9 Mayıs 2025 Cuma
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
YIL:44 / SAYI: 520 / NİSAN 2025
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
Anasayfa DURAN KALKAN

TOPLUM ÇALIŞMASI AŞINMIŞ AHLAK VE POLİTİKAYI DOĞRU, ANLAŞILIR VE İŞLER HALE GETİRME ÇALIŞMASIDIR

Politika ve ahlak kurallarınca bir araya gelmiş, ilişkilenmiş insan topluluğuna toplum deniliyor. Önderlik genel bir bütün olarak bir araya gelmiş insanları toplum yapan temel unsurlar olarak ahlakı ve politikayı tanımladı. “Politika ve ahlak insanları toplum yapıyor” dedi. Toplumsallığın etkinliğini de politika ve ahlakın işlerliğine, varlığına, gücüne bağladı. Bir yerde politika ve ahlak ne kadar etkiliyse, işlevselse toplum o kadar güçlüdür. Politika ve ahlak ne kadar dağılmış parçalanmış, işlevini yitirmiş ve zayıflatmışsa toplum o kadar zayıflamış, toplumsal dağılma, yozlaşma, toplum olma vasıflarını kaybetme o kadar gelişmiştir.

TOPLUM ÇALIŞMASI AŞINMIŞ AHLAK VE POLİTİKAYI DOĞRU, ANLAŞILIR VE İŞLER HALE GETİRME ÇALIŞMASIDIR

Duran Kalkan

 

Görevimiz, toplumu eğitip örgütlemek ve doğru iş yapması temelinde yönlendirmektir. Parti bunun için var, kadro bunu yapandır. Hangi yöntemle yaptığı oranın koşullarına bağlıdır. Komple devrimcilik dediğimiz, bütünlüklü devrimcilik dediğimiz kadroluk, devrimcilik böyle oluşuyor. Yaklaşık yarım asrı doldurmakta olan Önderlik yürüyüşünün, parti çalışmalarının temel dersleri nelerdir? Doğrulara ulaşmada en önemli kaynağımız pratik tecrübe birikimimizdir. Demokratik Ulus İnşası, demokratik toplum örgütlenmesi diyoruz, KCK örgütlenmesi olarak da tanımlıyoruz. Demokratik Konfederalizmin örgütlülüğü olarak ifade ediyoruz. Çözüm programında, devlet artı demokrasi biçiminde Önder Apo çözüm formülünü yeni paradigma temelinde ortaya koydu. Bu ne anlama geliyor, dolayısıyla geçmiş kitle çalışmalarından, toplumsal çalışmalardan bugünkü çalışmalarımızın farkı nedir, bugünkü çalışmaların temel hedefleri, görevleri, tarzı, yöntemi nelerden oluşuyor?

 

Burada ışık tutucu ya da yanlış kullanılan dolayısıyla düzeltilmesi gereken kavramlar neler olabilir. ‘Kitle’ diyoruz, peki kitle ne anlama geliyor? Bir defa oturmuş ve kullanılıyor, doğal olarak biz de kullanacağız. Kitleyi biraz olumsuz yönde anlayan, değerlendiren yaklaşımlar var. ‘Toplumu, halkı, insanları, biraz küçük gören, olumlu görmeyen bir kavramdır’ deniliyor, böyle görüşler de vardır. Dolayısıyla zaman zaman tartışma gündemine geliyor, değiştirilmek isteniyor ama tam öyle anlamamak lazım. Biz öyle bir anlam yüklememeliyiz, çünkü biz insan topluluğu anlamında kullanıyoruz. Aslında halk, ulus, toplum, hepsinin yerine kullanılan bir kavram oluyor, sonuçta onları içeriyor.

 

Kitle kavramına karşı çıkanlar ‘ulusal, sınıfsal, cins bakımından insanları, toplumu bu biçimde yığınlaştırmak doğru değildir’ diyorlar. Evet yığın olarak görmek doğru değildir. Kitle demek yalnız başına o da değildir. Öyle anlamamak da lazım. Biz belirtiğim anlamda kullanıyoruz, biz de burada kullanacağız. Yığından söz etmeyeceğiz ama topluluklardan, halktan, ulustan farklı kesimlerden oluşan insan toplulukları anlamında kitle kavramını kullanacağız. Aslında son zamanlarda tartışılan bir konu da değildir.

 

Ondan sonra tanımlayacağımız kavramlardan biri de savunmalarda en çok geçen Önder Apo’nun çok somut olarak tanımladığı ‘toplum’ kavramıdır.

 

Diğer yandan ise farklı düşünce akımları kendi hedefleri, amaçları doğrultusunda tanım getiriyorlar. Reel sosyalizmin de tanımlamaları vardı. Daha çok bizde yanılgı yaratan tanımlamalar onlar oluyorlar. Önderlik bunların hepsini değerlendirdi ve eleştirdi. Söz konusu akımların toplum tanımlamalarının bazılarının yanlış bazılarının da yetersiz ve tek yanlı olduğunu ortaya koydu. Bütünü ifade etmeyen ya da tali yanı öne çıkartıp ama esası görmeyen dolayısıyla esas tanımı yok eden, gölgeleyen görüşler olduğunu ortaya koydu. Reel sosyalizmin de temel kavramı toplumdu. Temel eğitimini toplum kavramı üzerinde yapıyordu. Tarihi, bu temelde tasnif ediyordu. İlkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum; düz ilerlemeci mantıkla ondan sonra sosyalist toplum oluyordu, mutlaka oraya geçilecekti. Biraz çalışır ve mücadele edilirse daha kolay ve erken geçilebilirdi. Öyle yapılmazsa zamana yayılacaktı, dolayısıyla kapitalist toplumun içerdiği baskı ve sömürüyü daha uzun süre yaşamış olacaktık. Kapitalizmin baskı ve sömürüsünden erken kurtulmak, sosyalist topluma geçiş için mücadele etmemiz gerekecekti. Biz de bunları böyle adeta Kur’an ayetleri gibi ezberliyorduk.

 

Toplum, politika ve ahlaktan oluşur

 

Önderlik toplumu yeniden tanımlarken birçok görüşü eleştirerek tanımlıyor, o görüşleri bilmeyenler Önderliğin neyi eleştirdiğini bilemezler, dolayısıyla geliştirdiği tanımı da anlamakta zorlanabilirler. Evet eski anlayışları aşmak zordur, tutuculuk her zaman vardır, bu da bir boyutudur, fakat eski tanımlamalar bilinmezse o zaman yeni tanımlamayı doğru ve yeterli anlamak da zor olur. Yanlış bilinmezse doğruyu anlamak zorlaşabiliyor. Önderlik toplumu etnisiteye göre tanımlamayı eleştirdi. Aslında Reel Sosyalizmin egemenlere göre yaptığı tanımlamayı eleştirdi. ‘Feodal toplum, kapitalist toplum, köleci toplum’ biçimindeki tanımlamalar egemen olana göre tanımlamak oluyordu. Buda ezileni, egemene uydurmayı, bağlamayı ifade ediyor. Önderlik, bu tür toplum tanımlamalarının yetersiz olduğunu, işin özünü vermediğini, toplumu doğru anlatmadığını, tersine toplum gerçeğini maskelediğini, kamufle ettiğini, birçoğunun yanlışlık içerdiğini söyledi. Doğru tanımlama olarak toplumu, politika ve ahlak olarak tanımladı.

 

Kuşkusuz toplum insanlardan oluşuyor, fakat bir yığın değildir. Belli bir sayıyla ya da hacimle ölçülmüş değildir. Nicelik durumu yoktur ama bir insandan da toplum olmuyor, topluluk dediğimiz bir insan kümesini içeriyor, fakat kesinlikle yığın ya da ölçüsüz, ilkesiz değildir. Bir anlamı var, bir arada oluşu belirleyen kurallar var, amaçlar var. Toplumu oluşturan insanların birbirleriyle ilişkileri, toplum içindeki varoluşsal kurallı, ilkeli, amaçlıdır. Bu kural ve ilkelerin en esaslıları da belirleyenleri de politika ve ahlaktır. Dolayısıyla Önderlik “toplum, politika ve ahlaktan oluşur” dedi.

 

Politika ve ahlak kurallarınca bir araya gelmiş, ilişkilenmiş insan topluluğuna toplum deniliyor. İnsanların ilkesiz varlığı toplumu oluşturmuyor, herhangi bir coğrafyayla da kimlikle de toplum olmuyor, şu dil, şu ulus, şu toprak, şu egemen de toplumu tanımlamıyor. Onların topluma hakim kılınması oluyor. İşte Önderlik genel bir bütün olarak bir araya gelmiş insanları toplum yapan temel unsurlar olarak ahlakı ve politikayı tanımladı. “Politika ve ahlak insanları toplum yapıyor” dedi. Toplumsallığın etkinliğini de politika ve ahlakın işlerliğine, varlığına, gücüne bağladı. Bir yerde politika ve ahlak ne kadar etkiliyse, işlevselse toplum o kadar güçlüdür. Politika ve ahlak ne kadar dağılmış parçalanmış, işlevini yitirmiş ve zayıflatmışsa toplum o kadar zayıflamış, toplumsal dağılma, yozlaşma, toplum olma vasıflarını azaltma, kaybetme gelişmiştir.

 

Böyle olunca toplumu anlamak için politika ve ahlakı anlamak gerekiyor. Önderlik savunmalarda yeni toplum tanımlaması çerçevesinde toplumun belirleyici unsurları olarak politika ve ahlakı da yeniden çok yönlü tanımladı.

 

Politikayı, toplumun hayati ihtiyaçlarının tartışılıp kararlaştırılması, planlanması ve pratikleştirilmesi işlemi olarak tanımladı. İktidarcı devletçi sistemlerde yaşadığımız gibi onlar üzerinde egemenlik kurmak, baskı yönetimlerini oluşturmak için söylenen sözler, yapılan işler değil de hepsine toplumun varlığıyla, özgürlüğüyle, geleceğiyle ilgili hayati işlerinin, tartışıldığı, kararlaştırıldığı, planlandığı ve pratikleştirilme işlemi olarak tanımladı. Liberal bakış açısının elinde toplumu tanımlayan politika gibi hayati bir unsurun ne hale getirildiği dikkate alınırsa böyle bir tanımlamanın ne kadar önemli olduğu rahatlıkla görülebilir. Politika nasıl ki liberalizmin elinde amacından saptırılmışsa, aynı liberalizm, dincilik ve farklı akımlarla da ahlakı da esas işlevinden saptırmıştır.

 

Önderlik bunların nasıl yanılgılı tanımlamalar olduğunu ortaya koydu. Onun yerine doğru tanımlamalar getirdi. Politikayı toplumun hayati işlerinin tartışılıp kararlaştırılması ve pratikleştirilmesi işi olarak tanımlarken, ahlakı da bütün bu işlevselliğin bağlı kaldığı temel ilkeler, kurallar olarak tanımladı. Böyle olunca dikkat edilirse ahlak ideolojiye daha yakındır, biraz da felsefeye yakındır. Politika düşünce ve teoriyle ilişkilidir ama ahlakı; bireyin topluma, toplumun da bireye karşı yükümlülüklerini dolayısıyla toplum olma özelliklerini yerine getirmesini sağlayan ilke ve kurallar, ölçüler toplamı olarak ifade edebiliriz. Ahlak bundan oluşuyor, yaşam ahlakı, çalışma ahlakı, katılım ahlakı, bölüşüm ahlakı yani toplumsallığın oluşumu ve gelişiminde korunmasındaki temel ilke ve kurallar. Toplum bunlardan oluşuyor. Bireyin topluma, toplumun bireye karşı görevlerini ifade eden ahlakla; toplumun hayati işlerinin kararlaştırılıp uygulanmasını ifade eden politikanın varlığı bir arada olan insanları toplum yapıyor. Yani ortak yaşamı yaratıyor, insanları birbirine bağlıyor, birbirine karşı görev ve sorumluluk yaratıyor, birbirlerine her türlü duyguyla bağlanmayı ortaya çıkartıyor. Bütün bunları yaşayan, insanlar topluluğu demektir. Toplumu böyle anlamak gerekiyor.

 

Toplum, politika ve ahlak olduğuna göre, toplum çalışmasının da politika ve ahlakla ilişkili olması lazım. Politika ve ahlakı işlevli hale getirme çalışması olması gerekiyor.

 

Toplum çalışması gündeme geliyorsa, demek ki politika ve ahlakın işlerliğinde sorun var, işlevselliğinde zayıflama, kaybetme var ki onları geliştirmek için çalışmak gerekiyor. Böyle bir işlev azalması, politika ve ahlakta zayıflama, kaybetme olmasa toplum çalışmasına gerek kalmaz, böyle bir çalışma söz konusu olmaz. Hiç kimse kendisinin önüne böyle bir çalışmayı görev olarak koymaz. Kendini böyle bir çalışmaya adamaz. Neden bunlar oluyor? Demek ki politika ve ahlakın doğru anlaşılması ve işlevli kılınmasında sorunlar, zayıflıklar, aşınmalar, parçalanmalar, çürümeler var.

 

Peki o zaman toplum çalışması ne demektir? Bütün bu parçalanma, çürüme, aşınmaları ortadan kaldırarak toplum anlayışını düzelterek politika ve ahlaka doğru anlam yükleyip işlevsel kılma çalışması oluyor. O halde pratiği, bütün yapılmış çalışmaları, yapılması gereken çalışmaları buna göre belirleyeceğiz. Politika ve ahlakı ne kadar işlevli hale getirmiş, ne kadar doğru tanımlamış, ne kadar doğru anlamış ve bu temelde insanları ne kadar doğru eğitmiş, yeterli örgütlemiş, ne kadar politika ve ahlakı işlevli olan bir toplumsallık ortaya çıkartmış ya da çıkartmamış; buna bakacağız. Çok gezmiş, çok emek harcamış, evden eve dolaşmış bunlar birer ölçü değildir. Birisi çok gezebilir ama hamal da çok geziyor, hiç durmuyor ve ağırlıkları kaldırıyor ama çok iş yaptığından söz edilemiyor. Dolayısıyla topluma dönük çalışmada da çok yorulabilirsin ama ne yaptığın önemlidir, işleri doğru yapıp yapmadığın çok çalıştığının, başarılı olduğunun ölçüsü olabilir, işleri doğru yapıp yapmama da işte politika ve ahlakla ilgilidir. Eleştiri-özeleştiri yapar ve sorgularken de ölçüyü yanlış tutturmamak gerekiyor. Düzeltmenin de başlangıç noktası burasıdır. Ne iş yaptığımızı bileceğiz, çalışma dediğimizin amacının, hedefinin ne olduğunu bileceğiz. Demek ki toplum çalışması, aşınmış ahlak ve politikayı doğru anlaşılır ve yeterli işler hale getirme çalışmasıdır. Onun amacı ve görevi budur. Başarısının ölçüsü de bu amacı ne kadar gerçekleştirdiğiyle bağlıdır, başka hiçbir şeye bağlı değildir.

