Eğer Kürt siyasi güçlerinin onlarca yıl içindeki söylemlerine, değerlendirmelerine, materyallerine, hatta programlarına bakılırsa ulusal kongrenin önemli bir yer teşkil ettiği görülür. Ulusal kongrenin Kürt toplumu içinde bu kadar anlamlı ve değerli olmasının tarihsel, güncel ve bölgesel nedenleri vardır.
Kürdistan coğrafyası tüm tarih boyunca büyük güçlerin üzerinde hakim olmak için mücadele ettiği bir coğrafya olmuştur. Bir nevi Batı ve Doğu güçlerinin savaş alanı haline gelmiştir. Yunan’larla Perslerin, Roma’yla Sasani’lerin Bizans’la Safevi devletleri arasındaki mücadele dikkate alındığında, Kürdistan coğrafyasının her zaman önemli bir siyasal değer taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle birçok güç Kürdistan üzerinde mücadele yürütmüştür. Kürdistan’a hakim olmak bir nevi bölgeye hakim olmak anlamına gelmiştir. Bu nedenle dış güçler Kürdistan’da hakim olmak için her zaman Kürtleri parçalayarak zayıflatıp hakim olmayı hedeflemişlerdir. Bu açıdan işbirlikçi Kürtler yaratmışlardır. Yine Kürtlerin güç olmasını engellemek için Kürtler arasındaki çatışmaları derinleştirmişlerdir. Osmanlı’nın klasik politikası bilinir: Bir Kürt beyi güçlendiğinde, diğer beyliklerle güçlenen beyi zayıflatmışlardır. Daha sonra başkası güçlendiğinde diğer beylikleri onun üzerine sürüp onu zayıflatmışlardır. Böylelikle Kürdistan’da herhangi bir siyasi gücün, siyasi otoritenin gelişmesini engellemeye çalışmışlardır. Bu da tarih içinde Kürtler arası çatışmayı ve bölünmeyi derinleştirmiştir. Bu da Kürtler arası işbirliğin sağlanmasında önemli bir engel olmuştur.
Tüm Kürt isyanları iç ihanet sonucu başarısız kalmıştır
Şeyh Sait direnişi, Dersim 1938, Ağrı, Bedirhan Beyler ve Şeyh Ubeydullah hareketleri araştırıldığında görülecektir ki, bu direnişlerin, isyanların bastırılmasında içteki bölünmenin ve ihanetin çok önemli etkileri olmuştur. Öyle ki isyanlarda en büyük darbeleri yakınlarından yemişlerdir. Bedirhan Bey’in yeğeni tarafından hançerlendiği bilinmektedir. Seyit Rıza’nın yeğenleri bizzat devletle işbirliği yapmışlardır. Dersim isyanının en değerli şahsiyetlerinden Alîşêr yine iç ihanet nedeniyle katledilmiştir. Seyit Rıza’nın yeğeni Raber’in hainliği dillere destandır. Dersim’de çocuklara Raber ismi verilmemektedir. Şeyh Sait isyanında da yine iç ihanet vardır. Çeşitli aşiretler Şeyh Sait hareketine karşı devletin yanında yer almışlardır. Bütün bunlar Kürt toplumunda bir travma ortaya çıkarmıştır.
Kürtlerin parçalanmışlığı, bir yönüyle Kürdistan üzerindeki egemenliğin en temel zemini olmuştur. Tarih içinde böyle olduğu gibi 20. yüzyılda da Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, zayıf düşürülmesi, Kürdistan üzerindeki egemenliğin kolay yürütülmesini sağlamıştır. Aşiret kavgaları olmuştur, ihanetler olmuştur. 20. yüzyılda da Kürdistan dört parçaya bölünmüş, ruhsal, duygusal, ideolojik, örgütsel, siyasi birlik ortadan kaldırılmıştır. Bütün bunlar Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine büyük zararlar vermiştir. Kürtler tarihte iç parçalanmışlıktan çok çekmiştir. Bunun acısını iliklerine kadar hissetmişlerdir. Kürtler 20. yüzyılda direnmişler, isyan etmişler, ancak başarıya ulaşamamışlardır. Hatta soykırım düzeyinde büyük katliamlarla karşı karşıya gelmişlerdir. Büyük bedeller ödemelerine rağmen özgürlüğü kazanamamışlardır. Bunda Kürtler arası parçalanmışlığın rolü görüldüğünden bir ulusal kongre olmadan, ulusal birlik sağlanmadan Kürtlerin özgürlüğü ve demokratik yaşamı sağlanmayacağı bilinci Kürt halkında kökleşmiştir. Kürt halkındaki bu travma, bu duygular doğrudan Kürt siyasetine de yansımıştır. Çünkü Kürdistan’da siyasetle ilgilenen herkes biraz siyasal mücadele yürüttüğünde görmüştür ki Kürtler arasındaki parçalanmışlık, Kürtlerin birlik olamaması, ortak davranamaması mücadeleyi çok olumsuz etkilemektedir. Bu yönüyle Kürtler arası birlik, dayanışma, mücadele hem Kürt halkında çok köklü bir özlem olarak vardır, hem de Kürdistan’da siyaset yapanlar başarılı olmak için Kürtler arasında birliğin gerekli olduğunu görmüşlerdir.
Bu gerçeklik, özellikle son kırk elli yıldır bir ulusal kongre ihtiyacını çok acil bir konu haline getirmiştir. Neredeyse bir ulusal kongre Kürtlerin her zaman gündeminde olmuştur. Hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Siyasal mücadelenin geliştiği, zorlukların ortaya çıktığı her dönemde bir ulusal kongrenin Kürt sorununun çözümü önündeki engellerin aşılması, Kürtlerin mücadelesini zayıflatan etkenlerin ortadan kaldırılması açısından çare olarak görülmüştür. Kürt toplumu da böyle bir kongrenin olmasını istemiş, Kürt ulusal siyasi güçleri de böyle bir kongrenin gerçekleşmesini gündemde tutmuşlardır. Ulusal kongre gündeminin bu düzeyde dillendirilmesinin böyle çok köklü tarihi nedenleri vardır.
Yakın zamanda Güney Kürdistan’da YNK ile KDP arasındaki çatışmalar, orada da bir birlik ihtiyacını ortaya çıkarmıştı. Kuzey Kürdistan’da geçmiş direnişlerdeki ortaya çıkan olumsuzluklar, Türk devletinin özellikle aşiretleri birbirine karşı kullanması, PKK’nin öncülük ettiği Kürt özgürlük hareketine karşı korucuların çıkarılması, yine günümüzde olduğu gibi siyasi korucuların yaratılmak istenmesi, Kürt toplumunda bir ulusal kongre ihtiyacını zorunlu kılmaktadır. Ulusal kongrenin toplumdan gelen bir talep olduğu açıktır. Toplumsal temeli vardır, psikolojik temeli vardır. Bu hayali, sübjektif bir talep değildir, duygusal bir yaklaşım değildir; tarihi gerçeklerden süzülmüş toplumsal bilincin bir ulusal kongre bilinci ve özlemi olarak ortaya çıkmasıdır.
Diğer yandan 20. yüzyılda Kürtler dört parçaya bölünmüş, bunun acısını çok çekmişlerdir. Bu durum Kürtleri güçsüz bıraktığı gibi, neredeyse dört parçada ortaya çıkan Kürt hareketlerinin birbirlerine karşı kullanılma pratiklerini ortaya çıkarmıştır. Devletler, kendi egemenlikleri altındaki Kürtlerin örgütlenmemesi, direnişe geçmemesi için bir kısım Kürt örgütlerini kullanmışlardır. ‘Bizim sınırlarımız içinde örgütlenmezseniz size destek veririz’ gibi yaklaşımlarla her devlet kendi sınırları içindeki Kürtlerin mücadelesini bu tür ilişkilerle sınırlamaya, engellemeye çalışmıştır. Bunlar da tarihsel gerçeklerdir. Eğer Kürt tarihi araştırılırsa, Kürdistan’ın belirli parçalarındaki mücadelenin zamanında, etkili bir biçimde gelişmemesinde, hatta dünyanın her tarafında, birçok yerinde mücadele gelişirken Kürdistan’ın herhangi bir parçasında mücadelenin gelişmemesi biçiminde ortaya çıkan olumsuzlukların arkasında bu tür Kürtler arası birlik olmamanın, hatta kimi Kürt partilerini, parça örgütlerini, diğer parçalara, diğer örgütlere karşı kullanmanın da önemli bir etkisinin olduğu görülür.
