Kürdistan hakikati ihanete uğramış bir ülke trajedisidir. Toplumu soykırımcı zihniyetin insanlık dışı vahşi saldırılarına uğramıştır. Türk devletinin yalan düzeninin kanunlarında Kürt halkının dili yasaklanmış, kimliği yok sayılmış, kültürü asimile ve imhaya tabi tutulmuştur. Yani Kürdistan’da yaşam egemenler tarafından, ölüm mezarlığına dönüştürülmek istenmiştir.
Kürt halkının hakikat savaşı, nice isyan mücadeleleriyle, bu ölüm karanlığına karşı, sürekli direniş halinde olmuştur. Bu anlamıyla Kürt halkının tarihi, aynı zamanda özgürlük uğruna ölümüne direnişler tarihidir.
Bu topraklarda yaşam kutsallığını korumuşsa, bu da Kürdistan mücadele kahramanlığının hakikat savaşımıyla mümkün olmuştur. Amed, Dersim, Agirî Mahabad, Halepçe ve birçok katliamların yaşandığı bu topraklar, özgürlük dağlarında hakikat savaşının kutsallığını, özgürlük aşkıyla diriltmeye devam etmektedir.
PKK hareketini de doğuran bu katliamların acı ama soylu çığlığıdır. Önder Apo “Kürdistan Sömürgedir” diye başlattığı özgürlük yürüyüşüyle, Kürdistan hakikat mücadelesi, PKK devrim hareketiyle, insanlık tarihine anlam katmaktadır. İnsanlık tarihi, bu soylu ve kadim halkının, özgür yaşam akıyla büyülenmekte ve güzelleşmektedir. Yani insanlık bu topraklarda vicdanla yüzleşmekte, ahlaki değerlerini korumaktadır. Yani bu topraklar evrenin bitmeyen, dinmeyen ve aralıksız özgürlük amacının gerçeğe dönüşmesinin ifadesiyle özdeş bir tutum içerisindedir.
Kürt halkı asimilasyona uğradı, katledildi, nice kırımlardan geçirildi. Ama özgürlük özlemini, inancını, umudunu asla yitirmedi. Nice bedeller ödedi, nice güzel evladını adadı bu onurlu mücadeleye.
Kürt halkının hakikat savaşında, şehit düşen kahramanlardan biri de, Gencecik Azad Botan yoldaştır.
Kürdistan’da her şehadet özgür yaşama adanan candır. Ve hakikat bu ülkede iyi, doğru güzel ve onurlu bir temelde ahlaki, adil ve demokratik özünü, bu yüce kahramanların emekleriyle, fedakârlıklarıyla ve cesaretleriyle yaratmaktadır.
Bu durum şunu da göstermektedir ki, hakikatin tanımına ulaşma, ancak Azadların farkına varmayla mümkündür. Azadların farkında olmak, aynı zamanda kendini bilme erdemi de olmaktadır.
Demek ki Azadları anlatmak, yaşamın anlamının anlaşılmasının özünü bağrında taşımaktadır.
Bu doğrultuda Kimdi Azad yoldaş? Doğduğu yer? Yaşadığı hayalleri, amaçları neydi? Nasıl yaşadı? Nasıl şehadete ulaştı? Sorular anlamada bir sonuç teşkil edebilir. Ama cevaplar hep eksik kalacaktır. Ama yine de bu gencecik yoldaşı tanımak, anlamak ve onun sevgisini yüreklere taşımak insani bir görev ve sorumluluk gereğidir.
Azad; 1993 yılında Siirt’e bağlı Eruh ilçesinde orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. İnsanın doğduğu yer kimlik ve karakter kazanmasında belirgin bir gerçekliği özünde ihtiva etmektedir. Azad’ın yaşamı da bu mekan gerçekliğinde ilk şekillenmesini alır.