 

Kitle çalışması yaparken, toplumsal alan çalışması yaparken demek ki iki şeyi bilmek gerekiyor, birini tanımladık, toplumun ne demek olduğunu bilmek lazım. Kavram olarak kullandığımız toplum ne anlama geliyor, dolayısıyla toplumsal çalışma ne demektir, nereden ortaya çıkıyor, ne üzerinde oluyor? Gördük ki politika ve ahlak üzerinde oluyor. Kesinlikle onunla ilgilidir. Politika ve ahlak çalışması dışında bir toplum çalışması yoktur. İki, böyle bir çalışma yaparken toplumu homojen, bütünlüklü görmüyor, iktidar ve devlet sistemi altındaki toplumu böyle görmüyor. Bir yandan toplumun üzerinde egemen olan, toplumu kendisi olarak tanımlayıp özünde ise politika ve ahlakı saptırmaya, toplumu yok etmeye, çürütmeye çalışan, köleleştirip sömürüp yok olmaya götüren bir sistem var. Bir taraftan da bu sistem tarafından ezilen toplumsal kesimler var. Ezilme düzeyleri farklı farklıdır. Ezilenlerden yanadır ve ezilme düzeylerine göre bu ezilenleri de tasnif ediyor. Dolayısıyla farklı kesimlere gerçek toplumsallığı yaratmada rol oynama düzeyine göre yaklaşım gösteriyor, bazılarını toplumsallığın esası olarak öngörüyor, dolayısıyla politika ve ahlakın işletilmesinde esas rol oynaması gereken, öncülük etmesi gereken görüyor ve onlara ‘öncü kesimler’ diyor. Onları kendi toplumsallığının, toplumsal alan çalışmasının esas kesimleri kılıyor.

 

Bazıları gevşek katılıyor, biraz iktidar ve devlet sisteminden pay alıyor. Biraz rahatsız ve zarar görüyor ama onu da aşamıyor, dolayısıyla o özellikleri de içinde taşıyor, onlara karşı da bir tür mücadele yürütüyor, orta kesimler dediğimiz kesimlere karşı ihtiyatlıdır. PKK’nin böyle bir kitle yaklaşımı var.

 

Demokratik ulusu inşa sürecinde gençlerin, kadınların, işçi ve emekçilerin öncülüğü

 

Bu temelde paradigma değişimi ile birlikte demokratik modernite devrimini geliştirirken, Demokratik Ulusu inşa eden KCK’yi örgütlerken kitle çizgisini toplumda politika ve ahlakı geliştirmede, toplumsallığı geliştirmede buna katıksız öncülük edebilecek toplumsal kesimler olarak gençleri ve kadınları görüyor, öncü olarak tanımlıyor. Yine doğru bilinçlendirilirse mevcut egemen sisteme karşı en çok mücadele edebilecek kesimler olarak işçi ve emekçileri görüyor. Çünkü mevcut sistemin kökleştirdiği kesimlerdirler. Varlık ve özgürlük mücadelesi yürütüyor, faşist soykırımcı egemenlik sistemine karşı mücadele ediyor, dolayısıyla bunların baskı altına aldığı, ezdiği, sömürdüğü çok yönlü kesimler var, bir yandan da eğitiyor. Orta sınıf, küçük burjuva kesimler denen toplumsal kesimler var, bunlara karşı ihtiyatlıdır, düzenle çelişkilerini daha çok arttırmak istiyor, düzene karşı mücadeleye çekmek istiyor. İdeolojik-siyasi olarak onları etkilemeye çalışıyor ama düzenin onlar üzerinden devrimi etkileme çalışmalarına karşı da ihtiyatlıdır, ideolojik-örgütsel mücadele yürütüyor, duyarlı davranıyor, onlarla bir tür ittifak halinde daha çok eğitip düzene karşı çıkartmak, düzenin etkisine daha fazla girmelerini engellemek ama onlar aracılığıyla devrime düşünsel ideolojik zarar gelmesini de önlemek istiyor.

 

İktidarlaşmış devletleşmiş kesimlere karşı da mücadele ediyor. Dikkat edilirse mevcut kapitalist modernite düzeninde, iktidar ve devlet sisteminin hakim olduğu düzende homojen halk varlığı, toplumsal varlık görmüyor. Toplumun iç çelişkileri çok derinleşmiş, keskinleşmiş dolayısıyla farklılaşmıştır, onlar arasında ayrım yapıyor. O halde Demokratik Ulus inşasını, demokratik konfederalizm örgütlülüğünü esas itibariyle kadın ve gençlik öncülüğüne dayandırıyor. İşçi ve emekçi toplumuna dayandırıyor, bunlardan oluşan bir halk gücü, ezilenler hareketi, orta sınıfla yoğun bir mücadele halinde onları eğitmeye çalışıyor. Demokratik Ulus perspektifinde iktidar ve devlet sisteminin geliştirdiği milliyetçiliği, ulusal çelişkileri, ulusal karşıtlıkları ortadan kaldırarak demokratik özerklik temelinde Demokratik Ulus anlayışına göre kardeşçe birlik içinde yaşamalarını öngörüyor, böylece ırkçı değildir, tek bir ulus tanımı yoktur. Değişik düzeylerde ulusal düzeyler, topluluklar tanımlıyor, Demokratik Ulus bunu içeriyor. Farklı etnik grupların, dil, kültür farklılıklarının, farklı halkların Demokratik Ulus çizgisinde yaşayabileceklerini öngörüyor, onların Demokratik Ulus birliğini esas alıyor.

 

İktidar ve devlet gücüne karşı da mücadele ediyor. Onları oluşturan güçlere karşı da savaşıyor, onları düşman biliyor. Dikkat edilirse herkesi aynı tanımlamıyor, herkese aynı yaklaşmıyor, farklı farklı tanım getiriyor, anlam yüklüyor, dolayısıyla farklı yaklaşımlar gösteriyor. Kimisini öncü biliyor, kimisini sağlam müttefik görüyor, kimisini mücadele edilen güç, kimisini kaypak ittifaklar kapsamında görüyor, kimisini tarafsızlaştırılması gereken, kazanılması gereken güç görüyor, kimisini de düşman bilip yok edilmesi gereken güç kategorisine koyuyor, bu da Demokratik Ulus inşasının stratejik mevzilenmesini ifade ediyor. Demokratik Ulus inşasında stratejik mevzilenme budur. Demokratik Ulus inşasının stratejisi budur diyebiliriz. Buna stratejik mevzilenme diyoruz. Demokratik modernite devriminde, Demokratik Ulus İnşasında herkesin rolü görevi aynı değildir, herkese aynı yaklaşmıyor, farklı farklı yaklaşımları var. Bu farklı yaklaşımları ortaya koyan anlayışa kitle çizgisi diyoruz. Demokratik Ulus çizgisinin stratejik çizgisi, kitle çizgisi böyle oluşmaktadır.

 

Eskiden de Ulusal kurtuluş mücadelesinde de bir çizgisi vardı, şimdi Demokratik Ulus çizgisinde de var. Baştan beri PKK’nin bir kitle çizgisi var. Bu kitle çizgisinin değişmeyen yanları var. Köklü olarak değişmiş olan yanları var. Değişmeyen yanları insana, toplumsallığa, toplumsal değerlere yaklaşımdır. Daha sonra Önder Apo bunu ‘politik-ahlaki değerler’ olarak tanımladı. Değişenler ise ulusal kurtuluş mücadelesiyle ulus-devlet oluşturma amacıyla, Demokratik Ulus inşa etme amacı arasındaki değişimdir. Demokratik Konfederalizmi örgütleme arasındaki değişimdir. Reel sosyalizm ulus-devlet çizgisinde bunu inşa ederken kitle çizgisi farklıydı, öncülüğü farklı kesimlere yüklüyordu, temel güç, destek güç kısmen şimdikine de benziyor ama işçi sınıfı öncülüğünü her şeyin önüne koyuyordu. İşçi-köylü ittifakını tanımlıyordu. Orta sınıfa, egemenlere yaklaşımı benzerdi ama öncü ve temel güç tanımlanmasında paradigma değişimiyle birlikte değişim ortaya çıktı. Bunları görmek gerekiyor. İçeriği değişti ama şu değişmedi: PKK’nin bir kitle çizgisi vardır. Sanki hiçbir kitle çizgisi yok her kesime aynı yaklaşıyor biçiminde bir hümanist hareket, hayır kurumu filan değildir. Bir özgürlük hareketi bir mücadele gücüdür. Toplumsal özgürlük ve demokrasiyi geliştirme hareketi, dolayısıyla böyle bir mücadelenin çıkarlarına göre hareket etmek durumundadır. Her şeyi mücadele olarak ele alıyor, onun gereklerine göre hareket ediyor.

 

PKK, kadro örgütlenmesi olduğu kadar, bir kitle örgütlenmesidir

 

Bu çerçevede şunu bilmek gerekiyor: Önderliksel çıkış ve partileşme halk için, ezilenler için, Kürt özgürlüğü için oldu. Önderlik ve PKK gerçeği yalnız başına bir tartışma kulübü, bir dernek, bir entelektüel arayış değildir, tam tersine bir ideolojik çizginin oluşumu, yeni bir zihniyetin, anlayışın var edilmesi, bir kurtuluş ve özgürlük hareketinin ortaya çıkartılmasıdır. Bunun hepsi de toplum için, halk için, insan için, baskı ve sömürü altında tutulan ezilen kitleler içindir. Onların kurtuluşunu sağlamak üzere bir anlayışı, kurmay gücü, öncü gücü yaratma çalışmasıdır. Ezilenlerin özgürlüğü için mücadele veren bir toplumsal harekettir, dolayısıyla her şeyi toplumla bağlantılıdır.

 

İkinci konu evet PKK bir Önderliksel çıkıştır. Bu iş Önderlikle başladı, bir Önderlik hareketi, farklı mücadelelerin bir araya gelip oluşturduğu bir hareket değil, masa başında ittifaklarla oluşmuş, kurulmuş bir şey değildir. Tam tersine bir Önderliksel çıkış hareketidir. Demek ki partileşme Önderlik etrafında sağlanan bir gelişmedir. Her şeyin yaratılışına öncülük eden bir Önderlik gerçeği var. Partileşme de bu temelde olmuştur. Buradan baktığımızda Önderlik, ideolojik grup, parti, kuşkusuz dar anlamda bir kadro hareketidir. Ölçüleri var ve bu ölçüler baştan itibaren Önderliksel çıkışla birlikte oluşuyor. Türkiye’de, Kürdistan’da, Ortadoğu’da, dünyada ortaya çıkmış deneyimleri örnek olarak alıyor, onları sentezliyor, değiştiriyor, kendine göre ölçüyor ve biçiyor, bu temelde kendisini var ediyor ama dar örgütlü güç olarak bir kadro gücüdür. İdeolojik grupta öyledir, parti de öyledir. Günümüze kadar da böyledir.

 

Baştan itibaren buna ‘profesyonel devrimcilik’ denildi ve kadrolar profesyonel devrimcilerden oluştu, öyle tanımlandı. Profesyonel devrimci giderek fedai devrimci oldu. Başta o düzeyde bir fedailik yaklaşımı yoktu. Fedakârlık, cesaret vardı ama günümüz PKK ölçülerinde değildi. Başta reel sosyalizm ölçüleri öngörülüyordu. Kürdistan koşullarına denk düşmedikçe, o ölçüler gelişme yaratmadıkça, Önderlik ölçüleri yükseltti. Bu ölçüler fedai militanlığa kadar vardı. Profesyonel devrimcilik aynı zamanda fedai militanlık olarak ortaya çıktı. Daha sonra bu çizgi askeri alanda da somutlaştı, ölçülerini askeri ölçülerden aldı.

 

Bununla paralel ikinci bir gerçek de şudur: Bu düzeyde bir kadro hareketi olurken aynı zamanda baştan itibaren bir kitle hareketidir. Önderliksel doğuş, ideolojik grup, partileşme, profesyonel devrimci, fedai militan yaratmaya, kadro oluşturmaya büyük önem verdi, bunu esas aldı, bunu geliştirmeye çalıştı, fakat böyle bir kadrosal gelişmeyi kitlelerle ilişkiler içinde yaptı. Baştan itibaren her anında her yerde kadro oluşumu sempatizan, taraftar, kitle oluşumuyla birlikte oldu. Apocu hareket, PKK örgütlülüğü, kadro, kitleyle iç içe gelişti, bir kadro örgütlenmesi olduğu kadar her dönemde bir kitle örgütlenmesi olma özelliği de taşıdı.

 

Bunlar birbirine karşıt değildir, nasıl birlikte olur dememek lazım, birlikte iç içelik bir bütünlüğü oluşturuyor. Bunları karşıtlaştırmak doğru değildir, aynılaştırmak da doğru değildir, farklılıkları görmek lazım ama karşıt da değildir, tam tersine birbirini tamamlayan, bütünleyendir. Çünkü, çizgi demokratik toplum, özgür halk çizgisidir. Her şeyi kitle için, halk için, toplum için yapıyor. Dolayısıyla kadro böyle bir şeye öncülük eden militan topluluk olduğu gibi, halkın kendi öz gücüyle kendi özgürlüğünü yaratmasını ifade ediyor, böylelikle bir halk hareketi oluyor.

 

Önder Apo “kurmay hareketidir” dedi ama halkın kendisi de işin içerisinde var. Bir boyutta budur. Bu Önderliksel doğuşla birlikte böyledir. Önderlik böyle bir grup oluşturmaya, yürüyüş başlatmaya, hareket geliştirmeye karar verdiğinde kendisine yakın profesyonelleşmeye açık arkadaşlar olduğu gibi, dostları, daha geniş ilişkileri, taraftar sempatizan düzeyinde kendisinden etkilenen insanlar da vardı, bunlarla iç içe gelişti, hepsine değer verdi, önem verdi, anlam verdi. İdeolojik grup evet bir grup kadro adayından oluştu ama onlar başka insanlardan ayrılmış ya da karantinaya alınmış bir topluluk değillerdi, toplum içerisindeydiler, gençlik hareketi içerisindeydiler, aydın hareketi içeresindeydiler. Profesyonel devrimci çabası içerisinde olanlar olduğu gibi taraftar olarak katılanlar, dost ve sempatizan olanlar da vardı. Geniş bir topluluktu, dar bir kadrolaşma onun içinde de vardı. İdeolojik grup, aydın gençlik hareketi böyle olduğu gibi, parti de böyle oldu.

