8 Haziran 2025 Pazar
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
YIL:44 / SAYI: 521 / MAYIS 2025
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
Anasayfa ÖNDERLİK

KURULUŞ KONGRESİ KAPANIŞ KONUŞMASI

Top­lan­tı­nın so­nu­na yak­laş­tık. Biz şu an­da için­de bu­lun­du­ğu­muz şart­ları çö­züm­le­mek­le karşı kar­şı­ya bu­lun­du­ğu­muz gö­rev­le­rin ağır­lı­ğını id­rak edi­yor­sak, as­lın­da ge­le­ce­ğe iliş­kin önem­li et­ki­le­ri ola­bi­le­cek bir uğ­raşı içe­ri­sin­de­yiz de­mek­tir. Ge­le­ce­ğe iliş­kin et­ki­le­rin da­ha da yay­gın­lık ka­zan­ması için bun­dan son­ra gös­te­re­ce­ği­miz has­sa­si­yet as­lın­da çok önem­li­dir.

HDK VE HDP HALKLARIMIZIN ORTAK UMUDU VE GELECEĞİDİR

Bu­gün çi­zi­len, ku­ral­ları ve ilk­le­riy­le he­def­le­nen bir ör­güt­len­me te­me­li­dir, bel­ki yıl­lar­ca ön­ce te­me­li atıl­mıştı, ama bu dö­nem­den iti­ba­ren da­ha ör­gütlü, da­ha be­lir­gin so­mut il­ke­le­rin doğ­rul­tu­sun­da yol ala­cak bir ha­re­ket ola­cak­sak bu­gün ata­bi­le­ce­ği­miz, bun­dan son­ra ata­bi­le­ce­ği­miz adım­la­rın de­ğe­ri çok önem­li­dir. Eğer biz bu adım­ları la­yı­kıy­la ata­bi­lir­sek, bu adım­la­rın ta­ri­hi an­la­mını kav­ra­ya­bi­lir­sek, de­ğe­ri­ni bi­lir­sek, ül­ke hal­kı­nın kur­tu­luş ta­ri­hin­de bu­nun bir dö­nüm nok­tası ola­bi­le­ce­ği­ni ra­hat­lık­la be­lir­te­bi­li­riz.

Ül­ke­de yep­ye­ni, canlı bir si­ya­si or­ta­mın ya­ra­tıl­ması, canlı bir de­mok­ra­tik or­ta­mın ya­ra­tıl­ması, Kür­dis­tan’­da ra­hat­lık­la dev­rim­ci­le­rin fa­a­li­yet­te bu­lu­na­bi­le­ce­ği bir or­ta­mın ya­ra­tıl­ması, bun­dan son­ra yü­rü­te­ce­ği­miz yo­ğun ça­ba­lar­la ola­naklı ha­le ge­le­cek­tir. Ay­rı­ca ha­ya­tın tüm alan­la­rın­da yü­rü­tü­len ve da­ha çok ye­rel ge­ri­ci­li­ğin, mil­li bas­kıcı güç­le­rin çı­kar­la­rı­na hiz­met eden fa­a­li­yet ye­ri­ne, teh­li­ke­ler­le dop­do­lu da ol­sa in­sanı sü­rek­li ba­ğım­sız­lık ve öz­gür­lük doğ­rul­tu­sun­da bir ya­şan­tı­ya sev­k e­de­cek böy­le bir uğ­ra­şın içe­ri­sin­de bu­lun­mak uğ­ra­şı­la­rın en de­ğer­li­si­dir. Ar­ka­daş­la­rın bü­tün genç­lik­le­ri­ni bu­na ver­me­le­ri, as­lın­da ya­dır­ga­na­cak bir hu­sus de­ğil­dir. Böy­le bir genç­lik, eğer in­san­lı­ğa saygı de­vam edi­yor­sa, böy­le bir uğ­ra­şı­dan baş­ka bir alan­da ge­çi­ri­le­mez. El­bet­te ki, yü­ce bir da­va­nın için­de bo­ğu­şa­rak an­lam ka­za­na­cak­tır, bir ki­şi­lik ka­za­na­cak­tır, say­gın­lık ka­za­na­cak­tır. Onun için de biz ar­ka­daş­la­rın her türlü ağır gö­re­ve gir­me­le­rin­de, ha­yat­ları pa­ha­sı­na da ol­sa üzer­le­ri­ne dü­şe­ni yap­ma­la­rın­da her­han­gi bir sa­kın­ca gör­mü­yo­ruz. Ta­bii ki bir kü­çük-bur­ju­va, bir fe­o­dal, bir ata er­kil en­di­şe du­ru­mu­muz yok­tur, var­sa da bu en­di­şe­le­ri üze­ri­miz­den hız­la ata­ca­ğız.

