Adım-soyadım: Dilara Ürper
Kod Adım: Sara Tolhıldan.
4 Nisan 1992 doğumluyum.
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Çeman köyündenim.
Yurtseverlik duygularının baskın olduğu Önderlik ve partiye duygu boyutunda bağlı kalındığı ancak, parti kültürü ile feodal yaşam ölçüleri arasında sıkışmış ve buna sonradan metropol yaşam tarzının eklenmesi sonucunda ortaya çıkan kozmopolitik bir aile yapılanmasından geliyorum. Ailemin partiye olan bağı, b……’ın örgüte milislik yaptığı dönemlere, benim dünyaya gözümü açışımdan önceki yıllara denk düşmektedir.
1993-94 yıllarında TC tarafından uygulanan köyleri boşaltma, halkı toprağından, kültüründen, varlığa dair tüm yaşam değerlerinden kopartıp göçe zorlama politikaları sonucunda dünyanın dört bir yanına savrulan Kuzey Kürdistan’lı birçok aile gibi ailem de, Güney Kürdistan’a göç etmiştir. Bu temelde çocukluk yıllarım, yaşamı öğrenmeye çalıştığım anlarım Güney Kürdistan’daki zorlu koşullar altında geçmiştir. Bu zorlu koşullar kişiliğim üzerinde olumlu olumsuz birçok yönüyle etki yapmıştır. Kamp koşullarında yaşamanın; düşman gerçekliği ile çocuk yaşlarımda tanışmam, sömürgeci TC’ye uşaklık yapan KDP-YNK somutunda tanık olduğum vahşi, insanlığa sığmayan, pervasız saldırıları, hiçbir günahı olmayan, masum 70 yaşındaki insanımızın kafasını kesmeleri bende tarifini anlatamayacağım derin bir acı yaşattırdığı kadar, büyüdüğümde mutlaka intikamımızı almam gerektiği hissiyatını güçlendirmişti. Diğer yandan KDP ve YNK’nin yürüttüğü çirkef, ahlaktan nasibini almamış politikalarının yanı sıra, o zorlu koşullara rağmen Özgürlük Hareketinin kamplardaki halkı korumaya çalışması, Önderlik öğretisinin halka mal edilmeye çalışıldığı o anlar, partiye katılımımdaki temel gerekçemdir. Bu nedenle daha 7-8 yaşlarımdayken, büyüdüğümde bende gerilla olacağım sözünü verdim.
Aradan yıllar geçti ve yaşamımızda çok büyük değişiklikler oldu. Bazı ailevi sorunlardan kaynaklı 2000 yılı başlarında, beraber aynı zorlukları yaşadığımız, aynı sevinci, aynı hüznü paylaştığımız kampta ki değerli insanlardan ayrılıp yönümüzü Türkiye metropollerine çevirdik. Ancak Türkiye’ye gidişimizi hiçbir zaman hazmetmedim. Her zaman bir gün tekrar ya kampa ya da köyümüze geri döneriz hayali ile yaşadım. Bunun için ailem kaydımı sistem okullarına yaptıklarında büyük bir nefretle reddettim. Çünkü ben temelimi kendi kültürüm ile almıştım. Kendi okullarımızda tüm imkansızlıklara rağmen kendi dilim ile okuma şerefini yakalamıştım. Kendi marşlarımızı haykırıp söylemiştim. Kendi Önderim ile tanıştırılmıştım. Kendi tarih bilincim ile aydınlatılmaya çalışılmıştım. Böylesi duygulardan sonra mümkün müydü o yaşama adapte olmak! Tabi bunları belirtirken kişiliğim hiç o yaşam tarzından etkilenmedi değil. Birçok yönüyle yaşanan tahribatlar da vardır. Ancak her zaman için baskın olan; geçmişime sahip çıkmam ve verdiğim sözün takipçisi olmamdı. Bu temelde 7 Temmuz 2009 yılında İstanbul’dan parti saflarına katıldım.
PKK’ye katıldığımda yük olan değil, yük kaldıran olacağım demiştim
Örgütte ki yol alışım, katılım tarzıma değinecek olursam; daha sistemdeyken ‘PKK’ye katıldığımda yük olan değil, yük kaldıran olacağım’ demiştim. İçeriğini çok dolduramamış olsam da, hep bu anlayışla yol almak istedim. Ancak PKK yaşamının ideolojisinden, kültür ve ölçülerinden uzak olduğum için, özellikle verili yaşamın bireyde yarattığı yanılgılı kişilik gerçeklerinden bihaber olduğum için tüm iyi niyetlerime rağmen, çoğunlukla hem kendisi zorlanan hem de örgütü ve yoldaşları zorlayan katılım tarzını, daha doğrusu tarzsızlığını uzun süre aşamadım. Tabi PKK yaşam diyalektiğinin biz militan adaylarına kazandırdığı anlayıştan ötürü mücadele etmek isteyen birey, her ne kadar yetersizlikler yaşasa da, eğer baş koyduğu yolda yürümede iddialı ve kararlıysa; yaşamış olduğu zorlanmaların taşımak istediği sorumlulukların önünde hiçbir şekilde engel olmayacağını ve olmaması gerektiğini bilir. Belki ilk başlarda bunun farkındalığı zayıftır, ancak zaman geçtikçe bu yönlü farkına varma ve bilinç gelişmektedir. Bundan kaynaklı kendimde, ilk süreçlerde yaşam gerçekliğinin yakıcılığını, ciddiyetini derinden anlayıp o temelde kendine misyon biçen yoğunlaadan uzak olsam da, duyguda yaşadığım karmaşanın özünde; PKK’nin birçok ahlak ölçülerinden uzak olduğumun yansımasıydı. Bu uzaklığı ortadan kaldırabilmek için bilince ihtiyacım vardı. Bu bilinci, Önderlikten ve şehit yoldaşların miras olarak bıraktıkları günlüklerinden edinmeye çalışıyordum.
Bu öğrenme sürecinde okuduğum; ‘Fedai Yaşamlarıyla Üç Ölümsüz’ kitabından sonra Hêzên Taybet Kurumunun varlığından haberdar oldum. Mutlaka benim de böylesi bir ortamdan geçmem gerektiği kararına vardım. Aldığım bu karar sonucunda Hêzên Taybet’e yaptığım önerinin kabul edilmesi temelinde 2010 yılının son aylarında kurum çalışmalarına geçtim. Kuruma geçmemle beraber PKK’nin yaşayan özü olarak tanımlanan fedailik gerçeği ile tanıştım. Sonuç olarak elde ettiklerim ise, beni sarsıyordu. Çünkü o ana kadar hissiyat olarak yaşadıklarım somut olarak beni bana tanıtıyordu. Ne kadar kendimden uzaklaştırıldığımı ne kadar benliğimi yitirdiğimi, ne kadar düşmanın olduğumu kavratıyordu. Ancak bu kendini fark edişlerin büyük mücadele duruşuyla, düşmana büyük nefret beslemeyle ve yaşamda bunların gereğinin güçlü yerine getirilmesiyle sonuçlanması gerekirken, bende yaşanan; kolaya kaçan, duruma objektif değil de duygusal yaklaşan, bu nedenle de geriye adım atan duruşlar oluyordu. Fakat özünde bu bir kaçıştı ve bunun çok iyi farkındaydım. Yani sorun mekânda değil bendeydi, düşmanın darmadağın ettiği kişilik gerçekliğimdeydi. Bunun için kaçamazdım. Kalıp, kendimle, düşmana ait olmuş benliğim ile mücadele edip ruhumu özgürleştirmeliydim. Yine bağlı olduğumu iddia ettiğim değerlerim; Önderliğim, hareketim ve halkım için savaşmak istiyorduysam eğer önce kendimin olmalıydım. Kendimin olmadan, yani xwebûnu yaşamadan nasıl kendimden çıkıp milyonlara mal olabilme iddiasında bulunabilirdim ki?
