Üç gün boyunca Önder Apo’nun perspektifleri ve talepleri doğrultusunda önemli bir tartışma yürüttük ve tarihi kararlar aldık. Bu kararların asgari düzeyde uygulanmasının yeni bir süreç geliştireceği, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi temelinde Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ve insanlığın demokratik yaşamının daha fazla gelişmesi yönünde hamlesel bir süreç başlatacağı tartışmasızdır, biz buna yürekten inanıyoruz.
Bu kongreyle böyle bir sürecin açık tanımlanmasını, planlanmasını, programlanmasını, kararlaştırılmasını yapmadık ama önünü açtık, hem de ardına kadar. Nelerin gerekli olduğunu bu temelde de nelerin aşılması, değiştirilmesi, geride bırakılması gerektiğini net biçimde ortaya çıkardık. Bu başlı başına bir sonuç, çok önemli bir ön açıcılık. Böyle bir ön açma temelinde yeni gelişme hamlelerinin Apocu çizgide gerçekleşeceğine yürekten inanıyoruz. Bu temelde yürütülecek çabalara, mücadeleye üstün başarılar diliyoruz. Aldığımız kararların bu tür sonuçlar vereceğine, Kürt halkı, kadınlar, gençler, Türkiye ve Ortadoğu halkları tüm insanlık için özgürlük, eşitlik, iyilik, güzellik, adalet yönünde önemli gelişmelere, sonuçlara yol açmasını diliyoruz. Hayırlı olsun, uğurlu olsun… Bu kararlarımızın da her türlü özgürlükçü gelişmeye vesile olmasını diliyoruz.
“PKK Genel Başkanı olarak son konuşmamı yapıyorum”
Karar tasarıları üzerinde yürüttüğümüz tartışmalar hem genel katılımı hem daha derinlikli somut bir durumu ortaya çıkardı. Anlamlı oldu, iyi oldu. Söz konusu eksiklik de giderildi inancındayız. Gerisi pratik çalışmalara ilişkin çeşitli sorunlar olabilir. Onların bu koşullarda tartışılması zaten doğru değildi, mümkün de değildi yeri de değildi. Başka yeri var, örgütleri var, zeminleri var; inanıyoruz arkadaşlar o zeminlerde tartışmak istedikleri hususları tartışacaklar, çözüm aramak istedikleri sorunları gündemleştirecekler ve çözüm bulacaklar. Bu anlamda da herhangi bir imkânsızlık söz konusu değil. Mevcut koşullarda da ancak bu olabilirdi. Uzun bir süre arkadaşlar tartıştılar, yoğunlaştılar. Az bir süre olmadı. Fakat resmi tartışmaları Önder Apo’nun da talebi doğrultusunda böyle yürütmek ve tamamlamak gerekliydi, doğru oldu. Başarıyla sonuca gittiğimize de inanıyoruz. Evet, Önder Apo son konuşmasında “PKK Genel Başkanı olarak son konuşmamı yapıyorum” demişti. Bizim de buradaki tartışmalarımız şimdilik resmî PKK tartışmaları anlamında son oldu.
Son olarak neler söylenebilir: Bu son, yeninin önünü açmayı içeriyor. Konuşan arkadaşlar da belirttiler coşku ve heyecan verici. Öyle, bir yok olmayı, bitişi, tükenmeyi, çürümeyi, ölümü ifade etmiyor. Tam tersine daha güçlü daha doğru daha etkili yeni bir dirilişin kapısını açmayı, zeminini yaratmayı ifade ediyor. O nedenle bir şeyler söyleyebiliyoruz. Öyle olmasaydı hiçbir şey söyleyemezdik. Bu anlamda bazı hususları belirtmekte yine yarar olabilir.
Bu, PKK ’nin 12. Kongresi. 4. Kongre dışındaki bütün kongrelere katıldım. Arkadaşların en şanslısı, Parti’nin en fazla imkân verdiği bireylerin birincisi olabilirim. Birinci kongrede durum neydi? Önder Apo, “nereye geldiklerini, niçin geldiklerini de fazla bilmiyorlardı, çok hazır görünmüyorlardı” dedi. Önder Apo’nun çağrısı üzerine gidildi. 22 kişilik bir topluluktu. Orada da iki günlük bir tartışma yürütüldü. Sabahtan girildi, gece hiç dağılınmadan aynı yerde kalınarak ertesi akşam dağılındı. Toplantıyı bitirince önce Önder Apo çıktı. Toplantıyı bitirip de çıkmak istediğinde içimizden bir tanesi “Bir dakika bir şey unuttuk” dedi. Önderlik şaşırdı, döndü “neyi unuttuk” dedi. Soruyu soran kişiye Önderlik “İkinci kongrenin nerede, ne zaman yapılacağını kararlaştırmayı unuttuk” dedi. Önderlik baktı, yani karşıdakinin iki gün boyunca yürütülen tartışmalardan anladığı oydu. Önderlik “Dört yıl sonra yapacağız ikinci kongreye kadar ne olacağımızı ne yapacağımızı nereden bileceğiz, belki yok oluruz belki büyük zaferler kazanırız, şimdiden nasıl karar verebiliriz ona” dedi. PKK yok olmadı, Önder Apo’nun öngörüsüyle, yürütme gücüyle, dehasıyla, bir de çabasıyla, emeğiyle yürüdü. “Mesih değilim” dedi en son. Birkaç defa tekrarladı bunu. “Emekle, çabayla yaratıyorum her şeyi” demek istedi. Geçen süreçte de böyle oldu. Fakat öyle öngörüldüğü gibi ya da kelimenin dar anlamı gibi bir zafer de kazanamadı PKK. Ama zaferle ifadelendirilen hususların yüzlerce kat fazlası başarılar kazandı, gelişmeler yarattı. Kongreden bu yana geçen 47 yıllık mücadele içerisinde “falan ne yarattı, filan ne yarattı, PKK ne yarattı ki” diye soruyorlar. PKK ne yaratmadı ki, cevabını insan verebilir. Bir tarihi tersine çevirdi. Kürdistan açısından, Kürt halkı açısından… Gerçekleşenin bu olduğu tartışma götürmeyen bir gerçektir. Eğer Önder Apo’nun çıkışı ve 47 yıllık PKK mücadelesi olmasaydı şimdi Kürtlük adına bir şey kalmayacaktı hayatta. Bunu bilmeli arkadaşlar. Bizim yaşamımız buna tanıktır. Bu bir övgü değil, PKK abartısı filan değil. PKK kongre yaptıktan ve Kuzey Kürdistan’da mücadele bir düzeye geldikten sonra KDP kendini yeniden düzenleyebilecek kongre yapabildi, yoksa tasfiye olmuştu. Her şeyini de bitirmişti. İran’daki gelişmelerin Ortadoğu’daki gelişmelerle bağı olduğu gibi PKK ’nin kuruluşuyla bağı da çok fazlaydı. Dolayısıyla Rojhilat Kürdistan’taki gelişmeler, Mahabad deneyiminden sonra yeniden -geçici bir süre de olsa, sonuca götürülemese de- bir canlanma yine Kuzey Kürdistan’daki gelişmelerin sayesinde oldu.
