Fakat yoğun operasyonlara farklı bir eylemle cevap vermek gerekiyordu. Düşmanı kendi üstlendiği ovalarda, şehir ve kasabalarda vurmak daha güçlü sonuçlar ortaya çıkaracaktı. Cudi bölge yönetimi bu amaçla toplanmış ve yakın zamanda gerçekleşmesi için güçlü bir eylemi planlamaya almıştı. Eylem Silopi ovası ya da Silopi şehir merkezinde gerçekleştirilecekti.
Yönetim, toplantısını bitirip kararını açıkladıktan sonra beş kişilik bir grup hazırlanması için devreye girdiler. Bu grup gittikleri uygun köylerde toplantı yapacaklar. Ve gelişmeleri halka anlatacaklardı. Grupta yer alacak arkadaşların ismi okunduğunda, kendi adımı duyunca sevinçten adeta göklere uçmuştum. İsimlerimiz okunduktan sonra yönetimdeki arkadaşlar bizi çağırdılar ve görevimiz ile ilgili ayrıntılı bilgilendirmeyi yaptılar. Ve gerekli perspektifleri sundular.
Eylem için üç yer belirlenmişti. Bu yerler Silopi ovası, İpek yolu ve Silopi şehir merkeziydi. Grubumuza her türlü inisiyatif verilmiş ve bu alanlarda en uygun tarzda eylem geliştirme fırsatı ve zamanı bize bırakılmıştı.
Bu benim katılacağım ilk eylem olacaktı. Ve benim gibi yeni katılan ve daha önce eyleme katılmamış olan arkadaşlara göre çok şanslıydım. Ve bu yüzden hem heyecanlı hem de çok mutlu ve gururluydum.
Eylem yapma fırsatımız yüzde yüzdü, çünkü her yönüyle verilen inisiyatif bize iyi düşünülüp iyi planlanmış bir eylemi yapma imkanı veriyordu. Grup komutanımız Agit Sıperti arkadaştı. Agit arkadaş sürekli bana “gruptan kopma ve yanındaki arkadaşlar nasıl hareket ediyorlarsa sende öyle hareket et, köylere gidişimizde sen konuşursun ve halk ile toplantı yaparsın” diyordu. İlk defa eyleme gideceğimden dolayı tecrübesiz olduğumu bilerek beni sık sık uyarıyor ve belki de daha yeni akademiden geldiğim için beni korumak istiyordu. Gerçekten Agit arkadaş ile birbirimize çok saygı gösteriyor ve birbirimizi çok seviyorduk.
Agit arkadaş partiye katıldığı günden beri kapsamlı bir eğitim görmediğinden ve Önderliğin eğitiminden geçmediğinden ötürü sık sık bana Önderliğin eğitim tarzını, yaptığı çözümlemeleri soruyor ve ben Önderliği anlattıkça gözlerinin içi gülüyor ve bakışlarını bana dik tutarak sessizce heyecan içerisinde dinliyordu. Sürekli pratikteydi, savaşla iç içeydi. Cesaretli yiğit, mert ve fedakar özellikleri en üst boyuttaydı. İşgalci düşmandan nefret ediyor ve düşmanı her yerde vurmak istiyordu.
Savaşta müthiş bir tecrübe kazanmıştı. Eylemlerde adeta coşuyordu. Yoldaşına ve halkına karşı son derece mütevazı, saygılı ve düzeyliydi. Nerede neyi konuşacağını ve nasıl hareket edeceğini çok iyi biliyordu.
Uzun bir yolculuğun ardından Silopi ovasına inmiş ve yolculuk boyunca gizlilik kurallarına harfiyen uymuştuk. Duyarlı davranıyor, özellikle de araba yolunun geçtiği yerlerde farlardan korunmaya çalışıyorduk. Her araba farı göründüğünde fark edilemeyecek bir biçimde yerlere uzanıyor ve komutan Agit’in talimatlarına harfiyen uyuyorduk. İpek yolunu kazasız belasız geçmiştik.
Yol boyunca ilk kez katılacağım eylemin tasarımını kafamda yapıyordum. Bu eylemde başarılı bir pratik sergileyebilsem bundan sonrası için büyük bir manevi güç alacağıma inanıyordum. Diğer yönden eylem içerisinde bir terslik olursa ve ben görevimi yerine getiremezsem arkadaşların yüzüne bakamazdım. Bu yüzden, bu eylemde başarılı bir şekilde görevimi yerine getirmek için kendim ile sözleştim.