Kürtler 20. yüzyıldaki gibi güçsüz, örgütsüz politikasız bir güç değildir
20. yüzyıl Kürtler için en zor yüzyıl olmuştur. Bu yüzyılda ölüm kalım mücadelesi içine girmişlerdir. Yaşamları, ulusal varlıkları tehlikeye girmiştir. Bu, Kürtlerde çok önemli kaygılar ortaya çıkarmıştır. Gelinen aşamada on yıllardır Kürt halkının siyasi güçlerinin yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle bütün parçalarda Kürt halkı önemli bir özgürlük ve demokrasi birikimi ortaya çıkarmıştır. Bu temelde örgütlenmeler ortaya çıkarmıştır. Mücadele bilinci ve azmi gelişmiştir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: On yıllardır yürütülen mücadele sonucu Kürtler hem tek tek ülkelerde, bütün parçalarda siyasi güç oldukları gibi, hem de Ortadoğu’da dikkate alınması gereken bir siyasi güç haline gelmişlerdir. Bugün Kürtler 20. yüzyıldaki gibi güçsüz, örgütsüz, politikasız bir güç değildir. Toplum bilinçsiz değildir. Onlarca yıllık mücadele Kürt toplumunu bilinçli hale getirdiği ve demokratik karakterini geliştirdiği gibi, örgütlenmesiyle, siyasal mücadelesiyle de önemli bir güç haline gelmelerini sağlamıştır. Bunlar bir gerçektir.
Bugün Ortadoğu’da eski dengeler yıkılmış, yeni dengeler de hala kurulmamıştır. 20. yüzyıl Kürtler üzerinde soykırım yüzyılıydı; ulusal varlığın tehlikede olduğu yüzyıldı. Bu yüzyılın dengelerinin yıkılarak ortadan kalkması Kürtler açısından önemli imkanlar ortaya çıkarmıştır. Özellikle de onlarca yıldır yürütülen mücadele sonucu ortaya çıkan siyasi güçlerin örgütlenmeleri eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin de kurulamadığı bu süreçte Kürtlere çok büyük avantajlar sağlamaktadır. Kürtler 20. yüzyıla göre çok önemli avantajlara sahiptir. Bugün gerçekten de Ortadoğu’da yeni dengeler kurulmaya çalışılırken, bunun mücadelesi verilirken, bir üçüncü dünya savaşı gibi Ortadoğu’da yeni dengeler mücadelesi sürerken Kürtler de bu mücadele içinde etkili olacak imkanlara sahiptir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni dengelerin kurulduğu süreçte Kürtlerin 20. yüzyılda olduğu gibi statüsüz kalmaması için eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin oluşmaya başladığı süreci çok iyi değerlendirmeleri gerekmektedir. Gerçekten de bu süreçler altın değerinde süreçlerdir. Özgürlüğün yaratıldığı süreçlerdir. Özgürlük yaratımının gerçekleştiği süreçler bu tür geçiş süreçleridir. Önderlik bunu kısa an sosyolojisi, özgürlük sosyolojisi, özgürlüğün yaratıldığı sosyolojik süreçler, mücadele süreçleri olarak tanımlamıştır. Gerçekten de böyle bir süreçten geçmekteyiz. Böyle bir süreç Kürt halkı açısından, Kürt siyasi güçleri açısından ideolojik, örgütsel, siyasi ve eylemsel alanda doğru politikalar ve taktikler üretmenin ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Tabii en başta da tarihte travma haline gelen Kürtler arası parçalanmışlığın, Kürt siyasi güçleri arasındaki çekişmenin, didişmenin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Eğer bu geçiş sürecinin imkanlarından, fırsatlarından yararlanmak isteniliyorsa Kürtler mutlaka birlik olmalıdır, birliklerini güçlendirmelidir. Ancak birliklerini güçlendirirlerse, ortak hareket ederlerse önlerine çıkan bu tarihi fırsattan çok güçlü bir biçimde yararlanabilirler.
İmkanlar, fırsatlar vardır; ama imkanları ve fırsatları da ancak güç olanlar değerlendirebilir. Parçalanmış, bölünmüş, güçsüz olan örgütler bu durumu değerlendiremez. Parçalanmış bir toplum bu imkanlar ve fırsatları değerlendiremez. Bu açıdan 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dengeler kurulurken Kürtler arası birlik, Kürtlerin ortak hareket etmesi, ortak politika belirlemesi tarihsel bir sorumluluk gerektirdiği gibi, stratejik değerde bir konudur. Bu açıdan çok ciddiye alınması gereken bir konudur. Bu durum, bu tarihi gerçekler, 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki bu gerçeklik, eski dengelerin yıkılması, yeni dengelerin oluşmaması durumunun ortaya çıkardığı fırsatlar ve siyasal konjonktür bir ulusal kongreyi kutsallık düzeyinde önemli hale getirmektedir. Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği, siyasal mücadelenin çok yoğun gerçekleştiği, tüm güçlerin yeni dengeler oluşurken kendi konumunu güçlendirmek istediği bir süreçte Kürtlerin ulusal birlik oluşturmaları çok önemli, tarihsel değere sahiptir. Eğer Kürtler bu süreci ulusal birlikle, ortak politikayla karşılamazlarsa gerçekten de bir nevi tarihe ve topluma karşı ihanet yapmış olurlar. Birliğin bugünkü değeri çok anlamlıdır. Her zaman anlamlıdır. Her zaman birlik, ortak hareket etmek önemlidir; ama esas olarak da sonuç alıcı bugünlerde, siyasal mücadelenin kızıştığı bugünlerde ortak hareket etmek çok önemlidir.
Yakın zamanda İran, Türkiye, Suriye birlikte hareket ettiler. Eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin oluşmaya başladığı süreçte Kürtlerin güç kazanmaması için, Ortadoğu’da güçlü bir halk, toplum haline gelmemeleri için birlikte hareket ettiler. Kürtlerin mücadelesini zayıflatmak istediler. Anti Kürt politikası izlediler. Kuşkusuz bu anti Kürt ittifakı Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle, direnişiyle önemli oranda boşa çıkarıldı, başarısız kılındı. Türk devleti Kürt karşıtı ittifaktan sonuç alamadı. Nitekim bundan sonuç alamadığı için şimdi Kürt düşmanlığını, Kürtlerin statü kazanmasını engellemeyi başka politikalarla gerçekleştirmek istemektedir. Eğer, Türkiye İran’la sürtüşmeye girmiş, Irak’la sürtüşmeye girmiş, tümden Avrupa ve ABD’nin yanında yer almışsa, Libya müdahalesinin içine balıklama daldıysa, Suriye’ye müdahalede bu kadar istekliyse bütün bunların nedeni dış güçlerin desteğini alıp Kürt özgürlük hareketini bastırmak içindir. Türk devleti tüm politikalarını Kürtlerin 21. yüzyılda yine statüsüz kalmasını sağlamak için belirlemektedir. Türk devletinin dünkü sıfır sorun politikası, Kürt düşmanlığı üzerinde yarattığı politika da Kürtlerin hak kazanmasını engellemeye yönelikti; bütün bölge ülkelerini karşısına alma pahasına ABD’nin taşeronu haline gelmesi de Kürtlerin hak kazanmasını engellemeye yönelikti. Hatta bugün karşı karşıya düşmüş olsalar bile Türkiye, Suriye, İran, Irak Kürt sorunu söz konusu olduğunda yine birbirlerini gözetmektedirler. Gerçekler buyken, bu kadar Kürtlerin özgürlük mücadelesine karşı bir savaş durumu varken, Kürtlerin tabii ki bu duruma karşı doğru politika üretmeleri gerekir; bu saldırıları karşılamaları gerekir, bu saldırıları boşa çıkarmaları gerekir. Bunu da en başta birliklerini yaratmakla, ortak politika belirlemekle, ortak strateji belirlemekle, ortak taktik belirlemekle gerçekleştirebilirler. Aksi halde Kürtler yeni kurulacak siyasal dengelerde ya hiç yer almayacaklardır ya da çok zayıf bir biçimde yer alacaklardır. Bu nedenle de bölge devletleri, hatta uluslararası güçler Kürtlerin birliğini engellemeye çalışmaktadırlar. Çünkü birlik olmuş Kürtler sadece bölge ülkeleri karşısında değil, uluslararası güçler karşısında da iradeli bir siyasi güç haline geleceklerdir.