Bugün Başûr’daki statü var. Önder Apo’da son perspektifinde dikkat çekiyor: Tümüyle PKK’nin mücadelesinin sayesinde olan bir gelişmedir. Zaten PKK’yle mücadele etmek için kuruldu. ‘Apo primi, PKK primi’ dedi Önder Apo buna. O prim yeniyor 30-35 yıldır. Yoksa birilerinin kendi çabasıyla elde ettiği bir şey kesinlikle yok. Bu bakımdan Kürt Dirilişi deniliyor; yeniden var oluş, kendi farkına varma, özgürlük yoluna girme, özgürlük iradesini, bilincini, örgütlülüğünü oluşturma. Bunların hepsi PKK ile oldu. Sadece Kürtler açısından olmadı, İran’daki gelişmeleri ifade ettik. Türkiye’yi değerlendirelim: Evet, PKK kurulurken Türkiye’deki sol-sosyalist hareket birçok örgüt ve gruptan oluşuyordu. Çok güçlüydüler her biri. PKK birçok örgütün her birinin yarısı kadar güce sahip değildi. Önder Apo “Türkiye’deki sol örgütler güçlüydüler, Türkiye’deki çalışmaları yürütüyorlardı, biz Kürdistan’a kaydık ki Kürdistan’ı o seviyeye getirelim, Kürdistan’daki bilinç ve örgütlenme düzeyi geriydi” dedi. Kürdistan’a o yoğun yönelimi biraz da bu biçimde ifade etti. Sonuç ne oldu? 12 Eylül 1980 darbesi ardından bütün o örgütlülük yok oldu, gitti. PKK olmasaydı -şimdi birçok grup ve örgüt var, hem de çok dogmatik biçimde yaşamak istiyorlar-, hepsinin ayakta kalması, varlığını sürdürmesi PKK mücadelesinin sonucunda oldu. Türkiye’de bir demokratikleşme umudu varsa, devrimden söz ediliyorsa, kardeşlikten, özgürlükten söz ediliyorsa bunların hepsi PKK sayesindedir.
Ortadoğu’daki etkiyi benzer bir biçimde değerlendirebiliriz. PKK etkili politik mücadeleye adım attığı, savaşa başladığı dönemde, 1980’lerin ortasında reel-sosyalizm çökmüştü aslında. 3. Kongre’de Önder Apo bunu açıkça ilan etti. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) de aynı yıl kongre yapmıştı. Gorbaçov’un değerlendirmeleri de vardı. Eleştirdi hepsini. Daha o zamandan “bu politikalarla gelecek yoktur, yakında çöker, ABD’nin öncülük ettiği sistem karşısında bu politikalarla nasıl ayakta durulabilir” dedi. Gerçekten de dört yıl geçmedi çöktü sistem. “İslamiyet Mekke’de tasfiye olursa dünyanın neresinde kalır” diye sordu bir defasında Önderlik eğitimde. Bunu şunun için söyledi; Moskova’da sosyalizm tasfiye olursa, daha nerede kalabilir, nerede yaşayabilir. Oradan çıkış yapmış. Kökünü oradan almış. Orada yok oluyorsa, daha nerede kalabilir? Şimdi bütün dünyada sosyalizme dair inanç varsa, umut varsa, bir arayış varsa, yeni düşünürler ortaya çıktılarsa, yeni örgütlenmeler gelişiyorsa, özellikle de işçi ve emekçi hareketi yanında, kadın özgürlük hareketi, ekolojik hareketler yeni güçler olarak bir biçimde gelişme gösteriyorlarsa, bunların hepsi Önder Apo’nun değerlendirmeleri, çözümlemesi, dehası, her dönemde yaptığı teorik değerlendirmeler, en son olarak da paradigma değişiminin demokratik uygarlık paradigmasını ortaya çıkarmasının sonucunda oldu. Şimdi herkes düşünsel gıdasını oradan alıyor, yeniden bilinç, umut, örgüt ve eylem gücünü orada buluyor. Özgürlüğe, eşitliğe komünal yaşama, paylaşıma inanan herkes bunun reel-sosyalist biçimin tasfiyesi, çözülmesi ardından olabileceğine olan inancı da, iradeyi de, nasılına cevabı da Önder Apo’nun düşüncelerinden alıyor. Önder Apo da PKK örgütü ve mücadelesiyle bu düşünceleri geliştirdi. Anı anına pratik yaptı, onları sorguladı, oradan düşünce çıkardı. Sürekli teori pratik iç içeliği ve gelişimiyle tüm bunları yarattı. Bu kadar açık bir gerçek var ortada. Onun için bütün ezilenler, halklar, insanlık -başta kadınlar ve gençler olmak üzere- Önder Apo’ya sahip çıkıyorlar. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için 10 Ekim 2023’ten bu yana gerçekten de çok etkili bir hamle geliştirdiler. Bu hiç de öyle basit olmadı. Zayıf da değil. Hepsi Önder Apo’nun düşüncelerinin etkisi sonucunda oldu. Bu temelde Kürdistan’da gelişen mücadelenin etkisiyle oldu. Özgürlük mücadelemizin çizgiyi uygulama gücü ne kadar eksik, yetersiz olsa da çizgi dışılıklar da içerse yine de önderlik düşüncelerinden aldığı güçle yürüttüğü mücadelenin sonucunda oldu. İnsanlık Kürtçe biliyor, yeni heyecanını Kürdistan’daki durumdan alıyor. Bunların başında da, en önemli adım olarak, Önder Apo kadın özgürlük çizgisini geliştirdi. Ekolojik bilinç de onu içeriyor. Doğaya yaklaşımı da -en son perspektifinde de başa almış- düşüncenin esasını oluşturuyor. Onunla da bağlı olarak, ikinci doğa olabilmek, toplum olarak gelişebilmek kadın özgürlüğü temelindeki yaşama bağlı. Kadın özgürlük çizgisinin gelişimi, bu temelde erkek-egemen zihniyetin, siyasetin, sistemin hem tarihi olarak teorik düzeyde eleştirisi hem pratik olarak sorgulanması bunun karşısında insan toplumsallığının özgür kadına dayalı olarak geliştirilmesi tarihi de düzeltti. Yeni bir tarih anlayışı ortaya çıkardı. Demokratik uygarlık tarihi onu ifade ediyor. Yeni bir toplum ortaya çıkardı. Özgür yaşam ve demokratik yönetimde köklü paradigmasal değişikleri içeren gelişmeler ortaya çıkardı. Bunlar mücadeleye asgari