Güçlü da­va­lar alı­şı­la­gel­miş ku­ral­lar­la, alı­şı­la­gel­miş ör­güt ve an­la­yış­lar­la hiç­bir za­man ba­şa­rı­ya git­mez. Güçlü da­va­lar her za­man alı­şıl­mı­şın dı­şı­na çı­ka­rak, her za­man her­ke­sin bo­yun eğ­di­ği ku­ral­la­ra karşı du­ra­rak, her­ke­sin ce­sa­ret et­me­di­ği ör­güt­sel gi­ri­şim­ler­le, ey­lem­ler­le an­cak ba­şa­rı­ya ula­şa­bi­lir. Bu yü­küm­lü­lük­ler içi­ne gi­re­cek, da­ha çok ön­der ki­şi­ler­le ba­şa­rı­ya ula­şa­bi­lir. Biz böy­le bir dö­ne­min in­san­la­rı­yız. Ken­di­mi­zi böy­le bir dö­ne­min in­san­ları ola­rak aday adayı gö­rü­yo­ruz. Böy­le bir dö­ne­me ken­di dam­ga­mızı vur­mak is­ti­yo­ruz. Bu­nun bü­tün çağı, top­lum­sal ko­şul­ları var­dır. Ge­ri­si ar­tık bi­zim bel­le­ği­mi­zin, yü­re­ği­mi­zin iş­le­me­si­ne bağlı bir şart­tır. Bun­la­rın da ger­çek­leş­ti­ril­me­si eli­miz­de­dir. Ya­ni ki­şi­le­rin ken­di ira­de­le­riy­le ya­pa­bi­le­cek­le­ri bir iş­tir.

 

 

Biz ilk gün de bir grup ola­rak be­lir­di­ği­miz­de, bi­zi bek­le­yen teh­li­ke­ler, im­kan­sız­lık­lar bu­gü­ne oran­la kat kat faz­laydı. Yi­ne bu­gün de bi­zi bek­le­yen teh­li­ke­ler, zor­luk­lar çok da­ha faz­la­dır. Az de­ğil­dir, ama eli­miz­de­ki araç­lar da dü­ne oran­la hay­li faz­la­dır. Biz mü­ca­de­le için­de bir ya­şan­tıyı, sa­vaş için­de bir ya­şan­tıyı ha­ya­tın bi­ri­cik ga­ye­si ha­li­ne ge­ti­re­bil­me­li­yiz, ge­ti­re­ce­ğiz, ge­ti­ri­yo­ruz. Özel­lik­le umut­suz­luk­lar var­sa, ar­ka­daş­lar dev­rim­ci dü­şün­cey­le, dev­rim­ci pra­tik­le bu­nu gi­de­re­bil­me­li­ler. Za­ma­nın­da yapmış ol­duk­ları ha­ta­ları, da­ha genç yaş­ta bu­lun­duk­la­rı­na gö­re, da­ha ön­le­rin­de uzun bir mü­ca­de­le pra­ti­ği bu­lun­du­ğu­na gö­re ba­şa­rılı ey­lem­le­riy­le bu­nu ka­pat­ma­lı­dır­lar. Ve ta­ri­he ka­la­cak olan top­lu­mun bağ­rın­da kök sa­la­cak olan da bu tür dav­ranış ve dü­şün­ce­ler­dir.

