Besê Hozat
Devletin baskıları, kirli savaş, Kürdistan’ı insansızlaştırma politikaları ve yoksulluk sonucu yıllar içinde milyonlarca Kürt Avrupa’ya göç etti. Son on yılda da Türkiye’deki faşist iktidarın uygulamaları, işbirlikçisi KDP’nin baskıları ve DAİŞ saldırıları sonucu Kürtlerin Avrupa’ya göçünde artış yaşandı. Örgütsüz bir biçimde Avrupa’nın dört bir yanına dağılan Kürtler, kapitalist modernitenin öğütücü etkisi altında erimeyle karşı karşıyalar. Modernitenin yaşam tarzı ve davranış biçimi hakim oldukça Kürtlerin kültürel değerlerinde aşınma ve toplumsallıkta dağılma durumu yaşanıyor.
Kürtler tarihin en eski ve toplumsallığı en güçlü yaşayan ve yaşatan halktır. Bu özelliklerini göç ettikleri her coğrafyaya taşıdılar. Gittikleri her ülke insanını ve toplumunu etkilediler. Dayanışma içerisine girdiler ve çok sayıda dost kazandılar. Kürt halkının dünyaya açılan yüzü, yankılanan sesi ve haklı davasını dünyaya anlatan dili oldular. Yani bir nevi halkının avukatlığını yaptılar. Avrupa’daki Kürtlerin mücadelesiyle dünya, Kürtlerin tarihini, soykırımcı sömürgeci düşman gerçeğini ve bu düşmana karşı yarım asırdır yürütülen büyük mücadeleyi gördü, tanıdı.
Kürtlerin Avrupa’da çokça dost kazanması güçlü toplumsal özellikleriyle ve onlarca yıldır yürüttükleri demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle ilgilidir. Kapitalist modernitenin tüketici kültürü içinde bunalan, insanlığını arayan herkes bir biçimde örgütlü yaşam ve mücadele içinde olan Kürtlerle tanıştı, buluştu. Kürtler Avrupa toplumunu toplumcu yaşamı ve değerleriyle derinden etkiledi. Kuşkusuz Kürtler de kapitalist modernitenin etkisini belli yönleriyle yaşadılar. Avrupa’da giderek Kürtler içerisinde de bireycilik, mülkiyetçilik, konformizm, ülkeye ilgisizlik, çıkarcılık ve popülizm bir düzeyde gelişiyor. Modernite, toplumun bilinç ve algısına etkide bulunuyor. Özellikle genç kuşakta gelişen maddeye-maddi dünyaya bağımlılık, tüketicilik, nihilizm Kürtlerin özgür geleceğini tehdit ediyor.
Kapitalist modernite özgür bireye ve topluma düşmandır
Kapitalist modernite özgür bireye ve topluma düşmandır. Kürtleri yaşatan ve varlığını bugüne getiren ise güçlü toplumsal özellikleridir. Kürtler toplumsallığını kaybettiği anda varlığını kaybeder ve özgürlükten mahrum kalırlar. Bu açıdan kapitalist moderniteye karşı mücadele Kürtler açısından varlık ve özgürlük mücadelesidir. Çağımızın en devrimci mücadelesini, kapitalist moderniteye karşı mücadele olarak görmek yanlış değildir. İnsanlık değerleri adına verilen her mücadele kapitalist moderniteye karşı bir mücadeleye dönüştüğü oranda yüksek değer kazanır ve kalıcı hale gelir.
Avrupa sahası özgürlük mücadelemizin en önemli sahalarından biridir. Dört parça Kürdistan’dan insanların buluştuğu ve birleştiği yerdir. Yarım asra dayanan bu görkemli mücadeleden beslenen ve mücadeleyi besleyen bir alandır. Avrupa’da yaşayan halkımız mücadelemizin önemli bir parçası, emektarı ve değer yaratıcısıdır. Önemli bir kesimi de Avrupa’da üç kuşaktır yaşamaktadır. Kapitalist sisteme entegre ve asimile olan bir kesim de vardır. Kültürel asimilasyon en bariz bir biçimde dil ve yaşam tarzında görülmektedir. Avrupa’da doğup büyüyen gençlerin önemli bir kesimi anadilini konuşamaz durumdadır. Giderek toplumuna ve değerlerine yabancı, ülke ile bağları zayıflamış köksüz bir nesil de ortaya çıkmaktadır.
