Halklarımıza dayatılan faşizmin, oligarşik diktatörlüğün ve sömürgeciliğin asla sonuç almayacağını kanıtlayan Kürdistan özgürlük mücadelesinde yeni bir dönemi başlatan, halklarımızın yüce önderleri Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yoldaşlar şahsında tüm Kürdistan devrim şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, onların anılarına bağlılığın gereği özgürlük mücadelesini yükselteceğimizin sözünü yineliyoruz.
14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi, Kürdistan özgürlük mücadelesi tarihinde bir dönüm noktasıdır. Sömürgeci askeri faşist cunta rejimi o dönem Kürdistan halkının yeni yeşermekte olan özgürlük umutlarını, esaret altına aldıkları PKK öncü kadrolarını teslim alıp kişiliksizleştirme temelinde kırmak istemiştir. Bunun için Diyarbakır Askeri Cezaevi’ne doldurulan PKK militan, sempatizan ve bu davaya sempati duyan Kürtleri teslim almak için dünyada eşi benzerine ender rastlanan vahşi bir işkence ve sindirme sistemini geliştirmişlerdir. Bu koşullarda PKK öncü kadroları ya teslim olacak ve Kürt halkının umutları bir kez daha dirilmemek üzere yok olacaktı ya da ölüm pahasına direniş yolu seçilerek, Kürdistan halkının özgürlük umutları diri tutulacaktı. Bir üçüncü yol kalmamıştı.
Önder Apo’dan, PKK’den, halktan, özgürlük davasından ve onurdan kopuşun ve ihanetin dayatıldığı, Türkiye’de devrimci direnişin bitirilme noktasına getirildiği, idamların gerçekleştirildiği, kitlelerin örgütsüzleştirilerek sindirildiği bir ortamda direniş kararı vermek ancak ve ancak özgürlük davasına, Önderliğe, şehitlere ve halka büyük bir inançla bağlı olmak ve tarihe karşı büyük bir sorumluluk bilinciyle hareket etmekle mümkün olabilirdi. İşte bu büyük inanç ve sorumluluk bilinci, temsilini 14 Temmuz direnişçilerinde bulmuştur. 14 Temmuz direnişçileri en amansız ve zorlu, kimsenin kolay kolay bırakalım direnmeyi, direnme sözünü dahi ağzına almaya çekindiği, 12 Eylül faşizminin tam bir karabasan gibi halklarımızın üzerine çöktüğü, kokuşmuş mülteciliğin, ülkeden kopuşun yaygınlaştığı, ruhların korkutularak sindirildiği, bilinçlerin çarpıtıldığı, adeta belleklerin silindiği koşullarda, düşmana tarihsel bir yenilgi yaşatan bu tarihi eylemlerini başlatmışlardır.
14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi, tarihsel bir eylem ve başarmanın en amansız, olanaklarının neredeyse hiç olmadığı ortamda PKK direnişçiliğinin, örgütçülüğünün bir zaferi nasıl planladığını ve adım adım pratikleştirdiğini ve amaca nasıl ulaşıldığını ortaya koyan bir manifestodur. Özgüç ilkesi temelinde gelişen 14 Temmuz direniş ruhu, bugün her zamankinden daha fazla zafere ulaştıracak bir partileşme, militan duruş, halklaşma ve devrimci halk savaşı çizgisinde fedaice bir direniş ruhudur. Çıkışından beri her zaman zorluklarla karşılaşmış olan Kürdistan özgürlük hareketi bu zorluklarla mücadele içerisinde karakter kazanmış ve şekillenmiştir. Çünkü “zoru başarmak” bu hareketin Önderliksel karakterinde mevcuttur. 14 Temmuz ölüm orucu ise tarihe, halka, ülkeye, şehitlere en özlü bağlılığın ve Önder Apo’yla her koşul altında doğru yoldaşlık yapmanın en somut ifadesidir.