 

Be­lirt­ti­ği­miz ey­lem­ler var­dır. İyi bir ku­ru­luş bil­di­ri­si­nin ha­zır­lan­ması ve geç­miş ar­ka­daş­la­rın mü­ca­de­le­miz için­de­ki yer­le­ri ko­nu­la­rın­da, ka­rar­la­rı­mı­zın ol­du­ğu­nu, bu ko­nu­da iki önem­li gö­re­vi ye­ri­ne ge­ti­re­ce­ği­mi­zi be­lirt­miş­tik. Bir de bu ko­nu­da ge­le­cek­te ha­zır­la­ya­ca­ğı­mız bir mer­ke­zin (is­ter öne ala­lım, is­ter za­ma­nın­da ya­pa­lım, is­ter bir kon­fe­rans, is­ter bir kon­gre­de ol­sun) yet­ki­li ol­du­ğu­nu da ka­bul­len­dik. Da­ha faz­la sözü uzat­ma­dan bi­raz ön­ce özel­lik­le­ri­ni vur­gu­la­dı­ğı­mız, ba­şarı kri­ter­le­ri­ni, ça­lış­ma an­la­yı­şını vur­gu­la­dı­ğı­mız in­san­la­rın se­çi­mi söz ko­nu­su edi­li­yor, sa­yı­ları üze­rin­de bi­raz tar­tı­şı­la­bi­lir. Or­ta­ya çı­kan öne­ri­le­ri ha­ya­ta uy­gu­la­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğız. Bu açık, yal­nız bel­li bir sü­re son­ra da­ğı­lı­yo­ruz, da­ğıl­dık­tan son­ra ar­ka­daş­lar­dan is­te­nen, gö­z ö­nün­de tut­ma­ları ge­re­ken en önem­li hu­sus; böy­le bir ör­güt­len­me te­pe­den ge­liş­ti­ri­le­ce­ği­ne gö­re, bu­lun­duk­ları böl­ge­ler­de­ki iliş­ki­le­ri, bu mer­ke­zin is­tem­le­ri­ne gö­re ha­zır­la­ma­la­rı­dır. Ya­ni kı­sa­ca el­le­ri al­tın­da bu­lu­nan po­tan­si­ye­lin ki­mi­si­ni şu ve­ya bu ala­na gö­re muh­te­mel bir ör­güt­len­me doğ­rul­tu­sun­da ele al­ma­ları ve ade­ta ora­nın bir ye­rel, bir böl­ge­sel ko­mi­te­siy­miş gi­bi ha­re­ket et­me­le­ri, bu ko­nu­da her an bir öne­riy­le karşı kar­şı­ya ka­la­cak­la­rını bil­me­le­ri ve bu­na gö­re ha­re­ket et­me­le­ri ge­re­ki­yor.

 

