Önder Apo esaret altına alınarak Kürt özgürlük hareketi tasfiye edilecekti. Amaç; Önder Apo’nun etkisizleştirilmesiydi. Çünkü bu hareketin gelişimini, güçlenmesini Önder Apo’nun önderliğine bağlıyorlardı ve bu nedenle Önderlik esaret altına alınırsa PKK’nin de etkisizleştirileceği düşünülmüştü. Bu nedenle bir İmralı sistemi kuruldu. Ama Önder Apo orayı da bir mücadele alanı olarak değerlendirdi. En başta da komplo neden gerçekleşti diye düşünüp komplonun gerçekleşmesine neden olan etkenlerin hareketle ilgili yanlarını giderme çabası içine girdi. Komployu boşa çıkartmak ve PKK’yi daha etkili mücadele eder hale getirmek için eksiklikleri, yanlışlıkları giderme temelinde yoğunlaşarak hareketi daha güçlü mücadele eder konuma getirecek felsefi, ideolojik, teorik, örgütsel çalışmalar yürüttü ve bu temelde PKK bir değişim yaşadı.
1970’li yıllarda 1968 hareketi olarak dünyada özgürlük ve değişim rüzgarları esiyordu. Sizin partiniz de o dönemde yaptığı çıkışıyla hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da nasıl bir değişim yarattı? Nasıl bir siyaset yarattınız Kürdistan ve Ortadoğu’da?
Kuşkusuz o dönemde Ortadoğu’da başka özgürlükçü, demokratik hareketler, yine sol-sosyalist hareketler vardı. Önemli bir mücadele yürütüyorlardı. 1970’ler hala özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenlerin, yine sosyalizm mücadelesi verenlerin önemli bir itibarının olduğu yıllardır. Arap dünyasında, Türkiye’de, İran’da ve bir bütün olarak Ortadoğu’da özgürlükçü, demokratik, sosyalist hareketler de önemli bir mücadele içindeydiler. Ancak bu hareketlerin kendi içinde önemli zaafları da vardı. Özellikle demokrasi, özgürlük ve sosyalizm zihniyeti ve paradigmalarının esas olarak Batı kökenli olması, Batı’daki toplumsal ve kültürel ortamdan fazlasıyla etkilenmeleri, bu hareketlerin Ortadoğu toplum gerçeğine cevap vermede yetersiz kalmalarını da beraberinde getiriyordu. Her ne kadar gelişme sağlansa da Ortadoğu gerçeğini tam anlayamamanın getirdiği zafiyet, bu hareketlerin tam başarı göstermesi önünde de engeller çıkarıyordu. Ortadoğu gerçeğini tam anlamama ve uygulayamama bu yönlü handikaplar oluşturuyordu. PKK de ideolojik, teorik ve pratik şekillenirken dünyadaki bu gelişmelerden etkilenmiştir. Zihniyeti, düşüncesi, teorisi, siyaseti, pratiği, bir bütün olarak paradigması diğer hareketler gibi PKK’yi de, Kürt özgürlük hareketini de etkilemiştir. Ancak yine de çıkışından itibaren Önder Apo’nun da bir savunmasında belirttiği gibi; şekillenmesi diğer hareketlerden biraz farklı olmuştur. Yarısı modern Batılı bir karakterdeyken, diğer yarısı da Doğulu değerleri taşıyan bir karakterdedir. Çıkışından itibaren özellikle Önder Apo şahsında topluma, toplumsal değerlere, toplumu anlamaya daha yakın olmuştur. Tabii ki reel sosyalizmin etkileri vardı, Batı’nın özgürlük, demokrasi paradigmaları Önder Apo’nun da düşüncelerini önemli oranda etkilemişti. Ama Önder Apo her zaman biraz daha bağımsız düşünen, kitaplardaki formülasyonlarla hareket etmeyen bir karaktere sahipti. Bütün örgütler, sosyalist kişilikler herhangi bir değerlendirme yaptığında, herhangi bir düşüncesini güçlendirmek istediğinde çok fazla Marks, Engels, Lenin, Stalin’den alıntılar yaparlardı. Önderlik ise buna çok başvurmazdı. Kısmi olarak Önderlik de bu sosyalist önderlerin söylediklerini referans gösterse de, esas olarak kendi anladığı çerçevede düşüncelerini alıntılara gerek duymadan anlatır, ortaya koyar ve o çerçevede ifadelendirir, formüle ederdi. Bu yönüyle başlangıçtan itibaren kendini çok fazla kalıplara koymamış ve mevcut toplumsal gerçeğe daha yakın olmuştur. Bunun için toplumsal gerçeği ele alırken Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu gerçeği çerçevesinde düşünce geliştirebilen ya da düşüncesinde değişim diyalektiğini yakalayabilen bir düşünce diyalektiğine, bir kişilik gerçeğine ulaşmıştır. Bu da tabii ki PKK’nin özgünlüğü olmuştur. PKK bu özgünlüğüyle toplum üzerinde kısa sürede etkili olmuş, toplumdaki özgürlük ve demokrasi eğilimleriyle çabuk buluşmuştur. Toplumdaki özgürlük ve demokrasi eğilimleri bu harekete kendini yakın görmüş ve bu hareketin etrafında toplanmaya başlamıştır. Bu yönüyle Ortadoğu gerçeğine, Kürdistan ve Türkiye toplumsal gerçeğine yakın bir ideolojik, teorik, örgütsel duruş içine girdiğinden, kısa sürede kitleselleşmiş ve gelişme göstermiştir. Daha 1970’li yıllarda bu hareketin Kürdistan sınırlarını aşarak bütün Ortadoğu’yu etkileyeceği görülmüştür. PKK’nin büyük bir örgüt olacağı daha başından belliydi Kürt toplumunun çok fazla baskı görmesi, ezilmesi, haksızlığa uğramasının sonucunda Önder Apo ve PKK gerçeğinde somutlaşan hak, adalet, eşitlik, özgürlük duyguları gerçekten de bunların çok