Öncelikle 9 Ocak 2013’te Paris’in ortasında hunharca katledilen Sakine Cansız yani Sara, Rojbîn ve Ronahî arkadaşları yine 2. Paris Katliamı’nda benzer bir tarzda katledilen Evîn Goyî, Mîr Perwer ve Abdurrahman Kızıl yoldaşları şahadetlerinin yıl dönümünde bir kez daha anıyoruz. Anıları önünde saygı ve minnetle eğiliyoruz.
Sakine Cansız-Sara yoldaşın Rojbîn ve Ronahî arkadaşla birlikte Paris’in ortasında katledildiği Ocak 2013 süreci, tarihsel açıdan önemli bir döneme tekabül etmişti. Önderliğimizin Kürt sorununun demokratik çözümü temelinde adım attığı, Kürt sorununun çözümü yolunda devletle diyalog zeminini ördüğü bir süreçte yaşandı. 1. Paris Katliamı olarak adlandırdığımız bu katliamla esasen Önderlik ve başlatmış olduğu diyalog süreci hedeflenmişti. Hem başlatılan diyalog süreci sabote edilmek istendi hem de Önderliğin ideolojik çizgisi hedeflendi. Çünkü Sara yoldaş şahsında Kürdistan kadın özgürlük mücadelemiz ve yarattığı değerler hedeflendi. Kadın özgürlük mücadelemiz ise Önder Apo ideolojisinin merkezindeki çekirdek enerjiyi oluşturuyor. Yani 1. Paris Katliamı, sömürgeci soykırımcı TC devletinin hareketimiz şahsında Kürtlere basit düşmanlık duygularıyla açıklanamayacak denli çok boyutlu ideolojik, siyasi, askeri, sosyal ve psikolojik amaçlı bir saldırısıydı. Bu katliam saldırısının ideolojik boyutları kadar Kürdistan, Ortadoğu ve dünyada yaşanan gelişmelerle bağlantılı boyutları da vardı. Özcesi tıpkı, NATO’ya bağlı gizli Gladyo örgütünün 15 Şubat Uluslararası Komplosu ile Önder Apo şahsında bölgedeki gelişmelere müdahale etmesi gibi, 9 Ocak Paris Katliamı da yine aynı güçler tarafından benzer amaçlarla gerçekleştirildi. Önder Apo’nun geliştirmek istediği yeni paradigmanın Kürdistan ve bölgede pratikleşmesini engellemek amacıyla gerçekleştirilen bir katliam saldırısıydı. Bu katliamla, Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Paradigma ve Demokratik Modernite toplumunun inşası hedeflendi.
Diğer yandan 9 Ocak 2013 Paris Katliamı’yla Kürt-Türk savaşının sürmesini sağlama, Ortadoğu halklarını, inançlarını birbiriyle çatıştırma, kendi içinde bölüp parçalama amacıyla bölgedeki halklara çok kirli bir savaş dayatıldı. Yine bu saldırılarla birlikte Kadın Özgürlük Hareketi’miz ciddi biçimde tehdit edilmek istendi. Özgür kadın militanlığı güçlü bir gelişme düzeyi yakaladığı ve artık erkek egemenlikli sistemi ve çıkarlarını da zorladığı için buna öncülük ve önderlik eden Sara yoldaş hedef alındı. Temel amaç; Kürdistan’da özgür kadın yolunda büyük bir gelişme gösteren kadınları korkutup ürkütüp, örgütlülüğünü dağıtarak zayıflatmaktı. Mücadeleden alı koymaktı. Büyük bir irade olarak ortaya çıkan özgür kadın militanlığını geriletmekti.
- Paris Katliamı’yla bunu başaramayan komplocu-katliamcı güçler, benzer amaçlarla 23 Aralık 2022’de yine Paris’in ortasında kadın özgürlük hareketimizin öncü militanlarından olan Evîn Goyî yoldaş ile Kürt sanatçı Mîr Perwer ve değerli yurtseverimiz Abdurrahman Kızıl yoldaşlar hunharca bir biçimde katledildi. 2. Paris Katliamı olarak adlandırdığımız bu katliam da yine aynı kirli hesapların ve politik çıkarların bir devamı olarak, NATO ve ona bağlı gizli GLADYO örgütünün onayı ile kendileriyle müttefik konumunda bulunan MİT-AKP-MHP faşist rejiminin ortaklığı çerçevesinde gerçekleştirildi.
