Mayıs ayı, partimizin gelişim tarihinde önemli bir yere sahiptir. Partimizin daha ilk adımlarını attığı ve henüz nasıl bir sonuca yol açacağının bile belli olmadığı bir süreçte, düşmanın kontra saldırılarının hedefi olmuş ve ilk büyük kaybını da bu ayda vermiştir. 18 Mayıs 1977 yılında Haki Karer’in bir kontra saldırısında şehit düşmesi ve bu saldırıya verilen yanıt olarak grup aşamasından partileşme kararına gidilmesi, 50 yıllık mücadele tarihimizde yaşanacak olan büyük şehitlerin ve Mayıs ayının Şehitler Ayı olarak anlam kazanmasına ve böyle tanımlanmasına neden olmuştur.
Haki Karer ile başlayan Şehitler Ayı’nın ilk şehidine sonrasında da yeni halkalar eklenmiş; bir yıl sonra, anısına bağlılık temelinde gerçekleşen eylemde Halil Çavgun, dört yıl sonra da Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin ile tarihimizde “Dörtler” olarak adlandırılan Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner ve Mahmut Zengin arkadaşların tarihte benzerine az rastlanan bir eylemle şehitler kervanına katılmaları, bu ayın mücadele tarihimizdeki yerini daha da anlamlı kılmıştır.
Mayıs ayında şehit düşen diğer büyük bir şehidimiz de, komutanlığı kadar yöneticiliği ve belki de onlardan fazla sanatçılığıyla bilinen ve tanınan Ozan Mizgîn (Gurbet Aydın) arkadaştır.
Yaşamı ve çalışmaları
Şehit Ozan Mizgîn, parti mücadelemizin ilk geliştiği alanlardan biri olan Batman’ın Bilêyder köyünde, 1962 yılında yaşama gözlerini açar. Çocukluk ve ilk gençlik yılları, köy ortamının bozulmayan, kültürel bir varlık olarak da olsa Kürtlüğün varlığını ve canlılığını koruduğu yerlerde geçer. Ozan Mizgîn’in ilk gençlik yıllarını yaşadığı dönemlerde, her ne kadar soykırımcı Türk devletinin Kürt halkı üzerinde sürdürdüğü inkâr ve imha politikaları devam etmiş olsa da, Kürt halkının küllenmeye yüz tutmuş ve için için yanan bir ateş gibi direniş ve isyan ruhu da varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Özellikle de Garzan gibi direniş ve isyanla anılan bir coğrafyada, bu gerçeklik varlığını daha da diri tutuyordu. Sason İsyanı, Eliyê Ûnis’in direnişi, Mutki İsyanı, bir de kadın olarak Rindêxan’ın direnişinin bu isyancı coğrafyamızda yaşayanlar üzerinde bıraktığı derin etki varlığını koruyordu.
Çocukluğu ve ilk gençlik yılları, yaşanan bu isyan ve direniş öyküleriyle geçen Ozan Mizgîn’in (Gurbet Aydın) de yaşanan gerçekliklerden etkilenmemesi mümkün değildi. Bir yanda yaşanan direniş ve isyanların anı ve öyküleri, öte yanda da çözülmemiş olan, varlığını devam ettiren sömürgeciliğin uygulamalarıyla günlük olarak karşılaşması, Ozan Mizgîn’de derin bir çelişki yaratıyordu. Yaşanan bu durumlar, Ozan Mizgîn’de arayışların gelişmesine ve karakter olarak şekillenmesine yol açıyordu. Çözüm nerede ve nasıl olacaktı? Bunun yolu nereden geçiyordu? Ne yapmalıydı, nasıl yapmalıydı, nereden başlamalıydı…?
Basit, ama basit olduğu kadar da ağır olan bu sorulara yanıt bulmak; hele de defalarca bastırılan isyanların olduğu bir coğrafyada ve toplumda bu sorulara yanıt ve sorunlara çözüm bulmak kolay değildi. Ama Mizgîn şanslıydı; sorularına, arayışlarına yanıt bulabileceği koşullar, imkânlar ortaya çıkmaya başlıyordu. Henüz bir grup da olsa Kürtlük ve Kürdistan adına hareket eden bir hareketlilik gelişmeye başlamıştı. Ozan Mizgîn, genç yaşına rağmen bunu görüyor, gelişmeleri dikkatle takip ediyordu. Yaşanan gelişmelerin bir parçası olma, katılma arzusu her gün daha da artıyordu. Ozan Mizgîn bu ortam ve koşullarda, partileşme kararını ilan etme aşamasında olan ve sonraki 50 yıla damgasını vuracak olan PKK’nin örgütsel yapısıyla bağ kuracak, örgütsel çalışmalarına katılacak ve özgürlük hayallerini gerçekleştirmenin yoluna girmiş olacaktı.
Ozan Mizgîn, kuruluş kongresini gerçekleştirmiş ve partileşme kararına varmış olsa da, henüz ilan etmediği bir dönemde PKK ile bağ kurar ve çalışmalarına dâhil olur. Partiyle bağ kurduğu ve çalışmalara katıldığı dönem, Mizgîn’in yaş olarak oldukça genç olduğu bir dönemdir. Mizgîn’in, Kürt sorunu gibi son derece tehlikeli bir mücadelenin henüz gelişiminin başlangıcında olduğu bir aşamada ve çok genç bir yaşta PKK’ye katılması, ne kadar ağır olursa olsun sorumluluk altına girmekten tereddüt etmediğini göstermektedir. Bu tereddütsüz yaklaşımı, ağır sorumluluklar üstlenebileceğinin ve altından kalkabileceğinin önemli bir göstergesi olmuştur.
Batman, mücadelemiz açısından önemli merkezlerden biri olmuştur. 1950’li yıllara kadar Elih olarak bilinen ve küçük bir köy olan Batman, Raman Dağı’nda petrolün bulunmasıyla birlikte gelişmeye ve genişlemeye başlar. Petrolden dolayı çalışma alanlarının artması, proleterlerin / işçi ve emekçilerin buraya yoğunlaşması, devrimci mücadelelerin örgütlenmesine ve gelişmesine zemin sunması açısından önemli bir merkez durumuna gelir. Bu özelliğinden dolayı, çeşitli hareketler gibi, henüz grup aşamasında ve sınırlı sayıda kadroya sahip olan PKK’nin de ilk olarak örgütlenmeye çalıştığı alanlardan biri olmuştur.