Ortadoğu’da birliğini sağlamış Kürtler uluslararası güçler tarafından dikkate alınması gereken bir güçtür. Bunun için Kürt düşmanları ve Kürtlerin parçalanmışlığından yararlanan güçler Kürtlerin birliğini engellemeye çalışıyorlar. Bunu sadece Türkiye, İran, Irak, Suriye yapmıyor, ABD de yapıyor, Avrupa da yapıyor. Bu durum karşısında tabii ki bir ulusal kongre ihtiyacı önemlidir. Bu nedenle Önder Apo birkaç yıldır sürekli ulusal kongre toplansın, Kürtler ortak politika ve ilkelerini belirlesinler, özgürlük ve demokrasi ilkelerini, ulusal varlığını ve özgürlüğünü koruma ilkelerini bir bütün olarak Ortadoğu’da, tek tek ülkelerde nasıl olacağını; yine bu ülkelerin hangi ortak kurumlarla pratikleştirileceği konusunu bir ulusal kongreyle belirlesinler demiştir. Dikkat edilirse ulusal kongre gündemini canlı tutan kesinlikle Önder Apo’dur, Kürt özgürlük hareketidir. Hatta Önder Apo bu konuda görüşme notlarında defalarca görüşlerini dile getirmiştir. Beş ilke, dört öneri sunarak ulusal kongrenin bu eksende gerçekleşmesinin ciddi sonuçları ortaya çıkaracağın söylemiştir. Bu konuda KDP’ye de, YNK’ye de bir bütün Kürt örgütlerine de çağrı yapmıştır. PKK’ye, BDP’ye, DTK’ya da çağrı yapmıştır. Kürtler arası birliğin üzerinde durulmasını, bunun önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bundan kaçanın tarihi sorumlulukla karşı karşıya olduğunu söylemiştir. PKK de bunu sürekli gündemde tutmuştur. Daha önce de ulusal kongre ihtiyacı vardı, ama çeşitli güçler Türk devleti, İran, ABD, Avrupa ne der diyerek bugün Kürt halkının en büyük örgütü olan PKK ile bir ulusal kongreyi yapma cesareti ve iradesini ortaya koyamamışlardır. PKK’siz de kongre olamayacağına göre, şimdiye kadar gerçekleşememiştir. “Ulusal kongreyi toplarsak Türkiye, İran, Suriye nasıl tutum takınır, ABD ve Avrupa ne der” düşüncesiyle böyle bir ulusal kongre toplantısına gidilmemiştir. Ulusal kongreden söz edilmiştir, ama adım atılmamıştır.
Güney Kürdistan üzerinde çok tehlikeli oyunlar var
Kuşkusuz Kürt özgürlük hareketi de bu koşullarda tek taraflı bir kongre yapmayı doğru bulmamıştır. Çünkü bunun da bir anlamı yoktur. 1970-80’li yıllarda Talabani, YNK bunu çok dile getirdi, hatta böyle bir girişimde de bulundu, ama bütün örgütleri kapsayamadığı için sonuçsuz kaldı. Çünkü o zaman YNK KDP’yi böyle bir ulusal kongrenin dışında tutmak istiyordu. Kürt özgürlük hareketi de KDP’nin dışında tutulduğu bir kongreye sıcak bakmadı. Onu sadece KDP’yi bir dışlama kongresi olarak gördüğü için doğru bulmadı. Nitekim o dönemde yapılan girişimler bir ulusal kongre haline gelemedi. Çünkü ulusal kongre öyle olmaz. Bu nedenle PKK de diğer örgütlerin katılmadığı, gelmeyeceği bir kongrenin gerçek bir ulusal kongre olmayacağını bilerek ulusal kongreyi gündemde tuttu. Ama tek taraflı bir girişimde bulunmadı. Ancak bütün kongrelerinde, bütün konferanslarda, bütün toplantılarda böyle bir kongrenin toplanması ihtiyacını sürekli ortaya koydu. Bu, PKK’nin, KCK’nin tüm belgelerinde bulunmaktadır.
Gelinen aşamada Ortadoğu’da yıkılan dengelerin yerine yeni dengeler kurulmaya çalışılmaktadır. Giderek geçiş süreci tamamlanmakta, Ortadoğu yeni siyasal dengelerini bulacağı bir noktaya doğru gitmektedir. Bu durum kongreyi acil bir ihtiyaç haline getirmiştir. Öte yandan Kuzey Kürdistan’daki mücadele önemli bir noktaya gelmiştir. Kuzey Kürdistan’daki özgürlük mücadelesi sadece Kuzey Kürdistan’ı değil, bütün parçaları etkileyen bir özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. Kuzey Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi mücadelesi başarıya ulaştığında bu sadece Kuzey Kürdistan’ın özgürlüğü ve demokratik yaşamı değil, bütün parçaların özgürlüğü ve demokratik yaşamı olacaktır. Hatta bütün Ortadoğu’da özgürlüğün ve demokrasinin gelişmesini sağlayacaktır. Bu açıdan ulusal birlik çerçevesinde Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin başarıya götürülmesi açısından ulusal kongre çok önemlidir. Yine Güney Kürdistan’da bir federasyon vardır. Bu federasyon hala varlığını güvenceye almamıştır, hala tehlikededir. Irak’ta yaşanan sorunlar bilinmektedir. Tartışmalı bölgeler söz konusudur. Kürdistan’ın çok önemli bölgeleri federasyonun dışındadır. Yine Kürtlerin Irak siyaseti içindeki etkinliği giderek kırılmaya çalışılmaktadır. Bu da önemli bir siyasal sorundur.
Öte yandan Güney Kürdistan üzerinde Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın herkesin politikası vardır. Güney Kürdistan’daki siyasi güçlerin, halkın iradesi kırılmak istendiği gibi, neredeyse küçük bir Ermenistan gibi, küçük bir Kürdistan yaklaşımıyla bütün parçalardaki Kürt halkının özgürlük mücadelesi sınırlandırılmak istenmektedir. Küçük bir Kürdistan karşılığında bütün bir Kürdistan’ın feda edilmesi yaklaşımı dayatılmaktadır. Bu da Güney Kürdistan üzerinde oynanan çok tehlikeli bir oyundur, politikadır. Bugün Güneybatı Kürdistan’da Kürt halkı özgürlüğünü ve demokrasisini kazanmaya yaklaşmıştır. Suriye’deki siyasi krizden demokratik Suriye, özgür Kürdistan gerçeğinin çıkması ihtimali yüksektir. Güneybatı Kürdistan’ın statü kazanma imkanları ortaya çıkmıştır. Eğer Kürtler Güneybatı Kürdistan’da birlik sağlayabilirlerse, Güneybatı Kürdistan’da sağlanan birlik bütün parçalardaki siyasi güçler tarafından desteklenirse Güneybatı Kürdistan’da Kürtler kesinlikle siyasi statü kazanacaklardır. Özgürlüğünü ve demokrasisini, varlığını güvenceye alacaklardır. Güneybatı Kürdistan’da Kürt halkının varlığını güvenceye alması, özgürlüğünü sağlaması sadece Güneybatı Kürdistan’ı değil, bütün Kürdistan parçalarını olumlu etkileyecektir. Güneybatı Kürdistan’da oluşacak bir statü ve Kürtlerin kendi kendini yönetmesi bütün parçalardaki Kürt halkının statü kazanmasını engellemeye çalışan Türkiye’nin politikalarını iflas ettirecektir, boşa düşürecektir. Hatta Türkiye artık kendi Kürtlerini statüsüz bırakma stratejisinin çöktüğünü görerek Kürt sorununun çözümü için adım atmak zorunda kalacaktır. Bu nedenle bugün Türkiye Suriye’de Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemeye çalışmaktadır. Çünkü burada Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemeye çalışırsa o zaman çözümsüzlükte direnebilecektir. Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı yürüttüğü tasfiye politikasını sürdürme imkanı bulacaktır. Ama Güneybatı Kürdistan’da Kürtler bir siyasi statü kazanırsa, Kuzey Kürdistan’da yürüttüğü Kürt özgürlük hareketini tasfiye politikası önemli bir darbe alacaktır. Bu açıdan Güneybatı Kürdistan’da Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemeye çalışmaktadır. Güneybatı Kürdistan’da Kürt örgütlerini karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır. Kürtlerin parçalanmışlığından yararlanarak Kürtleri statüsüz bırakma ya da sınırlı kazanımlarla Suriye içinde yer almasını sağlamak istemektedir. Bu durum da bir ulusal kongrenin ne kadar ihtiyaç olduğunu, ortak politika ortaya koymanın ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. İşte bunu da sağlatacak olan bir ulusal kongredir. Bir ulusal kongrenin böyle güncel bir ihtiyacı karşılama rolü de bulunmaktadır.
Uusal kongreye doğru yaklaşım da çok önemlidir
Doğu Kürdistan’da da Kürt halkının özgürlük ve demokrasi özlemi çok güçlüdür. Mahabat Cumhuriyetinin kurulduğu bir parçadır. Önemli mücadeleler verilmiştir, ağır bedeller ödenmiştir. Bugün sadece Ortadoğu değil, aslında İran da değişim sancıları çekmektedir. İran da mutlaka değişecek, demokratikleşmek zorunda kalacaktır. Özelikle de Kürt halkının özgürlük ve demokrasi özlemi İran’ı zorlamaktadır. İran’ın mevcut rejimiyle halkların özgürlük ve demokrasi ihtiyacını karşılaması zordur. Özellikle de Kürtlerin özgürlük ve demokrasi ihtiyacını karşılayamamakta, bu da Kürtlerle mevcut sistem arasında gerilimi artırmaktadır. Doğu Kürdistan’daki bu durum da Kürt halkının birliğini, ortak politika belirlemesini önemli kılmaktadır. Bu bakımdan da ulusal kongre güncel olarak zorunlu hale gelmiştir. Kimsenin kaçamayacağı bir hedef durumundadır. Eğer böyle bir ortamda ulusal birlik olmayacaksa, böyle bir zamanda ulusal kongre gerçekleşmeyecekse ne zaman gerçekleşecektir? Bu açıdan da ulusal kongrenin tam da zamanı gelmiştir. Bu nedenle Önder Apo ve Kürt özgürlük hareketi ulusal kongreyi gündemde tutuyor, zorluyor. KDP’nin gündemine koyan da, YNK’nin gündemine koyan da, bütün Kürt örgütlerinin gündemine koyan da kesinlikle Kürt özgürlük hareketi ve Önder Apo’dur. Yoksa diğer örgütlerin böyle bir ulusal kongreyi acil bir ihtiyaç olarak görme yaklaşımları yoktur.
