Atakan Roni
Demokratik konfederalizm inşası temelinde uzun yıllardır yürütülen halk meclisleri, kooperatif, akademi ve kongre çalışmaları ağırlıkta merkezi olarak belirlenen perspektif temelinde yürütüldü. Her yeni örgütlenme ve inşa çalışması başlangıçta merkezi bir örgüt ve öncünün çalışmaları ile başlar, bu çalışmalar gelişip, bilinç ve örgüte dönüştükçe her alan özgünlüğü, farklılığı açığa çıktıkça inşa çalışmaları yerelin söz ve karar gücüne dönüşür. Demokratik konfederalizm temelinde yürütülen çalışmalar genel bir bilinç ve örgüt düzeyini de açığa çıkartmıştır. Açığa çıkan bilinç ve örgüt düzeyi artık her yerelin kendi kararlarını alacak düzeye getirdiği gibi her yerel örgütlenme de kendi inşa politikalarını belirleyecek ideolojik, politik, eylemsel ve kurumsal yapılara sahiptir. Genel merkezi örgütlenme artık yerele devredilmeli. Merkezi kararlar en aza indirilerek tüm karar sisteminin yerele aktarılması demokratik konfederalizm paradigmasının bir gereğidir. CDK, KCDK-E gibi kongre yapılanmaları şimdiye kadar merkezi olarak ideolojik, örgütsel, eylemsel, boyutlar politikasını belirledi, sürekli olarak merkezi perspektif doğrultusunda kararlar aldı; bir bölgede gençlik, kadın, inanç, diplomasi, hukuk politikaları ağırlıkta merkezi olarak belirlendi. Merkezi olarak yürütülen bu inşa çalışmaları birçok defa yerel ile genel arasında çelişkilere neden oldu. Bir kampanya yürütülüyor, bir dergah çalışması var, bir cami inşa ediliyor, bir eylem kararı alınıyor çoğu zaman meclislerin haberi bile olmuyor. Eğitim ve kongrelerde meclis gerçeği sürekli anlatılsa da pratikte yaşanan uygulama; meclisleri daraltan, iradesini zayıflatan, sorumluluk bilincini azaltan, sürekli merkezden bekleyen bir inşa süreci ortaya çıkarmıştır.
Halk meclisleri radikal demokrasinin temelini oluşturur. Radikal demokrasi söz ve karar gücünün halka verilmesi, siyasetin demokratikleşmesidir. Bölge, ülke, saha ve federasyonlarda genel politikaları halk meclisleri belirler; belirlenen bu politikalar temelinde inşa çalışmaları için meclisin boyutlarını esas alan örgütlenmeler yapılır. Halk meclisleri bulundukları alanda hukuk, eğitim, gençlik, kadın, örgütlenme, eylem, diplomasi politikalarını belirleyerek bunları yaşamsallaştırmak için gerekli örgütleri kurarlar. Doğru temelde işletildiğinde ve politikalar ortak belirlendiğinde alandaki tüm çalışmalar meclisin yani halkın karar gücü haline gelmiş olacaktır. Özgün yönetimler meclislerle ortak çalışarak kendi çalışmalarını meclis çalışmalarına dönüştürürler. Cami, dergah, gençlik merkezi, diplomasi kendi ihtiyaçlarına göre mecliste tartışır karar alır ve pratikleştirir. Hiçbir inşa kendi başına merkezi olarak başlatılamaz. Uzun yıllardır merkezi olarak belirlenen bu tarz çalışmalar hem parçalılık, hem de meclislerin irade olmasını engellediği gibi meclislerin çözüm gücü olmasını da zayıflatmıştır.
Cephe tarzı çalışma halkın katılımını, karar alma ve uygulama gücünü geliştirmez
Yapılmak istenen, demokratik konfederalizmi kendi gerçek ayakları üzerine oturtmaktır. Bir meclis kendine toplum merkezi almak istiyor, merkezden onay bekliyor, bir meclisin gençlik merkezine ihtiyacı var, gençlik merkezinden karar bekliyor, diplomasi çalışması yapacak merkezden izin istiyor; bu çalışma tarzı meclis ruhuna uygun değildir. Toplum merkezi açılacaksa meclis komite kurar, çalışma başlatır, kampanya yürütür, gerekli işlemleri başlatır, ihtiyacını giderir. Merkeze bildirmesine gerek yoktur. Bir kooperatif mi kuracak, bir cami veya dergah mı açacak belirtilen tarzda yerelin meclisi kararlaştıracak ve uygulamaya geçirecektir. Bu tarz bir meclis halk meclisi olur, halkın ihtiyacına dönük tartışma yürütür, karar alır ve uygulamaya geçirir. Meclislerin çalışma tarzı böyle olması gerekirken bizde genel olarak karar alamayan, inisiyatifsiz, merkezden onay bekleyen, kendisini daraltan, bir iki çalışma ile kendini sınırlayan çalışmalar yürütülmektedir. Bu, bir meclis çalışması değil, eski cephe çalışma tarzının sürdürülmesi olmaktadır.
Cephe tarzı ile meclis çalışmaları gelişmediği gibi, halkın katılımı, yerelin inisiyatifi kırılmakta ve meclisleşme yaratılmamaktadır. Cephe tarzı çalışma halkın katılımını, karar alma ve uygulama gücünü geliştirmez, böyle bir amacı da yoktur. Cephe tarzı çalışma, halkın katılımını esas almaz halkın desteğini bekler. Devletçi paradigmanın yaratmak istediği halk gerçekliği bu temeldedir. Devletçi paradigma halkın nesne olmasını esas alır, halk nesne haline geldikçe de devlet güçlenir toplum ise bir metaya dönüşür. Meclislere ilginin zayıfladığı, katılımın yetersiz olduğu, sorumluluk bilincinin toplumda gelişmediği tespitlerini yapıyoruz ama bu tespitlere neden olan tarzımızı da değiştirmiyoruz.
Demokratik konfederalizmin temel farkı da halkın katılımını esas alması politikanın tümden halk tarafından belirlenmesine dayanır. Taraftar ve destekleyici değil katılan, sorumluluk bilinci olan, ekolojiye, topluma, yaşama duyarlı, siyaseti özgürlük sanatı olarak gören, siyasete katılımla özgürleşen halk gerçeğinin açığa çıkmasını hedefler.
Demokratik konfederalizmin yurttaşlık anlayışı devletin vatandaşlık anlayışından, demokrasi anlayışı da temsili demokrasi anlayışından yapısal ve anlamsal olarak temelden farklıdır. Vatandaşlığa karşı özgür yurttaşlık, temsili demokrasiye karşı radikal demokrasi temel espirisidir. Özgür yurttaş politik öz bilince varan bireyi ifade eder. Politik öz bilinç bireyin kendini toplumsallaştırarak, toplum içinde gerçekleştirmesine dayanır. Toplumsallık alanı, özgürlük alanı olarak bireyin, yaratıcılığın, sorumluluk bilincinin geliştiği alandır. Eski Yunan ve Roma da ölmek toplumdan kopmak, insanların içinden çıkmak olarak anlaşılırdı. Yaşam toplum içinde tanımlanmıştır. Bireysel, özel alan zorunluluk alanı olarak görülmüş, özgürlük ve yurttaşlık meclislere katılımla tanımlanmıştır. Günümüz kapitalist modernitesi toplumu dağıtarak, bireyciliği toplum aleyhine şahlandırarak yaşamı öldürmüştür. İnsanlığı yalnızlaştırarak, özel alana, bireyci alana, tüketim alanına gömerek toplumsal doğayı kırıma uğratmıştır. Toplumsal doğanın yeniden yapılanması toplumu savunmaktan, özgür yurttaşlıktan, ahlaki-politik toplumun inşası ile mümkündür. Halk meclisleri özünde toplumun kendini savunması, ahlakını, politikasını korumasıdır. Bugün halk meclislerine ilgi zayıfsa bunun nedeni kapitalist modernitenin geliştirdiği toplumsal kırımın düzeyi kadar bizim uygulamada yaşadığımız yetersizliklerden kaynaklanmaktadır. Halk meclislerinin geliştirilmesi, toplumun ahlaki-politik temelde yeniden inşası sadece biçimsel yapılar kurarak gerçekleşmez. Kapitalist modernitenin ulaştığı bilim ve teknoloji düzeyi, iletişim olanakları dikkate alındığında kapsamlı ideolojik eğitim, toplumsallaşma çalışmaları yürütülmeden özgür toplum zihniyeti ve yapıları kurulamaz.