tutarlı, derin, ilkeli, kararlı ve ısrarlı bir savunucusu konumda olması gerçeği de PKK’nin ve kadrolarının etkileyiciliğini çarpıcı kılmıştır. Bu açıdan gerçek demokratik ve özgürlükçü hareketler ve kişilikler daha baştan kendisini Önder Apo’ya ve Kürt özgürlük hareketine yakın görmüşlerdir. PKK Kürdistan’da kısa sürede geliştiği gibi, Ortadoğu’ya çıkışıyla birlikte Ortadoğu’daki diğer devrimci hareketlerle yakın ilişki içinde olmuştur. Ortadoğu’da Filistinliler başta olmak üzere Lübnan-Filistin sahasında bulunan özgürlükçü, demokratik ve sosyalist hareketler daha baştan PKK’nin bu özgürlükçü, demokratik, sosyalist karakterinin farklı olduğunu görmüşlerdir. PKK’nin dürüstlüğüne, ilkeli ve mücadelesinde kararlı olduğuna inanmışlar, bu nedenle bütün PKK’ye ve Önder Apo’ya büyük bir güven duymuşlardır. Yine İran İslam Devrimi olduğunda PKK daha ilk günlerden itibaren oradaki devrimci gelişmelere yakın durmuş ve çeşitli siyasal güçlerin PKK’nin duruşu ve tutumunun ciddiyetini, kararlılığını görmelerini sağlamıştır. Eğer Önder Apo ve PKK Lübnan’a ilk çıkışından itibaren kendine yer bulmuşsa ve giderek kendisini örgütleyip güçlendirmişse bunun nedeni, gerçekten de PKK’nin özgürlükçü ve demokratik karakteridir. PKK’de görülen mücadele azmidir. Herhalde bugün o dönemde PKK’yi tanıyan, Önder Apo’yu tanıyan kişilere, örgütlere PKK gerçeğinin nasıl olduğu söylense herkes PKK’nin bu karakterini, bu özelliğini kesinlikle takdir eder, onaylar. Şunu rahatlıkla söylerler, ‘PKK’nin büyük bir örgüt olacağı, büyük mücadele vereceği daha o zamandan belliydi, daha o zamandan bu ışığı ve kararlılığı gördük’ diyeceklerdir. Bu açıdan PKK ile tanışan Filistin örgütleri ve Filistinli şahsiyetler PKK’nin daha sonra mücadeleyi geliştirerek büyütmesi, Kürdistan’da ve bütün Ortadoğu’da gelişmesine şaşırmamışlardır. Daha ilk tanıştıklarında PKK’de bu cevheri gördüklerini bugün de söylemektedirler. Yalnız Filistinliler değil, o dönemde Lübnan’da Filistinlilerin olduğu alanda kalan diğer ülkelerin halklarından devrimciler de PKK gerçeğinin böyle olduğunu o günden görmüşlerdir. Önder Apo öncülüğündeki PKK enternasyonalist zihniyetle daha o günlerde halkların kardeşliğine çok fazla vurgu yapmıştır. Enternasyonalist özelliğe fazlasıyla vurgu yapan ve bunu gerçek anlamda pratikleştirmek isteyen bir hareket olmuştur. Tabii bunu söylerken o dönemlerde enternasyonalizm adına Sovyetler Birliği’ndeki reel sosyalizmin ya da Çin, Arnavutluk gibi pratiklerin tamamen etkisinde olan, onlardan farklı düşünmeyen, onların pratiklerini, söylemlerini çok dogmatik bir biçimde birebir ifade eden bir yaklaşımı olmamıştır. Bu açıdan da PKK başından beri bütün bu eğilimlere karşı daha bağımsız duran, kendi özgün düşüncesini ve yaklaşımını hakim kılan tutumuyla özgürlükçü, demokratik ve sosyalizmin doğasına uygun, kendi özgünlüğü, kimliği ve düşüncesi doğrultusunda enternasyonalist anlayışı savunan ve bu çerçevede pratikleşen bir hareket olmayı başarmıştır. Tabii ki Ortadoğu gibi hem halkların kardeşliğine ihtiyaç duyan hem de çok dogmatik ve çeşitli güçlerle ilişki kurduğunda kendi kimliğini unutan yaklaşımlara, alışkanlıklara karşı da çok olumlu bir örnek olarak Ortadoğu’daki özgürlükçü, demokratik, sosyalist hareketler üzerinde etkide bulunmuştur. PKK önce kadını kazanmayı esas almıştır PKK’nin diğer önemli bir karakteristik özelliği; çıkışından itibaren örgütsel olarak sürekli tartışan, tartışarak karar alan bir örgüt olmasıdır. Önder Apo örgüt içinde etkin ve kendini kabul ettirmiş bir önder olarak her zaman arkadaşlarının görüşüne başvuran, karar alma süreçlerinde demokratik ortamı yaratmaya çalışan bir önderlik gerçeği olmuştur. Bu yönüyle hem yaşamda hem toplantılarda tartışan, birbirlerinin düşüncesine değer veren bir kültür yerleşmiştir. Bu kültürün gereği olarak da PKK’nin çıkışından itibaren toplantı sistemleri aksatılmadan yürütülmüştür. PKK, kuruluşundan bugüne kadar kongrelerini, konferanslarını, yönetim toplantılarını periyodik olarak yapan bir örgüt olmuştur. Bu açıdan örgüt resmiyetine, kararların bu resmiyet ve toplantı sistemi içinde alınmasına özen göstermiştir. Herhalde sadece Ortadoğu’da değil, dünya tarihinde konferanslarını, kongrelerini ve toplantılarını zamanında yapan ve kararlarını bir sistem ve kültür haline getiren tek örgüttür. Bu bile Ortadoğu’da yeni bir demokratik kültürün yaratılmasında çok önemli bir gelenek yaratmıştır. Bunun da giderek örgütten topluma doğru, demokratik kültürün ve geleneğin yerleşmesinde çok önemli etkisi olmuştur.
– Siz hangi ilke, yol ve yöntemle demokratik siyaseti bugüne kadar yürüttünüz ve bu siyasetle hem hareketiniz hem de önderliğinize yönelik geliştirilen soykırımı boşa çıkardınız?
