Yerinde ve zamanında yapılan işler her zaman doğrudur ve başarı getirir. Dolayısıyla Andok ve Eriş yoldaşların gerçekleştirdikleri kahramanlık eylemleri de yerinde ve zamanında yapılmış, 2012 zafer hamlemizin önünü açmış, yolunu aydınlatmıştır. Kayseri gibi düşmanın ekonomik merkezlerinden birinde AKP hükümetinin yüreğine derin korku salmıştır. 25 Mayıs’ta yani yaz başında bu eylemi gerçekleştirerek 2012 zafer hamlesinin startını vermiştir. Mayıs şehitler ayımızda, kahramanlar ayımızda gerçekleşen bu tarihi eylem 2012 zafer hamlemizin de kahramanlık çizgisinde ve başarı temelinde gerçekleşeceğinin kanıtı olmuştur. Hareket ve halk olarak Önderlik çizgisinde, şehitler çizgisinde yürüyerek 2012 hamlesini zafere götüreceğimizi netçe göstermiştir. 2012 zafer hamlemizin Hakilerin, Mazlumların, Kemallerin ve Hayrilerin, Agitlerin, Beritanların ve Zilanların kahramanlık çizgisine uygun bir biçimde gelişeceğini ve zafere ulaşacağını göstermiştir. Yine Adillerin, Nudaların, Viyanların, Şilanların, Akiflerin izinde gerçekleşerek dönemin başarı çizgisinde gerçekleşeceğini ortaya koymuş ve zaferin garantisi olmuştur. Andok ve Eriş yoldaşlar, zafer kazanan direnişleriyle Xakurke, Çelê, Cudî, Besta, Garzan, Erzirom ve Dersim şehitlerimizin anılarına sahip çıkılacağını ve intikamlarının misliyle alınacağını dost düşman herkese göstermiştir. Elefteryaların, Dengtavların, Erdalların ve Derwişlerin izinde yürünerek, Önder Apo’ya her koşulda sahip çıkılacağı ve Önderlik etrafında ateşten çember oluşturmaya devam edileceği kesin bir biçimde ortaya konmuştur. Simkoların, Rüstemlerin, Çiçeklerin, Alişerlerin, Xebatların, Rubarların, Binewşlerin, Hamzaların, Arjinlerin, Mahirlerin izinde yürünerek devrimci halk savaşında zaferin yaratılacağı ve 4. Stratejik dönem hamlesinin mutlaka başarıya götürüleceği net bir biçimde gösterilmiştir.
Şehitlerimiz bize doğru yolu gösteriyorlar
1977’de büyük şehidimiz Haki Karer ile kahraman şehitler ayı olma unvanı kazanan mayıs ayı, 35. yıldönümünde de büyük kahramanlar yaratmaya devam etmiştir. Andok ve Eriş yoldaşlar PKK ve HPG olarak Apocu çizgide her türlü faşizme, sömürgeciliğe ve gericiliğe karşı Kürdistan’ın özgürlüğü ve Kürt halkının demokratik yaşamı için sonuna kadar fedai çizgisinde direnileceğini bir kez daha net bir biçimde herkese göstermiştir. Andok yoldaş; Amed, halkının faşist teröre ve soykırım rejimine karşı büyük kini ve öfkesi olarak ortaya çıkarken, Eriş yoldaş serhildan öncüsü Gever gençliğinin ve halkının değerli bir evladı olarak Hakkari ve Botan yurtseverliğini güçlü bir biçimde temsil etmiştir. Kürt halkı, Kürt anneleri böyle bütün bir tarihi ve insanlığı küçücük yüreklerinde özgürce taşıyabilen evlatlar yetiştirdikleri için ne kadar gururlansalar, övünseler azdır. Önder Apo böyle büyük tarih yaratan kararlı militanlar eğittiği için her zaman kendisini başarılı hissedebilir. Hepimiz, tüm yoldaşlar böyle değerli yoldaşlara, öncülere sahip olduğumuz için kendimizi şanslı sayabilir; onurla, gururla böyle yoldaşlara sahip olduğumuzu söyleyebilir ve onların izinden aynı çizgide yürüyebiliriz. Çünkü onlar bize bilinci ve ruhu verdiler. Doğru yolu gösterdiler. Bu yolda kararlılıkla ve zafer çizgisinde yürümenin güç ve cesaretini kazandırdılar. Gerisi buna layık olmayı bilmek ve bu fedai kahramanlık çizgisinde kararlılıkla yürüyerek kahraman yoldaşlarımızın amaçlarını zaferle taçlandırmaktır.
Her şeyden önce Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeğinin süreci Önderlik çizgisinde doğru anlamanın ve tam karşılık vermenin temsilcileri olduğunu bilmemiz gerekir. Onlar, düşman gerçeğini doğru ve tam anlamanın, buna karşı duyulan derin kin ve öfkenin temsilcileri olmuşlardır. Onları böyle büyük bir kararlılığa ve yüce bir davranışa götüren gerçeklik kesinlikle süreç karşısındaki derin tarihsel bilinç, anlayış ve özgür yaşamdaki kararlılık durumudur. Bunu kendileri de bize bıraktıkları görev emri düzeyindeki mektuplarında, mesajlarında zaten netçe ifade etmektedirler. Andok arkadaşımız “topyekun bir saldırı var, bizler de ancak topyekun direnerek bu komployu boşa çıkarabiliriz. Ruh direniş ruhudur, ruh serhildan ruhudur ve artık zafer, özgürlük ve başarının tam zamanıdır” diyerek içinde bulunduğumuz süreci, yani 2012 yılı gerçeğini ve bu yılda özgürlük hareketimize düşen tarihi görev ve sorumluluğu net bir biçimde ifade etmektedir. Hem düşmanın topyekun bir saldırı içinde olduğunu netçe ortaya koymakta hem de buna karşı tam bir direniş ruhuyla, serhildan ruhuyla cevap vererek ancak bu komployu boşa çıkarabileceğimizi, yani imha ve tasfiye amaçlı saldırıları kırabileceğimizi netçe göstermektedir.
Topyekun saldırı her şeyden önce İmralı’da gerçekleşen saldırıdır. Önder Apo’ya dönük baskı, imha ve yok etme sürecidir. Topyekun saldırı demokratik siyasete ve halkımıza dönük saldırıdır. On bine yakın yurtsever insan zindanlara konulurken, günlük olarak Kürt gençleri, çocukları, kadınları, tüm halkımız üzerinde AKP polisinin faşist terörü uygulanmaktadır. Topyekun saldırı bütün Kürt halkınadır. Tüm parçalardaki Kürtler; Doğu’da, Güney’de, Batı’da tıpkı Kuzey Kürdistan’daki halkımız gibi AKP faşizminin saldırısı ve imha tehdidi altındadır. Topyekun saldırı tüm hareketimizi, gerillayı ezme ve imha etme amaçlıdır. İşte bütün bunlar karşısında elbetteki devrimci halk savaşı çizgisindeki topyekun direniş bütün bu saldırıları boşa çıkartacak, düşmanın saldırı gücünü kıracak, kültürel soykırım rejimini parçalayacak ve bizi özgür yaşama taşıyacak olan, Önder Apo’yu ve Kürdistan’ı özgürleştirecek olan tek doğru insani tutumdur. Her türlü ihanet ve teslimiyete karşı da bizi insanca bir duruşa ve tutuma götürecek olan anlayış kesinlikle budur. Onun için Andok yoldaşımız, “Ruh serhildan ruhudur, direniş ruhudur. Artık zafer, özgürlük ve başarıyı kazanmanın tam zamanıdır” diyerek bize 2012 büyük hamle yılı haline getirme, zafer yılı yapma, devrim yılı yapma talimatını vermektedir.