Meclisler birer okul gibi bilinç ve bilgi üreterek kendini alternatif haline getirebilir
Avrupa meclislerinde yaşanan temel sorun ideolojik, eğitim ve bilinç çalışmalarının yetersizliğidir. Hiçbir meclisin, federasyunun bünyesinde bir akademi, eğitim komitesi, kooperatifi yokken meclis niye oluşmuyor demek kendini kandırmak, yanıltmaktan başka bir şey değildir. İnsanları bir araya getirmek, toplamak, bir iki komisyon kurmakla meclis kurulmuyor. Meclis her şeyden önce kapsamlı bir zihniyet devrimini gerektirir. Zihniyet devrimi kapsamlı akademik ve eğitim çalışmaları olmadan ortaya çıkmazlar. Avrupa aydınlanması, rönesansı, reformu boşuna üç yüz yılda gerçekleşmedi. Toplumların yeni zihniyet yapıları temelinde inşaları, özgürleşmeleri kısa süreli olgular değildir. Özgürlük mücadeleleri tarihine bakıldığında özgürlüğü iktidar ve devleti ele geçirme olarak gören tüm devrimler başarısız olmuştur. Devlet ve iktidar ele geçirilmiş ancak toplum özgürleşmemiştir. Halkların özgürlüğünü, devlet kurma hakkı olarak görüp mücadele yürütenler pratikte devlet kurdular, iktidar da oldular ama özgür toplum yaratamadılar. Önder Apo demokratik konfederalizm gerçeğini ortaya koyarken bu paradigmayı halkların baskı ve sömürü içermeyen yönetimi olarak tanımladı.
Baskı ve sömürüyü içermeyen, halkın kendi öz yönetimi olarak konfederalizmin inşası bütünsellik içeren çalışmalardır. Demokratik konfederalizm temelinde özgür yurttaşlık bilincinin gelişimi, özgür yurttaşın kendini kapitalist moderniteye karşıt temelde yapılandırması ve günümüz kapitalist modernite koşullarında kapsamlı bir ideolojik çalışmayı zorunlu kılıyor. Bu açıdan bakıldığında meclisler birer akademi, birer okul gibi sürekli bilinç ve bilgi üreterek kendini alternatif haline getirebilir. Bizim inşa ettiğimiz meclisler birer akademi, okul, özgür yurttaşlığın geliştiği ortamlar olmalı. Komünal, özgür yaşamın temsilini gerçekleştirmeli. Ancak bizde bilinç ve zihniyet olarak değişim ve dönüşüm oldukça zayıftır. Meclis üyelerinde ciddi bilinç ve zihniyet sorunları vardır, kapitalist moderniteden derin etkilenmeler belirgindir. Meclis üyelerimiz çevrelerini, ailelerini bile kendi sistemimiz temelinde eğitemiyor, katamıyor, eş yaşam paradigmasını geliştiremiyor, politik bir bilinç yaratamıyor. Çünkü; kapitalist modernite etkisi altındadır, kendi sistemine tam inanmıyor, modernitenin yaşam tarzı ve propagandası, sahte ışıklarından ciddi beklentiler vardır. Reel sosyalizmin çöküşünü liberal kapitalizm, ‘tarihin sonu’olarak ilan etti, artık tek yaşam, tek sistem dışında başka alternatif yok diyerek tüm halkları kapitalizme biat etmeye çağırdı. Bu çağrıdan en çok etkilenenler ise eski sosyalistler oldu. Madem sosyalizm başarısız oldu, kapitalizm tek yaşam biçimi o halde biz de kapitalist sistem içerisinde bir yerlere gelelim, kendimize kapitalist yaşamı esas alalım anlayışı hakim oldu. Bugün birçok yurtsever ailede benzer durumlar yaşanmaktadır. Kendi gencini katmıyor, eşinin meclise girmesini istemiyor. Çünkü; kapitalizmden yararlanmak istiyor.
Mecliste yer alan, politik çalışma yürüten, özgürlük inşasına katılan bir çok arkadaş eve gittiğinde ‘bu çalışmalarda olmasaydın şimdi bizim de lüks arabamız, villamız ve tatil imkanlarımız olacaktı’ adı altında büyük bir baskı altında yaşıyor. Bu yüzden ya çalışmayı bırakıyor ya da artık eski heyecan, coşku ile çalışmalarını yürütemiyor. Yurtseverlerimiz ‘çalışıyoruz, işimiz var bundan dolayı meclislerde yer alamayız’ diyor, meclis çalışmalarını kendi dışında bir çalışma olarak görüyorlar.
Kapitalist modernite en çok çalışma söylemi üzerine kurduğu tahakküm ile kendini var ediyor. Çalışmak, işçilik neden bu kadar yüceltildi, sanayi devrimi ile birlikte toplumun işçileşmesi, fabrikaya alınması, ücret alması, en ağır koşullarda köle gibi çalışmasının yüce bir değer olarak ahlaklı olarak tanımlanması tamamen ideolojik bir yalandır. Toplumun endüstriyalizme hazırlanması için tüm ideolojik, devlet ve iktidar yapıları harekete geçerek salgın hastılık gibi durumları iyi değerlendirip büyük bir kapanma ve kapatma yaratarak toplumu gönüllü köle haline getirdi. Okul, ordu, hastane, hapishane vb yerlerde yeni köle zihniyeti inşa edildi.
Meclisler yeni bir ruh, inanç ve toplumsal gerçekliğin yaratılmasıdır
Tanımlama gücünü elinde bulunduran bilgi-iktidar yapıları normal ve anormal olanı tanımlayarak topluma yeni bir deli gömleği giydirmeyi başardı. Bugünkü toplum yüzlerce deli gömleğini üzerine geçirmiş toplumdur. Geleneksel anlamda delilik bugünkü koşullarda en akıllı olma halidir. İdeolojik olarak kendini bu kadar kapsamlı yapılandıran, her gün bilgi, bilim, düşünce, duygu ve beden inşa eden bir iktidar ve devlet yapısı ile sıradan biçimsel meclislerle baş edilemez. Meclis her şeyden önce yeni bir ruh ve inanç yaratmalı, toplumsal gerçekliği açığa çıkarmalıdır. Meclisler ancak alternatif yaşam ve örgüt biçimleri yaratarak gelişme gösterirler. Ulus devletçi tüm yapılanmalara karşı alternatif mücadele yöntemleri ve örgütleri geliştirmek meclislerin temel görevidir. Meclis bir savaş karargahı gibi sistem karşıtı temelde tartışmalı, örgütlenmeli, karar almalı, eyleme geçmelidir. Her eylemi, her çalışmayı, her eğitimi bir öz savunma olarak görüp ona göre ele almalıdır. Devlete karşı kurulan her toplumsal yapı toplumun kendini savunmasıdır, öz savunmadır. Öz savunma toplum için örgütlenme olmaktadır. Örgütlenme de inanç üzeri gelişir; kendi sistemimize inandıkça örgütleriz, eyleme geçeriz.