– Demokratik siyaset topluma dayalı siyasettir. Toplumun örgütlenmesine dayalı siyaset yapmaktır. Bu açıdan PKK hareketi daha baştan itibaren toplumu örgütleyerek toplumu siyasetin içine sokan, edilgen değil, etkili bir güç olarak örgütleyerek mücadele içinde yer alan bir toplum gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bunun ortaya çıkarılması açısından da Kürt özgürlük hareketi başından itibaren toplumda bir demokratik devrim, kültür devrimi, sosyal devrimi gerçekleştirmiştir. PKK hep toplumla iç içe olmuştur. Sadece toplumu destekçi yapan, onu mücadeleye çağıran, sadece yürüttüğü mücadelede belirli zamanlar harekete destek veren bir toplum değil de; sürekli örgütle ilişkisi olan, örgüt kültürüyle yaşayan bir profesyonel kadro gibi olmasa da kendisini örgütlü mücadelenin parçası sayan bir toplum gerçeği ortaya çıkmıştır. Hareketin ilk yıllarında da gerilla savaşının geliştirdiği yıllar sonrası da bu ilişki ve örgüt kültürü, bu mücadele içinde aktif yer alma yaklaşımı gelişmiştir. PKK buna her zaman önem vermiştir. Bunun sonucu 1990’lı yıllarda büyük bir halk devrimi gerçekleşmiştir. Serhildanlar denilen süreçle birlikte toplumu derinden etkileyen, dönüştüren devrimler yaşanmıştır. Demokratik devrim yaşanmıştır, bununla bağlantılı sosyal devrim, kültür devrimi yaşanmıştır, ulusal devrim yaşanmıştır. Eskiden ağanın, şeyhin, beyin etkisinde olan, onların gözüne bakarak hareket eden Kürt toplumu, 1990’ların başında gelişen sosyal devrimle, demokratik devrimle, kültür devrimiyle birlikte iradeli, özgür Kürt gerçeği ortaya çıkarmıştır. Hem örgütlenmeye yatkın, hem toplumsal değerleri savunan hem de bu toplumsal değerler içinde özgür birey olarak hareket eden iradesiyle örgütlenme ve mücadele içinde yer alan yeni bir halk gerçeğidir bu. Bunda PKK’nin başından beri önem verdiği, özellikle de Önder Apo’nun 1980’li yıllardan itibaren özel çabasıyla geliştirdiği kadın özgürlük anlayışının belirgin bir rolü olmuştur. Bunun sonucunda serhildanlara kadınların güçlü biçimde katılması ve öncülük etmesi yaşanmıştır. 1990’lı yılların başındaki serhildanlarda her yaştan kadın en ön saflarda yerini almıştır. Böylelikle toplumun demokratik yapısı daha da gelişmiştir. Kadının ayağa kalkması, kadının özgürlük tutkusuyla mücadele içine girmesi artık kendi duygusu ve düşüncesiyle hareket eder noktaya gelebilmesi, sadece ev içinde değil, siyaset içinde de etkin hale gelmesi Kürt toplumundaki özgürlükçü demokratik karakteri geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Bu gelişme ile hem Kürt toplumunun saldırılar karşısında direnci artmış, hem de toplum bir bütün olarak siyaset içine girmiş, PKK’nin öncülük ettiği siyasal mücadeleyle toplum iç içe geçmiştir. Yani aile olarak, toplum olarak kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, çocuğuyla mücadelenin parçası haline gelerek siyasetin aktif öznesi haline gelmiş, böylelikle demokratik siyaset anlayışı ve zihniyeti de gerçek sosyal temeline oturtulmuştur. Bu açıdan 1990’lardan sonra demokratik siyaset Kürdistan’da daha etkili hale gelmeye başlamıştır. Artık siyasal düşünce, mücadeleye öncülük belli kadroların, militanların, fedailerin yaptığı iş olmaktan çıkmış, tamamen toplumun mücadeleye katıldığı, siyaset içinde bizzat aktif yer aldığı, siyaseti etkileyen güce ulaştığı yeni bir toplum gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu açıdan 1990’lı yılları Kürt toplumunun demokratik, sosyal ve kültürel devrim temelinde yeniden şekillendiği bir süreç olarak görüyoruz. 1990’lı yıllar öncesi Kürt toplum gerçeğiyle 1990’lı yıllar ve sonrasındaki Kürt toplum gerçeği arasında muazzam fark vardır. Demokratik devrimle duygusu, kültürü, zihniyeti, amacı, yaşama verdiği anlam tamamen değişmiştir. Daha önceleri sadece günlük yaşamını kurtarmaya çalışan, yüzyıllardır karın doyurma ve ailesini, soyunu sürdürme biçimindeki yaşam ve mücadele felsefesi, özgürlük için yaşama, özgürlük için mücadele etme biçiminde bir yaşam felsefesine dönüşmüştür. Bu da demokratik toplum gerçeğini ve demokratik toplum gerçeğine dayalı demokratik siyaset anlayışına çok önemli güç kazandırmıştır. Bir toplumu güç yapan örgütlü toplum gerçeğidir Bu gelişme Önderliğimizi de hareketimizi de çok güçlü hale getirmiştir. Kadının mücadelede ve toplumda bu kadar etkin hale gelmesi, siyasetin her alanında yer alması, yine gençliğin ve yoksul köylülerin, yaşlıların, herkesin siyasetin bir parçası haline gelmesi Kürdistan’da demokratik siyasetin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Demokratik siyaset, demokratik toplum gerçeği de aslında bir toplumu, bir örgütü, bir hareketi güçlendiren temel etkendir. Bir toplumu, bir mücadeleyi, bir hareketi güçlendiren para değildir, silah değildir ya da başka destek ve imkanlar değildir. Bir toplumu güç yapan örgütlü toplum gerçeğidir. Toplumun siyaset içinde yer almasıdır, mücadele içinde yer almasıdır. Mücadeleyi sadece zaman zaman destekleyen değil de, kendisini mücadelenin parçası gören bir toplum gerçeğinin var olmasıdır. İşte bu nedenle Türk devleti, uluslararası güçler ve bütün Kürt düşmanları ne kadar saldırıda bulunurlarsa bulunsunlar hareketimiz ayakta kalabilmiştir. Uluslararası komployla Önderliğimiz esaret alınmış, ama bu saldırılar sonuç vermemiştir. Çünkü Önderliğimize yönelik esarete en büyük tepkiyi PKK kadrolarından, gerillalardan daha fazla halk ortaya koymuştur. Halk, Önderliği için yaşamını feda eden bir duruş içinde olmuştur. Gençler, kadınlar, yaşlılar komploya karşı Önderliği ve hareketi daha fazla sahiplenerek, Önderlik ve hareket etrafında daha fazla kenetlenerek uluslararası komployu boşa çıkarmıştır. Eğer uluslararası komplo boşa çıkmışsa, bunu en başta da boşa çıkaran duruş; Kürt halkının duruşudur. Kürt halkının bu duruşunu sağlatan da PKK’nin demokratik toplum anlayışı ve toplum gerçeği, toplumu güç yapma anlayışının da Kürt toplumunda cevap bulmasıdır. Toplum da kendisini güç yapan Önderliği ve hareketi sahiplenmiştir. Çünkü Önderliği ve hareketi sahiplenmeyi, kendisini sahiplenme olarak görmüştür. Kendisini ayağa kaldırarak özgürlük ve demokrasi tutkusunu ateşleyen, yeni yaşam ve mücadele felsefesini veren bu Önderlik ve harekete özgür birey ve toplum gerçeğini ortaya çıkarma temelinde karşılık vermiş, Önderlik ve harekete sahip çıkarak uluslararası komplonun başarılı olmasını engellemiştir.
– Toplumu güç yapmaya dayalı demokratik zihniyetle siyaset anlayışını yerleştirmek isteyen bir hareket olarak karşınıza ne gibi engeller çıkmaktadır?