Acil bir durum arz eden ulusal kongreye doğru yaklaşım da çok önemlidir. Ulusal kongrenin yapılması gelmiş kapıya dayanmıştır. Bu durumda kimin nasıl yaklaşacağı da önemli hale gelmiş bulunmaktadır. Son bir iki aydır ulusal kongre tartışmaları farklı bir mecrada yürütülmektedir. Sanki ulusal kongre bir partinin tekelindeymiş gibi KDP, Mesut Barzani ulusal kongre toplayacakmış, bu toplantıda PKK’ye silah bırakma dayatması yapacakmış! Bu tabii Kürt halkının gündemleştirdiği, gündemde tuttuğu ulusal kongre zihniyetinin, anlayışının yozlaştırılarak, çarpıtılarak ulusal kongre ihtiyacının, amacının, özleminin tersine bir ulusal kongre anlayışı, zihniyeti ve kavramının ortaya atılmasıdır. Ulusal kongre Kürtler arası birliğin, Kürt örgütleri arası birliğin güçlenmesini sağlayan bir platform olduğuna göre ulusal kongreyle bu tür yaklaşımları bir arada düşünmek mümkün değildir.
Bugün gündemde tutulan, özellikle Türk devletinin, Türk basınının dayattığı kongre Kürtler arası birliği, dayanışmayı değil de Kürtler arası parçalanmayı, birbiriyle kavga etmeyi yaratan bir ulusal kongre tartışmasıdır. Böyle olabilir mi? Ulusal kongre yapılacak, ama ulusal kongrede Kürtler parçalanacak, birbirlerine düşecekler! PKK’ye silah bıraktırma dayatması yapılacak, bu olmayınca da birbirlerine girecekler! Bir kere ulusal kongrenin böyle gündeme getirilmesi bile Kürt halkına saygısızlıktır, ulusal kongre özlemine saldırıdır. Ne var ki Kürt halkının onlarca yıldır yarattığı ulusal kongre özlemine, Kürt siyasilerinin sürekli teorik olarak önüne koyduğu ulusal kongre ihtiyacının tersine, ulusal kongreyi Kürtlerin birliğini ve dayanışmasını güçlendiren değil de, Kürtlerin parçalanmasını sağlayan bir kongreye dönüştürmeye çalışmak isteyenler bulunmaktadır. Bu çok tehlikeli bir dayatmadır. Bu dayatmayı kim yapıyorsa tehlikelidir. ABD mi yapıyor, tehlikelidir, Türkiye mi yapıyor tehlikelidir, Kürt düşmanı yaklaşımdır. Ulusal kongre ancak Kürtlerin birliğini güçlendiren, dayanışmasını güçlendiren, birbirlerine destek veren, birbirlerine yardımcı olan bir kavramdır, bir platformdur. Ulusal kongre gerçekleşecektir, gerçekleştiğinde de böyle olacaktır. Ulusal kongre gerçekleştiğinde ulusal kongreden Kürtlerin birliği, ortak politikası ve dayanışması çıkacaktır. Bir ulusal kongreden başka sonuçlar çıkacağını beklemek ulusal kongre anlayışına, mantığına, yaklaşımına terstir.
Türkiye’nin, ABD’nin isteği üzerine bir ulusal kongrenin olması da mümkün değildir. Bu açıdan özellikle de Türkiye basınında gündeme gelen Ulusal kongre olacak, kongrede Kürt örgütleri PKK’ye silah bırakma dayatması yapacak, bırakmazsa PKK’ye tavır alacaklar değerlendirmeleri tamamen gerçek dışı, Türkiye’nin isteğini yansıtan değerlendirmelerdir. Aslında bunlar bir nevi ulusal kongreyi sabote etme değerlendirmeleridir. Çünkü biliyorlar ki Kürtler arası birlik ihtiyacı gelişmiş; mutlaka bir kongre toplanacaktır. Bu kongre toplandığı zaman kendi aleyhlerine bir sonuç çıkmaması açısından, daha doğrusu kendi inkarcı politikalarını, Kürt özgürlük hareketi’ni tasfiye politikalarını zayıflatacak bir sonuç ortaya çıkmaması için şimdiden kongreye bir müdahale yapılmaktadır, bu yönlü baskı yapılmaktadır. Kongrenin tarihsel ve güncel ihtiyaçlar doğrultusunda çalışmasını, kararlar almasını ve sonuçlar çıkmasını engellemeye çalışmaktadırlar. Bu tartışmaları böyle anlamak gerekmektedir. ‘Kongre’ toplanacak, PKK’ye silah bıraktıracak tartışmaları aslında kongreye müdahale tartışmalarıdır; kongreyi engelleme tartışmalarıdır. Çünkü kim ne derse desin toplanacak bir ulusal kongre Türkiye istiyor diye, ABD istiyor diye PKK silah bıraksın, şu silah bıraksın, kararlar alacak bir kongre, bir platform olmayacaktır. Olması da mümkün değildir. Kuşkusuz zaman zaman ulusal kongreye böyle görevler yükleyen siyasi güçler olmaktadır. ABD, İran, Türkiye böyle isteyebilir, ama böyle olması mümkün değildir.
Türk devleti ulusal kongreyi tersine çevirmek istemektedir
2009’da da böyle bir tartışma vardı. Özelikle de AKP hükümeti, Fethullahçılar Güneyliler üzerinde baskı kurarak bir Kürt kongresi toplandığında PKK’ye silah bıraktırma çağrısı yaptırmak istiyorlardı. 2009 yerel seçimler öncesi bunun çalışmasını yürüttüler. Eğer 2009 yerel seçimlerinden Kürt özgürlük hareketi, Kürt demokratik hareketi başarısız çıksaydı böyle bir ‘kongrenin’ toplanma ihtimali vardı. Erbil’de Kürt sorununa endeksli Abant Platformu toplantısı yapılmıştır. Bu toplantıda düşünülen Kürt kongresinde Kürt sorunu nasıl çözülecek, bu çerçevede PKK’ye karşı nasıl tutum alınacak! Aslında bu tür bir durumun tartışması yapılmıştı. Tartışmalar esas olarak bunun içindi. Bir, bir buçuk ay sonra da seçim oldu. Eğer bu seçimde Kürt özgürlük hareketi başarısız olsaydı Abant Platformuna dayalı tartışmalar üzerinden güya bir Kürt kongresi yapılacak ve Kürt özgürlük hareketine silah bırak dayatması yapılacaktı. Ama Kürt demokratik hareketi seçimden güçlü çıkınca düşünülen böyle bir kongre gerçekleşmedi. Bugün de Kürt özgürlük hareketi güçlüdür, Kürt demokratik hareketi güçlüdür. Bu nedenle dayatma yapamazlar. Kürt özgürlük hareketi ezilirse, zayıflarsa o zaman KDP ve YNK’ye bu tür dayatmalar yapabilirler, boyun eğdirebilir. Ama Kürt özgürlük hareketi ayakta durduğu zaman ne böyle bir Kürt kongresi olabilir, ne anlamına ve içeriğine ters bir kongre yapılabilir ne de kongreden bu tür kararlar çıkar. Kendilerine göre yaptıkları bir toplantıdan bu tür kararlar çıkarsalar da hiçbir pratik değeri olamaz. Kürt özgürlük hareketinin güçlü olduğu dönemde KDP, YNK ya da herhangi bir Kürt örgütüne “Bir Kürt konferansı toplayın, PKK için şöyle kararlar alın” dayatması yapamazlar. Nitekim 2009’da Kürt özgürlük hareketinin gücünün kırılmadığı görülünce zaten böyle bir kongrenin gerçekleşmesi mümkün olmamıştır.
Türkiye’nin böyle arzuları vardır, bunu gündemde tutuyor. Çünkü Kürt özgürlük hareketi KDP’ye, YNK’ye böyle bir kongrenin yapılmasını dayatmakta ve gündemde tutmaktadır. Böyle bir kongre isteğine de hiçbir Kürt siyasi hareketinin hayır demesi mümkün değildir. Bu nedenle Kürt kongresinin gerçekleşme koşullarının oluştuğu ortamda Türk devleti bu kongreyi tersine çevirmek istemektedir. Ama bu yaklaşımların başarılı olması mümkün değildir. Kongre olacaktır, ama bu kongre Türkiye basınının gündemde tuttuğu biçimde bir kongre olmayacaktır. Erdoğan’la, Gül’le görüşme yaptıktan sonra Mesut Barzani’nin Türkiye’de söylediği gibi PKK’ye silah bıraktırmak için ikna yolları, baskı yolları ya da kongre yolu denenecektir, bütün bu yollarla PKK’nin silah bırakması istenecektir biçimindeki yaklaşımların da pratik bir değeri yoktur. Eğer Mesut Barzani böyle söylemişse, kongreyi de bu konuda bir araç olarak kullanacağız demişse, bu kesinlikle çok yanlış ve talihsiz bir değerlendirmedir. Bir Kürt siyasi önderinin yapmaması gereken değerlendirmedir. Bir kongrenin bu biçimde kullanılacağı söylenebilir mi? Ankara’da bunun söylenmesi çok talihsiz ve Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından çok incitici bir durumdur. İster söylenmiş olsun ister söylenmemiş olsun bir kongre böyle bir şeyin aracı haline getirilemez. Kongrenin böyle bir gündemi olamaz, olması da mümkün değildir. Bunun altını çizmek gerekir.