Büyük bedeller ödeyerek bugünlere gelebildik
Her iki Paris katliamı ve yaşanan bu büyük şehadetler biz kadınlarda, halkımızda ve dostlarımız şahsında çok derin bir acı yarattı. Özgürlük umuduyla büyümüş yüreğimizi derinden yaraladı. Elbette elli yılı aşan özgürlük mücadelemizin tarihi boyunca çok zorlu ve sancılı süreçler yaşadık. Halkımızın en yiğit kızlarını ve oğullarını bedel verdik. Kahraman şehitlerimizin kendini bedel yaparak ortaya çıkardıkları yeni kazanımlarla ve yarattıkları yüce değerler sayesinde bu günlere gelebildik. Kürdistan kadın özgürlük mücadelemiz açısından her bakımdan ağır kayıplar vererek, büyük bedeller ödeyerek bu günlere gelebildik. Paris şehitleri ise mücadelemizin verdiği en büyük kayıpların başında gelmektedir. Özellikle de Sara yoldaşın mücadele tarihimizdeki yeri ve şahadeti çok özgün bir anlama sahiptir. Çünkü Sara yoldaş, mücadelemizin henüz bir parti hareketine dönüşmeden önceki ideolojik grup aşamasında Önder Apo ile yürümeye karar veren bir yoldaştır. Daha ideolojik grup aşamasında yani kuruluş aşamasında mücadelemize ilgi duyan kadınların başında gelmektedir. Bu aşamada mücadelemize ilgi duyan kadınlar, hem devletin hem de ailenin büyük baskılarıyla karşılaşmışlardır. Ancak buna rağmen yine de devrimsel mücadele ile yürüme kararlılığını göstermişlerdir. Adeta mücadelemizin ilk alfabesini döşeyen faaliyetler olarak gelişen ideolojik eğitsel çalışmalarda ve çeşitli eylemler içinde yer almışlardır. İdeolojik grup dönemi itibariyle azımsanmayacak düzeyde önemli bir kadın katılımının olduğunu belirtilebilir. İşte mücadeleye ilgi duyup hem devlete hem de cinsiyetçi aile ve toplum gerçeğine karşı kafa tutan bu kadınların başında, Sakine Cansız-Sara yoldaş geliyor. Henüz parti hareketine dönüşmemiş olan bu ilk PKK ideolojik çekirdeği ile tanıştığı andan itibaren Apocularla olmak için, onlarla yaşamak için, büyük bir inatla aile ve toplumsal çevresi ile büyük bir kavgaya girmeyi göze almıştır. Büyük bir inanç, heyecan, coşku, azim ve kararlılıkla adına henüz Apocular denilen Kürdistan devrimcileri grubuna tutunarak, yaşama ve özgür gelecek hayaline sarılmış ve çalışmalarda aktif bir biçimde yer almıştır. Kürdistan koşullarında böyle tarihi bir kavgaya kadınlar cephesinden öncülük eden devrimci bir kadın militan olarak Sara yoldaşın baş koyduğu bu kavgasını anlamak için, öncelikle onu yetiştiren hayat öyküsünü bilmek gerekiyor.
Sara yoldaş, küçük yaşlarda sorumluluk almaya başladı
Sara yoldaş, 1957’yi 1958’e bağlayan bir yılbaşı gecesinde, Dersim’e bağlı Tahtı Halil Köyü’nde dünyaya geldi. Fakat nüfus kayıtlarına 12 Şubat 1958 doğumlu olarak geçti. Kendi halinde küçük bir köyde hayata gözlerini açtı. Sert ve ayaz geçen bir Dersim kışının ortasında, küçücük bir köy evinde dünyaya gelen minik Sakine’yi nelerin beklediğinden habersiz bir şekilde, için için sevinmişti onu doğuran annesi. Hem annesi hem babası, Dersim Tertelesi’nden kurtulmuş nadir çocuklardandı.
Sara yoldaş, evin büyük kızı olma sorumluluğunu daha küçük yaşlarda iken almak zorunda kaldı. Yetiştiği toplumsal ortam, her kadına olduğu gibi ona da bilinen geleneksel ölçülerde bir yaşamı dayatıyordu. Fakat kendisindeki devrimci eğilim olgunlaştıkça, geleneksel toplum ilişkileri onun nazarında giderek önemini ve ağırlığını yitiriyordu. Herkes gibi o da geleneksel toplum zihniyetiyle büyüdü ama bunda çakılıp kalmadı. Çünkü Sara yoldaş, daha çocuk yaşlarından itibaren sorgulayıcı bir karakter kazanmıştı. Sorgulayıcı olduğu için zihniyet yapısı statik değildi. Değişime ve dönüşüme, gelişmeye ve yenilenmeye açık bir yapısı vardı. Yetişkin bir genç kız olduktan sonra, artık katıldığı bir protesto eyleminin başarısı, evde yaşanan günlük sorun ve gündemlerden çok daha önemli bir hale gelmeye başlamıştı.