düzeyde dönüştükçe bu kadar gelişmeye yol açtılar. İşte herkesin yönü buradadır. Bu bakımdan dar-maddiyatçı çıkarcı yaklaşımlar açısından PKK ne yarattı denilirse, bir şey yaratmadı diyemeyiz yine de. Birçokları PKK sırtından yaşattılar, yaşatıyorlar kendilerini. Bugün dünyada ezilenler için, kadınlar için, gençler ve işçi-emekçiler için ufuklar açtı ama bu devletçi-iktidarcı sistemin ABD’sinden Türkiye’deki partilerine KDP, YNK’sine kadar hepsi PKK sırtında politika yapıyorlar, maddi çıkar sağlıyorlar. Onun için Önder Apo PKK’nin bu durumunu değiştirmede bu kadar kararlı ve nettir. Bunu herhalde bütün arkadaşlar iyi görüyorlar. Önder Apo’nun değerlendirmeleri temelinde gerçekten çok net aydınlık görür durumdayız. Öyle ki halklar için ufuk açtı, Kürt halkının miladı oldu, özgürlük yoluna soktu, Türkiye’de demokrasiyi var etti, Ortadoğu’da ve dünyada demokrasinin gelişmesine hizmet ve öncülük ediyor. Aynı zamanda gerçekten de bu iktidar ve devlet siyasetinin çıkar mücadelesinde de çok önemli bir yeri var. Bir sürü çevre buradan beslendi. Türkiye’de birçok insan tükenmişken yeniden dirilip başbakan oldular, cumhurbaşkanı oldular, iktidar sahibi haline geldiler. PKK’nin mücadelesinin sonuçlarını değerlendirdiler. Çıkar sahiplerine de bu mücadele fırsatlar sundu. Niye? Çünkü Kürdistan’daki sistem böyle oluşturuldu. Kürdistan üzerindeki inkâr ve imha, Kürdistan’ın parçalanması sömürgeci-soykırımcı sistem bu temelde oluşturuldu. Bu bir çatışma sistemiydi. PKK bu çatışmayı Kürdistan’ın bütününe yaydı ve yenilmez bir biçimde bu kadar uzatınca herkes politik kazancını PKK’nin yürüttüğü mücadeleden sağlar hale geldi. Bunlar birer gerçek. PKK’nin yarattığı etki düzeyi bunları ifade ediyor. Şüphesiz onlar yararlansın diye mücadele etmedi PKK. Onlara karşı PKK mücadele etti ama öyle bir durum var ki “Kürt kapanı” dedi Önder Apo buna. En zalim düşmana karşı mücadele ederken bile, onunla çelişen bir başkası ondan yararlanmaya çalışıyor. Bu iktidar ve devlet sistemi böyle kurulmuş yani. O halde tümden aşılması gerekiyor. Bunları bir kere daha böyle ifade edebiliriz. PKK’nin yaptıklarını iyi anlamalıyız. Ortaya çıkardığı mirası iyi bilmeliyiz. Onun üzerine oturmak için, onu maddi çıkara dönüştürmek için değil. Kadın özgürlüğü temelindeki özgürlük ve demokrasi mücadelemizi Kürdistan’da, Türkiye’de daha çok geliştirmek; Ortadoğu ve dünyaya yaymak için o mirası doğru ve etkili kullanabilmeliyiz. Bunu yapabilmek için yeterli düzeyde düşünsel ve pratik miras vardır. Yeter ki onları anlamayı bilelim, doğru kullanmayı bilelim.
PKK kongrelerine kısa bir bakış
PKK’nin diğer kongrelerine ilişkin de birkaç söz söylenebilir. İkinci kongremiz -evet birinci kongrede sorulan kongre- hiçbir zaman akla gelmeyecek bir yer ve zamanda oldu. Dördüncü yılda oldu ama Ürdün’e yakın Suriye’nin çölünde oldu. Birinci kongrede 40 gün tartışılsa, hiç kimsenin aklına gelmezdi. Hiç kimsenin hayalinden bile geçmezdi öyle bir durum. İkinci kongreyi ikinci konferanstan ayırmamak da lazım. Aslında bir yıla, hatta hazırlıkla birlikte iki yıla yayılan bir çalışma olarak görmek gerekiyor. Kongre o çalışmaları sonuçlandırdı, bir karara bağladı, yeni bir programa ve planlamaya kavuşturdu. Gerillanın oluşumu, cephenin hazırlanması bu çalışmalarla sağlanıyordu. En önemlisi 12 Eylül Faşist Askeri Darbesi’nin saldırıları karşısında mültecileşen, bölgede ya da dünyanın değişik yerlerinde savrulan bir hareket durumuna düşmekten kurtardı PKK’yi. Yeniden ülkeye dönüş ve direniş kararı aldı. O bilinci, iradeyi, cesaret ve fedakarlığı ortaya çıkardı. Büyük bir kararlaşmaydı ama orada da zayıflık çoktu, karışıklık çoktu. İçten durumun ne olduğu çok belli değildi. Zaten kongreden hemen sonra ülkeye yönelim olunca, eğitim görmüş kadrolar Önder Apo’nun yönlendirmesiyle gitmeye başlayınca hem Türkiye’de çeşitli örgütlerle oluşturduğumuz cephe tasfiyeci oldu hem de içimizde ülkeye dönüşe karşı olan ama açıktan ifade etmekten de korkanlar provokatör tasfiyeci olarak ortaya çıktılar dönüşü engellemek için.
- Kongre 15 Ağustos Atılımı’nın sonuçlarını değerlendiren kongreydi. Arkadaşlar biliyorlar, bir yıl boyunca sürdü; 1985’in güzünden 1986’nın güzüne kadar. Bu, kongre süreci kapsamında geçen süre. Bir de onun taşırılması, 87-88’e kadar sürdü. 3. Kongre sonuçlarının ülkede yurtdışında kadrolara taşırılması; bir düzeltme, yeniden kararlaşma, gerilla partisi haline gelme, bunun zihniyet-ideolojik yapısını, kadro duruşunu, cesaret ve fedakarlığını en üst düzeyde ortaya çıkarma kongresiydi. 14 Temmuz fedailiğini bütün partiye 15 Ağustos Atılımı’nın sonuçları temelinde yaydı. Çok önemli bir özelliği, böyle bir zorlu mücadele ortamında ortaya çıkan her türlü savunmacı, tepkici, dar, pasifist, oportünist, çizgi dışı anlayış ve tutumlara karşı Apocu çizginin zaferiydi. Zaten sloganı da öyleydi: “Her türlü sapmaya karşı zafer kazanan Apocu çizgide ileri” diyordu. Bu kongremizin de bunlara benzer yanları var.