Meclis inşaları için zihniyet, eğitim, akademik ve kültürel çalışmanın olmazsa olmaz olduğu artık anlaşılmalı, meclisler ideolojik çalışmaların, eğitimlerin, akademilerin kurulmasına dönük kararlar alacak iradeyi ortaya çıkarmalıdır. Özgür toplum inşası için var olan toplumsal gerçeklik çok iyi analiz edilerek, kapitalist modernitenin yaşam biçimine kapsamlı eleştiriler geliştirip ona göre politikalar üretmeliyiz. Dinlerin kapitalist yaşamı lanetlemesi, cehennem olarak tanımlaması boşuna değildir.
Günümüz toplumları artık endüstriyalizmin tüketim toplumlarına dayanıyor. Bir toplumun tükettiği ile tanımlanması, tükettiği ile değer görmesi yaşanabilecek en büyük ahlaki çöküşü ifade eder. Bugün tüm yaşam daha fazla tüketmek için yaşanıyor. Amaç daha fazla tüketmek, sürekli deneyimlemek, yeni tatlar, yeni yerler, yeni ilişkiler peşinde koşmak oluyor. Amaçsız, idealsiz, kutsalı olmayan sürekli tüketerek var olan bir toplum yaratılıyor. Tüketim dışında başka türlü bir yaşamın olmadığını zihinlerde işlemek için birey ve toplum zihni sürekli yeni iletişim araçlarıyla köleleştiriliyor. Kapitalist modernite bir sözleşme olarak tüketici kitleyi seçmiş, seçtiği toplumu tüketici biçimde eğitmiş ve böylece toplumun itiraz etme hakkını elinden almıştır. Alışveriş merkezine giren herkes kendini egemen hisseder, yargılar, eleştirir ve seçer. Kendini tanıma, toplumda yer edinme, ‘anlamlı bir yaşam’ artık tümden alışveriş merkezi içinde, ‘kutsal’ mekanda gerçekleşmektedir. Artık cami, dergah, kilise, havra tüm kutsallık ve toplumsallık yönünü kaybetmiştir. Toplumsal gerçekliğin var oluş temeli olan ahlak ve politika artık alışveriş merkezindeki lüks poşetlerin içine konulmuştur. Lüks poşetler içinde bir toplumun ölümü gerçekleşirken her poşeti elinde bulunduran mutlu, gururlu, kendini zafer kazanmış edasıyla sallanarak yürürken, ilk çağlarda seve seve kralı ile diri diri mezara gömülen kölelere benzemektedir.
Demokratik konfederalizm inşa çalışmalarında ideolojik ve zihniyet çalışmalarına boşuna öncelik vermiyoruz. Toplumsal kırımın gönüllü olarak her gün üretildiği yapılara karşı meclislerimiz birer düşünce okulu, akademi, özgür yaşam ilişkilerinin kurulduğu alanlar olmalıdır. Kendinden başlayarak tüm topluma yayılan bir değişim ve dönüşüm içinde olmak zorunludur. İdeolojk çalışmalarda ideolojik öncünün rolü, kendini akademik kadroya dönüştürmesi de bir o kadar meclis inşasında belirleyici etkiye sahiptir. İdeolojik öncü kendini akademik kadroya dönüştürerek sürekli eğiten, akademik ortam sağlayan bulunduğu her ortamı tartışma platformuna çeviren bir düzeye getirmeden gerçek temelde modernite karşıtı alternatif bir sistem kurulamaz. Kapitalist modernitenin saldırılarına karşı akademik öncü toplumu sürekli uyaran, bilinçlendiren, eğiten rolü ile stratejik öneme sahiptir.
Akademik kadro ahlaki-politik toplum önündeki engellerin kaldıran kişidir
Parti, cephe, ordu anlayışındaki kadro ile demokratik konfederalizmin iktidar odaklı olmayan akademik kadro anlayışı birbirinden yapısal olarak farklıdır. Akademik kadro yöneten, yürüten değil eğiten, bilinç oluşturan halkın yönetimini geliştiren, ahlaki-politik toplum önündeki engellerin kaldırılması için sürekli bilinç, örgüt ve eylem geliştiren devrimci öznedir. Avrupa meclis çalışmalarında ideolojik öncü bu rolünü oynamıyor, bilinç ve örgüt geliştirmede yetersiz kalıyor, yaratıcılık sergileyemiyor, eski tarzda ısrar ederek doğmatik ve tutucu bir tarzın devamına neden oluyor. Rolünü oynayan, başarılı ideolojik öncü en az yöneten, en fazla komün kuran, en fazla akademi inşa eden, kooperatif kuran, kültürü geliştiren, devrimci halk yaratan öncüdür.
Meclislerin yeniden yapılanmasını, işlevini tartışırken öncü ideolojik kadronun da bu temelde kendini değiştirmesi ve dönüştürmesi zorunludur. Meclislerimiz çalışmalarını değerlendirirken eğitim, kooperatif, akademi, kültüre dönük kapsamlı kararlar almalı ve aldığı kararlara göre komiteler kurarak yaşanan eksiklikleri gidermeye dönük çalışma yürütmelidir. Birçok alanda kültür, eğitim, dil, akademi, kooperatif çalışması yoktur, kısaca buraların ruhunu kapitalist modernite inşa ediyor, örgütlüyor. Biz de niye meclis kurulmuyor diye anlamsız tartışmalar yapıyoruz. Tartışmalarımızı sonuca götürmemiz, sorunlarımızı çözmemiz ideolojik çalışmaların yapılanmasına bağlıdır. İdeolojik çalışmalar var olan modernitenin tüketim, bireyci anlamsız yaşamına karşı alternatif özgür yaşamlar geliştirerek çözüm olabilir. Önder Apo ‘Komünü olmayana selam yok’ derken büyük bir çağrı yaptı. Komünde, mecliste yer almayan yurtsevere selam yok demek nasıl anlaşılmalı, bu büyük mesaj topluma nasıl götürülecek? Bu temel bir görev olarak önümüzde duruyor. Yurtsever olmak mecliste, komünde olmak, topluma, doğaya, siyasete ilgili olmaktır. Sadece aidat vererek, yayın alarak demokratik konfederalizmin yurtseveri olunamaz. Yurtseverlik ölçüleri yeni paradigmada değişmiştir. Yeni paradigmada yurtseverlik komünde, meclisde yer almaktır, Önderliğin selamını aldım tarzında her yurtsever meclislerde, komünlerde yer almalı, toplum merkezleri ‘Önderliğin selamını aldın mı?’ tarzında kampanya yürütmelidir.
Yurtseverlik, ahlaki-politik özne olmak demektir, toplumun hayati sorunları karşısında konuşan, tartışan, karar alan kendini sorumlu gören kişi yurtseverdir. Eski çalışma tarzında halk ziyaret edilir, propaganda yapılır, halktan mücadeleye destek olması istenirdi; yeni paradigmada ise halka gitmek, halkı değiştirmek, yaşamını özgürleştirmek, özgür eş yaşamı geliştirmek, komün ve meclislere katılımını sağlamak temel görevdir. Bu açıdan öncü ve meclislerin halk çalışması da yeni paradigmaya göre olmalı, tüm örgütlenme devrimci toplum, savaşan toplum yaratmayı hedeflemelidir. Latin Amerika da halk meclislerinde komisyonlar savunma komitesi olarak tanımlanır, kültür savunma komitesi, sosyal alan savunma komitesi, adalet savunma komitesi, ekonomiyi savunma komitesi gibi, komiteler kurulmuş. Çünkü; kapitalist moderniteye karşı toplumun tüm örgütlenmesi sistem karşıtı ve kendini savunma temelindedir. Bu açıdan meclisler inşa edilirken inşa edilmeye çalışılan yaşam biçimini, özgürlük ve eşitlik dünyasını, özgür ilişkilerini doğru kavratmak ve örgütlemek zorundalar.