İki saatlik bir yürüyüşten sonra uygun bir yerde kısa bir mola verdik. On beş dakika kadar dinlendikten sonra Agit arkadaşın talimatıyla alanı tanıyan Hogır arkadaş İpek yolunu seri bir şekilde geçip yolun kenarına mevzi aldı. Ve işaretini verdi. İşaret vermesiyle beraber tek tek geçtik. Ben ve Agit arkadaş Hogır arkadaştan sonra sağımızı solumuzu kontrol ettikten sonra geçmiştik. Biz de Hogır arkadaş gibi uygun bir yerde hemen mevzi aldık. Diğer iki arkadaş da yolu geçmeye hazırlanıyorlardı ki yoğun arabalar gelip geçince bir süre yerde uzanarak beklediler. Yol hafifleyince ayağa kalkıp hızlı adımlarla bize ulaştılar. İpek yolunu böylece sağlam geçtikten sonra köyün yakınlarında bir yerde biraz bekledik. Bu köy, Hogır arkadaşın kendi köyü olduğundan avuçlarının içi gibi biliyordu. Gerekli yerleri keşfettikten sonra Hogır arkadaş yanımıza geldi. Agit arkadaş Hogır arkadaşa belirlenen eve gitmesini söyledi. Hogır arkadaş da bir arkadaşı yanına alarak söylenen eve gitti. O evde alandaki düşman hareketliliği ile ilgili istihbarat bilgilerini aldı, alan sakindi. Hogır arkadaşlar bu bilgileri gelip Agit arkadaşa aktardılar. Agit arkadaş bunun üzerine köye inip dinleneceğimizi, yemek yiyeceğimizi ve ondan sonra bu köyden ayrılıp planlama çerçevesinde başka bir yere gideceğimizi söyledi. Ve köyün içlerine doğru hareket ettik. Köyde kapı önündeki ışıkları sönmüş olan bir evin kapısını çaldık. Arkadaşları çok iyi tanıyan yurtsever bir evdi. Hemen kapılarını açıp çok samimi ve sıcak sözlerle bizi karşılayıp evin içine aldılar. Ev sahibi yaşlı amca ve oğlu o an evde bulunan arkadaşların hepsini tanıyordu. Bu yüzden benim yeni bu alana geldiğimi hemen anladılar. Ve sevecen, samimi bakışlarını üzerime çevirdiler. Yaşlı amca Agit arkadaşa dönerek “bu hevalı ilk defa görüyorum” deyince Agit arkadaş, “doğrudur. İlk kez bu eve geliyor” dedi ve gülerek bana baktı.
Yaşlı amca kolumdan tutarak beni kendi yanına çekip yan tarafında oturttu. İlgiyle yaklaşım gösteriyordu bana. Ben de bunun üzerine bir hamle yapıp kırık Kürtçemle durumunu sormak istedim yaşlı amcanın. Ama benim Kürtçemi anlamadı. Gerçekten de Kürtçe anlaşamıyorduk. Hem de ana dilimiz olmasına rağmen. Yaşlı amca bozuk Kürtçemden bu çevrelerden olmadığımı anlamış olmalı ki “memleketin neresi?” diye sordu. Ben de nereli olduğumu söyledim. Bundan dolayı yaşlı amca daha bir sıcak yaklaşım gösterdi. Ve üzgün bir ses tonuyla “sizin oralarda çok katliam yaşandı. Oranın halkı çok acı yaşadı. Ve herhalde sen de onların intikamını almaya geldin. Öfkeni düşmana kusmaya kararlısın” diyerek hem bölgemiz hem de benim üzerimde değerlendirme yapıyordu. Konuşurken kini, öfkesi ve yaşadığı acılar yüzünde belirginleşen hatlardan anlaşılıyordu. Yaşlı amca elinden geldiğince yaşam tecrübelerini aktarıyor ve yeni olduğumu bilerek dikkatli ve güçlü olmamı, zorlukları göğüslememi istiyordu. Sonra yüzünü diğer arkadaşlara da çevirerek “sakın ha size her elini vereni dost bilmeyesiniz, güvenip de tedbiri elden bırakmayasınız” dedi gözleri dolmuş bir biçimde.