Şimdi her türlü hataya, başarısızlığa, çizgiye girememeye, örgüt olamamaya, dolayısıyla çizgiyi doğru anlayıp, doğru katılıp başarılı uygulamamaya karşı Apocu çizginin zaferi oluyor bu kongrenin sonuçları. 3. Kongreye çok benziyor. Bazı arkadaşlar bunu değerlendirdiler. Bir bütün olarak bunu gerçekten anlamalıyız. Bazı şeylere sonuçlara sıkışıp kalmamalıyız. Fesih kararı, silahlı mücadelenin sona ermesi; ama niye bu duruma gelindi? Amaçlanan Apocu hareketin yürüyüşü içerisinde bu kongrenin sonuçları eğer başarıyla sahip çıkılır ve uygulanırsa nelere yol açacak, onu görmemiz lazım. Gerçekten de bazı arkadaşlar da dikkat çektiler, iyi eleştiri-özeleştiri yapabilmeliyiz. Bazı arkadaşlar daha çok derinleşmemiz gerekiyor, dediler. Nasıl bunların gelişeceği belli değil, bütün bunları Önder Apo yürütecek, onu beklemeliyiz ama bizim buna ihtiyacımız var. Öyle bir karar almadık, belki faydalı olabilirdi. Tartıştık ve bunun gerekli olduğunu, temel yaklaşımımızın böyle olduğunu kabul ettik. Önder Apo’nun perspektifini kabul ettik, o perspektif bize dönük böyle bir eleştiri içeriyor. Yeni paradigmaya girememenin noktalarını ortaya koydu 7 madde halinde Önder Apo. Buna göre bir zihniyet değişimini, anlayışını, tarzı ve üslubunu geliştirmemizi istiyor. Yeni dönemin Demokratik Toplum Sosyalizmi’ni hayata geçirecek militan böyle olacak. Bu fiili bir durum. En genel karardır. Birileri istediği için yapmak değil de, gerçekten buna ihtiyacımız olduğu için, durumumuz bunu gerektirdiği için bunu yapmamız gereklidir.
- Kongre ‘Gerilla Kongresi’ olarak tanımlandı. Gerillanın ülkede kökleşmesi, yerleşmesi, üs alanlarını oluşturmasını ifade ediyordu. Her türlü engelleyici çeteci yaklaşıma karşı Önderlik çizgisinin yine zaferini ifade ediyor. Çok yoğun bir siyasi-askeri sürecinde gerçekleşti bir de. 1990’nın sonunda oldu. 1991’de, 92’de Kürdistan’da dünyada neler yaşandığını biliyoruz. SSCB’nin çözüldüğü, Körfez Savaşı’nın olduğu, Kürdistan’da gerillanın üslendiği zamandı. İran-Irak Savaşı bir siyasal durum ortaya çıkarmıştı.
- Kongre’yi Önder Apo ‘Reform Kongresi’ olarak tanımladı. 1993’te başlattığı değişim arayışını 1995 başında 5. Kongreyle biraz ideolojik örgütsel yapıya kavuşturmak istedi ama biçimsel kaldı. Pratikte değişimi anlama ve onun gerektirdiği zihniyet değişimini, tarz-üslup değişimini gerçekleştirme yaşanmadı.
- Kongre komplo sürecindeki kongreydi. Aslında içine girilen komplo süreci açısından Önderliğe yöneltilen saldırı açısından kongrede olmak avantaj olabilirdi. Daha zengin düşünceler ortaya koyup, süreci doğru değerlendirip komplo saldırılarını doğru anlayıp ona karşı Önderliğin yürüttüğü mücadeleye yeterli katılma açısından avantajdı. Ama kongreye hakim olan anlayışlar bunu tersine çevirdi. Komploya karşı mücadeleyi daha doğru anlama ve etkili yürütme kongresi olacakken, Önderlik duruşu ve direnişinden örgütün kopmasını gündeme getiren bir kongreye dönüştü. Ve bizi 15 Şubat Komplosu’yla karşı karşıya getirdi bu duruşumuz. Bu bakımdan, Önder Apo her şeyi yürütüyor, öngörüyor, doğruları geliştiriyor ama bu demek değil ki her zaman her şey Önder Apo’nun üzerinde olmalı; yük her zaman Önder Apo’nun üzerinde olmalı. Öyle yaklaşmamalıyız tabii. Doğru yaklaşsaydık, geriye dönüp bakalım, ne kadar zayıf yanları vardı komplo saldırılarının, ne kadar açığı vardı, komplonun başarısı kesinlikle önlenebilirdi. Hiçbir arkadaş “Sistem saldırısıydı, ABD-İngiltere-İsrail arkasındaydı, düşman bu kadar güçlüydü ona karşı nasıl durabilirdik” dememeli. Zayıf yanları, açıkları çoktu. Doğru öngörülebilse, örgütlü durulabilse, Önderlikle bütünlüklü hareket edilebilseydi, 15 Şubat Komplosu kesinlikle önlenebilirdi. Bunu Önder Apo “yetersiz yoldaşlık ve sahte dostluk” diye tanımladı. Bu sonucun ortaya çıkarılmasında bizlerin sorumluluğu var. Bu değerlendirme-tanımlama ne anlama geliyor, iyi bilmemiz gerekli.
Sonrasında 7. Olağanüstü Kongre geldi; 2000 Ocak’ında. Değişim-dönüşüm, yeniden yapılanma yönünde biraz düşünsel, biraz da örgütsel ilk adım attığımız ya da böyle bir sürecin başladığı kongre olarak ifade edebiliriz 7. Kongre’yi. Anlayış düzeyimiz dardı, geleceği öngörmekte zayıftık, basit bazı sorunlar içerisinde boğulmuştuk, komplonun anlamına bilincine varma, ona karşı mücadeleyi anlama ve ortaya çıkarmada son derece yetersizdik. Fakat paradigma değişimi daha sonra oldu ama demokratik değişimi Önder Apo 1993’ten itibaren başlattı, strateji değişimi olarak da ifade etti, komplodan sonraki süreçte bunu çok daha hızlı ve derinlikli biçimde geliştirdi adım adım. Paradigma değişimi düzeyinde olmasa bile birçok konuda temel değişiklikleri dört sayfalık kongreye perspektif mektubunda ortaya koymuştu. Onlar yön verdi. Daha güçlü derin anlayıp demokratik değişim-dönüşüm sürecini daha etkili geliştirebilirdik. Aslında imkân da yok değildi. Fakat ondan uzak kalındı. İlk adımlar atıldı ama derinleştirme, genişletme örgütü tümden yeniden yapılandırmaya götürme gerçekleşmedi.
Ardından 8. Kongre geldi. Önderliğin biraz da reel-sosyalizmin çözülüşü ardından bunalım diye tanımladığı, ideolojik-düşünsel kriz olarak tanımladığı sürecin en fazla yaşandığı dönemdi. Bunun gereği olarak PKK’yi bir varlık ve diriliş hareketi olarak, tarihsel misyonunu tamamlamış bir hareket çerçevesinde artık tarihe mal etmek gerektiğini ifade etti. Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa isimli savunmada açık ve geniş biçimde vardır. Orada da yaklaşım ne oldu? Biçimsel kalındı, yüzeysel kalındı, isim değişikliğiyle yetinildi. Önderlik ancak o kadar anlaşılabildi. Derinlikli, bütünlüklü anlamama, değişim sürecini bu temelde geliştirememe, içte de bir sürü anlayış farklılığına, parçalanmaya, karışıklığa, tasfiyeci etkilenmelere götürdü. O süreçler de biliniyor. Bunlara karşı bir tedbir olarak Önder Apo 2004’te PKK’nin yeniden inşasını gündeme getirdi. İnşa Komitesi örgütledi, görevlendirdi. Yeniden inşa süreci başlattık;
Bir; paradigma değişimi yeni bir ideolojik çizgi öngörüyordu; demokratik modernite, demokratik sosyalizm çizgisini öngörüyordu ve PKK ideolojik bunalımı aşmış oluyordu. Yeni ideoloji temelinde PKK yeniden yapılanabilirdi.