PKK, örgütsel çalışmalarını Kürdistan zeminine kaydırma kararına vardığı ilk andan itibaren Batman’a yönelmiştir. Daha 1976’nın başlarında, PKK’nin öncü kadrolarından biri olan Haki Karer bu alana gelmiş ve çalışma yürütmüştür. Ardından da Mazlum Doğan bu alanda örgütsel çalışma yürütmüştür. Bu her iki PKK öncü kadrosunun yürütmüş oldukları çalışmalar oldukça etkili olmuş ve kısa sürede halkla yakın ilişkiler kurulmuş, mücadele gelişmiş ve PKK alanın en etkili gücü olmuştur. Öyle ki, 1979’da yapılan belediye seçimlerinde PKK ile yakın ilişki içinde olan ve kadrosu olan Edip Solmaz’ın belediye başkanlığını kazanması, bu durumla yakından bağlantılıdır. Bu gelişme, Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin dönem itibariyle alandaki etkisini göstermektedir.
Kuşkusuz düşman da bu gelişmeyi, toplum üzerindeki etkisini yitirme olarak değerlendirmiş, Edip Solmaz’ın belediye başkanı olarak seçilmesini hazmetmemiş ve bir ay sonra da bir suikast ile katletmiştir. Bu durum da Batman’daki halkımız üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Aynı etkiyi Ozan Mizgîn arkadaşın da yaşadığı kesindir. Bu alanda, bu dönemden itibaren mücadele daha da kızışmış, saflar daha belirgin olmuş ve katılımlar da artmıştır. Ozan Mizgîn’in çalışmalara katılması da bu döneme rastlar ve aktif bir sempatizan olarak faaliyet yürütmeye başlar.
Ozan Mizgîn, bir kadın olarak devrimci çalışmalara katılır. O zamana kadar bir kadının devrimci çalışmalara katılması, çok yaygın görülen ve sık karşılaşılan bir durum değildi. Hele de Kürdistan’da ve bu tarihlerde, kadınların devrimci mücadeleye katılmaları ancak hayal edilebilirdi. Kürt toplumunda da, Türk toplumunda da; dahası, coğrafyamızın tümünde de evrim, mücadele, savaş vb. hep erkek işi olarak algılanmıştır. Toplumumuzun / toplumlarımızın yaklaşımı bu temeldedir. Her ne kadar geçmiş Kürt tarihinde tanınmış, etkili kadın simalar olsa da, bunlar hem çok sınırlıdır hem de toplum tarafından çok fazla bilinir değildir. Coğrafyanın bir insanı olarak Rindêxan’ın direnişi biliniyor ve etkisi vardır; ancak o da acı bir son ile sonuçlanmıştır.
Dolayısıyla kadın denilince akla gelen, evdir. Yani Ozan Mizgîn, Kürdistan’ın özgürleşmesini ve kurtuluşunu amaçlayan mücadele saflarına katılırken, toplumun kadına biçmiş olduğu kalıpların da dışına çıkmış oluyordu. Ozan Mizgîn, PKK ile tanışarak mücadele saflarına katıldığında, esasta köklü bir mücadeleye; devletçi, eril egemen zihniyete karşı da mücadeleye katılmış oluyordu. Bu, onun mücadele saflarında iki farklı ve zor alanda, iki kulvarda mücadele etmesi, zorluklara göğüs germesi anlamına gelmekteydi. Her ne kadar başlangıçta bunun tam bilincinde olmasa da, zamanla yürütmüş olduğu mücadelenin böylesi daha derin bir anlamı olduğunu kavrayacaktı. Özellikle de Önderliğin kadına ilişkin yaptığı tarihsel çözümlemeleri, cins mücadelesinin anlam ve önemine ilişkin analizleri, Ozan Mizgîn’in kadının yaşamına ve mücadelesine derinleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Ozan Mizgîn, 12 Eylül faşizminin askeri cuntayla iktidarı ele geçirdiği zamana kadar ülke zemininde devrimci faaliyetlerini yürütmeye devam eder. Kuryelikten tutalım, kitle faaliyetlerine; örgütsel çalışmalara kadar, önüne konulan her görevi başarıyla yerine getirme çabası içerisinde olur. Bu dönem, aynı zamanda parti mücadelesinin büyük gelişmeler yaşadığı bir dönemdir. Düşmanın Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren devreye koyduğu 50-60 yıllık inkâr ve imha siyasetinin, PKK’nin geliştirdiği ve Mizgîn’in de içinde yer aldığı devrimci mücadele ile etkisiz hâle getirilmeye başlandığı; halkımızda mücadeleye yoğun ilginin geliştiği bir dönemdir.
Kürt halkı, PKK’nin geliştirdiği özgürlük mücadelesine sahip çıkar. Sömürgeci Türk devleti, 60 yıldır sürdürdüğü inkâr ve imha siyasetinin etkisini yitirdiğini; PKK’nin öncülük ettiği direniş mücadelesinin, Kürdistan’daki varlıklarını sonlandıracak güçte olduğunu, gelişmelerin de bu doğrultuda ilerlediğini görünce, 12 Eylül’de askeri cuntayla yönetime el koymuş, orduyu Kürdistan’da savaşa sürmüştür. O günkü mevcut durumda Türk ordusuyla hazırlıksız savaşa girmenin doğru olmayacağına karar veren partimiz, kadrolarını korumak ve yeni sürece hazırlanmak üzere sınırlı sayıda da olsa kadrolarını yurt dışına çeker.
Düşmana karşı koyabilmek, Kürdistan’da sömürgeciliğe son verebilmek için bu hazırlık evresi gerekli olmak kadar, zorunlu bir hamle olmuştur. Bu yurt dışına çıkış, bir anlamda ileriye sıçrayabilmek amaçlı bir geri çekilmeydi. Ve Mizgîn de, sınırlı sayıda olan kadrolar içerisinde çok daha sınırlı sayıda olan kadınlardan biri olarak, geri çekilen kadrolar arasında yer alacaktır.
Yurtdışına çıkış ve Lübnan Sahası
Cunta iktidara el koymasından sonra yurtdışına çıkan dönemin etkili hareketlerinin çoğu yönlerini Avrupa’ya verirlerken, PKK, savaşın sıcaklığının hissedildiği ve yeni dönem mücadelesine en uygun yer olarak Lübnan sahasını seçer ve kadrolarını bu alana çeker. Lübnan sahası, Suriye yönetiminin durumu, Filistin örgütlerinin yapısı ve yaklaşımları PKK açısından bilinmez değillerdir. İlk kez 1979’da bir grup bu alana çekilip eğitilmiş, alandaki güçlerle ilişkiler kurulmuştur. Bu konuda Önderlik, büyük bir çaba ve mücadeleyle bu alanı, eğitim açısından da olsa mücadelemize açmıştır. Dolayısıyla cuntadan sonraki geri çekilmede alan, asgari düzeyde de olsa tanınmış durumdadır. 1980’in sonu ve sonrasında bu alana çekilen kadrolar, yoğun bir biçimde önümüzdeki döneme hazırlanırlar. Ozan Mizgîn de bu çalışmalara katılır.