14 Temmuz direnişi, en amansız ve zorlu koşullarda da olsa, direnmenin ve kazanmanın mümkün olduğunu ortaya koyduğu gibi, Kürdistan’da mücadele, direniş, örgütlenme, siyasal duruş ve ahlaki ölçüleri de netleştirmiştir. Nasıl yaşamalı ölçülerini ortaya koyduğu gibi nasıl mücadele edilmeli sorusunu da açık bir biçimde yanıtlamıştır. Köleleştirilmiş, sömürgeleştirilmiş, toplumsal değerlerine, diline kültürüne yabancılaştırılmış, kişiliği parçalanmış, tarihsel belleği neredeyse yok edilmiş Kürt halk gerçeği; 14 Temmuz direnişiyle yeniden dirilerek yepyeni bir ruh, özgür irade ve kişilik kazanmıştır. Kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla, genciyle, çocuğuyla dirilen Kürdistan halk gerçeği bu nedenle tüm inkarcı, imhacı saldırılara, kültürel, sosyal soykırımlara, kirli özel savaşa karşı hep direnerek bugünlere gelmiştir.
Bununla birlikte artık Kürdistan’da varlığı ve gayrı meşruluğu iyice açığa çıkan Türk sömürgeci devleti kendisini bir kez daha bin bir yol yöntem, demagoji ve oyalama politikalarıyla meşrulaştırmaya çalışmaktadır. AKP devleti, bir yandan özgür iradesini ve öncülüğünü açığa çıkartmış olan Kürdistan halkının siyasi iradesini tanımayarak ve çözüm için somut adım atmayarak, diğer yandan ise hem Kürt halkının meşru savunma güçleri olan gerillaya, hem de legal siyasi temsilcilerine yönelik siyasi soykırım operasyonları geliştirerek, tıpkı 12 Eylül dönemini aşan bir düzeyde özgürlük mücadelesine karşı bir saldırı içine girmiştir.
Bugün bir taraftan Önder Apo üzerinde 12 Eylül işkence sistemini Guantanamo sistemiyle harmanlayarak uygulamaktadır, öte yandan yoğun askeri operasyonların yanı sıra, siyasi soykırım operasyonlarıyla sekiz bine yakın Kürdistanlı siyasetçi, aydın, yazar, gazeteci, insan hakları savunucusunu esaret altına almıştır. Roboski katliamından sonra da, Urfa Zindanı’nda Kürdistanlı tutsaklara karşı bir katliam gerçekleştirmiştir. Tüm bu saldırılar karşısında DTK ve BDP, 14 Temmuz’da gerçekleştireceği bir miting ile karşılık vermek istemiştir. Bu, Kürt halkının ve siyasetinin en doğal ve demokratik hakkıdır. Miting kamuoyuna açıklandıktan uzun bir müddet sonra, mitingin yaratacağı demokratik çözüm ortamını çekemeyen AKP hükümeti, Kürdistan’da sömürgeciliğin bildik tarzına başvurarak yasaklamıştır. Siyaset alanını tümüyle Kürt halkına kapatmak isteyen bu sömürgeci zihniyete karşı Kürt siyasetinin tutum alması anlamlı olup, tüm halkımız arkasında yer alma tutumunu ortaya koymuştur. Bu yasağın anlamı halklaşan ve serhıldana dönüşen 14 Temmuz ruhunun belki de ilk kez bu düzeyde Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğünü bu kararlılık ve kitlesellikte sahiplenmesinden korkmasıdır. Halkımızın 14 Temmuz’a katılmak için yaptığı hazırlık, kararlılık ve yaşanan büyük coşku AKP için büyük korku kaynağı olurken, bu aynı zamanda uluslararası komploya da verilmiş güçlü bir cevap olmaktadır.