Demokratik konfederalizm paradigması meclislerle yeni bir ilişki ve yeni bir sözleşme geliştiriliyor. Devlet de, kapitalist modernitede bir ilişki biçimi ve bir sözleşmedir. Bu ilişkinin oluşması sürdürülmesi için 24 saat bilinç çarpıtması, binlerce kurum, okul, akademi, üniversite devreye konularak, her türlü dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, bilimcilik yoluyla toplum kölelik sözleşmesi içinde tutuluyor. Bireyin nasıl yaşayacağı, neyin normal, neyin anormal olduğu, nasıl bir beden, nasıl bir davranış biçiminde yaşayacağı hepsi iktidar mekaniği tarafından belirleniyor. Günümüz gerçekliğinde özgür yaşam, kapitalist modernite tarafından inşa edilen kimliklerin reddi ile mümkündür. Kapitalizmin inşa ettiği kimlik ile mücadele de deli gömleğini giymeye cesaret edemeyenler kölece anlamsız bir yaşamın sürdürücüsü olurlar. Günümüzün temel hastalığı yalnızlık, stres, intihar, her bireyin bir psikologa gitmesi, lümpenizm, ‘sosyal medyacılık’, Z kuşağı, uyuşturucu kullanımının artması bunların hepsi toplumsal kırımın sonuçlarıdır. Önder Apo’nun büyük çığlığı, tüm dünyada ses getiren çığlığı toplumu savunmaktır, yeni ilişki ve sözleşmenin konfederal temelde oluşmasıdır. Demokratik konfederalizm devletin toplumsal, ekonomik, hukuk, çevre, şehir, eğitim, ordu, güvenlik alanında kurduğu tüm baskıcı ve hegomonyacı ilişki biçimine karşı alternatif özgürlük ilişkileri ve kurumların inşa edilmesidir.
Bu açıdan meclislerin boyutlar temelinde örgütlenmesi gerekir. Her boyut temelinde komünlerin, özgür ilişkilerin yaratılması, her çalışmanın devletin küçültülmesi, toplumun büyütülmesi temelinde yapılması gerçek meclisleri ortaya çıkaracaktır. Şimdiye kadar yaptığımız tüm tespitler Avrupa meclis yapısının zihniyet ve yapı olarak paradigmaya girmemesidir. Meclis üyeleri ideolojik perspektif temelinde özeleştiri verirken her birey kendini net olarak görmeli. Neden özgürlükten kaçma yaşanmaktadır? Yaptığımız özgürlük ve eşitlik yaratmaksa neden ailemiz, eşimiz, gençlerimiz özgürlük içinde değil? Gençlerini, çocuklarını, geleceğini düşünen bir toplum kendini neden yönetmesin, neden yabancı yönetimlerin altında yaşasın, neden kendine yeterli bir yaşam inşa etmeyip başkalarına el açsın, neden günde 8 yada 10 saat gece gündüz inşaatlarda köle gibi çalışsın. Bir kooperatif kurup birlikte üretip, birlikte yaşamak, birlikte eğlenmekten, özgür ilişkiler kurmaktan daha güzel ne olabilir. Kapitalist modernite ve tüketim toplumu o kadar esir almış ki para denilen bir kağıt parçasına tapma her şeyin üstüne çıkmıştır. Meclisler bu gerçekleri bilerek çözümler geliştirmeli, toplumu tüm boyutları inşa edecek tarzda çalışmaya katmalıdır.
Avrupa meclisleri tek yönlü ve biçimsel kalmıştır
Avrupa meclis yapılanmalarında yaşanan ideolojik boşluk meclislerin biçimsel kalmasının başlıca nedenidir. İdeoloji ve anlamın gelişmediği en mükemmel yapılar bile duvar, taş parçası olmaktan başka bir anlam ifade etmez. Birçok alanımız büyük dernek alarak iş yapacağını zannediyor, örgütlenme yaratacağını düşünüyor, büyük bir yanılgıdır, saray gibi yerlerin olsa da özgür ilişki, özgür yaşam, anlam, ahlak ve politika yaratılmadan hiçbir toplum merkezi çekici olamaz. Özgür ilişki ve anlamın olduğu her yer bir çöl bile olsa vahaya dönüşür, estetik kılınır, yaşam alanına dönüşür. Bu açıdan meclisleşme sorununa, özgürlük sorununa yüzeysel yaklaşım büyük kaybettirir. Meclisler bu açıdan tarihsel görevlerle karşı karşıyadır. Özgürlük inşası için, örgütlü toplumun yaratılmasına dönük kararlar alacak, bunu hayata geçirecek, örgüt kuracak, bundan daha kutsal, daha yüce bir çalışma olamaz. Tarihin en büyük kutsal mekanları bu temelde yaratılmıştır.
Meclislerimizi tartışırken meclislerin tek boyutlu olmaması, sadece örgütlenme komisyonunun işlevli olduğu diğer komisyonların işlevsiz olduğu meclislerin özünde kendini yanıltma olduğunu bilerek tüm boyutlar birlikte inşa edilmelidir. Her boyut toplumsal inşanın olmazsa olmazıdır. Boyutlardan önemli olan, olmayan biçiminde bir tartışma ciddi bir ideolojik sapmadır. Tüm boyutlar toplumun inşasının vazgeçilmzeki şengalîir. Avrupa meclislerinin tek yönlü oluşu mahkum edilmeli, bunun tasfiyecilikle eş anlamlı olduğu net olarak ortaya konulmalıdır. Bugün kapitalist modernite cinsiyetçilik, bilimcilik, dincilik, milliyetçilik geliştirerek tüm toplumu bir cenderenin içine almıştır. Bu cendereye karşı meclisler alternatif sistemlerini kurmak zorundalar. Cinsiyetçiliğe karşı Özgür Eş Yaşam, dinciliğe karşı kültürel din, milliyetçiliğe karşı demokratik ulus, bilimciliğe karşı yeni sosyal bilim temelinde yaşamı geliştirmeliyiz.
Bugün toplumsallığın önemli bir alanı da inanç alanıdır. İnanç alanına karşı dogmatik klasik sol, sekter yaklaşımlar kapitalist moderniteye en büyük hizmeti sunuyor. Sol hareketlerin en büyük hatası metafizik gibi dev bir alanı iktidar güçlerine bırakmasıdır. Toplumun inancını dikkate almayan örgütlenmeler başarılı olmaz. Bir iki kitap bile okumamış, sağdan soldan duyduğu birkaç kelime ile din yorumları yapılıyor, sekter yaklaşılıyor. Dinin bu kadar güçlü olması ahlak temeline dayanmasıdır. Dine doğru yaklaşmak ve meclislerin temel örgütlenme gücüne dönüştürmek, demokratik toplumun asli bir unsuru olarak ele almak ciddi örgütsel açılımlar ortaya çıkaracaktır. Dinin sosyalist yorumu, direnişçi yorumu doğru anlaşılmalıdır. Kerbelada katledilen İslamın kendisidir, İslamın en büyük karşı devrimi kerbeleda yaşandı. Gerçek halkçı, sosyalist damarı katledildi. Bu açıdan dinin halkçı, mazlumdan yana olan, direnen özüne doğru sahiplenmek, din konusunda bilgi ve deneyimi olan halk öncülerinden yararlanmak, kültürel İslamın, Aleviliğin kendini özgürce örgütlemesine her türlü imkanı sağlamak zorundayız. Halkın camiye, dergaha ihtiyacı varsa meclisin yapması gereken bu ihtiyacın bir an önce giderilmesidir. Meclisler halkın ihtiyacı temelinde bu tür kurumları inşa ederek toplumsal ihtiyaçlara cevap olurlar. Meclislerin inşasında tek yönlü ideolojik hegomonik yaklaşım olmaz. Bir köy komünü düşünelim, bu köyde Alevi, Müslüman, Ezidî, Ermeni, Mesihi birçok inançtan insan olsun, bir köyde on tane değişik siyasi partinin üyesi olsun, bu kadar farklı inanç ve siyasi görüşün olması bir komün kuruluşuna engel değildir, bu köyde bir okul yapılırsa herkesin ihtiyacı karşılanacak, bir çeşme yapıldığında herkes su içecek, bir yol yapıldığında herkes kullanacak.