Kendimde bu hususları fark ettikten sonra, yaşama daha güçlü katılmaya başladım. Bu katılım tarzı yaşamdan zevk almamı sağlıyordu, ancak zaman geçtikçe var olan katılımımın sürece cevap olmadığını, güncel görevleri aşıp, tarihsel görevleri üstlenmede zayıf kaldığını, bunun için daha derin bir anlayış dünyasına sahip olmam gerektiği hissiyatını ve yoğunlaşmasını da yaşatıyordu. Bu yoğunlaşmalarım temelinde kendimi Şehit Zilan Ölümsüzler Taburu’na önerdim. Önerimin kabul edilmesi için 3 yıl boyunca bekledim. 3 yıldan sonra Tabur’a gelebilme şansını yakaladım. Tabur ortamında çok değerli, anlamlı eğitimlerden geçtim. Bu eğitimler gerçekten anlayış kazanmamı sağladı. Tabi edindiğim ahlaki, güzel ölçülerin yanında özellikle bir kadın olarak Şehit Zilan Tabur kimliğini, misyonunu temsil etmekten uzak olan, Şehit Zilan gerçeğinin iradeli, ona cevap olan çizgi militanlığının özünü kendimde hâkim kılmamı engelleyen verili yaşamın kuşatması halen birçok yönüyle devam ediyordu ve halen devam etmektedir. Bunun için bu kuşatmayı bir bütünen ortadan kaldırmadan Zilan’lara, Zınar’lara, Doğa, Munzur, Rojhat ve Jînda’lara cevap olamam. Bunun bilincindeyim. Bu nedenle hiçbir gerekçenin arkasına sığınamam. Çünkü dönemin nasıl bir ruh istediğini; Zınar, Doğa, Munzur, Rojhat ve Jînda ve ismini saymakla bitiremeyeceğim onlarca can yoldaşım, kahraman halkım ve en büyük fedai olan Önderliğim mücadele duruşları ile bize kavratmıştır. Bana düşen de onların yarattığı büyük değerler üzerinde kendini yaşatmak değil, onlara layık olabilmektir. Bunun dışında kendime başka bir yol tanımıyorum. Bu nedenle en büyük değerlerimiz olan şehitler gerçeğine ve Başkan Apo öğretisine bağlılığın gereği olarak ona cevap olma isteğim ve iddiam her zamankinden daha güçlüdür.
Yoldaşlık hakikatine sığmayan ilişkilenmeler ihanet ile eş değerdir
YÜREĞİ APOCU HAKİKAT İLE ÇARPAN TÜM YOLDAŞLARA
PKK’yi PKK yapan gerçeklik, yoldaşlık ilişkilerindeki hakikat değeridir. Partimiz PKK, Önderliğimiz öncülüğünde yoldaşlık hakikatini derinden yaşayarak partileşmiş, ordulaşmış ve günümüzde tüm ezilenlerin sesi olmayı başarmıştır. PKK tarihinde sembolleşen; Haki’lere, Kemal’lere, Ferhat’lara, Mazlum’lara, Bêrîtan’lara, Zilan’lara ve Sara’lara verilen cevap yoldaşlığı her zaman büyütmek, yüceltmek olmuştur. Bunun için bu gelenekten etkilenmiş ve bu geleneğin ardılı olmak isteyen bizler açısından, yoldaşlık ilişkileri her şeyden önce gelir. Bir insanın PKK çizgisinde doğru ilerleyip ilerlemediğini öğrenmek için, onun yoldaşlık ilişkilerine bakmak yeterli olacaktır. Çünkü Önderliğimizin: “Yoldaşlık ilişkileri, toplumsal ilişkilerin özünü yansıtır. Tarihsel toplumu olduğu kadar geleceğin toplumunu da yansıtır. Esas olarak ideolojik ilişkilerdir. İdeolojinin açığa vurduğu ve ortaya çıkmasına yol açtığı hakikat ilişkileridir’’ değerlendirmesinde belirttiği gibi yoldaşlık ilişkilerimiz; temsil etmek istediğimiz demokratik komünal değerler sisteminin özünü yansıtmak zorundadır. Bu temelde yoldaşlık hakikatine sığmayan katılım tarzları, ilişkilenmeler ihanet ile eş değerdir. Bu temelde kendi gerçekliğimi sorguladığımda ve PKK’deki yol alışıma baktığımda çoğu zaman yoldaşlık hakikati ile bağdaşmayan yönlerimi görebiliyorum. Bu gördüğüme inandığım yönlerim, kişiliğimde yaşam bulan egemen aklın kendisini dışavurumunun bir biçimi olduğunun farkındayım. Çoğu zaman benliğimde çatışma halinde olan demokratik komünal değerlerin temsilcisi olan anacıl kültür ile iktidarcı egemen erkek akıl arasındaki mücadelede hangisinin baskın olduğunu öğrenmek istediğimde yaşamdaki katılım ve duruşuma bakıyorum. O zaman anlamış oluyorum ki, güçlü katıldığım anlar; anacıl kültürün yani Önderlik gerçeğinin baskın olduğu anlardır. Yaşama zarar veren, yoldaşlığı zorlayan tüm anlarda ise; verili olanın benliğimi denetleyip, yönlendirdiği anlardır. Niyette, hissiyatta, düşüncede verili olana karşı büyük bir nefret olsa da, var olan nefreti bilinç ile yoğurup örgütleyemediğimden çoğu zaman benliğimde yaşam bulan eril aklın tuzağına düşüyorum. Yani, kendimdeki düşmana yenik düşüyorum. Ancak bu gidişatın böyle devam etmemesi için; duyguda, düşüncede, yaşam duruşumda anacıl zihniyetin baskın olması ve egemen aklı bir bütünen ortadan kaldırmam için kendime yüklenip, kişiliğimi terbiye etmekten başka bir seçeneğimin olmadığının bilincindeyim. Yaşama bazı anlarında somut olarak kendisini dışa vuran, parti dışı eğilimlerin de gaflete düşüp, nefis mücadelesini bıraktığım, kendimi, geçmişimi unuttuğum sonuç olarak ihanet ettiğim anlardır. Bu ihanet eğilimini bir bütünen benliğimden söküp atabilmem için; Şehit Sema Yüce gerçeğinde cisimleşmem gerektiğini, kendimle Sema’ca bir savaş vermem gerektiğini, Sema’ca tüm beşeri zaafları aşıp, tek bir merkeze doğru yol alabilmem gerektiğini ve bu gerekliklerin mevcut “beni’’ yıkıp kül etmekten, bu külden ise Sema güzelliğinde yeni bir “beni’’ yaratmaktan geçtiğini tüm hücrelerimle hissediyorum. Bu kolay olmayacak, olmuyor biliyorum. Ancak beni öz varlığım ile buluşturacak olan, kendimle yürüttüğüm mücadelede, sürdüreceğim kararlılık ve iddia olacaktır. Bu iddia ve kararlılıkla siz değerli yoldaşlarımla doğru bir temelde buluşacağımdan çok mutlu ve heyecanlıyım. Kaldığım ortamlar somutunda yoldaşlık ilişkilerini zedelediğim, zarar verdiğim anlar çoktur. Bu anların acısını hep yaşadım, yaşıyorum. Ancak sadece acısını yaşamakla yetinmeyeceğim. Doğru bir özeleştiri mücadelesini yürüteceğim. Her an ve sahada yaşam eylemim ile vereceğim. Son olarak sizi her zaman çok sevdim ve seveceğim. Bu duygular ile sizi selamlıyorum.
