri örgüt periyodik bir yayın organı çıkarmaktan kaçınmıştı çünkü yayın temelinde örgütlenen, çabucak deşifre ve pasifize olan Türkiye ve Kürdistan sol örgütlerinden farklı olarak eylem temelli bir gelişme perspektifine sahipti. Ancak yurdışına çıkış süreci ile birlikte ülke zeminindeki mücadelenin kesintiye uğraması, Parti ideolojisinin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi çalışmalarının ağırlık kazanması, kadroların ideolojik olarak yetkinleştirilmesi ihtiyacının artması, yurtdışındaki Kürdistanlıları örgütleme koşullarının doğması, iç ve dış kamuoyu nezdinde cuntanın suçlarının teşhir edilip karşı direnişin örgütlenmesi ihtiyacı periyodik bir yayın organı çıkarılmasını gerektiriyordu
Serxwebûn’un ilk sayısı Ocak 1982‘de Köln şehrinde yayınlandi
Parti’nin aldığı karar doğrultusunda görevlendirilen bazı Merkez Komite üyelerinin İsveç’te yürüttükleri çalışmalar temelinde Serxwebûn’un ilk sayısı Ocak 1982’de Almanya’nın Köln şehrinde yayınlandı. Serxwebûn’un ilk sayısını yayınlandıktan hemen sonra Şam’da Önderliğin kaldığı evde gördüm. Birkaç arkadaş Önderlikle aynı evde kalıyorduk. Birgün sofraya elinde gazeteyle geldi ve coşkuyla göstererek, ”Gazetemiz geldi. Bakın olmuş mu? Sonra inceler ve düşüncelerinizi belirtirsiniz” dedi. Önderlik sofrada genellikle güncel olaylar ve gelişmeler üzerine konuşmalar yapardı. O günün konusu Serxwebûn’du. Önderlik mücadele açısından çok önemli bir mevzinin daha kazanıldığının bilincindeydi ve ideolojik bir yayın organımızın olmasını önemsiyordu. Bu çalışmanın mimarı olarak da Serxwebûn başta olmak üzere basın-yayın faaliyetleri ile bizzat ilgileniyordu. Serxwebûn ve daha sonra eklenen basın-yayın organlarımız direkt Önderliğe bağlı olarak ve onun yönlendirmesiyle sürdürülüyordu.
Serxwebûn Parti’nin ideolojik yayın organı olduğu için, Parti ideolojisine dair temel yazıları oluşturuyordu. Bu nedenle Parti ideolojisinin mimarı Önderliğin konuşmalarından hazırlanan yazılar ağırlıkta yer tutuyordu. Şam’da bulunduğumuz evde Önderliğin konuşma kasetlerinin çözümünü yapıyorduk ve Duran Kalkan arkadaş o konuşmaların redaksiyonunu yaparak kitap haline getirilmesi için hazırlıyordu. 1. Konferans’ta Parti Proğramı’nın ideolojik açılımının yapılması kararı da alınmıştı ve Önderlik bu karar gereği, temel konular üzerinde yoğunlaşarak konuşmalar yapıyor, kasetlere alınan bu konuşmalar daha sonra yazıya geçirilerek kitaplaştırılıyordu. ”Örgütlenme Üzerine”, ”Kürdistan’da Zorun Rolü”, ”Kürdistan Ulusal Kurtuluş Problemi ve Çözümü” gibi kitaplar bu dönemde hazırlandı. 1. Konferans belgelerinin de aynı şekilde kaset çözümlerini yapmıştık ve 1. Konferans belgelerinden başlayarak tüm bu kitaplar Serxwebûn’un ilk sayısından itibaren gazetede bölüm bölüm yayınlandı. Dolayısıyla gazetenin ilk sayısından itibaren dolaylı bir katkımın olduğunu söyleyebilirim. Ama Serxwebûn’da yayınlanan ilk yazım 2. sayıda ilk sayfada yer alan küçücük bir haberdi. Devrimci Yol Davası’ndan yargılanan kadın devrimcilerin duruşmadaki direnişlerine dair kısa bir haber. Küçücük bir yer kaplayan bu yazı benim için çok büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı olmuştu! Serxwebûn’da bir ‘yazım’ (!) yer almıştı, defalarca dönüp dönüp o sayfaya baktığımı hatırlıyorum. Serxwebûn’da, Parti Yayın Organı’nda yazmak büyük onurdu çünkü! O zaman Serxwebûn’da daha çok yazacağımı, onun yaşamımda önemli bir yer tutacağını bilmiyordum.