Sara yoldaşın içinde büyüdüğü koşullar; herkesin Kürtlüğünden, dilinden ve kültüründen utandığı ve Türklüğe özendiği bir dönemdi. Türkçe bir kelime öğrenmek, kendi deyimiyle övünülecek bir yetenek oluyordu. Türkçe öğrenmek, Türkleşmek, bunlar üzerinden başarılı olmak, yer edinmek, modernleşmek, şehirleşmek o dönem açısından en rağbet edilen şeyler arasında sayılırdı. Günümüzde ayıpladığımız, lanetlediğimiz asimilasyona, o dönemde farklı bakılırdı. O günün ayıpları, bugünkünün tersineydi. Şehirleşmemek, Türkleşmemek, Türkçe bilmemek o dönemde geri kalmışlık anlamına geliyordu. Kürtçe konuşmak, Kürt kültür ve folklorunu yaşatmak, sahiplenmek geri ve yadırganan bir toplumsal konum olmaktaydı. Annesinin kendisine en büyük nasihati, “Kürtlükten utanma” biçimindeydi. Böyle bir dönemde, annenin bu nasihati ile genel toplumsal realite açısından geçerli olan bu ölçülerin arasında büyük bir çelişki yaşamaktaydı. Yaşanan bu çelişkiler, genç Sakine’nin şahsında devrimci eğilime yol açıyordu.
Yine kendi deyimiyle annesi onu asileştiriyordu. Asileştirirken aynı zamanda savaşmayı da öğretiyordu. İlk savaşı, annesi şahsında kadın için kabul etmediği klasik geleneksel yanlara karşıydı. Annesini hem çok seviyor ama hem de anne şahsında kendi cinsine yakıştırmadığı özelliklere karşı büyük bir isyan içindeydi. Anne kendi toplumundan öğrendiği biçimde, evliliğe ve klasik kadınlığa hazırlamak için çabalarken, kendisi hep gizli gizli kitap okuyup, siyasi düşünce edinmeye çalışıyordu ve sürekli bir devrimci eylem arayışında oluyordu. Annesiyle aynı kaderi paylaşmak istemiyordu. Annesi şahsında, kadın için belirlenmiş bin yılların kaderini kabul etmiyor, bu kaderi parçalamak ve kadınlar için başka bir dünyanın da mümkün olduğunu ispatlamak istiyordu.
Özgür Kadın Hareketi’nin ideolojik grup içindeki tohumu gibiydi…
Arayışları onu Önder Apo ile tanıştırdı. Önder Apo’nun kurduğu ideolojik grubun, sonuna kadar bağlı kalan ilk kadın üyesi oldu. Bugünkü kadın özgürlük hareketimizin geliştirilmesi yönünde duruşu ve katılımıyla ilham verdi. Kadın özgürlük hareketi olarak aslında ideolojik grup içindeki tohumumuz gibiydi. Bugünkü kadın hareketi, Sara yoldaşın filizlenmiş, dal budak salmış halidir diyebiliriz. Sara yoldaş, grubun ilk partileşme çalışmalarında da belirleyici bir rol oynadı. 27 Kasım 1978’de Amed’in Lice ilçesine bağlı Fis Köyü’nde, PKK’nin Kuruluş Kongresi’nde delege olup hayatının sonuna kadar bağlı kalan tek kadın delege oldu. Dolayısıyla PKK’nin bağlı kalan tek kadın kurucu üyesi olarak tarihteki onurlu yerini aldı. PKK içinde kadına verilecek rol ve misyon konusunda, Sara yoldaşın varlığı her zaman için belirleyici oldu. Bağlılığı, mücadeleciliği, direngenliği, iradeli duruşu ve militanca katılımı ile daha bu kuruluş aşamasında, kadına karşı büyük bir inanç ve güven yarattı.
Mücadele tarihimize mal olmuş esaret yıllarında ise düşmana karşı gösterdiği dik duruş, bunu daha da pekiştirdi. Kürtlüğe ve Kürdistani değerlere tarihte vurulan en büyük darbe olan meşhur 12 Eylül Askeri Darbesi’nin, benzersiz vahşeti ile yüz yüze kaldı. Dünyanın ender işkenceci cellatlarından olan Esat Oktay’ın vahşi işkencelerine, bir kadın olarak tek başına direndi. Vahşice uygulanan fiziki işkencenin yanı sıra, karşısına koz olarak çıkarılan geleneksel kadınlığın ölçü ve yöntemleri bile, Sara yoldaşın onurlu direnişinde en ufak bir zayıflığa yol açamadı. Düşmanın bile anlayamadığı, karşısında şaşırdığı büyük bir irade sergiledi. Erkek işkenceciler, hayatlarında ilk defa karşılarında böyle bir kadın direnişi ve duruşu görmenin, büyük şaşkınlığını ancak birbirinin kulaklarına fısıldayabiliyorlardı. Sara yoldaşın bu efsanevi direnişi, düşmanda yarattığı gizli etkinin yanı sıra halkımızda da büyük etkilere yol açtı.
Sara yoldaşın, akıllara durgunluk veren 12 Eylül vahşeti ve işkencesi karşısında gösterdiği onurlu direniş, toplumsal cinsiyetçilikten nasibini almış halkımızda da büyük etkilere yol açtı. Kürdistan özgürlük mücadelesinin başlangıcı itibariyle, Kürt Halkının kadına güvenmesini sağladı. Kadındaki gelişme potansiyelinin, fırsat ve imkan bulunca, ev içi sınırları aşınca, nelere kadir olduğunun görülmesine yol açtı. Kadının hiç de “saçı uzun aklı kısa” olmadığı, erkekten daha eksik bir varlık olmadığı, aslında bazı konularda tam tersinin geçerli olduğu anlaşıldı. Sara yoldaşa güven, Kürt kadınına güvene dönüştü. Sara yoldaşın gösterdiği irade, açığa çıkardığı yetenek ve meziyetler, Kürt kadınının taşıdığı birer meziyete dönüştü. Sara yoldaşın kitaplar dolusu anlatmakla bitmeyecek olan direnişi, dillere destan Kürt kadınının direnişine dönüştü.
