Sakine Cansız
İnsanlığı, toplumsal, sosyal olay ve olguları, doğaya, yaşama dair her şeyi yeniden yorumlamanın yöntemlerini kalıcı kıldı. Kürdistan Devrimi’nin yoluna ruh katan, yaşam felsefemiz, ideolojimizdi. Onun öngördüğü her şeyde kendini bulma arayışı vardı ve ilham veren de buydu. Kendine ait bir düşüncenin, ideolojinin örgütlülüğü, onun yaşam tarzı, onun eylemiyle bir bütündü. Umut, inanç yolu imkansızı aşmanın araçlarıyla buluşuyordu. Çünkü en başta kendinde bütüne ulaşmayı öğreniyordu ve kendin olmayı başardığın ölçüde var olanın ötesinde bir yaşamın içindeydin ve bu sana ait olandı.
Bu yazılar herhangi bir koşulda yazılmış yazılar değildi. Beyin ve yürekleri kurutulmuşlara yeniden kan, can vererek yaşam katıyorsun. Yazılan her satır, yeni yaşam ışınlarıydı ve söylenenler yeniden yapılacaklara seni müthiş taşıran rol oynuyordu. Şiir gibi, roman gibi, film gibi yaşanan, özlenen, hayal edilen, umut bağlanan bir gerçekti.
Kimin eline geçtiyse yasaklardan arınmış, bakir bir ruhla kelimeler, sözcükler adeta belleğe kazılırcasına yürütülüyordu. Onu kendinde sınırlı tutmak mümkün değildi, insana taşırma bir yaşam biçimine dönüştüğü an, aidiyetinle barışık olduğun andı ve herhalde ondan daha başka insanı mutlu edecek bir şey de yoktu. Düşünce gücü, inanç, umut, onun kararlılığı, cesareti ve onun eylemi bir kültür olarak, bir karakter olarak kişiyi şekillendiriyordu. Refleksler ortaklaşıyor, emek ve çaba bir amaç mayalanmasına dönüşüyordu.
Daktiloda yazılmış ve dağ yamaçlarında teksir makinesinin kara boyasında çoğaltılmış, beyaz kapaklı çok sade, küçük broşürler en güzel silah olarak göz bebeklerimize asılı kaldığında dünyalar bizim olmuştu. En güvenilir ellerde dolaştıkça uyanış çoğaldı. Ana Serxwebûn ilk düşünceyi, ideolojik hattı belirleyen bir özellik taşıyordu. Devrimimizin ruhu, programı, hedefi, mücadele yöntemleri ve özgünlükleri net bir biçimde yer alıyordu. Gazeteyle kaplanmış bu manifestoyu uzun süre isimsiz taşıdı birçok arkadaş. Adı deşifre olmasın, düşmanın dikkatini üstüne çekmesin titizliği bir yaşam kuralı olarak bellendi. Gazeteyi kaldırıp kapak yazısına bakmak mümkünken, bu yapılmadan içeriği üzerinde kafa yormanın nasıl bir kültür olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek!
Ana Serxwebûn Elazığ’da basılmıştı. Elazığ basın yayın vb alanda bir merkez üs rolündeydi. Oradan ülkenin diğer alanlarına dağıtım yapılırdı. Bingöl’e giden koli dolmuşta yakalanmıştı. Hüseyin Durmuş arkadaş getirmişti. Polis balyayı olduğu gibi karakola götürüyor. Her gelen giden polis balyaya bakıyor ve her biri bir biçimde sesli telaffuz etmeye çalışıyor, fakat anlam veremedikleri için çekip gidiyorlar. Açıp içine baksalar her şey anlaşılacak, ama dikkatlerini çeken bir özellik görmüyorlar.