Halkımızı kapitalist modernitenin çürütücü ve ayartıcı etkilerinden ancak demokratik sistem inşası kurtarabilir. Halkımız demokratik temelde örgütlenir ve sistemini inşa ederse varlığını sağlayabilir ve kendisini özgürce yaşatabilir. Ancak demokratik sistem inşasında ciddi sorunların yaşandığı açıktır. KCK sisteminin ilan edildiği 2005 yılından bu yana Avrupa’daki halkımız Demokratik Konfederal sistem perspektifiyle örgütlenmeye, sistemini kurmaya çalışıyor. Üzerinden yaklaşık 17 yıl geçmesine rağmen hala demokratik sistemi örgütlemede ve işletmede ciddi bir gelişme sağlanamadı. Kuşkusuz Kürtlerin yaşadığı her yerde halk meclisleri kuruldu. Meclis divanları, komisyonları ve yürütme organları oluşturuldu. Kadın özgürlükçü bir anlayışla eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi geliştirilmek istendi. Ancak bunların hiçbiri Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü paradigmaya uygun bir biçimde içerik ve biçime kavuşmadı. Meclisler şekli kaldı. Rolüne ve misyonuna göre çalışan, işlevsellik kazanan, halkın kendi kendini yönettiği halk meclisleri haline gelemedi. Meclisler irade olamadı. Komisyonlarla çalışan, halkın sorun ve ihtiyaçlarını tartışan, karar alan, plan ve proje geliştiren, yürütmeyi denetleyen bir işlev kazanamadı. Yürütmeler ise komitelerle çalışan, meclisin aldığı kararları uygulayan, denetime, eleştiriye açık başarılı bir yönetim pratiği sergileyemedi. Meclislere kadınların ve gençlerin katılımı da oldukça zayıf gelişti. Eşit temsiliyet ise bir türlü sağlanamadı.
Erkek egemen cinsiyetçi kültürle kadın-erkek özgürlüğü ve eşitliği sağlanamaz
Bir kadın ve bir erkeğin eşbaşkan olması cinsler arasında özgürlüğün ve eşitliğin sağlandığı anlamına gelmiyor. Özgür ve eşit yaşam zihniyet devrimiyle mümkündür. Kadın eşbaşkanların erkek eşbaşkanın yardımcıları olarak görülme anlayışı ve algısı henüz tamamen aşılmış değildir. Cinsiyetçi zihniyet, kültür ve anlayış eşbaşkanlık sisteminin demokratik, özgürlükçü karakterini işlemez hale getirmektedir. Erkeği özne kadını nesne gören cinsiyetçi-iktidarcı anlayış, erkeği başkan kadını yardımcı görmeye devam ederek demokratik komünal sistem inşasını sabote etmektedir. Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü paradigma beş bin yıllık erkek egemen zihniyet, anlayış ve kavrayışlarla inşa edilemez. Erkek egemen cinsiyetçi kültür kodlarıyla kadın-erkek özgürlüğü ve eşitliği sağlanamaz. Cinsiyetçilik erkek egemen kültürün ideolojisidir. Cinsiyetçi ideolojiyle demokratik komünal sistem inşa edilmeye çalışılırsa karşımıza Önder Apo’nun ifade ettiği biçimde kapitalist modernitenin yeni bir mezhebi çıkar.
Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık sistemi, demokratik, özgür ve eşit toplumu yaratmada, topluma demokratik kimlik ve kişilik kazandırmada çok önemli bir işleve sahiptir. Eşbaşkanlık sistemi kimilerinin ifade ettiği gibi sadece demokratik siyaset ve yönetim anlayışıyla sınırlı bir olgu değildir. Demokratik siyasetin temeli olduğu kadar toplumun demokratik ve özgürlükçü bir zihniyet, anlayış ve kültür kazanmasını sağlayan çok temel bir olgudur. Bu açıdan kadınların halk meclislerine eşit düzeyde katılmaları, meclislerde iradeli ve insiyatifli bir katılım ve aktivite göstermeleri çok önemlidir. Erkek egemenlikli cinsiyetçi kültür ve anlayış, ancak kadının eşit katılımı, kararların alınmasında ve uygulanmasında göstereceği güçlü aktivite ile aşılabilir.
Meclis çalışmalarına kadınların yetersiz katıldığı ifade edilmektedir. Kadın iradesinin güçlü yansımadığı meclisler, demokratik ve özgürlükçü karakter kazanamazlar. Demokratik niteliğini ve işlevini yitirirler. Öte yandan erkek egemenlikli zihniyet ve anlayışı maskeleme görevi görerek cinsiyetçi erkek egemen sistemi ve kültürü beslemiş ve güçlendirmiş olurlar.
