34. yıl mücadelesinin dersleri bize neyi öğretiyor? Çok net bir biçimde görülüyor ki Önderlik ve PKK gerçeği her şeyden önce bir devrim ve direniş ruhudur. Bu, büyük bir coşku, azim, umut, irade, kararlılık ifade ediyor. Bu ruh, her türlü zorluğu yenmeyi, her türlü engeli aşmayı ve adeta yoktan var etmeyi içeriyor. Bu ruh sürekli bir mücadele, değişim ve dönüşüm çağrısı oluyor. Biz buna Apocu direniş ruhu diyoruz. PKK’nin fedai direniş ruhunu oluşturuyor. Unutmayalım ki, bu ruhun temelinde her türlü baskı, katliam ve sindirme saldırılarına karşı büyük Önderliksel doğuş gerçeği var. Bu, özgürlüğe ve demokrasiye bağlılığın, şehitlerin anılarına doğru sahip çıkma ve cevap oluşturmanın gerçeği oluyor. Bu ruh, Hakiler şahsında Kürdistan’a çağırıyor insanı. Bu ruh, Halil Çavgunlar şahsında Apocu çizgide partileşmeyi ve direnmeyi emrediyor. Mazlumların, Hayrilerin, Ferhatların şahsında her türlü faşist soykırımcı gericiliğe karşı son nefesine kadar Apocu çizgide özgürlük için direnmeyi ve kazanmayı temsil ediyor. Agîtlerin, Beritanların şahsında gerillalaşmayı ve özgürlük savaşını her alanda geliştirmeyi içeriyor. Bu ruh serhildan oluyor; başta kadınlar ve gençler olmak üzere Kürt halkının özgürlük için ayağa kalkışını ifade ediyor. 34. parti yılında da hepimizi cesur, fedakar kılan, büyük direnişe çeken, her türlü zorluğa ve engele karşı yılmadan savaştıran işte bu Apocu direnme ruhu oluyor. Bu ruh, Önderlik ve şehitler gerçeğimizin ortaya çıkardığı doğruyu, iyiliği ve güzelliği yaratarak Kürdistan’da yeni bir yaşamın olabileceğini kanıtlayan gerçeklik oluyor.
Düşünürken yapan, yaparken düşünen tarz
Diğer yandan 34. mücadele yılının dersleri bize öğretiyor ki PKK gerçeği bir bilinç ve aydınlanma gerçeği oluyor. Önder Apo’nun “Kürdistan sömürgedir” diye yaptığı iki kelimelik tespitin aydınlatıcılığından tutalım da 34. parti yılında gerçekleştirilen büyük Devrimci Halk Savaşı hamlesinin aydınlatıcılığına kadar PKK’nin büyük bir aydınlatma, gerçekleri açığa çıkartma, karanlıkları yok etme hareketi olduğu netçe görülüyor. Bu elbetteki bilinçle oluyor, iradeyle oluyor, aydınlanmayla ve aydınlatmayla gerçekleşiyor. Bu anlamda PKK gerçeği büyük bir bilinç, inanç ve akıl işi olarak ortaya çıkıyor.
Yine 34. yıl çerçevesinde baktığımızda PKK’nin başlı başına bir yeni ve devrimci tarz, değişim ve dönüşüm gerçeği olduğunu görüyoruz. Bu tarz ki Önder Apo’nun deyimiyle yoktan var eden, deyim yerindeyse, taşı eriten, iğne ucuyla gelişme yaratan, zorluk, engel, yokluk tanımayan büyük bir değiştirici, dönüştürücü hamle tarzını ifade ediyor. Önder Apo bunu “düşünürken yapan, yaparken düşünen tarz” olarak tanımladı. Süreçleri birbirinden koparmayan, çalışmaları bütünlüklü ele alan, büyük bir yoğunlaşma, istek ve çabaya dayanan mücadele tarzı oluyor bu. Bir çift doğru söz, sağlam bir duruş, normal bir irade ve çaba ile büyük gelişmeler yaratmayı ifade ediyor. Buna Kemal Pir tarzı diyoruz. Eğitimi, örgütlenmeyi ve eylemi iç içe geliştiren, süreçleri asla birbirinden koparmayan, hepsini iç içe, birlikte yürütmeyi bilen bir zafer tarzı, başarı tarzı oluyor. Unutmayalım ki, bu tarz, sıfırdan başlayarak Kürtleri bugün özgürlük için topyekün direnen bir halk gerçeği haline getirdi. En zor koşullarda mücadele etmeyi ve en az imkanla büyük gelişmeler yaratmayı bildi. Büyük dengesizlik, eşitsizlik içerisinde adeta karıncanın fille savaşması gibi bir gerçeklik içerisinde mücadele edip faşist sömürgeciliği gerileterek Kürt halkının özgürlüğünü geliştirmeyi bildi.
Bu tarzın diğer büyük bir özelliği hamlesel olmasıdır. Önder Apo başlangıçta çok fazla belli olmayan, gösterişli bulunmayan, ama sonunun büyük bir başarı ve zafer getireceği bir süreç olarak tanımladı PKK hamlelerini. Neden başlangıçta iddiası az, gösterişli değildir? Çünkü zor koşularda gelişiyor, zayıflıklar ve imkansızlıklar içinde ortaya çıkıyor. Ortalama insanın göremediği ve fark edemediği bir durumda başarı doğup gelişiyor. İşte burada büyük öngörü var, irade var. En küçük bir umut ışığını yakalayarak oradan büyük bir zafer yaratılabileceğine dair derin bir inanç ve yüksek bir kararlılık söz konusu.
