PKK’yi tanıyana kadar bir siyasal partinin -parti adıyla kurulan bir örgütün- bir halkın umudu, sevgisi, aşkı olacağını, genç kızların özgür yaşam özlemleri, çocukların gelecek garantisi olacağını bilmezdim. PKK’yi tanıyana kadar bir parti etrafında toplanan insanların bu kadar büyük aşkla, bu kadar büyük birlik ruhuyla, bu kadar güzel anlamların süzülüşüyle bir araya gelebileceklerini bilmezdim. Ve yine PKK’yi tanıyana kadar insanların zorluklarla, kendi istem ve arzularından öte amaçlarının zorluklarına direnerek anlamı ve güzelliği yaratabileceklerini, bunun için büyük bedeller vererek anlamı daha da büyütebileceklerini bilmezdim. Ve PKK’yi tanıyana kadar daha birçok şeyi tanımadığımı, bilmediğimi ve anlamlandıramadığımı PKK’yi tanıdıkça öğrendim. Aradan geçen uzun yıllar sonunda artık biliyorum ki Kürtler için PKK yalnızca bir parti değildir. Yalnızca bir örgüt, yalnızca bir savaş cephesi değildir. Kürtler için PKK yaşamın, özgür yaşamın, özgür yaşam olasılığının, güzel yaşamanın, anlamlı yaşamanın, onurlu yaşamanın mümkün olabileceği tek dünyadır.
PKK Kürtler için büyük ve onulmaz acıların ortasında, zulumat denilen karanlığın ortasında doğan güneştir. Ölümlerden ölüm beğen denilen, kiminde ölümün bile çok görüldüğü zamanlarda, uğruna ölünecek bir yaşamı inşa etme olasılığıdır. Hiç hayallere dalmadan, idealistçe anlamlar icat etmeden belirtebiliriz ki, PKK ölmeyi bile hak etmeyen Kürt’ün kendini var ederek başta özgür yaşam olmak üzere her şeyi hak edebileceği bir yaşam olanağına kavuşması, bunun hayalini kurabilmesidir. Çokça örneklendirildiği üzere Kürdistan’da basit bir jandarmanın bile Azrail korkusu yarattığı inkâr ve imha siyasetinin, soykırım uygulamalarının içinden çıkıp geldik PKK sayesinde. Ve bugün askerin-polisin karşısında dimdik gençlerimizin “Burası Kürdistan’dır, bunu bilin!” dediği bir zamanı da ardımızda bıraktık. Şimdi geçen 52 yılın muhasebesini yapmanın, bu zamanı en doğru şekilde değerlendirerek yeni menzile yürümenin zamanıdır.
1973’te Önder Abdullah Öcalan önderliğinde bir grup Kürt gencinin başlattığı mücadele, 1978’de resmi kuruluş ilanıyla kendini Partiya Karkerên Kurdistan – PKK olarak tanımladı. Parti olarak var olma, partileşme kararlılığı Türkiyeli devrimci önder Haki Karer’in katledilmesine karşı bir cevap olarak ortaya çıktı, Bakurê Kurdistan’dan başlayarak tüm Kürdistan’a yayılan, giderek Kürt halkının özgürlük istem ve iradesinin, özgürlük mücadelesi kararlılığının ifadesi oldu. 1973 yılından 2025 yılına kadar tam 52 yıldır süren bu zorlu, zorunlu, kutsal özgürlük yürüyüşü, tüm Kürdistan halkı kadar Türkiye halkları için de umut oldu. Geçen 52 yıl içerisinde 1984 yılından sonraki 42 yıllık süreç ise amansız savaş yılları oldu. Kürtler adeta kafile kafile ölüme yürüyerek ölümlerin içinden yaşamı yaratma sınavlarından geçtiler. TC Devleti ile PKK arasında yürütülen savaşta on binlerce şehit verdik. Halkımız tüm soykırım uygulamalarından geçirildi. Katledilmekten tutalım, yaşam alanlarının kurutulmasına kadar her türlü soykırım uygulamasını yaşadı. En büyük soykırım uygulaması da onursuz yaşama mahkûm edilmek, yok sayılmak ve sömürgeciliğin malzemesi hâline getirilmekti.