“Artık sözden çok eylem zamanıdır”
Andok yoldaş gibi Eriş yoldaşın da tespitleri son derece çarpıcıdır. “2012 artık Kürtlerin özgür yaşam yılı olacaktır” diyerek net ve kesin bir tespitte bulunmaktadır. “Kanımın son damlasına kadar büyük intikam eylemcisi ve savaşçısı olacağım” sözüyle de 2012’nin nasıl bir Kürt özgürlük yılı haline getirilebileceğinin yolunu netçe göstermektedir. “PKK, Kürt halkının tarihi intikamını mutlaka alacaktır” diyerek faşist sömürgeci soykırım rejimine karşı intikam görevimizin bulunduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Yine “artık sözden çok, eylem zamanıdır. Bundan dolayı yazdıklarımdan çok, yapacaklarım sizi benden daha çok anlamlandıracaktır” diyerek içinde bulunduğumuz sürecin temel özelliğini net bir biçimde ifade etmektedir. Sorunların artık sözle değil eylemle, direnişle, devrimci halk savaşıyla çözüleceğini, bunun dışında başka herhangi bir yol ve yöntemin kalmadığını kesin bir dille bu yoldaşlarımız ifade etmektedirler.
Elbette bunu faşist AKP hükümetinin kültürel soykırımcı, aldatıcı, oyalayıcı, hilekar gerçeğine bakarak tespit etmektedirler. Genelde Kürdistan üzerindeki inkar ve imha sistemini, Kürtlere dayatılan kültürel soykırım rejimini derinden çözümleyerek; özel olarak da bu rejimi sürdürmedeki AKP faşizminin hilekar, ikiyüzlü, kelimenin gerçek anlamıyla kalleşçe tutumunu görerek ve çözümleyerek bu sonuca ulaşmaktadırlar. Bu elbette son derece aydınlatıcı, süreci kesinleştiren, hepimiz için, tüm hareket ve halk olarak özgür yaşam isteyen Kürtler için tarihi bir görev emri olmaktadır. Ancak bu emri ve onun dayandığı süreci derinden anlama gerçeğini biz de kavrarsak, işte o zaman görev ve sorumluluklarımızı başarıyla yerine getirebiliriz. Bu yoldaşların bizim için emir niteliğinde olan eylem çağrılarına doğru, yerinde, zamanında ve başarılı cevaplar verebiliriz.
Bunun da yolu tabii ki her şeyden önce düşman gerçeğini iyi anlamak, AKP’nin hile ve oyunlarını iyi görmek, kültürel soykırım rejiminin anlamına ulaşmaktan geçer. Bütün bu tarihsel baskıcılığına, katliamcılığına, hilekarlığına rağmen bugün hala AKP hükümeti inkar ve imhada ısrar etmeye çalıştığı gibi bir de kalkıp Kürdistan’a gelme, Kürtleri suçlama cesaretini gösterebilmektedir. Günümüz Türk faşizminin temsilciliğinin sözleri ortadadır. Utanmadan, sıkılmadan hala Kürtleri ‘kalleşlikle!’ suçlayacak kadar kendini bilmez bir söz ve tutumun sahibi olabilmektedir. Öyle görünüyor ki Türk faşizminin günümüzdeki temsilcisi konuşurken hep aynaya bakarak ve kendini görerek konuşuyor. Kendi ruhunu, tutumunu, yaptıklarını başkalarının da yaptığını sanıyor. Halbuki kalleşlik 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra yapıldı, kalleşlik 1514 Çaldıran Savaşı’ndan sonra yapıldı. Kalleşlik 1922 Ulusal kurtuluş savaşından sonra yapıldı. Kalleşliğin ne olduğunu ve kimlerin yaptığını bu nedenle herkes çok iyi biliyor.
Karşımızda iflah olmaz gözü dönmüş insanlık düşmanı bir rejim var
Kalleşlik sıfatının binyıllık tarihi süreç içerisinde kime yakıştığını insanlık netçe görüyor. Kaldı ki Türk faşizmini, AKP yönetimini, Kürtlere dayatılan soykırım rejimini sadece kalleşlikle tanımlamak bile çok yetersiz ve hafif kalıyor. Bu rejim kalleşliğin de ötesinde bir katliam rejimidir, bir soykırım rejimidir, bir diktatöryadır. Hitler faşizmini de geride bırakan bir diktatörlük biçimidir. Dünyada hiçbir diktatörlüğün yapmadığını yapacak kadar insanların kimliğini, dilini, ismini yasaklayacak, böylece cismini anlamsız hale getirecek kadar insanlık dışına düşmüş bir katliam rejimidir. Böyle olduğu için bu kadar tanınmaz bir duruma tarihsel süreç içerisinde kendini getirmiş olduğu için bugün herkesle çatışmalı konumdadır. Kendinden başka neredeyse dost bulamayacak kadar bir yalnızlık ve tecrit içine düşmüştür. Bu tecrit olmanın, yalnızlığın öfkesini halkımızdan çıkarmaya, dolayısıyla da eşi görülmeyen insanlık dışı bir katliam rejimini, faşist rejimi halkımıza dayatmak istemektedir. Bu konuda kendisini de kurtarmayı ifade eden bütün çabalara rağmen batakta debelenmekte, ölüme gitmekte kesin bir ısrarın sahibi olmaktadır.
Önder Apo’nun Türkiye’yi de kurtarmayı ifade eden, Türk toplumunu özgür ve demokratik yaşama çekmeyi içeren bütün aydınlatıcı, çözümleyici çabalarına; özverili ve çözümleyici yaklaşımlarına rağmen AKP rejiminin, AKP faşizminin çözümsüzlükte, kültürel soykırımdaki ısrarı, artık bu rejimin iflah olmazlığının, kendini değiştirme, dönüştürme kabiliyetine sahip bulunmadığının açık kanıtı olmaktadır. Geriye kalan bu kokuşmuş rejimi yıkıp atmaktır. Bu çürümüş cesedi gömmek gerekmektedir. Yoksa Türkiye toplumuna da, çevresindeki bütün halklara da büyük kötülük yapılıyor. İnsanlık için dayanılmaz, öldürücü kokular yayıyor. İnsanlığı tehlikeli bir çatışma süreci içerisine çekmek istiyor. İşte Ortadoğu’daki tutumu göz önünde… Irak’a, İran’a, Suriye’ye yaklaşımı, bütün Arap alemiyle çatışmalı durumu gözler önünde. Ermenilere, Rumlara yaklaşımı gözler önünde.