Kadın ve gençlik iradesinin güçlü yansımadığı meclisler, demokratik karakter kazanamaz
Gençliğin, meclis, inşa çalışmalarına yetersiz katıldığı ve hatta ilgisiz kaldığı yönünde eleştiriler gelişmektedir. Kuşkusuz gençliğin katılmadığı veya yetersiz katıldığı demokratik komünal sistem inşası süreklilik kazanamaz ve kalıcı bir sistem haline gelemez. Gençliğin, sorgulayan, eleştiren, statikliği kabul etmeyen, yaratıcı ve dönüştürücü yapısı, demokratik sistemi sürekli dinamik ve canlı kılar. Her toplum gençleriyle kendisini geleceğe taşır. Demokratik halk sistemi de gençlerle süreklilik kazanır. Gençliğin demokratik sistem inşasına ilgisiz kalması özgürlük tarihine ve halkının özgür geleceğine ilgisiz kalmasıyla eşdeğerdir.
Kapitalist modernitenin merkezi Avrupa’da halkımızın öz yönetimlerini oluşturması, her türlü sorununu mecliste tartışarak çözmesi, plan, proje ve politika geliştirmesi, moderniteye karşı en güçlü mücadele biçimidir. Kapitalist moderniteyi sadece teorik olarak eleştirmek yetmez. Eleştiri demokratik inşaya dönüşmez ve somut yaşamda ifadesini bulmazsa kıymetini kaybeder. Demokratik inşa çalışmaları, modernite eleştirisinin özeleştiriye dönüşerek hayata geçmiş halidir.
Bu açıdan meclisleri sürekli halkın sorun ve ihtiyaçlarını tartışan, çözüm üreten, politika geliştiren canlı mekanizmalara dönüştürmek çok önemlidir. Biçimsel olarak birçok meclis örgütlemesi var fakat bu meclislerin zihni, ruhu ve duygusu yoktur. Meclislerin zihnini, ruhunu ve duygusunu oluşturan şey; tartışma kültürü, çözüm üretme yeteneği, halkın yaşamına nüfuz etme başarısıdır. Bedeni değerli ve yaşanılır kılan şey; düşünce, duygu ve ruhtur. Demokratik halk meclislerini bir beden olarak düşünürsek bu bedenin düşünceye, duyguya ve dinamizme ihtiyacı vardır. Ölü bir bedene dönüşen bir sistem, toplumun özgürlük ve demokrasi özlemlerine cevap vermediği gibi özgür ve demokratik yaşama dair inancını kıracaktır. Meclislerin, konfederal sisteme uygun biçimde toplumun kendi kendini yönettiği organlar haline getirilmesi önemlidir.
Meclisler yoluyla alanlarda yürütülen diplomasi çalışmaları da, mücadelemizin tanıtılması ve Önderlik paradigmasının anlatılması, dost ağının büyütülmesi açısından büyük öneme sahiptir. Her şehirde çok yönlü demokratik toplum örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, sistem dışı örgütlenmeler bulunmaktadır. Tüm bu gruplarla ilişki ve iletişim içinde bulunmayı, bunlar yoluyla Önderlik paradigmasını Avrupa toplumuna taşırmayı bir görev olarak görmeliyiz. Zira Avrupa alanında sistemden rahatsız olan toplumsal kesimler çokça bulunmaktadır. Öyle ki, her Kürt ailesi ve bireyi de çevresini örgütleyen, mücadeleyi büyüten bir örgüt haline gelebilmelidir.