Birçok yurtsever ana, çocuklarına Sakine-Sara adını verdi. Yine mücadeleye o dönemlerde katılan birçok kadın arkadaş, Sakine-Sara adını aldı. Sara yoldaşın düşman karşısındaki bu direngen duruşu kadar, kadın yapısı içerisindeki yaşam duruşu da zindan direniş tarihimiz açısından belirleyici oldu. Amed Zindan Direnişi, kadının evden çıkışında, toplumla buluşmasında, siyasallaşmasında oldukça etkili oldu. Zindan kapılarında bekleyen Kürt kadınlarının, Kürt analarının kendilerini bilinçlendirmesinde önemli bir rol oynadı. PKK gerçeği ve Kürt sorununun uluslararası alanda gündemleşmesi ve bunun etrafında kamuoyunun oluşmasında, zindan direnişi ciddi bir yankı yarattı. Özellikle de Sara arkadaş şahsında Kürt kadının direnişçi özelliklerinin yanı sıra, mücadele azmi ve güçlü iradeye sahip olma gerçeği, uluslararası arenada ayrı bir etki düzeyi yarattı.
PKK ve PAJK militanlığını temsil etti
Sara yoldaş zindandaki direnişçi dik ve onurlu duruşunu, sonraki mücadele yıllarında da büyüterek korudu. Dağlarda geçirdiği ömrünü, mücadelenin tüm alanlarına büyük bir moral ve istekle kattı. Heval Sara; 45 yıllık mücadele tarihinde mücadelemizin neredeyse her alanında, her çalışmasında yer aldı. Sergilediği fedakarlık ve emeğiyle mücadelemizde önemli değerler yarattı. Zindandan çıkıp yıllar sonra özlemini duyduğu özgürlük dağlarına kavuşarak gerilla saflarında yer aldığında, kadın ordulaşmasının gelişimine ve örgütlendirilmesine bizzat öncülük etti. 1995 yılında Kürdistan özgürlük dağlarında, yüzlerce kadın gerillanın katıldığı YAJK 1. Ulusal Kadın Kongresi’nin başarıyla tamamlanmasında belirleyici bir rol oynadı. İlk olarak YAJK kongresinde Kadın hareketimizin merkez üyeliğine seçildi. Kadın hareketimizin çalışmalarında görev ve sorumluluklarını yerine getirmede büyük bir emeğin sahibi oldu. Klasik komutan havalarına hiç girmedi. En sade, en yeni yoldaşlarla bile çok iyi geçinir, onları sevgiyle bağrına basardı. Onlardaki gücü görür, taşıdıkları potansiyele saygıyla, yoldaşça yaklaşır, asla kimseyi küçümsemezdi. Partinin, hareketin kurucusu olmayı bir ayrıcalık, bir üstünlük olarak görmezdi. Kurucusu olduğu halde asla patiden hak iddiasında bulunmazdı. Herkes gibi eleştiri-özeleştiri ve öneri hakkını kullanırdı. Onun dışında yetkiciliğe, iktidarcılığa girmezdi. Oldukça mütevaziydi. Kendisine verilen hiçbir işi küçümsemez, basit görmezdi. Dürüst, bağlı, iradeli, kararlı ve iddialı, mütevazi, disiplinli, titiz, empati ve sempati dolu can yoldaşımızdı. Bu özellikleriyle, ilk gününden son gününe kadar, PKK ve PAJK militanlığını kendi kişiliğinde tartışmasız temsil eden önder bir kadro oldu.
Heval Sara, hiçbir zaman sıradan, anlamsız, geri bir yaşamı benimsemedi, kabul etmedi. Köleliğe, köle kadın gerçeğine karşı hep büyük bir tepkisi ve isyanı vardı. Nereye giderse gitsin gördüğü, tanık olduğu ne kadar gerilik, zayıflık varsa mutlaka mücadele etti. Sara yoldaş; insanın, kadının, yoldaşlarının güzel, çekici yanlarını, olumlu özelliklerini açığa çıkarıp, onların gelişmesine büyük bir özen gösterirdi. Yaşamı, uğruna ölecek kadar seviyordu. Sara yoldaş, anlamlı yaşamın adıydı. Tek bir günü savaşsız, mücadelesiz, kavgasız geçirmedi. Bir diğer yönüyle doğaya aşıktı. Tanrıçaların diyarında kaybolan Tanrıça kültürünü yeniden yeşertmenin duygularını, hislerini çok güçlü yaşadı. Bir zamanlar Tanrıçaların yarattığı insanlık değerlerinin yok olmaması uğruna verdikleri amansız mücadele ve direnişi hissederek, onların takipçileri olan şehit yoldaşların yürüdüğü patikalardan, tepelerden, dağlardan yürüyerek; dağlarla, vadilerle, akarsularla, kuşlarla, çiçeklerle kısacası doğanın tüm güzellikleri ile bütünleşerek, tüm kadınların özgürlük çığlıklarını hissederek erdemli yaşamanın dili ve iradesi oldu. Bu anlamda Sakine çizgisi yani Sara çizgisi, tüm kadınlar açısından özgür kadını yaratmanın, özgür yaşamda ısrarın; soykırımı, kadın kırımını, toplum kırımını tersine çevirerek ahlaki-politik toplumun demokratik konfederal sistemini inşa etmenin adeta sözleşmesi haline geldi.