Karşımızda gerçekten de iflah olmaz, gözü dönmüş insanlık düşmanı bir rejim var. Kendisinin var olması için her şeyi yok edecek kadar faşist, gözü dönmüş, katliamcı, soykırımcı bir rejim var. Bu gerçeği elbetteki çok iyi görmeliyiz, doğru anlamalıyız. Kendi gerçek yüzü, hile, kalleşlik, zulüm ve katliam olmasına rağmen dönüp bu sıfatlarla herkesi suçlamaya çalışacak kadar da kendinden geçmiş, kendini esas alan bir yapıdadır. Dolayısıyla artık bu rejim gerçeğini doğru ve tam anlamanın, ona gerçek, özgürlükçü, insani cevabı vermenin zamanıdır. İşte Eriş yoldaş “artık sözden çok, eylem zamanıdır. Bundan dolayı eylemim sizi aydınlatacaktır” derken bu gerçeği ifade etmektedir. Düşman gerçeğini, AKP gerçeğini, onun karşısında alınması gereken doğru, devrimci ve özgürlükçü tutumu ifade etmektedir. Bu biçimde de süreci aydınlatmakta, bize doğru yolu göstermekte, devrimci, intikam mücadelesine bizi çağırmaktadırlar. Artık hiçbir tereddüde, muğlaklığa yer bırakmayacak kadar AKP’nin faşist, sömürgeci ve soykırımcı yüzünü ortaya koyarak bu konuda Önder Apo’nun yaptığı tahlilleri somut bir ifadeye kavuşturarak, bunun karşısında devrimci, yurtsever, intikamcı duruşun ne olması gerektiğini ve bunun nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğini bize öğretmektedirler. Bu anlamda gerçekten de fazla söze gerek yoktur. Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği, onların ortaya koydukları fedai ruh, direniş eylemi düşman gerçeğini, sömürgeci gerçekliği net bir biçimde aydınlatmaktadır. Bunun karşısında devrimci yurtsever tutumun ne olması gerektiğini de somut bir biçimde ortaya koymaktadırlar. Bu anlamda Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği, onların gerçekleştirdikleri fedai eylem gerçeği bizim için bir yol göstericilik, aydınlatıcılık ve ne yapmamız gerektiği konusunda da kesin bir emirdir, talimattır. Biz artık bundan sonra bu emir ve talimat temelinde yürüyeceğiz. Bu emrin gereğini yerine getirmek için çalışacağız, savaşacağız. Bu emrin gereğini pratikte başarıyla yaptıkça da kazanacağız. Önder Apo’nun özgürlüğünü, Kürdistan’ın özgürlüğünü, Kürt halkının komşu halklarla birlikte özgür ve demokratik bir yaşamı kardeşçe gerçekleştirmesini sağlayacağız.
Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği bize Önderlik gerçeğini doğru anlamanın, ona doğru katılmanın ve Önderlikle doğru bütünleşmenin ve yoldaş olmanın yolunu netçe gösteriyor. Bu bakımdan da son derece açık ve emredici bir gerçekliği ifade ediyorlar. Önder Apo’ya bağlılığın, ona sahip çıkmanın öyle ağlayıp sızlamakla, ah vah etmekle olmayacağını, yine sadece kendine zarar veren bir tutumla gerçekleşmeyeceğini; tersine her şeyden önce Önderlik gerçeğini doğru anlamak, doğru duymak, hissetmek, ruhumuzla, duygumuzla, düşüncemizle Önderlik gerçeğiyle bütünleşen bir düzeye ulaşmak, ardından da Önderlik ilke ve amaçları doğrultusunda son gücümüze kadar başarı çizgisinde yaşayıp mücadele etmek olduğunu, bu temelde gericiliğe, düşmana vuran, özgür ve demokratik yaşamı yaratan bir tutumu ifade ettiğini netçe gösteriyorlar. Bu anlamda da son derece aydınlatıcı, düzeltici ve emredici bir gerçeklikleri var. Bu büyük direnişin en başta Önder Apo’ya yöneltilen saldırılara karşı bir direniş olduğu, bunun intikamını alma, hesabını sorma direnişi olduğu tartışma götürmüyor. Bunun için de düşmana onun anladığı dilden en ağır darbeyi vurmak gerektiğini, istemeseler de son çare olarak bu yoldaşlarımız görüyor ve uyguluyorlar. Böylece doğru Önderlik anlayışını, Önderlikle doğru yoldaş olmanın tutumunu, Önderlik militanı olarak üzerlerine düşen görev ve sorumluluğun ne olduğunu ve onu nasıl yerine getireceklerini netçe ortaya koymuş oluyorlar.
Eriş yoldaş “size olan bağlılığımı, özgür yaşama olan büyük tutkumu bir daha göstermek istiyorum” diyor. Böyle bir eylemin Önderlikçe tasvip edilmediğinin bilincinde olduğunu da belirterek, “ancak size yapılan alçak saldırılar, halkımızın her gün sokaklarda katledilmesi, yüce kahramanlık sergileyen yoldaşlarımın kahpece kimyasal silahlarla yok edilmeye çalışılması bize doğanın kanunu olan ve amacımıza ulaşmak için mecburu zor kullanımını, yani ölmemek için öldürmeyi tek seçenek olarak önümüze koyuyor” diyor. Eğer gerçekten insanlık dışı bir vahşetle, saldırıyla yüz yüze olunmasa, eğer gerçekten çok yüce amaçlar için olmasa, eğer gerçekten son çare olmasa tabii ki böyle bir eylemi gerekli görmüyor. Ama gerçeklerin o kadar çok derinden farkındaki her şeyi ifade ederek böyle bir eyleme yönelmenin büyük bir zorunluluktan kaynaklandığını, insanca yaşayabilmek, özgürce var olabilmek için başka çarenin kalmadığını ifade ediyor. Önderlik gerçeğini anlama, Önderliği doğru kavrayarak onu hayata geçirme düzeyi işte böyle ortaya çıkıyor. Andok yoldaş bu durumu, “tecridin ağırlaştırılması Elefterya, Erdal, Dengtav ve Derwişleri yaratmıştır. Ben de bunlardan kopuk bir yaşamı asla kabul etmeyeceğim” diyerek netçe ortaya koyuyor. Eylemlerinin Önderliğe bağlılığın gereği olduğunu, Önderlik gerçeğiyle bütünleşmeyi ifade ettiğini, Önderliği sahiplenmeyi ve savunmayı içerdiğini ve dolayısıyla Önderlik şahsında Kürt halkını, Kürdistan’ın özgürlüğünü, bölge halklarını, özgür insanlığı sahiplenip savunmaya çalıştıklarını net bir biçimde ortaya koyuyor.