Kürt ulusal kongresinin toplanma tarihi yaklaşmıştır. Belki şu anda bir hazırlık komitesi kurulmuş değildir, ama bu konuda PKK ile KDP ve YNK arasında görüşmeler olduğunu biliyoruz. Yine BDP’li yetkililerin zaman zaman Güney Kürdistan’a giderek kongre konusunda tartışmalar yaptığını biliyoruz. Dolayısıyla bir kongrenin toplanması gündem konusudur. Kuşkusuz bir kongre herhangi bir parti toplantısı değildir. Herhangi bir siyasi gücün bir çağrı yaparak diğer siyasi güçleri topladığı bir platform değildir. Kuşkusuz bir kongre olacaksa bunu en başta da bütün Kürdistan’da etkili olan siyasi partilerin, güçlerin ortak tartışmayla belirleyeceği bir hazırlık komitesi, yine bütün bu siyasi güçlerin içinde yer aldığı hazırlık komitesinin yaptığı tartışmalarla oluşacak bir gündem, bir toplanma tarihi olacaktır. Böyle bir hazırlık komitesinin mutlaka gerçekleşmesi gerekiyor. Çünkü bir ulusal kongrenin hazırlanması farklı bir şeydir. Çok titiz bir çalışma yapılması gerekir. Küçük büyük bütün örgütlerin iradesini yansıtacak bir yaklaşım içinde olmak gerekir. Kuşkusuz gücü olan örgütler esas olarak halkı temsil etmektedir. Halkı temsil etmesi onun siyasi ve örgütsel gücüyle bağlantılıdır. Bu nitelikteki güçler tabii ki ulusal kongrenin gerçekleşmesinde etkili olacaklardır. Ama diğer küçük örgütlerin de dışlanmaması gerekmektedir.
Öte yandan böyle bir kongrenin gündemi de önemlidir. Gündemin mevcut acil siyasal ihtiyaçları da gözeten, tartışan bir çerçevede olması gerekir. Çünkü bu gündem maddeleriyle dünya ve bölge durumunun değerlendirilmesi, tek tek parçaların durumunun değerlendirilmesi ve buralardaki yürütülen özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşması için hangi dayanışmanın yapılması ve bunları pratikleştirecek hangi kurumların ve araçların ortaya çıkarılması gerektiği gözetilerek bir gündem hazırlanması gerekmektedir. Yine sayısı ne kadar olacaktır, hangi bileşenler ne kadar katılacaktır? Bunların da çok iyi tartışılarak demokratik temelde gerçekleşmesi gerekmektedir. Yoksa herhangi bir örgütün kendine göre ‘bu gelsin, şu gelsin’ demesiyle bir ulusal kongre olmaz. Ulusal kongre aynı zamanda ulusun siyasi iradesini, eğilimlerini yansıtan bir bileşimle gerçekleşmek zorundadır. Ulusal kongreye Kuzey Kürdistan’dan delegeler katılacaktır. Kuşkusuz başka siyasi eğilimlerin de delegeleri olacaktır, ama ağırlıklı olarak PKK’nin, KCK’nin delegeleri olacaktır. Güneybatı Kürdistan’dan da her siyasi örgütün gücüne göre delegeler gelecektir. Yine Avrupa için, Rusya için bu geçerlidir. Güneyde KDP var, YNK var, Goran var, islami güçler var, PÇDK var herkesin siyasi gücüne göre delegelerinin, bileşenlerin olması gerekir. Bir ulusal kongreye ancak böyle yaklaşıldığı takdirde meşruiyet kazanabilir, ulusal kongre olma sıfatını hak edebilir. Yoksa bütün parçalardaki siyasi güçlerin temsilini, adaletini sağlamayan herhangi bir durumda kongre olmayacağı açıktır.
Öte yandan zamanlaması ve yeri de önemlidir. Hazırlık komitesinin katılacak misafirlerin tespitine kadar çok titiz bir çalışma yapması gerekirki kongre başarılı olsun. Kongrenin başarısı hazırlığıyla bağlantılıdır. Hazırlık komitesinin bütün belirtilen bu konularda çok titiz bir çalışma yürütmesi gerekir. Kongrenin başarısının belki de yarısı bu hazırlığın yapılmasına bağlıdır. Bu konuda belirli görüşmeler olsa da bir ulusal kongreyi gerçekleştirecek bir hazırlık düzeyinin var olduğunu belirtmek mümkün değildir. Ama bir irade ortaya çıkmıştır. KCK de, KDP de, YNK de, bütün Kürt örgütleri de böyle bir kongrenin ihtiyaç olduğu konusunda hemfikirdirler.
Peki, bu ulusal kongre hangi amaçlarla toplanacaktır, hangi hedefleri gerçekleştirecektir, bunun da çerçevesinin bugünden belirli yönleriyle tespit edilmesi gerekmektedir. Kongreye giden bileşenlerin kongreye ne için gittiğini çok iyi tespit etmeleri, bu konuda hazırlıklı olmaları da önemlidir.
Kürtlerin ortak bir politikada buluşması zorunludur
Kürt sorunu bölgede her zaman çatışma, savaş ve gerilimler ortaya çıkarmıştır. Sömürgeci güçler, despotik güçler bırakalım Kürt halkının örgütlenmesine, örgütleri temelinde siyasal, kültürel, sosyal çalışmalar yapmasına; Kürt halkının varlığının kabul edilmesine ve bu temelde yaşamını sürdürmesine bile tahammül etmemişlerdir. Tüm politikalar Kürt halkının varlığını ortadan kaldırmaya yönelik olmuştur. Bunun karşısında da Kürtler eksik, yetersiz direnmişlerdir. Ancak bu direnişler Kürt halkının ulusal varlığını ve özgürlüğünü güvenceye almış değildir. Güney Kürdistan’da bir federasyon kurulsa da, oradaki Kürtlerin ulusal haklarının tümüyle güvenceye alındığı söylenemez. Bu nedenle gerilim sürmektedir. Nitekim orduda görevlendirmeler konusu ve seçim kurulu üyelikleri sorun olmaktadır. Irak ile ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İran’da baskı rejimi vardır. Bu nedenle İran politikalarına karşı Kürt halkının silahlı silahsız direnişleri sürekli gündemdedir. Türkiye ise son otuz kırk yıldır tamamen bir çatışma ve savaş ortamındadır. Kürt halkı birkaç kuşak yürütülen kirli savaş ortamında büyümüştür. Barış ve demokratik çözüm çabaları yürütülse de bunlardan bir sonuç çıkmamıştır. Sömürgeci güçlerin Kürt halkının ulusal varlığını ortadan kaldırma konusundaki zihniyetleri ve politikaları değişmediğinden Kürt halkı üzerindeki kültürel soykırım, fiziki soykırım açık ve gizli bir biçimde sürdürülmektedir. Bu nedenle çatışma ve gerilim sürdüğü gibi çatışma ve gerilim etkenleri savaşın daha uzun sürmesini sağlayacak niteliktedir. Güneybatı Kürdistan’da devlet çözülmeye doğru giderken çatışmalar olmaktadır. Muhalif güçlerle devlet arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Yine devletle Güneybatı Kürdistan halkı ve siyasi örgütler arasında gerilimler olmaktadır. Tüm bunlar Kürtlerin ortak bir politika belirlemesini gerektirmektedir. Özellikle de hangi temel haklar için savaşılacağı, mücadele edileceği, hangi hakların tanındığı takdirde barış yapılacağı konularının netleştirilmesi gerekmektedir.