Can yoldaşlara cevap olma mücadelesini her zamandan daha güçlü yürüteceğim
TÜM KADIN YOLDAŞLARA
PKK’de olup mücadele edebilmenin onurunu yaşayan bir yoldaşınız olarak, Önderliğimizin açığa çıkardığı kadın gerçekliğinin nasıl bir durumda olduğu ve nasıl bir düzeye gelmesi gerektiğine daima yoğunlaşıp sonuç çıkartmak istemişimdir. Bu nedenle Önderliğimizin büyük emekleri sonucunda nasıl ki Kürt halkı yok olmanın eşiğinden dönüp, varlık ve irade sahibi olmuş, günümüzde kapitalist moderniteye alternatif olarak kendini Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigma olarak örgütleyip cevap olmak istiyorsa ve bu temelde nesnel konumdan çıkıp öznelliği yakalamışsa bu, kadın sorununu ele almasındaki bakış açısından kopuk olmamaktadır. Bu durum tarihten günümüze kadar böyledir. Kim ki özgürlük mücadelesini vermek istemişse, önce kadına karşı yaklaşımını netleştirmiş ve verili olanın tüm ahlak dışı uygulamalarını reddetmiştir. Buna örnek olarak; Zerdüşt, Mani, Babek, Şeyh Bedrettin’leri vermek yanlış bir yaklaşım olmasa gerek. Ancak tarihi çatallaşmanın yaşandığı ve kadının otoritesini, bununla birlikte tüm toplumsal değerlerini yitirip her yönüyle egemen erkek sisteminin güdümüne girmesi ve günümüzde kadınlığa dair hiçbir değeri ortada bırakmayan kapitalist sistem koşullarına varana dek toplumsal sorunlara cevap bulmak isteyen tüm hareket ve öğretilerde, Önderliğimizinki gibi kadın sorununu toplumsal temelden ele alıp, kölelikten kurtulmanın yolu olarak gündemlerine alan bir yaklaşım ve eğilime tanık olmak zordur. Belki büyük emekler verilmiştir, bunları inkar etmemek gerekir. Ancak kadının kendisinde bile sorunu bu düzeyde ele alan mücadele öncüleri çıkmamıştır. Çok değerli adımlar atılmış olabilir. Bu yönlü tüm dünyada kadın başkaldırıları yaşanmış da olabilir. Fakat kendimin öğrenip, anlamaya çalıştığı kadar hiçbirisi Önderlik gerçeğinde ki var olan kadını yani verili yaşam ölçülerindeki kadını ve yeniden inşa edilmesi gereken kadın gerçekliğini tanımlayıp mücadele gerekçesi yapmamıştır.
Bu nedenle kendimi çok şanslı görüyorum. Çünkü ben, Önderliğimiz öncülüğünde ve yüzlerce şehit kadın yoldaşımın büyük emekleri sonucunda partileşmiş, ordulaşmış ve tüm kadınların kölelikten kurtulup özgürleşme iddiasını taşıyan, bunun için kendisini günden güne büyütüp, toplumun kurtuluşuna öncülük edebilecek öze ulaştıran PAJK kimliği ile varlığımı koruma, özgürlüğümü sağlama mücadelesi veriyorum. Tabi bu yönlü yoğunlaşmalarımın yanı sıra, Önderliğimiz yapmış olduğu: ‘’Kadın arkadaşlar, kadın devrim konusunda ki yaklaşımlarını fazlasıyla abartılı bulduğumu belirtmek durumundayım. Sanki böyle bir devrim gerçekleşmiş gibi konuşuyor ve yazıyorlar’’ eleştirisinin beni ciddi anlamda sarstığını belirtebilirim. Özellikle kendi gerçekliğimden yola çıkacak olursam; günlük sosyal pratik yaşamdaki mücadele düzeyimin çok aşağılarda olduğunu görüyorum. Önderliğimizin; “Kendileri kördüğüm olmuş olanların, başkalarının kördüğümünü çözmesi ve başkalarını özgürleştirmesi mümkün olamaz’’ belirlemesi temelinde, bende yaşanılan geri geleneksel, cins bilincinden uzak birçok yönümün olduğunu ve bu yönlü kendimi aşmadan hiçbir başarıyı elde edemeyeceğimin yakıcılığını her zamankinden daha fazla yaşamaktayım. Bunun için diyebilirim ki: PAJK kimliğini layıkıyla taşıyabilmem için, egemen erkek aklın inşa ettiği toplumsal gerçekliğinden her yönü ile boşanmalıyım! Önderliğimizin de vurguladığı gibi; “mutlak boşanma’’ yani ‘’sistemle bağımlılık ilişkisine girmemek ve kölesi olmayı reddetmek.” Yani, kendimi her yönüyle eğitip, terbiye etmek ve kimsenin mülkü olmadığımı aynı zamanda kimsenin de benim mülküm olmadığını derinden anlayıp iradeli bir duruşun sahibi olmak. Bunun için çetin bir mücadeleyi göze almak…
Sonuç olarak diyebilirim ki; bugüne kadar birçok yanılgılı yönümle yol aldım. Halen de birçok yanılgılı yönümün olduğunu, ancak açığa çıkaramadığım, ki bu da; Önderlik hakikatini ne kadar anladığım ve ne kadar anlamam gereken durumla alakalıdır. Tabi Önderlik’ten aldıklarım okyanusta bir damladır. Bunun için daha çok emek vermem gerekiyor. Bunun farkındayım ve bunun yakıcılığıyla yaşama, büyük değerlerimiz olan şehit gerçeğine; Zilan’lara, Sema’lara, Gulan’lara, Sara’lara, Jînda’lara ve ismini sayamadığım tüm can yoldaşlara cevap olma mücadelesini her zamandan daha güçlü yürüteceğim ve başarılı olduğum anlarda PAJK militanıyım diyeceğim. Hepinizi bu duygularla selamlıyorum.
Tüm değerlerimiz birkaç elit cambazın çıkarlarına kurban edilirken, biz nasıl rahat yaşayabiliriz
İNSANLIK GÖREVİNİ UNUTMAMIŞ TÜM HALKLARA!
Yaşam neyle güzel olur? Genelde tüm dünyamız, özelde ise Ortadoğu ve Kürdistan’ımızda yürütülen gasp, sömürü savaşları sonucunda yitip giden, tecavüze, talana, göçe maruz kalan insanlarımız, kadınlarımız, çocuklarımız ve yerle bir edilen yurtlarımız, elimizden alınan toprağımız, asimilasyona uğratılan kültürümüz yani, bizi biz yapan tüm değerlerimiz birkaç elit cambazın çıkarlarına kurban edilirken, biz nasıl rahat yaşayabiliriz, biz nasıl yaşam güzelliğinden bahsedebiliriz? Başka insanların çocukları yürütülen savaşa kurban edilirken, biz nasıl tek kendimizi, çocuklarımızı düşünebiliriz? Bu durumda biz de en az bu yaşamı (tabi adına yaşam denilirse eğer) insanlığa reva görenler kadar suçlu değil miyiz? Neden bizi uyutmalarına izin veriyoruz? Oysa ki biz özel savaşın en büyük aracı olan medya yoluyla ahlak dışı TV programları, futbolun fanatizmi, verilen içi boş partilerle (kapitalist yaşamın eğlence kültürü) uyutulurken, insanlığımızdan nelerin çalındığını bilmiyoruz! İnsanlığa reva görülen bu ahlak dışı uygulamaların bilincinde olan PKK hareketini, onun Önderi olan; Önderliğimizi-Abdullah Öcalan’ı tanımaya yanaşmıyorsunuz. Oysa tüm toplumsal değerler Önderliğimiz öncülüğündeki PKK hareketinde yaşam bulmaktadır. PKK, yeni yaşamın adıdır. Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Paradigmasıyla kapitalist, emperyalist sistemin alternatifidir. Tarihten günümüze kadar insanlık savaşını veren; Zerdüşt’ün, Hallac-ı Mansur’un, Babek’in, Şeyh Bedrettin’in, Deniz’in, İbrahim’in ve adını saymakla bitiremeyeceğim nice hareket ve öğretinin yaratmış oldukları büyük değerlerin bileşkesidir.