Bu ör­güt­len­me­nin so­rum­lu­lu­ğu sa­de­ce bi­zim de­ğil­dir. Bu ör­güt­len­me­nin so­rum­lu­lu­ğu da­ğı­la­cak ve yo­ğun iliş­ki­ler­de bu­lu­na­cak ar­ka­daş­la­rın sır­tın­da­dır. Hat­ta bazı şey­ler fe­da edil­mek is­ten­mi­yor­sa, el­le­ri al­tın­da­ki po­tan­si­ye­li bü­tün gü­cüy­le sa­ra­bil­me­li, bu po­tan­si­ye­li mu­ha­fa­za ede­bil­me­li, çar-çur et­me­me­li­dir­ler. Ay­rı­ca ye­ni, res­mi bir an­la­yış­la ör­güt­len­me­ye ha­zır­lıklı ol­mayı, muh­te­mel ko­mi­te­le­ri, ko­mi­te­le­rin yan ku­ru­luş­la­rını, ko­mi­te­le­rin alt ko­mi­te­le­ri­ni, kent grup­la­rını, fab­ri­ka grup­la­rını şim­di­den oluş­tur­mayı ve­ya en azın­dan bu ko­nu­da ha­zır­lık yap­mayı hiç­bir za­man unut­ma­ma­lı­dır­lar. Bi­zim ör­güt­len­me­miz öy­le an­la­yışlı bir şe­kil­de, son de­re­ce sa­kin, son de­re­ce ra­hat bir şe­kil­de ge­liş­me­ye­cek­tir. Ki biz Kür­dis­tan’­da hiç­bir şe­yin öy­le bir­den­bi­re sıç­ra­ma ya­pa­rak ge­liş­me­ye­ce­ği­ni bi­li­yo­ruz. Her şey bel­li bir he­sap da­hi­lin­de ve­ya bel­li bir ni­ce­lik ge­li­şim doğ­rul­tu­sun­da ola­cak­tır. Ör­güt­len­me ya­vaş ya­vaş ge­li­şe­cek, ya­vaş ya­vaş ta­ba­na doğ­ru ya­yı­la­cak ve ya­vaş ya­vaş en iyi ye­te­nek­ler uy­gun ol­duk­ları yer­ler­de ör­güt­le­ne­cek­ler­dir. So­nuç­ta, özel­lik­le bel­li bir sü­re hiç ol­maz­sa eli­miz­de­ki mal­ze­me­yi ör­güt­len­di­re­ce­ğiz. Dı­şa karşı ve iç­te­ki kar­ma­şık ya­pı­ya karşı bun­ları dü­zen­le­ye­ce­ğiz. Ar­ka­daş­lar at­tık­ları adı­mın ta­ri­hi ni­te­lik­te ol­du­ğu­na ina­nı­yor­lar­sa, bu inanç­la­rın­da tu­tarlı ise­ler, ke­sin­lik­le en ufa­cık bir olum­suz­lu­ğa gir­me­me­le­ri ge­re­ke­cek­tir. Ça­lış­ma­lar­da de­ğil du­ra­ğanlığı ka­bul et­mek, da­ha da di­sip­lin­li bir ya­pı­nın ge­rek­le­ri­ni gö­z ö­nü­ne ge­ti­re­rek, bu ça­lış­ma­ları yo­ğun­laş­tır­ma­ları ge­re­ği açık­tır. Ha­re­ke­te bu ka­dar po­li­tik bir hü­vi­yet ver­di­ri­yor­su­nuz, bu­nun düş­manı ve onun yıl­dı­rıcı olan güç­le­ri­ni ne ka­dar uyar­ta­ca­ğını bi­li­yor­su­nuz. Ama bu­na rağ­men bu­nun ağır so­rum­lu­luk­la­rın­dan da ka­çı­na­cak­sı­nız. Bu bek­le­ne­mez, bu ka­bul edi­le­mez. Ar­ka­daş­lar böy­le bir yapı içi­ne gi­rer­ler­se, mer­kez hiç­bir şey ya­pa­maz. Mer­kez de ağır bir so­rum­suz­luk için­de her şe­yi bir ke­na­ra ata­bi­lir ve­ya mer­kez çok ko­lay tas­fi­ye ola­bi­lir. Onun için mer­ke­zi güç du­ru­ma dü­şür­me­ye­cek, ne po­li­se karşı, ne si­ya­sal ik­ti­da­ra karşı, ne ye­rel zor­ba­lık­la­ra karşı, ne sos­yal-şo­ven, ne re­for­mist kü­çük-bur­ju­va­la­ra karşı bi­zi güç du­ru­ma dü­şür­me­ye­cek ha­re­ket­ler­de bu­lun­malı ve ha­re­ke­ti­mi­ze hep ta­ze so­luk­lar al­dır­ma­lı­sı­nız. Ade­ta top­lum saf­la­rını ta­ze so­luk­la­rını, ta­ze ener­ji­si­ni, ta­ze ka­nını her za­man bi­ze ak­tar­mak ge­re­kir. İliş­ki­ler­de da­ha çok çev­re, da­ha çok un­sur ka­za­na­rak, her za­man mü­ca­de­le­nin içi­ne ka­ta­bil­me­li­si­niz ve biz, bu ko­nu­da son de­re­ce bi­zi şevk­len­di­re­cek adım­lar bek­li­yo­ruz. Bu ko­nu­da olum­lu ha­ber­ler­le bi­zi güç­len­di­rin di­yo­ruz.