Bu hamleci ruh yine Önderliksel doğuş gerçeğiyle bağlıdır. Unutmayalım ki Önderliksel çıkış Türkiye devrimci gençlik hareketinin 12 Mart faşizmi tarafından ezilip bastırılmaya çalışıldığı süreçte küçük umut ışıklarını görüp, bunlara sahiplenerek devrimci çıkışı devam ettirme kararlılığı olarak doğdu. Önderliksel doğuş daha üçüncü yılında Kürdistan’a dönüşü gerçekleştirdi. Doğuşunun altıncı yılında da kendisini PKK gibi özgürlük mücadelesine her bakımdan öncülük etme vasıflarına sahip bir devrimci parti haline getirdi. PKK, Hilvan-Siverek direnişi gibi yetmişler Kürdistan’ında büyük önem arz eden bir mücadele içerisinde doğuşunu başardı. PKK, resmen kuruluşunun 4. yılında 12 Eylül faşist sömürgeciliğine karşı zafer kazanan büyük zindan direnişini geliştirdi. Kuruluşunun 6. yılındaysa zindan direnişini dağa taşırarak faşist soykırımcı rejime karşı 15 Ağustos gerilla atılımını örgütledi. PKK’nin resmen kuruluşunun 12. yılında ise Ulusal Diriliş Devrimi gerçekleşti. PKK, Kürt halk serhildanı temelinde Kuzey Kürdistan’da Ulusal Diriliş Devrimi’nin başarısını örgütledi ve yönetti. Kuruluşunun 20. yılında uluslararası komplo saldırısına karşı özgürlükçü değerleri korumak ve savunmak üzere büyük bir direnişi örgütledi. Resmi kuruluşunun 34. yılında da Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirmeyi hedefleyen, Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğünü amaçlayan büyük bir Devrimci Halk Savaşı hamlesini örgütleme ve yürütme gücünü ve cesaretini göstermiş bulunuyor.
Aslında bunlar bazı temel süreçlerin ifade edilmesi oluyor. Gerçekteyse PKK’nin her anı, her sözü, her eylemi bir yeni çıkışı, yeni bir hamle yapmayı ifade ediyor. 34. yıl mücadelesi hamlesel tarzın Kürdistan gerçeğinde gelişme yaratıp sonuç aldığını netçe gösteriyor. Yeni bir parti yılına girerken bu çerçevede PKK’nin 34 yıllık mücadele derslerini açığa çıkartmak ve özümsemek kesinlikle gerekiyor. 35. yıl mücadelesinin başarısı bu ders çıkartmayı ve özümsemeyi derinliğine yapmaya bağlı oluyor. Bunun için de PKK’nin 34 yıllık büyük mücadele tarihinin her dönemi üzerinde, bu mücadeleyi geliştiren büyük önderlerin, kişiliklerin ölçü ve özellikleri üzerinde derinliğine durmak, yoğunlaşmak, onları anlamaya, bilince çıkartmaya ve özümsemeye çalışmak gerekiyor.
PKK’lileşelim savaşı kazanalım
Biz çok iyi biliyoruz ki PKK bir Önderlik partisidir, PKK bir şehitler partisidir. Bir Önderliksel hareket, felsefik ve ideolojik çizgi hareketidir. PKK’nin doğru anlaşılıp özümsenmesi Önderlik ve şehitler gerçeğinin anlaşılıp özümsenmesi demektir. Bu bakımdan da 34 yıllık mücadelenin derslerini çıkartıp özümserken aynı zamanda Önderlik ve şehitler çizgisini özümsemek, bu temelde derin bir eleştirel özeleştirel sorgulamayla kendini yenilemek, çizgi militanı, çizgi devrimcisi haline getirerek yeni mücadele yılına hazırlamak şarttır. Yeni bir parti bayramını yaşarken tüm yoldaşlar Önderlik ve şehitler gerçeği karşısında derin bir özeleştirel sorgulamayla kendilerini yenilemeyi, Apocu ruha sahip büyük bilinç ve kararlılığa ulaşmış, yoktan var etmeyi sağlayan devrimci atılım tarzını kazanmış hale kendisini getirmelidir. Hakilerin, Kemallerin, Hayrilerin, Agîtlerin, Berîtanların, Zîlanların ölçü ve özellikleriyle kendisini donatarak sağlam bir parti militanı, Apocu militan haline gelmeyi mutlaka başarmalıdır. Bazı biçimlerde örneği görülen zayıf, güçsüz, ürkek, kaygılı, hesapçı, süreci öngöremeyen, zorluklar ve engeller karşısında adım atamayan, yetersiz konumlar içinde olmak bir PKK militanına, Apocu militana kesinlikle yakışmaz. Bu duruş Önderlik ve şehitler gerçeğimizle kesinlikle çelişir. Hiç kimse zayıflığa, hataya, eksikliğe, geriliğe sığınarak kendisine özgürlük mücadelesi içerisinde yaşam yeri aramamalıdır. Özgürlük hareketi açısından en tehlikeli ve zarar verici bir duruş olmaktadır.
Bütün bu durumları aşmak PKK’nin 34 yıllık şanlı tarihinin zafer yaratan devrimci ruhunu özümseyerek, özellikle de 34. mücadele yılının Devrimci Halk Savaşı hamlesinin çıkardığı büyük fedai ruhunu; Erîşlerin, Andokların ruhunu özümseyerek 35. yıla yönelmek tüm parti militanlarının temel tutumu olmalıdır. Partileşerek ve gerillalaşarak yeni süreci kazanacağımızı herkes çok iyi bilmeli. Önder Apo “PKK’lileşelim savaşı kazanalım” dedi. İşte bu şiar tam da 35. PKK yılı için geçerlidir. PKK’lileşildiği ve bu temelde gerillalaşıldığı oranda büyük mücadele verilebileceği ve zafer kazanılacağı açıktır. O halde 34 yıllık PKK tarihinin zengin derslerini çıkartarak partileşmeyi, gerillalaşmayı sağlayalım ve bu temelde 35. parti yılını Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğü doğrultusunda kesin zafer yılına dönüştürelim.