PKK, ülkeye dönüş ve gerillayı başlatma çalışmalarını yoğun bir biçimde sürdürür. I. Konferansta alınan kararlarla çalışmanın doğrultusu belirlenir. Parçalı bir biçimde Filistin kamplarına dağılmış olsalar da, yoğun ideolojik, örgütsel ve askeri eğitimlerle kadrolar sürece hazırlanır. 1982 Ağustos’unda gerçekleşen II. Kongre ile de çalışma alanlarına kadroların düzenlemeleri yapılır. Böylece yeni çalışma ve mücadele dönemine geçilir. Elbette ana mücadele yönü ülke topraklarıdır ve temel görev de gerilla savaşına zemin hazırlayacak olan silahlı mücadeleyi başlatmaktır. Bununla beraber farklı alanlarda çalışma yürütmek üzere de görevlendirmeler yapılır. Bu alanlardan biri de Avrupa’dır. Mizgîn ve Sefkan’ın da aralarında olduğu bir dizi kadro, çalışma yürütmek üzere Avrupa ülkelerine yönelirler.
Ozan Mizgîn’in Avrupa’ya gitmeden önce Lübnan’da kamplarda bulunduğu süreçteki müziğe olan ilgisi, berrak ve kendine has sese sahip olması, müziğini sunmadaki yeteneği Önderlikin dikkatini çeker. O zamana kadar Avrupa’da kültür ve sanat adına partimizin herhangi bir çalışması yoktur. Ozan Mizgîn arkadaşın bu yeteneğini gören Önderlik, son derece önemli olan kültür ve sanat alanındaki boşluğu da doldurmak amacıyla Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşları bu alana düzenler. Düzenlemeden önce de Mizgîn arkadaşla geniş çerçevede konuşmalar yapar, yürütülecek olan kültür-sanat ve örgütsel çalışmalar için perspektifler sunar. Avrupa’da bu çalışmaları yürütmeyi, bu alanda yaşayan ve asimilasyonun pençesindeki halkımızı korumayı partimiz önemli görevlerinden biri olarak görmüş, başta müzik olmak üzere kültür ve sanatın gücünü de dikkate alarak, bu önemli örgütsel çalışmayı yürütmek üzere Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşları Avrupa’ya düzenlemiştir.
Avrupa Sahası, sanatçılık ve örgütsel çalışmalar
Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşların Avrupa’ya düzenlenmelerinin nedeni, sanat yetenekleri çerçevesinde kültürel faaliyetleri yürütmek olmakla beraber, sadece bununla sınırlı değildir. Onlar, parti kadroları olarak örgütsel faaliyetleri yürütmekle de sorumlu kılınmışlardır. Müzik başta olmak üzere sanat çalışmaları, bu örgütlenmede kullanılan bir yöntem, diasporada yaşayan Kürt halkını asimilasyona karşı korumada önemli bir mücadele aracı olmuştur. Avrupa alanında, 1980’lerin başında kültür çalışmaları yürütmek büyük bir önem arz etmektedir. Kürt insanının yaban ellerde kendi kimliğine sahip çıkmada, kendi dilini ve kültürünü korumada başta müzik olmak üzere sanat etkinliklerinin çok büyük bir rolü olmuştur. Eğer bugün Kürt müziği geniş kitlelere ulaşıyorsa, yeni bir ruh ve formla icra ediliyorsa ve halkın örgütlenmesinde rol oynuyorsa, hiç şüphe yok ki, bunda Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşların belirleyici olan büyük emek ve çabaları vardır.
Avrupa, bir biçimde Kürt halkının yoğunlaştığı bir yerdi. 1960’larla birlikte, başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya işçi adı altında, köle ihracı başlar. Yaşanan, gerçek anlamda bir köle ticareti gibidir; gönderilecek/gidecek olan işçilerin muayenelerinde de, tıpkı atlarda olduğu gibi, yaşlılığı ve dayanıklılığını anlamak için dişlerine, hastalıklı olup olmadığını anlamak için bedeninin her yeri kontrol edilmesi gibi, köle işçiler de tam bir kontrolden geçirildikten ve sağlam raporu alındıktan sonra, ihraç edilecekler belirleniyor, Avrupa ülkelerine alınıyorlardı. Aynı uygulamadan geçen Kürt işçiler, bu süreçte Avrupa ile tanışıyorlardı. Sonraki yıllarda ise bu, Kürt soykırımını gerçekleştirmenin bir aracı olacak, Kürt insanının Avrupa’ya ihracı yoğunlaşacaktı. Her ne kadar bunda aç bırakma, gidip izne gelenlerin cennet misali Avrupa tahayyülleri ve tünelin ucundaki umut ışığı olarak Avrupa yaşamının gösterilmesi olsa da, gerçekte Türk devletinin Avrupa devletleriyle Kürt soykırımını gerçekleştirmek üzere anlaşması temelinde gerçekleşir. 12 Eylül faşist cuntasıyla birlikte ülkeden kaçış/kaçırtma kitlesel bir nitelik kazanır. Devletin örgütlediği insan kaçakçıları aracılığıyla Kürt’ün Avrupa’ya ihracı gerçekleşir. Bugün her ne kadar kesin sayıları bilinmese de, Kürdistan’ın dört parçasından milyonlarca Kürt insanı Avrupa başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanına dağılmış, büyük bir Kürt diasporası oluşmuş durumdadır. Partimiz bunu görmezlikten gelemezdi.