Uzun soluklu bir mücadele sürecinde ömrünü ezilen halkların kurtuluşuna, kadınların özgürlüğüne, insan olmanın hakikatine, dağlara, kavgaya adamış yiğit, özgür, direngen ve inatçı bir kadındı Sara yoldaş. Onun için insan olmanın en temel ilkesi ve ölçüsü her şeyden önce haksızlığa ve zulme karşı direnmekti. Çünkü direnmek yaşamaktı! Acımasızlığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe, ikiyüzlülüğe, yalancılığa karşı asla pes etmeyerek yılmadan mücadelesine devam etti. Sara yoldaş her zaman baskılara karşı büyük öfke duydu. Kürt halkına yönelik, farklı kimlik ve inançlara yönelik, en çok da kadın ve insana yönelik egemen gerici güçlerin saldırı ve baskılarına karşı mücadele arzusunu hep büyütmeyi esas aldı. Kürdistan kadın özgürlük çizgisinin ve militanlığının şekillenmesinde rol sahibi olan Sara yoldaş, kadın militan özellikleri kendi şahsında somutlaştırarak ölçü ve ilkeleri belirledi. Sara yoldaşın kendisini kadın devrimiyle, Kürdistan devrimiyle bu denli bütünleştirmesi; kadının, Kürt halkının, inanç olarak Aleviliğin tarihsel ezilmişliğini, en derinden yaşaması ve hissetmesiyle bağlantılı olarak gelişti. Dolayısıyla Sakine Cansız-Sara kişiliği, tarihin bir kişi şahsında dile gelmesinin adı oldu.
Büyük devrimci Sara Yoldaşın direnişi, duruşu ve mücadelesi Kürt Kadınının direnişi, duruşu ve mücadelesi oldu. Önder Apo’nun da ifade ettiği gibi Sara yoldaşın mücadelesi, Kadın Özgürlük Hareketimizin kendisidir. Nasıl ki, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin bütün aşamalarını kendi şahsında yaşadıysa, Kadın Özgürlük mücadelesinin de bütün aşamalarını kendi şahsında an be an yaşadı. Onun hayatı, aslında kadın hareketi tarihimizin kendisi oluyor. Bütün aşamalarını, bütün süreçlerini, acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini, heyecanını ve coşkusunu hem maddi hem manevi dünyasında çok canlı yaşadı. Özellikle de bir kadın olarak, mücadelenin bütün tarihine tanıklık etmiş olması, Sara yoldaşı adeta canlı bir tarih haline getiriyordu. Parti tarihini, özellikle de kadın tarihini mutlaka onun kadınca bakışından okumak gerekiyor.
Düşünceleri her zaman değişime açıktı
Sara yoldaş, kadın kurtuluş ideolojisini ve ilkelerini kendi yaşam kavgasında ve duruşunda bütünlüklü bir şekilde geliştirerek, kadın özgürlük mücadelemizin önder kadrosu olmayı başardı. Toprağına, yurduna, halkının kültürüne ve değerlerine hayatının sonuna kadar hep bağlı kaldı. Zaten Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne, ilk baş koyanlardan olması, yurtseverlik duygusunu derinden yaşamasıyla ilgili gelişmişti. Kürt halkının çektiği acıları, soykırım ve katliam gerçeğini, kültürel asimilasyon uygulamalarını gördü, reddetti, meydan okudu, halkının ve ülkesinin kurtuluşu için hayatını adadı. Böylelikle Sara yoldaş, yurtseverliği bir duygu, bir düşünce, uğruna kendini adayacağı bir ilke olarak ruhunda ve tüm benliğinde yaşadı.