PKK’nin 33 yıllık tarihinin zengin, eğitici derslerini çıkartmak kadar özellikle 34. yıl mücadelesinin derslerini daha ayrıntılı çıkartmaya ve özümsemeye kesinlikle ihtiyaç var. Çünkü 34. yıl mücadelesinin önceki 33 yıllık mücadelenin toplamına bedel düzeyde bir mücadele olduğunu insan söyleyebilir. Dikkat edilirse başta Önderlik olmak üzere, halk, demokratik siyaset, zindan ve gerillanın topyekün direnişi söz konusu olmuştur.
34. parti yılının her anı baştan sona kapsamlı bir savaş süreci olarak yaşanmıştır. 2011-2012 kışını mücadele tarihimizin en zorlu geçen kışlarından birisi olarak yaşadık. Ortadoğu’daki çatışmalı sürece dayanan ve 12 Haziran seçim sonuçlarından güç alan AKP hükümetinin bu kış sürecine parti ve gerilla güçlerimizi ezip, tasfiye etmeyi, marjinal konuma düşürmeyi dayattığını biliyoruz. AKP hükümetinin 2012 Martı’na kadar PKK’yi etkisiz hale getirerek kendisini Ortadoğu mücadelesinde en büyük güç konumuna ulaştırmayı hedeflemiş olduğu tartışmasızdır. Bu temelde iç dış tüm gericiliği arkasına alarak Önderliğimize, halkımıza, parti ve gerilla güçlerimize karşı topyekün bir saldırı yürüttüğü açıktır. Böyle bir saldırı sonucundadır ki Cudî, Besta, Garzan, Amed, Erzurum, Dersim çatışmaları yaşanmıştır.
Tüm bu sahalarda kış boyu süren çatışmalar içerisinde onlarca yoldaşı şehit vererek biz bu saldırıları kırabildik. Dolayısıyla 2011-2012 kışı diğer kışlardan farklı olarak baştan sona çatışmanın ve savaşın devam ettiği bir kış oldu. Burada düşmanın teknik donanımı ve saldırganlığından ziyade maalesef süreci doğru anlayamayan, düşman gerçeğini yeterince ciddiye almayan, tarz ve tedbirde kendisini geliştiremeyen dar, yüzeysel, boş vermişçi ve bir şey olmazcı yaklaşımlar onlarca yoldaşın şehit düşmesine vesile oldu. Bize üzüntü ve acı veren işte bu gerçekliktir. Yoksa kış sürecinin de AKP faşizmine karşı en ciddi darbelerin vurulduğu bir mücadele dönemine dönüştürülmesi içten bile değildi.
Duyarsız ve tedbirsiz devrimciliğin yol açtığı zararlara rağmen Önderlik duruşunu doğru bir biçimde okuyan hareketimiz tarafından 2011-2012 kış sürecine Önderlik savunmaları temelinde güçlü bir biçimde kendini eğitip, donatarak yeni bir hamleye hazırlanma çalışmaları dayatıldı. Bir yandan Önderlik savunmalarını özümseyerek kendi hata ve eksikliklerimizi bulup gidermeye çalışırken, diğer yandan 2010-2011 pratiğinin olumlu olumsuz zengin derslerini çıkartma temelinde derin bir eleştirel özeleştirel sorgulamayla Devrimci Halk Savaşı’nı tarz ve taktik bakımdan doğru temelde yürütür hale gelme çabası içerisinde olduk. Düşman saldırılarını biz de hareket olarak yeni bir hamle sürecini çok yönlü hazırlama çalışmasıyla karşıladık. Kendi eksikliklerimizin yol açtığı kayıpların verdiği acı ve üzüntüyü bu temelde yeni ve güçlü bir hamlenin hazırlık çalışmalarına dönüştürdük.
Devrimci Halk Savaşı 2012’de doruğa çıktı
Hareket olarak yürüttüğümüz tüm bu kapsamlı hazırlık çalışmalarına rağmen ve yine doğru ve yanlışların güneş kadar açık olması söz konusu iken maalesef doğruları anlamada ve bunları özümseyerek kendini değiştirip dönüştürmede yaşanan zayıflıklar, isteksizlik, dar ve yüzeysel yaklaşım sonucu kendini savunmacı, tutucu kılma tutumları, yürüttüğümüz çalışmaların hızla ve yeterli sonuç almasını engelleyerek bahar sürecinde gerilla hamlemizin zamanında gerçekleşmesini engelledi. Böyle bir durumda gerilladan oluşan boşluğu başta gençlik ve kadınlar olmak üzere halkımızın çok yönlü siyasi eylemliliği doldurdu. Bu temelde ancak 19 Haziran Şitaza-Oramar devrimci operasyonu ile 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlesini başlattık. Geç kalmış da olsa Zagros’un göbeğinde ve yaz başında böyle bir çıkışı yapabilmiş olmak gerillanın 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlesini doğru bir tarzda ve taktiğe yakın bir biçimde ve güçlü olarak geliştirmesine imkan ve fırsat verdi. Bunun ardından Rojava halkının gerçekleştirdiği 19 Temmuz özgürlük devrimi ve 24 Temmuz Şemzinan hamlesi geldi. Bu süreç Çelê, Beytüşşebap, Amed, Bingöl ve Dersim hamleleriyle eylül ayında tüm Kürdistan’a yayılarak doruğa ulaştı. Bahardan şimdiye kadar Serhat alanı 2012 hamlesine güç vermek için elinden gelen çabayı harcayıp önemli katkılarda bulundu. Yine Amanos-Toros sahası tüm gücünü kullanamasa da gerilla hamlesinin batı yakasında da gelişmesini sağladı.
