“Kahramanlık, Kurdistan gerçekliğinin devrimle değiştirilmesinin alfabesidir.” Önder Apo
Bir savaşta yenilen her askerin en büyük arzusu ve arayışının “onurlu bir ölüm” olduğu belirtilir. Buna karşılık zaferden başka bir sonucu kabul etmeyenler ise “yenilen için hiçbir ölüm onurlu değildir” der. Kurdistan’da onur direniş sayesinde kazanıldı. Onur, ölümün üstüne gidilerek, ölümde yaşamı yaratmakla kazanıldı. Kahramanlık gerçeği “ölümü öldürerek” kazanıldı ve zaferin yolu açıldı.
Yeni bir Kahramanlık Haftası’nda ulusal onurumuzun sembolü olan tüm Mazlumlar, Egîtler, Zekiyeler şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.
Büyük komutan Egît yoldaşın şehadeti ardından Önder Apo “Ulusal kurtuluşta partileşmenin sembolü” olarak değerlendirip 3. Kongre’nin çizgisi haline getirmiştir. Adına ilk resmi gerilla akademisi açıldığı gibi şehadet tarihi olan 28 Mart “Ulusal Kahramanlık Günü” olarak kararlaştırılmış; Mazlum Doğan yoldaşın şehadet tarihi olan 21 Mart ve 28 Mart arası ise “Ulusal Kahramanlık Haftası” olarak ilan edilmiştir. Parti ve Ordu çizgimizi temsil eden büyük komutanlarımız şahsında ilan edilen kahramanlık günü ve haftası, halkımızın ulusal kurtuluş mücadelesinde kahramanlık destanına dönüşerek bugünlerimizi aydınlatmıştır.
Mazlum eylemiyle ölümü kolaylaştırmıştır
Bu konuda Önder Apo bir Newroz değerlendirmesinde şunları ifade etmiştir:
“Mazlum yoldaş çok iyi biliyordu ki, yüzyılların çok vahşi ve yok edici zoru, her şeyi götürecek; bir PKK umudu var, onun ışığı var ve bu söndürülmek istenecek! O dönemin güçlükleri o kadar dayatıcıdır ki, tarihin bu tip dönemlerinde, daha çok da bizim tarihimizde yapılan ya büyük bir perişanlık içinde bu kaderdir deyip sonunu beklemek ya da çok kötü bir teslimiyet olmuştur. Mazlum yoldaş ikisini de yapmıyor; bir direniş geleneğinin son halkasını ve noktasını teşkil eden bir eylemliliğe girişiyor.
Biz daha o günden, bu eylem, ölümü kolaylaştırmıştır demiştik. 1980’lerin başlarında böylesine bir fedakarlıkla ölüme uzanmak düşünülemiyordu; ölmek çok zor geliyordu. Kaçış esastı, teslim olmak ortama egemendi. Zindan içinde daha büyük direnme zordu. Başlangıç işte böyle yapıldı. Hatta bu eylem için “bu bir köprü oluyor; bir tarihsel imha ve teslimiyet döneminden bir tarihsel direniş dönemine büyük bir geçiş köprüsüdür” dedik. Nitekim bunun doğru bir tanım olduğu, daha sonraki süreçte ortaya çıktı. Zindanda teslimiyeti yırtan direniş dalga dalga yayıldı ve bizim dağ direnişimizle birleşti. Düşmanın bütünüyle kapatmak istediği özgürlük kanallarımızla birleşti. Artık bir ulusun ölümsüzlüğü adına ne söylenebilecekse, öyle bir duruma gelindi.
Biz Mahsum Korkmaz (Egît) yoldaşın anısı üzerine bir şeyler söyledik ve bu direniş şehadeti için “o, dağda beliren yaşam umudunun söndürülmesine karşı soylu bir çabaydı” dedik. Gerillanın sönmesinin, bir ulusun sönmesine eşit olduğunu Egît yoldaşın çok özverili bir kişilikle ve sonuna kadar layık bir yaşamla bu adımda ısrar ettiğini ve şehadetiyle bir dönemece damgasını vurduğunu; bundan sonrasına devam etme gücünün gösterilmesi gerektiğini, şehidin anısına mutlaka verilecek bir karşılığın olacağını, karşılık verilmezse bu işin biteceğini söyledik. Bu şehadetin böyle bir anlamı vardı.