Köln-Ebertplatz’da bir apartmanın dördüncü katında bir büromuz vardı
1982 yılının Mayıs ayı sonunda Önderlik tarafından Avrupa’ya gönderildim. Üniversitede öğrendiğim İngilizceyi daha da geliştirerek örgütün bu konudaki ihtiyacına cevap olmam isteniyordu. Dil eğitimi için olanak arayışları sürecinde bir yandan dilimi geliştirirken bir yandan da çeşitli yazıları hazırlanmış olan ama geliştirilmesi ve redaksiyondan geçirilmesi gereken Şehitler Albümü’nün üzerinde çalışmam istendi. O zaman Serxwebûn çalışmalarını Lübnan’ın Hılve Kampı’ndaki ilk kadın eğitiminde birlikte yer aldığımız Seher yürütüyordu. Şehitler Albümü’nün 1. Cildi üzerinde çalışarak başladığım yazım-redaksiyon çalışmalarım daha sonra da devam etti. Dil eğitimi için olanak yaratılamayınca Serxwebûn’da görevlendirildim. O zamanlarda gazetemiz kısıtlı olanak ve büyük bir çabayla hazırlanıyordu. Köln-Ebertplatz’da bir apartmanın hatırladığıma göre dördüncü katında bir büromuz vardı. Seher’le ben yazıların hazırlanması, dizgiden çıkan yazıların ve mizanpajı yapılan sayfaların kontrollerinin yapılarak hataların işaretlenmesi gibi işleri yaparken iki arkadaş o zaman çok da gelişkin olmayan iki bilgisayarımızda yazıların dizgisini yapıyorlardı. Bir arkadaş da yazıların mizanpajı, fotoğrafların sayfalara yerleştirilmesi görevinin yanısıra gazetenin basıma götürülmesi ve pratik işlerle ilgileniyordu. Gazetenin yanısıra kitapların basıma hazırlanması, bildiri ve afişlerle yıllık takvimlerin hazırlanması gibi çalışmalar da yapılıyordu. Az sayıda çalışanla yoğun bir çalışma yürütülüyordu. Önderlik sahasından yazılar posta ile bazı adreslere gönderiliyordu ya da Avrupa’dan gidip gelenler olduğunda onlarla gönderiliyordu. Büromuzun yanındaki odada Devrimci Yol çizgisinde ”Demokratik Türkiye” adında bir dergi çıkarılıyordu. Yazar Dursun Akçam bu büroya gelenlerdendi. Az sayıda elemanla Serxwebûn’un çıkarılmasını dikkat çekici buluyordu; ”Asıl haber sizsiniz, üç kişiyle gazete çıkarıyorsunuz!” demişti. Yazılar elimize gecikmeli geldiğinden son iki gün yoğunluk olur; iki gün iki gece uyumadan çalışıp gazeteyi matbaaya zamanında ulaştırmak için uğraşırdık.
Basın-yayın faaliyetleri büyük fedakarlık gerektiren bir çalışmadır
Gazeteciliği pratik içinde öğreniyorduk. Tecrübemiz yoktu, zorlanıyorduk ama soylu ve önemli bir görev yapmanın mutluluğunu da duyuyorduk. Çok fedakarlık gerektiren bir çalışmaydı basın-yayın faaliyeti; hâlâ da öyle. Yoğun olmasının yanısıra dar bir alanda çalışmayı; gece, miting, yürüyüş gibi etkinliklerden çoğu zaman uzak kalmayı; uykusuz kalmayı, beynini ve gözlerini patlatırcasına zorlamayı gerektiren bir çalışma… Ama her devrimci görev gibi, dava uğruna seve seve fedakarlığın sergilendiği bir çalışmaydı da.