12 Eylül cuntasıyla birlikte yurtdışına çıkan hareketlerin neredeyse tamamı yönünü Avrupa devletlerine çevirdiler. Bu hareketlerden hemen hiçbiri bir daha devrimci mücadelenin yürütücüsü konumunda olmadılar veya bu rollerini yitirdiler. Avrupa’da mülteci konuma gelip eridiler. Avrupa, büyük bir insan değirmeni gibi, o alana giden hemen herkesi, rengine, cinsine ve ulusuna bakmadan öğütmüş, posasını toplumun üzerine atmıştır. Bu sadece Türkiyeli devrimci hareketler açısından değil, diğer uluslardan yönünü buraya veren devrimci hareketler için de geçerlidir ve gerçekleşmiştir. PKK’nin kararı, devrimci mücadeleyi geliştirmek, gerillayı başlatmak olduğundan ve Avrupa’nın bu tuzak konumunu da iyi gördüğünden, o alanı konumlanmak için uygun görmemiş, değerlendirme kapsamına almamış, parti içinde gelişen bu yönlü istek ve talepleri de reddetmiştir. Ancak bu, bu alanda çalışmanın yürütülmeyeceği, o alana göçmüş olan halkımızın Türk ve Avrupa devletlerinin insafına terk edileceği anlamına da gelmiyordu.
PKK, gerçekleştirdiği II. Kongresinde aldığı kararlar çerçevesinde gücünün önemli bir kısmını silahlı mücadeleyi geliştirmek üzere ülke topraklarına yönlendirirken, çeşitli nedenlerle başta Avrupa olmak üzere yurtdışına göçmüş olan halkımızı örgütlemek ve mücadeleye dahil etmek amacıyla Ozan Mizgîn arkadaşın da dahil olduğu bir grup arkadaşı Avrupa’ya gönderir. Bunların içerisinde partiye bağlı, halkı örgütlemek ve mücadele etmek isteyen arkadaş olduğu gibi, Avrupa’da mülteci yaşamı benimseyen ve bunu partiye dayatan Semir gibi tasfiyeci kişilikler de vardır. Avrupa’ya gönderilmelerinin üzerinden çok zaman geçmeden bu kişi ve kişilikler kendi eğilimlerini yüksek sesle dillendirmeye, partinin birliğine ve örgütsel yapısına karşı harekete geçmeye başlarlar. Amaçları; esasta partiyi tasfiye etmektir, ama eğer bunu gerçekleştiremezlerse, en azından örgüt çalışmalarını yürütmek üzere bu alana gönderilmiş olan kadroları etkisizleştirmek, bunları partinin örgütsel yapısından koparmak ve partiye dayatmaktır. Şayet bunu gerçekleştirebilirlerse, o zaman partinin bütünlüğünü de bu alana çekmede veya yönlendirmede daha etkili olabileceklerdir. Semir’in tasfiyeci yaklaşımlarını en erkenden fark eden, hisseden ve Önderliği en erkenden bilgilendiren Ozan Mizgîn arkadaştır. Ozan Mizgîn, Semir tasfiyeciliği konusunda önemli bir rol oynamıştır. Kendisini, Semir tasfiyeciliği konusunda Önderliği bilgilendirmekle sınırlamamış, doğrudan onunla mücadele etmiştir. Semir’in kadrolar üzerinde yaratmak istediği etkiyi kırmak, yine halk üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek amacıyla da önemli bir çabanın sahibi olmuştur. Kısacası, Semir tasfiyeciliğinin etkisizleştirilmesinde Ozan Mizgîn’in önemli bir katkısı olmuştur.
Avrupa’da geniş bir Kürt nüfus yoğunlaşması vardı. Avrupa devletlerinin Kürt halkına yönelik politikaları, Türk devletinin inkâr, imha ve yok saymaya dayalı asimilasyon politikasının sürdürülmesi temelindeydi. Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan’ın Avrupa’da yürüttükleri çalışmalar, özellikle de müzik merkezli çalışmaları, Kürt asimilasyonunun önüne geçmede oldukça önemli bir rol oynamış, etkide bulunmuştur. Ulusal giysileriyle sahneye çıkmaları, kendi anadilleriyle müzik yapmaları, Avrupa’nın değişik devletlerinde ve şehirlerinde gerçekleştirdikleri konserlerle halka ulaşmaları, halkın ulusal duygularının gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Dahası, Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan’ın yürütmüş oldukları bu çalışmalar sadece Avrupa alanıyla da sınırlı kalmamış, dört parça Kürdistan’da halkta yansımasını bulmuş, PKK’nin geniş çevreler tarafından tanınmasını sağlamıştır. Özellikle Avrupa’ya göçmüş, burada yaşayan halkımızın kendi dilini kullanmaya ve geliştirmeye, kültürünü yaşamaya yönlendirmiştir. Bu açıdan PKK’nin kültür ve sanat çalışmalarının başlatılmasında ve geliştirilmesinde, giderek kalıcı ve etkin bir hâle gelmesinde Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşlarının belirleyici bir rolü olmuştur.
Avrupa’da kültür ve sanat çalışmalarının örgütlü bir biçimde yürütülmesinde de Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan’ın çok önemli bir rolü olmuştur. Kürt kültür ve sanatının örgütlenmesinin örgütsel yapısı olan HUNERKOM, bu arkadaşlar tarafından örgütlendirilmiş ve bu alanda bulundukları zaman boyunca da bu çalışmayı yürütmüşlerdir. Ozan Sefkan erkenden gerillaya katılmak üzere ülke topraklarına dönmüş ve Ozan Mizgîn bu çalışmayı devam ettirmiş, daha da geliştirmiştir. Yine Kürt müzik tarihinde önemli bir yeri olan, ulusal kurtuluş mücadelesinin geliştirilmesinde ve halkımızın örgütlenmesinde çok büyük bir etkisi ve katkısı olan, büyük bir rol oynayan Koma Berxwedan da Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan arkadaşlar tarafından örgütlendirilmiştir. Böylece hem HUNERKOM’un hem de Koma Berxwedan’ın örgütlendirilip yürütülmesiyle, Kürt kültür ve sanatı örgütlü bir duruma gelmiş; komaya dayanan, ortaklaşa sanat çalışmasının yürütülmesi felsefesi etkili bir hâle gelmiştir. Bununla birlikte kültür ve sanatın popüler bir alan olmaktan çıkarılması, örgütlenmenin en temel araçlarından biri hâline getirilmesinde de bu arkadaşların çalışmaları önemli bir rol oynamıştır. Kısacası, Ozan Mizgîn ve Ozan Sefkan bu çalışmalarıyla kültür ve sanat tarihimize çok büyük bir katkı sağlamışlardır.