Bunun için size sesleniyorum! Yürütülen kirli savaşın hesabını PKK’den değil, bu yaşamı reva gören iktidarcı, tekelci beyinlerden sorun. Neden her gün insanlar ölüyor? Neden kimileri bolluk içinde yaşarken kimileri ise açlıktan, sefaletten kırılıp gidiyorlar? Oysa tüm büyük dinlerin özünde birlik, beraberlik, eşitlik, adalet yani vicdan ile ahlak sahibi olma hakikati yatmıyor mu? Özellikle Ortadoğu’da İslamiyet’e inancın ağırlıkta olduğunu göz önünde bulundurursak; İslam’ın kelime anlamının barış olduğunu ve yaşam felsefesinin; “komşusu açken kendisi tok yatmaz’’ olduğu gerçekliğinden yola çıkıp kendimize şu soruları sormamız gerekiyor: Bu kirli savaşa sebep olan kim? Neden insanlar kendilerini bomba yapıp patlatıyorlar? O zaman öğrenilecektir ki; kendilerini hümanist, insan haklarının savunucuları olarak tanıtan ABD’si, AB’si ve sömürgeci TC’si onları ayakta tutan işbirlikçi devletler ve daha devletleşememiş kesimler var. Eğer var olan sömürü, gasp, tecavüz, halk iradesinin tanınmadığı savaş gerçekliğine karşı koymak istiyorsak, kendilerini ilahi adalet olarak tanıtanlara şu mesajı vermemiz gerekir: “Biz Halkız! Yani Hakk’ız, hakikatiz! Ve asıl olan biziz, çünkü devlet olarak siz yokken de biz vardık. Hatta tüm her şey daha anlamlıydı. Halk olarak, toplum olarak, birbirimizle hiçbir sorunumuz yoktu. Ne mezhep çelişkisi vardı ne de ırk çelişkisi. Çünkü biz her şeyden önce insandık.’’
Şimdi denilebilir ki, PKK olarak siz de savaş yürütüyorsunuz ve siz de insan öldürüyorsunuz. Dar anlamda bakıldığında yapılan tespit doğrudur. Ancak PKK’yi biraz da olsa tanısanız göreceksiniz ki; PKK de böyle olmasını hiç istemiyor. Ama sömürü, gasp, kan peşinde olanlar, PKK’ye başka bir yol bırakmıyorlar. Önder Apo’nun muazzam çabalarına rağmen özelde TC, genelde ise arkasındaki hakim sistem hep savaşta karar kıldılar. Çünkü demokratik, barışçıl yöntemler onların çıkarlarına denk düşmüyor. İşte bunun için PKK savaşıyor! Ve PKK’nin bir militanı olarak, halkımıza reva görülen bu yaşamı hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi, yapılan tüm ahlaksızca, hunharca saldırılara karşı cevapsız kalmayacağımızı, masum insanların kanıyla beslenenlerin karargahlarında, merkezlerinde bir alev topu gibi hepsini yakacağımızı iyi bilmeliler!
Kürt’lerin gelişmesi demek; Ortadoğu’lu halkların gelişip, özgürleşmesi demektir
YURTSEVET HALKIMA!
Tarih boyunca hep acı çektik. Hep ölüme, tecavüze, katliama, sömürüye, talana maruz kaldık. Bunun nedeni; birlik ve beraberliğimizi koruyamadığımızdan daha doğrusu birliğe, beraberliğe, örgütlü duruşa gelemememizden kaynağını alıyordu. Ve tabi bize öncülük edenlerin her şeyi bireysel çıkarlarına kurban edişleri de acı çekmemize neden oldu. Ancak şimdi, yaşadığımız tüm acıların sevince, kendi toprağımızda özgürce yaşayıp, kendi kendimizi yöneteceğimiz, kendi kültürümüzle yaşayacağımız koşullar her zamandan daha yakın. Belki şimdi de çok acı çekiyor, talan edilen köylerimizin, kasabalarımızın, şehirlerimizin düşman tarafından harabeye çevrildiğine bizzat kendiniz tanık oluyorsunuz. Yani yaşanılan savaş gerçekliğinin somut faturası size kesiliyor ve bu çok bilinçlice yapılıyor. Çünkü düşman (somutta TC ve arkasındaki işbirlikçi komprador kesim) Başkan Apo ve PKK öncülüğünde elde ettiğimiz kazanımlara tahammül etmiyor. Yani Önderlik ve hareketten önce güçsüz, iradesiz, örgütsüz olduğumuz için büyük katliamlardan geçirildik. Ancak şimdi Başkan Apo öncülüğünde bir araya gelip örgütlendiğimiz, irade sahibi olduğumuz için ve bu gelişim düzeyimizden korktukları için bize saldırıyorlar. Rojava’da gelişen devrimin nelere yol açacağını bildiklerinden yöneliyorlar. Çünkü Kürt’lerin gelişmesi demek; Ortadoğu’lu halkların gelişip, özgürleşmesi demektir. Ama bu gelişimler düşmanın çıkarlarına hizmet etmiyor. Bunun için pervasızca yürütülen savaş durumu daha da uzun sürebilir ve daha büyük bedeller verebiliriz. Bu açıdan kendimizi hazırlamalı, safımızı netleştirmeliyiz. Mehmet Tunç’ların, Pakize, Fatma ve Sêvê’lerin sergiledikleri direnişçi ruhu yaşatmaya devam etmeliyiz. Bunun dışında ki her yol teslimiyete, ihanete ve kanın daha çok dökülmesine neden olur. Bu nedenle, bende yaşanılan vahşete karşı, canlı canlı yakılan insanlarımızın, şehit düşürülen yoldaşlarımın, kurşuna dizilen masum insanlarımızın intikamını almaya yeminli bir evladınız olarak kendimi, düşmanın beyninde patlatmaya aday görüyorum. Sizin de bilmenizi isterim ki bütün yoldaşlarım gibi amacım asla masum insanları hedef almak olmayacaktır. Bu yönlü düşmanın yaptığı ve yapacağı karalama politikalarına inanmayın!
– Bıjî Serok Apo!
– Bê Serok Jiyan Heram Be!
– Yaşasın Halkların Birlik Ve Beraberliği!
– Yaşasın Dört Parça Kürdistan’da Gelişen Kadın Ordulaşması!
– Kahrolsun Her Türden Gasp ve Sömürgecilik!
– Yaşasın Her Koşul Altında Apocu Çizgi!
AİLEME
Sizi her zaman için sevip, saydığımı, size layık bir evlat olarak yaşamaya çalıştığımı bilmenizi isterim.
PKK hareketine olan bağlılığımı bildiğinizden, yapacağım eylemi anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum. Ancak yine de bazı hususları paylaşmak isterim. Öncelikle şu gerçekliği bilmeniz gerekir: Ben kendi irademle PKK saflarına katıldım ve kendi irademle örgüte yaptığım yoğun öneriler temelinde böylesi bir eylem tarzını yapabilme şansını elde ettim. Bunun için sizden olaya duygusal yaklaşmamanızı, örgüt karşısında farklı bir tutuma girmemenizi istiyorum.