 

Parti profesyonel devrimci dar bir gruptan oldu ama geniş bir taraftar kitlesi, yurtsever sempatizanı kesinlikle vardı. Partileştiği zaman bir de geniş kitlelere ulaşılmıştı, gençlere, kadınlara, köylülere, işçilere, Kürdistan’ın değişik alanlarına ulaşılmıştı. Neredeyse bazı yerlerde yüzde sekseni doksanı bulmuştu.

 

Kuşkusuz öncülük yapacaktı, daha çok üzerinde durulması gereken profesyonel kadro geliştirmekti, son tahlilde partiyi onlar temsil ediyordu. Kitle hareketini yönetmekle sorumlu olanlar onlardı. Dolayısıyla daha çok onlarla uğraşmak, kadro eğitimini, örgütlenmesine önem vermek, geliştirmek gerekiyordu. Fakat yurtsever, taraftar gelişimini de hiçbir zaman hafife almadı, küçümsemedi, büyük bir dikkat ve özenle yaklaştı. Kadro eğitiminin anlam ve önemi farklıydı ama kitle desteği almanın da anlamı ve önemi vardı. Bu farklılığı gördü ama anlam ve önem farklılığı olarak ortaya koymadı, bunları karşıtlaştırmadı. ‘Şu daha önemli bunu yapalım, bu önemsiz’ demedi. Kadroyu ne kadar önemli gördüyse kitleyi de o kadar önemli gördü. Yurtseveri de taraftarı da aynı düzeyde önemli gördü. Dostu, destekçiyi de aynı düzeyde Önderlik önemli gördü. Hatta daha da önemsedi, değer biçti. Bu kesinlikle böyledir. Bir boyut olarak kitle çizgisinin gelişiminde bu da var. Bunu karşıtlaştırmamak, birbirinden koparmamak gerekiyor. İç içe bir bütünlük halinde ele alıp değerlendirmek gerekiyor.

 

Önder Apo bireylerde değişim  yaratarak topluma ulaştı

 

Önderlik ve PKK, kadroyla, profesyonel devrimciyle; yurtsever arasına ayrım koymadı, yurtsever ile taraftar arasına ayrım çizgisi çekmedi, insanları kategorize etmedi, hiçbir zaman hiç kimseyi şu olur, bu olamaz diye değerlendirmedi ve bir sınırda tutmadı. Her zaman profesyonel devrimciliği en üst ölçü olarak ele aldı. Kim olursa olsun, şu profesyonel devrimci olur bu olamaz demedi. Her kesi profesyonel devrimci olmada açık tuttu, herkesi bu yönlü destekledi ve teşvik etti. Buraya çekmeye çalıştı. Bu temelde var olanı kırdı, bozdu, insanların düşüncelerini, yaşam tarzlarını değiştirdi, iş ilişkilerini, yaşam ilişkilerini, aile ilişkilerini değiştirmekten korkmadı, çekinmedi. Bunları yaparak insanları geliştireceğine, yurtsever ve devrimci hale getireceğine inandı, kim olursa olsun kadın-erkek, genç-ihtiyar, hatta Kürt ya da Kürt olmayan kim olursa olsun ilgi duyan herkesin önüne profesyonel devrimciliği esas ölçü olarak koydu, oraya yöneltmeye çalıştı. Oraya ulaşamayan ise yurtsever, taraftar kaldı, nerede kaldıysa ona değer biçti, saygı duydu. Yani onunla bir oldu ama sen böylesin böyle kal demedi. Profesyonel devrimci olabilmesi için teşvik edici oldu, önü hep açık tuttu, herkesin öyle olabileceğine inandı, güvendi, bu temelde de sistem içinde var olanı kırmaktan, bozmaktan asla korkmadı, oradan gelecek zorlamalardan çekinmedi, onlara karşı mücadele etmekten geri durmadı, hepsine açık oldu, ne kadar üzerine baskı geldiyse mücadele etti, yolunu yöntemini doğru buldu, onlara dikkat etti ama hiçbir gericiliğe boyun eğmedi, düzenle ilişki içerisinde var olanı korumaya hiçbir zaman boyun eğmedi. Onu kıran, bozan, değiştiren gelişmeyi hep esas aldı. Onu teşvik etti, o mücadeleye destek verdi, öyle bir mücadele içinde oldu. Bireylerde değişim-dönüşüm yaratarak topluma ulaştı.

 

Önderlik kendisinden başlattı, çevresinden topluma kadar götürdü hala da değiştirerek var ediyor. Herkese değişim ve dönüşümü dayatıyor, siz böyle kalın ben sizin kurtarıcınızım her şeyi ben yapacağım demiyor, şu değişir bu değişemez diye hiç kimsenin alnına mühür basmadı, tam tersine herkesi yapabilir gördü, düzenle ilişkisi ne olursa olsun ondan kopma temelinde yapabilir gördü ve herkesin de bunları yapabilir diye önünü açık tuttu, yapması için destek verdi, ilgi duyan, bu yönlü gelişmeye çalışanın yanında oldu, onun destekleyicisi, güçlendiricisi oldu. Kitle çizgisinin bir boyutu da budur. Bu çok önemlidir. Önder Apo’nun çok büyük bir titizlikle öngördüğü, dikkate aldığı husustu.

 

Diğer bir boyut herkese aynı yaklaşmadı, bir özgürlük hareketiydi. Özgür halk hareketiydi, demokratik toplum hareketiydi, farklı kesimleri amacı doğrultusunda, o amaca destek verecek olarak farklı değerlendirdi. Temel güç aldığı, öncü gördüğü, değişik düzeylerde müttefik gördüğü, tarafsızlaştırılması gereken gördüğü, mücadele edip yenilmesi gerekir gördüğü kesimler oldu. Kitle çizgisinin bir de hep böyle bir boyutu oldu. Bunlar PKK’nin kitle çizgisinin özellikleridir.

 

Diğer bir boyut insana ve topluma yaklaşım boyutudur. Bu konudaki ölçüsü; duyarlılık, samimiyet, ciddiyet, ilkelilik, disiplin, tüm bunlar PKK’nin kitle çizgisinin hem de değişmeyen temel özellikleridirler. Toplumun değer yargılarını önemsedi, toplumu ciddiye aldı, bireyi ciddiye aldı. Asla gayri ciddi yaklaşmadı, kuşkusuz var olan bir şeyi olduğu gibi kabul etmedi, değiştirmeyi öngördü ama değiştirmek için de büyük bir ciddiyet ve saygıyla yaklaşıp kendisini ona kabul ettirerek değişimi başta düşüncede yaratarak değiştirmeyi öngördü. İmkanları yok ederek, zarar vererek değil, kesinlikle bu kitle çizgisinin çok temel bir özelliğidir. Halka çok büyük bir ciddiyetle yaklaştı. Önderlik ‘halktan biri gibi yaşamak’ dedi. Halkın değer yargılarına, ölçülerine saygılı davranmak gerektiğini hep belirtti. ‘Halka değer yargılarıyla yaklaşılmalıdır, diliyle, kültürüyle yaklaşılmalı, onları esas almalı, halktan ayrı olmamalıdır’ dedi.

 

Kitle içerisinde erimeyi, var olanı kabul edip yaşamayı esas alarak değil, geri ve gerici ilkeleri, yaşam tarzlarını değiştirme temelinde ama her şeye de saygılı ciddi yaklaşarak, ikna ederek bu değişimi gerçekleştirmeyi esas alan bir çizgide yaklaşım gösterdi. PKK’nin halk yaklaşımının, kitle çizgisinin çok önemli bir boyutu da budur. Günümüze kadar da devam ediyor. Kitleler tarafından kabul gören ciddiye alınan durumu yarattı. Sekterlik PKK’de olmadı. Sosyalizm hareketinde sekterizm vardı, kestirmecilik vardı, biraz baskıcılık yapma da vardı. Bunun yanı sıra toplumun gerilikleriyle alay ediliyordu, diniyle alay ediliyordu, ilişkisiyle alay ediliyordu, saygılı yaklaşmıyordu, değişimi eğitim ve ikna etme temelinde yapma öngörülmüyordu. Toplumun üstünde olma çok fazla vardı. Reel sosyalizm, komünist partiler birer elit hareketiydiler. Rusya’da ya da Lenin’e göre öyle değildi ama dünyanın değişik yerlerinde ortaya çıkan kesinlikle böyle oldu. Bu, Türkiye’de de Kürdistan’da da böyleydi. Önderlik kesinlikle buna karşı tavır aldı, dikkatli bir şekilde bir ölçü geliştirdi. Kendi ölçülerinde yarattı, bunu herkese, harekete hakim kıldı, bu da toplumda büyük bir destek gördü, sempati yarattı, insanlar kendinden gördü, güven ölçüsü yarattı.

 

Doğru olanı çekinmeden ifade etmek ve yapmak, her şeyden önemlisi de haksızlığa karşı çıkmak, baskı ve sömürüye karşı çıkmak, bedeli ne olursa olsun adaletten yana, haktan yara olmak. Bu toplumda müthiş bir güven geliştirdi. Öyle ki haram yemez, zarar vermez, kesinlikle çıkar gütmez, haksızlık yapmaz, en güvenilir adil davranır bir insan duruşu, bir öncülük yarattı.

 

PKK’nin özgür kadın çizgisi

 

Diğer hassas nokta ise kadına yaklaşımdı. Mülkiyete, doğruya, adalete yaklaşım gibi kadın konusunda da toplumsal hassasiyetleri hep dikkate aldı. Gerilikleri, baskıyı kabul etmedi ama bunu sekter bir yaklaşımla böyle her şeyi reddeden, alay eden, üstten bakan bir tutum içerisinde yapmadı. Anlayabildiği kadar anlatmaya çalıştı. Bir yanıyla anladığını anlatır, kabul ettirir, ikna eder hareket oldu. Diğer yandan ölçülü, dikkatli, saygılı yaklaşmayı, halkın değer yargılarına ve esas olarak da kadına saygılı yaklaşmayı baştan itibaren esas aldı. Hep mücadele içinde olduğu için de bireysel yaşam arayışı çok öne çıkmadı, gelişmedi. Parti öyle bir şeye hiç girmedi, o da kadına yaklaşımda daha dikkatli, ölçülü, saygılı olmayı getirdi. Kadının da mücadele içerisinde rol oynayacağı, katılabileceği durumunu getirdi. Olabildiği kadar tartışmada, eğitimde, çalışmada, kadını dışlamadı, mümkün olduğu kadar katmaya çalıştı. Hangi düzeyde katılıyor ve destek veriyorsa sahip çıktı, değerli gördü. Devrimci olmak istiyorsa kapıyı açtı, kesinlikle kapatmadı. Üzerine baskı geliyorsa o baskıları göğüsledi, uygun yöntemler bularak mücadele etti ve kesinlikle engelleyici durumu, ölçüleri, anlayışları kabullenmedi, boyun eğmedi.

 

Bu giderek özgür kadın hareketine kadar vardı. Öyle bir düzeye geldiğinde toplumu önemli ölçüde değiştirmiş dönüştürmüş oldu. Başlangıçtan itibaren böyle değer veren, ciddi ele alan, saygı duyan, doğru mücadele yöntemleri bulan ve kadının katılmasını esas alan yaklaşımlarıyla bu konuda da son derece eğitici, değiştirici, güven verici bir yaklaşım ortaya çıkardı. Bir etkide bulundu. Bir de toplumu en çok buradan etkiledi. Doğruya, adalete, haksızlıklara karşı olma durumuyla toplumu etkiledi. Bir de kadına belirtilen temeldeki yaklaşımıyla toplum içerisinde var olan reformist milliyetçi Kürt örgütlenmelerinden ve sosyal şoven Türk örgütlülüklerinden farklı bir çizgi izledi. Bu müthiş bir etki yaptı, kabul gördü, benimsendi, ilgi ortaya çıkardı, destek buldu, güven duygusu yarattı, ölçü ortaya çıkardı. Giderek kadında kendine güveni, erkekte kadına güveni, dolayısıyla bütün toplumun kadın-erkek yurtsever mücadeleye katılma durumunu, ailenin yurtseverleşmesini ve mücadeleye açılmasını getirdi. Bu da kitle tabanının, kitle örgütlenmesinin, partinin bir halk hareketi haline gelmesini ortaya çıkardı.

 

Şöyle söyleyebiliriz: Önderliksel doğuş döneminde her şeyi öyle açık revize etmeden, gerçekleri somut ama dikkatli ve ölçülü söyleyen, insanlara doğrunun yolunu, hak adaletin yolunu gösteren, tarihsel görev ve sorumluluğunu hatırlatan, bu temelde bir bilinç mücadelesi olarak ortaya çıkan durum aydın gençlik içerisinde büyük bir ilgi buldu, katılım gösterdi, destek yarattı. Dolayısıyla doğuş sürecinin bir aydın gençlik hareketi olarak oluşmasını getirdi. Yüksek öğrenim gençliği içerisindeki Kürt aydınlaşmasında Apocu düşüncelere ilginin, katılımın ortaya çıkmasını getirdi ve hızla hem yüksek öğrenim gençliği içinde hem de Kürdistan’da ortaöğrenim gençliği içerisinde bir gençlik hareketi, öğrenci hareketi olmasını getirdi. Zaten talep ediyorlardı. O yaklaşımlar hedef kitlede yer buldu, hedef kitleyi kazandı, partileşme sürecinde de halkın değer yargılarına yaklaşım, hak ve adalete yaklaşım, bu konudaki ikna edicilik, saygınlık ile kadına ciddi, katılımcı doğru yaklaşımı hızla ikinci hamle olarak bir halk hareketi olmasını sağladı. Aydın gençlik hareketi bu sefer halk hareketi oldu, kadro ve kitle ilişkisi iç içe hızla bir gelişme ve büyüme yaşadı.

 

Bir kere daha altını çizmek gerekiyor. PKK’nin bir kitle çizgisi var, bir halk ve toplum yaklaşımı, insan yaklaşımı var. Bunun kendine göre bir çizgisi var. Özellikleri var. Bunların bilinmesi gerekiyor. Başkalarıyla aynı değildir, başkalarıyla benzeyen yanları var ama farklılıkları daha fazladır. PKK’ye özgü olan boyutları çoktur. PKK’ye kazandıran, onu geliştiren, hem ona kadro katan, hem kitle desteğinin ortaya çıkmasını sağlayan kesinlikle bu çizginin özellikleridir. Onlara uygun davranış ve yaklaşım gösterilmesi, sözde söylenenlerin pratikte de büyük bir duyarlılıkla, titizlikle, disiplinle olduğu gibi hayata geçirilmesidir. ‘Ben PKK’yim istediğim gibi yaklaşırım, istediğim gibi davranırım, ne yapsam da bu PKK’nin çizgisidir!’ dememek lazım. Öyle değildir. PKK’li olabilmek, PKK’yi uygulayabilmek için bu çizginin özelliklerini anlamak, özümsemek, doğruluğuna inanmak, buna göre yaklaşım göstermek, onu uygulamakta sonuna kadar titiz olmak da lazım.