Yaşlı amca “yaşadığım her günü başka Apo’nun yolunda yürümeye adayacağım. Çünkü hepimizi ölüm uykusundan o kurtardı” dedi. Yaşlı amcanın bu son sözleri bizi de zaten hep beynimizde, yüreğimizde olan Önderliğin efsanevi mücadelesine götürdü. Yaşlı amca ile tartışmayı sürdürmek istiyordum. Fakat zaman geç olmuştu ve planımız çerçevesinde başka bir yere gitmemiz gerekiyordu. Müsaade isteyerek yerimizden kalktık ve evdekilerle vedalaşıp köyün ters istikametine yol aldık. Köyün aşağısına indikten sonra tekrardan yol güzergahımızı değiştirerek daha önce planladığımız şekilde bu köyün ilerisinde olan başka bir köye doğru hareket ettik. Köyün çevresinde askerlerin olup olmadığını iyice kontrol ettikten sonra saat gecenin ikisinde içerisine giriş yaptık. Bu arada Agit arkadaş iki arkadaşı öncü olarak gideceğimiz eve göndermişti. Bu köy bize son derece dosttu. Ve çoğunluğunun ya oğulları, kızları ya da yakın akrabaları gerillaya katılmıştı. Yine çok sayıda milisimiz de bu köyde vardı. Köyde belirlenen milis evine giden arkadaş az sonra milisi de yanlarına alarak köyün girişinde beklediğimiz yere geldiler. Milis yanımıza gelir gelmez çok sıcak bir tavır sergileyerek bizimle tek tek tokalaştı ve evine davet etti. Eve gittiğimizde evdekiler çoktan yatmıştı. Ve ev oldukça sakindi. Milis arkadaş aç olabileceğimizi düşünerek önce çay ve yemek hazırladı. Şafağın sökmesine az bir zaman kala eve yakın bir yerde yapılan ve gerillanın geleceği hesaba katılarak hazırlanan sığınağa girdik. Sığınıkta rahatça oturup uzanabiliyorduk. Fakat fazla yüksek olmadığından ayakta duramıyorduk. Milis bizi sığınağa getirdikten sonra kendisi sığınağa girmeden, herkes içeri girdikten sonra sığınağın kapısını kapattı. Ve titiz bir şekilde kamuflajını yaptı. Çevresinden görünmediğinden emin olduktan sonra kendi evine gitti.
Gerillaya geldim geleli ilk kez bir sığınağa girmiştim. Bu yüzden sığınağın havası bana çok bunaltıcı geliyordu. Saatler geçmiyor ve giderek içimi bir huzursuzluk kaplıyordu. Diğer arkadaşlar ise belki de onlarca kez sığınağa girdiklerinden alışmışlardı buranın havasına ve rahatça derin bir uykuya dalmışlardı. Benim ise gözlerime uyku girmiyor ve adeta nefes alamaz oluyordum. Diğer yandan da kafamda ise sürekli nasıl bir eylem yapacağız? Eylemi nerede ve ne zaman yapacağız? Türünden sorulara cevap arıyordum. Bir an önce oradan çıkıp görkemli dağlara ulaşmayı istiyordum. Ovalar benim içimi karartıyordu. Ve ovada en ufak bir gerilla ilkesine aykırılık imha olmayı getiriyordu.
Ben çeşitli düşüncelere dalmışken milisin kapıyı açmaya çalışmasıyla kendime geldim. Saate baktım. Öğle olmuştu. Bunun üzerine arkadaşları uyandırdım. Bu arada milis de kapıyı açmış ve içeriye yemek taşımaya başlamıştı. Yemeğin üzerine bir de sığınağın bunaltıcı havasında çayımızı içtik. Agit arkadaş çay ve yemekten sonra milisle beraber dışarı çıktı. Dışarıda bir saatten fazla milis ile konuştu. Biz de Agit arkadaşın izni ile tek tek dışarı çıkıp elimizi ve yüzümüzü yıkadık. Çeşmenin üzerinde ciğerlerime temiz hava çekme fırsatını yakaladım. Ama tekrardan sığınağa gireceğimiz an geldiğinden sıkıntılara boğulmaya başlamıştım. Agit arkadaşın da milisle konuşması bittikten sonra içeriye girdi ve milis sığınağın kapısını kapatıp kamuflajını yaptıktan sonra oradan ayrıldı.
Agit arkadaş milisi istihbarat ve keşif çalışmaları için görevlendirmişti. Yapmak istediğimiz eylem için milise çok kapsamlı bilgi vermişti.
Akşam karanlığının ovaya çökmesiyle birlikte sığınağın kapısını açıp dışarıya çıktık. Önce elimizi ve yüzümüzü bir temiz yıkadık ve köyün içerisine girdik. Defalarca arkadaşlar bu köye gelmiş ve örgütleme çalışmaları yürütmüşlerdi. Köyde herkesi tanıyordu arkadaşlar ve köylüler de bu bölgedeki gerillaları iyi tanıyorlardı. Güven duyulan ve her şart altında girilebilen bir köydü. Köyün içerisinde gittiğimiz evdeki tüm köylüler arkadaşlarla çok samimi ilişki geliştiriyorlardı. Evde oturanların büyük bir kısmının ya çocukları ya da akrabaları gerillaydı. Bu yüzden çekinmeden kafalarına takılan her şeyi bir bir bize soruyorlardı. Bizden aldıkları cevapları ve siyasi değerlendirmeleri köylerde yayıyor ve propaganda aracı yapıyorlardı.