İki; tasfiyeci saldırıları karşı tedbirdi.
Yeniden İnşa Kongresi örgütsel olarak toparladı, bir yeniden başlangıç oluşturdu. Fakat baştan beri var olan darlık, yüzeysellik o kongrede de hakimdi. O nedenle yeni paradigmayı derinlikli bütünlüklü özümseyen, onun gereklerine göre partiyi yapılandıran, parti çalışmalarının diğer bütün alanlarını onun gereklerine göre yapılandıran bir öncülüğü, düşünce gücünü, kadro öncülüğünü ortaya çıkaramadı, tanımlayamadı, zayıf kaldı. Sonraki kongreler de hep bunu içerdi.
- Kongre böyle bir sürecin içerisinde gerçekleşmişti. Yasal çözümler gelişecek mi, gelişmeyecek mi, onun arayışı vardı.
Bundan önceki son kongre, 11. Kongre de artık yasal bir çalışma, demokratik çözüm, KCK’nin demokratikleşme temelinde yasallaşması ve yasal çözümü geliştirmesi mümkün olacak mı, olmayacak mı? Aslında o soruya cevap arayan bir kongreydi. Öncesinde KONGRA-GEL genel kurulu oldu. Demokratik çözüm için örgütlenme yapımızı uygun hale getirdi Önderlik yeni değişikliklerle, yeni sistem önerileriyle. Ardında da PKK Kongresinde PKK yapılanmasını buna uygun hale getirdi. Demokratik modernite paradigmasının gereklerine göre bir parti, o parti öncülüğünde bir halk hareketi, demokratik toplum örgütlülüğü, demokratik komün inşası ve saldırılar karşısında öz savunma direnişi ortaya çıkarılacaktı.
2010-2013’ten sonra esas olarak bu hedefleri ne kadar uyguladığımız ortadadır. Gerçekten şuna inanmak lazım: Eğer demokratik modernite paradigmasının gereklerine göre parti yapılanması, KCK örgütlülüğü, öz savunma, demokratik toplum inşası, demokratik konfederalizm örgütlülüğü, bu çerçevede kadın ve gençlik hareketi gerçekleştirilseydi, gerilla öz savunma temelinde bir değişim-dönüşümü yeterli düzeyde yaşasaydı bu kongreye gerek kalmayacaktı. Ben buna adım gibi inanıyorum. Arkadaşlar ne derler bilemem ama işin gerçeği budur. Zaten 2002’de Önderlik PKK‘yi tarihsel yerine oturtmak istiyordu. Eğer PKK ismiyle ayakta kalma gücünü aşabilseydik, PKK’nin böyle bir öncülük olarak sürmesi gerekli olmayabilirdi. Önderliğin ilk Demokratik Konfederalizm tanımlamalarında partiyi nasıl ele aldığını iyi biliyoruz. Hepsini deşifre edip, boşa çıkardık. “Partileşin dedik, partileşemiyorsunuz; gerillalaşın dedik, gerillalaşamıyorsunuz; demokratik uluslaşın-kongre olun dedik, onu da yapamadınız, peki ne yapacaksınız siz?’’ Bunları aynen Önder Apo söyledi. O zaman da deşifre eden, büyük düşünceyi yeni paradigmayı örgüte, pratiğe ve eyleme dönüştürmeyen partimizi bu temelde eleştirdi. PKK bu biçimde kalmayacaktı. Silahlı güçler böyle olmayacaktı. Bu biçimde toplumu eğitme ve örgütlemede, özgür birey-demokratik komün çizgisinde toplumsal eğitimi ve örgütlemeyi geliştirmede bu duruma düşmeyecektik ve biz toplumdan böyle kopmayacaktık. Fiili olarak koptuk, mekân olarak koptuk. Çoğumuz yaklaşamıyoruz bile topluma. İtiraf edelim; toplumla ne alakam var benim, kaç yıldır toplumla ne tür ilişki kurabiliyorum? Biz böyleyiz, devrimci böyle olur, denemez. Önder Apo o koşullarda bile bizden daha fazla insanlarla ilişki yaratıyor. Bir de mekân olarak anlayış olarak koptuk. Evet toplumun içinde gezdiğimiz yerler de var; Avrupa gibi, Rojava gibi yerlerde. Ama öncülük görevleri yerine geliyor mu? Gelmiyor. Bu çok nettir. Toplum gerçekten eğitiliyor mu, örgütleniyor mu? İhtiyaç duyduğu demokratik modernite öncülüğü yapılabiliyor mu? Yapılamıyor. İşte bu kongreye bunun sonucunda geldik.
Kendimizi Apocu çizgide değişime-dönüşüme uğratmak zorundayız
Artık böyle bir radikal dönüşüm gerekli oluyor. Ve biz bütün gücümüzü ortaya koyarak, Önder Apo tüm çabasını buraya seferber ederek bu kongreyle birlikte geçmişte yapılamayanları yapmaya çalışıyor. Önümüzdeki süreç gelişecekse, bu temelde olacak. Bu kongrenin kararları öylesi gelişmeler için zemin sunuyor, ön açıcı oluyor. Bunu sağlayacak kararlar aldık. Bu kesindir, bunu netleştirdik. Önder Apo’nun isteklerine bu anlamda cevap oluşturduk. Fakat görevimiz sadece karar almak değil. Önder Apo’nun isteklerini resmileştirmek değil. Burada aldığımız kararlarla görev ve sorumluluğumuz bitmiyor. Bunu görüp anlayabilmemiz de çok çok önemli. Önder Apo’nun yeni karar ve yöntemlerle bu değişim-dönüşümü, yeniden yapılanmayı 30-35 yıldır gerçekleştirmek istediği ideolojik-stratejik değişimin önünü açtık da bu değişim bizimle olacak, bizden başlayacak. Önder Apo gerçekleştirmiş. Topluma ve karşımızdaki düzene yansıyacak bunlar. Ara halka biziz, yani kadrolardır. Demokratik toplum örgütlülükleri, her düzeydeki demokratik siyaset örgütlerimiz, devrimci demokratik yurtsever kadrolar ara halkayı oluşturuyorlar. Değişimi başarmış Önder Apo’nun gerçekleştirdiği değişim dönüşümü halklara, kadınlara, gençlere, topluma taşırmanın yine sistemi değişime zorlamanın öncüleri; böyle bir sürecin ara halkası biziz. Bizde gerçekleşirse, pratikte başarıya ulaşacak. Biz bunu görüp katılmaz, bu temelde çaba harcamazsak, sorun sadece Önder Apo’nun çabalarıyla olmaz. Aldığımız kararlarla ön açtık ama yenilik gerçekleşmez, dönüşüm gerçekleşmez, yeni inşalar gelişmez. Bunların hepsi bizim değişim-dönüşüm yaşamamıza bağlı. Geçmişte zihniyette, tarzda, üslupta, örgütlenmede değişim ve dönüşümü zamanında yapsaydık, kendimiz bunu gerçekleştirseydik zaten bu durum ortaya çıkmazdı. Şimdi de eğer başarılı olacaksa bu adım bizim değişim ve dönüşümü yaşamamızla olacak. Onun için de bu temelde büyük bir mücadele içerisine giriliyor. Çok etkili biçimde rol oynamamız gereken, daha aktif olmamız gereken bir döneme giriliyor. Hiç kimse bunun dışında kalamaz. Ama rol oynayabilmek var olanı sürdürmekle olmuyor. Şimdiye kadarki anlayışları, alışkanlıkları, tarzı, üslubu