Sara yoldaş; düşünsel ve iradi açıdan oldukça özgürlükçü bir kadın duruşuna sahipti. Bedeli ne olursa olsun kendisine ait düşüncelerini kaygısızca söylerdi, mutlaka bir biçimde ifadeye kavuştururdu. Kendi düşünce dünyasında dar, dogmatik ve tutucu değildi. Tek bir düşünceye saplanıp kalmazdı. Düşünceleri her zaman için değişime açıktı. Çok esnek bir zihniyet yapısı vardı. Düşünürken, dış dünyanın baskısını fazla taşımazdı. Bu açıdan özgür düşünceliydi. Düşüncelerini savunmak, karara dönüştürmek ve uygulamak konusunda da iradeli bir kadın duruşuna sahipti. Düşmanın işkenceli sorgularında tek başına bir örgüt gibi davranır ve her türlü kararı örgütün ilkelerine göre, özgürlüğün ilkelerine göre verirdi. Doğru olduğuna inanarak aldığı bir kararı mutlaka uygulama iradesini gösterirdi. Doğrularının da yanlışlarının da sorumluluğunu alma iradesine ve gücüne her zaman için sahipti. Özgür düşünce ve özgür irade ilkesini, hayatının her aşamasında bir tarz olarak yaşadı. Onu önder düzeyde öncü kılan yanı da buydu.
Sara yoldaş, yaşam ve kişiliğinde etik ve estetiğin de ölçülerini kendisinde pratikleştirirdi. İçimizde estetiğe de etiğe de özenle yaklaşan arkadaşların başında gelirdi. Ruhsal dünyası oldukça estetikti. Her şeye, doğaya, insana, halka, değerlere sempati ve empati ile yaklaşırdı. Düşündüğünü söyler, söylediğini yapardı. Yaşama, gelişen olay ve olgulara, genelde pozitif yanından bakardı. İyi olanı, güzel olanı görmeye, ayıklamaya çalışırdı. Etrafında görünmeyen güzelliklerin görünmesini sağlar, iyi olanın da hakkını teslim ederdi. Yaşamın manevi estetiği kadar maddi estetiğine de önem verirdi. Hayatın maddi yanlarını manevi yanlarından çok koparmazdı. Bu açıdan yaşamda estetiğin fizik yanını da önemserdi. Kötü alışkanlıklara büyük öfke duyardı. Örneğin sigara içmez, bulunduğu yerde de içirtmezdi. İçenleri de hep bırakmaya teşvik ederdi. Yaşadığı ortamın temiz ve düzenli olmasına büyük özen gösterirdi. Kendi iç dünyasındaki temizliği, düşünsel ve ruhsal dünyasındaki temizliği ve güzelliği, dış dünyaya yaklaşımına da bu şekilde yansırdı. Her sabah bulunduğu koşulları zorlayarak mutlaka sporunu yapar, soğuk duşunu alır ve kahvaltısını düzenli yapardı. Temiz ve düzenli olmak, onda huzur yaratırdı, kendini iyi hissetmesine yol açardı. Doğayı çok severdi. Dağları, tepeleri, dereleri çok severdi. Sabah sporlarında, kendini kucağına bıraktığı doğanın güzelliğiyle adeta bütünleşirdi, büyülenirdi. İyiyi ve güzeli seven, iyi ve güzel bir kadındı. Bu onda bir ilkeydi. Toplumsal tarihin ilk dönemlerinden günümüze taşınan kadın estetiğinin ve etiğinin içimizdeki temsilcisi gibiydi.
Aynı zamanda müthiş mücadeleciydi. Her türlü baskıya, haksızlığa, zulme karşı çıkar asla boyun eğmezdi. Mücadelesizliği çaresizlik ve güçsüzlük, kölelik olarak görürdü. Küçük-büyük gerekçeye bakmaksızın ortada sorun yaratan bir durum varsa veya ortada bir haksızlık durumu varsa, mutlaka gündemine alır, karşısında mücadele ederdi. Devletin imha ve inkar politikaları karşısındaki mücadelesinden tutalım da, cinsiyetçi toplumun kadında yarattığı geleneksel köle duruşla mücadeleye kadar, doğadan kurumamış yaş bir ağacı kesmekten tutalım da yoldaşlarının sağlığına zarar veren bir sigaraya kadar; kırıcı, yıkıcı, dağıtıcı tutumlardan tutalım da en küçük bir haksızlığa kadar hayata, insana ve doğaya zarar veren, kötü olan her şeyle mücadele ederdi. Mücadele azminde tükenmeyen bir istek ve bitmeyen bir direniş enerjisi vardı. Yürüttüğü her türlü kavgada, ısrar ve iddiasını her zaman korurdu. Mücadele hayatını anlattığı kitabının adını bu yüzden “Hep Kavgaydı Yaşamım” koymuştu. Kavga olarak tanımladığı mücadeleciliği, onda bir yaşam tarzıydı. Bir ilkeydi. Gördüğü hiçbir haksızlık, kötülük veya yıkıcılık karşısında sesiz duramazdı. Mutlaka kavgaya girişir ve düzeltirdi. Kavgasında genellikle başarılıydı. Bütün kavgalarında, ünlü 12 Eylül işkence celladı Esat Oktay’la girdiği kavgalardaki direnişinin başarısı gibi başarılıydı. Kitabına koyduğu isim gibi, yaşamı hep kavgaydı.