– Kapitalist modernist sistem Ortadoğu gibi bir coğrafyada hakim olmak istiyor. Ortadoğu’ya hakim olmadan dünyada hakim bir sistem olmak mümkün değildir. Bu açıdan da Ortadoğu’da karşılarında iradeli ve özgür halklar, topluluklar, siyasi güçler görmek istemiyorlar. İradesini kendisine teslim etmiş işbirlikçi güçler üzerinden Ortadoğu’da denetimi sürdürmek istiyorlar. Bu nedenle de topluma dayanan, toplumu güç yaparak demokratik siyaset anlayışıyla demokratik toplum gerçeği ve buna dayalı siyaset yürütmeye karşıdırlar. Çünkü demokratik siyasetle örgütlü toplum yaratmak, buna dayanarak toplumu güç yapmak kapitalist modernist güçler karşısında güçlü olmaktır. Emperyalist güçlere karşı durmanın yolu, demokratik topluma dayalı demokratik siyasetle söz konusu ülkelerin, toplulukların iradeli güç olmaları ile gerçekleşir. Ancak bu şekilde kapitalist modernist güçlere karşı durabilir ve onların dayatmalarına boyun eğmezler. Bu güçlerin dayatmalarına karşı topluma dayanarak durabilirler. Bunu kapitalist modernist güçler çok iyi bilmektedirler. Öyle lafla antiemperyalist antikapitalist, antimodernist olunamaz. Geçmişte iki kutuplu dünyada bir kutba dayanarak kendine antiemperyalist diyen güçler vardı ya da ‘dış güçlere karşı çıkıyoruz’ deniliyordu. Belki belirli düzeyde bir güce dayanarak başka bir sistem karşısında ayakta durmak mümkündü. Ancak günümüzde artık bu gerçeklik yoktur. Günümüzde antiemperyalist olmak ve bağımsız tutum izlemek, kesinlikle demokratik siyaset anlayışıyla demokratik toplum yaratmak ve bu demokratik topluma dayanarak siyasi güç olmakla gerçekleşebilir. Demokratik siyasete ve demokratik toplum gerçeğiyle güçlenmiş topluma dayanmayanların herhangi bir dış güç karşısında ayakta durmaları mümkün değildir. Nitekim bunu Ortadoğu’da yaşanan gerçekte görüyoruz. Kimileri ‘ben şu devlete karşıyım,’ kendine göre ‘anti Amerikancıyım’, ‘antiemperyalistim’ diyor. ‘Şu veya ‘bu güce karşı dururum’ diyor, ama ortaya çıkmıştır ki lafla hiçbir gücün karşısında dayanılamıyor. Topluma dayanmayan iktidarlar, rejimler, yönetimler bir bir yıkılmaktadır. Bunu kapitalist modernist güçler de görüyor. Topluma, halka, demokratik siyasete dayanmayan güçler karşılarında duramıyorlar, yıkılıyorlar ya da kendilerinin işbirlikçisi durumuna geliyorlar. İşte bu gerçeklik nedeniyle PKK gibi topluma ve demokratik siyasete dayanarak güç olan, bu güce dayanarak da bağımsız, özerk, iradeli politika izleyen hareketlere düşmanlık yapılmaktadır. Biz bunu yıllardır görüyoruz. ABD ile Batı’yla PKK’nin doğrudan karşı karşıya gelme durumu yoktur. ABD’ye karşı, Batı’ya karşı, kapitalist modernist güçlere karşı savaşı geliştirme ve onlarla düşmanlık temelinde bir mücadele yürütme durumu söz konusu değildir. Ama PKK ve Kürt halkı en büyük düşmanlığı da bu çevrelerden görmektedir. Bunun en temel nedenlerinden biri Önder Apo’nun ve PKK gerçeğinin toplumu güç yapmaya dayalı olarak bağımsız, özerk, iradeli politika izlemesidir. Bu güçlerin politik denetimine girmemesidir. Buna öfkelenmektedirler. Çünkü böyle bir toplum anlayışı gelişir ve Ortadoğu’da hakim olursa, o zaman kapitalist modernist güçler Ortadoğu’da varlık sürdüremez. İşbirlikçi siyasi güçler bulamaz. Demokratik siyasete dayanan, toplumu güç yapan bir siyasi zihniyet, siyasi tutum ortaya çıkar. Bu da emperyalist güçlerin, kapitalist modernist güçlerin giderek bölgede etkisizleşmesiyle sonuçlanır. Bu açıdan kapitalist modernist güçler ve Batı ülkeleri ne kadar demokrasiden söz etseler de, aslında radikal demokrasiyi ve demokratik siyaseti; yani gerçek demokrasiyi istemezler. Toplumun örgütlü gücüne dayalı, toplumun güç olduğu politikalara karşıdırlar. Bu yönlü zihniyet ve politikaya sahip örgütlere ve siyasi güçlere karşı da her türlü saldırı ve komplo içindedirler. Bunun görülmesi gerekir. Eğer gerçek demokrat olsalardı, gerçekten gerçek özgürlükçü olsalardı o zaman Kürt halkına karşı daha dostça davranırlardı, Kürt halkına karşı sempatileri yüksek olurdu. Kürt halkının geliştirdiği demokratik toplum gerçeğini, demokratik zihniyeti, buna dayalı demokratik sistemi desteklerlerdi. Ama şimdi demokratik kurumlaşmaya dayalı, demokratik sistemi hedefleyen Kürtler değil de, bu sisteme karşı savaşan Türkiye ve diğer siyasi güçler desteklenmektedir. PKK zayıflatılmak için Türkiye de, KDP de destekleniyor. Hatta gerektiğinde doğrudan olmasa da İran ve benzeri ülkelerle de ortak tutum takınıyorlar. Zımni olarak PKK’ye karşı birleşiyorlar. Bu esas olarak PKK’nin Ortadoğu’da yeni bir zihniyetle, yeni bir paradigmayla toplumları güç yapmasından kaynaklanıyor. Toplumların örgütlülüğüne dayalı demokratik siyaset izlemesine dayanıyor. Sorunları hem demokratik siyasetle hem de halkların kardeşliğine dayalı temelde çözmesinden korkuyorlar. Çünkü demokratik siyasetle toplum güç olur ve sorunlar halkların kardeşliği temelinde çözülürse o zaman Ortadoğu’da kapitalist modernist güçlerin ayakları kesilir. Ne toplumların zayıflıklarından yararlanabilirler ne de toplumları birbirlerine karşı çıkarabilirler. İşte bu nedenle demokratik siyasetle toplumu güç yapan, toplumsal sorunları demokratik siyasetle çözen, sadece kendi içinde değil, komşu halklarla da ilişkilerini demokratik siyasetle düzenleyen siyasi güçler ve hareketler kapitalist modernist güçler tarafından istenmemekte; zayıflatılması, hatta ezilmesi için her türlü saldırı ve komplolar gerçekleştirilmektedir. Kürtler Ortadoğu’nun en temel demokratikleşme gücüdür
– Kürdistan halkı Ortadoğu’da büyük bir ulusal demokratik hareket olarak yükselişe geçmiş bulunmaktadır. Örneğin Batı Kürdistan’da şu anda Kürtlerin kendileri için Demokratik Özerklik istiyorlar ve inşa ediyorlar. Gelişecek bu Demokratik Özerklik genel olarak Ortadoğu’da nasıl bir etki yaratacaktır?