Tüm bunlardan kurtularak onurlu bir yaşama ulaşmak çok zordu ve halkımız bunun zorluğunun farkındaydı. Yaşlı bir amcanın Önder Apo’ya “Sen şu kuru kütükleri yeşertebilir misin?” deyişi tüm Kürt halkının kulaklarında çınlamaktadır. Kuru kütük hâline getirildiğinin farkındaydı Kürtler. Yeşermenin de büyük zorluklar barındırdığını bilmekteydiler. PKK çıkışı, en başta kendi halkını eğitmek, kendi halkını örgütleyerek kuru kütüklere can vermenin mümkün olduğunu, kültürümüzün henüz tam kurumadığını, suyu tükenmemiş filizlerin, damarların olduğunu anlatmak ve kabullendirmek şeklinde anlam buldu. 1973 yılından 1978’e, dahası 1984’e kadar geçen süre bu çabalarla dolu geçti. Sonrası gerilla çıkışı, ilk eylem, düşmanın büyüsünün bozulması süreçleri tarihsel süreçlerdi. Sonrasında kuşkusuz Kürtler üzerindeki baskılar son bulmadı, daha da arttı. Kürt’ün çıkışını bastırmak ve yeşeren filizleri kökten kurutmak istercesine saldırılar gelişti, köyler boşaltıldı, bazı köylerimiz defalarca yakıldı, halkımızın emekleri defalarca talan edildi, insanlar katledildi. Her tür eziyet halkımıza reva görüldü. Tek sebep, onurlu yaşamanın mümkün olduğuna inanmış olmasıydı.
PKK tarihe bir cevap oldu
Önder Apo’nun deyimiyle “PKK, ideolojisi ve morali yıkılan halk gerçekliğinin öncelikle ideolojiyi ve morali bulma hareketidir.” PKK bu durumda pes etmedi, geri çekilmedi, bu saldırılara da gerillayı halklaştırarak cevap verdi. On binleri aşan gerilla ordusu kurularak bu saldırılara tarihsel cevaplar verildi. Halklaşmayı yaşadığımız süreçler, ki 90’lar ve sonrası oluyor bu dönem, bir yandan PKK’nin varlığının kesinleştiği, Kürt halkının varlığını kazanma ısrarının kesinleştiği yıllar oluyordu. Bir yandan da Önder Apo’nun özgürlük mücadelesinde yapmak istediklerinin giderek farklı mecralarda akışına yol açıyordu. Önder Apo milyonların önderiydi artık. Milyonların akışı, tarihin akışı gibi olmuştu. Ancak Önder Apo, akışın kendiliğinden olmasına hiçbir zaman izin vermedi. Önderlik kurumunun gereği olarak yanlış akışlara müdahale etti, yanılgıları düzeltme ve doğrusunu ikame etme mücadelesini karşı mücadeleden daha fazla bir enerjiyle sürdürdü.