Farklılıklar ortak amaçlar için komün ve meclis kurmalara engel değildir
Bir meclis dergah açacak, dergahda inancını yerine getirecek uzak, yakın her Aleviye giderek görüşebilir, katkı alabilir. Dar geçmişin reel sosyalist alışkanlığı toplumu bizden ve bizden olmayanlar diye ayırdı. Avrupada yaşayan tüm Kürt toplumunu temel ihtiyaçların çözümü temelinde komün ve meclislere alabiliriz. Maraş katliamı anmasına, Dersim soykırımının uluslar arası alanda soykırım olarak kabul edilmesi çalışmasına herkesi katabiliriz, yeter ki meclisler konfederal bilinç ve zihniyete sahip olsun.
Kooperatif içinde aynı durum geçerlidir, bir gıda kooperatifi kurulur, yöresel tatlar temelinde malzemeler üretilir, bu malzemeler dağıtılırken herkesime ulaştırılır. Bu tür çalışmalar toplumsal sorunları çözme ve ihtiyaçları giderme temelinde yapılır. Bu çalışmalar ile her Kürt demokratik konfederal ilişki içine alınır, orada kendini ifade etmesi sağlanır, her türlü farklı, geri eğilime karşı da mücadele eder, engeller. Meclisler dar sınıf örgütleri gibi ya da partiler gibi bir işleyişe sahip olamazlar, kendi doğal işleyişleri vardır. Meclisler inşa edilirken, kongre yaparken bir örgüt toplantısı gibi yapıyor. Kitlesel katılım, tartışma son derece sınırlı. Meclislerde görev alacak kişi bile bulmakta zorlanma var. Yaşanan zorlanmanın temeli meclislerin inşa ve yürütülüş tarzıdır. Bu sorunlarımızı aşmanın bir yolu zihniyet ve inanç çalışması yapmak kadar örgütlemede yaratıcılık geliştirmeliyiz. Son yıllarda hareketimizin en önemli özelliği olan insan örgütleme gücü oldukça zayıflamış durumdadır. Yeni insanlar örgütlemek, kitlemizi büyütmek, meclisleri yenilemek oldukça zayıflamış durumdadır. Birçok alanda alan yönetimleri bile yoktur, varsa da bir iki kişiyi geçmiyor. Örgütlenmede yaşanan derin sorunları çözmeye dönük ciddi bir çalışma, duyarlılık yok. On binlerce, yüz binlerce yurtseverin yaşadığı alanlarda iki insanı ikna edemiyorsak örgütleme anlayışımızda, çalışma tarzımızda ciddi aşınmalar olduğunu gösteriyor.
Meclislerin en çok tartışması ve üzerinde karar alması gereken örgütlenme sorunları olmaktadır. Örgütlenme sorunları tüm kurumsal, özgün ve genel çalışmaların ortak sorunudur. Genel paradigmamız dünyayı etkiliyor. Kadın özgürlük çizgimiz dünyada eşi benzeri yok, ama biz kadın örgütleyemiyoruz, kurumlara, diplomasiye, örgütlenmeye insan katamıyoruz. Örgütlenmeme sorunu temel tartışması olarak yürütülürken tüm yapıların, boyutların örgütlenme sorunları tartışılmalı ve çözümler geliştirilmelidir. Yerelin irade olması yaratacağı örgütlenme düzeyine bağlıdır. Meclislerde tartışacağımız önemli bir konu da kurumsallaşmada toplumun özgürlük düzeyi, yarattığı özgürlükçü kurumlara bağlığıdır. Kurum derken toplum merkezleri, inanç kurumları, diplomasi merkezleri, kültür merkezleri, enstitüler, akademileri içeren bütünsellikten bahsediyoruz. Meclislerimizin bu tarz bir kurumsallaşmaya ilgisi bile yoktur. Kurumsal çürüme almış başını gidiyor. Bu açıdan meclisler aynı zamanda alandaki tüm kurumların yeniden yapılanmasına dönük kararlar almalı, eleştiriler yapmalı çözümler geliştirmelidir. Toplum merkezlerinin üyelik, aidat, resmiyet sorunları halen birçok alanda devam ediyor. Bürokrasi ve resmi işlemleri yapmayan federasyon ve toplum merkezlerimiz var. Kendi kirasını ödeyemeyen, merkezini çekici hale getirmeyen ilgisiz bir çalışma var. Kirasını ödemeyen, toplum merkezini çekici hale getirmeyen bir çalışma halk örgütlemesi yaratabilir mi? Örgütleme, ilgi, duyarlılık ve empati işidir. Kendi mekanına bile ilgisi olmayan, mutfağını bile işletemeyen bir toplum merkezi neyi temsil edebilir?
Meclis eş başkanları federasyon ve ülke eş başkanları teknik bir ögeye dönüşmemeli
Meclislerin çalışma tarzı, komisyonlar, civakên azad yönetim tarzı, eş başkanların çalışma tarzı da kapsamlı olarak ele alınması gerekir. Eş başkanların komisyonların işletilmesini sağlamak, planlamanın yürütülmesini takip etmek gibi önemli görevleri vardır. Meclis eş başkanları, federasyon ve ülke eş başkanları teknik bir ögeye dönüşmüştür. Öncü kadro olmadan en küçük bir iş yapılmıyor, sürekli beklentili, görev alanını bile doğru tanımlamayan bir eş başkanlar pratiği yaşanıyor. Sistemin görünürdeki modeli karar alamayan, sürükleyici olmayan, kendini eğitmeyen, halk toplantısı yapamayan, kendini bir model olarak gösteremeyen bir pratik var. Bunun nedenleri doğru tartışılmalı eş başkanlar inisiyatifli, meclislerde koordinasyon sağlayan, planlamanın takipçisi, ideolojik ve örgütsel temsil düzeyi yükseltilen bir duruşa gelmeleri esas alınmalıdır. Meclislere, eş başkanlara dışarıdan müdehale olmamalıdır, meclislerin aldığı kararlar herkesi bağlar, karar sürecine katılmak isteyen bu meclislerde yer alır.