 

Toplumda şöyle bir algı oluşmuştur: PKK haksızlık yapmaz, hata yapmaz, dürüst davranır. Haksızlık yapar, hata yapar, dürüst davranmazsa onu yapanlardan herkesten önce hesabı PKK sorar ve asla affetmez. Hem de gerekirse en keskin bir biçimde sorar. O halde hakkı arar, adaleti uygular, haksızlığa karşı çıkar, hiçbir şey haksızlık yapanın yanına kâr kalmaz, hesap sorucu bir güç vardır, PKK bunu yapar intibaası oluşmuştur. Bu büyük güven böyle bir duruma dayanmıştır. Ama bu boş bir algı değildir. PKK pratikte böyle yaptığı için böyle olmuştur. Halk, bunu görerek inanmıştır. Önderliğin kitle çizgisi kesinlikle bu esaslar üzerinde oluştu. Bunları bilmemiz lazım, anlamamız ve kabul etmemiz gerekiyor. Böyle kendimize göre düz yaklaşımlar içinde olmayalım. Dahası ‘PKK’de devrimcidir, başka örgütler de devrimcidir, o da Kürtçü PKK’de öyle, onlar ne yapıyorsa az ya da çok PKK’de benzerdir’ diyerek PKK’yi bu konuda başkalarıyla kıyaslamamak lazım, PKK başkalarına benzemez, kendine ait özellikleri vardır. Bütün bu özellikler Önder Apo’nun ilke ve ölçülerinin somutlaşmasıdır, onun örgüte dönüşmesidir. PKK bunu esas aldı, bunu uyguladı, bunda çok büyük bir disiplin gösterdi. Bu durumda PKK’nin itibarını arttırdı.

 

PKK, 1978 yılı sonunda parti kimliğini aldı. 79’da yeniden gençlik örgütü kurmak üzere ilk pratik girişimlerde de bulundu ama çok gelişme gösteremedi, süreç ilerlemedi. Bir yandan gerilla adımını atmaya çalışırken bir yandan gençlik örgütü olma, kadın örgütü olma çabaları oldu ama bunlar resmiyet ve somutluk kazanmadılar, süreç 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesine vardı. Bu tür adımların önü darbeyle kesildi, öyle bir hareket düzeyine gelmeden, PKK’nin varlığı, çıkışı ezilip imha edilmek istendi. Ona karşı direnildi, zindanda direnildi.

 

PKK’nin kitle çizgisini oluşturan bütün boyutlar da bu dönemde uygulandı. Gençliğe karşı da kadına karşı da köylülüğe karşı da işçi ve emekçilere karşı da yoğun bir kitle çalışması yaptı. Bir taraftan direnişi geliştirmeye çalıştı, bir taraftan ideolojik-politik çizgi olma, teorik hazinesini geliştirme, zihniyet gelişimini yaratmaya çalıştı. Ama bütün bunların sonucu ve esaslı olarak kitleleri eğitmeyi, özgürlük düşüncelerini kitlelere taşırmayı esas aldı. Yoğun bir kitle çalışması yürüttü. Ev ev dolaştı, insan insan dolaştı, dernek dernek, kahve kahve dolaştı. 78’den itibaren dar da olsa yazılı propagandayı da değerlendirmeye çalıştı, dergi çıkardı, bülten çıkardı, fakat esas olan sözlü propagandaydı. Sözlü propaganda temelinde bütün kadrolar kitle çalışması yaptılar. Şu kitle çalışması yapar bu yapmaz diye bir ayrım yoktu. Her kadro fırsat ve imkanları bulduğu ölçüde onları daha da geliştirerek kitle çalışması yürüttü, propaganda yaptı, insanları eğitmeye ve örgütlemeye çalıştı. Onu en temel görev bildi. O nedenle propaganda ve örgütleme her kadronun görevidir, iş bölümü ondan sonra gelişir, propaganda ve örgütleme yapmayana, dolayısıyla kadro ve sempatizan kazanmayana kadro denilmez. Parti olmak, kadro olmanın temel ölçütü budur. PKK’de ölçü budur. Bu konuda farklı ölçüler yaratmamalıyız. Sonrakilerin hepsi sapma ve bozulmadır ama PKK’de her zaman geçerli olan ilke budur. Herkes için geçerli olan da budur.

 

Yöntem olarak her yönteme başvuruldu. Ev ev, insan insan dolaşıldı, toplantılar, tartışmalar yürütüldü. Her türlü zorluk göğüslendi. Nerede bir kişiye ulaşılabiliyorsa orada onunla konuşuldu. Kemal Pir “gerekirse üç saat gerekirse üçyüz saat konuştuk ama hiçbir ilişkinin peşini bırakmadık ve pes etmedik. Bu temelde hiçbir zorluk ve engel tanınmadı, yokluk denilmedi, açlık, uykusuzluk, yetersizlik, yurtsuzluk sorun yapılmadı, sokaklarda kaldık, bazılarımız yiyecek ekmek, içecek su bulamadılar ama pes etmediler, geri çekilmediler, bu çalışmalar müthiş bir çabayla oldu” dedi. Kısacası hiçbirisi imkana dayanarak olmadı, maddi imkanlarla yapılmadı, zorlukları yenen, engelleri aşan devrimci duruşla yürütüldü.

 

Önderlik “halk, PKK’lilerin ne söylediklerine değil, nasıl yaşadıklarına bakarak onlara inandı” dedi. Ölçü kesinlikle oydu. Söyledikleri gibi yaşayan, sözüyle pratiği ayrı olmayan, insanlara, topluma, gençliğe, kadına ölçüler ve ilkeler temelinde ciddiyetle yaklaşan, buna göre yaşayan bir duruş, yine hakkı ve adaleti uygulayan pratik bir duruş toplumu etkiledi, demek ki kadro sadece söyleyerek insanları etkileyemez bir de söyledikleri temelinde ne yaptığına bakacak, PKK’lilik öyle oluştu.

 

Gerilla mücadelesi insan ilişkilerinde yeni ölçüler yarattı

 

15 Ağustos 1984 Gerilla Atılım ilanı, aynı zamanda direniş cephesinin ilanıydı. Daha sonra ERNK ismiyle bu ilan yapıldı. Yeni bir dönem açıldı. İkinci partileşme dönemi dedik. Ulusal kurtuluş ve direnişte partileşmeydi. Parti öncülüğü somutlaşmıştı, bu öncülük kendini direniş içerisinde yeniden örgütlüyordu. İki kimlik kazandı. Gerilla kimliği, HRK daha sonra ARGK oldu. Kitle kimliği de ERNK oldu. Bu dönemin pratikleşen örgütsel kimlikleri ARGK ve ERNK olarak somutlaştı. Partinin somutlaştığı, örgütlendiği, çizgiyi uyguladığı alan gerilla alanıydı, eylem de orasıydı, örgütlenme de orasıydı, parti öncülüğü esas olarak kendini gerilla olarak var etti, partizan hareketi oldu. Bazıları ‘öncü savaşı’ diyorlardı, Kürdistan’da PKK öncülüğündeki gerillanın durumu için hepsi söylenebilir, bu kavramların hepsini içeriyor. Gerilla öncü olarak savaşırken onun etkilediği halk hareketi ortaya çıktı. Hareket bu savaşı destekleyen, gerilla savaşının etrafında toparlanan, esas itibariyle ona destek veren oldu.

 

ERNK bir direniş cephesiydi, Ulusal Kurtuluş Cephesi dense de direnen öncü ARGK’ydi. ERNK, ARGK direnişini destekleyen, besleyen, her bakımdan güçlendiren bir hareketti. Savaşçı olarak besledi, maddi olarak besledi, siyasi olarak besledi. Tabii gerillanın mücadelesi de silahlı propaganda temelinde halkı eğitti, örgütledi, yeni insan ilişkilerini yurtseverlik temelinde yarattı. Eski ölçüleri kırdı, yeni bir toplumsallık ortaya çıkardı. İnsan ilişkilerinde yeni ölçüler yarattı. Demokratik Ulus dediğimiz bir yeni toplum şekillendirdi. Giderek böyle bir toplumu 90’dan itibaren harekete  geçirdi. Serhildan dediğimiz hareket böyle oldu. Daha önce yurtdışında gösteriler ve eylemler bakımından Avrupa’da oldu. Rojava’da ilk destek güçleri gelişti. Bakur’da esas olarak faşist soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı Nisêbîn ve Cizîrê’den başlayan serhildan hareketi, köy-köy, şehir-şehir, kasaba-kasaba yaygın ve ‘Ulusal Diriliş Devrimi’ dediğimiz bir devrimi gerçekleştiren kitle hareketi ortaya çıktı. Aynı zamanda kadın özgürlük devrimini başlatan bir harekette oldu. Çünkü böyle bir çıkışta kadın öncülüğü ve katılımı esastı. Aynı zamanda bir de kadın özgürlük çizgisi gelişiyordu, onun eğitimine dayanıyordu. Diğer yandan kitle örgütlenmesi kapsamında kadın örgütlülüğü gelişiyordu. Hem ideolojik-örgütsel yapıya ham de eyleme dayanarak böyle bir devrimsel adım atıldı, başlangıç ortaya çıktı.

 

ERNK tabandan örgütlü olan bir destek güçtü, ideolojik ve zihniyet olarak, ölçü olarak insanların birbirine yaklaştığı, gevşek örgütler kurduğu, dernekler, birlikler oluşturduğu bir örgütsel yapıydı. Fakat merkezi bir örgütsel yapısı olmadı. Merkez öncü partiydi. En genel planda pratik yürütücü gerillaydı. Önderlik yönetimi bunların toplamı oluyordu. ERNK ise tabandan örgütlenmiş bir halk hareketiydi. Bir de kitle örgütlenmelerini değişik yerlerde, değişik düzeylerde bu süreçlerde geliştirdi.

 

3. Kongrede değerlendirilerek ERNK’yi var eden kitle örgütlerinin Avrupa üzerinden kurulması uygun görülmüştü. 87 yazından itibaren böyle örgütlenmeler somut olarak geliştirildi. Yurtsever Kadınlar Birliği, Devrimci Gençlik Birliği, Yurtsever İşçiler Birliği biçiminde hem buna göre örgütlenmeler oldu hem de Kürdistan’ın genelinde örgütlenmek üzere genel kitle örgütlerini oluşturma hedefleri de vardı. Bu durum var olan fırsatlardan da yararlanarak daha çok Avrupa’da somutlaştı.

 

80’li yılların ikinci yarısında 90’lı yıllarda Avrupa’daki kitle çalışması, örgütlülüğü, mücadelesi bu birlikler temelinde oldu. ERNK örgütlenmesi söz konusu birliklerde somutlaştı. Bunu biraz örgütlemek üzere Bakurê Kurdistan’a, Rojava’ya taşırılmaya çalışıldı. Daha çok gençlik örgütlülüğünde gelişme oldu. Bakur’da da daha sonra YCK olarak adlandırılan hareket kendi örgütlülüğünü ortaya çıkardı. Kadın örgütlenmesi o düzeyde somut olarak gelişmedi fakat gençlik örgütlenmesinde öyle bir adım atılabildi.

 

Bu dönemin kitle çizgisi birinci dönemde oluşan çizgidir. Bu değişmedi, esas olarak da bu hiçbir zaman değişmedi. Fakat ulus-devlet ideolojisinden kopup Demokratik Ulus çizgisi esas alınınca, Demokratik Modernite paradigması geliştirilince öncülük tanımlamasında değişiklikler oldu. Ama kitle çizgisinin diğer boyutlarında, diğer özelliklerde hiçbir değişiklik olmadı. Halka yaklaşım, kadına yaklaşım, değerlere yaklaşım, propaganda ve örgütlemeye yaklaşım, kitle çalışmasının özellikleri hiç değişmedi. Tabi stratejik mevzilenmesini ifade eden kitle çizgisinin uygulanması da esas alındı. O zaman devletçi paradigma esastı, ulus-devlet hedefine göre böyle bir stratejik mevzilenme oluşmuştu. Onun ölçülerine göre bir yaklaşım oldu. Bir emekçi halk hareketini örgütleme öngörüldü. Onun ötesine düşen, oradan sapan orta kesimlerin etkisine giren, egemen sınıfların etkisine giren pratikler, yaklaşımlar ciddi eleştiri konuları oldular. Bu tür şeyler özellikle yurtseverliğin gelişkin olduğu, Kürt toplumsallığının da değişik kesimlerle birlikte gelişmiş olduğu yerlerde orta sınıf, egemen güçlerin daha çok oluştuğu yerlerde gelişti.

 

ERNK direnen halk gerçekliğiydi

 

İkinci partileşme dönemi boyunca kitle örgütlülüğü bunu ifade etti. Önemli bir gelişme ortaya çıktı. ERNK büyük bir direnme hareketi oldu. 93’ten itibaren topyekûn imha ve tasfiye saldırıları karşısında gerçekten de gerillayla birlikte halkta büyük bir direniş gösterdi. Yenilmedi, ezilmedi, bütün imkanlarını seferber etti. Özellikle yurtdışı çalışmaları büyük bir güç kattı, öncülük etti. Her bakımdan büyük değerler verdi. Savaşçı güç olarak, kitle desteği olarak, maddi destek olarak, siyasi destek olarak dünyada Kürt özgürlük direnişini temsil etme olarak, küresel kapitalist sistemden gelen baskılara karşı direnme olarak gerçekten de büyük rol oynadı. Onu Önderlik hep şükranla andı.

 

Birinci dönemde daha çok propaganda etme, sempatizan kazanma, kadro kazanmaya dönüktü, hedeflenen oydu. İkinci partileşme döneminde bu durum biraz aşıldı. Bunun yanında halkı eyleme çekti. Serhildanlar, kitle eylemleri ortaya çıktı, ERNK bir eylem gücü oldu, çünkü ERNK bir direniş hareketiydi. Direnen halk gerçekliğiydi. Belli bir düzeyde siyaset yaptı. Toplumsal örgütlülükler gelişti. Kültürü, sanatı geliştirdi. Bir yandan silahlı propaganda diğer yandan yazılı propaganda olarak geliştirdi ve yaydı. Dolayısıyla toplumsal eğitimi geliştirdi. Bunların hepsi oldu ama hepsi de yine gerilla öncülüğünü destekleme örgütlülüğüydü.