– Kürdistan halkı PKK öncülüğünde yürütülen mücadeleyle bugün Ortadoğu’da demokratik değerlere en fazla sahip çıkan, demokratik siyaset temelinde demokratik örgütlülüğünü yaratan halk durumundadır. Kürdistan halkı sadece kendisini demokratikleştirmiyor, sadece kendisini değiştirmiyor, demokratik karakteriyle beraber yaşadıkları halkları, toplulukları, ülkeleri de değiştiriyorlar dönüştürüyorlar, demokratikleşmeye zorluyorlar. Kürtler yaşadıkları demokratik devrimle, demokratik toplum gerçeğiyle bugün Ortadoğu’nun en temel demokratikleşme gücüdür. Demokratikleşmenin motorudur. Kesinlikle Kürt toplum gerçeği bu noktaya ulaşmıştır. Kuzey Kürdistan’da gelişen özgürlük ve demokrasi hareketinin Türkiye’yi ne kadar zorladığı bilinmektedir. Türkiye’nin demokratik dönüşüm geçirmesinde en temel aktör Kürtlerdir. Bugün Türkiye’de demokrasi sancıları yaşanıyorsa, demokratik zihniyet belli düzeyde gelişiyorsa, demokratikleşme zorunluluğu duyuyorsa, bunu sağlatan Kürt özgürlük hareketidir. Özellikle de kadın hareketinin ve kadın özgürlük çizgisinin Kürdistan toplumunda yarattığı büyük demokratik gelişme Türkiye toplumunu da derinden etkilemektedir. Günümüzde Kürt kadını toplumun en demokratik dinamik gücüdür. Bu, aslında Kürdistan toplumunda demokratikleşmenin ve özgürleşmenin geldiği düzeyi, derinliği ve kapsamı ortaya koymaktadır. Bunu Kürdistan’a giden taraflı tarafsız herkes takdir etmektedir. Kürt toplumundaki bu değişimi şaşkınlıkla izlemektedir. Belki Türkiye’de siyasetçiler çok fazla açık ifade etmiyorlar, ama gerçek tüm çıplaklığıyla ortadadır. Yeri geldiğinde siyasette kadının öncülük yapması, kadının etkin olması konusunda Kürtlerin önde olduğunu, öncülük yaptığını herkes kabul ediyor. Yine Kürdistan’daki tüm etnik ve dinsel azınlıkların Kadın hareketinin gelişmesiyle birlikte kendilerini özgür hissettikleri de temel bir gerçekliktir. Bunları gözü kör olmayan, kulağı sağır olmayan, yüreği taş tutmayan herkes belirtmektedir. Şimdi Kürt halkının Ortadoğu’da yürüttüğü özgürlük mücadelesinde Batı Kürdistan öne geçmiş bulunmaktadır. Batı Kürdistan’da büyük bir demokratik devrim, sosyal ve kültür devrimi gerçekleşmektedir. Ortadoğu’da hangi toplum bu düzeyde bir demokratik toplumu, sosyal devrimi, kültürel devrimi gerçekleştirmektedir? Hangi toplum bu düzeyde topluma dayalı demokratik siyaseti öne çıkarmaktadır? Ortadoğu’nun hangi parçasında dinsel ve etnik azınlıklar arasında bu düzeyde hoşgörülü, birbirini anlayan, ortak hareket eden bir yaklaşım vardır? Şu anda Batı Kürdistan’da topluma dayalı gelişen Demokratik Özerklik ve bu Demokratik Özerkliğin toplumun bütün renklerini içine alması yaşanmaktadır. Bu, bütün renklerin toplumun güç olmasında kendi iradelerini, varlıklarını ortaya koymaları tabii ki çok çarpıcı bir gelişmedir. Batı Kürdistan’da Araplar da, Süryaniler de, Ermeniler de, diğer bütün topluluklar da özgürce yaşamaktadır. Kürtlerde gelişen demokratik siyasetin, hoşgörünün, özgürlük anlayışının en somut ifadesi, Batı Kürdistan’daki tutumdur. Belki hala eksiklikleri vardır, hala Batı Kürdistan’da Önder Apo’nun ya da Kürt özgürlük hareketinin düşündüğü düzeyde demokratik toplum gerçeği ve zihniyet tam gelişmemiştir; ancak yetersiz pratikleşmesi bile çok önemli gelişmeler ortaya çıkarmaktadır. Bugün Batı Kürdistan’da toplum her bakımdan örgütlü hale gelmektedir. Her yerde meclisler, komünler kurulmaktadır. Toplum kendi işleri için kendisi karar vermektedir. Toplumsal sorunları kendisi çözmektedir. Yani devletin ve iktidarın olmadığı, sadece devlet değil, iktidarcılığın her biçiminin dışlandığı bir demokratik gelişme söz konusudur. Yaşanan, toplumun örgütlenmesine dayalı, kendi kendini örgütlemesine dayalı bir Demokratik Özerklik’tir. Yoksa bir alanı devletten koparıp ya da devleti çıkarıp kendi iktidarını kuran yeni bir iktidar biçimi değildir Demokratik Özerklik. Kesinlikle toplumun kendini örgütlemesi, güç yapması ve kendi kendini yönetmesini ifade eden bir demokratik kurumlaşmayı ifade etmektedir. Devletle oluşan bir siyasal ilişkiden öte, toplumun kendisini örgütleyip güç yaparak, kendisini özerk kılması vardır. Halk kendi işlerini kendisi yaparak özgünlüğünün özerkliğini, yani halk olmaktan kaynaklanan, güçlenmekten kaynaklanan özerkliğini yaşamaktadır. Öte yandan her toplum da kendi örgütlü gücüyle bu Demokratik Özerkliğe katılmaktadır. Birey olarak değil, Araplar kendini örgütleyerek katılacaktır, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler kendilerini örgütleyerek katılacaktır. Yani toplumun örgütlenmesine, güçlenmesine dayalı bir demokratik toplum ve ona dayalı bir demokratik özerklik gerçekliği ortaya çıkmaktadır. Bu tabii ki sadece Suriye’yi değil, Ortadoğu’daki gelişmeleri etkileyecek bir demokratik karakterdedir. Şu anda Suriye’nin demokratikleşme dinamiğidir. Örnek bir demokratik toplum gerçeğidir. Bu, oluşacak yeni Suriye’yi kesinlikle etkileyecektir. Ayağa kalkan Arap ve Ortadoğu dünyasını etkileyecektir. Şu anda Ortadoğu’da halklar, egemen güçlere, iktidarlara karşı tepki gösteriyorlar. Sadece kendi egemenlerine değil, kapitalist modernist güçlere de tepki gösteriyorlar. Bu yönüyle toplum isyan içinde. Bir Arap isyanı var, Arap uyanışı var, ama nasıl bir siyasi şekillenme olacak, yeni siyasal, sosyal, kültürel yaşam nasıl olacak konularında ufuk darlığı var, proje yok. Ya önlerinde eski otoriter rejimler var ya da Batı’nın sözümona liberal demokrasisi var. Buna mahkum durumdadırlar. İşte Batı Kürdistan’da gelişen demokratik özerklik, yani radikal demokrasi, toplumun güç olmasına dayalı demokrasi. Yoksa yeni egemenlerin güç olduğu, topluma da biraz nefes aldırılan liberal demokrasi değil. Toplumun esas olarak güç olduğu ve bu güç ortamında herkesin de varlığına tahammül edildiği bir demokratik sistem. Şimdi bu Arap ayaklanmalarında ayağa kalkan, eski rejimleri yıkan ama yeni rejimin nasıl olması gerektiği konusunda sorunlar yaşayan halklar açısından örnek olan bir Batı Kürdistan gerçeği vardır. Önünü görmeyen halklar açısından nasıl bir siyasal yaşam olması gerektiğini ortaya koyan ve bu temelde de gelecekte Ortadoğu’nun gerçek anlamda demokratikleşmesinde etkide bulunan bir Batı Kürdistan gerçeği, yani Rojava Kürdistan devrim gerçeği bulunmaktadır. Bu tür gelişmeler Ortadoğu’da yenidir. Hatta ilktir. Var mıdır başka yerde? Liberal demokrasi denilen şey, sömürüye dayalı belirli bir elit kesimin güç olduğu, ama topluma da biraz nefes aldıran, dört yılda bir seçim ve belirli dernek kurma hakkını veren, ama toplumun güç olmadığı bir siyasal sistemdir. İşte bunu da demokratik sistem diye toplumların önüne koyuyorlar. Aslında öyle bir toplumu güç yapan bir demokratikleşme yok. Ama dünyada toplumlarda gelişen demokrasi ve özgürlük zihniyeti karşısında, böyle biraz topluma nefes aldıran bir sisteme ihtiyaç duyuyorlar ve bu çerçevede toplumlar üzerinde egemenlik kuruyorlar, egemen güç yine kendileri oluyor. İşte Rojava’da gelişen Demokratik Özerklik ve buna dayalı demokratik siyaset, bu kaderi değiştiriyor, bu zinciri kırıyor. Ortadoğu halklarının demokrasi ve özgürlüğü açısından yeni bir ufuk açıyor. Bu çok önemli. Belki şu anda değeri tam anlaşılamıyor, ama Suriye’de ve bütün Ortadoğu’da etkili olacaktır. Bu açıdan Rojava Kürdistan’da gelişen devrim, tarihi önemde bir devrimdir. Artık hiçbir devletin Kürtleri ezme şansı kalmamıştır