1990’lı yıllar, kadın ordulaşmasının gerçekleştirildiği, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin ilan edildiği, ortaya çıkan çeteci anlayışların çözümlenerek mahkûm edildiği, reddedildiği, kadın eksenli özgürlük ideolojisinin de sosyalizmde açılımlar yapma temelinde gerçekleştiği yıllar oldu. Önder Apo, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunuyor ve bunu “Bağımsız, birleşik, sosyalist Kürdistan” düsturu temelinde gerçekleştirmek istiyordu. Ancak 1990’lı yıllar, hem dünya devrimlerinin ulaştığı düzey, hem bizim mücadele somutumuzda ortaya çıkan gelişmeler bu konuları yeniden ele almayı gerekli kılıyordu. Nihayetinde gelişen ateşkes süreçleri, izlenen rotayı yeniden ele alma, öl-öldür çizgisinden kurtularak çözüm geliştirme amacı taşıyordu. Tüm ateşkeslerin ortak amacı, Önder Apo’nun öl-öldür çizgisine yaptığı müdahaledir. Her anlamda özgürlük mücadelesinin her boyutuna hazır militanlar yetiştirmek, her türlü saldırıya karşı meşru savunma geliştirmek ama öl-öldür çizgisinin tuzaklarına düşmemek Önder Apo’nun temel amacıydı. SSCB’nin yıkılması, Önderliğin bu yönlü düşüncelerinin daha da somutlaşmasını sağladı. Bu yıllarda yaptığı “Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır” sözü, yıkılan sosyalizmin hem eleştirisi, hem de o çizgide oluşun bir özeleştirisi olurken, sosyalizm çizgisinde ısrarın, sosyalizmin yenilenmesi temelinde gerçekleşmesi yönünde geliştiğinin de göstergesidir. Bu yıllar, Önderliğin kadın özgürlük çizgisinde derinleştiği, sosyalizmin de kadın özgürlüğü temelinde gelişmesinin toplumsal özgürlüğü getireceğine olan inancının güçlendiği dönemlerdi.
Tüm bunlara karşı geliştirilen uluslararası komplo süreci, bu mücadeleyi belli bir kesintiye uğrattı. Önderliği halktan ve bizden koparmayı hedefledi. Bu amaçla büyük darbe vurmayı, yok etmeyi hedefledi. Ancak Önderlik bu süreçlere, belki de dünyada olabilecek en nadide tutumu göstererek cevap verdi. Küllerinden kendini yeniden yaratma deyiminin mükemmel bir gerçekleşmesi olarak, İmralı tek kişilik zindanında Demokratik Özgürlük Manifestosu’nu yazarak yeni tezler ortaya koydu. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmayı geliştirdi ve bu temelde yapmaya çalıştığı açılımlara da radikal bir boyut kazandırdı. Yeni paradigma ilanı, hem bizdeki yanılgı ve yetmezliklere bir tavır almaydı, hem sömürgeciliklere hem de dünya sosyalizmine bir doğrultu vermeydi. Kürdistan, Türkiye ve dünya ölçeğinde ele alırsak eğer, her üç alanda da Önderlik başarılı oldu diyebiliriz.
Bize bizden de yakındır Önderlik
Önder Apo’nun bu değişim, devrim ve özgür yaşam seyrini getirdiği düzey 27 Şubat çağrısıydı. Çağrı, ağırdı, derin anlamlar içeriyordu. Bazı kelimeleri duymak, telaffuz etmek dahi zordu, imkânsız geliyordu. Hatta bir büyünün bozulması gibi geliyordu bazı kelimelerin telaffuz edilmesi. Ancak bizler, tek özgür yaşam, özgür anlam dayanağımız olan Önderliğimize olan bağlılığımızın gereği olarak bu anlamları bizlere yaşatan bilincimizi yeniden gözden geçirdik, Önderliğin bizlere söylediklerini anlamaya, kelimelerin ardına gizlenmiş olan anlamları bulup yakalamaya çalıştık.