 

Değişim üçüncü partileşme dönemiyle ortaya çıktı. 1983’den 2003’e kadar böyle bir yirmi yıllık dönem yaşandı. Köklü değişiklik burada paradigma değişimi, komploya karşı mücadele süreciyle ortaya çıktı. Esas olarak zihniyet değişimi, ideolojik-politik çizgi değişimi, program değişimi, Ulus-devlet ideolojisinden kopuş, Demokratik Ulus ideolojisinin gelişimi, dolayısıyla Demokratik Konfederalizm çizgisinin ortaya çıkmasıyla birlikte yeni bir partileşme dönemi açıldı. Buna ‘Üçüncü Partileşme Dönemi’ diyoruz. Aynı zamanda kitle çalışmasında, kitle ilişkisinde de yeni bir dönem oldu. Bu dönemin örgütsel kimliği olarak parti öncülüğü, halk hareketi olarak KCK’de, savunma hareketi olarak HPG’de somutlaştı. Dönemin öncülüğü olarak gençlik ve kadın hareketinin örgütlü öncülük haline gelmesi durumu ortaya çıktı. Şimdi devam eden dönem bu dönemdir.

 

Demek ki değişenleri iyi bilmek lazım. ERNK ile KCK aynı değildir. ERNK parti ve gerillanın örgütsel öncülüğünde bir halk direniş hareketiydi, ulusal direniş gücüydü, bir destek gücüydü. KCK toplumun kendi kendini yönetmesi, yeni bir yönetsel güç oldu. Partinin ve gerillanın yönetiminde değil, parti ve gerillayı da içine alan, ondan ayrı siyasi toplumsal sistem olarak ortaya çıktı. Kendisini demokratik halk yönetimi, demokratik özerklik yönetimi, demokratik öz yönetim olarak tanımladı. Kendi yönetim gücü gelişti. Özgürlük mücadelesini KCK biçiminde somutlaşmış demokratik halk yönetimi temelinde çözüme kavuşturan, Kürt Özgürlük Mücadelesini zafere taşıyan, çözüme götüren, Kürt sorununu çözen, Kürt varlığını kendi demokratik yönetiminde somutlaştıran, kalıcılaştıran bir hareketi temsil ediyor. Burada parti öncülüğüne destek, gerillaya destek, gerillaya katılım çalışmalarının düzeyini aştı. Örgütlü toplum, demokratik toplum, kendi kendini yöneten bir toplumsal yapı temelinde kendini savunan bir toplumsal savunma gücü, öz savunma gerçeği böyle gündeme geldi. O zamana kadar gerillaya katılım öncü savaşı esastı. KCK ile birlikte halk savunması esas hale geldi. O nedenle fedai profesyonel öncülüğün yanında fedai kitle öz savunmasının oluşturulması ortaya çıktı. KCK’nin boyutları bunlardan oluştu.

 

KCK, birçok boyutta örgütlenmeyi ve örgütlü toplumu ortaya çıkartmayı öngördü. Dolayısıyla çalışma tarzı, propaganda ve gerillaya, partiye destek bulma çalışmasını aşarak toplumu eğitme, örgütleme ve kendi kendini yönetir, savunur hale getirme çalışması oldu. Parti ve gerilla öncülüğünü de bu temelde besleyip destekleme, güçlendirme çalışması oldu. Bir yandan parti ve gerilla öncülüğü bunları böyle yönlendirecekti. Diğeri örgütlü toplum, demokratik toplum parti ve gerilla öncülüğünü sürekli besleyecek ve güçlendirecekti.

 

Tabi kitle çizgisinde bazı değişiklikler oldu. Değişmeyen özellikler vardır. Halka yaklaşımda, kadına yaklaşımda özgürlük çizgisinde daha da derinleşti ve somutlaştı, gelişme sağladı. Önceden var olan ciddiyet, saygı, katılımcılık kaybolmadı. Bunlar tam tersine kadın özgürlüğü çizgisinde daha da derinleşti ve somutluk kazandı.

 

Diğer yandan halkın eğitimi, halkın değerlerine sayg, halk içinde örgütlenme, hiçbir zaman değişmedi, fakat kitle çizgisinde stratejik mevzilenme değişti, işçi sınıfı öncülüğü, işçi-köylü ittifakının yerini stratejik çizgi olarak bu dönemde kadın ve gençlik öncülüğünü temel güç olarak öne aldı. İşçi ve emekçiler buna bağlı olarak temel güce katıldılar. Orta kesimleri bu temelde demokratik toplum içine çekme, Demokratik Ulus içinde eritme ortaya çıktı. Böyle bir değişiklik yaşandı. Öncülerin örgütlülüğü gerekli oldu, öne çıktı, kitle öncülüğü kadar, öncü kitlesel kesimlerin örgütlü öncülüğü öngörüldü. PAJK, KJK örgütlülüğü, Komalên Ciwan örgütlüğü böyle gündeme geldi. Bu dönemin diğer örgütsel kimlikleri oldular. KCK ve HPG yanında diğer örgütsel kimlikleri olarak ortaya çıktılar. Böyle bir değişim oldu. Bu kadın ve gençlik çalışmalarını daha çok öne çıkartmayı, daha fazla yoğunlaşmayı, bütün sistem örgütlülüğünü kadın ve gençlik örgütlülüğüne dayalı olarak yürütmeyi gündeme getirdi. Böyle bir durum toplumsal savunmayı, öz savunmayı gündeme getirdi. Savunma boyutunu güçlendirdi. Böyle bir durum ekonomik, kültürel, siyasi çalışmaların hepsini güvenliğe, savunmaya göre yapmayı gündeme getirdi.

 

Son olarak çalışma tarzında değişiklikler yaptı. Yani o zamana kadar her iki dönemde de somutlaşan propaganda ve katılım sağlama, destek ve güç alma ölçüleri aşıldı. İkinci dönemde kitle eylemi de olmuştu. Siyasi duruş kısmi kitle örgütlülüğü düzeyine ulaşmıştı, bu üçüncü dönemde kitle örgütlülüğü yani kadın gençlik örgütlülüğü gibi daha ileri konfederalizm örgütlülüklerine dönüştü ve gelişti. Destek yerine asli güç oldu, kendi kendini yöneten öz savunmayla kendini savunan güç haline geldi. Gerillanın öncü savunmasından toplumun öz savunmasına geçiş esas oldu. Böylece destek bulma çalışması aşıldı, onun yerine toplumun eğitimi, toplumsal yaşamın tüm boyutlarında örgütlendirilmesi gündeme geldi. Dikkat edilirse birinci dönemden ikinci döneme geçişte de değişiklikler var, fakat biraz sınırlıdır hacimsel yön daha öndedir ama ikinci dönemden üçüncü döneme geçiş paradigmasal değişimle olduğu için hacimsel boyuttan çok zihniyet boyutu, ideolojik boyutu, tarz boyutu öndedir. Birçok değişiklik bu alanlarda oldu.

 

Paradigma değişimi ile üçüncü dönemde yaşanan sorunlar ve çözümleri

 

Sorunlar biraz da buradan ortaya çıktı. Gerçekten bu değişim ne kadar düşüncede anlaşılıp pratikte geliştirildi. Kitle çalışmaları eski temel özelliklerini korumakla birlikte üçüncü dönemin paradigma değişimimin gereklerine göre ne kadar doğru bir anlayışa kavuşturuldu, ne kadar doğru bir sisteme ve tarza kavuşturuldu? Ne kadar çizginin ve pratik ihtiyacın gerekliliklerine göre örgütlenip yürütüldü, ne kadar bundan geri duruldu? Zorluklarla karşılaşılınca hep tekrara düşüldü, daha çok da eskiye dayanıldı. Birinci ve ikinci dönemin özelliklerini aşamayan, onları çeşitli biçimlerde tekrarlayan, aslında ikinci dönemle üçüncü dönemin arasında kalan, muğlaklaşan bir durumu yaşadı. Esas sorun şimdi burada yaşanıyor. Sorunlar bu sorular kapsamında ortaya çıkıyor.

 

Üçüncü dönemi, dolayısıyla KCK’yi var eden güçleri, en son tahlilde paradigma değişimini, Kürt sorununun Demokratik Ulus çözümünü, devlet artı demokrasi çözümünün doğru ve yeterli anlamayan ve yaratıcı pratikleştiremeyen bir duruş ortaya çıktı. Bizi geriye çeken imkân ve fırsatları kullanmamızı engelleyen temel durum budur. Kişilerden kaynaklı bir durum yoktur. Düşmanın güçlülüğünden kaynaklı bir durum da yoktur. Halkın böyle bir düzeyi kabul edip etmemesinden kaynaklı bir durum da yoktur. Temel kaynak yeni olanı, dolayısıyla değişip dönüşmesi gerekeni doğru ve yerinde anlayıp yeterince bir sistem ve tarza dönüştürülememesi sorunu vardır. Anlamamak, eski alışkanlıkları aşamamakta var. Bundan dolayı tekrara düşmek var, işi kolay yollardan halletme yaklaşımları var, birçok etken burada rol oynuyor. Ama sonuçta olan, KCK’yi anlamamak, ERNK’den farkını görememek, PKK, KCK, HPG iç içeliğini, birliğini ve ayrılıklarını doğru anlayıp doğru yürütememekten kaynaklıdır. Bunlar birbirine karıştırılıyor, iki uç olarak ya aynılaştırma ya da karşıtlaştırma yaşanıyor, birbirini destekleyen, bütünleyen, iç içe geçen ama farklılıklarını da görerek hepsini işlevli kılan bir yaklaşım ve tarzdan uzak olma durumu var. Böyle bir anlayışı, tarzı bütünlüklü ve örgütlü olarak ortaya çıkartamama var. İşte çözülmesi gereken temel husus da budur. Kuşkusuz kadronun da kendini eğitmesi, değişip dönüştürmesi gereklidir. Daha doğrusu eski anlayışlarını aşamama var. Eskiden edindiği anlayışlarla Önderliğin çizgisini uzlaştırma yaklaşımı var, buradan doğan bir karmaşa var. Bu dönemin görevlerine göre kendini eğitme, donatmada zayıflık var.

 

Bu dönemin inşa çalışması, kitle çalışması eğitim ve örgütlenme demektir. Kendini eğiteceksin ve örgütleyeceksin, toplumu eğitip örgütleyeceksin. Kadınları eğitip örgütleyeceksin, gençleri, işçi ve emekçileri, orta kesimi yani kendine çekmek istediğin herkesi eğiteceksin. İktidar ve devlet sisteminin eğittiği, sömürgeci-soykırımcının eğittiği insanla sen kendi sistemini kuramazsın, KCK’yi örgütleyemezsin, sosyal sistemi, kültürel sistemi inşa edemezsin, onun zihniyeti neyse inşası da o olur. Sanatçısı soykırımı dillendirir, propagandacısı devletçi-soykırımcı çizgiyi merkezine koyar, o halde kendi insanını eğiteceksin, kendi kadronu ve toplumunu eğiteceksin. Önderlik Reel sosyalizmi “Her şeyi yaptılar da kendilerini eğitmediler” biçiminde eleştirdi. Toplumu, insanlarını eğitmediler, kadrolarını özgürlük, eşitlik, komünal yaşam çizgisinde eğitmediler, bunu zorla yapmaya çalıştılar ama başka bir zor da onu yıktı. Toplumu eğitip dönüştürmediler, örgütlü kılmadılar. Eğitimin yerine zoru koydular, maddi çıkarı koydular, parayı-maaşı koydular, ikisinin ortaya çıkardığı sonuç Sovyetler Birliği oldu. Rus devrimcileri kadar para ve zorla toplumu şekillendirmeye çalışan olmadı. 20. yüzyıl buna açıktı ve gerçekten olabilecek en ileri düzeyi Ruslar yaptılar ama elli sene sonra çöküş oldu. Başka kimse o kadarını da yapamaz, yapsan bile sonunun çöküş olduğu ortadadır.

 

Önderlik her şeyin temeline eğitimi koydu. Partiyi ve mücadeleyi eğitim ile geliştirdi. Grubu, partiyi eğitimle ortaya çıkardı. Gerillayı eğitimle ortaya çıkardı ve ayakta tuttu. O halde öz savunmada, Demokratik Konfederalizm de eğitimle ortaya çıkartılıp inşa edilecektir. İnşa çalışması demek eğitim ve örgütleme demektir.

 

Toplumsal çalışmada en çok olması gereken eğitimdir ama olmayan da eğitimdir. Eğitimsiz bir toplumula örgütleme ve yönetme çizgisi yürütülmek isteniyor. Birileri eğitsin bize kadro versin yürütelim deniliyor, onun için başkasından beklentili olma, onun için ulus-devlet çizgisini aşamama çıkıyor, onun için sistem içi çözüm arayışı bu kadar çok gelişiyor. Çünkü kendi gücümüzle yapamıyoruz. Öz güç demek eğitim ve örgütleme demektir. O da bizim işimizdir. Bu konuda ciddi bir durum var. Savunmaların az bir kısmını ezberleyerek, yine ‘inşa çalışması, boyutlar, demokratik ulus, demokratik konfederalizm’ söylemlerini tekrarlayarak sanki yeni görevleri yerine getirmiş oluyoruz, hiçbir alakası yoktur. Demokratik Ulus nedir? Demokratik Konfederalizm nedir? İnşa nedir? Ne yapmamızı gerektiriyor? Tüm bunları belirleyip yapmamız gerekiyor. Yapılmayan budur.

 

Kim yapacak? KCK’yi kim örgütleyecek, dolayısıyla Demokratik Ulusu kim inşa edecek, nasıl bir çalışma ile olacak? Eğitim ve örgütlemeyi kim yapacak? Demek ki bu görev bütün partinin göreviymiş. İnşa, içi boşaltılmış bir kavram olarak kullanılıyor. Bol bol söyleniyor ama ne iş yapılacağı bilinmiyor. Günümüzde burjuvazinin en temel saldırısı kavramların içini boşaltmak ve özünden saptırma olarak ortaya çıkıyor. Bunu çok net gördük. Özeleştiriyi doğru vermeliyiz. O nedenle kitle çalışması, inşa çalışması günümüzde demokratik konfederalizm çizgisinde, demokratik ulus çizgisinde eğitim ve örgütlenmedir. Bu örgütlenmenin de boyutlarını Önderlik ortaya koydu. Toplumsal yaşam demektir, toplumu eğitip örgütleyeceksin. Neye göre eğitip örgütleyeceksin, toplumun yaşam özellikleri neyse onlara göre eğitip örgütleyeceksin. Toplum yaşamı için ne gerekliyse boyut olan odur. Önderlik birbirinden biraz farklılaşan yaşam özelliklerini ayrı boyutlar olarak tanımladı. Boyut budur. Birbirine yaklaştırır birkaç maddeyle de tanımlayabilirsin, birbirinden ayırır on ya da yirmi maddeye de çıkartabilirsin.