 

Ar­ka­daş­lar ger­çek­ten ki­şi­sel en­di­şe­le­ri­ni, ki­şi­sel yak­la­şım­la­rını bir ya­na bı­rak­ma­lı­dır­lar. Bur­ju­va or­du­ları bi­le hak­sız bir te­mel­de ve ya­lancı bir di­sip­lin­le ida­re edi­li­yor­lar, ama bu­na rağ­men hep­si her an sa­va­şa gi­re­cek du­rum­da­dır. Bi­zim ar­ka­daş­la­rı­mı­zın da her an bir sa­vaş ör­gütü gi­bi, her an bir ide­o­lo­jik, po­li­tik kur­may­lık gi­bi ken­di­le­ri­ni hal­kın önün­de gör­me­le­ri ve bu ko­nu­da en ufa­cık bir ki­şi­sel en­di­şe­ye, kor­ku­ya, yıl­gın­lı­ğa ken­di­le­ri­ni kap­tır­ma­ma­ları, ener­ji­le­ri­ni, ce­sa­ret­le­ri­ni sü­rek­li ye­ni­le­me­le­ri, bek­le­ye­bi­le­ce­ği­miz en önem­li hu­sus­lar­dır. Ay­rı­ca bu ko­nu­da “ni­ye ol­madı, yi­ne bir şey­ler mi ol­du?” gi­bi en­di­şe­le­re de faz­la yer yok­tur. Biz Kür­dis­tan’­da ge­liş­ti­ği­mi­ze gö­re kork­ma­yız ve­ya ge­li­şen ta­raf sü­rek­li biz ol­du­ğu­mu­za gö­re ace­le­si olan düş­man­dır, ace­le­si olan ömrü tü­ke­nen sı­nıf­lar­dır. Biz ise sü­rek­li geç­mi­şi­mi­zi to­par­la­yan, ge­le­ce­ği­mi­zi ha­zır­la­yan, bu­günü kav­ra­yan bir gü­cüz, do­la­yı­sıy­la bi­zim ace­le­ci­li­ğe, bi­zim sa­bır­sız­lı­ğa ih­ti­ya­cı­mız yok­tur. Biz sa­kin, ka­rarlı ve se­rin­kanlı bir şe­kil­de dün­ya­nın en güçlü dev­rim­le­rin­den bi­ri­si­ne ken­di­mi­zi ha­zır­la­ya­bi­li­riz. Ne di­ye pa­nik için­de ola­lım, ne di­ye kor­ku ve te­laş için­de ola­lım? En sağ­lıklı, en yü­ce bir ruh ya­pısı içe­ri­sin­de gö­rev­le­ri­mi­zi yü­rüt­me­ye de­vam ede­lim. Şim­di­ye ka­dar ko­nu­şu­lan bü­tün hu­sus­lar­la bu şe­kil­de yü­rü­me­miz ge­rek­ti­ği ye­te­rin­ce ar­ka­daş­la­ra an­la­tıl­mış­tır.

 

Du­ru­mun, yo­lun ni­te­lik­le­ri­ni, ge­le­ce­ğin ni­te­lik­le­ri­ni or­ta­ya koy­muş­tuk. Bu­na gön­lü­müz­ce, yü­rek­li­ce ka­tıl­mak­tan baş­ka yo­lu­muz yok­tur. Biz böy­le ya­par­ken, he­pi­ni­zin far­kın­da ol­du­ğu gi­bi ne coş­ku­lu bir şe­kil­de ken­di ken­di­mi­zi co­şa ge­ti­ri­yo­ruz, ne de son de­re­ce ür­kek bir yapı için­de bı­ra­kı­yo­ruz. Evet, ne o var, ne di­ğe­ri. Sağ­lam bir man­tık­la en­di­şe­le­ri, umut­ları mu­ha­fa­za ede­rek, ne aşırı bir gü­ven, ne de aşırı bir te­laş, ama da­ha ka­rarlı, da­ha man­tıklı adım­lar­la bu işi yü­rü­te­bi­le­ce­ği­mi­zi ken­di öz­gü­lü­mü­ze karşı söy­lü­yo­ruz.