sürdürürsek bu gerçekleşmeyecek. Kendimizi Apocu çizgide, yeni paradigma temelinde doğru yeterli değişime ve dönüşüme uğratmak zorundayız. Bütün bunların gerçekleşmesi bize bağlı. Önder Apo’nun içinde bulunduğu koşullar ortada. Bir gücü var, mücadele yürütüyor, halk büyük bir destek veriyor, demokratik insanlık belli ölçüde tanıdı, desteği Önderliğin arkasında… Ama örgüt desteği olmazsa, kadro desteği olmazsa, örgütlü toplumun desteği olmazsa Önderlik yalnız başına yapabilir mi? İçinde bulunduğu koşullarda bunu gerçekleştirebilir mi? Gerçekleştiremez. Gerçekten her zamankinden karmaşık, zorluklar içeren, çelişkilerle dolu bir süreçteyiz. Her zamankinden daha fazla görev ve sorumluluk düşüyor. İki temel şeyimizdi; her zaman “partileşelim” diyorduk, “PKK” diyorduk. Şimdi “PKK’yi feshettik artık partileşme de bitti, ideolojik yoğunlaşmadan da kurtulduk, silahlı mücadeleyi de durdurduk ondan da kurtulduk, rahata eriştik” diyemeyiz. Böyle yaklaşırsak felaket olur. En zorlu her türlü işi yapabilen, herkesin bir lider gibi, sağlam bir kadro olarak görev ve sorumluluk üstlendiği yerde Önder Apo’nun yapmak istediğini doğru anlayan ve yapan, çevresini buna çeken bir kadro haline gelmesiyle bu süreç kazanılır. Bu görev ve sorumluluk bu kararları alan bizlere düşüyor. Kongrenin sonuçlarını bütün alanlara, arkadaşlara taşırmakla yükümlüyüz. Bu kadar tartıştık, soru işaretleri oluştu bizde; arkadaşlarımızda da oluşacak. Dolayısıyla herkesin kafa karışıklığını-soru işaretlerini kaldıracak, süreci doğru anlayacak, Önder Apo’nun yaptıklarını doğru bilecek, Önder Apo’nun yürüyüşüne doğru katılıp katkı sunacak hale gelmesini sağlamamız lazım. Buradaki arkadaşlar olarak bir yönetim gücü, bir öncü gibi hareket etmeyi bilmeliyiz. Buraya katılmış olmak bize bu görev ve sorumluluğu yüklüyor. Kendimiz öyle davranmalıyız. Burada olmayan arkadaşları aynı düzeye getirmeliyiz. Önder Apo’nun istediği düzeyde bir değişim-dönüşümü gerçekleştirebilmeliyiz. Bunu da bütün topluma taşırmalıyız. Halkları, kadınları, gençleri bu temelde eğitip örgütleyerek böyle bir sürece hizmet eder hale getirmeliyiz. Görev ve sorumluluğumuz bu çerçevededir.
Evet, PKK’nin feshedilmesi kararını aldık, varlığını ve çalışmalarını durduruyoruz. Fakat şunu biliyoruz ki; PKK bir Önderlik hareketiydi. Önderlik gerçeğinin örgütlü ve eylemli kılınmış haliydi. Şehitler partisi olarak tanımladı Önder Apo. PKK’nin örgütsel yapısı değiştirilebilir, feshedilebilir, ediliyor da. Fakat düşüncesi feshedilemez. İdeolojik-politik çizgisi ortadan kalkmaz. Onun yarattığı ruh-duygu, düşünce, miras yok olmaz. Önderlik ve şehitler gerçeğini ifade ettik. Çok kısa da olsa PKK’nin mücadeleyle yarattığı değerleri ortadan kalkmış sayabilir miyiz? Kim bunu yapabilir? Kim silebilir? Hiç kimse yapamaz!
Görev ve sorumluluklarımız arttı
Biraz uzadı aslında bu kadar uzatmaya da gerek yoktu. Şunu bilelim; daha doğru, daha etkili mücadele etmeye çağrıdır bizim için Önder Apo’nun bu müdahalesi. ‘Kendinizi daha doğru anlayın, daha iyi örgütleyin, doğru güçlü tarz haline getirin ki benim düşüncelerimin uygulanması ortaya çıksın, diyor’ Önderlik. “Sizin pratiğiniz benim düşüncelerimizin uygulanması değildir, kendinize göre uyguluyorsunuz, benim adıma yapacaksanız uygulamanızı değiştireceksiniz, öyle yapmıyorsanız kendi adınıza sahip çıkacaksınız benim adımla ifade etmeyeceksiniz” dedi. Biz ne kendi adımıza sahip çıktık ne de Önder Apo’nun istediği gibi yaptık. O biçimdeki örgütsel yapılanmaya son verdi Önder Apo. Yenisini Apocu paradigma temelinde kendisi geliştirecek. Ama bunun için imkân, zemin, fırsatın oluşması lazım. Bizim bunu sağlamamız gerekiyor. Kendi başına bizsiz olmayacak. Kendi başına, yalnız başına yapsın biz de onun içinde sürüklenelim, diyemeyiz. Doğru durursak, doğru anlarsak, anı anına mücadele etmeyi bilirsek, örgütlülüğümüzü korursak, atılması gereken adımları zamanında atarsak, sözü pratiği zamanında yerine getirirsek, daha güçlü ve etkili bir özgürlükçü bir çalışma yürütürsek, işte o zaman Önder Apo söz konusu değişiklikleri ve yeniden yapılanmayı gerçekleştirme zemini bulacak. Yaratıcı emeği ve düşünce gücü ile de bunları başarıyla yerine getirecek. Demek ki görev ve sorumluluklarımız aldığımız kararlar ile azalmadı, arttı. Sadece karşıt güçler, AKP iktidarı, TC ya da milliyetçi güçler değil, bir sistem var karşımızda. Onunla mücadele halinde olma durumu var. Böyle yoğun ve kapsamlı bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadeleyi yürüttüğümüz ölçüde söz konusu değişimi-dönüşümü yapabileceğiz. Bunu kabullenmiş bir karşı taraf yok. Karşımızda böyle bir zihniyet, siyaset yok. Tam tersine -bunu hiçbir zaman unutmamalıyız- bizi bir kaşık suda boğmak ve yanıltmak isteyen, her an özel psikolojik savaşla etkileyip yoldan saptırmak isteyen, dört bir yandan kuşatan bir düşman var. Arkadaşlar dikkat çektiler, daha fazla yönelim olacak, diye. Doğrudur. Belki de yapılanların hepsi hiledir, bizi aldatmak için bir oyundur. Normaldir çıkar mücadelesinde böyle şeyler. Bu kadar söz veriyorlar böyle davranırlar mı, demememiz lazım. Yaparlar. Özellikleri, anlayışları bu; ölçüleri böyle. Yadırgama yok, tam tersine marifet sayılıyor onlarca. Bunu kim en iyi yapıyorsa en üste o çıkıyor. Kendi içlerinde de yapıyorlar, birbirlerinin gözünü çıkarıyorlar. Astılar, kestiler, idam ettiler. Karşımızdaki devletin, kendi sahiplerine neler yaptığını görelim. Tarihe bir dönüp bakalım. Niye saf olalım ki! Bu gerçekler silinmiyor ortadan. Unutamayız yaşananları. Mücadele gücü olmayı, daha güçlü durmayı, daha fazla görev ve sorumluluğa sahip olduğumuzu unutmayacağız.