Eylül ortasında tüm Kürdistan’a yayılarak doruğa ulaşan gerilla hamlemiz AKP faşizminin bütün oyunlarını ve planlarını altüst ederek hükümeti yeni arayışlara yöneltti. 12 Haziran seçimleri ardından yaptığı planların tutmadığını, PKK’yi imha ve tasfiye amacına ulaşamadığını, topyekun saldırı konseptiyle PKK’yi ezip yok etmede başarılı olamadığını, hem PKK hem de Suriye politikasında ciddi yanlışlıklar yaparak başarısızlığa uğradığını gören AKP hükümeti, eylül sonundan itibaren yeniden hile ve oyun içeren yeni bir söylem ve tutum geliştirme, oyalama politikasını yeniden gündeme koyma çabası içerisine girdi. Böyle bir tutuma karşı da 12 Eylül’den itibaren başlayan ve 68. gününe kadar devam ederek yeniden büyük bir zafer elde eden üçüncü PKK zindan direniş dalgası gelişti. AKP hükümetinin oyalama politikalarına karşı gelişen zindanlardaki açlık grevleri AKP’nin bu yönlü geliştirdiği oyunları da bozarak Önder Apo’nun özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü iç ve dış siyasetin gündemine dayatarak büyük bir zaferi elde etti. Deyim yerindeyse, Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğünü kesinleştiren, onun dışında bir yaşamın var olmayacağını net bir biçimde gösteren bir gerçeklik oldu.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız tüm bu süreçler açıkça gösteriyor ki 34. PKK yılı çok yönlü ve kapsamlı bir savaş ve devrim yılı olmuştur. Geçen yılın her günü, her ayı, her haftası AKP’nin faşist saldırılarıyla bunlara karşı Önderliğimizin, hareketimizin ve halkımızın topyekun direnişiyle geçmiştir. Böyle büyük ve kapsamlı bir mücadele yılında kazananın hareketimizin ve halkımızın olduğu tartışmasızdır. Yıl boyunca en az iki kere AKP faşizminin oyunları bozulmuş ve saldırı planları boşa çıkartılmıştır. Birincisi Mart 2012’ye kadar PKK’nin ezilip, marjinal konuma düşürüleceği planın boşa çıkartılması olurken, ikincisi de 2012 güzünde yeniden geliştirmeye çalıştığı oyalama politikalarını daha baştan başarısız kılınması olmuştur. Buna karşılık 34. PKK yılında Devrimci Halk Savaşı temelinde geliştirilen mücadelenin partimiz ve halkımız açısından sağladığı kazanımlar çoktur. Her şeyden önce hiçbir saldırının PKK’yi ezemeyeceği, yenilgiye uğratamayacağı, PKK’yi etkisiz kılamayacağı gerçeği dost düşman herkes tarafından bir kez daha görülmüştür. Nitekim mevcut konumda herkes Ortadoğu’daki en dinamik gücün PKK olduğunu, Ortadoğu’nun siyaset yapan aktörlerinin arasında PKK’nin Kürtleri temsil eden birinci güç konumunda bulunduğunu ifade etmektedir. Böyle bir mücadeleyle PKK sadece Kuzey Kürdistan’da değil, başta Batı Kürdistan olmak üzere Güney ve Doğu Kürdistan’da da Kürt özgürlüğünü ve demokrasisini temsil eden, Ortadoğu’nun yeniden yapılanmasında Kürt temsilciliğini ortaya çıkartan bir güç haline gelmiştir.
Diğer yandan birçok çevrenin adeta bizi çocuk yerine koyup kandırmaya çalışırcasına “silahlı mücadelenin zamanı geçmiştir” edebiyatının boş ve aldatıcı olduğu Kürt halkına ve kamuoyuna net bir biçimde gösterilmiştir. Şimdi bize bu konuda vaazda bulunan güçlerin kendileri silahlı çatışma içerisine girmek durumunda kalıyorlar. Bunu sadece Güney Kürdistan’da da değil; Batı Kürdistan’da, hatta Kürdistan’ın diğer parçalarında da örgütlemeye ve geliştirmeye çalışıyorlar. Bize “silahlı mücadeleyle hak aranmaz” diyenler kendi ordularını daha çok büyütmeye, kendi silahlı mücadelelerini Kürdistan’ın diğer alanlarına yaymaya çalışıyorlar. Bu bakımdan Kürdistan’da devrimci direnişi öngörmeyen bütün yaklaşımların boş, anlamsız, bölgede yaşanan III. Dünya Savaşı sürecinden Kürt halkı açsından herhangi bir gelecek vaat etmediği gibi aldatıcı ve zarar verirci bir konum arz ettiği net bir biçimde açığa çıkmıştır. Bu anlamda gerillanın Kürt halk varlığı ve özgürlüğü açısından olmazsa olmaz kabilinde bir güç olduğu, her halükarda Kürt varlığının ve özgürlüğünün ancak gerilla ile teminat bulduğu gerçeği bir kez daha açığa çıkartılarak herkese gösterilmiş bulunulmaktadır.
Bunlarla birlikte en önemli kazanım parti ve halk birliğimizin perçinlenerek dost düşman herkese bir kez daha gösterilmesi ve bu temelde özgürlük iradesinin Önder Apo’da temsilinin herkesin göreceği şekilde perçinlenmesi olmuştur. Nitekim savaş karşısında barış ihtiyacını hissedenler çareyi Önder Apo’da aramak durumunda kaldıkları gibi en son zindanlardaki açlık grevi direnişinin sona erdirilmesinde de tek çözümleyici gücün Önder Apo olduğu herkes tarafından netçe görülmüştür. Bunun bir özgürlük iradesi, Kürt halk iradesi, partimizin iradesi olduğu açıktır. Bu bakımdan Önderlik, parti ve halk birliğinin ne kadar güçlü ve sağlam olduğu bir kere daha herkese gösterilmiştir. Önder Apo’nun barışçıl ve demokratik siyasi çözümdeki tek çözüm gücüne sahip güç olduğu bir kere daha netçe ortaya çıkmıştır. Kürt halkının “barışın elçisi İmralı’da” sloganı herkes tarafından görülecek şekilde bir gerçeklik haline gelirken, Türkiye’deki çeşitli aydın ve yazar çevreler de özgürlük mücadelemizin, Kürt halkının ve bunların Önder Apo’da somutlaşan özgür iradelerinin gücünü bir kere daha görmek ve “Apo memlekete lazım, Kürt Mandelası” gibi başlıklar atarak bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmışlardır.