Belki çok zorlanacaksınız, ancak bilmelisiniz ki şehadete ulaşan tek sizin kızınız değildir. Bu kutsal dava uğruna, o kadar büyük bedel veren anne ve babalarımız, şehadete ulaşan o kadar erdemli yoldaşlarımız var ki, benim şehadet durumum bu yoldaşlarımın yanında okyanusta bir damla gibi kalır. Bu nedenle tek bir damlanın değil, bir bütün okyanusun değerini bilin ve bağlı kalın. Bu temelde içinde bulunduğumuz sürece herkesin bir şeyler katabileceği bir dönem olduğunun bilinciyle mücadeleye sıkı sıkı sarılın ki zaten b….’ın yıllar önce ki bir tespitiydi: “Bu savaş hep kırsalla, gerillayla sınırlı kalmaz. Yarın bir gün şehirlere de taşınacak. Bunun için, hazırlık yapmamız lazım’’ demişti. İşte bugün savaş şehirlerde, siz de katılın.
Son olarak, anneme ilişkin şu hususlara vurgu yapmak isterim: Güzel meleğim, seni her zaman çok sevdim ve seviyorum. Bu konuda sanki kalbin kırılmış, bana gönderdiğin mektuptan onu anladım. Ancak benim sana karşı yaşadığım herhangi bir kırgınlık durumu yok, tersine seni her zaman çok sevip, saygıda kusur etmemeye çalıştım. Sana olan bağlılığım PKK’ye katıldıktan sonra daha da anlamlaştı. Belki hem seninle hem de ablamla çok fazla kalamadım. Bu konuda, kadın sevgisinden mahrum kaldım. Ancak PKK’ye katılmamla beraber çok değerli kadın yoldaşlarla tanışıp, çok anlamlı paylaşımlarda bulundum. Bunun için belki sizden yana şanslı değildim ancak PAJK’tan yana çok şanslıyım.
Tekrardan hepinizi çok sevdiğimi belirtip sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
Apocu selam ve saygılar
11.06.2016
Sara Tolhıldan
Düşmana ölümcül darbeyi ben vurmalıyım
HÊZÊN TAYBET YJA STAR KARARGÂH KOMUTANLIĞINA YOĞUNLAŞMA VE ÖNERİ RAPORUMDUR
İçinde bulunduğumuz mevcut süreç gerçekliğini Ba… arkadaşın bir toplantısında yapmış olduğu belirlemeye değinerek ifade etmek istiyorum. Evet, arkadaşın belirlemesi şöyleydi; “Biz de, düşman da bir dövüş ringindeyiz ve birbirimize ölümcül darbeleri vurmak istiyoruz. Biz düşmana tam isteğimiz gibi vuramamış olsak da düşmanı iyi yaralamışız. Ancak şu da bir gerçekliktir ki, düşman da bize ölümcül darbeyi indirmek istiyor. Bunda başarılı olmamış olsalar da sonuç aldığı yönler var.’’ Bu anlamda birey olarak düşmanın geliştirdiği her yeni yönelim durumu karşısında şaşırmıyorum. Çünkü çok yüzeysel kalıyor olsam da Önderliğin; “TC varlığını, Kürt varlığının inkar ve imhası üzerine kurmuştur.’’ belirlemesi hafızamda hep canlı. Bu nedenle hep şunun bilinci ve özlemi ile yaşadım, yaşıyorum; o ringde düşmana ölümcül darbeyi ben vurmalıyım! Bu anlamda özellikle son yıllar açısından başka bir gündemim olmadı, başka bir gündemimin olmadığı gibi kendimi hem içsel hem de taktik yaratıcılık olarak geliştirmek en temel yoğunlaştığım hususlar oldu. Özcesi salt örgüt hazırlasın ben öyle bir şeyler yapayım anlayışına hiçbir zaman kapılmadım, tam tersine son *…. arkadaşla yapmış olduğum bir çok tartışmada hep şunun sorgulamasını yaşadım, neden daha yaratıcı bir tarzı sergileyemiyorum. Bu konuda şu yönümü fark ettim; son yürütmekte olduğumuz harita indirme çalışmasıyla da bağlantılı olarak, kesinlikle salt tek yol ve yöntem ile şehir gerillacılığı yapılmaz. Bunun birçok yolu vardır. Somut son HBDH ve YPS pratiklerinden yola çıkarak düşmana vurmanın, düşman sahasında konumlanmanın birçok yolu vardır. Kuşkusuz bizim çalışmalar biraz daha alt yapısı güçlendirilmiş zemin ve olanaklar istiyor.
Bu anlamda somut yoğunlaştığım çalışmaya dönük eğer arkadaşların *….. ve benzeri sorunları yoksa biz de (kadın arkadaşlar birimi olarak) kırsaldan gidebilir ve ilk eylemleri çıkartabilmek için buradan kendi cephanemizi sırtla götürebiliriz. Tabi bunun için iyi bir kondisyona sahip olmak gerekir. Birey olarak fiziğimin buna yeteceğini söyleyebilirim, ancak ekip olarak hepimizin aynı düzeyde olması gerekir. Bu durumu bu son zamanlarda bazı arkadaşların kuryeliğini yaparken daha iyi anladım, kesinlikle her şeyini ama her şeyini çalışmaya göre örgütlemek gerekiyor, yürümeme, keyfi davranma ciddi sorunlara neden oluyor. Bu anlamda o kadar net ve kararlı olmamız gerekiyor ki, ayaklarımızda takat kalmasa bile sürünerek yol almayı amaç edinmeliyiz.
Diğer bir konu ise; yine Heval *…. ile gelişen bir tartışmamızda ben şöyle bir şey demiştim; ‘’coğrafya coğrafyadır, ne fark eder ki, ha Kürdistan’da, ha Türkiye’de gerillacılık yapmışsın.’’ Heval *.… ’nın bana cevabı “yo, kesinlikle aynı değildir ve çok fark var, bireyin ciddi anlamda psikolojisini buna göre hazırlaması gerekir’’ olmuştu. H. *….’nın tam olarak ne demek istediğini bu süreçte biraz daha iyi anladım. Her arazinin ayrıntısına girişim ve her ilin, insanının, sınıfsal, toplumsal gerçekliği, yine aşırı faşizan duyguların yaşanıyor olması, kesinlikle ciddi bir ruhsal hazırlığı istiyor. Tabi diğer yandan gerillacılığı tam kuralına göre uygularsa insan, var olan zorlu koşulları avantaja da çevirebilir. Çünkü düşman kendi sahasında bizim ön gördüğümüz bir saldırı durumuna karşı bir Kürdistan’daki gibi hazır olmayacaktır. Nasıl ki bizim kendi içimizde bazı güvenlik zafiyetlerimiz varsa düşmanın daha fazla vardır. *……. bizim askeri tecrübemizle birleşirse, faşist TC Devleti felç olur.
Bu yoğunlaşmalarımı neden paylaşmak istediğimi belirtmem gerekirse; bir yıla yakındır görev sahasına geçebilmek için yoğunlaşmaktayım, hem arkadaşların yoğunlaştırmak isteği konular, hem de kendimin yoğunlaştığım hususlarda her zamandan daha olgun, sabırlı ve akıl ile yaklaşma çabası içerisinde oldum. Ben böyle bir hazırlık süreci içerisindeyken düşmanımız hiç boş durmadı, durmayacak da. Bu nedenle salt göreve gideceğim deyip vicdanımı rahatlatamam ve bu konuda vicdanım beni tarifsiz bir acının içerisine koymakta, her başımı yastığa koyduğumda, yaşamın her ayrıntısında somut olarak bir şeyler yapamamanın vicdan azabı beni soluksuz bırakmakta… Bu nedenle her tür savaş ihtiyacına (H…….’de gelişen düşman yönelimine karşı takviye güç olarak gitmeye) hazırım. Bu paylaştıklarım da vicdanen yaşadığım zorlanmalara bir arayıştır.