Bazı provokatif öğelerin, Egît yoldaşın şehadetinden rahatlık bile duyduklarını çok iyi biliyoruz. Bunlar, “siz misiniz gerillayı geliştirmek isteyen, siz misiniz bu adımla başarı sağlayacağına inanan, işte en çok güvendiğiniz kişi de vuruldu, artık bir şey yapamazsınız” diyorlardı. Düşman da böyle reklam ediyordu. Biz o zaman da şöyle bir söz verdik; “böylesi bir şehidin anısına verilecek en anlamlı karşılık, bir yıl içinde gerilla takımlarına ve hatta bölüğüne yakın bir gücü ülkemizin dağlarında hareket ettirmektir” dedik. Bunu yaparsak, anıya gereken karşılığın iyi verilmiş olacağını belirttik. Nitekim bunu gösterdik. Aradan bir yıl geçmeden, bütün yetmezliklerine rağmen, böylesi grupları ulaştırabildik. Bu da düşmanın bütün çabalarına rağmen, büyük umut sesinin, büyük umut kaynağının söndürülmemesi ve daha da parlatılmasıydı.”
Gerilla bu büyük şehadetlere anlam verme temelinde gelişmiş, büyümüş ve kalıcılaşmıştır. Dikkat edilirse Önder Apo o dönemde “gerilla takımları ve hatta bölüğe yakın bir gücü ülkemizin dağlarında hareket ettirebilmenin” ne kadar tarihi önemde olduğunu belirtiyor. Ve öyle de oluyor; ülkeye geçirilen gruplar savaş tarihimizin en kritik dönemlerini göğüslüyor. Buradan çıkarılacak büyük dersler vardır. Demek ki bir gerilla takımıyla tarih yazılabiliyor.
Gerilla direnişi 1990’lı yıllara doğru büyüyerek gelişince Zekiye Alkan yoldaşla başlayan Rahşan, Ronahî ve Bêrîvan yoldaşlarla devam eden Newroz eylemleri kitleselleşmenin önünü açmıştır. Önderlik bu eylemleri şöyle değerlendirmiştir:
“Mazlum yoldaş nasıl partiye bağlı kalıp PKK’yi yaşamanın çağrısını yaptıysa, yine Mahsum yoldaş nasıl gerillaya bağlı kalıp onun çağrısı olduysa, bu genç kızlarımızın şehadeti de “serhildana başlayın, bağlı kalın, ülkeye yönelin, yurtseverliğe yönelin, kitleselleşin ve bu anlamda alevi tutuşturun çağrısıdır.”
Böylece Newroz ateşi dağ dağ, ova ova, kent kent hatta ülke ülke yayılmış, milyonların özgürlük isyanına dönüşmüştür. Kahramanlaşan halk gerçekliği bu şekilde büyük bedellerle açığa çıkmıştır.
Kahramanlık Haftası aynı zamanda Kızıldere katliamına da bir yanıt olmuştur. 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilen THKPC öncüsü Mahir Çayan ve arkadaşlarının anısı bu şekilde yaşatılmıştır. Onlar THKO öncüsü Deniz Gezmişlerin idamını engellemek için NATO üssündeki 3 teknisyeni kaçırmışlardı. Bu eylemde şehit düşmüşlerdi. Buradan çıkarılacak en önemli sonuçlardan biri de şudur: Günümüzde Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin ruhunu yaşatmak isteyen herkes Önder Apo’nun özgürlüğü için eylem halinde olmalıdır. Kaldı ki Önder Apo’nun ilk kez tutuklanması da Kızıldere katliamını protesto ederken gerçekleşmiştir.
Gerilla, kahramanlık çizgisini bir yaşam kültürü haline getirmiştir
Devrimci mücadele tarihi hepimizi birbirine bağlıyor. Ortak mücadele HBDH ile sürdürülüyor. Yani HBDH 21, 28 ve 30 Mart anılarına verilmiş ortak cevap oluyor. Bu anlamda HBDH Kahramanlık Haftası’nın ruhuyla, özgür Kurdistan ve demokratik Türkiye hedefiyle kurulmuş ortak mücadele örgütü olarak şehit anısına bağlılığın en anlamlı yanıtlarından biri olmuştur.