 

Devletler de bu boyutlar üzerinden hükümranlıklarını kuruyorlar. Bakanlıklar bu boyutlara göre oluşuyor. Düzen devletlerine bakalım bazıları farklı boyutları bir araya getiriyor bakanlıkların sayısını azaltıyorlar. On ya da on beş tane boyuttan hükümet kuruyorlar. Bazılarını ayrıştırıyor otuz tane bakanlığı hükümet yapıyor. O anın siyasi çıkarlarına göre yapılıyor, birbirinden o kadar uzak da değiller hepsini bir araya getirip iki ya da üç boyuta indirebilirsin. Zaten teori de ekonomik, sosyal, siyasi, askeri ve ideolojik deniliyor ve böylelikle dört ya da beş boyutta zaten tanımlanıyor. Bunları söylerken toplum yaşamının boyutlarını tanımlamış oluyoruz. Onları biraz daha ayrıştırırsın on ya da on beş boyuta çıkarırsın.

 

‘Örgütlenme dokuz boyutta mı olacak ya da on boyutta mı olacak?’ biçiminde tartışmaları buraya indirgiyoruz. İşin özünü ve içeriğini bir yana itmek, görev çarpıtmasının, görev ve sorumluluklardan kaçışın pratikte ortaya çıkış biçimleri bunlar oluyor. Onun için bu tür tartışmalarla asli işlerden kaçış kamufle ediliyor. İşin esası eğitim ve örgütlemedir, örgütlenmeyi de toplum yaşamının temel özelliklerine göre yapıyoruz. Ekonomik yaşam, sosyal yaşam, kültürel yaşam, siyasi yaşam, öz savunma, hukuki yaşam biçiminde bu kadar yalın ve somuttur. İşin içerisinde anlaşılmaz bir şey yoktur. Öyle ezberlenecek bir durum değildir. Anlaşılmayacak bir durum da değildir.

 

Parti öncülüğü temeldir, öncü diyoruz. Hepsinden parti sorumludur. Soykırım altında olan bir toplum olduğumuz için biz de daha çok öne çıkan, mücadelemizin varlık ve özgürlük mücadelesinin yol açtığı boyut, savunma boyutudur. Savunma bizde böyle sıradan bir olay değildir, devletçi paradigmanın gereklerine göre sırtını devlete daya ya da düzenli bir orduya daya ve savunma sorununu çöz biçiminde olmuyor. Yok edilmek isteniliyoruz, hiçbir devlet bizi kurtaramıyor, aksine devletler bizi yok etmek istiyorlar. O halde devletle var olamıyoruz, ayrı bir savunma çizgisi geliştirmemiz lazım. Bu da toplumun öz savunmasıyla olacak, başka hiç kimse bu toplumun varlığını ve özgürlüğünü koruyamaz ve savunamaz, ancak toplum kendi kendisini eğitip örgütlerse savunabilir.

 

Kendini öz gücünle savunamazsan o zaman özgür olamazsın

 

Kendini sadece savaşla sınırlayan bir askeri anlayış yanlıştır. Gerillanın rolü o değildir. Gerilla toplumu öz savunma temelinde eğitip örgütlemekle sorumludur. Diğer mücadele alanlarından ve toplumdan kopuş gerillada dar bir askeri anlayış oluyor. Savunma boyutu sıradan bir boyut değildir. Var olma, evet beslenmeye bağlı, ekonomik boyut gerekiyor, üremeye de bağlı ama Kürdistan’da soykırım altında olmaktan dolayı esas olarak özgür yaşam, güvenliğe bağlıdır. Kendini öz gücünle savunamazsan o zaman özgür olamazsın. Demek ki gerilla dar bir askeri güç değildir. Birinci ve ikinci dönemde olduğundan çok daha fazla KCK döneminde toplumla ilgili, toplumun öz savunmasıyla ilgili, ilişkilidir. Topluma daha yakın olacak.

 

Diğer yandan kadın ve gençlik örgütlerini öncü örgütler olarak tanımladık. Dolayısıyla kadın ve gençlik kimliği bu dönemin temel öncü kimlikleri oldu. Birinci ve ikinci dönemde işçi öncülüğü partide somutlaşıyordu, parti gerillada somutlaşıyordu. Birinci ve ikinci dönemde parti öncülüğü, sınıf öncülüğü denen şeyler böyle somutlaşıyordu ama üçüncü dönem, KCK döneminde bunlar değişti. Gençlik ve kadın öncülüğü temel öncülük oldu. Demokratik Ulus inşası, KCK sistemi kadın ve gençlik öncülüğüne dayanacak. O halde KCK’yi demokratik ulusun inşa çalışmasını kadın ve gençlik örgütlülüğü yapacak. İnşa çalışması toplumun eğitim ve örgütlenmesidir, o halde kadın ve gençlik örgütlülüğü toplumu eğitecek ve örgütleyecek.

 

Evet bir toplumsal kadın hareketi var ama örgütlü değildir. Örgütlü hareket ise elittir. Diğeri ERNK’deki gibi ideolojik-örgütsel olarak kazanılmış serhildana kalkan kadın oluyor ama yönetime katılması sadece eşbaşkanlık düzeyindedir. Kadının hepsi örgütlü değildir. Yaşamın, mücadelenin bütün alanlarını belirleyecek, öncülük edecek, rol ve görev üstlenecek. Örgütsüz bir kitle var, örgütlü katılım dardır. Belki eskiye göre kıyaslanarak çok büyüdük denilebilir ama bir de yeni paradigma ve KCK’de kadın öncülüğü temelinde değerlendirdik mi, ne kadar dar kalındığı rahatlıkla görülebilir. Görev ve görevin sahibi bellidir. Görev, eğitim ve örgütlenmedir. Onu yapacak güç de parti, gerilla, kadın ve gençlik hareketleridir. Bu son derece somut ve nettir.

 

Önderlik ‘Demokratik Konfederalizm dört ayak üzerinde örgütlenecek’ dedi. Demek ki Demokratik Konfedaralizmi örgütleme, inşa etme çalışmalarını dört ayak üzerinde yapacağız. Bunlar; komün, meclis, kooperatif ve akademilerdir. O halde bir, demokratik konfederalizm, Demokratik Ulus eğitimini akademiyle yapacağız. Demek ki temel çalışma eğitimdir. Eğitmediğin toplumu örgütleyemezsin. Başkalarının eğittiğiyle sen kendi toplumunu örgütlü kılamazsın, o zaman kendin eğiteceksin. Akademilerle eğiteceksin. Önderlik akademi sistemini Demokratik Modernitenin uygulanma esaslarından bir tanesi olarak gördü. Akademi sistemini entelektüel görev olarak tanımladı. Dolayısıyla inşa çalışmasının birinci esası eğitimdir. Eğitimi gerçekleştiren kurum da akademidir. O halde akademik sisteme göre çalışmamız gerekiyor. Bu dönemin kitle çalışmasının esası akademik sistemdir. Yoksa ev ev dolaşarak kitleye gidiyorum diyerek eğitim olmaz. Kaç akademi kurdun, ne kadar akademik eğitim yapıyorsun, eğitimlerin içi ne kadar doludur ne kadar sonuç veriyor? Toplumu, onun yurtsever kadrosunu, taraftarını ne kadar eğittin, yeni bir zihniyetle, duyguyla, düşünceyle ne kadar donattın, demokratik moderniteyi ne kadar anlattın, ne kadar kabul eder kıldın? Bunlar temel öncü çalışmalardır. Eğitim bunları içeriyor. Bu temelde eğitim yapmamız lazım. Akademik sistem ne kadar gelişti, ne kadar işliyor, ne kadar rol oynuyor? Bilinmesi gerekiyor ki eskiden kitle çalışmasını da Önderlik eğitim ile yürüttü. Bunu resmi akademiye kavuşturdu. O halde kitle gelişmesinin olduğu her yerde eğitim sisteminin akademik düzende olması lazım. İrade, bilinç verecek, zihniyet kazandıracak, çünkü inşa, zihniyet inşasıyla başlar. Esas inşa zihniyet inşasıdır. İdeolojik inşadır, örgütsel yapılanmalar, inşalar onun ardından gelir. Zihniyet inşasını akademi yapacak.

 

İdeolojik ve siyasi hattımızı da komün ve meclis belirliyor. Ekonomik sistemi ise kooperatif oluşturuyor. Akademi, eğitim demekti. Kooperatif, üretim ve ekonomi demektir. Komün, ideoloji demektir. Meclis, siyaset ve yönetim demektir. Dört ayak bunlardan oluşuyor; eğitim, ideoloji, siyaset ve ekonomi. Eskiden reel sosyalizmde kooperatifleşme vardı diye ‘toplum kooperatifleşmeden rahatsızlık duyuyor’ deniliyor. Dolayısıyla kooperatif sistemini başkaları farklı kullanıyor olabilir ama biz kavramları yeniden tanımlıyoruz, tanımlayıp doğru anlayışı topluma götürüp ondan sonra öncülük ederek sistem geliştirmede zorlandık. Bazı denemeler var. Ama kooperatif sadece maliye ya da madde ile ilgili değildir. Kooperatif, komün ve meclisin ekonomik ve toplumsal olarak somutlaştığı alan olacaktı. Toplum kooperatifle oluşacak, komün kooperatifin etrafında oluşacak, komünal üretim ve paylaşım dolayısıyla toplumun diğer yaşam alanlarının komünal hale gelmesinde kooperatif bir örgütlenme sistemidir, çekirdeğidir. Fakat böyle anlamakta zayıflık var. Sadece ekonomik üretim ve paylaşım olarak görülüyor. Toplumsal eğitim ve örgütlenme alanı olarak görülmüyor. Dolayısıyla ekonominin toplumla bağı, toplumsal örgütlülükle bağı görülmüyor. Aşırı derecede kapitalist mantık var. Hep sermaye ile bağı görülüyor. Ekonomi denilince yanına hemen sermaye konuluyor, sermayesi tartışılıyor.

 

Sermaye demek, kapital demektir. Kapitalizmin de bir kooperatif sistemi var. Tekelleştiler. Birlikleri çok daha ileri düzeydedir ama neye göre oluyor. Sermayenin sömürü sistemine göre oluyor. Peki demokratik modernitenin kooperatifi neyle olacaktı. Toplumun komünal örgütlülüğüne göre yapılacaktı, toplumsal örgütlenmeye dayanacaktı. Önderlik, toplumsal örgütlülüğü ‘ekonomik toplum’ olarak tanımladı. Kooperatif anlayışında da böyle yetersizlikler var.

 

Daha çok yetersizlik komün ve meclis anlayışındadır. Çekirdek kesinlikle bunlardır. Komün ve meclis anlaşılmadı ve geliştirilemedi. Komün ve meclisin içeriği boşaltıldı. Halbuki meclisi herkes anlıyor, çok anlaşılmaz bir şey değildir, komünde öyle anlaşılmayan bir kavram değildir. Biz de biliyoruz, dünyada da vardır. Ama en çok özü boşaltılan kavram oluyor. Mesela Fransa’da binlerce komün var ama işleyen Fransız kapitalizmidir.

 

Pratikte ‘cephe çalışmaları düzeyinde kaldık, paradigma değişimini pratikleştiremedik, KCK çalışmalarına giremedik’ tartışmaları yürütülüyor. O zaman bu neden oluyor, neden ERNK çalışmalarında kaldık, ERNK çalışmalarında kalmak ne demektir? ERNK ile KCK arasındaki fark nedir? Dolayısıyla KCK döneminde toplumsal çalışmamızın, kitle çalışmamızın amaçları, yöntemleri, tarzı nelerdir? Bunları anlamaya çalışıyoruz. Yine PKK ve KCK arasındaki farkı tanımlamaya ve anlamaya çalışıyoruz. Aynılaşma ya da karşıtlaştırma yaşanıyor. Bu doğru değildir. Çünkü Önderlik ‘PKK ruh, KCK bedendir’ dedi. Evet PKK parti örgütlenmesi, parti öncülüğü, bir profesyonel kadro topluluğu oluyor. KCK’yi oluşturan yurtseverler, demokratlar da tabi ki PKK’nin sempatizanları ve taraftarları durumundadırlar. PKK’de, KCK’de bir öncülüktür. KCK’siz PKK’nin üçüncü dönemi diye bir şeyi yoktur. Eğer KCK projesi, sistemi, demokratik konfederalizm sistemini Önderlik tanımlayamasaydı, PKK’nin üçüncü dönemi olmayacaktı. İkinci dönemle birlikte PKK sona erecekti. Önderlik bunu açıkça söyledi. ‘İdeolojik bunalımımız var, PKK’nin ismini değiştirelim ya da durduralım’ dedi. 2002-2003’te PKK’nin isminin değiştirilmesi öyle kendiliğinden olmadı. Önderliğin geliştirdiği değişim-dönüşüm sürecinde oldu. İçinde bulunulan ideolojik bunalım çerçevesinde Önderlik bu durumu gündeme getirdi. Öyle tasfiyeciler icat etmediler. Ama Önderlik farklı biçimlerde gündeme getirdi. Karşımızdaki sistem de bu durumdan yararlanarak işin özünü çarpıtmaya, yönünü çevirmeye dolayısıyla PKK’yi yok etmeye çalıştı. İşte Önderlik o bunalımı KCK ile çözdü.

 

KCK, Demokratik Ulus çözümünü ifade etti. Önderlik ‘ulus-devlet çözümüyle artık Kürt sorununun çözümü mümkün değildir’ dedi. Yani 70-80-90’lı yıllarda yürütülen çalışmaların sonuçları uluslararası komploya çarpmıştı. Komplo önlenememişti, komplo başarısız kılınamamıştı, komplo demek aslında ulus-devlet ideolojisiyle Kürt sorununun çözülemeyeceği demekti. Önderlik böyle tanımladı. PKK’nin ideolojik bunalımından kastı buydu. Peki o bunalım neyle aşıldı. Devlet olmayan Demokratik Konfederalizm ile. Önderlik devlet artı demokrasi çözümünün mümkün olduğunu ifade etti.