Meclislerin komisyonlaşmada ciddi zayıflıklar var. Belli alanlarda örgütleme komisyonu öne çıksa da birçok alanda örgütlenme komisyonu bile oldukça zayıftır. Örgütlenme komisyonunu güçlendirmek kadar meclisin tüm komisyonlarını örgütleme komisyonları gibi düşünerek çalışma yapmak meclislerin ruhu gereğidir. Meclislerde bütünsel bir çalışma gelişmiyorsa bunun en büyük nedeni öncü kadronun tek yönlü çalışma tarzıdır. Öncü kadronun tüm boyutların inşasında öncülük görevi vardır ve her boyutun kadrosunu oluşturmak, eğitmek başta da öncü kadronun görevidir. Öncü kadro, yönetimi örgütleme komisyonu dışında diğer komisyonlarla ya hiç ilgilenmiyor ya da bir iki toplantıya katılıp geçiyor. Meclislerin inşası için bu çalışma tarzının değişmesi gerekmektedir. Meclislerin tüm boyutları örgütleme komisyonu kadar önemlidir. Tek bir boyutun eksikliği demek ahlaki-politik görevin yerine getirilmemesi demektir. Meclisler boyutların inşasına dönük kararlar alırken her boyutun inşasından sorumludur. Dış ilişki, kültür, gençlik, kadın, hukuk, dil vb tüm toplumsal konularda genel meclisler politika belirlerken, bunların örgütlenmesini alana özgü yaratmak durumundadır. Boyutlar kendi merkezi ile ilgili perspektif inşa ederken meclislerin belirlediği politikalarla ortaklaşma yaptıkları kadar tüm işleyişlerini saha, alan ve civakên azad yönetimleri üzerinde yapmaları hem bütünselliği sağlayacak, hem de parçalı duruşları ortadan kaldıracaktır. Bir sahada ki kültür, dış ilişki, dil, hukuk, sosyal, inanç alanlarının tüm politikaları yerelde belirlenirken yerel dar görüşlülüğü aşmak için bunun genel yapılarla ortaklaşması konfederalizmin gereğidir. Tüm boyut yönetimleri alan meclisleri ve federasyon yönetimleri içinde yer alırken bulundukları alanların meclisine hesap verirler.
Demokratik konfederalizmin inşasında öncülüğü kadın ve gençlik yapacak
Meclislerde yaşanan temel bir sorunda inşanın öncü gücü olan kadın ve gençlik yapılarının mecliste yer almamaları, aldıkları yerlerde ise teknik düzeyde bir katılımın olmasıdır. Her meclis sözleşme gereği eşit temsille yapılması gerektiği kadar tüm komisyonlarında eşit temsil düzeyine ulaşması gerekiyor. Tüm meclislerde bu konuda ciddi sorunlar var.
Yaptığımız yeni kararlaşma temelinde meclislerin inşası için kurulacak hazırlık komiteleri meclis kongre çalışmaları yaparken meclislerde ve tüm komisyonlarda eşit temsilin sağlanması için çalışma ve örgütlenme yapacaklardır. Burada dikkat edilmesi gereken kadın meclislerinde yer alan kadınların kadın meclisi onayı olmadan meclise alınmamasıdır. Toplumda örgütlenmesi gereken yüz binlerce kadın vardır. Her meclis eşit temsil temelinde kadın örgütlemesi yapacak, kadın meclislerinden kadın isteme gibi bir yaklaşım çok zorunlu olmadıkça kabul edilmeyecektir. Bir meclis eşit temsil inşa edemiyorsa bu her şeyden önce meclisin, genel yapının sorunudur. Genel yapı ve genel meclisler kadın örgütlenmesi yaparak meclislerin, komisyonların eşit temsili temelinde çalışma yürütmeleri gerekmektedir. Kadın örgütlenmesi yanında gençlik hareketinin meclislerde temsili yok denecek düzeydedir. Var olan temsiller teknik düzenlemelerdir, sürekliliği, çalışma disiplinleri yoktur. Meclis toplantılarına bile katılım yoktur. Mecliste yer almayan, toplantıya katılmayan bir gençlik nasıl topluma öncülük yapacak. Reel sosyalizmde öncü güç proleterya idi, proleterya öncülüğünde toplum örgütlenecek, sınıf bilinci kazanacak, devrim yapacak espirisi vardı. Demokratik konfederalizmde ise öncülüğü kadın ve gençlik yapacak. Bu tarz bir öncülük Avrupa meclislerinde yoktur, gençlik kendini meclisin dışında tanımlıyor. Mecliste yer almayan, meclise dinamizm katmayan, meclis kararlaşmasını etkilemeyen bir gençlik öncülük yapamaz. Bir alandaki gençlik politikasını oradaki meclis belirler, bunu gençlik perspektifi ile ortak yapar. Gençlik mecliste yer alacak ki karar gücü olsun, kararları etkilesin. Avrupa meclislerinde gençliğin genel kararları etkileme düzeyi yok gibidir, mecliste yer alma yoktur, nasıl olsa biz kendi işimizi yaparız diyen bir gençlik çalışma tarzı vardır. Bu çalışma tarzı hem meclisleri işlevsiz, hantal bırakıyor hem de gençlik hareketini toplumsal sorunlardan uzaklaştırıp dar marjinal bırakıyor. Kapsamlı tartışmalar yaparak çözümler geliştirilmelidir, tüm meclis hazırlık komitelerinde gençlik yer almalıdır, meclisler, komisyonlarda yer alacak gençler belirlenmelidir. Gençlik komisyonları da sürekli işlevli, alınan kararları uygulayacak tarzda inşa edilmelidir.
Avrupa gençliğinde ciddi çürümeler vardır, toplumdan kopuk, ahlaki-politik duyarlılığı olmayan sosyal medya üzeri sosyalleşen sanal bir gençlik vardır. Tüm dünyası elindeki tablet, bilgisayar ve cep telefonu olan bir gençlik yaratılıyor. Sanal medya üzeri sosyalleşen gençlik sanal dünyalarda tepki göstermekte, içerik üretmekte, anlam yaratmaktadır. Sanal dünyada dünyalar inşa eden, dünyalar yok eden bu gençlik mezara gömülmüş gençliktir. İnsanlardan kaçan bu gençlik uyuşturucu, seks, kültür endüstrisi tarafından sürekli inşa edilmekte; toplumdan kopuk, aileyi tanımayan, ahlak nedir, politika nedir bilmez bir gençlik kuşağı yaratılmaktadır. Don kişot’un yel değirmeni ile yaptığı savaşı bugün gençlik tarafından yapılıyor. Modern Don kişot gençliği oluşturuluyor. Gençliğin bu derin yozlaşmasına karşı genel meclisler ve gençlik hareketi ortak politikalar belirleyerek sürekli bilinç ve örgüt yaratarak çözüm gücü olmalıdır. Bu konuda ciddi çözümler geliştirmezsek beş on yıl içinde Avrupa da Kürt halk örgütlenmesi diye bir şey kalmayacaktır.
Meclislerde kadın ve gençlik iradesi tanınmıyor, irade olarak görülmüyor, emeği yok sayılıyor. Kadın ve gençlik emeği sadece pratik emek değildir, dinamizm, heyecan, canlılık, duygusallık, vicdan bunlar tüm pratik emekten daha fazla toplumsal inşa yaratır. Toplumsal emek mal üretmek, iş üretmek değildir. Duygusallık, yaşam, ahlak, vicdan, sevgi, aşk, heyecan, ilgi, duyarlılık, canlılık yaratmak emeklerin en kutsalıdır. Bu açıdan gençlik ve kadın emeğinin niteliksel, toplumsal inşası görülmüyor, yok sayılıyor. Erkek zihniyeti derken bu emeği görmeyen geri zihniyet kast ediliyor.
Her meclis aynı zamanda soykırıma karşı bir mücadele meclisidir
Meclislerde yerel iradeyi geliştirme temelinde yapılacak konferanslar dar yerel zihniyete kendini hapsedemez, yerel olduğu kadar genel olmak konfederalizm gereğidir. Soykırım kıskacında yaşayan bir halkız; her gün Kürt halkı, kadını, gençliği katlediliyor, ekolojisi, tarihi yok ediliyor. Bu açıdan her meclis aynı zamanda soykırıma karşı mücadele meclisidir. Soykırım karşısında duyarlı olmayan, harekete geçmeyen bir halk zaten bırakın meclis kurmayı canlı olması bile tartışma konusudur. İrade olmak, karar gücü olmak soykırım karşısında duyarlı olmaya bağlıdır. Kürdistan’da katliamlar olurken buna seyirci kalamayız. Tüm yaşam soykırıma karşı mücadele temelinde inşa edilmelidir. Mücadele koşullarımız sürekli yeni görevler önümüze koyuyor. Bu açıdan tüm meclisler nereye kadar yerel nereye kadar genel kararlaşma yaratacaklar bunu çok iyi bilince çıkarmalıdır. Genel kararlaşmalar tüm meclislerin tartışarak kendi özgünlüklerinde uygulaması gereken kararlardır.