Zorlandık elbette. Zorlandık, ancak zorlanma, partimiz PKK’ye bir din gibi yaklaştığımız için değildi. Artık bu düzeyi çoktan aşmış olduğumuzu da gördük. Öyle sevinçle de karşılamadık tabii. Ancak kutsallıkların ancak ve ancak özgür yaşamın garantisi ve sürekliliğiyle mümkün olduğunu da anlayabildik. Bazen bazı kavramlar vardır, duyduğunuzda havanın karardığını düşünürsünüz. Öyle bir kara bulutlar topluluğu getirirler sizin göğünüze. Fesih kavramı ilk anda öyle etki bıraktı. Uzun sessizlikler ve koyu karanlık, merak ve endişe. Ama bizler, bizi kopmayan göbek bağıyla hisseden anamız kadar tanıyan, anlayan Önderliğimiz bu duruma yönelik de görüş gönderdi. Bizlere gönderdiği “Özlenen yoldaşlara” diye başlayan mektup, daha ilk satırlarda yüreklerimizde ve bilincimizde yer tutmaya çalışan kara bulutları kovmaya yetti. Yüreğimize bir serinlik, hafiflik geldi bu sözlerle. Bu sözler, bilincimizde endişeye yer olmasının haksızlık olacağı kadar bir sevgiyi an’da yeşertti Önder Apo’ya karşı. O anda bildik ki, bizi bizden daha çok anlıyor, bize bizden daha yakın ve bizi bizden daha çok düşünüyor. Tek tek ve hep birlikte. Önderlikteki birey ve toplum dengesi, bize yönelik yazdıklarında da bir kez daha görülüyordu. Mektubun devamında yazılanlar, aşırı kaygı ya da sevince gerek olmadığı, bu tür durumların süreci karşılamaya yetmeyeceği minvalindeki belirlemeler kuşkusuz bir karşılık buldu. Kaygılarımıza yön vermeye ve daha ileri gitmesini engellemeye başladık. Neden aşırı kaygılanmayacaktık, bunu da kendimize sormaya ve tartışmaya başladık. Aynı zamanda aşırı sevinç de olmamalıydı. Bunu da sorduk kendimize, zaten aşırı bir sevinç durumu yoktu, biz devrimciyiz ve her durumda mücadele gerektiren bir şeyler olduğunu bildiğimizden böyle bir duruma girildiğine pek rastlamadım. Bu doğrultuda bir tartışma, anlamı derinleştirme ve yeni anlam inşasına katılma sürecine girdik.
Önderliğimiz bir hamle başlattı ve biz bu hamleye katıldık. Bizim bu sürece ilişkin yapabileceğimiz en temel tespit budur. Kuşkusuz bu tespit, süreçlerin tüm sorumluluğunu Önderliğe bırakma temelinde değildir, Önderliğe bağlılık ve inancın göstergesidir. Barış ve demokratik toplum çağrısı temelinde gelişen hamlenin gereklilikleri vardır, kaygı verici yanları vardır, karşısında mücadele ettiğimiz güçlerin, merkezi hegemonyanın devletçi güçleri olması gerçeği itibarıyla komplocu, hile ve yalana dayalı iktidar oluşturma, iktidarını güçlendirme gerçeği de vardır. Tüm bunlar, sürekli bir çalışma, anlama, süreçlere müdahale etme, süreçleri yapılandırma ve bu temelde devrim ve demokratik toplum inşasını gerçekleştirme koşullarını yaratma dinamiğini, bunun güçlü, iddialı ve uzun süreli maraton koşusunu gerektirmektedir. Yoksa süreç değişti, artık her şey demokratik siyasetin işi deyip beklemek değildir yapılması öngörülen.
52 yıllık bir sosyalist partinin kendini yenileyerek yeni çağa uyarlaması, zorluk ve iddiasını barındırıyor bu süreç. Geçen süreç içinde de PKK’nin başarısını kesintisiz mücadele yürütme ve kendini yenileme olarak ortaya koyduk. Yaşadığımız bu süreç tam da bunun gerçekleşmesidir. Başarmak için kendimizi yenilemek, mücadeleyi süreklileştirmenin yol-yöntemlerini bulmak zorundayız. Önderliğin bize yaptırmaya çalıştığı budur. Bizim anlamaya ve içine girmeye çalıştığımız süreç de budur.