Her ne kadar Avrupa’daki çalışmaları kültür ve sanat çalışmaları çerçevesinde bilinse ve sanatçı kişiliği öne çıksa da, Ozan Mizgîn’in çalışmaları çok daha geniş bir çerçevede ve kapsamda olmuştur. Bir PKK kadrosu olarak halkın örgütlenmesi esas çalışması olmuştur. Müzik başta olmak üzere kültür ve sanat çalışmaları da halkın örgütlendirilmesinde kullandığı etkili yöntemlerden biridir. Halkla ilişkilere önem vermiş, toplantılar yapmış, sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Yine gençliği örgütlenmeye çekmek için de yoğun bir çaba içerisinde olmuş, emek harcamıştır. Kadın örgütlülüğünü yaratma konusunda ise daha fazla çabası, emeği, etkisi olan bir arkadaş olmuştur. PKK’nin III. Kongresi’nin aldığı kadın örgütlülüğünü geliştirme kararı çerçevesinde, Avrupa’daki kadın örgütlülüğünü yaratmaya birinci derecede katılan ve emeği olan bir arkadaş olmuştur. Eğer ki Avrupa’daki kadın örgütlülüğünden bahsedilecek olursa, kuşkusuz birinci derecede Önderliğin girişimleri, emeği, çabası ve çözümlemesiyle birlikte, Ozan Mizgîn arkadaşın emek ve çabasını anmak gerekir. Kısacası, Ozan Mizgîn Avrupa’da bulunduğu yıllar boyunca HUNERKOM’un kurulmasından, Koma Berxwedan’ın örgütlendirilmesine, kadın örgütlülüğünün yaratılması çalışmalarına katılmasına, PKK’nin demokratik siyasetinin, ulusal kurtuluşçu çizgisinin hayata geçirilmesine kadar büyük bir emek ve çabanın sahibi olmuştur.
Ülkeye dönüş, Önderlik Sahası ve Rojava Kürdistan’ı
Ozan Mizgîn Avrupa’daki çalışmalarından sonra, ülke topraklarına dönmek ve gerilla savaşına katılmak üzere, III. Kongre’den sonra Önderlik sahasına döner. Burada bir dönem Önderlik eğitimine katılır. Önderliğin çözümlemeleri temelinde kendisini eğitir, eksiklik ve yetersizliklerini bilince çıkararak aşma doğrultusunda büyük bir çabanın sahibi olur. Her yönüyle kendisini yeni dönemin mücadelesine hazırlar.
Ülke topraklarında, Rojava Kürdistanı’nda çalışmalara dahil olur. Kuzey Kürdistan’da yaşanan gerilla savaşı ve Önderliğin Rojava’daki çalışmaları mücadelenin ülkemizin bu parçasında da etkili olmaya başlamış, en azından 1980’lerin sonlarına doğru bu yönlü önemli bir gelişme kaydedilmiş, örgütlenmenin zemini iyiden iyiye sağlanmış durumdadır. Bunun daha da geliştirilmesi ve etkili kılınması gerekmektedir. Rojava Devrimi’ne gidiş, Önderliğin sonsuz emek ve çabaları ve tüm çalışmaların neticesinde varılmıştır.
Ozan Mizgîn, Avrupa’dan ülkeye döndükten sonra Rojava’da da örgütlenme çalışmalarına yönetim düzeyinde katılır. Cemal arkadaşın yardımcısı olarak bu çalışmalara katılır ve görev alanı olarak da Cizre bölgesinde faaliyet yürütür. Her ne kadar bu alanda kısa süren bir çalışma pratiği olsa da, faaliyet yürüttüğü süreç boyunca yorulmaz bir çabanın sahibi olur. Halkla yakın ilişki içerisinde olur ve halkı örgütleyip mücadeleye kanalize eder. Bu konuda oldukça başarılı sonuçlar elde eder ve Cizre bölgesinde yaşayan halkımızın mücadeleye kazanılmasında önemli bir emeğin sahibi olur. Ozan Mizgîn arkadaş, gerek kişilik özellikleriyle, gerekse çalışma yöntemi sayesinde, gerekse de sanatçı kişiliğiyle Rojava halkımız tarafından benimsenir.
Mardin Sahası’nda yönetim çalışmaları
Rojava çalışmalarını bir dönem sürdürdükten ve adeta Kuzey’de çalışma yürütmenin ön hazırlıkları olarak çalışmalarını tamamladıktan sonra yönünü Mardin’e verir. Mardin’e düzenlemesi olduğunda da yine, alanın genel yönetimi içerisinde yer alır. Dönem itibariyle Mardin’de mücadele belli bir düzey kazanmış olsa da, hâlen partinin istediği düzeyde olmadığı gibi, Mardin halkımızın gücünün ve imkânlarının da devreye tam girdiği söylenemez. Ozan Mizgîn arkadaşın bu alana düzenlenmesi ve çalışmalara katılmasıyla birlikte Mardin alanı mücadeleye çok daha büyük bir güç ve etkinlikle katılmaya başlar. Kuşkusuz bu, sadece o alanda ve sadece orada çalışma yürüten arkadaşların çabalarının bir sonucu değildir. Önderliğin sonsuz emek ve çabaları kadar, ülkenin diğer alanlarında gelişen ve kitleselleşen mücadelenin de bunda rolü ve etkisi vardır. Ülkemizin hemen her yerinde gelişen yoğun devrimci faaliyetler, gerillanın geliştirmiş olduğu direniş ve düşmana vurulan darbeler, hemen her alanda halkımızın uyanışında ve mücadeleye katılmasında rol oynamıştır. Bunun yansımalarının Mizgîn ve alanda çalışma yürüten arkadaşların emekleriyle birleşmesiyle, Mardin’de de büyük gelişmeler yaşanmış, parti mücadelesi ve örgütlenmesi hamle yapmıştır. Kısacası, Mardin alanının mücadelemize tamamen açılmasında Mizgîn arkadaşın da önemli bir katkısı olmuştur.
Yeniden Rojava ve Önderlik Sahası
Mizgîn’in Mardin’deki örgütsel faaliyetleri fazla uzun sürmez. Bir kez daha Önderlik sahasına döner ve bir kez daha Önderlik eğitimine dahil olur. Bu dönem, mücadelemizin çok büyük gelişmeler kaydettiği, halkımızın büyük bir kısmını kucakladığı, düşmanın ciddi oranda darbelendiği ve Kürdistan’da otoritesini yitirdiği, halk serhıldanlarının gelişmeye başladığı dönemdir. Aynı zamanda mücadelenin daha geniş alanlara ve kitlelere yayılmasının da imkânlarının olduğu bir dönemdir de.
