2024 yılının sonuna doğru gidilirken çok yoğun bir siyasi-askeri hareketlilik yaşanıyor. 3. Dünya Savaşı denen süreç en hareketli dönemlerinden birini yaşıyor. Tüm bölgeyi, dünyayı etkileyen yeni olaylar oluyor. Kürt sorununu yaratan, ayakta tutan Kürt karşıtı dünya sistemi 2024 yılında saldırılarını kesintisiz sürdürmüşse de tüm bu saldırılar karşısında bu yılın, dört parça Kürdistan ve yurtdışında en yoğun, en kapsamlı, en derinlikli bir direniş ve savaş yılı olduğu da bir gerçektir. Topyekun faşist soykırımcı saldırılar karşısında Önderlik, Hareket ve halk olarak topyekûn bir direnişin yaşandığı açıktır. Böyle bir topyekun direniş ile Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne dayatılan imha, tasfiye planları büyük oranda kırılmış düşmanın hesapları boşa çıkartılmıştır.
Demek ki, genel duruş direniş çizgisindedir, bu direniş de kahramancadır. 2024 yılında da Önder Apo’nun İmralı direnişi, gerillanın, halkın ideolojik-örgütsel çizgide kahramanca direnişi, cesaret ve fedakârlığı, özgürlük mücadelesini daha çok geliştirdi. AKP-MHP faşizmi sürekli ‘PKK’ye dünyayı zindan edeceğiz’ beyanında bulunmasına, bu temelde de saldırılarını yoğunlaştırmış olmasına rağmen bu saldırılar sadece askeri boyutta değil ve ideolojik-örgütsel faaliyetlerde bir eksilme, zayıflama ortaya çıkarmadı. Dolayısıyla ideolojik mücadelede de belli bir gelişme yaşandı. İdeolojik derinlik, netlik daha fazla ortaya çıktı. Felsefi olarak, zihniyet olarak gerçekleri daha çok anlama, yanılgıları aşma, olay ve olgulara daha somut bakabilme durumu ortaya çıktı.
Demek ki yaşanan savaş durumunu hafife almamak, daha derinlikli anlamakla karşı karşıya bulunmaktayız. Ders çıkartma anlamında yanılgılı, gerçeklikten uzak küçük burjuva ruh hali ve zihniyeti yansıtan anlayış ve tutumlardan kurtulmak önemlidir.
Önder Apo, Kürdistan devrimini ‘kadın devrimi’ olarak niteledi
Kürt sorunu temelinde Kürdistan’dan yürütülen özgürlük mücadelesi dünya genelinde insanlık için en toplumsal, en sosyal, en demokratik komünal bir mücadeleyi ifade ediyor. Onun için Kürdistan Özgürlük Devrimi, Kadın Özgürlük Devrimi’ne dayandı. Bütün eşitsizlikleri, çelişkileri, gerilikleri, kölelikleri, egemenlik sistemlerini aşarak gelişmeyi öngördü.
Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin dünya devrimlerinden ayırt edici en belirgin özelliği kadın özgürlüğünü toplumsal devrimin merkezine koyan, toplumsal özgürlüğü onunla mümkün kılan stratejik yaklaşımıdır. Bu nedenle Önder Apo, Kürdistan Devrimi’ni ‘kadın devrimi’ olarak niteledi. Kadın Özgürlük Mücadelesi’ni devrimsel gelişme için hayati önemde ele alıp değerlendirdi. Çünkü kadın yaşamın kendisi ve toplumun yarısıdır. Kadının özgür olmadığı bir toplumda özgürlükten bahsedilemez. Dolayısıyla toplumsal özgürlük mücadelesi kadın özgürlüğünü merkezine almadan başarılı olma şansına sahip değildir. Bu nedenle ‘sömürgenin sömürgesi’ konumunda olan Kürt kadınının başkaldırısı en son sömürü halkasının isyanı gibidir. Ahlaki-politik toplumun gelişiminde demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigmasının yaşamsallaşmasının ilkesidir. Özgür Kadın Hareketi’nin gelişmesinde Önder Apo’nun özgürlük arayışının belirleyici payı var. Grup aşamasından PKK’nin ilanına kadar bu yaklaşım belirleyici olur. PKK’nin çıkışı imha ve inkâr politikalarıyla parçalanan, kimliği yok sayılan Kürt halkı için yaşamsal olduğu kadar, binlerce yıllık ataerkil sistem altında çifte sömürüye tabi olan Kürt kadınları için çok daha hayati önemdedir.