Bu temelde partimiz PKK’nin 12. Kongresini topladık. Hazırlıklarımızı yaparak olağanüstü koşullarda, olağanüstü şekilde, olağanüstü duygular ve anlam birikmeleri temelinde kongremizi gerçekleştirdik. Tabii bu kongremiz, olağan koşullarda yaptığımız gibi pratik süreçlerin değerlendirildiği, gelecek süreçlere dair planlamaların yapıldığı, yine parti yönetiminin tarz ve temposunun, sürece katılımının sorgulanarak eleştiri-özeleştiri platformlarının yapıldığı ve yeni yönetimlerin seçildiği bir kongre olmadı. Bu anlamıyla da olağanüstüydü. Ancak bu olağanüstülüğün içinde bir olağanlık vardı: Önderlik çizgisinde kararlı ve iddialı olan her yoldaş, bu süreci anlama, eleştiri-özeleştirisini derinden yapma, sürecin seyrine göre alınacak kararlaşmalara en güçlü şekilde katılarak pratikleşme iddiasındaydı. İşte bu durum olağanüstülükleri olağanlaştırıyor, bizleri Önder Apo’nun geliştirmek istediği yeni demokratik toplum sosyalizmi çağına yerleştiriyordu. Ve bunu başarmış olmak bizler için önemli ve anlamlıydı.
Bir şiir, bir türkü ve güzel
12. Kongremiz, ağır atmosfer olmakla birlikte söz konusu kararlılık ve iddia temelinde gerçekleşti. Apocu militanlar olarak doğru katılıp sonuç aldığımız müddetçe, PKK’nin yeniden yapılanmasına denk bir kongre olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Evet, yeniden PKK kurulmadı, ancak PKK, yerine demokratik toplum sosyalizmi inşacılarına bıraktı. Büyük bir tarihsel birikim, büyük bir mücadele deneyimi ve bölge-dünya insanlığının desteğini almış, bölge-dünya insanlığının yüzünü döndüğü, giderek Kâbesi olan bir sosyalist hareket olarak kendine güvenerek yeni çağa ve yeni anlamlara yürümenin ifadesi oldu bu kongre.
Aynı zamanda PKK 12. Kongresi, PKK’nin yenilmezliğinin de göstergesi oldu. TC’nin “bitti, bitiyor” diye yıllardır propaganda ettiği bir yalan ortaya çıktı. Büyük bir heybet içinde PKK kendini sonlandırma kararı aldı. Bu kararla başlatılan paradigma değişiminde bir büyük adım atıldı, ulus-devletçi sosyalizm kapısı kapatılarak demokratik toplum sosyalizminin kapıları sonuna kadar açıldı.
Bugünün tedbirini almışçasına söylenmiş Önder sözleri kulaklarımda çınlıyor: “PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türkü ve de güzel!”
Bir destan PKK. Halk destanlarında, destana konu kahramanın pratik yapmadan önce, yani kahramanlaşmadan önce kendini yaratması hikâyesi anlatılır. Kendini yaratışı ile halkı yaratışı, sorun çözmesi, halkı kurtarması gibi örgüler belli paralellikler içerir. PKK de işte bu destanlar gibi var olmak için çok zorlu sınavlardan geçti. Önder Apo’nun deyimiyle: “Tamamen hayvanlaştırmaktan başka bir amacı olmayan bir özel savaşa karşı, büyük bir insani savaşım, büyük bir ulusal kurtuluş savaşımı içindeyiz. Burada tam da şunu söyleyeceğim: Biz olsak olsak bu savaş için varız. Bunun dışında hiçbir şeye yaramayacağımız gibi, dünyayı da sunsalar gözümüz bile görmez. Yaklaşım felsefen bu olduktan sonra, bunun tarzını ve temposunu da böyle yakaladıktan sonra sen başarırsın. Ve zaferi de kesinleştirirsin. İşte biz böyleyiz.”