Bu bağlamda bazı yerlerin toplumsal dokusu, aynı zamanda birçok olgunun yansımasıdır da. Eruh da böylesi yerlerin başında geliliyor.
Eruh; düşman saldırılarına yoğun maruz kalmış bir coğrafyadır. İlk özgürlük kurşunu, 15 Ağustos 1984 hamlesiyle, dağlarda gerillanın direniş mücadelesinin miladı olmuştur. Eruh’un böylesi bir milada ev sahipliği yapması, beraberinde yöre halkı açısından, birçok farklı gerçekliğin yaşanmasına da yol açmıştır. Eruh’un köyleri yakılır, insanları baskı sindirme vb işkencelere maruz kalır. Türk devletinin, Kürt halkının özgürlük arayışını başlattığı bu kente yönelik saldırıları, zihnin algılama sınırlarını zorlar. Düşman Eruh’ta yaşamı düşürmek için tüm yalan, geri ve zorba uygulamalarını devreye sokar.
Azad yoldaş da böylesi bir toplum ortamında doğmuş, büyümüş ve yaşamıştır. Bu yaşamsal evreler onun açısından sarsıntılarla doludur. Bu sarsıntılarla geçen yaşam, Azad yoldaşta düşman gerçekliğini erkenden tanımaya yol açar. Düşmanı tanıma aynı zamanda arayışın başlangıcını da ifade eder. Gencecik kalbi, bu lanetli döngünün esaretinden kurtulmak için, özgürlük aşkıyla çarpmaya başlar.
Kürdistan’da her şehadet özgür yaşama adanan candır
Azad yoldaş, zeki, sorgulayıcı ve asiydi. İşte bu olguların bu karakterde böylesine güçlü gerçekleşmesi ve anlam kazanması Eruh’un toplumsal gerçekliğinden bağımsız değildir.
Genç yaşına rağmen Türk devletinin Eruh’ta örmeye çalıştığı çirkin ağlara karşı, tepkisiyle korkusuzca tavır içinde olur. Azad yoldaşın bu özlü tutumu, direngen iradesi ve halkının acılarını duyumsayıp hissetmesi, büyük bir aşk olayının yaşanmasıdır.
Dağ ve Aşk… Kürdün geleneğinde birbirinden ayrılmaz iki olgudur. Dağ, Kürdün yaşamında aşktır; özgürlüktür, kendin olma mabedidir. Bu yüzden dağ, Kürt’tür, Kürt dağdır. Ax bir anlatabilse dağlar kadim halkının acılarını. Ax bir anlatabilse halkı, özürlük sığınağının soylu, adil görkemini…
Azad yoldaş; Türk devletinin özelde Eruh’ta, genelde Kürdistan’da ördüğü kalın esaret duvarlarını yıkmanın hıncıyla ve gencecik yüreğinin coşkun sevdasıyla yönünü Çırav dağlarına verir. Bu şekilde gerilla hayalinin sevdasını 2009 yılında gerçeğe dönüştürür. O artık Çırav dağlarında başladığı gerilla yürüyüşünde, özünü ve özgürlüğünü aramanın mücadelesi içinde yerini almıştır. Temel gerilla eğitimi için Çırav’dan Gabar alanına geçer. Temel eğitimini tamamladıktan sonra, Gabar’da pratik faaliyetlere katılır.
Dağlarda yeniden doğuşu yaşayan Azad yoldaş, morali, canlılığı ve eşsiz coşkusuyla, Gabar’ın güzelliğine apayrı bir güzellik katmıştı. Olay ve olguları çabuk kavrayan pratik zekasıyla, gençliğinin vermiş olduğu sıcaklığı ve özgür ruhun enerjisiyle, kısa sürede yoldaşlarının kalbinde taht kurar.
Savaş acımasız, ölüm kalleşti. Güneşin ve ateşin ülkesinin düşmanları alçakça saldırılarını tüm hızıyla sürdürmekteydi.