Gecenin yarısına kadar güven, hayranlık ve sevgi dolu bakışların gölgesinde gururla, coşkuyla sohbetimizi sürdürdük. Saatlerin ilerlemesi nedeniyle sabah erkenden tarlasına ya da köylerde bitmeyen işlerine gideceklerinden köylüler tek tek bizimle tokalaşıp evlerine dağıldılar. Evde yalnızca biz ve milis kaldık. Milis arkadaş getirdiği istihbarat bilgilerini ve keşif sonuçlarını Agit arkadaşa aktardı. Fakat bu bilgiler yapılacak sonuç alıcı eylem için yeterli değildi. Bu amaçla Agit arkadaş çağırdığı başka bir milisi de aynı çalışma için görevlendirdi.
Agit arkadaş daha sonra milisimizin getirdiği bilgileri ve yaptığı keşif çalışmalarını bize aktardı. İpek yolu üzerinde gezen devriye araçlarına karşı yapılması düşünülen eyleme ilişkin bilgilerdi. Eylem, Botaş ile Cudi lokantası arasında devriye gezen bir askeri jip ile askeri cemseye karşı yapılacaktı. Bunun için milisler devriye araçlarının hangi saatlerde gidip geldiğini netleştireceklerdi.
Sabaha karşı güvenlik tedbirleri amacıyla tekrardan sığınağa girdik. Sığınakta kendi aramızda yapılacak eyleme ilişkin tartışma yürüttük ve derin bir yoğunlaşma içerisine girdik. Eylem pusuydu. Eylemin planlaması ve düzenlemesi devriye saatlerinin netleşmesinden sonra kesinlik kazanacaktı. Eylem kokusu yavaş yavaş geliyordu. Bu koku her arkadaşın gözlerine parıltı yansıtıyordu. Özellikle de ilk eylemim olacağından en coşkulusu bendim. Ve gittikçe sabırsızlanıyordum. Bir de bir an önce yeniden dağlara uzanmak ve bu sığınaktan kurtulmak istiyordum.
Arkadaşların yatması ile birlikte yine ben sığınağın kapısından hafiften sızan ışığa yaklaşarak oturdum. Dışarıdan sızan güneş ışınlarına, ışığa koşmak istedim bir an. Dağlara özlem, dağlara sevgi seli ve dağların temiz havasına ulaşma istemlerim giderek yoğunlaşıyordu.
Saatin sabah onu gösterdiği sırada dışarıdan milisin sesi geldi. Milis işaret vererek sığınağın kapısını açtı. Milisin yanında başka biri de vardı. Arkadaşlar bu kişiyi çok iyi tanıyorlardı. Silopi şehir merkezinde çalışma yürüten şehir milisiydi. Ve deşifre olmuştu. Bunun için yakalanma riski olduğundan şehirden kaçıp bu köye gelmişti. Çok canlı ve coşkulu görünüyordu. Arkadaşlar şehirden gelen milisle sohbete dalmıştı ve kapı açıktı bu fırsatı değerlendirip sığınağın içinden dışarıya çıktım. Biraz hava alıp çevreyi gözetliyordum. İhtiyaçlarımızı getiren milis Agit arkadaşla ayrı bir yerde bir süre konuştuktan sonra iki milis ayrılıp köyün içine doğru gittiler. Gelen milisler eylemin yapılması için gereken keşifleri yapmış ve askeri jip ile cemsenin gidiş geliş saatini netleştirmişlerdi. Bilgilere göre askeri jip ve cemse karanlığın çökmesiyle beraber Cudi lokantasına gidiyor ve gece yarısında tekrardan geri dönüyorlardı.
Agit arkadaş bize milisin getirdiği bilgileri aktardıktan sonra gülerek bu akşam eylemi gerçekleştireceğiz dedi ve eylemin zamanını netleştirdi.
Akşamüzeri açlığımızı gidermek için milislerin getirdiği yemeği beraberce yedik ve eylem sonrası için gereken erzakları çantalarımıza koyduk. Eylem için her şey hazırlandıktan sonra eylem planına geçtik. Buna göre Silopi şehir merkezinden gelen milis ve bu köyün iki milisiyle birlikte sayımız sekiz olmuştu. Planımıza göre devriye arabalarını Cudi lokantasından dönerlerken vuracaktık. Ve bunun için belki de uzun bir süre gece karanlığında pusuda bekleyecektik. Ve bu gece devriye araçları gelmezse yarın akşam tekrardan pusu atacaktık.
Komutan Agit eylem ile ilgili gerekli son uyarıları yaptıktan sonra eylem parolası belirlendi. Eylemin bütün ayrıntıları en küçük noktasına kadar tartışıldı. Ve eylemde kimin nerede duracağı netleştirildi.