Mazlumların, Ferhatların, Kemallerin, Hayrilerin, Egîtlerin, Zekîyelerin, Rahşan, Ronahî, Bêrîvan ve Semaların anısına bağlı kalan gerilla, kahramanlık çizgisini bir yaşam kültürü haline getirmiştir. Düşmanın sınırsız vahşetine karşı Kurdistan’da yaşam kahramanca olmak zorundadır. Direniş çizgisi kahramanlık çizgisinde gelişmiş ve günümüzde Garê, Avaşîn, Metîna, Zap kahramanlığında, Rûken ve Saraların fedailiğinde kendisini zirveleştirmiştir.
Gerilla ve savaş çizgimizin sembolü büyük komutan Egît yoldaşın yiğitliğini düşmanın o dönemki kurmay ekibi de itiraf etmiştir. O ekip içinde yer alan subaylardan birisi emekliliğine doğru konuşmuş “Egît gerçekten yiğit bir insandı” sözlerini sarf etmiş, bir diğeri ise “bize göre PKK içindeki en tehlikeli kişi Egît’ti çünkü yanındakilere ve halka en iyi davranan oydu!” demiştir. Aynı kişi “Ben Hogır dönemini de yaşadım. Kurmay ekipte bu durumu değerlendirdik ve PKK içinde 4 tane Hogır olursa bizim savaşmamıza gerek yok, kendileri PKK’yi bitirir biçiminde bir sonuca ulaştık” diyerek çeteciliğin düşman nezdinde nasıl algılandığını da ortaya koymuştur. İki çizginin savaşı bugün kapitalist modernite ve demokratik modernite savaşı düzeyinde evrensel hal almıştır. Bu durumu yaratan PKK’nin kahramanlık çizgisidir.
Kahramanlığın bir de bu boyutu vardır yani çizgi devrimciliğini, ilkeyi savunmak, ne pahasına olursa olsun ideolojik doğrultudan taviz vermemek! Savunmalarda Önder Apo yeni dönemde devrimciliğin ve kahramanlığın tanımını toplumun ahlaki-politik gelişimi önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve toplumsal inşaya hizmet etmek şeklinde tanımlıyor. Ne kadar toplumsal inşa o kadar kahramanlık! Ne kadar toplumun savunulması o kadar kahramanlık! Ne kadar toplumun eğitilip, örgütlenmesi ve savaştırılması o kadar kahramanlık! Bu da cesaret kadar bilinç ve emek işidir. Kaygısız, tereddütsüz, fedaice, sonsuz bir inançla katılım işidir.
Fransa tarihinde adı geçen Jan Dark (Jeanne d’arc) erkek kılığına girerek savaşmış ve orduya büyük moral vererek zaferin kazanılmasına yol açmıştır. O dönemde savaşa kadınların katılması ölüm sebebiydi. Gerçek ortaya çıkınca kilise onu yakma kararı almış ve henüz 19 yaşındayken on bin kişinin önünde diri diri yakılmıştır. Aynı kilise 500 yıl sonra itibarını iade edip “Azize” ilan etmiştir. Bir yazar onu şu sözlerle anlatmıştır: “Yanman yarım saat sürdü, anlaşılman 500 yıl, ey ermiş!” Tarih tüm kahramanlıkların hakkını er-geç vermiş ve zafer sembolü olarak anmıştır.
Tarihteki tüm kahramanlıklar böylesi bedellerle gerçekleşmiş ve tüm halklara ilham olmuştur. Günümüzde Kurdistan’da yaşanan kahramanlık çizgisi tüm insanlığa ilham olmakta, cesaret, umut ve zafer inancını pekiştirmektedir.
Bu bilinçle tüm kahramanlık haftası şehitlerini sonsuz saygı ve minnetle anıyor, halklarımıza büyük acılar yaşatan faşizmden hesap sormada bir dönüm noktası olan Newroz’da açığa çıkan direniş ruhunu, kahramanların kahramanı, en büyük yiğitliğin adı olan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamanın vesilesi yapacağımızı belirtiyoruz.