Yine böylesi kızgın bir süreçte partimiz ve Önderliğimizin elini güçlendirecek, taktik önderlik misyonuna denk bir duruş ve katılımı yapamadığım için özeleştirimi veriyorum.
Devrimci Selam Ve Saygılar
08.07.2020
Sara Tolhıldan
——————–
ŞEHİT RUKEN ZELAL ARKADAŞIN MEKTUBU
Şehit Zilan Ölümsüzler Taburu’na Fedai Eylem Raporumdur
Kod adım Rûken Zelal, 2012 yılında Rojava alanında gençlik çalışmalarına katıldım. 2014 yılında gerilla alanına katılım sağladım, yeni savaşçı eğitiminden sonra kurum çalışmalarına arkadaşların düzenlemesi ile geldim. Temel devre eğitimini tamamladıktan sonra 2015 sonlarında arşiv çalışmalarına düzenlendim, orda 8 ay kaldım. 2016 yılında tekrar kuruma geri geldim. Kurumda temel devrede takım komutanı olarak düzenlendim. 2017 yılında *……. alanına düzenlendim. 2020 yılına kadar da o alandaki çalışmalarda yer aldım.
Her süreçte insan farkına varıyor, yöntemi ne olmalı? Bu sürecin gerçekliğinde, her şeyin gerçekliğinde ve özelde düşman bu süreci nasıl yürüttüğüdür. Bu gerçeklikler karşısında kendimi hangi yöntem ile örgütlemeliyim ve daha çok nasıl sorumluluk alabilirim, ne yapmalıyım noktası her zaman benim için yoğunlaşma konusudur. Özelde İmralı’da Önder Apo’ya karşı yürütülen tecrit, işkence ve halka karşı yürütülen özel savaş ile rahat bir nefes almalarını engelleme, AKP, KDP ve hegemonik güçlerin çıkara dayalı politikaları ile iktidarlarını yaşatma çabalarını günümüze kadar çok rahat sürdürmeleri ve yine KDP TC Devleti Gerilla ve Kürt halkına karşı imha planları temelinde görüşmeler yapıyor. Düşmanın istediği bu planları ile özgür Kürdü yaşatmama ve tek yaşatma koşulu da köleliği kabul eden bir Kürde yaşam şansı tanımasıdır. Bu konuları duymayarak anlama ve hissetme boyutu farklıdır ama birebir görme, yüz yüze kalma ile derinliğini yaşayabiliyor ve yapılmak istenen daha somut ve net oluyor. Önder Apo’nun emek ve direnişi ile halkımızın ve gerilla hareketimizin mücadelesi ile ispatlanan düşmanın mevcut politikalarını tüm imkân ve tekniğine rağmen bir yere kadar yaşatma zemini bulabiliyor. Önder Apo’nun emekleri ile yaratılan iradi duruş her zaman düşmanı büyük bir korku içinde yaşamasını sağlıyor. Bu gerçeklikler ile yüzleşmek en büyük tekniğin insanın kendisi olduğu farkındalığını güçlendiriyor. Önder Apo, “fikri bizim olanın eylemi de bizim olur’’ diyor.
Özel kuvvetlere gelişim ile kendimi her zaman büyük bir yükün altında olduğunu hissettiriyor. Anda ve mekanda süreci anlayan fedai gerçekliğine ulaşmak ve uygulayıcısı olmak için hangi yol ve yöntem ile kendimi hangi noktalar güçlendirip bunun bilincine ulaşıp, kişiliğimde intikam hırsı her damla halkımızın kanının intikamını almak ve halkımızın özgür ülke, Önderlikle yaşama hayalleri ve çocuklarımızın hayallerinin gerçekleşmesi için kişiliğimde vicdanı olarak her zaman sorgulama içerisinde olmayı geliştiriyor. Buna bağlı olarak Önderliği her dinlediğimde ve Örgüt perspektiflerini takip ettiğimde kendime her zaman esas aldığım, ben nasıl cevap olabilirim, verilen emeğe karşılık ve bize inanan yoldaşlarımızın şahadete ulaşmaları beni hep yoğunlaştırıyor. Heval Zilan’ın “canımdan daha fazla bir şey olsaydı onu da feda ederdim” sözlerinin gerçekliği nasıl bir yoğunlaşma ile hedef ve amaçlara ulaşabileceğini göstermektedir. Benim için verilen emeklere cevap olmak, layık olabilmek fedai çizgiyle bir olmayı gerektirir, ben de bu çizgide yürümek için fedai eylem yapmayı öneriyorum. Her fedai militan için Zilan çizgisiyle bir olmak için heval Zilan’ın tarzını zenginleştirmeyi bu süreçte birincil görev ve sorumluluğum olarak görmekteyim. Böyle bir öneri büyük bir misyon ve büyük bir irade istemektedir. Hangi zor koşul ve durumla karşılaşsam da yoğunlaşmakta olduğum eylemin başarısını değiştirmeyeceği iddiasındayım. Nerede olursa olsun mekân olarak benim için fark yok, çünkü bu süreçte düşman yönelimleri her yerde gelişmekte. Bu nokta da cevap olmak için kendimi hazır görmekteyim. Ne kadar zaman geçse de kendim için aldığım bu kararda daha fazla yoğunlaşıp daha da iddiamı güçlendirmek olacaktır. Örgütte pratikte aldığım tecrübe ve örgütün bize her zaman eğitimlerle mal ettiği tecrübesini pratiğimle yaşatacağım. Önderlik gerçekliğinde olmaz mantığı hiçbir zaman olmadı, ben de tüm pratiklerimde kendime esas alacağım temel perspektif bu olacaktır.
Eylem önerime ilişkin birkaç nokta daha belirtmek istiyorum. Rojava’lı biriyim bu gerçekleştireceğim eylem önerim için bir avantaj sağlamaktadır. Kuzey veya Türkiye metropollerinde hiç kalmadığım için oraya ilişkin yine hareket tarzıma ilişkin somut bir şeyler belirtmem şu an çok gerçekçi gelmiyor bana, var olan zeminleri değerlendirip daha çok o alanda somutlaşabilecek durumlar olacağını düşünüyorum.
Mevcut süreç karşında cevap olamamanın özeleştrisini vererek, an’a cevap olabilen militan kişiliğini kendim de yaratacağımın sözünü tekrardan yinelemek istiyorum.
Devrimci Selam ve Saygılar
Rûken Zelal
10.09.2020
JI BO FERMANDARIYA
BÎRYARGEHA HÊZÊN TAYBET RAPORA MIN A LÊHÛRBÛNÊ YE
Navê min Rûken Zelal. Sala 1996’an li gundê Bîlêqiyê yê girêdayî bajarê Amûdê ji dayîk bûme. Malbata min malbatekî welatparêz e, lê bandora kevneşopiya eşîrtî, hîna bi awayekî diyar li nava malbarê bi bandor e. Naskirina min a tevgera azadiyê di zarokatî de bi çûyîn û hatina hevalan a li mala me û bîranînên bi wan hevalan re di astekê de hebû. Lê bi awayekî çalak ez despêka şoreşa Rojava tevlî xebatan bûm. Sala 2014’an min berê xwe da çiyayên azad. Min perwerdeya xwe ya şervanên nû li herêma Garê dît. Piştî perwerdeya şervanên nû ez derbasî Hêzên Taybet bûm. Ez dikarim bêjim ku min xwe di nav HêzênTaybet de nas kir. Lêgerîna min a pêşniyara çalakiya fedayî bi çalakiyên heval Doğa û heval Zinar dest pê kir. Ji ber herdu heval min di jiyanê de jî nas dikir. Me bi heval Doğa re heman perwerde dît û bi heval Zinar re jî, em li heman navendê bûn. Kesayeta van hevalan bandoreke mezin li min kir.