Dikkat edilirse hiçbir ulusal kurtuluş ya da ulusal özgürlük devriminde kadın özgürlük gerçekliği yüzde bir bile gündemde değildi. Oysa o devrimlerin temeli kadın özgürlük devrimine dayanmak durumundaydı. Felsefi, ideolojik, örgütsel ve eylemsel çizgi bakımından öyledir. O devrimlerin hiçbirisi buna ulaşamadılar. Ama Kürdistan Özgürlük Mücadelesi henüz bir ulusal özgürlük mücadelesindeyken böyle bir duruma ulaştı. Demek ki Kürdistan’ın durumu diğer toplumlardan, ülkelerden farklıdır.
Evet Önder Apo halkların pratiklerinden faydalandı ama Kürdistan ayrı bir gerçekliktir. Bu gerçeklik kendi somutu içinde iyi anlaşılmalıdır. Kürt sorunu küresel ve kapitalist modernite sisteminin yarattığı bir sorundur. Kürt sorununu çözme mücadelesinin yüzde doksanı ideolojiktir, felsefidir, toplumsaldır, bunun daha az bölümü siyasi ve askeridir. O bakımdan mücadeleye daha felsefi, ideolojik, toplumsal boyutlarda yaklaşabilmek önemli olacaktır. Dar, siyasi ve askeri yaklaşımlar ve çalışma içerisinde kesinlikle kalmamak gereklidir.
Kapitalist modernite sistemi çılgınlık düzeyine ulaşmıştır
2024 yılı pratiği iki dünya çatışmasının olduğunu somut olarak ortaya koydu. Birisi kadın özgürlüğüne dayalı toplumsal özgürlük dünyası, demokratik konfederalizm çizgisinde toplumların eğitilip, örgütlendirildiği, kendi kendini yönetmeye iddialı olduğu dünya; diğeri de her türlü baskıyı, sömürüyü, çıkarı, haksızlığı, yağmayı, talanı esas alan, erkek egemen zihniyet ve siyasetin ortaya çıkardığı devlet ve iktidar dünyası. Günümüzde kapitalist modernite sistemi çılgınlık düzeyine ulaşmıştır. En ahlaksızca bir sömürü biçimi olarak sadece birey ve toplum gerçeğini değil, doğayı da bitirecek bir saldırganlıkla ilerlemeye çalışıyor, böylelikle her şeyi tehdit ediyor.
Bunun karşısında PKK’nin, Kürt halkının ideolojik duruşu bütün insanlık açısından büyük önem taşıyor. Kürt kadınları, gençleri, toplumu Önder Apo’ya bu nedenle inandılar ve bağlandılar. Şimdi ise bütün insanlık bu düzeye geliyor. İnsan maddi olduğu kadar manevi bir güçtür. Maddi olduğu kadar manevi yönü de var. İşte Önder Apo bunları geliştirdi. Bu gerçekliği açığa çıkardı. Bunun için bu kadar anlaşılır ve ikna edici oldu. Şimdi dünya insanlığı anlıyor, daha da anlayacaktır. Önder Apo “kanserleşmiş dünya” dedi. Önder Apo’nun düşünceleri dünyaya yayıldıkça dünya insanlığı, barbarlık ve hastalıklı dünyayı ve bu dünyanın maneviyatı yok eden yaşamını kabul etmeyecektir. Çünkü var olması için bu yaşamı kabul etmemesi ve kapitalist modernitenin saldırganlığına karşı er ya da geç direnmesi gerekiyor. Tepkiler, direnişler daha fazla ortaya çıkacaktır.