Devrimci Halk Savaşı önemli kazanımlar elde etti
Pratik ve taktik bakımdan ise 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlesinin Bakur’da, Rojava’da önemli ve kalıcı kazanımlar elde ettiği tartışma götürmez bir gerçektir. Hareketimiz, Kuzey Kürdistan’da Oramar-Şitaza devrimci operasyonuyla demokratik özerklik devrimini gerçekleştirmek üzere dördüncü stratejik dönem hamlesinin doğru bir tarz ve taktikle yürütme durumuna yönelmiştir. Oramar’dan Şemzinan’a, Çelê’ye, Beytüşşebap’tan Bingöl ve Dersim’e kadar uzanan hatta Devrimci Halk Savaşı doğru bir tarz ve taktik olma yönünde önemli bir gelişme kaydetmiştir. Böylece Demokratik Özerklik çözümü devrimci direnişin gücüyle gerçekleştirilebilir bir olgu haline getirilmiştir. Denebilir ki Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürdistan’da Demokratik Özerklik çözümü yönünde eşikten içeri adım atılmış durumdadır. 2012 yaz ve güzünde Şemzinan’dan Dersim’e kadar Kürdistan’ın dört bir yanında gelişen devrimci hamleler Özgürlük hareketimizi ve halkımızı böyle bir düzeye ulaştırmıştır. Şimdi her zamankinden daha çok özgürlük devriminin zaferi yakınlaşmıştır. Her zamankinden daha fazla Kürdistan’ın dört bir yanında gerilla direnişi boyutlanmış ve derinleşmiş bulunmaktadır. Her zamankinden daha fazla gerilla ve halk direnişine dayalı olarak Kürt sorununun Demokratik Özerklik çözümü gerçekleşebilir konuma gelmiş durumdadır. Bu konuda önemli bir deneyim yaşanmış, tecrübe oluşturulmuş, kadrolarda, komuta ve savaş gücünde, Kürt halkında direnerek Demokratik Özerklik çözümünü kendi gücümüzle gerçekleştirme yönündeki inanç ve irade güçlü bir biçimde ortaya çıkmış ve pekişmiştir. Her ne kadar 2012 yaz ve güz hamleleri Demokratik Özerklik çözümünün tam sonuca gitmesinde öngörülen hedeflere ulaşamama gibi bir durumu ifade etse de önümüzdeki süreç açısından çok güçlü bir tecrübe, deneyim ve birikiminin ortaya çıkması sağlanmıştır. Eğer bu gerçekler iyi anlaşılır, doğru değerlendirilir ve yeterli düzeyde örgütlenerek önümüzdeki mücadele sürecine taşınabilirse 2013 yılı Devrimci Halk Savaşı hamlesinin birçok alanda Demokratik Özerklik devrimini başarıya ulaştıracağı tartışmasızdır.
Hakkari’nin bütün alanlarında, Botan’ın Beytüşşebap ve diğer birçok sahasında, yine Amed’den Dersim’e kadar birçok stratejik alanda Devrimci Halk Savaşı hamlelerini önümüzdeki dönemde doğru bir taktik ve tarzla Demokratik Özerklik çözümünü gerçekleştirecek ve bizi amaca götürecek, devleti işlemez kılarak Demokratik Konfederalizmin örgütlenip güvenliğinin sağlanır hale gelmesini yaratacak bir birikimi ortaya çıkardığı açıktır. Kırsal alanda teknik güç dışında Türk ordusunun hareket kabiliyeti son derece sınırlandırılırken, kasaba ve kentlerdeyse devlet sistemi işlemez kılınıp, demokratik toplum örgütlülüğü için elverişli bir zeminin hazırlanması yönünde önemli bir mesafe alınmış durumdadır. Aslında Kuzey Kürdistan’ın büyük bir kesiminde mevcut haliyle ikili yönetim söz konusudur. Zagros-Botan hattı başta olmak üzere birçok alanda KCK sistemi, Özgürlük hareketimiz birinci yönetim gücüyken AKP iktidarının daha dar ve sınırlandırılmış bir konuma düşürüldüğü ortadadır. Diğer alanlarda ise kimi yerlerde yarı yarıya, kimi yerler ise AKP iktidarının daha etkin olduğu, ama hemen hemen Kürdistan’ın her alanında ikili yönetim diyebileceğimiz bir durumun yaşandığı ortadadır.
2012 gerilla hamlesinin Kuzey Kürdistan’da böyle bir düzeyi yaratmış olması Kürdistan özgürlük devrimi açısından çok önemli ve kalıcı bir gelişmenin yaratılmış olmasını ifade etmektedir. Nitekim bu gelişmeler eğer doğru bir tarzla derinleştirilerek devam ettirilirse özgürlük mücadelesinin yarattığı değerler Demokratik Özerklik çözümü temelinde Kürdistan’ın özgürlüğüne ve Kürt toplumunun Demokratik Konfedaralist sistem içerisinde yaşar hale gelmesine kadar götürülebilecek bir sağlamlığa sahiptir.