 

Ta­ri­hin bu du­ra­ğın­da ger­çek­ten top­lu­mun di­li ol­ma­ya­bi­lir. Top­lum du­yar­sız, uy­ku­da ol­muş ola­bi­lir. Top­lum yarı ya­rı­ya ölmüş ola­bi­lir, onun se­si, di­li, kül­türü ol­ma­ya­bi­lir. Bü­tün bun­lar bi­zim hal­kın so­run­ları kar­şı­sın­da du­yar­sız ol­ma­mızı ge­tir­mez. Ay­rı­ca sö­mür­ge­ci­lik, mil­li bas­kıcı güç­ler, her ba­kım­dan in­saf­sız ola­bi­lir, bun­lar en ufa­cık hak-hu­kuk­tan an­la­maz ola­bi­lir­ler. Halk­la­ra en ufa­cık bir öz­gür­lük ver­me­ye­bi­lir­ler, halk­ları en az­gın­ca yok ede­bi­lir­ler, ama bü­tün bun­lar bi­zim du­yar­sız ol­ma­mızı, bi­zim dev­rim­ci­le­re la­yık bir şe­kil­de ha­re­ket et­me­me­mi­zi ge­tir­mi­yor. Biz ne on­la­rın, ne bun­la­rın du­ru­mu­nu gö­z ö­nü­ne ge­ti­re­rek ken­di du­ru­mu­mu­zu be­lirt­me­ye­ce­ğiz. Ça­ğı­mı­zın bü­tün olum­lu öğe­le­ri­ni yan­ ya­na ge­ti­re­rek, ala­şağı edil­me­si ge­re­ken güç­ler­le öz­gür­lü­ğe ka­vuş­ması ge­re­ken güç­le­ri ka­bul ede­ce­ğiz ve ön­der­lik ya­pa­ca­ğız. Is­rar­la vur­gu­lu­yo­rum; bu ko­nu­da ka­rar­lı­lı­ğı­mızı hiç­bir za­man el­den bı­rak­ma­ya­lım. Bu ka­rar­lı­lık, ye­ri­miz­de bi­le dur­sak çok şey de­ğiş­ti­re­cek­tir. Bu ko­nu­da­ki inanç, bu ko­nu­da­ki ça­ba çok şey de­ğiş­ti­re­cek­tir. Her şey­den ön­ce düş­ma­nın dün­ya­sını ka­rar­ta­cak­tır. Ay­rı­ca hal­ka bü­yük bir umut ka­pısı aça­cak­tır.

 

Sa­yı­mız ne ka­dar az olur­sa ol­sun, ya­şı­mız, tec­rü­be­miz ne ka­dar ye­ter­siz olur­sa ol­sun, bü­tün bun­la­ra rağ­men ta­ri­hin bi­ze yük­le­ye­ce­ği ağır gö­rev­ler için, bu gö­rev­le­rin ha­tırı için ye­ter­li ça­bayı, ka­rar­lılığı gös­te­re­lim. Ade­ta bir ta­ra­ğın diş­le­ri gi­bi eşit ola­lım, yi­ne bir or­du­nun ne­fer­le­ri gi­bi her an ye­ni bir ram­pa­da atı­şa ya­tan bir ekip gi­bi ken­di­mi­zi mü­ca­de­le ala­nı­na sü­re­lim, bun­dan da en ufa­cık bir kuş­ku, en ufa­cık bir kor­ku duy­ma­ya­lım. Böy­le bir yapı biz­de sü­rek­li oluş­sun di­yo­ruz. Bu­nun mü­ca­de­le­miz için bü­yük bir de­ğe­ri var­dır. Bi­linç­le­ri­mi­zin ta­ze­len­di­ği açık, mark­sist-le­ni­nist kla­sik­le­re ye­ni­den göz gez­di­ri­le­ce­ği, ulu­sal kur­tu­luş pra­tik­le­ri­nin ye­ni­den göz­den ge­çi­ri­le­ce­ği açık­tır. So­lu­ğu­mu­zu ke­sen sö­mür­ge­ci­lik du­var­la­rını de­le­rek, dün­ya­nın ile­ri­ci kül­tü­rü­ne ken­di­mi­zi aç­mak için, ka­fa­la­rı­mızı aç­mak için ken­di­mi­zi zor­la­ya­ca­ğı­mız açık­tır. Yi­ne hal­kı­mı­zın da ka­pa­nan can­lı­lık, du­yar­lı­lık yan­la­rını tek­rar­dan aça­ca­ğı­mız, halk­la, canlı, ile­ri­ci yan­la­rıy­la ken­di­mi­zi bü­tün­leş­ti­re­ce­ği­miz açık­tır. Ay­rı­ca hal­kın sos­yal, kül­tü­rel, si­ya­sal alan­lar­da­ki bü­tün ge­liş­me­ler­de so­lu­ğu­nun ke­sil­di­ği­ni bi­le­rek, bu alan­lar­da da hal­ka bir so­luk al­dır­mayı, halkı aya­ğa kal­dır­mayı hiç­bir za­man unut­ma­ya­ca­ğız.