Savaş ve barış konularında farklı görüşler olmaktadır. Bu görüşler örgütlere ve parçalara göre de değişmektedir. Bir parçada savaş ve barış ilkesi farklı algılanmakta, başka bir parçada farklı algılanmaktadır. Kuşkusuz her parçanın, her ülkenin kendine göre koşulları vardır. Bunlar tabii ki dikkate alınır, ama Kürt halkının hangi hakları tanındığı zaman barışın yapılabileceği, hangi haklar tanınmadığı zaman silahlı mücadelenin gerekli, meşru olduğu ve bütün Kürt örgütleri ve Kürt halkı tarafından gerekli ve meşru görüleceğinin ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü Kürt sorunu hala çözülememiştir. Bu nedenle savaş etkenleri devam etmektedir. Çatışmalar sürmektedir. Kürt halkı hakları temelinde barış ve huzur içinde yaşayamıyor. Sömürgeci ülkelerin politikaları Kürt halkının bırakalım huzurunu, varlığını tehdit ediyor. Özellikle varlığı tehdit edilen bir halkın nerede direneceği, nerede barış yapacağı bunun çerçevesinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu yönüyle hem ulusal kongre böyle bir çerçeve belirler, bu çerçevede tabii ki bütün parçalardaki mücadele için bir moral değer olur. Barışın sağlanması açısından da ulusal kongrenin yaklaşımı etkili olur. Direnişin sürdürülmesinin de bu çerçevede önemli sonuçları olur. Böyle bir ilkenin ulusal kongrede belirlenmesi önemlidir. Çünkü savaş ve barışın bir ulusal politika temelinde olması lazım. Savaş ciddi ve önemli bir olaydır. Bütün parçaların ve bütün Kürt halkının desteğini gerektirir. Karşısında çok zalim güçler vardır. Bu zalim güçler karşısında Kürtler ortak politika yürütmeden direnişlerini geliştirip, başarıya ulaştırmaları da zordur.
Diğer taraftan barış önemlidir, bütün mücadelenin amacı barıştır. Ulusal varlığını barış ve özgürlük içinde sürdürmektedir. Eğer barış koşulları varsa barışın yapılması gerekiyor. Barış etrafında bütün Kürt halkının birleşmesi gerekiyor. Barış mücadelesine de destek verilmesi gerekiyor. Sadece savaş değil, barış politikasının da bir sonuç alması için ulusal bir perspektife ihtiyaç vardır. Bunlar çok önemlidir. Yine Kürtler arası birlik nasıl olacak? Hangi ilkeler temelinde Kürtler birlik olacak? Birbirleriyle ilişkilerde hangi ilkeleri gözetecekler, dikkat edecekler? Bunlar çok önemlidir. Kürt toplumunun birliğinin temel ilkelerinin belirlenmesi lazım ve bu çerçevede de birliğin güçlenmesi gerekiyor. Birlik sadece “kongre yaptık” diyerek güçlenmez. Kongre birliğin ilkelerini, ölçülerini ortaya koyarsa bu temelde dört parçada birlik olur, her parçada kendi içinde birlik sağlanır. Bunun da önemle üzerinde durulması gerekmektedir. Bu konuda bütün örgütleri bağlayıcı politikalar ve yaklaşımların tespit edilmesi gerekmektedir.
Öte yandan demokratik çözüm esas alındığına göre veya demokratik siyasal ortamda Kürt halkının varlığının güvencesinin sağlanması hedef olacağına göre o zaman Kürt sorunu çözüldüğünde hangi demokratik kriterler uygulanacaktır? Hem mevcut egemen ülkeler açısından demokratik kriterlerin ne olacağı hem de Kürt toplumunun kendini demokratik toplum olarak örgütleyerek, demokratik sisteme kavuşması açısından hangi ilkelerin esas alınması gerektiği bu demokratik ilke içerisine konulabilir. Demokrasi aynı zamanda her türlü sorunun çözümü demektir. Bu bakımdan hem mevcut Kürtler üzerinde egemenlik sürdüren ülkelerin demokratikleşmesi açısından ilkelerin tespiti, hem de Kürtlerin hangi sistem içinde demokratik bir yaşama kavuşacağının tespit edilmesi önemlidir. Öte yandan Kürtler kültürel soykırıma uğrayan bir halktır. Varlığı tehdit altındadır. Ulusal varlığı yok etme tehdidinin ortadan kalkacağı, varlığını, özgür ve demokratik bir ortamda yürüteceği kültürel ilkelerin ortaya konulması lazım. Dil, kültür konularının netleşmesi lazım. Kürtlerin varlığını ne korur, ne ortadan kaldırır, hangi ortamda Kürtler yok olur, hangi ortamda Kürtler varlığını sürdürebilir, bunların tespit edilmesi gerekir.
Demokratik temelde örgütlenmek Kürtlerin güç olmasını ifade ediyor
Görüldüğü gibi Türkiye ‘TRT 6 açtım, kurs açtım, bu sorunu önemli oranda çözdüm,’ diyor. Neden bunu söylüyor? Kürtlerin kültürel varlığını koruma ilkesi yeterince netleşmediği için mevcut ülkeler kültürel gelişim açısından her türlü hakkı kullanırken, sıra Kürtlere geldiğinde kültürel soykırımın sürmesi, kültürel erimenin zaman içerisinde gerçekleşmesi için Kürt halkının dil ve kültür haklarında sınırlama yapmaktadırlar. Bunların net ortaya konulması gerekir. Sadece Kürtler açısından değil, birçok etnik ve dinsel topluluk var. Bu farklı kimlikler, kültürler nasıl yaşayacak, birbirlerini nasıl güçlendirecekler, onların varlığına tahammül edilerek nasıl yaşanacak? Küçük olsun, büyük olsun kültürler nasıl bir ortamda varlıklarını geliştirecekler, güçlendirecekler ve yok olmaktan kurtulacaklar? Bunların da kültürel haklarının güvenceye alınması gerekir. ‘Tüm farklılıklar zenginliktir deniliyor. Ama bunların sadece söylemde değil, pratikte nasıl olacağının da ortaya konulması gerekir ki, bütün bu toplumlar Kürtlerle kardeşlik içerisinde ve demokrasi mücadelesinde ortak davransınlar ve karşılıklı ön yargı ve kaygılar tümden ortadan kalksın. Tarihten kaynaklanan kaygılar var. Bunları gidermek, Kürt coğrafyasında Kürtlere aittir. Nasıl ki Kürtler kendi üzerindeki kültürel soykırım konusundaki tüm kaygılarının giderilmesi için hassaslarsa aynı şey etnik ve dinsel topluluklar için de geçerlidir. Hatta en önemli konudur. Bu konuda demokratik ve özgürlükçü olamayanlar hiçbir konuda demokratik ve özgürlükçü olamazlar. Bu açıdan hem Kürt halkının sömürgeci, inkarcı güçlere karşı kültürel varlığını nasıl koruyacağı, kültürel ilkeleri yanında Kürtlerle birlikte yaşayan halkların kendi kültürlerini nasıl koruyacakları konusundaki kültürel ilkenin de açık ve net ortaya konulması gerekmektedir.
Demokrasi söz konusu olduğunda kesinlikle demokratik siyaset çok önemlidir. Hem Kürtler arası ilişkilerde hem Kürt toplumunun demokratik örgütlenmesinde, Kürtlerin demokratik bir toplum haline gelmesinde hem de mevcut ülkelerle ilişkilerde demokratik siyaset ilkesinin hakim olması çok önemlidir. Demokratik siyaset ilkesinin hakim olmadığı yerde sorunların çözümü kesinlikle köklü olmaz, derinleşmez, yeni sorunlar ortaya çıkarır. Demokratik siyaset ilkesi ise her türlü sorunu çözme kapasitesine sahiptir. Demokratik siyaset ilkesinin uygulandığı yerde hiçbir sorun çözümsüz kalmaz. Bu açıdan demokratik siyasetin, demokratik siyaset ilkelerinin kesinlikle hakim kılınması gerekir. Ulusal kongrenin bunu çok iyi bir şekilde ortaya koyması gerekir. Çünkü Kürtler kendilerini demokratikleştirdikleri oranda bütün bölge ülkelerini demokratikleştirebilirler. Bölge ülkeleri demokratikleşirse bütün Ortadoğu demokratikleşir. Bu açıdan demokratik siyaset ilkesi Kürt toplumunun kendisini demokratik temelde örgütlemesini ifade ediyor. Demokratik temelde örgütlenmek demek Kürtlerin güç olmasını ifade ediyor. Demokratik toplum örgütlenmesini yaşamayan uluslar, topluluklar güç olamaz ve sorunlara çözüm bulamazlar.
Demokratik siyaset ilkesi Kürt toplumunun güç olmasını da sağlayan bir ilkedir. Kendisini demokratik toplum haline getirdiğinde bu, sözkonusu ilişkide olduğu komşu halkların da demokratikleşmesine ivme kazandırması, onların demokrasiye duyarlı hale gelmesini sağlar ve kendisinden başlayarak, komşu halkları, komşu halklardan da başlayarak bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin sağlanmasında büyük rol oynar. Bu da sadece Ortadoğu’nun değil, dünyanın demokratik alanda gelişimini, demokrasinin derinleşmesini, demokrasinin hakim olmasını sağlamada çok önemli bir rol oynar. Bu açıdan demokratik siyaset ilkesinin yaşamın her alanında uygulanmasını sağlayacak ilkelerin ulusal kongre tarafından tespit edilmesi Kürtlerin Ortadoğu’da örnek ve demokratik bir toplum haline gelmesi açısından çok önemlidir. Bunun da ulusal kongrenin gündeminde olması ve tartışılması çok gerekmektedir.