Buna göre; iki milis gözcü olacak, yolu sürekli izleyecekler, askeri araçlar geldiğinde işaret vereceklerdi. Diğer arkadaşlar da yirmişer metre mesafe ile ikişer ikişer mevziilenecekler. Gelecek ilk askeri aracı ikinci pusu grubu vuracak yani ikinci mevzii, ilk pusu grubu da “birinci mevzii”, ikinci sırada gelecek olan askeri aracı vuracak. Üçüncü pusu grubu “üçüncü mevzii” ilk aracın imhasında ikinci pusu grubuna destek verecek ve ikinci aracın imha edilmesine de ikinci pusu grubu, birinci pusu grubuna destek verecek ve üçüncü mevzii eylemi sonuçlandıracaktı. Yani öldürücü darbeyi vuracaktı. İlk pusu grubunda B-7 roketatar silahı vardı. Ve bu silahla cemseyi vuracaktı.
Eylemin düzenlenmesi bu şekilde yapıldıktan sonra eylemin gerçekleştirileceği yere doğru hareket edildi. Çok parlak bir ay ışığı gökyüzüne hakimdi ve yeryüzünü oldukça aydınlatıyordu. Pusu atacağımız yer yolun alt tarafıydı. Ovanın doğu tarafına düşen yerdi.
Eylem tarihi de tam gününe denk gelmişti. Belleklerden silinmeyecek bir tarihti ve gerçekleştireceğimiz eylem ile yeni bir anlam daha kazanacaktı bu tarihi gün. Bu gün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’ydı. Türklerle Kürtlerin beraber kurdukları cumhuriyetin ilan günüydü. Ama daha sonra Türkler Kürtleri yok saymışlardı ve günümüze kadar hep inkar ve imhayı dayatmışlardı. Kürt halkına ve bugün yapacağımız eylem cumhuriyetin kurulduğu ilk günü yani 29 Ekim 1923’ü cumhuriyeti beraber kurduğumuz günü hatırlatacaktı. Kürtlerin uğradığı ihaneti sorgulayacaktı bugün. Bu eylem imha ve inkara rağmen halen varız ve gün geçtikçe özgürleşiyoruz gerçeğinin yakıcı mesajı olacaktı. Bugün kurşunlar özgür birlikteliğin, eşitliğin ve kardeşliğin yeniden inşası için namlulardan kusacaktı.
Eylem için belirlenen yerimizi aldık. Mevziilerimiz yolun yirmi otuz metre yakınındaydı. Daha doğrusu yolun alt tarafındaki tarladaydı. Daha yeni eylem yerine gelmiştik ki askeri araçlar Silopi tarafından Cudi lokantasına doğru geçtiler. Henüz tam mevziilenmemizi yapmadığımızdan geçişine izin verip geri dönmesini bekledik. İyi ki de vurmadık. Çünkü geçen askeri araçların içi boştu ve komandoları Cudi lokantasında almaya gelmişti. Saatler akşamın onunu gösteriyordu.
Ben bu arada yanımdaki arkadaşa “mevziimiz yola fazla hakim değil, gel köprünün alt kısmına mevziilenelim, orada daha etkili vurabiliriz” dedim. Yanımdaki arkadaş da bu görüşümü onaylayınca yerimizden kalkıp köprünün alt kısmına geçtik. Ben araçlar geldiğinde yolun üstüne çıkıp daha etkili vurabiliriz ve kesin sonuç alırız mantığıyla bu önerimi söylemiştim.
Pusu eylemi planladığımız gibi gerçekleşirse imkanlar dahilinde araçların üzerine gidip silah kaldırmak hedefimizdi. Gözcülük görevini üstlenen milisler yolu daha iyi gözetleyebilmek için bizim karşımızdan ayrılıp birinci pusunun az ilerisindeki kayalığın yanına geçtiler.
Pusudaki mevzii arkadaşım bana dönerek, “arabalar geldiğinde sakın heyecanlanıp yola çıkmayasın” diyerek beni uyardı. Ben de “tamam olur” anlamında başımı salladım ve işaret gelir gelmez “sen kendi tarafından ben de kendi tarafımdan yola çıkıp cemseleri vururuz” dedim. Benim bu sözlerime gülümseyerek, “neden olmasın?” dedi.
Saatler ilerliyordu ve şimdi saat akşamın on birini gösteriyordu. Ben tam saatimi kontrol ediyordum ki yan mevziiden ‘hazır olun’ sesleri geldi. Biz ikinci pusu grubu olduğumuzdan silahlarımızın emniyetini açıp hazır konumuna girdik. Askerleri getiren araçlar çok önümüzde olan ve pusu atılabilir korkusuyla baktıkları virajları nefes almadan hızla geçmiş ve orada pusu olmadığını fark ettiklerinde rahatlamışlardı. Artık arabayı hızlı sürmenin anlamı kalmamıştı askerlere göre ve bu yüzden aracın süratini yavaşlatmış ve bize doğru rahat bir şekilde geliyorlardı.