“Biz Önderlik ile buluşmadıkça bir hiçiz”
Andok yoldaş AKP hükümetiyle birlikte TC yönetiminin tamamen ahlaksızlaştığını ifade ediyor. Bu temelde de şu çarpıcı tespiti yapıyor; “İmralı tecridini görmeyen, sarsılmayan, iliklerine kadar hissetmeyen bir kişinin militanlığından, savaşçılığından, yurtseverliğinden, hatta insanlığından kuşku duymak gerekir” diyor. İşte böyle bir tespite dayalı olarak militanlığın, yurtseverliğin, insan olmanın bir gereği olarak bu büyük direniş eylemine yöneliyor. Onda bu cesareti ve kararlılığı yaratan kesinlikle bu bilinçtir. İmralı sistemini ve ona karşı direnen Önderlik gerçeğini bu düzeyde derinden anlama, kavrama durumudur. Ruhuyla, duygularıyla, düşüncesiyle Önderlikle bütünleşme, Önderliği duyma, hissetme ve anlama, onu yaşayıp yaşatma gerçeğine ulaşma durumudur. Andok yoldaş Önder Apo’nun Kürt halkı açısından nasıl büyük bir anlam ve değere sahip olduğunu şu çarpıcı cümleyle net bir biçimde ortaya koyuyor; “Önder Apo Kürt halkının zihni, ahlakı ve politikasıdır” diyor. Devamla, “biz Önderlik ile buluşmadıkça bir hiçiz” diyerek aslında Önderliksiz yaşamın Kürdistan’da bir yaşam gerçeği olmadığını, böyle bir yaşamın anlamlı yaşam, özgür yaşam olamayacağını net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu duygu ve düşüncesini şu cümleyle de pekiştiriyor; “Zafer ve özgürlük tutkusuyla Önderliğine bağlı bir halkın çocuğu olmak gurur verici bir duygudur” diyerek gerçekten de Önderliğin Kürt halkı açısından nasıl bir anlam ifade ettiğini, Önder Apo öncülüğündeki Kürt halkının zafer yürüyüşünün ne anlama geldiğini, bunun içinde yer almanın hele hele bunun militanı olmanın ne büyük onur verici, yüce bir tutum ve duygu ifade ettiğini büyük bir heyecanla ve net bir biçimde ortaya koyuyor. Şurası çok net bir gerçeklik ki; Andok ve Eriş yoldaşların eylemleri tümüyle Önderlik çizgisinin, Önderlik gerçeğinin uygulanması oluyor. Aslında Önderlik gerçeğinin günümüzde içinde bulunduğumuz süreçte militanca sahiplenilmesinin ve yaşanmasının nasıl olması gerektiğini tartışılmaz bir kesinlikle bize gösteriyor. Bu anlamda da Andok ve Eriş yoldaşların eylemleri bizim için bir Önderlik emri, Önderlik talimatı olma özelliği taşıyor. Onlar eylemleriyle bize bu süreçte Önderlik militanının ne yapması ve nasıl mücadele etmesi gerektiğini açıkça göstermiş oluyorlar. Bu anlamda hem bir talimat hem de bir yoldaşça çağrı olma özelliği taşıyorlar. Bizim de bütün bir hareket ve halk olarak bu büyük çağrıya cevap vereceğimiz ve bu talimat temelinde hareket ederek, gereğini günün yirmi dört saatindeki yaşamımızda ve pratiğimizde başarıyla yerine getireceğimiz kesindir.
Eylemleriyle olduğu kadar Eriş yoldaş mesajıyla da bize bu çağrıyı yapıyor. Önderlik etrafındaki ateş çemberini daha da büyütmemiz gerektiğini bize emrediyor. Dolayısıyla “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla Önderlik etrafında ateş çemberini, devrimci direniş temelinde daha da geliştirerek süreci Önder Apo’yu savunma ve özgürlüğünü sağlama süreci haline getireceğimiz kesin tutumumuz oluyor.
Andok ve Eriş yoldaşlar, doğru Önderlik bağlılığının en seçkin temsilcileri oldukları gibi doğru partileşmenin ve yoldaşlaşmanın da en seçkin temsilcileri olma özelliğini kesinlikle taşıyorlar. Parti ve gerilla mücadelesi içerisinde son derece duyarlı, dikkatli, kendilerini Önderlik çizgisinde eğiterek görevlere sahip çıkmayı esas alan tutumları zaten bütün yoldaşlarca biliniyor. Onlar hep iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun temsilcisi oldular. Büyük bir sorumluluk duygusunu temsil ettiler. Genç yaşlarına rağmen yok edilmek istenen bir halkı kurtarma ve insanlığın özgürlük mücadelesine katkıda bulunma gibi büyük bir görev ve sorumluluk altına kendilerini soktular. Her zaman cesaretin, fedakarlığın ve yoldaşça bağlılığın büyük temsilcisi olarak hareket ettiler. Böyle büyük bir eyleme yönelirken bile tıpkı Mehmet Hayri Durmuş yoldaşın 14 Temmuz ölüm orucu direnişini başlatırken “mezar taşıma borçlu yazın” demesi gibi, eylemlerini bir özeleştiri olarak kabul etmemizi isteyecek denli bir mütevazılığın, alçak gönüllülüğün sahibi olduklarını netçe ortaya koydular. Bu tutum ve sorumluluk duygularını Andok yoldaş mesajında “Zilan, en büyük sorumluluk duygusudur ve ben bu süreçte kendimi sorumlu hissediyorum, büyük bir çıkışın yaşanması gerektiğine inanıyorum” şeklinde ifade etti ve o büyük direniş eylemini böyle bir sorumluluk duygusunun gereği olarak yerine getirdi. “Ancak zafere kilitlenmiş bir savaşçının yaşamı anlamlı olabilir” diyerek de kendisini bir zafer eylemcisi kıldı. Andok yoldaş, “Yoldaşlarımı ve gerilla yaşamını seviyorum” diyerek PKK’ye ve özgürlük mücadelesine nasıl büyük bir duyguyla, tutkuyla bağlı olduğunu netçe ortaya koyuyor. Yoldaşlık bağlılığının, sevgisinin partileşmenin, dolayısıyla zafere kilitlenmiş bir militan gerçeği haline gelmenin temel ölçütü olduğunu netçe gösteriyor. Eriş yoldaş bu gerçeği “insan PKK’de çok değer ve bilinç kazanıyor. Ben öz kimliğime PKK’de ulaştım. Benim asıl adım Eriş Avent Gever’dir ve bu hep böyle kalacaktır” diyerek partileşmenin, partiye katılmanın nasıl yeni bir kimlik kazanma olduğunu, yeni bir kişilik edinme olduğunu, kendini yeniden yaratmayı ifade ettiğini netçe göstermiş bulunuyor. Parti ve gerilla yaşamının, yoldaşça yaşamın kendisini ne kadar mutlu kıldığını Eriş yoldaş şu çarpıcı cümlelerle ortaya koyuyor; “ben hiçbir mutluluğun doğru yoldaşlık ve özgürlük savaşçısı olmanın verdiği gurur kadar değerli olduğunu sanmıyorum” diyor. Yine mücadelesini sürdüren biz yoldaşlara hitap ederken “sizinle geçirdiğim tek bir dakika bile bana çok heyecan vermiştir” diyor. Bu sözlerin anlamı son derece açıktır. Süreci doğru anlamanın, Önderliğe doğru katılmanın, Önderlik çizgisinde doğru militanlaşmanın kesinlikle partileşmekten, parti yaşamından mutluluk ve heyecan duymaktan, yoldaşlar