– Kürt Halk Önderi ve PKK’nin demokratik siyaset anlayışının Kürdistan ulusal bilincin oluşmasında nasıl bir role sahip olduğunu düşünüyorsunuz?
Kuşkusuz PKK’nin demokratik siyaset anlayışı başta Kuzey Kürdistan olmak üzere her parçada Kürtler arası birliğin gelişmesinde önemli rol oynadığı gibi, dört parçadaki Kürt halkının birliğinde önemli rol oynamıştır. Bugün Kürtler dört parçada yaşasa da ulusal duygu ve düşüncede birbirleriyle dayanışma içinde olma ve desteklemede eskiye göre muazzam bir gelişme ortaya çıkarmıştır. Bu yönüyle PKK’nin öncülük ettiği mücadele, Kürt gerçeğinde bir ulusal devrim de gerçekleştirmiştir. Kuzey Kürdistan’da gerçekleşen demokratik devrim ulusal devrimin de gelişmesini sağlamıştır. Eskiden ulusal hareketler bölge bölgeyken, Kürdistan’ın bütün alanlarını kapsamazken, her parçada bile bir alanda etkili olurken, PKK ile birlikte Kuzey Kürdistan’da bütün aşiretler, bütün inançlar, bütün bölgeler bu ulusal demokratik mücadele içinde yer almışlardır. Kürdistan’da demokratik, sosyal ve kültürel devrimin gerçekleşmesi, her türlü bölgesel, aşiretsel, mezhepsel ve inançsal parçalanmaya son vermiştir. Bir taraftan inançlar, farklı kimlikler kendini bulurken, diğer taraftan da birlik eğilimi gelişmiştir. Yine aşiretler geçmişte parçalanma nedeniyken, PKK’nin geliştirdiği demokratik zihniyetle aşiret formu içinde var olan özgürlük ve demokrasi duygularına seslenmesi, kültürel değerlere sahip çıkması, aslında birçok aşiretin de bu ulusal mücadele içine girmesine yol açmıştır. Aşiret ya da mezhep üyesi olma, farklı bölge ya da etnik topluluğa mensup olma bir ayrılık nedeni değil, demokratik uluslaşma içinde birbirine değer veren, saygı duyan ilişkiler içinde birlik eğilimini güçlendirmiştir. Yani hem özgünlükleri gelişiyor ve kendi kimliklerine sahipleniyorlar, hem de bunu birlik içinde gerçekleştiriyorlar. Farklılık birlik içinde bir arada yaşama, demokratik ulus içinde birbirine güç verme biçiminde yaşanıyor. Bu bakımdan PKK’nin, Önder Apo’nun demokratik zihniyeti ve anlayışı, özgür toplum gerçeği, demokratik devrim ve bunun yarattığı demokratik siyasetle birlikte her parçada ulusal birliğin oluşmasını sağlamıştır. Bu, diğer parçaları da etkilemiştir. Olaylara bakış açısındaki darlığın aşılarak geniş ufukla ele alınması diğer parçaları anlamayı da beraberinde getirmiş, kültürel ve sosyal olarak birbirini tamamlayan güç olduğu anlaşılmıştır. Parçalanmışlığın güçsüz düşüren bir olgu olduğunun anlaşılması bütün parçalar arası sosyal, kültürel birliğin, ortak siyasi anlayışın, ortak ulusal duyguların gelişmesinde çok önemli etkide bulunmuştur. Zaten Önder Apo’nun ve PKK’nin düşüncelerinin dört parçada ve yurtdışındaki Kürtler arasında önemli bir güç olmasının nedeni, dar bölgesel, aşiret ve mezhep temelli yaklaşımlardan çıkarak ya da etnik, dar ilkel milliyetçi anlayışlardan çıkarak bütün toplulukları kapsayan karakterde olması nedeniyledir. Bu açıdan bugün eğer dört parça arasında duygu birliği varsa, ulusal birliğin gelişmesinde çok önemli mesafe alınmışsa, her parça diğer parçalardaki manevi desteği, siyasi desteği arkasında görüyorsa, bunda gerçekten de PKK’nin öncülük ettiği demokratik zihniyetin ve devrimin payı çok yüksektir. Bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; tek tek Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin kendi Kürtlerini ezme şansı kalmamıştır. Artık bu ülkeler kendi Kürtlerini ezme zeminini kaybetmişlerdir. Çünkü her parçadaki mücadele bütün parçalardaki mücadeleden destek alır durumdadır. Maddi ve manevi, moral destek artık her parçadaki Kürt’ün arkasındadır. Ama geçmişte böyle değildi. Her sömürgeci devletin kendi parçasındaki Kürt’ü ezme şansı vardı. Hatta bütün devletler (İran, Türkiye, Irak, Suriye) birleşip Kürtleri ortak duygularla ezebiliyorlardı; ama Kürtler bu düzeyde birlik olmuyordu. Şimdi Kürtlerde bu birlik eğilimi gelişmiştir, ama sömürgeci ülkeler arasındaki birlik eskisi düzeyde değildir. Bu gelişme, PKK Önderliği’nin doğru demokratik siyaset anlayışıyla olmuştur. PKK ve PKK Önderliği bunu geliştirirken ‘sınırları birleştirelim ve devlet kuralım’ yaklaşımı içinde değildir. Sınırları sorun yapmadan da Kürtlerin ulusal, kültürel, sosyal birliğini yaratabileceğini, bu ilişkiyi geliştirebileceğini düşünmektedir. Demokratik toplum gerçeği ve bölge ülkelerinin demokratikleşmesi süreciyle birlikte bunun daha da gelişeceğini söylemektedir. Yani bu ulusal birliği Türkiye’nin, Irak’ın, İran ve Suriye’nin aleyhine, bir yaklaşımla ele almamaktadır. Aksine bütün bu ülkeler arasındaki ilişkide bir köprü olarak düşünmektedir. Bu açıdan PKK’nin yaklaşımı her parçadaki Kürtlerin birliğini yarattığı gibi, dört parçada da Kürtlerin birliği konusunda çok önemli gelişmeler sağlamıştır. Öte yandan da doğru özgürlük ve demokrasi anlayışıyla bölge ülkelerine karşı kullanılan değil de, bölge ülkeleri ve halklarıyla kardeşçe yaşama anlayışını getirmiştir. Bu açıdan ilkel milliyetçiliğe dayanmadan, milliyetçi yaklaşımlardan uzak bir biçimde Kürt ulusal birliğinin sağlanması hem Kürtleri her bakımdan güçlü hale getirmiştir, hem de bu ulusal birliğinin gelişmesinin diğer ülkeler açısından bir çatışma konusu değil, aksine bütün ülkelerin sorunlarını demokratik temelde sınırları sorun yapmadan çözmesine fırsat ve imkan vermiştir. Bu açıdan da PKK’nin demokratik siyaset anlayışını, özgürlükçü siyaset anlayışını, yani iktidara değil de, toplumun güç olmasına dayanan siyaset anlayışının çok önemli sonuçlar doğurduğunu görmek gerekmektedir.