Kuzey Kürdistan’daki bu tür kalıcı gelişmelerle birlikte 2012 devrimci hamlesinin en çok ve en kapsamlı kalıcı gelişme yarattığı sahanın Batı Kürdistan olduğu açık bir gerçektir. Batı Kürdistan’da doğru siyaseti, demokratik toplum örgütlülüğünü ifade eden halkın özgücüne ve gerillaya dayalı savunma anlayışı, devrimci çalışma koşuları oluştuğunda zafer kazanmaya muktedir olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim 19 Temmuz devrimiyle birlikte Batı Kürdistan sadece Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun değil dünyanın en özgür alanı haline gelmiştir. Son dört aylık süre içerisinde Batı Kürdistan’ın yüzde seksenine yakın kısmında yaşanan gerçeklik budur. Kürdistan genelinde gerçek bir özgür halk iradesi ve Kürt halk demokratik yaşamı ilk defa Batı Kürdistan’daki bu gelişmelerle ortaya çıkmış durumdadır. Her ne kadar konjonktürel gelişmelere ve özellikle PKK’nin Kuzey Kürdistan’da yürüttüğü özgürlük mücadelesine dayalı olarak Güney Kürdistan’da milliyetçi temelde bir devletleşme, kısmi bir ulusal özgürlük konumu ortaya çıkartılmış olsa da, bunun demokratik muhtevasının çok zayıf olduğu ve yine kendini savunma gücüne sahip bulunmadığı ortadadır. Dolayısıyla Güney Kürdistan’daki gelişmeleri gerçek demokratikleşme ve gerçek özgür halk iradesinin açığa çıkması ve halkın özgür ve demokratik örgütlülüğünü ve yaşamını sürdürür hale gelmesi olarak değerlendirmek zordur. Buna karşılık Batı Kürdistan son dört ayda tüm Kürdistan’ın ve dünyanın en özgür, en demokratik bir alanı olarak var olmuştur.
Tüm Kürtlerin kalbi Rojava ile birlikte
Kürt halkı kendi kaderini kendi öz örgütlülüğüne dayalı olarak ele almış ve yönetir hale gelmiştir. Her ne kadar bu durumun bir güvencesi, kalıcılığı yoksa da dört taraftan kuşatılmış olarak her an tahrip edici saldırılar, çatışmalar bu sahalara yönelik geliştirilse de ve yine mevcut özgür ve demokratik duruş çok yönlü kapsamlı bir mücadeleyle yaşatılıyor olsa da, yine de gerçek bir halk özgürlüğü ve demokrasisi deneyimi diyebileceğimiz bir düzeyin yaratılmış olması ve dört ay gibi bir süre yaşatılması tarihin en önemli, ilginç gelişmelerinden biri olarak değerlendirilmek durumundadır. Bu sadece Kürt ve Kürdistan tarihi açısından değil, tüm insanlık ve halk tarihi açısından böyle ele alınmalıdır. Nitekim daha şimdiden Batı Kürdistan’daki gelişmeler tüm Kürt halkının; gençlerinin, kadınlarının, yurtseverlerinin dikkatini, ilgisini çektiği ve desteğine sahip olduğu kadar, Ortadoğu halklarının ve dünya demokratik güçlerinin de ilgisini ve dikkatini çeker hale gelmiş durumdadır. Çok açıktır ki Batı Kürdistan’daki bu özgürlükçü gelişme tarihi öneme sahip ve önümüzdeki süreçte hem Kürdistan hem de Ortadoğu’daki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gelişimi konusunda önemli bir yere ve role sahip olacaktır. Kürtler daha şimdiden Batı Kürdistan’ı kendi Filistin’leri olarak değerlendirmekte, özgürlük devrimine yönelik kuşatma ve saldırılar karşısında Batı Kürdistan halkını ve devrimini korumak için bütün güçlerini seferber etme kararlılığını ortaya koymuşlardır. Önümüzdeki süreçte Batı Kürdistan deneyiminden tüm Kürdistan parçalarındaki halkın ve özgürlük devriminin yararlanacağı umudu ve inancı gelişmiş bulunmaktadır.
Batı Kürdistan özgürlük devrimi tüm Kürdistan devriminin ve halkının ilgi çekip desteğini aldığı gibi Kürt sorununun Ortadoğu’da özgürlükçü, halkların kardeşliğine ve özgür iradesine dayalı olarak çözülmesinde önemli bir rol oynayacağını ortaya koymaktadır. Şimdiye kadar adeta yok sayılan, neredeyse adı bile duyulmayan, Kürt sorununun ve Ortadoğu’daki diğer sorunların çözümüne bağlı olarak ancak bazı hakların elde edilebileceği bir saha olarak görülen Batı Kürdistan’ın 2012 yılında böyle öncü bir konuma ulaşması elbette ki yepyeni bir durumdur. Kürt halkı ve özgürlük devrimi açısından yeni ve büyük değer ifade eden bir güçtür. Bu gücün Kürdistan genelindeki özgürlük devrimi ve Kürt sorunun çözümünde oynayacağı büyük rol kadar Suriye’nin birlik içinde, demokratik konfedaral yapılanma temelinde demokratik bir sisteme kavuşmasında da belirleyici role sahip olacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Ortadoğu’nun demokratik bir sisteme kavuşmasında, halkların kardeşliğine ve birliğine dayalı bir demokratik Ortadoğu gerçeğinin ortaya çıkmasında da önemli bir rolü olacaktır.
Özellikle demokratik birliğe ve kardeşliğe dayalı Kürt-Arap ilişkilerinin sağlanması, “demokratik Suriye özgür Kürdistan” ilkesi temelinde Suriye’deki sorunların çözülüp Suriye’nin Ortadoğu’da halklar demokrasisinin kurulmasında model ülke haline gelmesinde Batı Kürdistan’daki özgürlük devrimi öncü, etkin, katılımcı bir rol kesinlikle oynayacaktır. Batı Kürdistan devrimci hamlesinin, özgürlük hamlesinin öyle dar, milliyetçi, çıkarcı, kendini düşünen bir konumu kesinlikle söz konusu değildir. Zaten o tarzda var olmadığı ve böyle bir tarzla ilerleyemeyeceğini de en iyi kendisi bilmektedir. Dolayısıyla kendisini Kürdistan özgürlük ve demokrasi devriminin bir parçası kıldığı, aynı oranda Suriye demokratik devriminin kopmaz bir parçası olarak ele alarak Ortadoğu’da halkların kardeşçe demokratik birliğinin yaratma çizgisinde yürüdüğü oranda kendisini güçlendireceği, rolünü oynayıp varlığını ve özgür geleceğini güvence altına alacağı açıktır. Nitekim daha şimdiden bu rolü etkili bir biçimde oynamaktadır. Önümüzdeki yakın gelecekte Batı Kürdistan’daki özgürlükçü gelişmelerin hem Kürdistan hem Suriye hem de Ortadoğu’ya yönelik böyle bir rolü etkili bir biçimde oynama durumu kesinlikle yaşanacaktır.