Önder Apo’nun düşünceleri Kürtleri, Mezopotamya’da yaşayan insanları, toplumları, insanlık için çok önemli belirleyici ve öncü bir konuma getiriyor. Demek ki son birkaç yüzyılda şekillenen son yüz yılda da inkâr ve imha temelinde kültürel soykırım rejimi olarak yaşanan durum ortadan kaldırılıp değiştirilir ise bambaşka toplumsal bir duruş ortaya çıkıyor. Kürdistan insanlık tarihinde oynadığı rolün bir benzerini bugün de oynuyor. Özgürlük mücadelesi, kapitalist modernite sisteminin özgür insanı ve toplumu yok etmek için her türlü saldırıyı yaptığı bir ortamda yeniden öncü düzeyde rol oynuyor. İnsanlık için yeni bir yol çizen, gelişmenin yolunu açan bir konum kazanıyor. Günümüzde büyük atılımlar yapmak için uygun imkânlar, fırsatlar her zamankinden daha fazla var. Kürdistan’ın dört bir yanında çelişkili çatışmalı bir durum yaşanıyor. Böyle bir durumda başarılı olmak için daha doğru ve daha derin anlayan, daha cesur ve fedakâr davranan, daha planlı ve örgütlü çalışan bir öncülüğe ihtiyaç duyuluyor.
İdeoloji, yaşamın ilke ve ölçüleridir
Önder Apo, kapitalist modernite sisteminin en büyük silahının “bin bir suratlı liberal ideolojisi” olduğunu söyledi. Parası, silahı, ve başka şeyleri olsa da en etkili gücünün liberal ideolojisinin olduğunu ifade etti. Bu da karşıtlarını küçük burjuvalaştırmak anlamına geliyor. Küçük burjuvalık, yaşam gerçeklerinden kopmak, orta yolcu denen eğilimi her boyutta yaşamak demektir. Önder Apo orta yolculuğu, “bir eliyle devrimde bir eliyle karşı devrimde olmak, bir gözle devrime bir gözle karşı devrime bakmak, bir kulakla devrimi bir kulakla karşı devrimi dinlemek; her ikisinden de bir şeyler almayı umut edip çalışmak ama ikisinden de bir şey alamayarak herkesin başına da bela olmak demektir” biçiminde tanımladı. Küçük burjuvalık esas olarak bunu ifade ediyor. O nedenle tehlikelidir. Bizim, Önder Apo gerçeğini, dolayısıyla Kürdistan’daki durumu ve Özgürlük Mücadelesi görevlerimizi daha doğru ve derinlikli anlayıp başarıyla yerine getirebilmemiz için her şeyden çok bu orta sınıf eğiliminin küçük burjuva anlayış ve ruh halleri denen hususlarına karşı mücadele etmemiz gereklidir. Çünkü Kürdistan gibi küresel kapitalist modernite sisteminin inkar ettiği ve yok etmeye çalıştığı bir toplumun varlık ve özgürlük mücadelesi orta yolcu, küçük burjuva yaklaşımlarla yürümez.
Dikkat edilirse küçük burjuva reformist-milliyetçi çizgi 70’li yılların ortasında tükendi. Demek ki o özelliklerle bu ülkede gerçekler görülemez, ayağı yere basan bir duruş, tutum ve yaşam sahibi olunamaz. Dolayısıyla varlık ve özgürlük mücadelesi yürütülemez. Önder Apo’nun en temel özelliği bu sınıf gerçeğini önceden çok iyi görmesi ve eleştiri-özeleştiriyle kendi içinde ve çevresinde bu özellikleri aşmayı başarmasıdır. Elli yılı aşan Önderlik yürüyüşünü gerçekleştiren, bu kadar ağır ve zor koşullarda söz konusu gelişmeleri yaratmayı bilen esas gerçeklik işte bu oluyor.
Böyle bir sürecin gelişimi de partileşme süreci olarak tanımlanıyor. Partileşme yanlış anlamaları ortadan kaldırıyor. Bireyde Parti’nin dile gelmesi, parti kimliği içinde bireyin erimesi. Bu düzeyde Partiyle her bakımdan bütünleşme, aynı zamanda Önderlik ve Parti gerçeğinin bireyin özümsemesi, benimsemesi anlamına geliyor. Fakat elli yılı aşan mücadele süreci içerisinde çok değişik partililik durumu, militanlık duruşu görülmüştür. Her dönemde nasıl bir ideolojik-örgütsel mücadelesinin yürütüldüğü elli yıllık Önderlik mücadelesi süreci içerisinde bütün yönleriyle açık bir biçimde ortaya çıkmıştır.