– Son dönemde devlet yeniden İmralı’da Kürt Halk Önderi’yle görüşmek zorunda kaldı. Bu tabii Türkiye’de ve dünyada önemli bir kamuoyu oluşturdu. İmralı görüşmelerinin bu kadar gündem olmasında, hareketinizin muhatap alınmasında, hareketinizin ve Önderliği’nin yürütmüş olduğu demokratik siyasetin etkisinin rolü ne olmuştur?
– Şu gerçeği belirtmek gerekiyor; Önder Apo esaret altına alınarak Kürt özgürlük hareketi tasfiye edilecekti. Amaç; Önder Apo’nun etkisizleştirilmesiydi. Çünkü bu hareketin gelişimini, güçlenmesini Önder Apo’nun önderliğine bağlıyorlardı ve bu nedenle Önderlik esaret altına alınırsa PKK’nin de etkisizleştirileceği düşünülmüştü. Bu nedenle bir İmralı sistemi kuruldu. Ama Önder Apo orayı da bir mücadele alanı olarak değerlendirdi. En başta da komplo neden gerçekleşti diye düşünüp komplonun gerçekleşmesine neden olan etkenlerin hareketle ilgili yanlarını giderme çabası içine girdi. Komployu boşa çıkartmak ve PKK’yi daha etkili mücadele eder hale getirmek için eksiklikleri, yanlışlıkları giderme temelinde yoğunlaşarak hareketi daha güçlü mücadele eder konuma getirecek felsefi, ideolojik, teorik, örgütsel çalışmalar yürüttü ve bu temelde PKK bir değişim yaşadı. Ama bu değişim reel sosyalizmin yıkılmasından sonra bazı sol ve sosyalist güçlerin, çevrelerin yaptığı gibi sistem içileşme ve mücadele edemez hale gelme biçiminde değil, tam tersine sistemin bu saldırıları karşısında nasıl ayakta durulabilir ve nasıl mücadele edilir temelinde yoğunlaşma temelinde ortaya çıktı. Kürt sorununun çözümü Ortadoğu’yu demokratikleştirecektir Bu açıdan da komplodan sonra PKK’nin tasfiyesi beklenirken, hem Önder Apo hem PKK daha güçlü bir biçimde mücadele içinde yer aldı. Kendini yenileyen PKK daha etkili mücadele eder hale geldi. Demokratik siyaset anlayışı daha da gelişti. Topluma dayanarak mücadelesini sürdürme ve bu temelde de karşı saldırıları boşa çıkarma yeteneği daha da gelişti. Yeni paradigma denilen olgu esas olarak da toplumsal demokratik, komünal demokratik yaşamı, ahlaki ve politik toplumu hedefleyen yeni bir güçlenme ortaya çıkardı. Bu güce dayanarak da mücadelesini yürüttü. Sadece uluslararası komployu etkisizleştirmedi, Önder Apo ve PKK daha etkili bir pozisyona geldi. Sadece Kuzey Kürdistan’da değil, tüm Ortadoğu’da siyasete yön veren bir gerçeklik ortaya çıktı. Bu açıdan bugün PKK’nin muhatap olması, İmralı görüşmesi bu sürecin sonucudur. Eğer Kürt özgürlük hareketi halka dayanan bir güç olarak yenilmezliğini ortaya koymasaydı ne Önderlik ne de hareket muhatap alınırdı. Bilindiği gibi 2008, 2009, 2010, 2011’de dört yıla dayalı Oslo görüşmelerini gerçekleştirmiştir. Tabii ki her görüşmede her siyasi gücün kendine göre hesapları vardır. AKP’nin de kendine göre hesabı olmuştur. Ama PKK güçsüz olsaydı, zayıf olsaydı bu hesapları da yapmazdı. Görüşmeler yoluyla bazı hedeflerine ulaşma yaklaşımı içinde de olmazdı. Kürt Halk Önderi ve Kürt özgürlük hareketi görüşmelerle kendisini belirli düzeyde rahatlatınca, AKP, iktidarını güçlendirmek istemiştir. Bunu biz de anlamaz değildik. Ama demokratik siyaset ve müzakere yoluyla bir çözüm arayışı içindeydik. Fakat 2011’de kendini güçlü hissederek yeniden saldırıya geçti, hareketimizi tasfiye edeceğini düşündü. 2012 yılında cevabını fazlasıyla aldı. 2012’de Türk ordusu tarihinin hiçbir döneminde görülmedik biçimde kayıplar verdi ve zorlanma yaşandı. Gerillanın etkinliği hiçbir dönemde olmadığı kadar arttı. Kürtler sadece Kuzey Kürdistan’da değil, başta Rojava olmak üzere her alanda etkinliklerini artırdılar. Bu da Kürtleri Ortadoğu’da etkili güç haline getirdi. Bunun sonucu Türkiye, 2013 yılını da böyle geçirirse kaybedeceğini görerek yeniden İmralı’da Önder Apo’yla görüşmelere başladı. Bu da tabii ki Kürt özgürlük hareketinin başarısıdır. Her türlü saldırı, tutuklama, demokratik siyasi alan ve örgütlenmeye yönelik şiddetli baskıya rağmen Kürt halkı da örgütlü gücü ve mücadele zihniyeti ile ayakta kaldı. Bunun sonucu Kürt Halk Önderi’yle görüşmeler yapmak zorunda kaldılar. Çünkü 2012’deki mücadeleye benzer bir mücadeleyi kaldıramazlardı. Kaldı ki 2013’te 2012’den daha etkili bir mücadelenin gelişmesi de 2012’de belli olmuştu. Türk devletinin İmralı’ya giderek görüşmeler yapması, açıktan açığa çözümden bahsetmesi, Kürt halk Önderi ve PKK ile müzakereleri kabul etmesi tabii ki çok etkili oldu. Çünkü Türkiye’deki mücadelenin sonuçları sadece Türkiye’yi değil, bütün Ortadoğu’yu etkileyecektir. Hatta dünya siyasetini etkileyecektir. Bu açıdan büyük etki yarattı. Çünkü Kürt sorununun demokratik temelde çözümü gerçekleşirse bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi olacaktır. Türkiye’nin demokratikleşmesi de sadece