Azad ve bir grup yoldaş, 2011 yılının Nisan ayında görev amacıyla yol aldıkları güzergahta, Güçlükonak ilçesine bağlı “Zêvê” köyünde bulunan düşman taburunun tank pususuna düşerler. Bu pusuda düşmanın tank atışları sabaha dek sürer. Bu saldırı sonucu Azad yoldaş ağır yaralanır.
Azad, yoldaş; Gülümseyerek, “Bijî Serok Apo, Şehit Namirin” sloganlarını attıktan sonra, şehitler kervanına katılarak ölümsüzleşir. Bu sloganlar Azad yoldaşın son sözleri olur.
Aslında Azad yoldaşın son sözleri, onu gayet sade ve yalın bir şekilde tanımlamaktadır. O gencecik kalbiyle, asla ikircikliğe düşmeyen inancıyla, iradesiyle ve elindeki silahıyla Türk devletinin, orantısız ve vahşet düzeyinde kullandığı tekniğine rağmen onu savaşta alt etmiştir.
Yoldaşları Azad’ı bahar çiçeklerinin yeni yeşerdiği toprağa gömdüler belki… Ama Azadlar halkının kalbinde, insanlığın vicdanında sonsuza dek yaşayacaktır. Vakitsiz ve zor gelse de, Azad çok sevdiği Gabara sonsuzluğu uğurlandı.
Ey Gabar; Analar sana nice yiğitler verdi, eli kınalı nazlı gelinler ve çocukluğunu yaşayamayan Azadlar… Bu halk nice kahramanlar verdi sana, Adılını, Gülbaharını ve adını sayamadığımız nice isimsiz kahramanını.
Kanla sulandı toprağın, kanlar aktı derin ve uzun vadilerinde. Barışa hasret, emperyalizme karşı savaşı kendine onur sayan nice yiğitler düştü bağrına… Doymadın mı Gabar, ölüme ve kana. Azad’ı aldın bizden, kara gözlü genç yoldaşımızı.
Suç sende değil Gabar, suç çocuk, kadın, yaşlı demeden haince katleden alçak iktidar zihniyetinde. Suç, sende değil Gabar, Suç Uğur Kaymaz, Enes, Ata, Ceylan Önkol ve nice Kürt çocuğundan korkan ödlek ve faşist Türk devletinin zihniyetinde.
Sen istemez miydin Gabar, kan yerine billur sularla yeşersin çiçeklerin? Sen istemez miydin, kan yerine, özgürlük duyumsanıp hissedilsin, güzel vadilerinde?
Bilesin ki Gabar; kâr kalmayacak, zorba, zalim ve yalan zihniyetin yanına. Uğurların, Eneslerin, Ceylanların ve Azadların kanları yerde kalmayacak.
İntikamları alınacaktır, güneşin ve ateşin ülkesinde.
Son olarak bir şiirin yanısıra, Azadların anısına dair bağlılığın sevgi ve saygısıyla bu anlatıyı tamamlarken, Azad yoldaş şahsında tüm devrim şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Ateş çemberinde
İlk anımsanan
can, kan ana….
Bağrında bir yer bırak
Belki özgürlük rüzgarıyla kanar bir çocuk.
Acı çemberinde sarıldığım
Belleğimin kutsal güzeli….
Yüreğinde yerimi saklı tut
Belki bir gün düşer yolum
Hani
En son gördüğün çocuk olmayabilirim
Ama sana koşacağım tüm çocukluğumla
Ax dayê…
Olurda toprağa gömersen
Mezar toprağımı al avuçlarına
ve kokla….
Çünkü çocukluğumun kokusudur onurum.
Apak sütünden yaşamış bir çocuk…
Sakın ağlama, gülümse…
Gülümse ki
Sevinmesin
Ömrümü ateş çemberinde tutanlar.
Üzülme sakın
Bir zılgıt çek
Tarihin ilk kutsal anasından kalan.