birliğine her şeyiyle katılmaktan geçtiğini netçe ifade etmiş oluyorlar. Böylece parti birliğini bozan, parti yaşamını zedeleyen her türlü tutum ve anlayışın ne kadar büyük bir tehlike, yanlış olduğunu netçe ortaya koyuyorlar. Bütün bu sözleriyle, geçen süreçteki yaşamlarıyla ve son eylemleriyle bize doğru yoldaşlığın, birlik olmanın Önderlik çizgisinde partileşip sıkı bir örgütlülüğe kavuşmanın süreci anlamak ve zafer yaratıcı bir direniş eylemi geliştirebilmek açısından ne kadar hayati önem taşıdığını göstermiş bulunuyorlar. Yoldaşlığın en büyük kuvvet, en yüce değer olduğunu, yeni özgür insanı, militan Kürdü yoldaşlık bilinci ve duygusunun yarattığını, Önder Apo’nun da bu yoldaşça yaşamı yaratarak düşmanın Kürt toplumunda gerçekleştirmek istediği bölünüp parçalanmayı ortadan kaldırıp bu büyük demokratik ulus birliğinin yolunu açtığını netçe gösteriyor ve ifade ediyorlar. Bu yoldaşlarımız mevcut söz ve eylemleriyle bizi daha çok birlik olmaya, daha iyi örgütlenmeye, daha fazla partileşmeye, dolayısıyla gücümüzü çok daha ileri düzeyde birleştirerek düşmana karşı öldürücü darbeler vuracak bir düzeye ulaştırmaya çağırıyorlar. Dahası çağrı olmaktan da öteye bize böyle olmayı her bakımdan emrediyorlar. Eriş yoldaş şunu açıkça ifade ediyor; “biz eylemimizle şehitlik mertebesine ulaşacağız, ama inanıyoruz ki bizim yerimize gelenler Kürdistan özgürlük teminatı ve koruyucuları olarak gözümüzü arkada bırakmayacaklar” diyor. Böylece yaşamlarını ortaya koydukları, verdikleri özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet amaçlarının mutlaka gerçekleşmesini bize emrediyorlar, vasiyet ediyorlar. Kendileri en değerli varlıkları olan yaşamlarını bu uğurda vererek bize bu görevin mutlaka başarılması sorumluluğunu yüklüyorlar. En büyük tarihi görev ve sorumluluk altına bizi sokuyorlar. Bir de bizlerin kendi çizgilerinde yürüyerek bu amacı mutlaka başaracağımıza dair yüksek inanç ve kararlılıklarını belirtiyorlar. Bu kadar kendine güven, yoldaşa güven, halka güven var. Bu elbette ki Önderlik çizgisiyle bütünleşmekten, Önderlik çizgisinin zafer kazanacağına, başarı elde edeceğine dair büyük güvenden kaynaklanıyor. Tıpkı Kemal Pir’in “ben bu harekette zaferi görüyorum” demesi gibi Önderlik çizgisinde mutlak zaferi gören bir bakış açısının, buradan oluşan büyük güvenin yarattığı bir sonuç oluyor bu.
Elbette Andok ve Eriş yoldaşların izinde yürüyenler; bizler Kürt gençleri, kadınları, tüm Kürt halkı bu büyük vasiyetin, talimatın gereğini mutlaka yerine getireceğiz. Düşmanın böl parçala yönet politikalarına karşı büyük bir duyarlılıkla, bilinçle mücadele edeceğiz. Parti birliğini, yoldaşlık birliğini en yüksek insani birlik olarak ortaya çıkartacağız. Kemal Pir yoldaşın öngördüğü, Önderlikle ruhsal birlik düzeyine taşıyacağız. Önder Apo’yla ruhsal, duygusal, düşüncel ve yaşam ölçülerinde birleşmeyi ifade eden parti birliğini, yoldaşlık birliğini tüm toplumun, Kürt halkının yeniden yaratılması ve diriltilmesinin yolu olarak, öncülüğü olarak geliştireceğiz. Bu temelde başlamış bulunan demokratik ulus birliğini geliştirip zafere taşıyacağız. Bu kahraman yoldaşlarımızın diğer alanlarda olduğu gibi yoldaşlık ve parti birliği konusundaki emredici söz ve pratiklerinin gereğini, onların izinden yürüyen ve amaçlarını başarmak için her şeyini ortaya koyan yoldaşlar olarak mutlaka yerine getireceğiz.
Gerillanın vuramayacağı hedef yoktur
Andok ve Eriş yoldaşların direnişleri, eylem biçimi hiç kuşkusuz devrimci halk savaşının doğru vuruş tarzının ne olması gerektiğini bize netçe göstermiştir. Başaran gerilla tarzını ortaya koymuştur. Bu bakımdan çokça tartıştığımız tarz ve taktikte yenilenme, başarıyı esas alma nasıl gerçekleşecek sorusuna kendi cephelerinden önemli bir cevabı oluşturmuşlardır. Andok ve Eriş yoldaşların direniş eylemlerinin kuşkusuz bu açıdan da değerlendirilerek doğru derslerin çıkartılması gerekir. Bir kere Andok ve Eriş yoldaşların fedai eylemi bize gerillanın her türlü hedefi her koşul altında vurma gücüne sahip olduğunu netçe göstermiştir. Gerillanın vuramayacağı hiçbir düşman hedefinin, yenemeyeceği hiçbir düşman gücünün olmadığını, gerillanın büyük bir yaratıcılık, inisiyatif ve zafer çizgisindeki vuruculuk olduğunu netçe göstermiştir. En başta bu dersi doğru bir biçimde çıkartmamız gerekir. Dikkat edilirse düşmana darbe vurabilmek için daha çok imkan ve fırsat gerekmiyor. Kararlılık gerekiyor, inisiyatif gerekiyor, ani hareket etme, karar verme gücüne sahip olmak gerekiyor. Pratik gösteriyor ki aslında yoldaşlarımız planladıklarını tam gerçekleştirmiş değiller. Vurdukları hedef, vurmayı düşündükleri ya da planladıkları hedefler değildir. Belki de tasarlayıp planladıkları hedeflerine vurma imkanını yakalayabilselerdi, direniş eylemlerinin sonuçları bundan kat kat daha fazla olacaktı. Belki de düşmana tarihinin en öldürücü darbelerinden birini vurmuş olacaklardı. Fakat o fırsatı yakalayamama durumunda bile gerillanın çaresiz, çözümsüz olmadığını gerçekleştirdikleri eylemle netçe ortaya koydular. Eğer gerçekten gereken kararlılık, netlik ile hareket ederse bir gerilla gücünün düşman karşısında sonuna kadar savaşabileceğini, mutlaka düşmana ağır darbeler vurabileceğini eylemleriyle netçe gösterdiler. Böylece gerillanın vuruş tarzının yenilmez olduğunu, sonuç alıcı olduğunu, mutlaka başaran, kazanan çizgide olduğunu ortaya koydular. Diğer yandan hiçbir düşman tedbirinin, tekniğinin, saldırısının gerillayı eylem yapmaktan alıkoyamayacağını, gerillayı kuşatıp etkisiz kılamayacağını, teslim alamayacağını gösterdiler. Koşullar ne olursa olsun biraz örgütlü ve duyarlı hareket edebilen, kararlı bir gerillacılığın her koşulda düşman tedbirlerini aşabileceğini, düşmanın ortaya çıkardığı engelleri aşarak hareket edebileceğini, düşman tekniğini boşa çıkartabileceğini ve mutlaka ezici bir darbeyi vurabileceğini ortaya koydular.