Kürtlerin kültürel soykırıma uğramasında iki temel kırım önemli rol oynamıştır. Bir toplum ancak toplumsal karakterini koruyorsa savunma mekanizması ve gücü vardır. Savunma gücü toplumsallıktan ileri gelir. Toplumsallığını kaybetmiş, dağılmış halklar topluluklar savunma gücünü kaybederler. Bugün Ortadoğu’da Kürtlerin toplumsal yapısı dağıtılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’de Kürt halkının toplumsal yapısı dağıtılarak, savunmasız bir ulus haline getirilmektedir. Öte yandan kapitalist modernitenin bizzat kendisi toplumları dağıtıp savunmasız hale getirmektedir. Kürtler bu iki saldırıyla da karşı karşıyadır. Hem kapitalist modernitenin toplumu dağıtma saldırısıyla hem de sömürgeci güçlerin Kürtleri bir toplum olmaktan çıkarıp güçsüz bırakarak, üzerlerinde her türlü politikayı uygulaması saldırısıyla karşı karşıyadır. Bugün Kürdistan’da büyük bir toplum kırım vardır. Bu toplum kırım kadın şahsında gerçekleştirilmektedir, gençlik şahsında gerçekleştirilmektedir. Toplumda bireyin topluma karşı sorumluluğunun ortadan kaldırılmasıyla gerçekleştirilmektedir; bireylerin birbirlerine karşı toplumsal sorumluluklarını yerine getirmemesiyle gerçekleşmektedir. Bu açıdan Kürdistan’da toplum yaşam nasıl olacak toplumsal bileşenlerin varlığını güçlendirmesinde hangi ilkeler esas alınacak, bunlar da çok önemlidir.
Toplumun savunulması kimliğinin, kültürünün savunulmasıdır
Kadının varlığı toplumsallığın temelidir. Kadının özgür yaşamı nasıl korunacak, kadının toplumsallık karakteri nasıl korunacak, kadının toplumdaki etkinliği nasıl sağlanacak, kadın toplumun nasıl çimentosu olacak? Bütün bunların da genel toplumsal ilkeyle birlikte ele alınması gerekir. Yine gençlik çok önemli bir etkendir. Kürtler büyük oranda genç olduğuna göre gençliğe yaklaşım çok önemlidir. Topluma karşı sorumluluğunu yerine getirmesi, kendini örgütlü kılması, toplumda dinamizmi sağlamasında rolünü oynaması, toplumdaki her türlü değişime dönüşüme öncülük edecek karakterinin korunması açısından kadın kadar gençlikle ilgili de politikaların netleşmesi gerekmektedir. Kadın ve gençlik konusunda doğru politika izleyen topluluklar güçlenir, ayakta kalır, her türlü tehdide karşı kendini koruyabilir. Ama kadın ve gençlik konusunda politikası olmayanlar kapitalist modernitenin, sömürgeciliğin politikaları karşısında bu yönlü savunmasız olanlar kesinlikle kaybetmeye mahkumdur. Bu bakımdan Kürtlerin direniş gücünün, varlığını koruma gücünün sağlanması açısından sosyal ilkenin de tespit edilmesi çok önemlidir.
Sosyal politikalar sorununun çözülmesi gerekir. Sosyal politikaları herhangi bir kesim için alınan karar olarak düşünmemek lazım. Sadece bir kesimin varlığını değil, toplumun varlığını ilgilendirmiyor. Bu bakımdan toplumsal konularda toplumsal bileşenlerin kendi sorunlarını çözme biçimleri, toplumun önemli bir bileşeni olarak toplum içinde yer almalarının sağlanması çok önemlidir. Toplumun savunulması aynı zamanda Kürt halkının ulusal varlığının savunulmasıdır; kimliğinin, kültürünün savunulmasıdır. Ama Kürtler bir ulusal topluluk olarak dağıtılıyor, savruluyor, savunmasız hale getiriliyor. Bu konuda da birçok tartışmanın yapılıp, kararların alınması gerekmektedir.
Belki de en önemli konulardan biri de ekonomik ilkedir. Kürtler bir yönüyle de ekonomik soykırıma uğratılarak, teslim alınmaktadırlar. Karın doyurmaya, fiziki varlığını sürdürmeye mahkum edilmektedirler. Bu yönlü çeşitli güçlere muhtaç edilmektedirler. Ele avuca bakar hale getirilmektedirler. Bu bilinçli bir biçimde yapılmaktadır. Kürtler aç, susuz, yoksul hale getirilerek, ekonomik soykırıma uğratılarak, bırakalım kültürel varlığını, kimlik, dil kültürel varlığını, fiziki varlığını bile yaşatamaz halde tutulmaktadır. Bu açıdan ekonomik soykırıma karşı tutum çok önemlidir. Kürdistan coğrafyası insanlığı ilk doyuran, besleyen coğrafyayken şimdi Kürtler Ortadoğu’nun ve dünyanın yoksul halkı konumundadırlar. Bu çok büyük bir çelişkidir. Bu ekonomik soykırımın geldiği düzeyi göstermektedir. Ekonomik soykırım, toplumsal kırımdır; ulusal soykırımdır, kültürel soykırımdır. Bu açıdan ekonomi politikası olmayan, ekonomi ilkesi olmayan kendi ekonomik yaşamı, faaliyeti olmayan, bunu örgütlememiş toplumlar sömürülmeye, baskı altına alınmaya ve yok edilmeye mahkum topluluklardır. Kürtler coğrafyasıyla her bakımdan yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla zenginse o zaman dört parçadaki Kürtlerin birbirlerini tamamlaması, beslemesi açısından ekonomik ilkenin tespit edilmesi gerekir. Kürtler hangi ekonomik ilke temelinde ekonomik kırımı durdurabilirler, ekonomi alanında toplumsallıklarını, varlıklarını güçlendirecek bir ekonomik politika izleyebilirler, bunların tespit edilmesi de çok önemlidir.
Ekonomi toplumun en temel faaliyetidir. Hatta ekonomi toplumun en demokratik faaliyetidir. Ama bugün ekonomi tamamen toplumun elinden alınmıştır. Ekonomi bireylerin eline geçmiş toplum, bireylerin mahkumu haline getirilmiştir. Bu kesinlikle bir toplumsal varlığın ulusal varlığını sürdürmesinde en büyük tehlikedir. Bu açıdan bunun da tartışılması gerekmektedir. Çünkü günümüzde kapitalist modernite, endüstriyalizm sanki tek ekonomik modelmiş, kapitalizm dışında, endüstriyalizm dışında başka ekonomik model yokmuş, insanlar birilerinin fabrikası oldu, birilerinin sömürüldüğü, birilerinin de çalıştırıldığı bir sisteme mahkummuş gibi bir dogmatizm içindedir. Böyle bir dogmatizm dayatılmaktadır. Halbuki tarih içinde ekonomi topluma aitken, bugün topluma ait ekonomi tu kaka edilmiştir. Toplumsal ekonomi sanki kötü bir şeymiş gibi bir algı yaratılmıştır. Halbuki tarih böyle demiyor. Özellikle Kürtlerin tarihi araştırılırsa ekonominin ne kadar toplumsal olduğu görülür. Aşiretler kendi varlıklarını nasıl korumuşlar, Kürtler aşiret formu içinde kendi varlıklarını nasıl korumuşlar? Ekonomik faaliyet toplumsallık içerisinde sürdüğü için Kürtler her türlü baskı ve zulme rağmen kendi toplumsallıklarını, değerlerini ve kültürlerini bugüne kadar sürdürmüşlerdir. Bu açıdan hem kapitalist modernitenin toplumu dağıtarak ortadan kaldırma saldırılarına hem de sömürgeci güçlerin Kürtlerin elindeki bütün ekonomik imkanlara el koyarak Kürtleri her şeye muhtaç hale getirmesinin önüne geçmek gerekmektedir. Kürtlere hiçbir ekonomik faaliyet bırakılmamıştır. Kürtler neden hep kaçakçılık yapmış, yaşamlarını feda ederek, elini kolunu kaybederek, karnını doyurmaya çalışmıştır? Sınır boylarında birçoğunun eli ayağı yoktur. Sınır boylarında çatışmalarda kaçakçıdır diye öldürülmektedir. En son örnek olan Roboski ortadadır. Öğrenciler harçlık için, karın tokluğuna kaçakçılığa gitmişler, ama büyük bir katliamla karşılaşmışlardır. Bu tamamen sömürgeci güçlerin Kürtler üzerinde uyguladığı ekonomik politikanın sonucudur. Bu yönüyle Kürtler kendi ekonomik sistemlerini nasıl kuracaklar, ekonomik faaliyete nasıl sahip olacaklar, bunların da konuşulması gerekiyor. Belki Güney Kürdistan’da bu imkanlar belirli düzeyde ele geçirilmiştir, ama bunun da doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Petrolün de öyle olması gerekiyor. Güney Kürdistan’da her türlü imkan var. Tarım da gelişir, endüstri de gelişir. Ama doğru bir ekonomik anlayışla Kürdistan’ı yeniden canlandıracak, ekonomik faaliyeti toplumun eline verecek bir yaklaşımın olması gerekmektedir. Yoksa bireylerin, belirli kesimlerin zenginleşmesi toplumsallığı yaratan bu coğrafyaya yakışır mı? Kürtler bu yoksulluğa layık mıdır? Bu bakımdan bu konuda da doğru bir politik ilkenin tespit edilmesi gerekir.