Türkiye açısından değil, Ortadoğu açısından siyasal dengeleri ya da siyaset anlayışını köklü değiştirecektir. Bu durum sadece uluslararası güçlerin değil, bölge güçlerinin de pozisyonunu etkileyecektir. Bu açıdan herkes bu görüşmelerin sonucunu merakla beklemektedir. Kuşkusuz AKP bu görüşmelerle kendini sıkışıklıktan kurtarmak, ama en az vererek, ucuz bir şekilde Kürt sorunundan kurtulma yaklaşımı içindedir. Kürt Halk Önderi de Kürt halkının gücüne ve Kürt özgürlük hareketinin Ortadoğu’daki ve Türkiye’deki siyasi etkisine dayanarak Türkiye’de makul bir demokratik çözümü gerçekleştirmeyi ve bu temelde Ortadoğu’daki demokratik gelişmelere ivme kazandırmayı hesaplamaktadır. Bu açıdan Önderlik tabii ki Kürt sorununun çözümünü sadece Kürtlerle ilgili bir sorun değil, Ortadoğu’daki gelişmeleri değiştirecek stratejik bir konu olarak ele almaktadır. Ortadoğu’daki siyaset anlayışını, Ortadoğu’daki sistem gerçeğini kökten değiştirecek bir gelişme ortaya çıkacaktır. Sadece Ortadoğu’nun demokratikleşmesi açısından ivme artmayacak, aynı zamanda demokratikleşen ve toplumlara dayanarak güç olan siyasal sistemler ortaya çıkacağından Ortadoğu geçmiş on yıllara, yüz yıllara göre daha fazla iradeli, daha fazla bağımsız, daha fazla kendi gerçeğine bağlı bir siyasi zihniyetle siyasi güçler ortaya çıkacaktır. Kürt sorununun demokratik çözümü aslında Rojava’da da Kürt sorununun çözümüne etkide bulunacaktır, İran’da da, Güney Kürdistan’da da etkisi olacaktır. Artık Kürtlerle kavga eden bir Ortadoğu gerçeği değil de, Kürtlerle demokratik temelde sorununu çözmüş, demokratikleşme doğrultusunda yol alan bir Ortadoğu gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu gelişmeler bazılarını ürkütse de, Ortadoğu halkları açısından heyecan yaratıcı bir gelişme olacağı açıktır. Bu noktaya gelinmesini Önder Apo’nun ve Kürt özgürlük hareketinin demokratik zihniyetinin, demokratik siyaset yoluyla çözüm arayışının başarısı olarak görmek gerekir. Bu başarı, Türk devletinin Kürt özgürlük hareketini ezme iradesini kırarak, Kürt özgürlük hareketinin ezilmeyeceğini ortaya koyarak gerçekleşmiştir. Henüz işin başındayız. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük hareketinin Kürt toplumunu demokratik toplum gerçeğini açığa çıkararak Kürt toplumunu güç yaptığı gibi, Türkiye’de de sorunları demokratik temelde çözme eğilimine güç katmıştır. Önder Apo’nun ve Kürt özgürlük hareketinin makul demokratik siyasal çözüm anlayışı Türkiye toplumunda da etkili olmuştur. Eğer bugün görüşmeler açık yapılabiliyorsa, bu noktaya gelinmişse, bunu yaratan Önder Apo ve Kürt özgürlük hareketinin politik yaklaşımlarıdır. Türkiye halkını da, Türkiye’deki demokrasi güçlerini de etkileyen demokratik siyaset anlayışı, demokratik zihniyeti ve Türkiye halkıyla ortak yaşama iradesinin ortaya konulmasıdır. Demokratik çözüm temelinde demokratik özgür bir birliğin gerçekleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununu çözme anlayışı, bugün Türkiye’deki bu süreci yaratmış ve Türkiye’deki çözüm etkenlerini artırmıştır. Bugün Türkiye toplumu da Kürt sorununun çözümünü istemektedir. Bu durum kuşkusuz Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük hareketinin demokratik siyaset anlayışının ve izlediği doğru politikaların sadece Kürdistan’da değil de Türkiye’yi etkiler güce gelmesinden dolayıdır. Bugün yaratılan zemin üzerinden Kürt sorununun demokratik siyasal çözüm imkanları doğmuştur. Ancak Türk devleti buna hazır mıdır, AKP bunu yapacak güçte midir, bu ayrı konudur. Biz hala Türk devletinin böyle bir çözüme hazır olmadığını, AKP’nin böyle bir çözümü gerçekleştirecek bir iradeye sahip olmadığını söylüyoruz. Sadece söylemiyoruz, görüyoruz. Ancak Önder Apo ve Özgürlük hareketimiz doğru politikalarla devleti de AKP’yi de böyle bir çözüme zorlamaktadır. Böyle bir çözümün gelişmesi için üzerine düşen rolü yerine getirmektedir. Kuşkusuz çözüm koşulları da vardır, ama çözüm iradesi olmadığı için önümüzdeki dönemde savaşın daha şiddetli biçimde gelişmesi, çözüm öncesinde Özgürlük mücadelesinin Türkiye’de demokratik çözüm önünde direnen güçlere karşı daha etkili mücadele vereceği bir dönem de gerçekleşebilir. Bu ihtimal de fazlasıyla vardır. Bu açıdan sadece demokratik siyasal çözüm temelinde bir çabamız değil, aynı zamanda Türk devletinin çözüm politikaları karşısında daha güçlü bir mücadele verme, daha güçlü direniş gösterme, Kürt sorununun çözümü temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesini gerçekleştirmeye de hareketimiz hazır durumdadır. Zaten Önder Apo’nun basına yansıyan görüşlerinde olduğu gibi, eğer çözüm olmazsa önümüzdeki yıl daha şiddetli bir askeri ve siyasi mücadelenin gerçekleşeceği yıl olacaktır.