Sara Yoldaş, erkek uygarlığına, erkek çağına meydan okumuş bir kadındı. Sorgulayıcılığı, eleştiriselliği, kabul ve retlerindeki netliği, mücadeleciliği, iradi duruşu, çağın egemenlerinin yüreğine saplanmış bir hançer gibiydi. Sara yoldaş şahsında, giderek büyüyen bir Kadın Özgürlük Hareketi gelişti. Sara yoldaş yürüdükçe, ilerledikçe, büyüdükçe, öncülük yaptığı hareket de yürüyor, ilerliyor ve büyüyordu.
Önder Apo’ya, “bu çağı bizim elimizden alıp kadınların eline vermeyi bırak” denildi
Sara yoldaş, kadının onuruydu. Onurlu kadın duruşunun temsilcisiydi. Onun şahsında onurlu kadına kurşun sıkıldı. Dik duran kadının aklına, düşüncesine ve eylemine sıkıldı. Paris’teki katliam saldırısıyla Sara yoldaş şahsında, Kadın Özgürlük Hareketi’ne “DUR” denmek istendi. Sara yoldaşın, Rojbîn ve Ronahî yoldaşlarla birlikte katledildiği 9 Ocak Paris Komplosu, erkek uygarlığının, erkek çağının, erkek tekelinin, kadın özgürlük arayışçılarına ve hareketine karşı geliştirdikleri büyük bir komplo olarak geliştirildi. Kapitalist modernitenin en çok kökleştiği yer olan Avrupa’da, erkek egemen uygarlığın sahipleri, özgür kadın duruşundan adeta intikam alırcasına, Sara yoldaşı Rojbîn ve Ronahî yoldaşlarla beraber katletti. Özgür kadın eğilimine, özgür kadın duruşuna, Kadın Özgürlük Hareketine, mücadelesine ve örgütlülüğüne karşı kurulmuş bir komplo olarak geliştirdi. Bu komployla, her üç yoldaşımız şahsında özgür kadın eğilimi, özgür kadın duruşu ve kadın özgürlük hareketi tehdit edildi.
Bu komplo ve katliam; Kürdistan’da özgür kadın eğilimini geliştiren, büyük bir proje olarak harekete dönüştüren, Önder Apo’ya da büyük bir tehdit olarak geliştirildi. Adeta Önder Apo’ya, “bu çağı bizim elimizden alıp kadınların eline vermeyi bırak” denildi.
‘Özgür kadın özgür halktır, özgür toplumdur, özgür ülkedir’ perspektifinden bakıldığında, 9 Ocak Komplosu ve Katliamı; özgür kadın eğilimini, özgür kadın duruşunu ve Kadın Özgürlük Hareketi’ni hedeflediği kadar özgür toplum eğilimini, özgür toplum duruşunu ve Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni de hedeflemiştir. Egemen erkeğin tekelci, ezici aklı karşısında, özgür kadının kollektif, demokratik, yapıcı aklı öncülüğünde gelişen Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne de darbe vurulmak istendi. Kadın eksenli düşünceyi, kadın eksenli dili, kadın eksenli eylemeyi, kendi tekelini ayakta tutma önünde büyük bir engel olarak gördü ve zaten birinci sorumlu olarak gördüğü Önder Apo’yu 15 Şubat büyük Uluslararası Komplosu’yla İmralı’ya koydu. İkinci sorumlusu olarak da gördüğü öncü devrimci kadın olan Sara yoldaşı Paris’in ortasında, tarihteki örneklerini aratırcasına katletti. Kendince bunu yaparak, özgür kadın eğilimini, özgür toplum eğilimini, özgür kadının sesini özgür toplumun sesini, özgür kadın kalkış ve direnişini, özgür toplum kalkış ve direnişini kıracağını düşündü.
Komplocu erkek tekelinin önde gelen güçleri, 9 Ocak Komplosu ve Katliamı’yla verdikleri bu mesajların tümünde de tarihlerinin en büyük yanılgılarını yaşadı. Nasıl ki, Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı geliştirilen 15 Şubat Uluslararası Komplosu ile özgür toplumun sesi susturulamadıysa ve bu ses giderek eskisinden daha güçlü yükselmeye başladıysa, 9 Ocak Paris Komplosu ve Katliamı’yla da özgür kadının sesi susturulamadı ve giderek eskisinden daha büyük bir iddiayla yükselmeye devam ediyor.
Sara yoldaş, evrensel bir değer haline gelmiştir
Nitekim tarihe mal olmuş Besêlerin, Zarifelerin, Leyla Qasimların, Rosa Lüksemburg ve Clara Zetkinlerin ve nice bedel ödeyen kadınların yarattığı mirası devralan Sara yoldaşımız, Kürdistan halkına mal olduğu kadar, bugün Ortadoğu ve Dünya halklarının da özgürlük değeri haline gelmiş ve evrensel bir değer olarak yükselişe geçmiştir.