Ulusal kongre hak ve adalet ilkesiyle toplanacaktır
Kuşkusuz birçok ilke böyle tespit edilebilir. Bunlar kongrenin tartışacağı konulardır. İlla da şöyle olacak, böyle olacak, kesinlikle böyle olur demek mümkün değildir. Tartışmalar sonucu bu ilkelerin nasıl olması gerektiği netleşecektir. Sadece ilkeleri tespit etmekte de yeterli değildir bir de bu ilkelerin nasıl hayata geçirileceği nasıl yaşam bulacağı önemli olmaktadır. Mesela savaş ve barış ilkesi diyoruz; bunların tespit edilmesi gerekir, diyoruz; Kürtler yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır, diyoruz; bir ulusal kongre olacaksa, birlik olacaksa, öz savunma güçlerinin nasıl birbirini destekleyeceği, öz savunma güçlerinin nasıl yönetileceği konusu da önemlidir. Bir ortak öz savunma kurumunun oluşması gerekmektedir. Sadece ilkelerin tespiti yetmez, bir de bu ilkelerin pratikleşmesi de önemli olmaktadır. Tabii ki bir özsavunma gücünün olması gerekmektedir, ama bu özsavunma güçleri nasıl birleştirilecek, bunları sağlayacak bir ortak mekanizmaya da ihtiyaç vardır. Yine Kürtler her parçada ayrı ayrı, kendine göre diplomasi yapıyorlar. Bazen bu diplomatik faaliyetler karşı karşıya geliyor; birbirlerinin çıkarına ters şeyler oluyor. Oysa Kürtlerin bütünlüklü diplomasi çalışması yapması gerekir. Herkes, her örgüt bazı diplomatik çalışmalar yapıyor, ama bu çalışmaların birbiriyle uyumlu olması, birbirlerini boşa çıkarmaması, güçlendirmesi gerekir. Bütün parçaları temsil edecek ortak kurumlara, elçiliklere, temsilciliklere ihtiyaç vardır. Bunun yaratılması gerekir. Ulusal kongrenin en temel hedeflerinden biri de bu olmalıdır. Çünkü Ortadoğu biraz da diplomasinin yoğunlaştığı bir yerdir.
Ortadoğu’da diplomatik faaliyetler çok önemlidir. Dünya dengeleri burada kuruluyor. Üçüncü dünya savaşı burada yürütülüyor. Bütün çatışmalar, gerilimler burada yaşanıyor. O zaman bu durum Kürtler açısından iyi bir diplomasi çalışmasının da yapılmasını gerektiriyor. Kurtlar sofrası olan Ortadoğu’da bir halkın varlığını sürdürmesi açısından böyle bir kongrenin yapılması ve ortak bir diplomasi faaliyetinin yürütülmesi gerekli olmaktadır. Tabii ki kongrede bu konular tartışılıp, nasıl olacağı netleştirilebilir. Yine ulusal konsey mi olur, kurul mu olur, daimi meclis mi olur bunların da oluşması gerekir. Pratik yönetimi yapacak, bunları koordine edecek, yönlendirecek, yine zaman zaman toplanan bir meclis sistemi ya da kongrede ortaya çıkan bir kurulun da mutlaka seçilmesi gerekir. Çünkü ilkeleri tespit ettikten sonra pratikleşmeyi sağlayacak kurumların oluşturulması da kongrenin üzerinde durması gereken temel konulardan biridir.
Böyle bir kongre tabii ki aynı zamanda sadece Kürt sorununun demokratik çözümünü değil, Ortadoğu’nun barışını da, demokratikleşmesini de hedeflemelidir. Yani bu kongre Kürtlerin bir araya gelip, herhangi bir halka, ülkeye düşmanlık yapması için yapılan bir kongre olmayacaktır. Kesinlikle böyle anlaşılmaması gerekir. Aksine bu kongrede ortaya çıkacak Kürt sorununun çözüm yaklaşımları İran’ı da, Türkiye’yi de, Suriye’yi de, Irak’ı da istikrar ve refaha kavuşturacak yaklaşımlar olacaktır. Kürt sorununun çözümü temelinde bölge sorunlarının çözümünü esas alacaktır.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü kötülük tanrılarının Ortadoğu’ya verdiği bir ceza gibidir. Bu açıdan Kürt sorununun çözümü için yoğunlaşan bir kongreden hiç kimse rahatsız olmamalıdır. Bu kongre gerçekten hiçbir halka karşı değildir. Hiçbir halkın hakkında hukukunda gözü yoktur. Hatta Kürtlerin güçlerini diğer halklarla birleştirerek daha büyük bir enerji, sinerji ortaya çıkarmasını hedeflemektedir. Gerçekten de bu kongreye yaklaşım böyle olmalıdır. Hatta kongreye giderken bütün ülkeler, devletler Kürtlerin kendi demokratik haklarının tanınması açısından toplanacakları konusunda bilgilendirilebilirler. Kürtler zaten sınırları sorun yapmayacaktır. Egemen güçler sınırları sorun yapmazsa, Kürtler arasındaki ilişkilerin gelişmesine engel olmazlarsa Kürtler de sınırları sorun yapmadan, mevcut sınırlar içerisinde demokratik ve özgür yaşamlarını sürdürebilirler. Kürtlerin şimdiye kadarki yaklaşımları hep böyle olmuştur. Bu yönüyle bütün bölge ülkelerinin, Türkiye, İran, Irak, Suriyenin Kürtlerin bu birlik yaklaşımını sorunların çözüm yaklaşımı olarak görmeleri gerekir. Var olan sorunların çözümsüzlüklerini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Bu kongre hak ve adalet ilkesiyle toplanacaktır. Kesinlikle hiçbir güce düşmanlık yapmayacaktır. Kuşkusuz Kürtlerin haklarını tanımıyorsa, şovenistse, inkarcıysa, zamana yayılmış kültürel soykırımı dayatmak ya da baskı kurmak istiyorsa tabii ki Kürtler ona karşı tutum alacaklardır. Bu tutum kesinlikle halklara, ülkelere değildir; bu tutum Kürtlerin haklarını tanımayan despotik zihniyete ve yanlışlıklaradır; Ortadoğu’da sürdürülen yanlışlığın düzeltilmesine yöneliktir. Yanlışlıklar herkese zarar vermektedir. Bu bakımdan yanlışlıkların düzeltilmesi Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde bütün ülkelerin çözümü anlamına gelmektedir. Kongreyi böyle anlamak gerekir. Kongrenin esası mevcut ülkelerle ve Ortadoğu’yla barış kongresidir. Çözüm isteğini de, barışın ilkelerini de net ortaya koyacaktır. Bunlara saygılı olunursa kesinlikle bu kongre Ortadoğu’da halklar arası güçlü barışın ve bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin güvencesi olacaktır. Kürtler kongreye böyle yaklaşmaktadırlar.
Bütün bu sorulara doğru cevap vermek doğru bir kongre ortaya çıkarmak için hazırlık gerekmektedir. Hazırlıklar önemlidir. Hazırlıkların yanında tartışmaların da demokratik siyaset ve demokratik ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir. Demokratik ilkeler çerçevesinde tartışmalar olursa, şu devlet bu devlet istedi diye herhangi bir dayatmayı yansıtacak yaklaşımlar içerisinde olunmazsa biz bir ulusal kongrenin Kürt’ün tarihini değiştireceğini, kara kaderine son vereceğini düşünüyoruz. Zaten Kürt halkı da kongreyi böyle anlamaktadır. Kürt siyasetçileri de yıllardır kongreyi böyle anlamışlardır. Neredeyse kongre Kürtlerin bütün sorunlarını mucizevi bir çözüm olarak görmüşlerdir. Kuşkusuz bir mucize olmayacaktır. Kongreden sonra da kimi sorunlar devam edebilir. Ama bu kongre belli bir doğrultuyu ortaya koyduktan sonra o sorunların zemini giderek azalacak, sorunların çözümü temelinde Kürt sorununun çözümü konusunda da bölgenin demokratikleşmesi konusunda da tarihi rolünü oynayacaktır.
Görüldüğü gibi kongrenin amacı da hedefi de nettir. Ulusal kongreye başka anlamlar yüklemek mümkün değildir. Ulusal kongre toplandığında zaten tarihsel ve güncel ihtiyaçlara uygun tartışmalar yapılacaktır. Bu nedenle de çeşitli güçlerin kongreden kendi bencil çıkarları için beklediği sonuçlar doğmayacaktır. Bırakalım çeşitli güçlerin Kürtleri birbirine düşürme veya parçalama amaçlarının sonuç alması, böyle bir kongre olduğunda Kürtler arası birlikte politikada ortaklaşacaktır. Kürtler ulusal kongrenin sonucunda çok güçlenmiş bir biçimde yeni bir siyasal mücadele, yeni bir ulusal tarih içine girmiş olacaklardır.