Kuşkusuz yaptıkları eylemi biçim olarak her yerde, her zaman uygulanacak bir eylem biçimi düzeyinde görmemek, ele almamak gerekir. Gerillacılıkta sonsuz yaratıcılık ilkesi vardır. Hiçbir eylem biçimi olduğu gibi tekrarlanamaz. Tekrar, gerillacılık için ölüm demektir. Ne kadar başarılı sonuç vermiş olursa olsun bir eylem biçimi ikinci, üçüncü defa tekrarlamaya kalkıldığında orada mutlaka başarısızlık ortaya çıkar. O nedenle de yenilik, yaratıcılık, gerillacılığın temel ilkelerinden birisidir. Bu bakımdan bu yoldaşların eylem biçimini olduğu gibi tekrarlamaya çalışmak, taklit etmek istemek elbette doğru olmaz ve başarılı sonuç vermez. Fakat buradan çıkartılması gereken temel ders şudur; Andok ve Eriş yoldaşların kararlılığıyla, irade gücüyle, inisiyatifiyle, yaratıcılığıyla hareket etmeyi bilmek gerekir. Onlar gerillacılığın bu temel ilkelerini eksiksiz yerine getirmişler ve günümüzün devrimci halk savaşını yürüten gerillasının nasıl bir kararlılığa, iradeye, inisiyatife, yaratıcılığa, girişkenliğe, ani karar verme ve bunu hayata geçirme gücüne sahip olması gerektiğini netçe göstermişlerdir. Bu bakımdan bu yoldaşların eyleminden, tutumundan çıkartacağımız çok önemli dersler vardır.
Fedai tarzıyla, fedai kararlılığıyla hareket edenlerin, gerilla yaratıcılığı ve inisiyatifini gösterenlerin her halükarda direnebileceğini, eylem yapabileceğini, her türlü düşman engelini aşarak, düşman tedbirini, tekniğini boşa çıkartarak mutlaka faşist sömürgeciliğe ezici darbeler vurabileceğini ortaya koymuşlardır. Demek ki gerilla çaresiz değildir. Gerilla gerçekten kararlı olursa, dikkatli hareket ederse, yaratıcı davranırsa, inisiyatifli davranırsa, kısaca modern gerillacılık ilkelerine göre hareket ederse derin gizlilik, ince kamuflaj gibi temel gerilla ilkelerini hayata geçirir ve mutlaka düşmana darbe vurmayı hedefleyen bir arayış, tutum ve pratik içinde olursa o gerillacılığın ulaşamayacağı düşman hedefi, vuramayacağı düşman gücü, ezemeyeceği düşman yapısı kesinlikle yoktur. Böyle bir gerillacılık her yerde, her türlü düşmanı vurabilir, her türlü düşman saldırısını boşa çıkartabilir. Ama elbette bunu büyük bir ustalıkla, yaratıcılıkla, inisiyatifle yapar. Yerinde ve zamanında hareket ederek yapar. Gerillacılığın vur kaç ilkesine uygun davranarak yapar. Düşmanın istediği yerde ve zamanda onunla çatışarak değil, tersine kendisinin istediği yer ve zamanda düşmanla savaşa girerek bunu yapar. Bu bakımdan da Andok ve Eriş yoldaşların direnişinden çıkartacağımız önemli dersler var. Mutlaka düzeltme yapmamız gerekiyor. Öyle çaresiz kalan, inisiyatif gösteremeyen, yaratıcı olamayan durumlardan kendimizi kesinlikle çıkartmalıyız. Düşmanla karşılaştığında tek tutumun düşmana vurmak, daha fazla vurmak olarak gerçekleşmesini mutlaka sağlamalıyız. Bu düzeyde kendine güven, kendini düşmandan üstün görme, gerektiğinde yumruk yumruğa kalındığında bile düşmana vurabileceğine dair kendinde güven ve inanç oluşturma kesinlikle gereklidir. Bu yoldaşlar öyle hareket ettiler. Düşmanın takibine rağmen eylem yapamayacak bir duruma düştüklerine kanaat getirmediler. Hem takibi fark ettiler, hem de düşmanın yununu bozacak şekilde anında hedef belirleme, hedefe önceden planlanmasa da etkili bir biçimde vurabilme gücünü gösterdiler.
Gerilla özgür yaşamı yaratabilmek için savaşıyor
Demek ki insan isterse, kararlı davranırsa, elindeki savaş araçlarını doğru kullanırsa, büyük bir güvenle, cesaretle düşman üzerine yürürse ve mutlaka “ben bu düşmanı vuracağım, ezeceğim” kararlılığı ve inancıyla hareket ederse her koşulda, her halükarda mutlaka düşmanına vurur. Eylemleri bu gerçeği açıkça gösterdiği gibi Eriş yoldaş bize bıraktığı mesajında bu durumu, “insan gücünün sınırsızlığına ilk defa PKK içinde tanık oldum” diyerek de açıkça ifade etmektedir. Önder Apo’nun “en büyük teknik insandır. Sınırsız güç, insan gücüdür” değerlendirmesini çok iyi gördüğü, anladığı anlaşılmaktadır. PKK militanlığının böyle bir çizgide geliştiğini, gerillacılığın temel ilkelerinin bu olduğunu, bu biçimde netçe görmüş olmaktadır. Bu görüşle de “bizden bu kadar” yaklaşımını kesinlikle reddetmektedir. Onun doğru olmayan, tasfiyeci bir yaklaşım olduğunu eylemiyle gösterdiği gibi mesajıyla da net bir biçimde ifade etmektedir. Bu konuda Andok yoldaşın bıraktığı mesajlar daha anlamlı ve öğretici olmaktadır. “Zafere kilitlenmiş bir savaşçının yaşamı anlamlı olabilir” diyor Andok yoldaş.