Meclisler konferansının önemli tartışma konularından biride radikal demokrasinin olmazsa olmazı olan eylemsel çalışmalarımızın değerlendirilmesidir. Demokratik konfederalizmde her inşa bir eylemdir. Soykırıma karşı sürekli bir eylem çizgisi geliştirmek zorundayız. Bireysel bir eylemden tutalım on binlerin katıldığı kitlesel, basitten karmaşığa doğru eylem hazırlık tarzımız, eylemin kapsam ve niteliğini, estetiğini iyi tartışıp, planlayıp hayata geçirmeye ihtiyaç vardır. Eylemin amacı toplumsal duyarlılık yaratma, Kürdistan’da yaşanan soykırıma karşı dünya kamuoyunu duyarlı kılmadır. Çok yoğun ve sürekli eylem içinde olmamıza rağmen etki düzeyi, yarattığı duyarlılık çok zayıftır. Bunun başlıca nedeni her eylemi bir devrimci karargah gibi örgütlememekten kaynaklanıyor. Eylem kararı alındığında önce eylemin hazırlık komitesi inşa edilir, hazırlık komitesi eylemin gereken etkiyi yapması için sosyal medya, basın kurumları üzerinde sürekli gündemde tutarak katılım için duyarlılık yaratır. Medya dışında bildiriler, afişler, özgün görsellikler, kültürel etkinlikler hazırlanarak eylemin her türlü estetiği, duyarlılığı yüz yüze ilişki ile sağlanır, en ince noktasına kadar eylemin tüm detayları planlanarak uygulanır. Çok yoğun eylem yapılmasına rağmen etki düzeyi zayıfsa bunun nedeni eylemi örgütleme tarzıdır. Eylemler örgüt karar aldığı için değil var olmanın olmazsa olmazı olarak örgütleniyor. Eylemler wattshap üzeri çağrılarla yapılmaya çalışılıyor, binlerin katılımı bekleniyor, bu kendini kandırmaktır. On binlerce Kürdün yaşadığı alanda soykırıma karşı beş on bin kişi yürütemiyoruz, bu bile abartılı görülüyor. Neden? Çünkü; eylem için çalışma derinliği yok, hazırlık tarzı yüzeysel, meclisin tüm yapıları, eylem için seferberlik düzeyinde çalışmıyor. Eylem kararı alındığında cami, dergah, gençlik, kadın, kültür, sosyal alan bir bütün hareket etmiyor, eylemi kendi işi olarak görmüyor. Kürdistanda’ki soykırıma karşı eyleme çağrı yapmak, örgütlemek tüm bileşenlerin görevidir. Böyle olmadığından eylemler zayıf geçiyor. Kadın hareketinin başlattığı ‘Diktatör Yargılansın’ kampanyasını bizim meclislerimiz bile kendi gündemlerine almış değil. Diktatörün yargılanması sadece kadın sorunu mudur? Eylemde ve örgütlenme tarzında mutlak anlamda değişimler yapmak zorundayız.
Avrupa çalışmalarında diplomasi çalışmaları merkezi önemde olan çalışmalardır. Avrupa da yaşayan halkımız genel mücadelemizin Avukatlığını yapıyor; bu açıdan diplomasi çalışmalarının geliştirilmesi, nicel ve nitel düzeyinin yükseltilmesi gerekiyor. Devlet anlayışlı bürolara dayalı diplomasi çalışması yeni paradigmada çok şey ifade etmiyor. Doğru diplomasi çizgisi halk diplomasisidir. Avrupa’da yaşayan her Kürt bir diplomattır. Her Kürt’ün yaşadığı ülkede komşusu, dostları, ticari ilişkileri var, her gencin okulda, üniversitede arkadaşları var, her kadının ilişkide olduğu kadınlar var; her ilişkimize, her dostumuza, her komşumuza mücadelemiz anlatılmalı, destek istenmeli, mücadele hakkında sürekli bilgilendirme yapılmalı, eylemlerimize davet etmeliyiz.
Kültürel soykırım yaşıyoruz ama meclislerimizin kültür komisyonları yok
Bunun dışında meclislerde komisyonların nicel ve nitel olarak gelişmesi gerekiyor. Her diplomasi komisyonu bulunduğu alanda yerelde ki tüm sivil toplum, siyasi partilerle ilişki içinde olarak çalışma yürütmesi gerekiyor. Her ülkede genel, yerel seçimler yapılıyor bunun için uzun süreli hazırlık yapmak ve beş on kişiyi seçimlere hazırlamak gerekiyor. Bunun için Avrupa’da yetişmiş yüzlerce insanımız var. Seçimlere bir iki ay kala değil iki, üç yıl önceden hazırlık yaparak bu seçimlere hazırlanmalıyız.
Meclislerde dış ilişki komisyonu geliştirmek zorundayız. Sürekli bir komisyonda çalışma koşulları yoksa belli işler için kısa süreli her yurtseveri bu çalışmaya dahil etmek gerekir. Diplomasi çalışması yürüten arkadaşlarda geçmişin alışkanlıkları aşılmıyor, kendini meclisin, federasyonun dışında bürolarla tanımlıyor, bu oldukça yanlış bir yaklaşımdır. Dış ilişkilerin örgütleneceği yer meclis ve federasyonlardır.
Avrupa örgütlenme çalışmaları Kültür çalışmaları üzeri geliştirildi, birçok devrimci kadro kültür çalışmalarından mücadeleye katıldı. Bugün tüm ülkelerde, bölgelerde kültür çalışmaları neredeyse durmuş durumdadır. Kültürel soykırım yaşıyoruz, meclisin kültür komisyonu yok. Kültür çalışmaları hem zihniyet, hem diplomasi, hem de örgütlenme çalışmasıdır. Hiçbir çalışma belgesel ve sinema kadar örgütlenmeye etki yapmaz. Bugün dışarıda Rojava Devrimi üzerine, kadın mücadelesi üzerine belgeseller, filmler yapılıyor, büyük kazançlarda elde ediyorlar, bu belgesel ve filmler hiçbir zaman bizi tam olarak yansıtmıyor, batı bakış açısı ile görmek istediklerini yansıtıyorlar. Bu açıdan bizim kendi belgesellerimizi, filmlerimizi yapacak çalışmalar yürütmeliyiz. Her ülkede belgesel yapacak insanlarımız vardır, sinemaya ilgili olan yurtseverlerimiz var, her alan yönetimi bu tür çalışmaları desteklemeli, örgütlemeli, gelişmesi için perspektif oluşturmalı. Kültür komisyonları sadece müzik ve folklor değil belgesel, sinema, resim gibi birçok alanda çalışma yürütmeleri gerekir. Yarım asırlık mücadelemizin binlerce yaratımı olmasına rağmen bunu sanata, edebiyata, müziğe, resime, tiyatroya, sinemaya, belgesele dönüştüremiyoruz. Bu konuda doğru dürüst politika üreten tek bir meclis bile yoktur. Kültür çalışmaları aynı zamanda muazzam düzeyde halk diplomasisi geliştirir. İyi organize edilmiş bir konser, bir folklor gösterisi, bir belgesel tanıtımını yaratacağı etkiyi hiçbir görüşme ve lobi yaratamaz. Her alandaki kültür komisyonları sadece bizim kitlemize değil bulunduğu ülkenin halkına dönük özgün etkinlikler geliştirerek Kürt halkını, mücadelesini dünyaya tanıtmalıdır. Kültür politikası olmayan bir meclis zaten meclis olma vasfını yitirmiştir.