 

‘Demokratik Konfederalizm’; ‘Demokratik Öz Yönetimler’, ‘Demokratik Özerkliğe dayalı Demokratik Konfederalizm Çözümü’ ifade ediyor. Devlet artı demokrasi çözümüyle birlikte Demokratik Ulus ideolojisini geliştirdi, ulus devlet ideolojisinin aşılmasını, dolayısıyla iktidar ve devlet paradigmasından çıkılarak, paradigmanın kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı demokratik toplum paradigmasının esas alınmasını, günümüzden başlamak üzere demokrasiyi, demokratik toplumu geliştire geliştire, eğitip büyüte büyüte, böylece devleti daralta daralta yeni bir mücadele sisteminin, yönteminin geliştirilmesini ortaya çıkardı.

 

Demek ki KCK örgütlenemezse, anlaşılmazsa PKK olmaz. Bu düzeyde birbirine bağlıdır. KCK’yi var etmek, işlevli kılmakla görevli kurum PKK oluyor. Çünkü bu PKK’nin projesidir, çözüm yöntemidir. Ama PKK’nin kendisi değildir. Yani KCK ile aynı olsa o zaman KCK, KCK’yi var edecek gibi oluyor. Demek ki KCK’sizbir PKK yoktur. Toplumun KCK biçiminde yeniden eğitilip örgütlenmesiyle PKK tarihsel görevini yerine getirmiş oluyor. Onun için karşıtı ve benzeri de değildir, bütünleyeni ve tamamlayanıdır.

 

Bunlara biraz dikkat çekmek istiyoruz, çünkü yabancı ideolojilerden etkilenme çok fazladır. Onları aşamama yaşanıyor. Şu veya bu oranda etkilerini yaşama sürdürülüyor. Dolayısıyla eklektik bir düşünce yapısı var. Düşünceler çok parçalıdır, sistemli değildir, kopuk ve devamlı değildir, dar ve yüzeyseldir, geniş ve derin değildir. Böyle bir düşünce yapısıyla dışarıdan etkilenmeye açıktır. Çok kolay farklı düşünce sistemlerinden etkilenme yaşanabiliyor. Böyle olunca teorik-ideolojik hakimiyet, stratejik bakış, yol yöntem geliştirme, strateji ve taktik geliştirip bütün zorlukları yenip engelleri aşarak her koşulda sürdürüp büyütme gücü gösterilemiyor.

 

KCK sistemininin inşasında komün, meclis, akademi ve kooperatiflerin rölü ve önemi

 

O halde KCK’nin ne olduğu üzerinde çok daha fazla yoğunlaşmalı ve anlamaya çalışılmalıdır. Dört ayaklı bir eğitim ve örgütlenme çalışmasından söz ettik. Komün, meclis, akademi, kooperatif. Akademinin rolünü tanımladık, kooperatifi kısaca tanımladık.

 

Komünü de doğru anlamak gerekiyor. Komün siyasal mıdır, komün toplumsal mıdır ya da ideolojik midir? Aslında hepsi var ama komünde belirleyenin ideoloji olduğu unutulmamalıdır. Komünü, meclis ile eşitleştirmek yanlıştır. Sadece siyasi rol derecesine indirmek olur. Yani komün toplumu sadece politik toplum olarak kalır, ahlaki toplum ortadan kalkar. Peki ahlaki boyut nasıl var olacak? O bakımdan komün algısında, tanımlanmasında ciddi bir zayıflık ve yetersizlik var. Sorunlar biraz da buradan kaynaklanıyor.

 

Önderlik, Demokratik Ulus boyutlarını tanımlarken birinci madde olarak ‘özgür birey demokratik komün’ tanımını getirdi. Bu da Demokratik Konfederalizmin ideolojik boyutu demektir. Özgür birey ve demokratik komün, Demokratik Konfederalizmin ideolojik çizgisini ifade ediyor. PKK’nin ideolojik bunalımını aşması, özgür birey ve demokratik komün ideolojisine uluşmasıyla gerçekleşti.

 

Özgür birey ve demokratik komün kavramlarını tanımlıyoruz. Özgür bireyin varlığı, demokratik topluluk içinde ona karşı duyduğu sorumluluk çerçevesinde oluyor. Esas olarak demokratik komün, ideolojik boyut oluyor. Komün olmazsa demokratik konfederalizm devlet demektir. Siyasi boyut olarak KCK’nin devletten hiçbir farkı yoktur. Sadece kavramlar farklıdır. ‘Dış İlişkiler Bakanlığı’ demiyor, ‘Dış İlişkiler Komitesi’ diyor. ‘Ekonomi Bakanlığı’ demiyor, ‘Ekonomi Komitesi’ diyor. Ruslar bunlara ne bakanlık ne de komite dediler ‘komiserlik’ diyorlardı. Ekim Devriminden sonra İkinci Dünya Savaşına kadar bunları komiserlik olarak tanımladılar. Bunlar bir isim takmadır. Örneğin Dış İlişkiler Komiserliği, dış ilişkiler siyasetini yürütmek demektir. KCK’de yürütüyor, TC’de yürütüyor, Sovyetler Birliği de yürütüyordu. Bu anlamda hiçbir farkı yoktur. Peki farkı nerededir. Dış ilişkileri yürütüyor da hangi felsefe ve ideolojiye göre yürütüyor, fark buradadır yani fark ideolojiktir. Dolayısıyla KCK’de ideolojiyi ortadan kaldırdınız mı, ideolojiyi etkisizleştirdiniz mi karşınıza devlet çıkar.

 

Bu ideolojik boyut ile mümkündür, ki o da komünle var oluyor. Komünün bu anlamda ideolojik tanımı daha öndedir. İşte komünde de bir yönetim var, komün de bir siyasi karar organı, hatta doğrudan demokrasinin gerçekleştiği yer deyip geçmemek lazım. Evet bunlar siyasi olarak doğru ama komünün bir de temel ilkesi var. Komünün felsefesi nedir, neye komün deniliyor, komünün temel ideolojik ilkesi nedir? Dolayısıyla ahlakı nedir? İşte ahlaki toplum burada ortaya çıkıyor, politikasını anladık o da meclise, doğrudan demokrasiye, ortak karar vermeye dayanıyor, herkesin katılımını öngörüyor. Politika budur. Peki ahlaki boyut nerededir, ahlaki toplum nedir? Onun temel felsefesi, ilkesi nedir? Bunun bilinmediği gözleniyor. Ne yaparsan yap kavram söyleniyor ama içeriği üzerinde hiç durulmadan kendi bildiğine göre hareket ediliyor. ‘Ücretli çalışma ve yaşam, ücretli işçilik, eşit ücret’ bunların hepsi kapitalist modernite sisteminde geliştirilen, ona karşı mücadelede küçük burjuva devrimciliğinin ortaya çıkardığı kavramlar ve sonuçlar oluyorlar. Bunların gerçek sosyalizmle bir ilişkisi yoktur. Küçük burjuva sosyalizmiyle, sosyalizm birbirinden farklıdır. Küçük burjuva sosyalizmi kısasa kısası ifade ediyor, salt eşitlikçilik denen bir kavramı esas alıyor. Onun özü nedir? Aritmetik topluma dayanan, aritmetik eşitliği öngören bir şeydir. Önder Apo ‘firavun sosyalizmi’ dedi. Yani farklılıkları hiç gözetmeyen eşitlik düzeni anlamına geliyor. Bütün farklılıkları bir varlığa göre benzeştiren, eşitleyen bir sistemdir. Bu varlık nedir? Kuşkusuz egemen ve başta olan diktatördür, egemen güçtür, egemen olandır, o nasılsa her şeyin ona göre tanımlanması, eşitlenmesidir, her şeyi ona benzeştirmek, ona göre tanımlamaktır. Gerçek sosyalizm öyle değildir. Komün bu aritmetik eşitçiliğin aşılmasını ifade ediyor. Kesinlikle onu esas almıyor. Çoğunlukla öyle sanılıyor.

 

Küçük burjuva salt eşitçiliği nedir? Demokratik sosyalizm nedir, komünalizm nedir? Bunlar arasındaki fark görülmüyor. Bu bakımdan komünü böyle bir şeyler üretip eşit olarak paylaşmak, herkese belli bir zamanda çalıştırıp ücretini vermek olarak anlamamak lazım, böyle oldu mu ona komün denilmez, küçük burjuva komünü olabilir, küçük burjuva eşitçiliğine dayanıyor. Onun mayasında yine kapitalist sömürü ve zihniyet, kapitalist ideoloji yatar. Dolayısıyla komünün farkı çok önemlidir. Asla bunu kaybetmemek lazım. Gücüne ve yeteneklerine göre çalışma, katılma, ihtiyacına göre kullanmadır. Bunun parayla da o kadar ilişkisi yoktur. Paralı düzeni, ücretli sistemi biraz tartışınca bu sefer de parayı kaldıralım komün olalım diyorlar. Öyle de değildir, parayı kaldırsan da komün olmayabilirsin, Mısır firavunları kölelere para vermedi ama herkese bir tas çorba veriyordu, o da parasız eşitlikti, komün değildir, komünalizm değildir. Elbette yaşamda paranın farklı bir özelliği var, onu ayırmak lazım ama komün ile küçük burjuva eşitçiliğini ve bir de kapitalist bireyciliğin birbirinden farkını iyi görmemiz lazım. Bireysel özgürlük, küçük burjuva eşitçiliği ile demokratik komünalizm arasındaki farkları iyi görmek lazım. Dolayısıyla gerçek komün belirttiğimiz gibidir. Demek ki komünü doğru anlayacağız ve doğru tanımlayacağız. Komüne yön veren ilkeyi doğru tanımlayacağız. Ahlaki toplumun komünde nasıl somutlaştığını bileceğiz.

 

Politik toplumu anladık ama ahlaki toplum nasıl tanımlanıyor, komünde temel ahlaki ilke nedir? Önemli olan budur. Bunun üzerinde çok durulmuyor ve tartışılmıyor. Komün anlayışı, komüne katılım buna göre geliştirilmiyor. Az çalışır ya da çok çalışır, insanlara para verirsin ya da vermezsin, az uygulanabilir, çok uygulanabilir ama esası bütünlüklü uygulamadır. Fakat komünün çalışmada, üretimde, bölüşümde temel ilkesi budur, buraya oturması lazım.

 

Örneğin PKK komünü böyle değil mi, PKK’de katılım böyle olmuyor mu, şöyle bir ölçü var mıdır? Önderlikten başlamak üzere herkes aynı saatte aynı işleri yapmak üzere katılır, hiç kimse fazla ve eksik çalışamaz, böyle bir ilkesi var mı, yoktur. Yaşamda ve kullanımda herkese bir tas çorba verilir onun ötesi verilmez biçiminde bir ilke var mı, yoktur. Gerillayı ele alalım, gerillada herkes aynı işi yapar, aynı düzeyde yetenek gösterir, aynı düzeyde katılım gösterir, birisi yapmazsa ben katılmam anlayışı, felsefesi var mı, yoktur. Herkes gücüyle, yetenekleriyle katılıyor ve birbirini tamamlıyor, diğerinin eksikliğini kendisine kalkan yapıp bende öyle olacağım demiyor, tam tersine o eksikliği kendi katılımıyla tamamlamayı, o zayıflığı kendi gücüyle gidermeyi öngörüyor. Bu da ahlaktır. Bunu da toplum yaşamına taşıyacağız. Bunu topluma taşımak, toplumu bu temelde anlar ve yaşar kılmak için eğitmek gerekiyor. Nasıl ki gerillayı gerilla yapmak, kadroyu partili yapmak için bu kadar çok eğitim gerekiyorsa yıllarca pratik-eğitim yapılıyorsa, toplum için de geçerli olan budur. Toplumda da komünalizmi geliştirmek için pratikte deneye deneye komünal yaşamın gücünü göstererek eğiteceksin. Diğer bireyci yaşamın, mülkiyetçi yaşamın ortaya çıkardığı zararlı sonuçları göstererek, ikna ederek eğiteceksin, kolay bir iş değil ya da bir anda gerçekleşebilecek bir iş de değildir, bir söz söyleyerek de gerçekleşecek bir durum değildir. Önderlik buna ‘bir inşa sürecidir bitmez, en zayıftan başlamak üzere başlar sürekli ilerler ve gelişir. Geliştirmek için de sürekli bir mücadeleyi gerektirir’ dedi. Bu durum çok önemlidir.

 

Devrim, ideolojik bir değişimdir

 

Gücümüz ve silahımız ideolojidir. Herkesin gücüne ve yeteneğine göre komüne katıldığı, ihtiyacına göre kullandığı ölçü çok büyük bir gücü ortaya çıkartıyor. Bunu partide kanıtladık, bunu gerillada kanıtladık, bütün dünyadaki sol-sosyalist komünist hareketler dağılır ve tasfiye olurken PKK’nin daha çok güçlenmesi buradan kaynaklandı. İdeolojik çizgisinden, ölçüsünden kaynaklandı. Gerillada bunu kanıtladık. Dev gibi ordular dağılırken gerillanın en büyük savaş gücü olması, NATO ile kırk yıldır savaşma gücünü göstermesi, yenilmemesi buradan ileri geliyor. Gerillanın gücü nereden geliyor, silahından mıdır, sayısından mıdır? Kürt’ün kahramanlığından mıdır? Barzani’nin ordusundakiler de Kürt’tür. Kendimizi yanıltmayalım. O zaman nereden kaynaklanıyor? Elbette ideolojisinden kaynaklanıyor. O ideolojide komün ideolojisidir. Demokratik komünalizmi esas almasındandır. PKK savaşçısının, gerillasının, kadrosunun gücü, yenilmezliği, bu büyük cesaret ve fedakarlığından ileri geliyor, fedailiği ideolojisinden kaynaklanıyor. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Demek ki ideolojik boyut önemlidir. O da demokratik komündür. Komünü doğru anlayacağız ve doğru uygulayacağız.

 

‘Toplumlarda esas olan ekonomidir, biz özgür Kürt toplumunu da ekonomi üzerinde inşa edeceğiz’ demek boş laftır, bu başkalarıyla kıyaslamaktır. Evet, ekonominin önemi küçümsenmemelidir ama üretimi ve paylaşımı hangi ilkeye dayandıracağımız önemlidir. Onun ideolojik içeriği çok önemlidir. Bunun da demokratik komün olması gerekiyor. Bir, ideolojik boyuttur. İki, savunma boyutu, yani güvenliktir. Kürt varlık ve özgürlük mücadelesi, demokratik konfederalizmin inşası esas bu iki temele dayanmak zorundadır. Bunları temel aldığı zaman ekonomisi de kültürü de sosyalitesi de her şeyi doğru gelişir ama ideolojik içeriği ve savunmayı eksen alması esastır. Öz savunmaya dayanması esastır. Çünkü üzerinde soykırım var, normal bir dayatma yoktur. Kürt toplumu, üzerinde normal baskıların olduğu bir toplum değildir. Hiçbir toplum Kürtler gibi yok sayılıp yok edilmek istenmiyor. Kürtlere uygulanan soykırımın bir benzeri başka hiçbir topluma uygulanmamıştır. Yanı başında var olan Ermenilere, Asuri-Süryanilere uygulanmadı. Sen ‘Ermeni’sin’ dedi ve yok etti. Ancak Kürtlere ‘Sen Kürt’sün’ demiyor. Mezar yapmış, ‘Ermeni mezarlığı’ diyor, herhangi bir yerde bir tane Kürt mezarlığı var mıdır? Bırakalım yaşayanını tanımak, Kürtlük adına toprakta bile olsa, ölü bile olsa bir değerin varlığını kabul etmiyor. Bu farkı çok iyi görmek gerekiyor.