Demek ki yaşamın anlamlı olabilmesi, başarı kazanabilmesi, sonuç verebilmesi için bir kere baştan zafere, yani başarıya kilitlenmesi gerekiyor. Başarıyı esas alması gerekiyor. Başaracağına dair kesin bir inanca, güvene, iddiaya, iradeye sahip olması gerekiyor. Ancak zafere kilitlenmişse bir savaşçının sonuç alması, başarı kazanması, dolayısıyla anlamlı bir yaşamı ortaya çıkartması mümkün olabilir diyor. İnsan gücünün, gerilla yaratıcılığının ne kadar etkili olduğunu bu sözlerle bir kere daha bize ifade etmiş oluyor. Diğer bir cümle olarak “yaşamı sevenler ancak büyük eylemler yapabilirler” diyor. Büyük eylemciliğin, başarma gücünün yaşam gücüyle bağını ortaya koyuyor. Bu söz tıpkı Kemal Pir yoldaşın “biz özgür yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” sözünü hatırlatıyor. O büyük 14 Temmuz ölüm orucu direnişçiliğinin nasıl bir çizgide geliştiğini Andok yoldaşın sözü de netçe gösteriyor. Yaşam sevgisiyle dolu olanlar, özgür yaşama tutku düzeyinde bağlananlar, büyük bir yaşam gücüne, iradesine sahip olanlar ancak büyük eylemin sahibi olabilirler. Bu eylem bir askeri eylemse de, gerilla eylemi ise de ancak böyle bir yaşamı yaratma tutkusuyla öyle bir eylemciliği ortaya çıkarabilir. Bu durumu şu cümleyle de daha çok perçinliyor Andok yoldaş: “Yaşamak için savaşmak, büyük savaşabilmek için doğru yaşamak gerekiyordu.” Bu da gerillacılığın temel ilkesini, Önder Apo’nun tanımladığı, geliştirdiği gerillacılığın yaşam ve savaş ilkesini ifade ediyor. Yaşamla savaşı bağlama düzeyini bize gösteriyor.
Yaşamak için savaşıyoruz, savaşımızın temel amacının yaşamak olduğunu, yaşamı yaratmak olduğunu, özgür yaşama, anlamlı yaşama ulaşmak olduğunu belirtiyor. Yoldaşlarımız eylemleriyle olduğu kadar kendilerini böyle büyük bir eyleme götürecek yaşam gerçeğini bu konuda netçe tanımlıyorlar. PKK dışındaki yaşamın asla yaşam olmadığını, hiçbir biçimde insan olarak onurluca yaşamaya fırsat, izin vermediğini gördükleri, hissettikleri, yaşadıkları için PKK’ye katıldıklarını; doğru, güzel, anlamlı, insani yaşamı PKK ortamında, gerillacılıkta bulduklarını netçe mesajlarında dile getiriyorlar. Zaten böyle büyük tutkuyla en zor koşullarda bile başarılı bir eylem yapabilmeleri, onların bu konuda ne kadar net ve kararlı olduklarını açıkça gösteriyor. PKK gerçeğinin, Önderlik çizgisinin, gerilla mücadelesinin nasıl büyük bir yaşam gerçeği olduğunu, yaşamı yarattığını, Kürdistan’da özgür ve demokratik yaşamın bu temelde nasıl var edildiğini netçe ortaya koyuyorlar. Ama büyük savaşabilmek için de doğru yaşamak gerektiğini belirtiyorlar. Büyük savaşçı olabilmek için de yaşamı doğru anlamak, doğru temelde yaşama bağlanmakla bağını ortaya koyuyorlar. Yaşamak için savaşmak, büyük savaşabilmek için de doğru yaşamak, yaşamı doğru anlamak, yaşama doğru katılmak gerektiğini ifade ediyorlar. Demek ki gerilla özgür yaşamı yaratabilmek için savaşıyor. Bunun için büyük bir yaşam gücüdür, özgürlük gücüdür. Kürt halkının yeniden özgürce var olma gücüdür. Ama aynı zamanda gerillanın büyük savaşabilmesi için de doğru yaşam ilkesine kesinlikle ulaşması gerekiyor. Yaşam tarzını, hareket tarzını, vuruş tarzını mutlaka gerillacılığın doğru ilkeleri temelinde geliştirmesi gerekiyor. Doğru gerillacılık ilkelerine ve tarzına ulaşmadan, modern gerillacılık ilke ve esaslarını, ölçü ve özelliklerini pratikte doğru ve yeterli bir biçimde hayata geçirmeden demek ki büyük savaşmak mümkün değildir. Bu, Andok yoldaşın bize verdiği derstir. Bizim için talimat değerinde olan bir talebidir, istemidir. Bu gerçeği kesinlikle böyle görüp anlamak, bunun gereğine göre hareket etmeyi bilmemiz gerekiyor. Her türlü zorluğu yenmek için de değerli bir formül ortaya koyuyor Andok yoldaş; “kesinlikle zorlanıyordum, ama moral, irade, azim ve fedakarlık gerillayı ayakta tutan temel değerlerdir” diyor. Her türlü zorluğu yenmenin ilacı olarak, morali, iradeyi, azim ve fedakarlığı gösteriyor. Gerillayı yenilmez kılan, her türlü düşman gücüne karşı savaşabilen, direnebilen, zafer kazanabilen bir çizgiye çeken temel değerler olarak, moral düzeyi, irade gücünü, çalışma, mücadele etme azmini, aynı zamanda cesaret ve fedakarlığı gösteriyor. Demek ki bu yoldaşların eylemleri kadar sözleri de, bize bıraktıkları mesajlar da derin dersler çıkartmamız için hazine değerinde bir zenginlik içeriyor.
Bütün bunlardan şunu çıkartıyoruz; demek ki Kayseri eylemi bir tesadüf olarak gerçekleşmemiş. Andok ve Eriş yoldaşlar her türlü düşman saldırısına, kuşatma ve takibine karşı bu düşmana ağır darbe vuran, siyaset gündemini belirleyen, düşmanın yüreğine korkular salan başarılı eylemi, bu büyük iradeleri, bilinçleri, kararlılıkları, yaşam ve savaş çizgisini, Önderlik görüşleri temelinde doğru ve tam anlamalarıyla gerçekleştirmişler. Bütün bunlar bir tesadüfle olmamış. Bilinçle bağı var, kararlılıkla bağı var; gerillacılığı doğru anlamak ve kendini gerillacılığın temel ilkelerine doğru bağlamakla kesinlikle bağı var. İşte biz bu bağı görmeli, bu temelde bu büyük eylemin savaş tarzı ve taktiği açısından, gerillalaşmak açısından bize verdiği dersleri doğru ve yeterli bir biçimde çıkarıp özümsemeliyiz. Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeğini gerillacılık açısından, savaş çizgimiz açısından, askerileşme açısından anlamak ve onların izinde doğru yürümek, ancak böyle mümkün olur.