Partimiz, yaşanan bu gelişme düzeyini ülkenin her alanına yayma ve devrimci mücadeleyi yükseltme çabası içerisindedir. Dünyadaki gelişmeler kadar, bölgemizdeki ve ülkemizdeki gelişmeler de buna imkân vermektedir. Sovyetler Birliği’nde reel sosyalizmin son bulması, Yeni Dünya Düzeni diye emperyalizmin tek kutuplu yeni dünya inşa etme girişimleri ve bunun ağırlıklı olarak coğrafyamızda yansımasını bulması, Körfez Savaşı vb. gelişmeler, yeni bir döneme girildiğinin işaretleriydi. Bu gelişmelerin ülkemize, mücadelemize ve partimize yansıması kaçınılmaz bir durumdu. Saddam rejimi darbe almış, 36. paralelin kuzeyinde, yani ülkemiz toprakları üzerindeki etkisi kısmen de olsa sınırlandırılmıştır. Bu gelişmelerin tümü çok önemli gelişme ve değişmeler olmakla birlikte, daha başka büyük gelişmelerin yaşanmasının da göstergeleri gibiydi. Bu görmezden gelinemezdi. Bunun mücadelemiz açısından yaratmış olduğu ve yaratacağı koşulların değerlendirilmesi çerçevesinde gerçekleşen 4. ya da Gerilla Kongresi ile buna yanıt olunmaya çalışılmış, buna hazırlanılmış, tedbirleri alınmıştır.
Kuşkusuz bu, farklı yaklaşımların gelişmesine de ortam sunmaktaydı. Küresel düzeyde yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışan hegemonik güçler, bölgedeki en etkili güçlerden biri olan PKK’yi göz ardı etmeyecek, onun içine de el atmaya çalışacaklardır. Ortadoğu’nun tek egemeni olma yaklaşımı, emperyalist hegemon güçlerin hedefledikleridir. Sovyet sosyalizmi devreden çıkmış, kendilerine ve egemenliklerine sorun yaratacak yeni ve başka bir gücün varlığına da fazla tahammül göstermek istemeyeceklerdir. Sistem, gelişmeler ve planlamalar değerlendirildiğinde bunun olası sonuçlarını görmek zor olmamaktadır. 4. Kongre, bu gelişmeler ortamında hazırlanmış ve yürütülmüştür. Bu dönemde Önderlik sahasında bulunan Ozan Mizgîn de bu sürecin gözlemcisi olmak kadar, içindedir de. 1990’ın son günlerinde gerçekleşen 4. Kongre’ye Ozan Mizgîn, Önderlik sahasından ve donanımlı gider.
4. Kongreye katılım, Garzan’a yolculuk ve şehadet
4. Kongre başarıyla tamamlanır ve mücadelemizin gelecek yıllarını da etkileyecek olan tarihi kararlar alır. Ancak kongre sürecinde bu kez de Mehmet Şener tasfiyeciliği gelişir. Şener tasfiyeciliğinin yukarıda değerlendirdiğimiz emperyalist güçlerin PKK’nin içine el atma çerçevesinde geliştiği açıktır. Daha önceki gelişmeler, yaptığı değerlendirmeler, arkadaşlarla olan ilişki ve yaklaşımları Şener tasfiyeciliğinin bu çerçevede geliştiğini kanıtları gibidir.
Ozan Mizgîn gibi Şener de Batmanlıdır ve buradan da tanışmaktadırlar. Şener bu hemşerililiği de kullanarak Mizgîn’i parti içinde ve Kongre ortamında geliştirmeye çalıştığı tasfiyeciliğine dahil etmek ister. Ancak Mizgîn arkadaştan olumlu bir yanıt almak yerine, mücadelesiyle karşılaşır. Ozan Mizgîn Semir tasfiyeciliğinde olduğu gibi, Şener tasfiyeciliğinde de net bir tavır gösterir; Önderliğe, partiye ve halka olan bağlılıkla mücadele eder. Mizgîn için Önderlik ve ülke her şeyin önündedir ve hiçbir kimsenin de bunun önüne geçmesine izin vermez. Sonuna kadar tutum ve yaklaşım sahibi olur.
Kongre’den sonra yapılan düzenleme çerçevesinde doğduğu şehir olan Batman’ın da içinde yer aldığı Garzan Eyaleti’ne yönetim olarak düzenlenir. 10 yıl önce ayrılmış olduğu alana, yüklenmiş olduğu Eyalet yönetimi göreviyle döner. Her ne kadar doğmuş olduğu topraklara geri dönmek O’nu heyecanlandırmış olsa da, ülkenin herhangi bir yerinde mücadele yürütmekten de aynı heyecanı duyduğu kesindir. Avrupa’dan ülkeye, Rojava’ya, Önderlik sahasına döndüğünde de daha az heyecan duymuş değildir. Mizgîn için neresi olduğu değil, ülke ve mücadelenin olması önemliydi.
Garzan Eyaleti’ne Mervan ve Hayri arkadaşlarla birlikte bir yönetim oluşturarak yönelirler. Garzan Eyaleti’nde o zamana kadar geniş çalışmalar olmamıştır. Her ne kadar bazı çalışmalar yürütülmüş olsa da, yine de mücadelede sınırlı kalmış bir alandı. Bu anlamıyla zor bir alandı. Bir kadın, hele de yönetim olan bir kadın için bu alanın zorlukları daha fazlaydı. Bununla baş etmek cesaret kadar yetenek ve inanç da gerektirirdi. Bunların tümü de Mizgîn arkadaşta vardı. Ancak şanssızlığı da vardı; alanda çalışmalara başladıktan bir süre sonra önce Mervan ve kısa bir süre sonra da Hayri arkadaşın şehit olması, Mizgîn’i yalnız başına ağır sorumluluklar altında bırakır. Birinci dereceden Eyalet komutanlık görevini üstlenmek zorunda kalır. Sorumluluğun ağırlığı O’nu pes etmeye götürmez, aksine daha büyük bir irade ve kararlılıkla çalışmalara yüklenir; kendi yönetimini seçkin bir biçimde oluşturur ve çalışmalarına devam eder. Yaşadığı süreç boyunca da üslenmiş olduğu bu ağır sorumluluğun altından başarıyla kalkar.
Ozan Mizgîn’in Eyalet Komutanlığı tarihi öneme haizdir. O zamana kadar eyalet komutanlığı yapan kadın arkadaş yoktur. Mizgîn bu görevi üstlenen ilk kadın arkadaştır. Kuşkusuz partimizde daha farklı konumlarda görev ve sorumluluklar üstlenen ve yürüten kadın arkadaşlar olmuştur. Pratik sahada, savaş ortamında bulunan, görev üstlenen kadın arkadaşlar da vardır, ancak pratik sahada, eyalet komutanlığı yapan kadın arkadaş yoktur. Ozan Mizgîn’in bu cesaretli çıkışı ve başarılı pratiğinin genel anlamda kadının örgütlenmesinde ve mücadelesinde öncü bir rol oynadığı söylenebilir. Mizgîn arkadaşın bu yaklaşımı kadın ordulaşmasında da önemli bir örnek olarak tarihteki yerini almıştır.