 

Ay­rı­ca ar­ka­daş­lar ara­la­rın­da­ki iliş­ki­ler­de ide­o­lo­jik-po­li­tik yak­la­şım­la­ra çok ağır­lık ver­me­li­dir­ler. Bir­bir­le­ri­ne karşı yak­la­şım­ları ide­o­lo­jik-po­li­tik gö­rev­ler­le, ör­güt­sel gö­rev­ler­le bağ­daş­ma­lı­dır. Ah­bap-ça­vuş­lu­ğa faz­la yer ve­ril­me­me­li­dir. İde­o­lo­jik-po­li­tik ça­lış­ma­la­rın dı­şın­da­ki za­man­la­rını faz­la öl­dür­me­me­li­ler, ken­di­le­ri­ni ta­ma­men ide­o­lo­jik-po­li­tik bir ki­şi­lik du­ru­mu­na ge­tir­me­li­ler. Şa­ka­lar­da bi­le ide­o­lo­jik-po­li­tik öl­çü­ye dik­kat edil­me­li­dir. Özel ya­şantı ala­nın­da bi­le ide­o­lo­jik-po­li­tik dav­ra­nıl­malı, ha­re­ke­tin çı­kar­ları gö­z ö­nü­ne ge­ti­ril­me­li­dir. Mü­ca­de­le­mi­zin bir insanı ola­rak ken­di­ni ha­ya­tın her ala­nın­da gös­te­re­bil­me­li­dir.

 