Andok ve Eriş yoldaşların eylemleri bir savaş çağrısıdır
Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği, gerçekleştirdikleri tarihi direniş eylemiyle net bir biçimde ortadadır. Bu konuda gerçekten çok söze gerek yoktur. Eriş yoldaşın ifade ettiği gibi, artık sözden çok eylem zamanıdır. Bu direniş üzerine çok konuşmak ve tartışmaktan çok, temel dersleri doğru ve yeterli bir biçimde çıkartarak onları özümsemek ve yirmi dört saat gerillacılık şiarı çerçevesinde bu ölçü ve özellikleri başarıyla hayata geçirmeyi bilmektir. İşte bu da şehitler gerçeğini doğru anlamayı gerektiriyor. Süreci doğru ve tam anlamayı, düşman karşısında büyük bir kin ve öfke oluşturmayı gerektiriyor. Elbette bu, her şeyden çok Önderlik gerçeğini doğru anlamak, derinliğine kavramak, irademizi Önderlik iradesi ile, ruh, duygu, düşünce ve yaşam tarzı düzeyinde bütünleştirmeyi bilmeyi gerektiriyor. Parti gerçeğini, yoldaşlık gerçeğini, parti örgütlenmesini ve birliğini, Önderlikle ruhsal birlik düzeyinde ele alıp büyük bir coşkuyla, heyecanla yaşamayı, gerçekleştirmeyi ifade ediyor. Partileşmenin temel ölçüleri oluyor. Yine gerillacılıkta doğru ve başaran tarzın ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu bize netçe gösteriyor. 4. Stratejik dönem gerillacılığının nasıl olması gerektiğini, savaş tarzının ve çizgisinin nelerden oluştuğunu net bir biçimde ortaya koyuyor. Devrimci halk savaşının nasıl bir ruhla, anlayışla, tutumla, tarzla yürütülüp başarıya götürüleceğini, devrimci halk savaşı gerillacılığının nasıl olacağını, bunun vuruş tarzının, yaşam tarzının, örgüt ve kararlılık düzeyinin nelerden oluşması gerektiğini tartışmaya yer bırakmayacak kadar net bir biçimde önümüze koyuyor. Savaşta başarının öyle teknik güce, büyük kuvvete, daha fazla imkana dayanmadığını, tam tersine zafer kazanan, başaran bir savaşçılığın temel özelliklerini doğru anlama, kararlı davranma, inisiyatif ve yaratıcılık göstermeyle gerçekleştiğini, kendini bu tür ölçü ve özelliklerle donatan bir gerilla savaşçılığının her halükarda düşman saldırılarını kırma ve düşmana ezici darbe vurma gücüne sahip bulunduğunu net bir biçimde ortaya koyuyor.
O halde buradan öğreneceğimiz çok şey var. Andok ve Eriş yoldaşların duruşundan, tarzından, eylemlerinin sonucuna bakarak öğreneceğimiz, çıkaracağımız çok husus var. Gerillacılığın kendini burada yenileme ve kazanma imkanı, fırsatı var. Bu eylem temelinde gerillacılıkta geliştirdiğimiz değişim ve düzeltme çabalarını tarz ve taktikte yenilenmeyi sağlayarak gerçekleştirme mümkündür. Önderlik savunmaları temelinde doğru anlayışın, tarih anlayışının, güncel anlayışın ne olduğunu içinde bulunduğumuz sürecin bize yüklediği temel tarihi görev ve sorumlulukların neyi içerdiğini gördük, anladık. Bu temelde kendimizi eğitip yenilemek, 4. Stratejik dönemin zafer kazanan gerillası haline getirebilmek için anlayışta, sistemde, tarzda ne tür düzeltmeler yapmamız gerektiğini, neleri değiştirip yenilemekle yükümlü olduğumuzu, uzun süredir yürüttüğümüz tartışmalar, eğitimler, toplantı ve kararlarla netçe belirledik. Şimdi Andok ve Eriş yoldaşların bu başarılı eylemleri ise bütün bunların hayata geçirilmesi, eteğe kemiğe büründürülmesi oluyor. Bütün bunların başarıyla uygulanabileceğini, söz değil eylem gerçeği olduğunu ve her halükarda pratiğe geçirilebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla doğru gerillacılığın nasıl olması gerektiğini, nelere dayanması gerektiğini, hangi ilke ve özelliklere dayalı olarak yürütülmesi gerektiğini bize netçe gösteriyor. Andok ve Eriş yoldaşların bu emredici çizgilerinde yürümeyi bilmemiz gerekiyor. Bu kahramanların yoldaşları olarak, onların ortaya koyduğu başarı çizgisinde kararlılıkla yürüyerek, zafer kazanan başaran gerillacılığı mutlaka yaratmamız gerekiyor. 2012 yılını büyük devrim yılı, büyük zafer yılı, Önder Apo’ya özgürlük ve Kürt sorununa çözüm yılı haline getirmeyi mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Andok ve Eriş yoldaşların direnişleri bir ruhtur, o ruhla dolmalıyız. Andok ve Eriş yoldaşların direniş eylemleri bir emirdir. Yirmi dört saat bu emrin gereklerini başarıyla yerine getirebilmeliyiz. Andok ve Eriş yoldaşların eylemleri bir savaş çağrısıdır. Bu çağrıya devrimci halk savaşını geliştirerek zafer kazanan bir gerillacılığı yaratarak cevap vermeliyiz. Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği Önderlik gerçeğimizi doğru anlama ve bu gerçeğe katılma tutumudur. Onlardan Önderliği doğru anlama ve Önderliğe doğru katılarak bütünleşmeyi öğrenmeliyiz. Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeği bir partileşme ve birlik olma çağırısıdır. Bu çağrıya parti ve demokratik ulus birliğini en ileri düzeyde geliştirerek cevap olmalıyız. Bu temelde Andok ve Eriş yoldaşların bize bıraktıkları mektupları tüm yoldaşlara sunuyoruz. Bütün komutan ve savaşçı yoldaşları Andok ve Eriş yoldaşların söz ve eylemleriyle bize verdikleri mesajları doğru anlamaya ve özümsemeye, onların izinde yürüyerek devrimci halk savaşını zafer çizgisinde geliştirmeye, bu temelde ‘Önder Apo’ya özgürlük ve Kürdistan’a statü’ hamlemizi 2012 yılında büyük bir devrim atılımı olarak başarı çizgisinde gerçekleştirmeye çağırıyoruz.
Haziran ayıyla birlikte yeni bir hamle sürecine girdik. Haziran ayı mücadele tarihimizin fedailik ayı oluyor. Zilanlaşmanın, Semalaşmanın, Gulanlaşmanın ayı olmayı ifade ediyor. Dolayısıyla tüm yoldaşları Zilan, Gulan ve Sema yoldaşların fedailik çizgisinde kahramanca yürümeyi bilmiş Andok ve Eriş yoldaşlar gerçeğini doğru ve tam anlayarak, bu temelde Apocu fedai militan çizgiyi yaşam ve savaşımızda tam gerçekleştirerek bu yeni özgürlük hamlemizi başarıyla yükseltip zafere taşımaya çağırıyoruz.