Büyük zorlanma kadar büyük manevi güç yaratan kuşkusuz her zamanki gibi Önderliğimiz ve şehitlerimizdi. Fuat arkadaşın şehadet ilanının gerçekleşmesi, kongre salonumuzda onun fotoğraflarının, şiirinin olması, onun bize gülümseyerek bakışı bizi anı anına yapılandıran bir gerçek oldu. Fuat yoldaş tarihin derinliklerinden gelen çağlar ötesine uzanan bir derwêşti. O bir filozof, bir evren somutlaşması ve bir ana kök hücre toplumunun en güzel damarıydı. O konuştuğunda hissederdiniz, tarih konuşuyor. Öylesine bir bedende bir insan değildi yalnız konuşan. Bundan dolayı aynı cümleleri başkası lafz ettiğinde aynı hazzı alamazdınız, aynı anlam deryasına dalamazdınız.
Bir derwêştir Fuat yoldaş
Fuat yoldaş bize Önderliği taşıyan kutsal bir vesileydi. Peygamberden öteydi. “Bizde peygamber gibi” demek güzel, ancak yetersiz bir anlam olurdu. Fark ettim ki “derwêş” demek bizde peygamberden daha büyük bir anlama tekabül ediyor. Fuat yoldaş, çağdaş bir havari, çağların ötesine uzanmayı başaran bir derwêşti ve ana en büyük anlamı verebilen bir sosyalistti. Önderliğe yakın olmasındandı ondaki anlamların derinliği. Bize bu derinliği verme, bizleri bu derinliğe koyma çabası kiminde onu gergin yapardı. Kiminde küçük hatalara büyük kızardı, öfkelenir, gerilir, tahliller yapardı. Bizler genç yaşlarımızdayken anlam veremezdik, “Bu küçücük şeylere niye bu kadar takılıyor?” derdik. Yıllar içinde fark ettik ki, o küçük anlarda anlamı kazanmak, büyük kazanmaktı. Yaşamın kazanılması anlarda gerçekleşiyordu. İnsan küçük hataların birikmesiyle hatalı insan oluyor, yanlış yaşıyordu. Küçük anların kazanılması yoluyla da büyük anlamlar inşa ediyor ve anlamlı-özgür yaşama yakınlaşıyordu. Fuat arkadaşın dersleri o zamana hükmettiği kadar, kendi zamanından taşarak tüm zamanlara hükmetme özelliği gösteriyordu. Yetiştiği Dersim toprağının çocuğu olmanın güzel bir örneğiydi. Dersim’in güzelliklerini, tarihsel toplum içindeki anlamını derinden yaşıyordu. Yine kadını anlama, kadınla özgür yaşamın ilkelerini oluşturma ve bunu yoldaşlarla paylaşma çabası yüksekti. Erkeği çözümleme, cinsiyetçi erkek gerçeğini anlatarak özgürlük mücadelemizde ölçüleri yükseltme çabası da üst düzeydeydi. Bu anlamda her bir arkadaşa kattığı, her bir arkadaşta özgürleştirdiği çok an vardır. Onun anlatımları, dersin adı-konusu ne olursa olsun, anlamlı yaşam dersleridir. Bu anlamda, onun sesi, onun sözleri tüm zamanlarda bize öncülük etmeye, yolumuzu aydınlatmaya ve bizi anlamlı yaşama yönlendirmeye devam edecektir.
Rıza yoldaşın şehadeti bizlerde büyük bir boşluk yarattı. Onun zekâsının derinliği, onun ilk yıllardan bugüne kadar uzanan mücadeleci, Kemal Pir tarzı savaşkanlığı, yanlışa aman vermeyişi, yaşamının tüm anlarını hakikat arayışına ve bulduğu – anladığı kadarını özgür yaşam kolektivitesine katmaya adayan bir kutsal yaşam yoldaşlığı hepimizin örnek aldığı yanlarıdır. Rıza yoldaşın sistemi çözümleme, tarihi doğru tahlil ederek bugünün anlamını doğru ortaya çıkarma tarzı, büyük bir devrimci bakış açısı yarattığını ortaya koyuyordu. Parti saflarımızda verdiği emekler, yaptığı çalışmalar, anlattığı dersler başta olmak üzere sınırsızdır. Rıza arkadaş, Tuzluçayır’dan zindan direnişlerine, oradan Qendîl’e kadar bir maceradır. Yaşamı seven, yoldaşlarını seven, özgür anlara büyük anlam biçen bir yoldaştı. Baştan başa bir özgür yaşam arayışı, baştan başa bir özgür duruş, arayış ve gerçekleşmedir.