Askeri araçlar bize yaklaşınca yolun üzerine çıkarak bir iki metre mesafeden gelen askeri jipi taramaya başladık. Ben ilk taramada şoförü hedefledim. Biz askerin araçtan atlamasına ve ellerini silahlarına götürmesine fırsat vermeden yoğun bir şekilde yaylım ateşine tuttuk ve askeri jip fazla ilerleyemeden devrildi. Araba delik deşik olmuştu. İkinci araç askeri cemseydi. Cemse hemen önünde pusuya durmuş ilk mevziiyi tahmin edemediğinden bizi vurma hesapları yapıyordu. Ama biraz daha yaklaşınca birinci pusu çok yakın mesafeden B-7 roketini aracın gövdesine gönderdi. Fakat roket aracın çadırını delerek geçip karşımızdaki yamaçta patladı. Roket çadırı delip geçmesi ile birlikte ferdi silahları ile askeri cemseyi taradılar. Araç bize yaklaşınca biz de birinci pusu grubu ile birlikte cemseyi yoğun ateş altına aldık. Bizi biraz geçmişti ki üçüncü pusu grubu da silahlarını cemsenin üzerine kilitledi. Her taraftan yaylım ateşine tutulan cemse devrilen jipe çarparak durdu. Askerlerin ağlama ve bağırışları kurşunların seslerine karışıyordu. 29 Ekim gecesi askerlerin mahşer gecesi olmuştu. Eylemin başlamasından kısa bir süre sonra çevre köyler lambalarını söndürmüşlerdi. Ve şimdi ovada sessizlik hakimdi. Eylem düşman askerlerinin karşılık vermesine fırsat verilmeden sonuçlandırılmıştı.
Silahların susmasıyla beraber gidip askerlerin üzerlerinden silah kaldırmak istiyordum. Eylemin coşkusu ile yanımdaki arkadaşların geri çekilmesini fark bile edemedim. Kafamda nasıl bir silah kaldırabilirim sorusu vardı ve bu duygu ile iç dünyama dalmıştım. Yanımdaki arkadaş “geri çekilme parolası verildi, haydi gidiyoruz” demişti. Ama ben dış dünya ile o an bağlantımı kopardığımdan dolayı duyamamıştım.
Agit arkadaş geri çekilme yerinde beni bulamayınca koşarak eylem yerine geri geliyordu. Ben o sırada yalnız kalmış olduğumu fark ettim. Yanıma gelen Agit arkadaş “çabuk gel, acele burayı terk etmemiz gerekiyor” dedi. Ben de “nasıl olur, niye kaçalım? Apocular kaçmaz” dedim. Ve mırıldanarak hem biz kaçarsak düşman korkup kaçmışlar” der diye yavaşça söyledim. Benim bu sözlerime Agit arkadaş yüksek sesle gülerek “sen gel biz buradan uzaklaşalım da kim ne diyorsa desin” dedi ve elimi tutarak diğer arkadaşlara yetişmek için eylem yerinden koşarak ayrıldık.
Bizim uzaklaştığımızdan emin olan yaralı askerler sağını solunu rastgele tarıyorlardı. Beyinlerine, yüreklerine şok etkisi yapan bu eylem ile neye uğradıklarını şaşırmışlardı.
Koşarak geri çekilme noktasına geldiğimizde diğer arkadaşlar bizi bekliyorlardı. Tüm eylem grubu en küçük bir yara almadan ve olumsuzluğu yaşamadan geri çekilmeyi yapmışlardı. Bir araya geldiğimizde küçük dereciklere girerek son sürat ilerliyorduk. Ay ışığı yer yer bulutların arasından sıyrılıp ovayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Bu yüzden görüntü vermemek için eğilerek yürüyorduk. Kısa bir mesafe eylem yerinden uzaklaştığımızda üç panzer de Botaş taraflarından eylem yerine doğru gidiyordu. Panzerlere dikkatlice bakan komutan Agit hemen önümüzde yürüyen Süleyman’a seslenerek, “çabuk git üstteki yolu tut, yoksa panzer bizden önce tutarsa imha oluruz” dedi. Süleyman B-7 silahını taşıyordu. Komutan Agit’in talimatını iyi anlamıştı. Ve hemen koşar adımlarla yola doğru yöneldi.
Süleyman’ın tutacağı yol ana yoldan ayrılıp köylere uzanan toprak yoldu. Panzerlerden ikisi eylem yerine, biri de toprak yola girerek ilerliyordu. Toprak yolda seyreden panzer iki yüz metre Süleyman’ın tuttuğu yere kala durdu. Ve projektörlerle çevresini kontrol ederek her bir yanını rastgele taradı.