Hüseyin arkadaş da bundan yararlanarak oralı olmuyor. Daha çok ders kitabı olabileceği ihtimali veriliyor. O dönemde hızlandırılmış eğitim enstitüleri bolca öğretmen yaratmıştı. Neredeyse her genç öğretmendi. Hüseyin arkadaş serbest bırakılmıştı ve ne o arkadaşlarla görüşüyordu ne de hiçbir arkadaş ona yaklaşıyordu. Serxwebûn balyasıyla yakalanıp bırakılmayı herkes farklı yorumluyordu. Ve bahsettiğim bilgiler sonradan öğrenilmişti. Hüseyin arkadaş, “polis beni bıraktı, takip edecek ve arkadaşları yakalamaya çalışacak” şeklinde yorumladığı için kendine göre tedbir almıştı. Bizler de buna yakın ve hatta biraz daha kurguyu aşırı büyüterek ele aldığımız için hareket tarzımıza ve ilişkilerimize daha çok dikkat etmeye başladık. Bir süre sonra Serxwebûn balyasını hiç açmadan geri vermeleri kuşkuları iyice arttırdı. Bir oyun olarak değerlendirildi. Ta ki öyle olmadığına kanaat getirene kadar bu böyle sürdü. Yıl 1977. Serxwebûn’a ilişkin çok canlı kalan anılarımdan biri. İnanıyorum o günleri yaşayan birçok arkadaş bunu daha güzel anlatırdı.
Belki birçok ülkede yayın organları örgütleme görevi gördü. Rusya’da Iskra’nın rolü hep dile gelirdi ve bir gerçekti. Ama bizde Serxwebûn bunun da ötesinde bir role sahiptir. Bir örgütlenme ruhu, bir yaşam ruhuydu. Yazmak, incelemek okumak sadece o dönemle sınırlı değildi. Tarihin derinliklerine, başlangıcına inmek, doğa-toplum ve insan olgusunu çok yaşamsal bir biçimde birbirine ait kılarak birinden başlayarak, ötekinden tüketilen yaşam damarlarını birleştirmek gibi bir paradigma. Bir yol haritasının kabaran özelliklerini hücre hücre incelemekti ve bu başta Önderliğimiz, büyük şehitlerimizin engin emek ve çabalarıyla var edildi.
Okumak, incelemek, büyük bir aşkla düşünce üretmek bir temel özellik olarak gelişti ve bu harekete damgasını vurdu. Bu kaynak bugün çok daha zengin ve gürül gürül akıyor. Yeni paradigma bu kaynağın gözeneklerini tırnakla açan bir yaşamın sınırsız deryasıdır. Bu nedenle Serxwebûn’u salt bir teorik organ, bir bilgi havuzu olarak algılamak yanılgı olur. Zindan cephesinde Serxwebûn’u bulmak, okumak, dolaştırmak, zulalamak çok başka bir duygu! Her biri başlı başına bir sabır, bir mücadele gücünü gerektiriyordu.
Tabii ilk savunma taslağı Serxwebûn’un ana doğrultusunu içeriyordu. Mahkemelerde özgürlüğü içeren bir ulusal kurtuluşçuluğu en büyük amaç olarak edinmek, bunun uğruna mücadele etmek önemliydi. Onur çizgisi buydu. Bu soylu yaşam çizgisini savunmak, halka insanlığa bağlılığın biricik yoluydu. Zindanın tüm vahşetine karşı, bu perspektif bir direniş kültürü olarak yer aldı. Büyük direniş Önderliğin çizdiği bu ana doğrultuyu kendine esas aldı.
Tabii her türlü engele rağmen, Serxwebûn’un orijinal olarak elimize geçmesi çok müthiş bir sevinç vermişti. Her sayfası, her ulaşan sayısı göz bebeğimizdi. Onu ince pelur kağıtlarına ufacık yazılarla yazıp, bir arkadaşa ulaştırmak, korumak ve ondan güç alarak süreci değerlendirmek, zindanda yazım kültürünü devam ettirmek önemliydi. Mazlum yoldaşların Serxwebûn’u çıkarma kültürü, içerde de HAWAR dergisini bütün zorluklara rağmen çıkarmaya götürdü ve yaşamı diri tutan, yeniden kendi gerçeğine dönen bir yaşam bağı bu şekilde oluşturuldu.
Her cezaevinde Serxwebûn’la ilgili ilginç anılar vardır. Hiç umulmadık yollar denendi ona ulaşabilmek için. Ve onu birilerine ulaştırmak için. Yani Serxwebûn’suz kalınmadı. Bunu başaramadılar.