Demek ki parti bir mücadele olayıdır. Burada “partileşmek nedir?” dendiğinde, “Önderlik çizgisiyle bütünleşmek” diye tanımlayabiliriz. Bunun için de düzene ait olan her şeye karşı devrim çizgisinde mücadele etmek gerekiyor. Buna da kişilik devrimi deniliyor. Önder Apo, “zihniyet ve vicdan devrimi” dedi. Bu mücadeleyi devrim düzeyinde ele almak ve yürütmek gerekiyor. Bu da var olan zihniyet, ideoloji, davranış, tarzın yeniden şekillenmesi, onun yok edilerek ya da dönüştürülerek yeni özellikler kazanması demektir. Çünkü devrim nitelik değişimi olayıdır. Kişilik devrimi de nitel değişimi ifade ediyor. Partileşmek var olan kişilik özelliklerini bu düzeyde değiştirmek demektir.
Önderlik ‘24 saat partili olma’ dedi. Kendini parti amaçlarına adama olarak tanımladı. Yani partinin içine girip düzenden alınan düzeyi yaşatmak, korumak değildir. Partili olmayı, Parti amaçlarına kendini adama, onları başarıya götürmenin tarzını, üslubunu, temposunu kendinde yaratma, 24 saat onun düşünce ve eylemi içerisinde yaşama olarak tanımladı.
Çizgi devrimcisi olabilmek için çizgiye katılmak gereklidir
Bu bakımdan başkaları kabul etmeyebilir ama Önderlik partiyi geliştirdiği felsefe ve ideolojik çizginin gereklerine uygun bir araç olarak tanımladı. Parti’yi öyle bir araç haline getirdi ve partili olmayı, parti yaşamını bunlara uygun kıldı. Parti kimliğiyle hiç kimse bireysel çıkar sağlamasın, Parti’nin itibarı, onuru, şerefi, yetkisi bireysel çıkar aracı yapılmasın; bireysel duruşa, tutuma, sömürüye hizmet etmesin, toplumsal özgürlüğün ve eşitliğin, paylaşımın, dayanışmanın aracı olarak kalsın diye böyle bir parti tanımladı ve PKK’nin şimdiye kadar bütün eksikliklere rağmen resmi çizgisi, fiiliyatta işleyen çizgisi bu oldu. PKK’yi başından beri ayakta tutan ve yaşatan bu gerçekliktir. Gerillayı geliştirebilmesi böyle bir çizgiyi resmen kabul etmesine bağlıdır. Reel Sosyalizmin çözülmesine rağmen PKK’nin ayakta kalmasını sağlayan gerçeklik de budur. PKK’nin sırrı buradadır.
O halde buradan çizgi, Önderlik ve şehitler gerçeği çıkıyor. Çizgi devrimciliği; Önderlik ve Şehitler gerçeğini benimsemiş, özümsemiş; onları yaşayan ve zafere taşıyan devrimciliktir. Bunun dışında başka herhangi bir tutum olamaz. Çizgi devrimcisi olabilmek için çizgiye katılmak gereklidir. Önderlik çizgisi, Parti çizgisi, devrimci çizgi derken kuşkusuz birinci derecede felsefik boyut var, zihniyet boyutu var. Yaşamı anlama, ele alma tarzı, yöntemi, yaşama bakış açısı var. İdeolojik-örgütsel boyuta geldiğinde ret-kabul ölçüleri de deniliyor. Demek ki çizginin birinci boyutu zihniyet ve felsefi boyuttur. Önderlik çizgisine katılmak zihniyet düzeyinde katılmakla oluyor. Önderlik zihniyetini, felsefesini özümsemek, esas almak, yaşama o temelde bakmak, o yöntemle yaklaşmak, Önderliğe bu düzeyde katılmak, bunu öngörmek gerekiyor. Zihniyet düzeyinde katılabilmek için de ruh ve duygu birliği gerekiyor. O halde böyle bir zihniyet bütünlüğü, felsefi bütünlük olacaksa bu ruh ve duygu bütünlüğünden geçiyor. Ruhsal bütünlükten kast edilen de budur.