Biz ise çok sakin bir şekilde Süleyman’ın yanına ulaştık. Bu yer artık yavaş yavaş ovadan kurtulup dağlarla buluşmayı müjdeliyordu. Hemen üst tarafımız görkemli Cudi dağıydı ve bu dağ adeta yüreklerimize ışık vermiş ve bizi enerji deposuna çevirmişti. Cudi’nin havasını hissettiğimiz her adımda daha bir güç alarak yürüyorduk. Artık çekinecek bir şey yoktu. Tempomuz doğalında yavaşlamıştı. Hemen önümüzde bereketi ve güzelliği simgeleyen yıllarca gerillanın yüreğine akıcılığıyla işleyen dostluk yapan bir çeşme vardı. Burada bir süre hiç hareket etmeden öylece oturup kendimizi Cudi’nin serin havasına bırakarak dinlendik. Ve sonra sırt çantalarımıza düzenli olarak yerleştirdiğimiz yiyeceklerimizi çıkarıp çeşmenin yanı başına koyduk. Tek tek elimizi yüzümüzü yıkayıp yemeğimizi zafer dolu duygularla yemeye başladık.
Agit arkadaş bir yandan yemek yerken bir yandan arkadaşların durumlarını soruyor ve kalan cephanelerimizi hesaplıyordu.
Bu esnada arkadaşlara “biliyor musunuz bugün günlerden nedir?” diye sordum. Arkadaşlar da sözbirliği etmişçesine “hayır, bilmiyoruz. Ne olmuş bugüne?” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine ben gülerek “bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı. İşin güzel tarafı biz bu bayramı eylem ile kutladık” dedim.
Eylem gününün tesadüfen de olsa isabetli seçilmesi eylemin etkisini çok daha fazla artırıyordu. Her bir arkadaş bu sefer eyleme anlamlar yüklemeye çalışıyordu. Eylemin başarısı üzerine bir de günün anlamı eklenince neşeler artmıştı.
Agit arkadaş “çok iyi takip etmişsin günleri. Sevindim. Ama neden daha önce söylemedin?”
Ben “sürpriz yapmak istiyordum. Onun için zor da olsa sabredip buraya kadar size söylemedim” dedim.
Komutan Agit “artık bu moralle asıl konaklama yerimize kadar çok rahat ve coşkuyla yürüyebiliriz” dedi. Sesini yükselterek “kalkın heval bir an önce yerimize ulaşıp biraz uyuyalım ve gönül rahatlığıyla dinlenelim” dedi.
Gerçekten de ayrı bir güç almıştık. Konumlama yerine kadar son derece canlı ve yorgunluk bilmeden ve hatta bunu düşünmeyen bir kafa rahatlığıyla ulaştık. Hemen nöbetçilerimizi çıkardık, yerler nemli olduğundan ağaç yapraklarını toplayıp yere serptik ve öylece dinç uyanacağımız, anlamlı başlayacağımız yeni bir gün için gözlerimizi geceye yumduk. Sabah nöbetçileri çevreyi iyice kontrol ederek olağanüstü bir durumun yaşanmadığına kanaat getirdiklerinden tüm arkadaşları uyandırmamış ve ancak saat onda rojbaş çekmişlerdi.
Uyandıktan sonra yakınımızda olan çeşmeden su getirip çayımızı kaynattık ve çantalarımızda kalan erzakımızı çıkararak kahvaltımızı yaptık. Saat on bire geliyordu. Ben hareket edip arkadaşlara ulaşacağımızı tahmin ederken az sonra Agit arkadaşın eylem toplantısını yapacağız demesiyle yanıldığımı anladım.
Hemen toplantı düzenine geçtik. Yanımıza gelen milis arkadaşlar da toplantıya katıldılar. Milis arkadaşların yüzündeki tebessüm gözlerinde parıltı ve mutluluk doruktaydı. Gerilla değillerdi, ama en az bir gerilla kadar tecrübeli ve emekçiydiler.
Olumlu ve başarı düzeyi yüksek sayılabilecek bir eylemi geride bırakmıştık. Düşmanın kayıplarını net olarak bilmiyorduk. Fakat yaratacağı etkiyi şimdiden tahmin edebiliyorduk. Toplantımız kısa ve öz bir şekilde başlangıç noktasından, yani eylem için ayrıldığımız noktadan şu an oturduğumuz toplantı yerine kadar geçen yaşam ve askeri kurallar çerçevesindeki düzenimiz değerlendirilerek sonuçlandırıldı.
Toplantı sonrası her arkadaş üzerindeki cephaneyi sayıyor ve tekmilini veriyordu. Tutanakçı da bendim. Eylemde kullanılan cephane bu sayımlar sonrasında netlik kazandı. Buna göre; 196 kleşnikof mermisi, 1 adet B-7 roketi ve iki bomba kullanmıştık.