Siyasi ve örgütsel gelişmemizi aksatmamak için kendi içimiz de toplu eğitim ve toplantılarımızı da yapardık. Basın-yayın faaliyetinde yer almak; ideolojik olarak gelişmede, ülke ve dünyadaki gelişmelerden erkenden haberdar olmada ve siyasi bilincimizin artmasında büyük avantaj sağlıyordu aynı zamanda.
1983 yılı başlarında kitle çalışması için görevlendirilince Serxwebûn’dan ayrıldım ama gittiğim alanda Şehitler Albümü üzerinde çalışmaya da devam ettim. Aynı yılın yaz aylarında Önderlik sahasına gidip altı ay kaldım. Bu süreç Semir provokasyonu üzerine Önderlik çözümlemelerinin ve ”Tasfiyeciliğin Tasfiyesi” kitabında yer alan değerlendirmelerin kaset çözümleri ve redaksiyonu çalışmalarında da yer aldığım bir süreçti. Serxwebûn’da yayınlanan bu yazılarla katkımı sürdürmüş oldum. Avrupa’ya döndükten sonra altı ay kadar eski alanımda kitle faaliyeti yürüttükten sonra tekrar Serxwebûn çalışmalarına dahil edildim. Bu arada Önderliğin, ”Kürdistan’da Kişilik Problemi ve Kadro Sorunu” isimli kitabının redaksiyonunu da yaptım. Serxwebûn’da bu seferki çalışmam da kısa süreli oldu. İngiltere’de dil eğitimi için bir olanağın yaratılmasıyla, 1985 yılı başından ortasına kadar toplamda altı aylık bir dil kursundan sonra Önderlik sahasına gittim. Burada da Önderlikle aynı ortamda Önderliğin konuşmalarının redaksiyonu, şehitlerin anılarına dair yazılar da dahil olmak üzere Serxwebûn için çeşitli yazıların hazırlanması çalışmalarım devam etti.
1986 yılı başında Önderlik tarafından bir kez daha Serxwebûn çalışmalarında görevlendirilerek Avrupa’ya gönderildim. Kısa bir süre İmralı’da Önderlikle kalan ve sağlık sorunu nedeniyle adadan gönderilen Mehmet Sait Yıldırım arkadaşla birlikte çalışıyorduk. Gazete yeni bir büroya taşınmış; eskilerin yerine yeni dizgici arkadaşlar gelmişti. Şehit Enver Polat ve Adıyaman’da daha sonra şehit düşen Rahime arkadaş da dizgide yer alıyorlardı.
1986 yılı sonlarından 1988 yılı sonbaharına kadar Ortadoğu’da çeşitli alanlarda kaldım. Gerek Güneybatı Kürdistan’da kitle çalışmalarındayken, gerek Akademi’de eğitim ortamındayken ve gerekse Önderliğin yanındayken bir biçimde Serxwebûn için yazılar hazırlamaya devam ettim. Çeşitli mücadele alanlarından akan eylem haberlerini, şehitlerin yaşamlarına dair yazıları veya Önderliğin çözümlemelerini yazıya dönüştürüp Serxwebûn’a ve ülkedeki basınımıza gönderdim.