Bu bakımdan Batı Kürdistan’daki gelişmeler kırk yıllık Kürdistan özgürlük mücadelesinin ulaştığı en yüksek düzey, sağladığı en önemli kazanım olarak görülmek ve değerlendirilmek durumundadır. Bu gelişmeler göstermiştir ki özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrar edilirse Kürt halkı zor bir mücadeleyle de olsa özgür ve demokratik bir yaşama ulaşmak, Kürt sorununu Kürt halkının özgürlüğü temelinde çözüme kavuşmak imkanına sahiptir. Batı Kürdistan’daki gelişmeler bu gerçeği açığa çıkartmış ve kanıtlamış durumdadır. Kuzey Kürdistan’da yükselen Devrimci Halk Savaşı hamlesine bir de Batı Kürdistan’daki bu gelişmeler eklendiğinde 2012 yılının Kürdistan özgürlük devrimi açısından ne kadar önemli bir yıl olduğu ve büyük gelişmeler içinde taşıdığı açıkça görülecektir. Biz bu yılın büyük devrim ve zafer yılı olacağını daha baştan ifade ve ilan etmiştik. Bunu tarihsel gelişmelere dayandırarak, yine dünyada ve Ortadoğu’da yaşanan ve adına III. Dünya Savaşı denen mücadele sürecini tahlil ederek değerlendirmiştik. En önemlisi de PKK öncülüğünde kırk yıllık bir özgürlük mücadelesi tarihinin yarattığı büyük birikime dayanarak böyle bir devrimci hamlenin 2012 yılında gerçekleşeceğini iddia ve ilan etmiştik. Nitekim gelişmeler hareketimizin bu tespitlerini yanlış çıkarmadı. Yaşananlar, Önder Apo’nun sürecin devrim süreci olduğu yönündeki değerlendirme ve görüşlerinin ne kadar doğru, koşullara uygun gerçeği ifade ettiğini net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu görüşün asgari düzeyde çok yetersiz de olsa, Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde hayata geçirilmesini Kuzey Kürdistan’da Demokratik Özerklik çözümünü eşikten atlar duruma getirirken, Batı Kürdistan’da özgürlük devrimini büyük oranda zafer kazanması gibi bir sonucu ortaya çıkardı. Demek ki eğer sürecin ifade ettiği koşullar daha iyi değerlendirilseydi, fırsat ve imkanlar daha doğru kullanılsaydı, Devrimci Halk Savaşı stratejisinin doğru tarz ve taktikle yürütülüşü sağlanabilseydi gelişmeler çok daha ileri düzeyde olabilecekti. Kuzey’de ve Batı’da özgürlük devriminin çok daha güçlü sonuçlar alması, daha kalıcı hale gelip pekişmesi sağlanabilecekti. Asgari düzeyde uygulamalar bile Kuzey ve Batı Kürdistan’da özgürlük devrimini çok ileri ve güçlü bir noktaya, kalıcı kazanımlar elde etme konumuna getirdi. Böylece 35. PKK yılına çok güçlü kazanımlar devredildi.
Diğer bütün parçalar ve yurtdışındaki Kürtlerin de bu kazanımları desteklediği açık bir gerçektir. İster Güney’deki durum olsun, ister Doğu’daki durum olsun hepsi hem Kuzey ve Batı Kürdistan’daki özgürlük devrimi hamlelerinden güç almakta hem de Kuzey ve Batı Kürdistan’da gelişen özgürlük devrimlerine güç ve destek vermektedirler. İlk defa bütün Kürdistan değerlerini kendinde toplayıp bazı çıkarlara heba etme durumu sınırlandırılarak Güney Kürdistan, Kürdistan geneliyle daha ileri düzeyde bütünleşen, Kürdistan özgürlük devrimine bağlanan ve ona hizmet eder konuma ulaşır hale getirilmiştir. Öyle görünüyor ki Kuzey ve Batı Kürdistan’da gelişecek özgürlük devriminin daha da boyutlanması Güney ve Doğu Kürdistan’ı da çok olumlu bir biçimde etkileyecek ve tüm Kürdistan’da Kürt sorununun, Kürt halkının özgür iradesiyle ve komşu halklarla kardeşçe ve demokratik birlik içerisinde yaşama temelinde çözülmesini sağlayacaktır. Bu da Güney Kürdistan’daki dar, milliyetçi çekişme ve sömürü durumunu ortadan kaldırarak Güney Kürdistan’ın da daha özgür ve demokratik alan haline gelmesini sağlayacaktır.