Son 1988-89 ve 1990’larda Serxwebûn’daki Önderlik çözümlemeleri ayrı bir yoğunlaşmaya yol açıyordu. Zindan sorunları, onları ele alış tarzı ve direniş politikamıza yaklaşımda ciddi yanılgılar vardı. İçerde sorgulama mantığı ve bunun sonuçları doğal olarak dışarıdaki gelişmeleri doğru analiz etme ve sorunları anlama, kavrama düzeyini de etkiliyordu. Perspektiflerin ruhu ve öngördüğü yaşam, örgütlenme ve eylem biçimi ile genel olarak yaşananlar arasındaki mesafe her şeye daha ciddi yaklaşmayı gerekli görüyordu. Bunlar teorik olarak belli yönleriyle algılansa bile soyut, yetersiz kalıyordu. Sübjektivizm, kendini koşulların, birçok şeyin yerine koyarak bakmaya götürüyordu.
Tüm bunlara rağmen şöyle söylemek abartı olmaz; gerçekten Serxwebûn hem ideolojik doğrultu açısından hem de dönemsel somut sorunların bilinmesi, takip edilmesi açısından önemli bir güç veriyordu. Tabii tüm yazılanlar aynı ölçüde değerlendirilmiyordu. Tekrar eden yazılar eleştiri konusuydu. Çünkü aynı kalem yazıyordu ve bazı cümleler birbirinin aynısıydı. Sadece isimler, yerler ve şehadet tarihleri değişikti. Bu konudaki eleştiri ve teoriler ne kadar ulaşıyordu bilmiyorduk, fakat içeriden de Serxwebûn’a ulaşma çabası az değildi. Bir yazıyı yazmak ve dışarıya çıkarmak kolay değildi. Birçok arkadaşın yazısını ufak ufak yazıp gönderene kadar kendim hem onun heyecanını hem de zorluklarını severek yaşadığımı belirtebilirim. Yazı yazma kabiliyeti olan ve hatta neredeyse eli kalem tutan her arkadaş, mutlaka dışarıya ulaşması için kendilerine has tekniklerle bir şeyler yazdılar. İçerdeki HAWAR dergisinin yazılarının önemli bir kesimi, Serxwebûn’un değerlendirmeleri veya onun okuyan arkadaşların yorumlarıydı.
1991’de Almanya’nın Wuppertal şehrinde yanılmıyorsam hem büro hem ev olarak kullanılan yerde dergiyi çıkaranları ziyaret etmiştim. O arada geçmişteki eleştirilerimizi iletmiştim. Arkadaşlar da bir veya iki kişiyle Serxwebûn’u çıkardıklarını söylemişlerdi. O zaman yazıların neden birbirine bu kadar benzediğini daha iyi anlamıştım. Tabii her çalışma amatörce ve bir iki arkadaşın omuzlamasıyla başladı. Bunun güzelliği, moral veren yanı kadar, profesyonelleşme ve ekipler biçiminde nitelikli çalışma koşullarını yaratma gibi bir hedefin de mutlaka olması gerektiği açıktı.
1990’lardan sonra koşullar kuşkusuz daha da olanaklı hale geldi. Bazen, bizdeki olanaklar başka kimsede yok diyoruz. Bunu boşuna söylemiyoruz, gerçekten olanaklar var. Yeter ki onları doğru ve yerinde değerlendirelim.
Serxwebûn hem dergi olarak, hem çıkarıldığı mekanlar olarak hep yazma ilhamı verdi. Hatırlıyorum Serxwebûn’a her uğradığımda mutlaka bir şeyler yazma ilhamı almışımdır. Yazmak yaşamaktır. Her geçen zaman gelecek bütün anlara eklendikçe ve yeni yaşam kaynakları bu ana kaynağın akışına katıldıkça bütün özgür zamanlar bizimdir.
Özgürlüğün ruh güzelliğini ören bütün zamanların değerini bilerek, ondan doğru beslenerek, ama kendini ona katarak yaşamak ve yazmak bizim yaşam tarzımız olsun.
Serxwebûn’un 25. yılı vesilesiyle başta büyük yaratım kaynağı, onun sürekli gelişimini sağlayan Önderliğimizin bitmez emeğini, şehitlerimizin o yüksek emeğini kutluyorum. Çıkışından bu yana emeği geçen tüm yoldaşları, şu anki değerli ekibi kutluyor, özgür yaşam ve basın geleneğinin hep çoğalarak, hep yenilenerek sürmesini diliyorum.
Serxwebûn bir yaşam akışıdır. Ona akmak borcumuz olsun!
(2006 Ocak sayısından alınmıştır)
Sakine Cansız(Sara)