PKK Hareketi’nin ve kadın özgürlük mücadele tarihimizin ilklerini oluşturan, başlangıçlara öncülük eden Sara yoldaş, ulusal düzeyde değerler yaratmıştır. Heval Sara’nın direnişçi, militan kişiliği özgürlük arayışımıza yön vermiş, kadın özgürlük mücadelemiz için her zaman en büyük güç kaynağı olmuştur. Bizim için bir özgürlük tarihi, belleği, örgüt ve mücadele bilinci olmak kadar, moral, güç, iddia ve yaşam kaynağı olmuştur. Bundan dolayıdır ki Sara yoldaşımızın mücadelesini aynı zamanda kadın Özgürlük Hareketi’mizin mücadele tarihi olarak kabul ediyor ve bu çizgiyi esas alıyoruz.
İnsanlık tarihi boyunca bencil, despot egemen erkek aklın yarattığı terör ve şiddetin ilk hedefi hep kadınlar olmuştur. Günümüzde de ataerkil sistem, kadını boğmak, tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak, ataerkil kültürü toplumlara tam hakim kılmak istemektedir. Öyle ki günlük yaşam içerisinde şiddetin her biçimi uygulanır haldedir. Kadın ve toplum adeta şiddete alıştırılmak istenmektedir. Şiddeti kanıksayan bir toplumdan her şey beklenir. Hastalıklı bir toplum olur ki her türlü baskı, saldırı, cinayet ve çirkeflik normal hale getirilerek toplumsal çürüme ve çöküş yaşatılır. Böyle bir toplum üzerinden faşizm kendisini örgütleyerek güçlenir. Kadın, tıkanan ataerkil sisteme karşı tek çözüm iradesi ve değişimin boy veren gücü olarak yükselişte olduğundan dolayı her zaman için hedeftir. Sistem, kadını kendisine karşı en büyük engel ve tehdit olarak görmektedir. Bunun için öncelikle yöneldiği hedef örgütlü kadın gücü olup örgütlü kadın şahsında tüm kadınların iradesi kırılmak istenmektedir. Toplumda siyasi, sosyal tüm yönleriyle cinsiyetçi saldırılar tırmandırılarak kadınlar şiddetle etkisizleştirilmek istenmektedir. Kadının bu denli hedef haline getirilmesinin özünde kadının temsil ettiği toplumsal kültür, kimlik ve tarih gerçeği yatmaktadır. Kadınlar, sistematik saldırılara karşı var olmanın ve ataerkil sistemi değiştirmenin mücadelesini hep yürüterek bugünlere gelmeyi başardılar.
Bugün Ortadoğu’da halklara karşı geliştirilen 3. Dünya Savaşı’nın merkezinde kadınlara yönelik saldırıların yer almasının temel nedenlerinin başında, kadın özgürlük mücadelesinin giderek toplumsal bir güç kazanması gelmektedir. Kapitalist modernite güçleri ve özelde Kürdistan’da egemen ulus devletler olarak Türkiye ve İran başta olmak üzere Ortadoğu’daki gerici, despot ulus-devlet yapılarının kadın düşmanlığı temelinde geliştirdikleri cinsiyetçi politikalar, artan erkek ve devlet terörü bununla bağlantılıdır. Sözde yıktıkları eski ulus devlet rejimlerinin yerine yenisini ikame ederken, kadınların kendileri için bir özgürlük alanı açmasının önünü almak için de gerekli her türlü engelleyici politikayı geliştirmektedirler. Afganistan’da Taliban yönetiminin başa getirilmesinde, yine son olarak Suriye’nin başına HTŞ gibi selefi bir yönetimin getirilmesinde bu kadın karşıtı stratejinin belirleyici olduğunu, kadınlar cephesinden görmemiz ve mücadele çizgimizi Sara çizgisi temelinde daha da yükseltmemiz gerekmektedir.
İnsanlığın yaşadığı büyük toplumsal felaketler içinde kadınlar ve Kürt halkı olarak özgürlük problemimiz ve çözüm yolları, hiçbir zaman olmadığı kadar evrensel ve bütünleyici bir özellik taşımaya başlamıştır. Bu anlamda mücadeleyi ve çözümü yerelde geliştirmek kadar bölgesel ve evrensel düzey kazanan bir dönemeçteyiz. Her zamankinden daha fazla Ortadoğu’da yaşayan halkların ve kadınlar şahsında tüm ezilenlerin kaderi iç içe geçmiştir. Kadın özgürlük çizgisini ve demokratik ulus paradigmasını geliştiren Önder APO, Kürdistan ve Ortadoğu’da biz kadınlar için yepyeni bir özgürlük alanı açmış, yeni bir mücadele sürecini başlatmıştır. Bundandır ki Özgürlük Hareketi bugün Üçüncü Dünya Savaşı’nın tam da merkezinde yer almaktadır. Etkilendiği kadar büyük etkileyen bir konumdadır da. Kürdistan kadar, Ortadoğu’nun demokratikleşmesine ve halkların özgürlük mücadelesine de öncülük etmektedir. Bu nedenle nasıl ki Kürt sorunu uluslararası bir sorun ise Özgürlük Hareketi’miz ve Kadın Özgürlük Mücadelemiz de bölgesel ve uluslararası bir nitelik kazanmış ve giderek evrensel bir değer haline gelmeye başlamıştır.