Kazandıran gerçekleri değerleri iyi tanımlamak gerekiyor
PKK’nin 34. yıl mücadelesinin kazananın özgürlük hareketimiz olduğu tartışma götürmeyen bir gerçektir. 2012 yılının devrimci kazanımlarının tarihi değerde ve öneme sahip kalıcı olduğu açıktır. Bu kazanımların doğru anlaşılması ve onun gereklerine uygun bir pratiğin önümüzdeki süreçte geliştirilmesine gerek vardır. 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlemizin Kuzey ve Batı Kürdistan’da yarattığı gelişmelerin tarihi değeri ve özgürlükçü anlamı önümüzdeki süreçte çok daha iyi açığa çıkacak ve görülecektir. Fakat bu böyledir diye, PKK 2012 yılında büyük mücadele yürütmüş ve kazanmıştır diye elbette herkes de bu kazananlar içinde değildir. Devrimci ve özgürlükçü kazanımı sağlayanlar vardır, kaybettirenler vardır. Kazandıran tarz vardır, kaybettiren tarz vardır. 2012 Devrimci Halk Savaşı hamlesinin kazandıranlarıyla kaybettirenlerini doğru bir biçimde ayırma gereği söz konusudur. “Nasıl olsa PKK hamle yapmış ve kazanmış, ben de PKK’nin içindeyim o halde ben de kazandım, kazandırdım ya da bu kazanıma ortağım” gibi Aristo mantığıyla mevcut sonuçlara yaklaşılamaz. Evet, PKK büyük mücadele yürütmüş ve tarihi kazanım elde etmiştir, ama PKK’nin içinde ve dışında bu kazanıma engel olanlar ve kaybettirenler de az değildir. PKK’nin içinde ya da dışında olmak mevcut kazanımlara ortak olmayı getirmiyor. Bu bakımdan da bu kazanımları hangi değerlerin yarattığını iyi bilmek, deyim yerindeyse Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekir. Bu bakımdan kazandıran gerçekleri, değerleri iyi tanımlamak gerekiyor. Bu noktada öncelikle İmralı direniş gerçeğini, Önder Apo’nun duruşunu görmek ve doğru anlamak kesinlikle önem taşıyor.
Unutmayalım ki, neredeyse çoğumuzun kaybettirdiklerini de kazanca dönüştüren birinci gerçeklik Önderlik duruşudur. Önder Apo’nun süreci doğru değerlendiren ve onun gereklerine göre tutum takınan, tavır geliştiren konumudur. Nitekim birçok çevre şimdi “siyasi mücadeleyi yürüten en iyi lider” diyor Önder Apo için. Herkes siyasi mücadeleyi, taktik yapmayı Önder Apo’dan öğrenmeye çalışıyor. Önder Apo’nun dahiyane mücadele gerçeğini takdir ve teslim ediyor. O bakımdan unutmayalım ki eğer 2012 hamlesi büyük tarihi kazanım elde ettiyse bunun temel yaratıcısı, hazırlayıcısı, kazanıma dönüştürücüsü Önderlik gerçeğidir, Önder Apo’nun İmralı duruşu ve direnişidir. Siyasi mücadelede sonuç almak için geliştirdiği tutumdur. O tutum ki hiçbir insanın göğüs geremeyeceği, gerçekleştiremeyeceği bir tutum olmaktadır. Nitekim şimdiye kadar, son zindan direnişi sonrasına kadar birçok çevre Önder Apo’nun neden böyle bir duruş içinde olduğunu anlayamıyordu. Ya da zindan direnişi ardından ortaya çıkan durumu görünce bunun ne büyük bir siyasi deha olduğunu, yine ne keskin bir militan, mücadeleci ve gerçekçi olduğunu şimdi herkes kabul ediyor. Dolayısıyla herkesten daha iyi bizim anlamamız gerekiyor. Sürecin hassasiyetini, kritikliğini dolayısıyla kesintiye uğratılmadan bütünlüklü bir biçimde yürütülmesi gereğini en net biçimde Önder Apo ifade etti. Bunu kesintiye uğratacak tutumları çok tehlikeli buldu ve tarih karşısında suçlu duruma düşmeye götürür dedi. On altı aydır, hiç kimseyle görüşmeden, tarih boyunca hiçbir insana uygulanmamış tecrit uygulanmasını, yalnızlığı göğüsleyerek böyle bir mücadelenin yürütülmesine öncülük etti. Bu tutumu, duruşu, iradeyi, sabrı, inadı iyi görmek, anlamak, değerlendirmek, ders çıkartmak, bu ölçüleri başarı kazanmanın temel ölçüleri olarak edinip kişiliğimize yedirmek gerekiyor. Önder Apo’yu bu süreçte doğru anlamak, onun tarz ve taktiğine uygun bir yaklaşımla mücadele eden militanı haline gelmek kesinlikle bunu gerektiriyor. Şimdi herkes takdir ediyor ki birçok alanda yapılan hatalar ve başarısızlıklara rağmen Önder Apo’nun kesintisiz mevziye yatmış İmralı duruşu Kürdistan özgürlük mücadelesine büyük kazanımlar sağlamıştır. Bu direnişiyle Kürt sorununun barışçıl demokratik siyasi çözümünü iç ve dış siyasi gündeme güçlü bir biçimde dayattı.
İşte temel kazandıranı burada görmek, anlamak önem taşıyor. Bununla birlikte Önderlikle birlikte kenetlenen halk duruşunu; gençliğin ve kadının duruşunu da doğru anlamak lazım. Her ne kadar bilinçlendirme, eğitme, örgütleme yani öncülük etmede zayıflık nedeniyle halk serhildanları çok güçlü gelişmemiş olsa da bunda kabahat halk kitlelerinin ve gençlerin değil; ona öncülük etmesi gereken kadroların ve örgütlerindir. Kadını, erkeği, genci, yaşlısı ve çocuğuyla Kürt halkının Önder Apo’yla kenetlenen, özgür yaşamdan başkasını kabul etmeyen cesur ve fedakar duruşu eşi bulunmaz düzeydedir. Hiç kimse bu gerçeği zayıf, geri göremez, bunları reddedemez. Bu bakımdan Önderlik duruşunu en güçlü bir biçimde destekleyen halk duruşu oluyor. Yine zindan direnişleri önemli bir rol oynadı. Son iki üç yıldır anadilde savunma kapsamında gösterilen direniş düzeyi 12 Eylül’den sonra gittikçe büyüyen bir açlık grevine dönüştü ki faşizme diz çöktüren bir sonucu elde etmeyi başardı. Bütün bunlar kazandıran değerler oluyor.