Biz is­te­riz ki (bun­dan son­ra özel­lik­le) bir yı­ğın ar­ka­da­şın ölümü pa­ha­sı­na, zin­dan­lar­da çü­rü­me­si pa­ha­sı­na, ay­rı­ca ka­lan­la­rın bü­yük fe­da­karlığı pa­ha­sı­na, bu aşa­ma­ya ka­dar ge­len, ha­ta­sıy­la, se­va­bıy­la bu­ra­ya ka­dar ge­len bir ha­re­ke­ti, bun­dan son­ra ta­ze bir güç­le, da­ha iç­ten bir ya­pıy­la, dört se­ne­lik, beş se­ne­lik bir ge­li­şim so­nun­da bu ül­ke­nin en ha­tırı sa­yı­lır, en umut va­a­t e­den bir ör­gütü du­ru­mu­na ge­ti­re­lim. He­pi­mi­zin is­te­ği bu, hal­kı­mı­zın is­te­ği bu, dün­ya halk­la­rı­nın is­te­ği bu­dur. Bü­tün bun­lar bi­ze gay­ri cid­di ola­rak gel­me­me­li ve­ya dı­şar­ıdan gay­ri cid­di şe­kil­de an­la­şıl­ma­ma­lı­dır. Bun­lar ça­ğı­mı­zın en ya­lın gö­rev­le­ri­dir. Ça­ğı­mı­zın en uy­gar in­sanı, çağ­daş in­sa­nın yaptığı iş­le­rin en önem­li­si­dir, en ta­yin edi­ci ola­nı­dır. Her­ke­sin çok­tan yapmış ol­du­ğu şe­yi bi­zim şu an­da ge­cik­me­li ola­rak ye­ri­ne ge­tir­me­miz­dir. Hiç­bir ar­ka­daş “ni­ye her­kes işin­de, gü­cün­de, her­kes çok az ça­bay­la mü­ca­de­le ve­ri­yor, ben ni­ye böy­le de­li­ce­si­ne ça­lı­şı­yo­rum?” de­me­me­li­dir, bu­nu ak­lı­na ge­tir­me­me­li­dir. Ta­ri­hin en es­ki dö­ne­min­den be­ri ba­ğım­sız­lık doğ­rul­tu­sun­da, öz­gür­lük doğ­rul­tu­sun­da öz­lem­le­ri sü­rek­li baskı al­tı­na alınmış, bun­dan öte­ye de var­lı­ğı­na son ve­ril­mek is­ten­miş bir hal­kın mü­ca­de­le­si­ni ve­ren, ay­rı­ca böl­ge ça­pın­da çok önem­li si­ya­sal so­nuç­lar do­ğu­ra­cak bir ha­re­ke­tin öncü güç­le­ri ol­du­ğu­mu­za gö­re, ha­re­ke­tin ya­ra­tı­cı­ları ol­du­ğu­mu­za gö­re at­tı­ğı­mız hiç­bir adım bi­ze lü­zum­suz ge­le­mez ve­ya her ge­çen gün ömür­den ge­çen bir­ gün ola­rak an­la­şı­la­maz. Ta­ma­men ha­ya­tın ta ken­di­si ol­du­ğu bi­çi­min­de an­la­şı­la­cak­tır ve hiç­bir kim­se en ufa­cık bir piş­man­lık duy­ma­ya­cak­tır. Zin­dan­da da, idam seh­pa­sın­da da, en yal­nız ol­du­ğu dö­nem­de de, en bu­na­lımlı anın­da da hiç­bir za­man bu­nu unut­ma­ya­cak­tır. Ha­ya­tın ta ken­di­si­ni ya­şa­dı­ğını ken­di­si­ne karşı iti­raf ede­cek­tir.

 

Son ola­rak; bu­ra­da or­ta­ya çı­kan so­nuç­lar böl­ge­le­re git­me­li. Açık­ça de­ni­le­mez; “biz şun­ları, bun­ları yap­tık” ama do­laylı bir şe­kil­de bu top­lan­tı­nın so­nuç­la­rını ak­tar­ma­nın yön­tem­le­ri­ni her­kes böl­ge­sin­de bu­la­bi­lir. Tek­rar be­lir­te­lim; böl­ge­ler­de bir ko­mi­te gi­bi ha­re­ket edil­me­si, bu top­lan­tı­nın so­nuç­la­rı­nın an­la­şıl­dı­ğını gös­te­re­cek­tir. Ar­ka­daş­la­rın bu şe­kil­de top­lan­tı­nın so­nuç­la­rını böl­ge­le­ri­ne ta­şır­ma­ları, böl­ge­yi bu top­lan­tı­nın ışı­ğın­da ye­ni­den ha­zır­la­ma­ları, iliş­ki ve gö­rev­le­re ha­zır­la­ma­ları en sı­cak, en can alıcı gö­rev­ler­dir.

 

28 Kasım 1978

Abdullah Öcalan

PaylaşTweet
Önceki Yazı

2012 KAZINIMLARININ YARITICILARI ŞEHİTLER GERÇEĞİDİR

Sonraki Yazı

BİR TARİH YENİDEN YAZILIYOR

Sonraki Yazı
PKK’NİN 35. YILINI ZAFER YILI YAPALIM

BİR TARİH YENİDEN YAZILIYOR

  • İLETİŞİM
  • HAKKIMIZDA

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!

Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!