‘Doğru iş yapın, doğru anlayın, doğru çalışın’
Değişim ve dönüşümü başlatıyoruz. Bu kongre başlatmalı. Bu kongre illa öyle platform olsun, illa al kâğıdı-kalemi söyleneni yaz diye yapılmıyor. En güzel yazıları yazıyoruz, eğitimler yapıyoruz. Bu konularda ciddi bir eksikliğimiz yok. Fakat onların hiçbiri mesele değil; mesele pratikte gerçekleşendir. Mesele pratiktedir.
Yazıp çiziyor, doğrular şunlardır, diyoruz ama doğru dediklerimizin 180 derece karşıtını, yanlış olanı yapabiliyoruz. Doğru anlamak lazım özeleştiriyi. Somut özeleştiri yapmak lazım. Neler olduğunu somut olarak görüp fiiliyatta mücadele ederek kendimizi oradan kurtarmaya çalışmamız lazım. ‘Kirinizi pasınızı ortama saçmanızı istemiyorum’ diyordu Önder Apo. ‘Ortama da zarar verir o. Kendi içinizden yapın, kendinizi sorgulayın, kendinizi düzeltin, hiç demeyin başımız gözümüz üstüne’ diyordu. ‘Doğru iş yapın, doğru anlayın, doğru çalışın’ diyordu. Hiçbir şey beklemeden, birileri platform kuracak, birileri rapor isteyecek; isterlerse yaparım, istemezlerse yapmam böyle dururum… Böyle yaklaşmamak lazım. Sorun, bir platforma çıkmak, rapor yazmak birilerine hesap vermek değil. Kendimize hesap verelim. Yazıp çizerek, konuşup söyleyerek değil, düşünerek, duyarak, anlayarak, kendimizi sorgulayarak Apocu çizgi gereklerine göre kendimize hesap verelim. Kim böyle yaparsa önümüzdeki süreçte o yürür.
Önder Apo net bir şekilde söyledi, ‘kim kabul ederse ben onunla yürürüm’ dedi. Her zaman böyleydi, şimdi de öyledir. Kim kendisini düzeltir, bu sürecin iş yapan-başarı ortaya çıkartan militanı haline gelirse süreci o yürütecek. Yoksa var olduğu gibi yürümeyecek. Bu kararla olur, şununla-bununla olur. Nasıl olur bilemem ama biz güçlü bir değişim-dönüşüm yaşayacağız. Bunu Önderlik gerçeği üzerinde daha fazla yoğunlaşarak, geçmiş pratikten çizgi temelinde daha fazla, korkusuz sorgulayıp ders çıkararak yapabiliriz. Birbirimizi etkileyerek yapabiliriz.
Birbirimizi dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var
Yoldaşlaşmak bu dönemde çok daha önemli ve gerekli. Yoldaşlaşmanın gelişmesi, birbirine bu anlamda güç ve destek verme, birbirini dinleme-anlama, hata ve eksikliklerin aşılmasında birbirine güç ve destek verme yoldaş olmanın gereği. Hepimizin de buna ihtiyacı var. Hepimiz böyle bir yoldaşlar topluluğuna sahip olmanın ihtiyacını duyuyoruz. Önder Apo’da böyle bir yoldaşlığı, güç ve desteği görerek biz yeniden doğduk, katıldık. Bütün hataları ve eksiklikleriyle beraber her türlü zorluktan, olumsuzluktan kurtulma böyle gerçekleşti. Demek ki birbirimize güç ve destek verebiliriz. Birbirimizi dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var. İyi bir tartışma ortamı yapmaya ve yaratmaya ihtiyacımız var. ‘Ben kendimi, sizleri, toplumu eğitiyorum, sistemi de mücadeleyle bir yana getiriyorum’ diyordu Önderlik. ‘Siz de biraz etrafınızdaki arkadaşlar ile ilgilenin, güç destek verin’ diyordu. ‘Onların güçlülüğü sizin güçlülüğünüz’ diyordu. Önderlik bizi eğitti, bilinçlendirdi. Dünyayı da tarihte yaşanan olayları da bugünü de biraz daha iyi anlıyoruz. Olaylar karşısında yorum yapabiliyoruz. Ama hemen ilk aklımıza gelene doğru budur demeyelim. Bu doğrudur, diye dayatmayalım.