Güneşin batmasıyla beraber kendi aramızda çeşitli konularda yaptığımız sohbete ara vererek milisleri aşağıya güvenli bir yere bıraktıktan sonra tekrardan planlanan hareket çerçevemiz içerisinde yolumuzun üzerinde olan köye doğru yol aldık. Yürürken ben eylemin hem pratik sonuçlarını merak ediyordum hem de eylemin siyasal alanda, halk boyutunda yarattığı etkileri düşünüyordum. Gerçi milislere eylemin kesin sonuçlarını bize getirmelerini söylemiş ve onlara randevu yeri de vermiştik, ama yine de ben sabırsızca merak ediyordum. İki milisin ayrılmasıyla altı arkadaş kalmıştık. Yolun hemen üzerinde olan Süleyman arkadaşın köyünün çevresini iyice keşif ettikten sonra köye indik. Bu köy konakladığımız yere de çok yakındı. Köye iniş amacımız eylemin sonuçlarını öğrenmeye yönelikti. Yine köyde bulunan milislere gelişmeleri aktarmak ve onlardan arkadaşların şu anki yerini öğrenmek içindi. Köyde bizimle ilişkisi olmayan ev yoktu. Her evin belli düzeyde yurtseverliği biliniyordu.
Bizim kapısını çalıp içeriye girdiğimiz ev ise bir milisimizin eviydi. Oldukça yurtsever ve gerillasız yaşamak istemeyen, gerillayla bütünleşen bir evdi. Evde çok yoğun bir ilgi ile karşılandık. Ev sakinleri son derece saygılı bir yaklaşım sergiliyor ve ihtiyaçlarımızın olup olmadığını merakla soruyorlardı.
Agit arkadaş çevrenizde ne var ne yok diye evdekilere sordu. Milis hemen sözü alarak heyecan içerisinde dün gece gerilla arkadaşların ana yolda pusu ile düşmanı beklenmedik bir yerde vurduğunu ve bu eylemin çevre köylerde müthiş olumlu bir etki yarattığını söylüyordu. Yine milisin verdiği bilgiye göre Silopi’de dokuz tabut hazırlamışlar askerler için.
Biz akşam yemeğimizi yedikten sonra arkadaşların yerini öğrendik. Evdekilerle vedalaşıp evden ayrıldık. İyice dinlenmiş olduğumuzdan yürürken zorlanmıyor ve tempomuz giderek yükseliyordu. Şafağın sökmesine bir saat kadar zaman kala arkadaşların üstlendiği noktaya ulaştık. Noktada sadece gece subayı ve gece nöbetçileri uyanıktı. Diğer arkadaşlar ise masum bir şekilde uyuyorlardı.
Gece subayı Yaşlı Musa arkadaştı. Biz noktanın yakınlarında belirdiğimizde koşarak bizi karşıladı ve tek tek sarılarak arkadaşların alınlarından öptü. Eylemin coşkusu onu da sarmıştı. Eylemden ziyade sapasağlam ve de gerillaya katılan milisle beraber fazlalaşarak geldiğimizi görünce daha bir sevinmişti. Morali oldukça yüksekti. Ateşin etrafına koyduğu battaniyeleri göstererek oturmaya davet etti bizi. Sonra çaydanlığa su doldurup ateşin kenarına koydu.
Ben özellikle noktaya ilk adım atışım ve Musa arkadaşa sarılışım esnasında bir hayli duygulanmıştım. İçimdeki dağ aşkı, gerilla aşkı ve yoldaşlık aşkı alevlenmişti adeta. Yüreğim her zamankinden farklı atıyordu. Gururlanmıştım. Çünkü artık gerillada yıkılmaz bir güç almıştım. Önderliğin pratikte temsilini yapmak için ilk adımımı böylece sağlam atmaya çalışıyordum.
Yaşlı Musa arkadaş yönetimde yerini alıyordu. Bunun için komutan Agit kısa ve öz olarak tekmilini verdi. Ve bizimle gerilla olmaya gelen deşifre olmuş milis arkadaşı tanıttı. Milis arkadaş tekmilden sonra artık resmi gerillaydı. Musa arkadaş da milis arkadaşı sivil yaşamdan tanıyordu. Bu yüzden gelmesine çok sevinmişti. Yaşlı Musa bu eski arkadaşı ile giderek çok derin bir sohbete dalıyordu. Onların böylesine akıcı sohbetleri sürerken biz oturduğumuz yerleri düzeltip çantalarımızı başımızın altına koyarak ve kefiyelerimizi üstümüzü örterek uyumaya bıraktık kendimizi.