Bir de çizginin ideolojik boyutu var. Burada da çizgi bir somutluk ifade ediyor. Ret-kabul ölçüleri burada somutlaşıyor. İdeoloji; yaşamın ilke ve ölçüleridir. Çizgi devrimcisi felsefik olarak, zihniyet olarak, duygu-ruh olarak Önderlikle bütünleşmeyi öngördüğü gibi ideolojik olarak da Önderlikle bütünleşmeyi, onun dışındaki ölçüleri reddeden bir düzeye ulaşmayı da ifade ediyor. Gündeme örgütsel çizgi geldi mi burada iradeyi örgüt iradesiyle en üst düzeyde birleştirmek, örgüt iradesiyle bütünleşmek devreye giriyor. İradeyi örgüt iradesiyle bütünleştirmek örgütün kararlarını itirazsız esas alan ve uygulayan olmak demektir. Evet kararları eleştirme hakkı vardır, fakat eleştiri hakkı saklı kalmak kaydıyla örgütün aldığı kararın uygulanması ilkeseldir. İradeyi örgüt iradesiyle bütünleştirmenin koşulu budur.
Bunun ötesinde bir de eylem çizgisi var. Eylem çizgisi tarz ve taktikle bağlantılıdır. Politika belirlemekle bağlantılı bir olaydır. Bu da bir çizgidir. Eylem çizgisinde de birlik olmak gerekiyor. Herkes ne yapacağını ve nasıl yapacağını kendisi belirlerse ortada ortak bir eylem çizgisi ve birlikte çalışma olmaz.
Parti ideolojik birliktir
Parti bir zihniyet birliği, ideolojik birlik, örgütsel çizgi birliği, eylemsel birliktir. İşte çizgi devrimciliği bütün bu alanlarda çizgiye doğru katılmayı, çizgiyle bütünleşmeyi, partinin felsefik, ideolojik, politik, eylemsel çizgisinin gereklerini pratikte anı anına başarıyla uygulamayı gerektirir. Bunları doğru buluyorum ve katılıyorum demek doğru partili olmak anlamına gelmiyor. Kişinin çizgiye, partiye doğru ve yeterli katıldığını ifade etmiyor. Bu bakımdan denetime açık olmak, hesap vermeye açık ve hazır olmak, her zaman pratik yapmak ve yaptığı pratiğin, yaşadığı eylemin hesabını partiye, çizgiye vermeyi gerektiriyor. Bu da eleştiri-özeleştiri oluyor. Burada eleştiri-özeleştiri çok önemli bir yöntem oluyor. Verdiğimiz sözün gereklerini pratikte yerine başarıyla getirmiş miyiz, getirmemiş miyiz? Bu soruya cevap bulmamızı sağlayan araç ya da yöntem eleştiri-özeleştiri oluyor.
Eleştiri-özeleştiriye kapalı olmamak lazım. Eleştiri-özeleştiri, verilen sözün gerekleri ne kadar yerine getirilmiş, Önderlik ve parti gerçeğiyle ne kadar bütünleşmiş, dolayısıyla bunlar yerinde, zamanında doğru ve başarılı bir biçimde pratiğe ne kadar geçirilmiş, ne kadar geçirilmemiş; tüm bunların açığa çıkartılması durumu demektir. Bunlar açığa çıktığında da somut durum açığa çıkar. Böylelikle gittikçe az hata yapan, az eksiklik gösteren, yaşamda ve mücadelede gittikçe artan oranda başarı elde eden, zafer kazanan bir kişilik haline gelinebilir. Özeleştiri, kendini geliştirmek, başarı çizgisine girmek demektir. Özeleştiri olmazsa nerede hata yapıldığı anlaşılamaz, farkına varılamaz.
Demek ki, Önderlik gerçeğine katılım, ruh ve duygu düzeyinde, felsefe, zihniyet düzeyinde, ideolojik düzeyde, politik çizgi düzeyinde, örgütsel çizgi ve eylemsel çizgi temelinde ele alınmalıdır. Bu temelde bunun gereklerini pratikte başarıyla yerine getirmek gerekmektedir. Yapılan pratiğin de Önderlik ve parti çizgisinde eleştirel-özeleştirel süzgeçten geçirilerek değerlendirilmesine, hata ve eksikliklerin açığa çıkartılmasına açık olunması gerekmektedir.
PKK büyük bir mücadeleyi ifade ediyor
Bu açıdan PKK’yi doğru anlamak önemlidir, çünkü PKK büyük bir mücadeleyi ifade ediyor. Aslında büyük bir sınav olayıdır. Önderlik ortaya çıkardığı büyük felsefi, ideolojik ve örgütsel çizgi gücüyle partinin kapısını herkese açtı. Apocu çizginin böyle bir şeyi gerçekleştirme gücünde olduğu açıktır.
İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesi doğru duruş ve etkin mücadele anlamına geliyor. Bu mücadele hem içte hem de dışta veriliyor. Öncelikle kişinin kendi içindeki geriliklere karşı yürüttüğü mücadele oluyor. Kendi içinde geriliği, gericiliği, parti ve çizgi dışı dediğimiz düşman eğilimlerini, ruh halini, duyguları, düşünceleri, davranış kalıplarını anlayıp açığa çıkartıp kırmayı ifade ediyor. Onların yerine devrimci, özgürlükçü, eşitlikçi, paylaşımcı, adil demokratik olanları geçirmeyi içeriyor. İç mücadele bu anlamda ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin birinci halkasını oluşturuyor. İstek uyandırmanın, bunun için gerekli bilinç, irade, inanç ortaya çıkarmanın temelini de oluşturuyor.
Parti mücadelesi sadece bir iç mücadele olarak da kalmıyor, bir de bireyin kendi dışında yürüteceği mücadeleyi ifade ediyor. Parti mücadelesinin içinde, parti içi mücadele ve partiye dıştan gelen saldırılara karşı mücadele gibi boyutları da var. Parti içinde parti dışı düşman ögelerin partiye dönük saldırılarına, parti içine sızmalarına, partiyi içten ideolojik-örgütsel-politik çizgiyi saptırma anlamında yöneltilen saldırılara karşı bu tür eğilim, anlayış, tutum, davranış ve kişiliklere karşı mücadeleyi içeriyor. Dış gericiliğe karşı tümüyle baskıyı, sömürüyü, köleleştirmeyi, egemenliği ifade eden zihniyet ve siyasete karşı da mücadele etmeyi öngörüyor. Bunları yaptığımız ölçüde görev ve sorumlulukları daha doğru anlama ve daha güçlü başarma bilinci, iradesi, gücü kazanıyoruz. Bu temelde görev ve sorumlulukları doğru anlıyoruz. Tehlikeleri, karşıt ve zarar verici olanları daha iyi görebiliyoruz, onlara karşı mücadele etmek her bakımdan bireyi güçlendiriyor. Birey ve örgüt olarak büyük bir güç biriktirmeyi getiriyor. Bu güçle pratik yapıyoruz. Siyasi-askeri mücadele olarak tanımladığımız tarihi görevler ve sorumlulukları başarmakla yükümlü olduğumuz bu alan mücadelelerini, bu temelde biriktirilen güçle başarıyoruz. Ne kadar ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesiyle güç biriktirirsek o kadar da siyasi-askeri mücadelede düzeyimiz artıyor. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesinde ne kadar zayıf ve yetersiz kalırsak siyasi ve askeri alanda da o kadar zayıf kalıyoruz. Gücü az ve zayıf konumdaki bir duruşun güçlü siyaset yapması, savaş yürütmesi, zaferler kazanması mümkün değildir. O halde siyasi ve askeri mücadelelerde büyük başarılar kazanmak, görev ve sorumlulukların hepsini yerine getirmek ve devrimi gerçekleştirmek istiyorsak bunun yolunun ideolojik-örgütsel mücadeleyle güçlenmekten geçtiğini bilmek ve düşmanı önce ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi alanında yenmek gerektiği çok açık bir gerçektir. Önder Apo, “benim temel özelliğim ideolojik-örgütsel çizgi savaşçılığımdır” derken bunu ifade etti.
Yaşamda kaybetmek demek ideolojik çizgi tutturamamak demektir
Sonuç alıcılık hiç kuşkusuz çözüm gücü haline gelmekten geçiyor. Parti çözümünü derinlikli ortaya çıkartmadan bireysel çözüm de geliştirilemez. Geneli anlamadan hemen kendini çözme istemi aşırı bir indirgemeciliktir. Oradan da bir çözüm de çıkmaz. Demek ki anlama ve çözümlemede içerik kadar yöntemin de doğru tutturulabilmesi gereklidir. Çünkü yöntem doğru tutturulmasa ne kadar anlam geliştirmeye çalışılırsa çalışılsın başarılı sonuç alınamaz. O bakımdan çözüm üretmenin yöntemleri üzerinde yeterince durmak ve yoğunlaşmak önemli olmaktadır.