Serfirazî Rihê Mirovan
Ronî Dike
Di her pêvajoyê de, rihê ku me her tim ronî dike, dihêle ku destanên pir mezin ên serfiraziyê li nava rûpelên dîrokê werin nivîsandin. Di nava vê rastiyê de, cewhera rih û hişmendiya serokatiya me ji me hîn zêdetir eşkere ye. Û pêvajoya heyî niha bi vî rihê birêve diçe. Her roj bi pêşengtiya şehîdên lehneg destan tên nivîsandin. Îro em xwedî wê îradeya fedaî ne ku li hemberî hêzn endamên NATO rawestin. Ev hêza mezin ku bê çare meye, li hemberî me bi sedan caran gazên jehrî bi kar tîne, serî li her rê û rêbazên dij exlaqî dide. Dema em li rastiya vî şerî binerin, tê dîtin dewleta Tirk a dagirker, çiqas ji hêz ketiye. Lê ya giring ewe ku mirov van rastiyan baş bibîne û li hemberî vê sekna pêwîst nîşan bide. Di vê pêvajoyê de hevalên me yên ku bi rihek fedayî şer kirin, li ber xwe dan û bi vê helwesta xwe a pîroz bûn şopdarên Egîd û Zîlanan. Rastiya van hevalan ji bo min bûye nexşeya rê. Baweriya min ew e ku em ê tola wan hevalan rakin. Bi taybet hevalên me yên ku bi destê PDK’ê bi rêbazên namerdane hatine şehîdkirin, wê ti carî ji bîra me neçin.
Hevrê Şoreş Beytuşebab Rêya Fedaî Nîşanî Me da
Bi rastî pêvajoya ku em tê re derbas dibin û bi taybet despêka salê, li hember êrîşên dewleta dagirker, bi pêşengtiya hevrê Şoreş Beytuşebab, rê nîşanî me da ku em ê çawa dijmin hilweşînin û bersiva pêwîst bidin Pêngava ‘’Dem dema azadiya Rêber Apo ye!’’. Hevrê Şoreş li ser vî bingehî rih û coşek pir mezin da me. Niha jî weke berdewamiya vî rihî, şer û berxwedaniya li Herêmên Parastinê yên Medyayê dewam dike hêvî û coşek pir mezin di dilê gelê Kurd û dostên wî ava kir. Ji bo vê ez dikarim bêjim; wê berê min her tim li van nirxan be! Armanca min a sereke wê ew be ku ez bibim layiqê serokatiya xwe, nirxên ku hatine avakirin. Her wiha ji bo karibim tola hevrêyên xwe yên şehîd rabikim ez ê li ser piyan bimînim. Wekî ku Rêbertiya me gotî; ‘’ez milîtanê qedera xwe teslîmî mirinê kiriye naxwazim, pêwîstiya min bi milîtanê jiyanê diafirîne heye.’’ Bi rastî dikarim bêjim ku di fêmkirina pir tiştan de, ez dereng mam, bi taybet li hember berxwedaniya Serok Apo ya ku ev 23’ê sal dewam dike, de em tewanbarin. Lê dîsa jî ez bi vê yekê bawerim; ez ê erkên xwe bicih bînin û bi vî awayî, ez ê hesreta dîrina Rêber Apo pêk bînim. Ez ê hemû hêrs û kîna di dilê xwe de veguherînim çeka tolhildanê! Bi kelecana rexnedayîneke bi wate, ez ê erka xwe bi serkeftî bi cih bînim. Li ser vî bingehî ez careke din li hember rêhevaltiya lewaz, rexnedayîna xwe didim.
– BÊ SEROK JIYAN NABE !
– AN SERKEFTIN AN SERKEFTIN !
– SERKEFTIN YA ME YE!
JI SEROK APO RE
Min her tim dixwest ku bi hestên ku dibim layîqê we, ji we re binivîsim. A niha jî ez hêvîdarim ku ez ê bibim layîqê ewqas keda ku we li ber me ve dayî. Ez çi qasî bixwazim pênaseya kesayeta we bikim jî, ez dizanim ku ez ê pir û pir kêm bimînim Serokê min. Ji ber tişta ku we ji bo me kir, li cîhanê ti kesî nekiriye. Bi taybet dem di mijara jinê de em li nirxandinên we dinerin, mirov li hemberî nirxdayîn hezkirina we, xwe pir pir kêm dibîne.
Ez Ê Bibim Hevrêya
Rast A Serok Apo
Me kûraniya hezkirina we fêm nekir. Raste me hez kir rast e, lê ji xwe dipirsim, gelo min pêwîstiyên vê heskirinê bicih anîne? Dema ez bala xwe didim jiyana xwe a şoreşgerî, baş dibînim ku li hemberî keda we ez pir lewaz mame. Wexta ku ez van rastiyan pênase dikim, êşa min zêdetir dibe. Me gelek caran we bi tenê hişt û destê we bihêz nekir. Ji ber vê sedemê ez niha pir xemgînim. Dizanim ku ez pir dereng dimînim. Lê ezê hemû erkên ku dikevin ser milê bin bikim bingeha rexnedayîneke ku bikaribe bibe layîqê we. Li ser vî esas ez di wê baweriyê de me ku ezê ji we re bibim hevrêyeke rast û wê hevaltiye lewaz ji holê rakim. Kêm be jî ez dixwazim ji dil û can rexnedayîna xwe bidim. Ez niha rexnedayînê di vê nameya xwe de dinivîsînim. Lê nizanim wê çiqasî cihê xwe bigre? Serokê min bi rastî ez bi hezaran hevok jî binivîsinim, ez bawer nakim ku ew ê bikaribe hezkirina min a li hemberî we pênase bike.
– Serkeftina Çalakiya Mın,
– Nişaniya Dilsoziya Mın E
Tenê tîştek heye ku dengê hezkirina min û xwesteka rexnedayîna min bigihîne we, ew jî çuyîn û serxistina min a vê çalakiyê ye. Weke ku we jî pênase kirî “em mirov in, mirov bi rastî jî hebûneke mezin e û her tim di nava hebûnan de wekî hebûna herî bi rûmet e” Ji ber vê, pêwîste em di wateya rast de bibin mirov û xwe bigihînin asta heqîqetê. Ji bo ku ez her tim bibim parêzvana heqîqeta ku we nîşanî me dayî, ez vê sozê didim ku ez layîqê we bibim. Serkeftin wê ya me be!
– BÊ SEROK JIYAN NABE!
– BIJÎ HEMLEYA DEM DEMA
– AZADIYA RÊBER APO YE !
– BIJÎ SEROK APO!
Rêwîtiya Di Oxira
Heqîqetê De Bı Nırx E
JI BO HEVRÊYÊN MIN ÊN JIN
Bi qasî rêwîtiya di oxira heqîqetê de, tiştek bi nirxtir nîne. Di vê rêwîtiyê de gelek berdêlên giranbuha hatine dayîn. Serokatiya me ji bo em bibin xwedî hebûn û em xwe nas bikin, xwe feda kir. Ev 23 sal in jî di bin şert û mercên pir zehmet de ji bo me kar dike. Dema ku ez van hestên xwe parve dikim pir diêşim, ji ber dema ez rastiya xwe di ber çavan re derbas dikim, dibînim ku ez ne li gorî asta daxwazên Serokatiyê me. Ji ber Serokatî ev pênase piranî caran ji bo me kiriye, “Li hemberî we ti astengî tine ne. Yekane astengî hun bi xwe ne.” Hêz û baweriya ku serokatiya me ji bo me jinan afirandî, bê mînak e. Û tişta ku dihêle ez niha pênûsa xwe bigrim destê xwe û vê yekê binvîsînim, ev ked û têkoşîna serokatiyê ye. Bi saya van hewldanên serokatiyê, em bûn xwedî kesayet û nasname. Serokatiyê wer kir ku em ji bo xwebûna xwe şer bikin û ji serdestiya 5 hezar salan rizgar bibin. Di nava ewqas zor û zehmetiyan de, tiştek bi hêsanî nayê bidestxistin. Ji xwe yê ku tekoşînê bi wate dike, hewldan, ked û şer e.