Bu arkadaşları anlatmak zordur, ancak imkânsız değildir. Çünkü onlar yaşarken de yoldaşlık ilkeleri temelinde tanıdığımız, ele aldığımız, Önderlik çizgisi temelinde ortak çalışmalar yapabildiğimiz, birlikte kendimizi gerçekleştirebildiğimiz yoldaşlarımızdı. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onların bize kattıklarını en güzel şekilde işleyerek daha büyük anlamlar yaratmaya vesile etmenin ve özgür yaşama bu doğrultuda ulaşmanın sözünü tekrar veriyorum.
Biz değiştik diye tüm düşmanlar dost olmadı
Önder Apo, demokratik uygarlık manifestolarını yazdı, tüm insanlığa armağan etti. Bizler bu savunmaların ışığında yeni dönemi anlama, kavrama ve bu döneme katılma sözümüzü verdik. Bugüne kadar PKK ile bunu yapmayı esas aldık, bundan sonra da PKK’nin bizlere verdiği ruhla, bizde inşa ettiği anlamla, güçle ve iddiayla demokratik toplum sosyalizmini geliştirmekten daha güzel bir amaç olamaz. Bu yolda karşılaşılacak her zorluk mutlaka aşılarak engel olmaktan çıkarılacak ve zafer yürüyüşü devam edecektir. Biz değiştik diye tüm dünya değişmedi; biz değiştik diye tüm düşmanlar dost olmadı; biz değiştik diye her şey gül bahçesine dönüşmedi. Ama biz değiştik ve bizler bu değişimle en büyük zorlukları aşarak zafere daha da yakınlaşmayı sağlama fırsatı yakaladık. Önder Apo sayesinde ve onun açtığı yolda gururla, sevinçle, inançla ilerlemek bizler için onurdur ve bu onurun gerekliliklerini her koşulda yerine getireceğiz.
Bu uğurda yol alma kararlılığında olan herkese başarılar diliyorum. Bu anlamda Serxwebûn’un son sayısında görüşlerimi paylaşmanın onurunu yaşıyorum. İnanıyorum ki Serxwebûn geleneği tüm Kürtlerde, Apocularda bir özgürlük, bağımsızlık tohumu ekti, o tohumu filizlendirdi ve yeşertti. Önümüzdeki dönemin her anlamda bu yeşermeyi daha büyük anlamlara taşıyacağına olan inancımı belirtiyor, herkese başarılar diliyorum. Partimiz PKK, bizlerin, tüm Kürtlerin ve dünya insanlığının yüreğinin en temiz yerinde yaşıyor ve sonsuza kadar yaşamaya devam edecektir.
Apocu ilkelerle yaşama kararlılığında olan tüm yoldaşları, dostları ve halkımızı, Önderliğimizin başlattığı yeni sürece tüm gücüyle ve zafer iddiasıyla katılmaya; bu anlamda sonu gelmemiş destanın devamını yazmaya, bu türküyü tüm zamanlarda söylemeye ve bu güzelliği yaşamaya çağırıyorum.
– Bijî Serok Apo
– Bijî PKK
– İnsanlıkta Israr, Sosyalizmde Isrardır
– Jin, Jiyan, Azadî
– Ulus Devletçi Sosyalizm Yenilgiye, Demokratik Toplumcu Sosyalizm Zafere Götürür.