Bu çerçevede parti dışılıkları; bireycilik, maddiyatçılık, keyfiyet, revizyonizm, oportünizm olarak tanımlıyoruz. ‘Çalışmada değil yaşamda kaybediyoruz’ deniliyor. Yaşamda kaybetmek demek ideolojik çizgide olmamak demektir. İdeolojik çizgide olmayan, ideolojik öncülüğe dayanmayan, dolayısıyla yaşamda kazanmayan bir siyasi-askeri-örgütsel-propaganda çalışması kazandırmaz. Hepsinin başarısı, ideolojik duruştaki yeterliliğe, yaşam tarzında kazanmaya, düşmanı yaşam tarzında ideolojik olarak yenilgiye uğratmaya bağlıdır. Yoksa savaşla, siyasetle, parayla, güçle ne kadar çalışılırsa çalışılsın kazanılacak bir durum yoktur.
Siyaset, askerlik, örgüt, eylem her şey devrim içindir o da yaşam tarzındaki değişiklikler içindir. O değişikliklerin hangi yönde olacağı, ilkelerinin ne olacağı ayrı bir konudur. Ama devrim de karşı devrim de yaşam tarzındaki değişime bağlıdır. Sosyalist bir hareket olarak yaşam tarzındaki demokratik komünal ilkelere, özgürlük ölçülerine, iyilik-doğruluk-güzellik ölçülerine göre ahlaki ilkelerdeki değişime devrim diyoruz. Kapitalist modernite ise bireycileşmeye, özel mülkiyete, hırsızlığa, hileye değişim diyor ve bunu gelişme olarak görüyor. Bu da özgürlük hareketinin öngördüğü devrime karşıt bir değişim oluyor. Devrimci çalışmanın temel amacını bu çerçevede somutlaştırmak gerekiyor.
Önderlik silah kuşanarak savaşa giriyoruz demedi. Düzenden koptu ve yaşam tarzını değiştirdi. Sömürgeci-soykırımcı faşist düzenden, onun yaşamından kendisini adım adım kopardı. Kapitalist modernite yaşamının anlayışından, ölçülerinden, ilkelerinden koptu ve alternatif bir yaşam tarzını ortaya çıkardı. Sömürgeci-soykırımcı ideolojiden koptu ve yeni bir ideoloji olarak çıkış yaptı. PKK bir siyaset kurumu değildir, bir savaş örgütü de değildir, varlığını tanımlayan ideolojidir. Önderliksel çıkışta daha örgüt bile ortada yokken ideoloji vardır. Bu da tarihimizin öğrettiği en temel doğrudur.
Önderlik yeni bir yaşam tarzı olarak, ideolojik ilke ve ölçü olarak var oldu, doğuş yaptı. PKK’nin temelleri öyle atıldı. PKK ideolojik çalışma yürüttü, kendisini teorik olarak eğitti, düzenin verdiği yaşam tarzından, ideolojik ilke ve ölçülerden koparak yeni yaşam tarzı, ilke ve ölçüleri kazandı. Önder Apo’nun öngördüğü, doğru dediği yaşam tarzını, ilke ve ölçülerini özümsedi. İdeolojik mücadele, ideolojik grup olma, kendini eğitme bu anlama geldi. Parti böyle bir eğitim ve ideolojik gelişmenin sonucu olarak ortaya çıktı. İdeolojik-örgütsel çizgi temelinde siyaset yapmaya, askerlik yapmaya başladı. Böyle bir ideolojik-örgütsel çizgiyi, yeni yaşam tarzını hayata geçirebilmek, topluma taşıyabilmek için gereken işleri yaptı. Propaganda, sanat, savaş, siyaset, diplomasi yaptı. Bunların hepsi araçtır. İdeoloji araç değildir, amaç ideolojidir. Siyaset, askerlik, örgüt, eylem ideolojiyi gerçekleştirmek için kullanılan araçlardır.
İdeolojik çalışmalar partiden kopuk bir çalışma değil, bütün toplumda devrimci değişiklik yapabilmek için bütün araçları başarılı kullanmak için gerekli duyguya, düşünceye, ruh haline, yaşam tarzına, ilkeye, disipline ideoloji diyoruz. Dikkat edilirse ideoloji hepsinin önündedir, hepsi için gereklidir, araçlar bizi oraya götürecektir. Dolayısıyla araç amaca bağlıdır, amaç araca bağlı değildir. Unutulmamalıdır ki, ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi birinci mücadeledir, esas mücadeledir, öncü mücadeledir.