Şimdiye kadar ülke federasyon kongreleri yapılırken eş başkanlar ve iki yardımcı seçiliyor, denetleme ve disiplin kurulları seçilerek kongreler tamamlanıyordu. Ülke eş başkanlarının çalışacağı bir koordinasyon ve boyutlar yönetimi yoktu. Ülke federasyon ve ülke toplum merkezleri yeni dönemde boyutlar koordinasyonu oluşturacak, ülke eş başkanları iki yardımcı, her boyut koordinesinin içinde yer aldığı ülke koordinasyonları oluşturulacaktır. Böylece boyutlarla sürekli bir çalışma sistemi sağlanacaktır. İdeolojik kadro, gençlik ve kadın yapıları da bu koordinasyonda yer alacaktır. Bu işleyiş temelinde koordinasyon üyeleri eş başkanlarla birlikte tüm boyutları koordine edecektir.
Değişim ve dönüşüm yaratacak uygulamalar geliştirmeliyiz
Konfederal sistemin yasama, yürütme, yargı ayakları vardır. Sistem inşasında örgütlenmesi gereken disiplin, barış-uzlaşı ve denetleme kurullarının hepsi oldukça teknik kalmıştır. Yaşanan her soruna barış-uzlaşı, disiplin kurulları bakmalıdır. Suç, ceza hepsi bu kurulların yapması gereken işlerdir. Yürütme organları idari tedbir alabilir ama ceza, görevden atma gibi konularda karar alamazlar. Verilen disiplin cezalarının, uzaklaştırmaların zamanı süresi net olarak belirlenip belli bir arşiv oluşturularak bir hafıza oluşmalıdır. Sistemimizde cezalandırmak yoktur esas olan değiştirmek, dönüştürmektir. Değişim ve dönüşüm yaratacak uygulamalar geliştirmek zorundayız. Her sorunda uzaklaştırma, atma bizim yaklaşımımız olamaz esas olan değiştirmek, sistemimize kazandırmaktır. Disiplin kurulları, barış uzlaşı komisyonlarının içinde olmadığı hiçbir toplumsal soruna girilmemelidir. Bizde yürütme her soruna müdahale etmeyi kendinde hak görüyor. Yargı, disiplin, barış-uzlaşı alanına yürütmeler müdahale edemez. Bu kurumlar tarafsız, halkın kabul ettiği, doğal önder konumunda olan insanlardan seçilmelidir. Bu kurumların onaylamadığı hiçbir suç-ceza uygulaması geçerli değildir.
Meclisler genel politikayı belirler belirlenen politikalar temelinde yapılacak işler belirlenir daha sonra işi yapacak komiteler kurulur, ne kadar iş varsa o kadar komite kurulur. İşler yerine getirildikten sonra komiteler dağılır. Bu tarz çalışma komiteleri uzman, iş yapacak kişilerden oluşur. Bir toplum merkezinin tamiri yapılacaksa bir mühendis gurubu, mütahit gurubundan komite oluşur, bir hukuksal sorunla ilgileniliyorsa avukatlar komitesi ile iş yapılır, bir kooperatif kurulacaksa ekonomiden anlayanlarla komite kurulur.
Avrupa meclislerinde en etkili komisyon olan örgütlenme komisyonları ise gelişme yaratmaktan uzak, kendini tekrar eden adı örgütlenme olan ama tek bir kişi bile örgütlemeyen bir komisyon durumundadır. Bir tarafta belli işleri yürüten bir tarafta çalışmaların gelişmesine engel olan dar, statükocu bir tarz bu komisyonların temel özelliği olmaktadır. Örgütlenme yapılmadığı gibi yayın-aidat ve diğer çalışmada ciddi açılımlar yapamayan, kendini tekrar eden bu komisyonun yeniden yapılanması, kendini tüm alanlara yayması, nicel ve nitel düzeyinin yükseltilmesi gerekiyor. Dağıttığı yayını bile okumayan kendinden memnun bir örgütlenme komisyon tarzı vardır. Örgütlenme komisyonlarını ciddi anlamda yeniden yapılandırmadan meclislerde ciddi gelişmeler yaratamayız. Konferanslarımızın önemli bir gündemi bu komisyonların yeniden yapılanması olmalıdır.
Her meclis kendi basın komisyon birimini oluşturmalı
Ülke meclisleri ile birlikte merkezi eylem biçimlerini de gözden geçirmemiz gerekiyor. Merkezi eylemler ne kadar güç veriyor, ne kadar gücün açığa çıkmasına engel oluyor bu konuda ciddi bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Merkezi eylemler hem çok maliyetli hem de kitlesel olarak katılımı zayıflatan eylemlerdir. Güç gösterisi olarak merkezi eylem anlayışı yanlıştır, potansiyelimiz var her yerde güçlü eylemler yapabiliriz. Bu açıdan önümüzdeki dönemde merkezi eylemleri en aza indirmek temel yaklaşım olmalıdır. Avrupa onlarca ulus devletten oluşuyor, her ülke kendi çapında merkezi eylem, festival, şölen ve etkinlik yapması daha doğrudur. Meclisler her ülkede kendi kültür haftalarını, ülke festival kararlarını alabilirler, bu tarz bir çalışma çok yönlü perspektif, çok farklı pratikler ortaya çıkartacağından önemli bir zenginlikte yaratacaktır.
Çağımız bir iletişim çağıdır, muazzam iletişim olanakları ortaya çıkmıştır, her bireyin bir televizyon, gazete tirajı kadar etki gücünün olduğu bir dönemdeyiz. İletişim ve medya imkanları doğru kullanıldığında her türlü toplumsal duyarlılık yaratılabilir, toplum bilinçlendirilir, bilgi sahibi kılınır, sürekli olarak alternatif bilgi ve propaganda üretilebilinir. Sanal medya çok geniş çevrelerde kullanılan temel iletişim gücü oldu. İnternet sayfaları, Tweettir, Feacesbook, instragram, youtube gibi yapılar dev iletişim olanakları ortaya çıkardığı gibi ciddi bir manipülasyon ve bilgi kirliliğinin üretildiği alanlar da oluyor. Bu geniş iletişim araçlarına belli eleştirilerimiz olsa da yeni iletişim alanlarını kullanmayacağımız anlamına gelmez. Sanal medya alanını en geniş biçimde kullanmak değerlendirmek örgütsel, ideolojik ve eylemsel çalışmalar açısından oldukça önemli olmaktadır. Her meclis için bir internet sitesi, email, sosyal medya hesapları, her ülkenin youtube tv kanalını inşa etmeliyiz. Basın merkezi olmayan bir meclisin artık yeni dönemde tüm topluma ulaşması mümkün değildir. Son dönemde pratiğimizde de ortaya çıkan bir eylemin propagandası sosyal medyada güçlü yapıldığında eylemler güçlü geçmekte, örgütsel çalışmalara ilgi artmaktadır. Meclisler yaptığı her çalışmayı kendi medya platformlarında paylaşarak ilgi odağı olmayı esas almalıdır. Bu açıdan toplumu aydınlatma ve bilinçlendirmede her meclis bünyesinde basın komisyonlarının kurulması, gerekir. Teknik donanım ihtiyacının karşılanması çalışmalarımıza ciddi katkılar sağlayacaktır.
Meclis çalışmalarını büyütmek geliştirmek en temel görev olarak önümüzde durmaktadır. Yapılması gereken toplumsal ihtiyaçlarımızı tespit etmek, örgütsüz tek bir birey kalmayacak şekilde insalarımızın meclislerde yer almasını sağlamak, söz ve karar mercilerine ortak etmek olmalıdır.