1988 yılı sonbaharında yönümü ülkeye çevirmişken ve gitmek için hazırlanıyorken Önderlik bir kez daha yönümü Avrupa’ya, basın çalışmalarına çevirdi. Avrupa’ya bir daha dönmemek kararıyla ayrılmıştım ama Almanya’da gerçekleştirilen operasyonlarla gazetenin yayın kurulundan kadrolar da tutuklanmış; yayın faaliyetinde büyük boşluk doğmuştu. Üstelik Hüseyin Yıldırım-Kesire provokasyonu ortaya çıkmış ve ciddi tahribatlara yol açmıştı. Önderlik basın-yayın alanında boşluk doğduğunu, bu alan faaliyetlerine gitmem gerektiğini belirtti. Ülkeye gitme arzum çok büyük olmasına karşın bu durumda farklı bir görevde ısrar edemezdim. 1988 sonbaharında Fransa’ya dönerek basın-yayın faaliyetlerinin sorumluluğunu üstlendim. O dönemde Almanya’nın saldırılarından dolayı Serxwebûn’un orada yayına hazırlanması riske girmiş; Fransa’da bir büroda basıma hazırlanıyor; trenle Almanya’ya götürülüp orada basılıyor ve dağıtılıyordu. Fransa’daki çalışanlar arasında Şehit Enver Aslan (Selçuk) ve Proleter Celal dediğimiz, sonradan gerillada şehit düşen arkadaş da vardı. İkisi de çok çalışkan, canlı arkadaşlardı. Gazete çalışmasının yanısıra kitapları basıma hazır hale getirme; bildiri, afiş, takvim hazırlama gibi çalışmalarımız da oluyordu. Ayrıca Almanya-Düsseldorf’da Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi-ERNK’nin yayın organı Bexwedan’ın çıkarıldığı bir büromuz ve basım evimiz de vardı. 1989 yılı ortalarında Fransa’daki büromuz deşifre oldu ve çalışanlarımızdan bazıları sorgulandı. İki yıl bu çalışmadan haberdar olamamak Fransız güvenlik güçlerini şaşırtmıştı. Bir süre daha dikkatli bir şekilde gazeteyi bu alanda hazırlamaya devam ettik. Sonra Serxwebûn’u da Almanya’ya taşırmaya ve Fransa’daki büroyu bir süre daha kitap çalışmaları için kullanıp ardından kapatmaya karar verdik. 1990 yılı sonundan itibaren Düsseldorf’daki basım evimizde Serxwebûn çalışmalarını yürütmeye başladık. Şehit Selçuk, Şehit Mine (Emel Çelebi), Şehit Sinan Cemgil Kahraman buradaki çalışmalarımızın emektarlarıydı. 1992 yılı Mayıs sonunda Avrupa’dan ve Serxwebûn çalışmalarından ayrılıp yönümü ülkeye çevirdim. Çok uzun yıllar sonra 2018 Eylül’ü ile 2019 Eylül’ü arasında bir yıl daha Serxwebûn çalışmalarında yer aldım.
Serxwebûn çalışmaları her zaman az sayıda kadro ve çalışanla, büyük emek ve özveriyle yürütülen bir çalışma olmuştur. Dar bir alanda, birçok etkinlikten uzak kalınarak, gece gündüz çalışarak yürütülmüştür bu faaliyet. Ama elbette başlangıçta zorlukları daha fazlaydı. Zengin bir arşivden yoksundu, fotoğraf ve belgelere ulaşma olanakları çok sınırlıydı, gazetecilik tecrübesi olmayan bizler bir yazıyı yazmak için çok ter dökmek zorunda kalıyorduk, siyasi bilincimiz ve öngörümüzün gelişmesi zamanla mümkün olabilmişti. Saatlerce yerinden kalkmadan, belki gece yarılarına kadar, belki acil bir durumda uykusunu bölerek dizgi makinasının başına oturmak herkesin yapabileceği bir özveri değildi. Onun için yayın evine çalışan bulmakta çok zorlanıyorduk. Gerilla fotoğrafları veya anıları bizim için birer hazineydi ve ilk yıllarda o kadar azdı ki! İletişim olanakları çok kısıtlıydı. Ama çok az sayıda da olsalar muazzam bir rol oynadı bu fotoğraflar; onbinleri devrime çekti.