İdeolojik çalışmada ve mücadelede zayıf olan bir hareketin başka çalışmalarda güçlü olması mümkün değildir. Her şey ideolojik mücadeleye bağlıdır, çizgiye bağlıdır. Ne kadar ideolojik mücadele o kadar siyasi ve askeri mücadele, ne kadar ideolojik başarı o kadar siyasi-askeri başarıdır.
Düşman insanların düşüncesine ve duygusuna saldırılıyor
Çok açık ki düşman 2025 yılında da saldırılarını sürdürecektir. İdeolojik olarak da saldırılarını arttıracaktır. Zaten TC’nin temel ilkesi soykırımdır. Başta Kürtler olmak üzere bütün farklı dillere, kültürlere, etnisitelere, dinlere, mezheplere bir saldırı içerisindedir. ‘Tek din, tek dil, tek mezhep, tek ulus, tek devlet’ söylemlerinin her gün tekrarlanması bu düşmanlıktan ileri gelmektedir. Kürt varlığı ve özgürlüğüne dair her şey yasaktır. Önder Apo’nun üzerindeki tecrit ve işkence sistemi de bunun için uygulanıyor. Düşman bütün saldırılarını buna göre geliştiriyor. Bütün insanlık değeri denilen şeyleri ayaklar altına alıyor. İdeolojik mücadelesini ve askeri saldırısını en üst düzeyde geliştiriyor. PKK’yi yok etmek için tüm gücüyle saldırı halindedir. Demek ki ideolojik mücadeleyi her boyutta sanatta, edebiyatta, propaganda da, zihniyet üretiminde en ileri düzeye çıkarmakla karşı karşıya bulunulmaktadır. Çünkü düşman toplum kırım saldırısını toplumun ve bireyin düşüncesine yöneltiyor. Bu saldırı da daha çok medya üzerinden yapılıyor. Böylelikle insanların düşüncesine ve duygusuna saldırılıyor. İktidar ve devlet sistemi bunu yapıyor. Çünkü düşünce gücünden uzaklaşanı çalıştırmak, yönlendirmek, köleleştirmek daha kolay oluyor.
Basın üzerinden yürütülen ideolojik saldırıları kırmak gerekiyor
PKK devriminin halklar üzerinde yarattığı etkiden korkuyorlar. Onlarca televizyonları bunun için kurdular. Bu kadar propagandayı onun için yapıyorlar, bireyciliği, burjuvalaşmayı, özel mülkiyetçi yaşamı empoze etmeye çalışıyorlar. Söz konusu yayın organları izlendiğinde tamamen bir ideolojik saldırı organları oldukları rahatlıkla görülebiliyor. Hepsi karşı devrimci ideolojik saldırıyı ifade ediyor.
Demek ki buradaki ideolojik saldırıyı görmek ve önemsemek önemli olmaktadır. Çünkü çok derin bir anlama, güçlü bir toplumsal bağlılık, etkili bir ideolojik felsefi kavrayış ve etkin bir mücadele olmadan basın üzerinden yöneltilen bu ideolojik saldırıları kırmak kolay olmayacaktır. Bu da çok büyük bir mücadeleyi gerektiriyor. Çünkü düşman yürüttüğü özel ve psikolojik savaşta medyayı etkin kullanıyor. Dolayısıyla özel savaşa karşı, psikolojik savaşa karşı direnen bir halkın en önemli mücadele alanı propaganda-ajitasyon alanı oluyor. O zaman propaganda alanı, özgür basın alanı özgürlükçü zihniyeti topluma taşırma gibi bir görevle de karşı karşıyadır. Önderlik ve parti zihniyetinin topluma, gençlere, kadınlara, işçi ve emekçilere taşırılarak zihniyet devriminin gerçekleştirilmesi en temel devrimci çalışma konumundadır.
Propaganda-ajitasyon çalışmaları, bir ideolojinin topluma aktarılması ve kavratılmasıdır. Propaganda bilinçle yürütülen bir faaliyet ve düşüncenin gerçekleşme yöntemi olmaktadır. Yapılacak her propagandanın bir amacı vardır. Bu amaç ideolojiyle bağlantılı olarak belirlenip gelişmektedir. Eğer ideolojik yetkinlik yakalanamazsa güçlü ve etkili bir propaganda da yapılamaz.