Garzan isyan ve direnişleriyle Kürdistan tarihinde yer edinmesine rağmen, düşmanın bu özden uzaklaştırmak üzere üzerinde en fazla durduğu alanlardan birisi de olmuştur. Ajan ve çete örgütlenmesinin en fazla geliştiği ve etkili olduğu alanların başında da yine bu alan gelmektedir. Bunun neticesinde bu alanda büyük kayıplar yaşanmıştır. Bu kayıplardan bir de Ozan Mizgîn arkadaş olmuştur. Mervan ve Hayri arkadaşların şehit düşmelerinden sonra Eyalet yönetimini üstlenenin Ozan Mizgîn olduğunu öğrenen düşman, istihbarat ağlarını, çete yapılanmalarını devreye sokarak Mizgîn’e ulaşmaya çalışır. Sonuçta da amacına ulaşır, bir ihbar sonucu Tatvan’da bir evde olduğu bilgisine ulaşır. Evi kuşatılır, teslim ol çağrısında bulunur. Ozan Mizgîn’in teslim çağrısına yanıtı direniş olur. Ve 11 Mayıs 1992’de, birlikte alana yöneldiği çalışma arkadaşları olan Mervan ve Hayri arkadaşların şehadetlerinden kısa süre sonra O da şehitler kervanına katılır.
Evi kuşatmaya alan düşman ‘teslim ol’ çağrılarında bulunduğunda, Mizgîn’in teslim olabileceğini düşünür. Teslim almayı kendisi açısından daha büyük bir zafer olarak değerlendirecektir. Ancak şehit Ozan Mizgîn arkadaşın yanıtı, Apocu fedai tarzda olur. Evin sahibi kadın ve çocukları zarar görmemeleri için dışarı çıkardıktan sonra, üzerinde silah namına bulunan tabanca ile kısa bir çatışma yaşar. Sağ ya da yaralı düşmanın eline geçmemek ve düşmana o zafer zevkini tattırmamak için kendi silahıyla yaşamına son vererek şehitler kervanına katılır. Şehitler ayı olan Mayıs’a Ozan Mizgîn de şehit düşerek katılır.
Ozan Mizgîn çalışma yürüttüğü her yerde, Avrupa’da, Rojava Kürdistan’ında, Mardin’de, son olarak da gitmiş olduğu Garzan Eyaleti’nde halkla çok yakın ve yoğun ilişki içerisinde olmuştur. Partiyi ve mücadeleyi, ülkemizin içerisinde olduğu durumu, düşmanın yaklaşımlarını, kadınların durumunu ve özgürleşmeleri gerektiğini vb. hemen her konuda halkı bilgilendirmeye, eğitmeye ve mücadeleye seferber etmeye çalışmıştır. Avrupa’da da, Garzan’da da bunu yapmış ve çabasında da başarılı olmuştur. Gittiği her yerde saygıyla karşılanmış, güven duyulmuş, sevilmiş ve bağlanılmıştır. Hiçbir çalışmada eli boş dönmemiştir. Sanatçı kimliğiyle de tanınmış, sevilmiş, dinlenilmiştir. Sanatçı kimliği kendisine yük olmamış, aksine daha başarılı çalışmalar yürütmesinde de kendisine bir imkân olmuştur. O, kendisini asla bir sanatçı kimliğine sıkıştırmamıştır. O her zaman kendisini devrimci, öncü bir rolle değerlendirmiştir. Alan tercihleri sorulacak olsa, ülkeyi ve gerillayı tercih edeceğinden de asla kuşku duyulmamaktadır.
Ozan Mizgîn sanatçılığı ve savaşçılığı şahsında somutlaştırabilen, her ikisini bir arada yürütebilen nadir ve seçkin arkadaşlardan biri olmuştur. Bir kadro olarak sahneye çıkıp sanat çalışması yürütmüş, sahneden inip aynı ortamda örgüt çalışması yürütmüştür. Hem halkın sanatçısı, hem de savaşçısı olmuştur. Önderliğin veciz ifadesi olan; ‘‘Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır, halkın savaşçısı halkın sanatçısıdır’’ sözünü şahsında birleştirmiştir, ona yanıt olmuştur.
Burada şunu da belirtmek gerekiyor: O sanatçı olmak üzere mücadele ve parti saflarına gelmemiştir. O halkının kurtuluş savaşçısı olarak parti ve mücadele saflarına gelmiştir. Her ne kadar sanatçı kimliği öne çıksa da, O’nun gerçek kimliği parti militanlığı, kurtuluş savaşçılığıdır. Sanatçılık ise bir görevdir, hem de başarıyla yerine getirilmiş olan bir görev.
Ozan Mizgîn bir kimliğe sığdırılamayacak kadar komple bir kişiliktir. Komutandır, ozandır, örgütleyicidir, ajitatör ve propagandacıdır, kitle çalışmacısıdır. Kadın hareketinin örgütlenmesi parti kararını ilk elden Avrupa alanında yürütendir. Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle oturup tartışmasını bilen, büyükle büyük, küçükle küçük olabilendir. O, mücadele tarihimize bu özellikleriyle adını yazdıran, saygı ve minnetle andığımız şehit bir yoldaşımızdır.
Sanatına ilişkin
Ozan Mizgîn’in sanat çalışmaları mücadele tarihimizde önemli bir yere sahiptir. Yapmış olduğu örgütsel çalışmalardan daha fazla görünen, icra etmiş olduğu sanatsal çalışmalarıdır. Avrupa’da bulunduğu süreçte örgütsel çalışmaların yanı sıra, müzik başta olmak üzere sanat icracısı olarak da çalışmalara güç vermiş, sanatıyla milyonların mücadeleye kazanılmasında rol oynamıştır. Koma Berxwedan’ın örgütlendirilmesi ve yürütülmesi çalışmalarıyla, HUNERKOM’un kuruluşu temelinde Kürt sanatçıların bir araya getirilmeleri, kom mantığıyla çalışmalar yürütmelerinde Ozan Sefkan ile birlikte Ozan Mizgîn’in de büyük bir payı ve katkısı vardır. 40 yıldır Kürt sanatçıların örgütlülüğünün sağlandığı yapı olarak örgütlendirilen HUNERKOM, geçen bu süreçte önemli bir görevi yerine getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir.