Yoldaşlığı yüce amaçlar için bir ölçü haline getirmeliyiz
Örgüt olma bir biçim, bir bürokrasi değildir. Hele hele devrimci, sosyalist militanların örgütü salt biçimle olmaz. Böyle bir biçimcilik Apocu Hareket gibi hareketler için geçerli değildir. Avrupa sosyalizmi bunu geliştirdi, Rus sosyalizmi de esas aldı. Lenin en çok bunun üzerinde durdu; tüzüğün maddesi böyle mi olacak, şöyle mi olacak diye kızılca kıyametler kopardılar. Peygamberler ve filozofların yürüyüşü böyle değildir. Büyük düşünce hareketlerinin yürüyüşü öyle değildir. Önder Apo “benim hareketim bürokratik sosyalist hareketlerden çok özgürlük hareketlerine, peygambersel hareketlere daha yakındır” dedi. Biçim olur, kural neyse ona uyarım, uyduğumu gösteririm, sonra da bildiğimi okurum, anlayışıyla olmaz. Örneğin dinleri ele alalım; nasıl bin yıllardır ayaktalar, kendilerini yaşanılır kılıyorlar. Biçimle mi yapıyorlar bunu? Çoğunun bir biçimi de yoktur. Ama bütün mensupları onunla yoğruluyorlar. O yaşama dönüşüyor. Bizim Apoculuğu böyle bir yaşam haline getirmemiz lazım. Yoksa, nasıl bir örgüte dönüşecek, hangi biçimi alacak, kim ne yetki alacak diye yaklaşmamalıyız. Düşünce gücü var Önderliğin. Önder Apo, ‘ben mezarda da rolümü oynamaya devam ederim’ dedi. Ne demekti bu? Ben bir düşünce gücüyüm; düşüncem eğitir ve yönetir, demektir. Biz Apocular olarak Önderlik düşüncelerini böyle yaşama dönüştürdük mü? Zayıflık buradadır işte. Başarı eksikliği, değişip-dönüşememe, doğru anlayamama, hepsi buradan kaynaklanıyor. Onun için daha fazla birbirini görmezden gelen ya da reddeden, iten değil; güç-destek veren, dinleyen, anlayan, öğreten ve öğrenen, her zaman öğrenmeye açık olan, yoldaşlığı yüce amaçlar için bir ölçü haline getirmeyi bilen olmalıyız. Böyle olmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Görev ve sorumluluk en başta bu hale gelmeyi gerektiriyor. Böyle bir değişim ve dönüşümü yaşarsak, Apocu çizgide bu çizginin gereklerini yerine getirirsek bu dünyada en güçlü örgüt oluruz. Saldırılar karşısında direnme cesareti ve fedakarlığını da çıkarırız. Öngörümüz de güçlü olur, doğruları da önceden görebiliriz. Daha da önemlisi hızlı karar alma ve ortak çalışma gücünü gösterebiliriz. Kolektivizmi kendi içimizde güçlü bir şekilde yürütebiliriz. Önderliğe doğru katılma böyle olur. Önder Apo, Hakiler ve Kemaller için, ‘biz birbirimizle konuşmuyorduk birbirimizin gözüne bakınca ne demek istediğimizi anlıyorduk’ dedi. Şimdi biz öyle miyiz? O düzeyde yoldaşlaşmış mıyız? Biz şimdi ortak düşünce ve eylem geliştirmede böyle bir düzey yarattık mı? Bu, şu anlama gelmiyor: birileri söylesin diğerleri ona uysun, böylece hiçbir sorun kalmaz. Çok yönlü düşüncelerin ortaya çıktığı ama ortak bir düşüncenin Önderlik doğruları temelinde buluştuğu, orada birleşerek etkili ve hızlı bir şekilde eyleme geçen bir pozisyona gelmeliyiz. Sorun buradaydı. Geçmiş süreçte hata ve eksiklik göstermemizin temel kaynağı burasıydı. Bunu aşan bir örgütsel topluluk haline gelmezsek, önümüzdeki karmaşık süreçte hiç başarılı olamayız. O nedenle, PKK pratiğinin dersleri temelinde Önderlik hakikatini, özellikle kahraman şehitlerimizin bize bıraktıkları miras ve değerler, bizlere kazandırdıkları ve öğrettikleri doğrular temelinde kendimizi düzeltirsek, her türlü kaygı ve korkuyu aşan bir duruşu, objektif bir doğal örgütlülüğü ve müthiş bir eylem gücünü ortaya çıkarabiliriz. Apoculuk böyle oluştu. Şehitlerimiz gerçekliği var; onların Önderlikle bütünlüğü böyleydi. Hakilerin, Kemallerin, Mazlumların, Hayrilerin, Fuat ve Rıza arkadaşların Önderlikle bütünlüğü böyleydi. Birçok arkadaş tanıktır. Ben de bir tanık olarak gördüklerimi aktarmak istiyorum aslında. Önderliğin Haki arkadaşla oturup da konuları dakikalarca konuştuğuna hiç tanık olmadım. Daha o zaman Önder Apo düşüncelerini yazılı hale getirmemişti, bir örgüt, tecrübe, hiçbir şey yoktu. Ama o gerçeği görmüştü. Önderliği anlamış ve Önderliğe öyle bir katılım gerçekleştirmişti. PKK’nin esası bu. Biz kendi bildiklerimizi yapalım, kendi anlayışımıza uygun olanları Önderlikten alalım, onları uygulayalım ondan sonra da Önderlik adına olsun, diyemeyiz. Böyle diyerek bozduk bu işi; düzelteceksek buradan düzelteceğiz. Daha fazla uzatmaya gerek yok. Arkadaşlar da ifade ettiler. Anladıkça insan “neden zamanında yeterli görüp anlayamadık da bu kadar zorlanma ve kayıp yaşadık” diye hayıflanıyor tabii. Önder Apo’nun değerlendirme ve eleştirileri bizlere bunu açık bir şekilde gösteriyor. Anlayabilirdik ve yapabilirdik; bu hayıflandırıcı bir durum tabii. Öte yandan yeni bir başlangıç için ön açabilmek de önemli. Bu da anı anına Apocu çizgide sağlam durarak kendi çabamızla gelişecek bir şey. Böyle bir mücadele sürecine kendimizi hazır etmemiz kesinlikle gerekli. Heyecan verici, coşku verici, hatayı bulup oradan geri dönmek, bizi başarısız kılan etkenleri ve hataları bularak onlardan kurtulmak; işte Önder Apo’nun yükten kurtuldum dediği bu. Bizlerin de eleştiri ve özeleştiri ile doğru katılımla bunu sağlaması gerekli. Böyle yaparsak, süreci doğru anlar, Önder Apo’ya en doğru katılımı sağlarız. Bu kongrenin kararları gerçekten de bir dönemi sona erdirir yeni bir başlangıcı sağlar. Hiçbir düşman saldırısı bunu engelleyemez. Her türlü saldırıyı -nereden nasıl gelirse gelsin- bu duruşla kırabiliriz. Önder Apo’nun başlattığı bu hamlenin başarısının önünü açar, ona çok güçlü katılmak üzere biz de seferber oluruz. Böyle olduğu zaman da kesinlikle başaracağız. Bu Kongre kararlarını doğru uygulamak bize böyle bir çıkış imkânı veriyor. Önder Apo’nun güçlü bir çıkış yapmasına fırsat veriyor. Bundan daha iyi ve güzel bir şey olamaz. Bu bakımdan da, bu kongremizin sonuçlarını doğru anlayıp etkili, başarılı uyguladığımız ölçüde yeni devrimci, özgürlükçü, kadın özgürlükçü, enternasyonalist hamlelerin, -Önder Apo Demokratik Toplum Sosyalizmi dedi- demokratik toplum sosyalizminin güçlü bir şekilde hamlesel çıkış yapması sağlanacaktır. Buradan çıkan sonuçlar örgüt ve eylemde yön verip ön açacaktır. Eleştiri ve özeleştiriyle, süreci doğru anlamayla Önderlik gerçekliğine bu temelde katılımımızı sağlamaya, tüm yoldaşların bu sürece yenilenmiş olarak aktif katılım sağlamasının sonuç verici olacağına inanıyoruz. Tüm yoldaşları Önder Apo etrafında, doğru anlayarak, doğru özümseyerek çok daha güçlü bir kenetlenme sağlamaya, Apoculaşmayı en güçlü biçimde düşünsel ve eylemsel olarak geliştirmeye, Apoculuğun zaferden zafere koşan hamlelerinin yaratıcısı olmaya çağırıyoruz. Bu temelde tüm yoldaşlara üstün başarılar diliyoruz. Kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor; Önder Apo’yu derin özlemle saygıyla selamlıyoruz.
Bijî Rêber Apo, Bijî Serok Apo…