-Şopdariya Bêrîtan û Zîlanan, Serbilindî Ye
HEVRÊYÊN MIN EN HÊJA,
Şopdariya xeta Bêrîtan û Zîlanan ji bo min serbilindî ye. Bi çeka PAJK’ê min xwe nas kir. Ji bo ez bibim layîqê serokatî û tevgera me ya bîrdozî PAJK’ê, wê yekane dirûşmeya min her serkeftin be. Ji bilî serkeftinê ez ê tiştekî din nas nekim! Cewherê jiyana ku serokatiya me avakirî xwe dispêre serkeftinê. Di oxira vê serkeftinê de lazime mirov canê xwe jî feda bike. Ji ber armanc her tim serkeftin e. Ji bo meşaleya li derdorê Serokatiya me her tim geştir bibe, pêwîste jina bi fikir û felsefeya serokatî mezin bûye, bibe mîna û pêşenga serkeftinê. Heval ez bawerim ku serkeftina vê çalakiyê wê karibe rexnedayina min bi wate bike. Ji bo vê armancê jî ez ê her tim têkoşîna wê bidim. Ya ji me hemû hevalên jin tê xwastin ev tişt e. Ji ber bi rastî jî tiştek li pêşiya me ne asteng e. Eger em bi vî rihê tevbigerin, wê serkeftin ya me be!
– BÊ SEROK JIYAN NABE!
– BIJÎ SEROK APO!
– JIN JIYAN AZADÎ!
– SERKEFTIN A ME YE!
Hevaltiya Rast, Mırovan Dighîne Asta Fedaîbûne
HEVRÊYÊN MIN ÊN HÊJA
Ji bo min pir bi wateye ku ez ê bibim hevêya ji we hez dike. Ji bo hezkirina hevaltiyê hîn bedewtir bibe, bi vê evînê ezê herim çalakiyê. Ti hest wek wê bi rûmet û bi wate tune ye ku mirov di rêya azadiyê de be.
Ji bo min cihê keyfxweşiyê ye ku ez aniha dikarim hezkirin û bêrîkîrîna xwe ji we re pênase bikim. Tişta herî xweş a ez hîs dikim, ez ê di rêya azadiyê de, ji we re bibim rêhevaleke ku her tim ji dil û can ji we hez kir. Ji bo ez bibim layîqê nirxên rêhevaltiyê ez soz didim ku ez ê xwe bi serkeftinê re bikim yek. Ez dixwazim vê bêjim ku yê min gihandî vê astê rêhevaltiya me ye. Raste me pir caran hevdu êşand û me pir caran dilê hev hişt, me hevdu rexne kir. Lê ev hemû nîşaneya hevaltiya rast in. Ji bo hezkirina xwe pêwîste em mekanîzmaya xwe ya rexne û rexnedayinê ji bîr nekin. Eger em ji bîr bikin wê demê rêhevaltiya me wê lewaz bimîne. Serokatiya me vê dibêje; “piştî ku em bûne hevrêyên rast, ez ê ji bo rêhevaltiyê her cure hewldanê raber bikim, ji bo me têkiliyên rêhevaltiyê pir pêwîst in, dema ku ev têkilî nebin, doza partî pir zêde pêş de naçe.” Rêhevalên min ên hêja ev 44 sal in partiya me ji bo rêhevaltiyek layîqê Serokatî û layîqê gel bibe, di vê rêyê de pir berdêlên giranbuha hatine dayîn. Serokatiya me ji bo me her tişt kir. Ji bo ku ji îro û pê de jî ev nirx were parastin û hîn behtir xurt bibe, pêwîste em xwe di her mijarê de xurt bikin, xwe bigihînin asta ku Serokatiya me digot ; “Hûn dil û fikir bikin yek.” Jiyana li gorî vê hişmendiyê wê bihêle ku kes nikare êrîşî rêhevaltiya me bike û wê kes nikaribe di bin navê rêhevaltiyê de, rastiya me bêwate bike. Wexta ku her hevalek me xwe kûr kir, emê bikaribin rexnedayîna xwe ji Serokatî re bidin, emê bêjin ku kes nikare rêhevaltiya me bêwate bike. Heval ez naxwazim bêjim ku ez ê niha dawî li nameya xwe bînim, ji ber ku ez nikarim gotina ‘’dawî’’ bi lêv bikim. Ji ber di hevaltiya me de tiştek bi navê ‘’dawî’’ tuneye. Her tim jiyan tê de heye, dibe ku niha hevokên min bi dawî bibin, lê ez her tim bi we re bim. Ji bo jiyana azad, ezê her tim di serkeftinê de bi bîryar bim. Ez soz didim ku wê serkeftina vê çalakiyê bibe nîşaneya hezkirina min ji bo we. Ji ber hemû kêmasiyên min ên di mijara hevaltiyê de ez rexnedayîna xwe didim. Hêvîdarim ku hun jî vê rexnedayîna min bipejirînin.
– BIJÎ RÊHEVALTIYA RAST!
– BIJÎ SEROK APO!
Lehengiya Gelê Kurd Çavkaniya Mın A Hêzê Ye
JI BO GELÊ WELATPARÊZ
Gelê min ê hêja ez pir serbilindim ku ez weke jinek Kurd ji dayîk bûme û niha ji bo we têdikoşim. Di rastiya dîroka gelê Kurd de pir lehnegiyên mezin derketine holê. Ji bo gelê Kurd hebûna xwe, çand û zimanê xwe biparêze pir berdêlên giranbuha dane. Niha jî weke berdewamiya vê çandê, keç û xortên Kurd li her deverê dîrokê dinivîsînin. Yê ku hişt dîroka gelê Kurd û dengê gelê Kurd were bihîstin, ê ku gelê Kurd ji xewa giran şiyar kir û hişt bibe xwediyê doza hebûnê, ked û hewldanên Rêber Apo yên bêhempa ne. Ji ber Serokatiya me êrîşên li ser gelê Kurd weke êrîşên li ser giştî mirovahiyê pênase kir. Ji bo vê di şexsê gelê Kurd de serxistina têkoşîna azadî û demokrasiyê wê bibe para hemû cîhanê. Wê hemû gelên bindest karibin ji serkeftina me sûd werbigrin. Wexta ku em serbikevin jî em ê ji bo mirovahiye tiştekî pir bi wate bihêlin. Gêlê min ê hêja; qehremantiya ku hûn li her deverî nîşan didin ji bo min çavkaniya hêzeke pir mezin e. Dilsozî û têkoşîna we dihêle ku ez her tim xwe li ser piyan bigrim. Bi coş û kelecana “di şer de serkeftin, di jiyanê de azadî!” em ê her gavê bi Serokatiya xwe re bijîn.
– BÊ SEROK JIYAN NABE!
– BIJÎ ŞERÊ GEL Ê ŞOREŞGERÎ!
– SERKEFTIN WÊ YA ME BE!
Silav û Rêzên Şoreşgerî
05.11.2021
Rûken Zelal