Serxwebûn sadece bir gazete değil, siyasi bir merkez rolü oynadı
Gerek teknik ve gerekse olanaklar açısından mücadelenin gelişmesine paralel olarak özelde Serxwebûn genelde basın-yayın faaliyetlerinde gelişmeler mümkün olabildi. Serxwebûn hiçbir zaman salt bir gazete çalışması olmadı. Siyasi bir merkez rolü oynadı; bildirilerden siyasi açıklamalara kadar güncel gelişmelerin yönlendirilmesinde rol üstlendi. Yabancı dilden dergilerin hazırlanmasında uzun zaman bir merkez rolü oynadı. Şehitlerin ölümsüzleştirilmesini sağlayan albümlerden kitaplara kadar devrimin en büyük hazinelerinin çıkarılmasını üstlendi. Serxwebûn bugün Kürdistan ve onu sömürgeleştiren ülkeler başta olmak üzere, birçok yere yayılmış olan basın-yayın organlarının beslendiği ana kaynak oldu; dalları dört bir yana uzanan bir çınara dönüştü.
Serxwebûn; yalnızca siyasi bilinç aşılayan bir kaynak değil; bir örgütlenme silahı oldu. Başta Avrupa olmak üzere birçok alanda kadro ve kitleleri bilinçlendirip örgütleyen bir aygıt rolü oynadı. İlk yıllardan başlayarak Serxwebûn dağıtımcıları ev ev sokak sokak dolaşarak Serxwebûn’u insanlara ulaştırdılar; onun vasıtasıyla insanlarla iletişime geçerek onları Kürdistan devrimi yolunda örgütleyip seferber ettiler. Serxwebûn gerillanın sesini dört bir yana taşırdı; zindanlardaki işkencelerden taşan çığlıkları ve devrimci tutsakların isyan haykırışlarını dört bir yana duyurdu. 12 Eylül faşist cuntasının suçlarının teşhir edilmesi ve Avrupa başta olmak üzere birçok alanda tepkilerin örgütlenmesinde ön ayak oldu; yabancı kamuoyuna da sesimizi taşırdı. Beyinleri bilinçle aydınlattı. Küçük boyutlarda basılan sayıları ilk yıllarda gerillanın elinde kapıları açan bir anahtara dönüştü, kitlelerin güvenle gerillayı kucaklamasını sağladı. Zindanların demir parmaklıklarını aşarak tutsaklara dışarının ışığını taşıdı; tutsakların mektup ve yazılarını kitlelere taşıyarak içeri ve dışarı arasında bir köprü oldu. Dünyanın dört bir yanındaki Kürdistanlılarla bağ kurmanın, onları mücadeleyle ilişkilendirmenin aracı oldu. İlk yıllarda Libya, Suudi Arabistan, Amerika ve Kanada gibi ülkelerde bulunan birçok insanımız Serxwebûn üzerinden örgütle ilişkilendi, örgütlendi. En önemlisi de Serxwebûn özgürlük mücadelemizin her dönemini kayıt altına alarak onun silinmez hafızasını oluşturdu. Bu kadar önemli roller oynadığı içindir ki daima egemenlerin hedefinde yer aldı, engellenmeye çalışıldı. Ama devrimin ruhunun ifadesi olarak pes etmemenin sembollerinden birine dönüştü ve kesintisizce 40. yıla adım attı.
Serxwebûn Kürdistan Devriminin geliştirilmesinde tarihi bir rol oynadı. Beyinlerin ve yüreklerin ışığı oldu. Onun ışığıyla beslenen Kürt, köle Kürt’ten özgür Kürt’e dönüştü. Halkımız Serxwebûn’u kutsalları arasında değerlendirip hep başında taşıdı. Ona asla salt bir gazete gibi yaklaşmadı; şehitlerin sesi, sözü, nefesi olarak gördü. Serxwebûn’un bir çalışanı olmaktan; Kürdistan devrimi’nin örgütlenmesi ve gelişmesinde mütevazı da olsa bir katkım olmasından onur duyuyorum.
40. yılında Serxwebûn’un devrimin zaferinin muştucusu olmasını; yaratıcısı olan Önderliğimizin fiziki özgürlüğüyle taçlanmasını diliyorum.