 

O halde Kürtler başkaları ne yapmışsa ona bakıp biz de ona göre savunmamızı oluşturalım diyemez. PKK’de ‘başkaları nasıl parti kurmuş biz de ona bakalım’ dedi, bir sürü parti adını ‘işçi partisi’ koymuş bizimkisi de ‘işçi partisi’ olsun denildi. Reel sosyalizm partilerinin ilk tüzüğü öyleydi, kadronun tanımı öyleydi ve PKK de öyle yaptı ama daha iki adım atmadan gördü ki onların hiçbirisi Kürdistan’da işlemiyor, özgürlük adına hiçbir şey yaratmıyor, hiçbir gelişmeye yol açmıyor. Tam tersine kendini kandırmayı ve her şeyin kaybedilmesini getiriyor. Onlardan koparak böyle bir fedai çizginin gelişimini sağladı, Kürdistan’a dayatılan soykırıma karşı özgürlük mücadelesini yürütebilmek için ortaya çıktı. Dolayısıyla bu gerçekliği görmek gerekiyor. Bu nedenlerden dolayı savunmaya zayıf yaklaşılamaz, savunma birilerine havale edilemez.

 

Bu bakımdan bütün boyutları doğru ele almak lazım ama belirleyicilik, öncelik önemlidir, sıralama önemlidir. Savunma dikkat edelim bir boyut değildir, örgütlü bir güç olarak aldık mı, demokratik konfederalizmin örgütlendirilmesinde gerilla öncülük etmek zorundadır dedik. Demek ki savunma boyutu bir boyutun ötesinde rol oynuyor ve anlam ifade ediyor. PKK’de örgütlemekle görevli dedik, demek ki ideolojik boyut esas oluyor, öncülük düzeyindedir, öyle sıradan bir boyut değildir. Diğer bütün boyutların üzerinde şekilleneceği iki temel ilkeyi bu boyutlar veriyor. İdeolojik ve askeri ilkeler veriyor. İdeolojik ilkesi, felsefesi, ahlakı yeteneğine ve gücüne göre çalışacak, ihtiyacına göre kullanacaksın. Fedailik çizgisinde öz savunma yapacaksın, bu da asker ilkesi oluyor. Bunun üzerinde istediğin kadar ekonomi örgütle, istediğin kadar sosyalite örgütle, istediğin kadar kültür örgütle, sanat örgütle ama bu iki ilkeye bağlı kalacak. Bunları eksen alacaksın.

 

Demokratik Ulusun, Demokratik Konfederalizmin temel toplum bilimi nedir diye sorulduğunda ‘demokratik komün’ diyoruz. Buna demokratik toplulukta deniliyor. Böyle bir yaşam, kooperatif sistemle, akademik eğitimle köyde, mahallede yaşamın şekillendiği yerlerde toplumsal yaşamı böyle bir düzene göre, komünal sisteme göre yeniden örgütlendirmek, şekillendirmek gerekiyor. İnşa çalışması budur, bunun için büyük bir eğitim faaliyetine ihtiyaç var. Eğitim, örgütleme, doğrudan demokrasiyi geliştirme, en altta tabanda toplulukların kendi kendilerini yönettikleri bir sisteme ulaşma biçiminde bir komünal çalışmaya ihtiyaç var.

 

Diğeri ise meclistir. Meclis siyasi boyuttur. Temsili demokrasidir. Dünyada meclisler var ama biz onlardan çok farklı ele alıyoruz. Amerika’da seçime girebilmek için kaç milyar sermayenin olması gerekiyor, seçime harcayacak para koyman lazım. Ancak onu koyabilenler ve o düzeyde arkasında sermayenin gücü olabilenler aday olabiliyor, kimin parası çoksa o da kazanıyor. Orada kişi kazanmıyor, para kazanıyor, sermaye kazanıyor. Ona adil seçim denilebilir mi, demokratik seçim denebilir mi, denilemez. Meclis bir siyaset kurumudur, temsili demokrasidir. Seçimle geliniyor, demokratik olabilmesi için seçimde eşitlik ve adalet önemlidir. Meclis bir karar organıdır. Kendisinin yönetim alanındaki her şeyde irade sahibidir. Meclis öyle olur. Karar alan, uygulayan, uygulatan, kendi dışında bir irade tanımayan bir demokratik iradedir.

 

Meclis yönetme işidir. Karar olarak, komün doğrudan karar alanı, meclis temsili karar alanı, yürütme ise meclisin yönetim yetkisini pratikleştiren, yerine getiren meclisin görevlendirdiği daha dar kurumdur. Aslında meclis adına çalışıyor. Meclisin kararlarını uygulamakla yükümlüdür, meclise karşı hesap vermekle yükümlüdür. Meclis tarafından görevlendirilen, meclis tarafından görevden alınan, değiştirilen kurum. Demek ki doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, karar organı, onun yürütme konseyleri böylece ortaya çıkıyor. Siyasi sistem şekillenmiş oluyor. Bunların hepsi bu dönemde kitle çalışmalarımızın esasıydı.

 

Son olarak devlet artı demokrasi sistemi için şunlar belirtilebilir: Bu da siyasi toplumsal çalışmalarımızın temelini oluşturuyor. Bakur sürekli üçüncü çizgiden söz ediyor. Üçüncü çizgiyi çok iyi anlamak gerekiyor. 80’den, 90’dan önce dünyada üçüncü çizgiden söz edilirdi ama hep o çizgiler tehlikeli görüldü. Üçünce çizgide hayatta kalan, kendini kurtaran Çin oldu. Biraz Kuzey Kore oldu. O da çatışmalara girerek nükleer silaha dayanarak böyle oldu. Onun dışındaki üçüncü çizgilerin hepsi imha oldular. Kaddafi’den Çavuşesku’ya kadar imha oldular. Balkanlarda Yugoslavya’ya kadar imha oldular. Bu kavramlar önce de vardı.

 

Üçüncü siyasi çizginin anlam ve önemi

 

Peki Önderlik üçüncü siyasi çizgiyi niye söyledi? “Bir dünya savaşı var, küresel kapitalist hegemonyayla ulus-devlet statükoculuğu arasındaki çatışma var. Biz bunun bir tarafı değiliz, üçüncü tarafız, dünya savaşında her güçle de taktik ilişki ve çatışmaya açığız. Biriyle taraf olan bir durumumuz yoktur” dedi. Bunun Türkiye’deki iktidar blokları arasında yansıması oldu. CHP-AKP bloklaşması oldu. Orada da Önderlik “Üçüncü çizgiyiz. O iktidar bloklaşmasında taraf değiliz. Dolayısıyla devletçi güçlerle taktik ilişki yürütüyoruz. Kadınlar, işçi-emekçiler, ekolojistler, ezilen toplumsal kesimler bizim için stratejik müttefiktirler. Böylece devletler arasında bir stratejik müttefikimiz yoktur, dostumuz yoktur. Taktik ilişki yürütüyoruz” dedi.

 

Demokratik özerklik, demokratik konfederalizm çözümünü, devlet artı demokrasi diye tanımladığı siyasi formülasyona dayandırdı. Devlet artı demokrasi nedir? Evet, devletçi güçler kendi içlerinde çatışmalıdırlar, çelişkileri var ama kendilerine karşıt olanlara karşı bir bütündürler. Sovyetler Birliğine karşı nasıl birleştiklerini biliyoruz. Sol-sosyalist hareketlere karşı birleşebiliyorlar. Alternatif devrim hareketlerine karşı birdirler. Dolayısıyla uluslararası komplo bize şunu öğretti: Bu devletçi sistemi yeni bir devlet kurmak üzere yıkamayız. O kadar mücadele ettik yıkamadık, devlet öyle yıkılarak yenisinin kurulması bir değişiklik yaratmıyor, bir devlet gidiyor diğeri geliyor, birbirinin devamı biçimindedir. Onun bir devrim olmadığını bize gösterdi. Devletin sönmesi öyle yeni bir devleti geliştirerek olmuyor. Sovyetler Birliği en büyük devletçi sistemi kurdu ama tekelci devlet kapitalizmi yaratmaktan öteye geçmedi. Böyle bir durumda Kürt sorunu başta olmak üzere ezilenlerin özgürlük ve kurtuluş sorunları nasıl çözülecek? Hemen cevap hazırdır ‘devrimle çözülecek’ deniliyordu. Peki bu devrim nasıl olacak? Öncesinde şöyle söyleniyordu: ‘Mevcut devlet yıkılıp devrimci devlet kurulacak böylece sorun çözülmüş olacak.’ Öyle olmadığını en büyük devleti kuran Sovyetler Birliği ve diğer kendine sosyalist diyen ülkeler bunu kanıtladı. Demek ki öyle bir devlet anlayışı, devrim anlayışı yoktur. Bir devleti yıkıp diğerini kurmaya devrim denilmiyor. Bir iktidar değişimi oluyor. Devrim ise bir ideolojik değişimdir. O halde ideolojik değişim olması için gerekli olan nedir? Demokratik toplumun, demokratik sistemin gelişmesi gereklidir. Önderlik buna göre geniş bir teorik analiz yaptı. Uygarlığı, uygarlık yarılmasını değerlendirdi. Demokratik uygarlığı, iktidarcı devletçi uygarlığı değerlendirdi. Beş bin yıllık devletçi egemenlik altında demokratik uygarlığın, demokratik toplumun hep var olduğunu ama daraltıldığını, mücadelelerinde başarılı olamadığını, şimdi de zor duruma düştüğünü değerlendirdi. Mevcut durumdaki varoluş da sadece iktidar ve devlet egemenliği biçiminde değil, bunun karşıtı zayıflatılmış olsa da bir de mevcut demokrasi mücadelesi yürüten demokratik toplum var. Kadınların, kölelerin, işçilerin, köylülerin, etnisitenin mücadelesi de demokratik toplumu temsil ediyor. Önderlik çözüm modelini de buraya dayandırdı. Bir devlet kurup bir devlet yıkmak değil de toplumu örgütlemek, demokrasiyi geliştirmek, devlet olmayan demokratik yönetim yaratmak, politik-ahlaki topluma dayalı bir demokratik yönetimi devlete karşı var etmek ve onu ilişki ve mücadele diyalektiği içerisinde geliştirip güçlendirerek devleti daraltıp sınırlandırmak ve etkisiz kılana kadar götürmek. Önderlik yeni devrim anlayışını böyle tanımladı.

 

Devletin örgütlü olduğunu ama demokratik toplumun örgütlü olmadığını, devrimcilerin görevinin demokratik toplumu eğitimli ve örgütlü kılmak, devletlere karşı demokratik toplum mücadelesini böyle bir örgütlülük temelinde yürütmek olduğunu belirtti. Devrimci gelişmenin buna dayanarak ideolojik olarak gerçekleşeceğini ifade etti. ‘Kürt sorununu da böyle çözebilir’ dedi.

 

Böylece demokrasiyi, demokratik toplum mücadelesini, devrimci mücadeleyi hem yeni bir programa ve stratejik-taktik anlayışa, tarza kavuşturdu hem de özgürlük ve demokrasileri böyle devletlere cepheden hedef yapmadan var etme, geliştirme imkanını bu biçimde bulabiliriz diye öngördü. Demokratik Konfederalizm çözümünü, KCK çözümünü bir de böyle öngördü.

 

Bunun için demokrasi ne kadar örgütlenebiliyorsa o kadar örgütlenebilir, her yerde aynı oranda olmayabilir, dolayısıyla örgütlenmenin ve mücadelenin yerel eksenli gelişeceğini, yerel yönetimlerin, demokratik öz yönetimlerinin gelişiminin burada belirleyici olacağını, demokrasisinin demokratik komüne dayalı, topluma dayalı tabandan gelişen bir sistem olduğunu ifade etti.

 

Bu biçimde de devletlerle bir ilişki ve mücadele yaklaşımı oluşturdu. Demokrasiyi kabul ettiği oranda devletleri tanımak, bir uzlaşma ve ilişki sistemi yaratmak, reddetmek ve yok etmek için saldırdığı oranda da ona karşı mücadele etmek gibi bir tanımlama geliştirdi. Bakur’da KCK sistemini, yasal düzenlemeyi geliştirmek için görüşmeler yaptı. Olmayınca devlet KCK’yi tanımayıp terör örgütü ilan edip tümden yok etmeye yönelince direnişe geçti. Devletçi sistem demokrasiyi ne kadar kabul eder tanırsa demokrasi de onları o kadar tanır ve kabul eder. Karşılıklı tutumu öyle koydu. İşin bir de bu boyutu var. Demokratik Özerklik sistemi, demokratik öz yönetimlere dayalı çözüm sistemi. Devlet artı demokrasi, devlet artı KCK çözümü biraz böyle bir durumu ifade ediyor. Bu da ciddi bir biçimde ele almamızı, anlamamızı gerektiren bir husustur.

 

Hem öz gücüne güvenli devrimci değişiklikler yapan bir mücadeleyi geliştirmeliyiz hem de somut koşulların gereğine göre davranmayı öngörmeliyiz. Çünkü, kendi ideolojik örgütlü gücümüz, esas gücümüzdür. Dolayısıyla esas gücümüz, birincil gücümüz kendi örgütlülüğümüzdür. O zaman KCK örgütlülüğünü geliştirebilmeliyiz. Demokratik komüne dayalı, demokratik toplum örgütlülüğünde çok yoğun olmalıyız. Bizim temel güç kaynağımız budur.

PaylaşTweet
Önceki Yazı

ÇÖZÜMÜN YOLU İMRALI’DAN GEÇER

Sonraki Yazı

15 ŞUBAT KOMPLOSU’NUN TARİHİ SONUÇLARI ÜZERİNE

Sonraki Yazı
15 ŞUBAT KOMPLOSU’NUN TARİHİ SONUÇLARI ÜZERİNE

15 ŞUBAT KOMPLOSU’NUN TARİHİ SONUÇLARI ÜZERİNE

  • İLETİŞİM
  • HAKKIMIZDA

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!

Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!