Modernitenin etkisinde olan bir zihniyetle demokratik bir sistem inşa edilemez
Demokratik toplumsal inşa çalışmalarında yaşanan en temel sorunlardan biri sistemin zihniyet ve kadro sorunudur. Demokratik ulus paradigmasını özümsemiş, zihniyet devrimini gerçekleştirmiş ve demokratik inşa çalışmalarına tutkuyla-aşkla katılan insanlar yaratılamazsa demokratik sistem inşa edilemez. Demokratik sistem inşası, demokratik ve özgürlükçü zihniyet inşasıyla paralel gelişecek bir süreçtir. Zihniyeti demokratik ve özgürlükçü olmayan insanlar demokratik komünal sistemi de örgütleyemezler ve inşa edemezler. Bu açıdan Önder Apo; ‘’her şeyin başı zihniyettir’’ dedi. Zihniyet ve vicdan devrimini olmazsa olmaz bir gerçeklik olarak değerlendirdi. Modernitenin etkisinde olan bir zihniyetle demokratik bir sistem inşa edilemez. Bu gerçeklik 17 yıllık tecrübeyle sabittir. Demokratik inşa çalışmalarında başarılı bir sonucun ortaya çıkmamasında zihniyet ve kadro sorunu başat bir rol oynamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında demokratik toplum akademileri çok önemli bir noktada durmaktadır. Akademiler zihniyet devriminin geliştirilmesinde ve bu temelde sistemi inşa edecek kadroların yetiştirilmesinde büyük bir role sahiptir. Demokratik zihniyet, anlayış ve kültür bu akademilerdeki eğitimlerle şekillenir ve burada yetişen insanlar aracılığıyla topluma taşırılır. Demokratik toplum akademilerinde yetişen insanlar demokratik sistemin kurucu ve sürdürücü gücü olurlar.
Takip ettiğimiz kadarıyla demokratik toplum akademilerine yeterli derecede önem verilmemektedir. Demokratik sistemin temel bir ayağı olan demokratik toplum akademileri yüzeysel, günübirlik, sığ pratikçi anlayışların etkisi altında kalarak misyonuna uygun bir işlevsellik kazanamamaktır. Mevcut akademilerde verilen eğitimler de kişilik dönüşümünü sağlatıcı derinliği yakalayamamaktadır. Bu dönüşümün sağlanabilmesi için alanın toplumsal yapısını gözeterek yöntem zenginliğini esas alan derinlikli eğitimlerin yapılması gerekmektedir. Kuşkusuz demokratik inşanın öncü kadroları tüm bu sorunları aşmakla görevlidir.
Demokratik komünal örgütlenmeye en açık toplum Kürt toplumudur
Avrupa zemininde demokratik komünal ekonomiyi örgütlemenin zorlukları kuşkusuz vardır. Kapitalizmin merkezinde demokratik komünal ekonomi modelini hayata geçirmek çok ciddi bir yoğunlaşmayı ve çalışmayı gerektiriyor. Çok fedakar ve cefakar bir halk gerçeğimiz olmasına rağmen bireycilik ve özel mülkiyetçilik modernitenin bir hastalığı olarak halkımızın yaşamının içine de girmiş durumdadır. Modernitenin bu yönlü etkileri olsa da Kürtler toplumsallığı en güçlü yaşayan toplumdur. Dolayısıyla demokratik komünal örgütlenmeye en açık toplum Kürt toplumudur. Demokratik komünal ekonomi modeli en iyi biçimde Kürt toplumu içinde örgütlendirilir. Sosyalizm, yani toplumculuk, halkımızın toplumsal genlerinde, kültürel yapısında vardır. Halkımızı iyi eğitir, demokratik komünal sistemi iyi kavratırsak demokratik komünal örgütlemeyi de rahatlıkla geliştirebiliriz.
Halkımızın yaşadığı her ülkede yirmi-otuz aileyi bir araya getirerek kooperatif örgütlemesi geliştirilebilir. Birkaç yerde model oluşturacak örnekler ortaya çıkarsa bu kelebek etkisi yaratarak her yere yayılacaktır. Kürt toplumsal yapısı buna çok yatkın ve uygundur. Yeter ki halk öncüleri inanarak ve aşkla demokratik komünal sistem inşasını bir yaşam ve mücadele tarzı-anlayışı haline getirebilsin.
Her yönüyle Demokratik modernitenin inşa merkezleri olması gereken mekanlardan biri de derneklerdir. Neredeyse her ülkede ve şehirde demokratik toplum merkezleri vardır. Ancak halkımızın komünal örgütlenmede öncü mekanlar olması gereken bu yerler, bunun tam aksine kimi yerlerde sadece formalite icabı açık kalmakta, kimi yerlerde kahve kültürünün yaşandığı yer haline gelebilmektedir. Kuruluş amacına uygun çalışmalarla çekim merkezi haline getirilmediğinden halkın ilgi duyduğu mekanlar olamamıştır. Demokratik komünal sistemin inşa edilmesinde bu kurumların rolünü oynaması için amacına uygun işlevsellikle çalışmalar yürütmesi önemlidir. Bu çerçevede dil, kültür, eğitim mekanları haline getirilmeleri önünde hiçbir engel yoktur.