Görünen yönüyle aynı şey belki de daha fazlasıyla Koma Berxwedan için geçerlidir. Koma Berxwedan’ın sanatsal çalışmalarıyla halkımızın örgütlenmesinde ve mücadeleye akmasında tarihi bir rolü olmuştur. Yüzlerce eser bestelenip icra edilmiş, halkımızın hizmetine sunulmuş, kültürel ve sanatsal varlıklarımızı zenginleştirmiştir. Her ne kadar Önderliğin esaret altına alınması sonrasında bazı darlıklar yaşamış olsa ve bu darlıklar, kom olma mantığından biraz uzaklaşmasına neden olmuş ve kuruluş amaç ve felsefesini zayıflatmış olsa da, varlığını devam ettirmektedir. Olması gereken, kendisini yenilemesi, döneme yanıt olabilecek bir yaklaşım ve performansa ulaşması, kısacası; kuruluş felsefesine yeniden dönmesi ve örgütlü davranıp üretken olmasıdır. Besteleri ve sanatlarıyla halkımızı yeni dönemin mücadelesine hazırlaması ve yönlendirmesi olmalıdır.
Kültürel ve sanatsal çalışmalar ve mücadele toplumun yapılandırılmasının en önemli aracıdır. Müzik bunların en başında gelmektedir. Müziğin gücü, insanın ruhuna doğrudan hitap etmesinden kaynağını alır. Bundan dolayıdır ki, Önderlik, üzerinden yıllar geçmesine rağmen, Bavê Salih’ten dinlemiş olduğu Derwêş parçasını halen unutmamış, üzerinde yaratmış olduğu etkileri anımsamakta ve de anımsamaktadır. Yine gençlik çağlarında dinlemiş olduğu Aram Tigran için, daha o zaman, bu ses yaşatılmalıdır demesi, müziğin insan yaşamı üzerindeki etkilerini ve gücünü anlatmaya yetmektedir. Belki de Önderliğin aşağıdaki sözleri müziğin ve Ozan Mizgîn arkadaşın sanatıyla icra etmiş olduğu çalışmaların gücünü ve önemini bizlere daha iyi kavratacaktır: ‘‘Müziğe ruhumu çok fazla hazır hissetmiyorum, ama bütün yaşamımın müzikle olmasını da isterdim. Yaşamımın tüm anlarında çalışmalarımı müziğin ritminde yapmak isterdim.’’
Kürt müziği, tüm asimilasyon, inkar ve imha siyasetine, kültürel soykırım politikalarına karşı halkımızın varlığını korumasının en etkili aracı olmuştur. Düşmanın tam bir başarıya ulaşmamasında kültürümüzün, müziğimizin gücünün belirleyici olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yasaklanmasına, cezai yaptırım konusu yapılmasına rağmen, halkımız müziğini, ezgilerini terk etmemiş, onları yaşamaya ve yaşatmaya devam etmiştir. Bunda en önemli rolü oynayan veya müziğimizin gücünü yitirmeden bugünlere kadar gelmesini ve düşmanın kültürel soykırım politikalarının bertaraf edilmesini sağlayan da Kürt kadını olmuştur. Kürt ezgileri, stranları, kilamları, lawikları, payizokları, heyranokları vb.leri kadınların diliyle bugünlere kadar gelmiştir. Ozan Mizgîn’i de bu geleneği devrimci tarzda sürdüren bir sanatçı olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Ozan Mizgîn bazı besteleriyle ve sesiyle de halkımızın gönlünde taht kurmuştur. Su gibi duru ve kendine has sesiyle dinleyenleri büyülemiş, kendisine bağlamıştır. Yaptığı eserler de kendi zamanının ötesine taşmışlardır. Bestelerinde her ne kadar dramatik izlere rastlansa da, çağrısı hep mücadele davet temelinde olmuştur. Buna en iyi örneklerden biri, Hêzil Çayı’nda şehit düşen yoldaşları üzerine yapmış olduğu Hêzil Çayı türküsüdür. Bestelenmesinin ve söylenmesinin üzerinden 40 yılı aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, halen ilk günkü heyecanla söylenmekte ve dinlenmektedir. Hêzil Çayı söylenirken ve dinlenirken, dinleyenin ilk günkü duygulara gitmesi, icra edilen sanatın, yaratılan müziğin gücünü göstermektedir. Diğer eserlerinden biri olan Lo Lo Hewalno parçası da en az Hêzil Çayı kadar bir etkileyiciliği ve kalıcılığı yaşaması ve yaşatması vardır. Ha keza Gundino Hawar ve diğer parçaları için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Bu müzik parçalarının sözlerini buraya yazmadık, buna ihtiyaç da duymadık. Çünkü klasikleşen bu eserlerin mücadelemizle bağı olan herkes tarafından bilindiğine ve dinlenildiğini biliyoruz, buna inanıyoruz.
Anlaşılması gereken ve önemli olan, Ozan Mizgîn’in bu çalışmaları yaparken, tüm ruhuyla kendisini kattığıdır. Ülkeyi, mücadeleyi ve özgürlüğü ruhunda yaşadığı ve çalışmalarına yansıttığıdır. Bu ruh yakalanmadan, ülke ve halk sevgisi ruhta ve duyguda yaşanmadan, bu güçte ve etkide müzik çalışması yapmak ve başarıyla yürütmek mümkün olmaz. Eğer yapılan çalışmalar bu güce ve düzeye varmıyorsa, dinleyende aynı duyguları yaratmıyorsa, bilmek gerekir ki, bunun nedeni bestekarın ve icracının o duygulara sahip olmaması ve yaşamamasından kaynaklanmaktadır. Günümüz sanatçıları ve sanatları için bu değerlendirmelerde bulunmak yanlış olmayacaktır.
Kısacası; büyük bir devrimci ve büyük bir sanatçı olan Ozan Mizgîn, sanatı ve kişiliğiyle kendi dönemine ve çalışmalarına damgasını vuran arkadaşlarımızdan biri olmuştur. O kendi alanında ve çalışmalarında ilklerin temsilcisi olmuştur. O, komple bir kişiliktir. O, hareketimiz içerisinde sanata yönelen ilk kadın arkadaştır. O, kadın hareketinin Avrupa zemininde örgütlenmesinde öncülük yapandır. O, ilk Eyalet gerilla komutanıdır. O, … sonsuzluğa uzanan ve mirası tarafımızdan yaşatılması gereken ruhumuzun ve duygumuzun temsilcisidir.