Dilimiz ve kültürümüz demokratik sistem inşa edilerek korunabilir. Dil eğitimini ve öğretimini yaşamın temel vazgeçilmez bir ilkesi haline getirebilmeliyiz. Demokratik toplum kurumlarında anadilde eğitim ve kültür-sanat faaliyetlerinin olması da kültürel soykırıma karşı önemli bir çalışma olarak görülmelidir. Derneğe giden her çocuk, her genç ve her yaştan insan anadilini öğrenmeli ve konuşmalıdır. Kültür-sanat çalışmalarına katılabilmelidir. Bu biçimde dernekler halk dayanışmasının, birliğinin, toplumsallığının oluştuğu mekanlar olma yanında anadilin, kültürün öğretildiği mekanlar haline de gelecektir.
Öte yandan her yurtsever aile evini bir eğitim merkezi haline getirebilir. Çocuklarına anadilde eğitim verebilir ve adeta bir okul gibi evini anadil eğitimine açabilir. Ana dil eğitimi ve kültür-sanat çalışmaları, demokratik komünal yaşamın ruhudur. Modernite yaşamının zehirli etkileri ve asimilasyon, anadilde eğitim, kültür ve sanat çalışmaları geliştirilip demokratik komünal sistem inşa edilerek engellenebilir. Avrupa zemininde anadilde eğitim çalışmalarını geliştirmenin imkanı çok fazladır. Hatta ülkeye katkı sağlayacak ve örnek oluşturacak çalışmalar geliştirmek dahi mümkündür.
Avrupa çalişmalarında yaşanan öncülük sorunları
Avrupa açısından en çok gündeme giren ve eleştiri konusu olan konulardan biri de öncülük sorunudur. Demokratik sistem kuruluşuna öncülük edenlerin ideolojik duruşu ve doğru katılımı ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yıllardır Önderliği okuyan, Önderlik gerçeği üzerinde yoğunlaşan, çalışan ve büyük emek verenlerle bu mücadele büyüyor. Buna kuşku yok, fakat paradigmayı derinliğine kavrama ve uygulama sorunları oldukça fazladır. Bireycilik, iktidarcılık, küçük düşünme, pragmatist yaklaşım, yüzeysel katılma hakim bir anlayıştır. Oysa demokratik komünal sistemi örgütleyen öncünün her şeyden önce büyük düşünmesi, kolektif çalışması, demokratik ve özgürlükçü bir zihniyete sahip olması gerekir. Topluma pragmatist temelde yaklaşımını sorgulayarak, öncü kişiliğini demokratik özgürlükçü temelde inşa ederse demokratik komünal toplum inşasını doğru geliştirebilir. Kişiliğin inşası ile toplum inşası arasında yakın bir ilişki vardır. Bu nedenle öncüler, her şeyden önce ideolojik mücadele ile toplumun değişim dönüşümünü sağlamayı önüne koymalı, buna göre bir örgütlenmeyi hayata geçirmelidir. Meclislerin inisiyatifini kıran, toplumun kendini yönetmesine karşı umutsuz yaklaşan değil, aksine onu güç haline getiren bir duruş göstermelidir.
Öncü inançlı, umutlu, heyecanlı ve kararlı çalışırsa etkilemeyeceği insan yoktur. Ama öncü liberal, bireyci, tüketici, kaygılı, idareci, inançsız yaklaşır ve çalışırsa itici olur, kimseyi etkileyemez, saygınlığını kaybeder ve şahsında mücadeleye inancını zayıflatır. İstediği kadar koşuştursun, pratik yapsın bir başarı sağlayamaz. Zira yüzeysel, ayak üstü sığ bir pratiğin verimi ve niteliği yoktur.
Demokratik komünal sistemi inşa etmek için her şeyden önce demokratik ve özgür kişiliğe sahip öncüler gerekiyor. Öncü demokratik ve özgür bir kişiliğe ve anlayışa sahip olursa toplumun demokratikleşmesinde ve özgürleşmesinde bir o kadar etkili rol oynar. Toplum demokratikleştikçe ve özgürleştikçe de demokratik komünal sistem ete kemiğe bürünür; düşünen, duygulanan, değişen-dönüşen sürekli gelişerek güzelleşen bir bedene kavuşur. Bir sistemi canlı, üretken, demokratik ve özgür kılan o toplumun demokratikleşme ve özgürleşme düzeyidir. Toplumun zihniyeti özgür ise kuracağı sistem de demokratik olur.