14 Temmuz büyük ölüm orucu eylemiyle, Hayri ve Kemalce, Ali ve Akifçe Türk sömürgeciliğine, onun faşist soykırımcı uygulamalarına ve vahşete dönüşen işkencesine “Êdî bes e!” denilmiştir. En amansız koşullarda mezar yeri darlığındaki hücrelerde tam bir fedai ruhla başlatılan 14 Temmuz büyük ölüm orucu, bugün Kürdistan ve Kürt ulusu adına tüm kazanımların temelini teşkil etmekte ve belirlemeye devam etmektedir. 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişi o en amansız koşullarda başlatılmış ve zulmün kalesinde düşmana diz çöktürülmüştür. Zafer kazanmanın ruhu ve zihniyetini ortaya koyarak bir direniş ve zafer manifestosunu ortaya koymuşlardır. Bununla Kürt ulusunun varlığına ve özgürlüğüne yönelik tüm saldırılar karşısında aşılmaz bir onur barikatı örmüşlerdir. Bu nedenledir ki 14 Temmuz, Kürdistan halkı için bir ulusal onur günüdür. Kürdün onuru sömürgecilerin kanlı potinleri altında, hakaret ve küfürleri karşısında çiğnetilmemiştir ve zaferin müjdesi Amed burçlarında ve ülkemizin her alanında dalgalanmaktadır. Çünkü bu ruh ve bilinç, artık halklaşmıştır. Kürdistan halkı 14 Temmuz ölüm orucu eylemcilerinin kazandırdığı bilinç ve ruhla kendisini donatmış ve yapılandırmıştır.
Artık Kürdistan halkı onurlu bir halk olarak Kürdistan topraklarında 14 Temmuz ruhu ve bilinci ile kendi özgür geleceğini kurma kararlılığına ulaşmıştır. Kürdistan halkı, artık Türk sömürgeciliğinin ve sisteminin olmadığı bir Kürdistan düşünmeye ve inşa etmeye başlamıştır. Bununla birlikte özgür yaşamın yolunun Önder Apo’nun özgürlüğünden geçtiğinin bilinci ile belki de on üç yıldan beri ilk kez bu kapsam, içerik ve kitlesellikte bir demokratik direniş ortaya koyacaktır. Kürdistan halkı Önder Apo’nun üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış tecrit ve işkenceye karşı öfkelidir. Onun için de, Önder Apo’nun özgürlüğünden başka hiçbir şeyi ne tartışmak, ne duymak, ne de anlamak istiyor.
Her türlü sömürgeci özel savaş saldırılarına rağmen, siyasetçisi, sanatçısı, emekçisi, kadını ve gençliği yanında özgürlük gerillası, Kürdistan halkı ve dostları tamamen Önder Apo’nun özgürlüğüne kenetlenmiştir. Çünkü Önder Apo’nun özgürlüğü, barışçıl çözümün gelişmesidir, Kürdistan’ın özgürleşmesidir. Halkların eşit, özgür ve bir arada yaşama koşullarının yaratılmasıdır. Bu nedenle halkımız artık, “Özgür Önderlik, Özgür Kürdistan” demektedir. Bunun için de her türlü sömürgeciliğe, zulme, hakarete ve soykırıma “Êdî Bes e” demektedir.
14 Temmuz Ulusal Onur ve Direniş Günü’dür ve aynı zamanda halkımız tarafından Demokratik Özerk Kürdistan’ın da ilan edildiği gündür. 2012 yılının 14 Temmuz’u, yani direnişin 30. yıldönümünde de Önder Apo’nun özgürlüğünün kesinleştirildiği bir gün olmalıdır. Gün her zamankinden daha fazla Önder Apo’nun özgürlüğü ve ülkemizin özgürlüğü için ayağa kalkma ve sorumluluklarına sahip çıkma günüdür!
Kemallerin, Hayrilerin, Akiflerin ve Alilerin mezar yeri kadar, hücrelerinde yarattıkları direniş ruhu ve destanı ile serhıldanlaşan Kürdistan halkının İmralı ve Kürdistan’daki sömürgeci sistemi parçalamasının önünde hiçbir güç engel olamayacaktır. 14 Temmuz 1982 tarihsel çıkışı, 12 Eylül askeri faşist rejiminin sonunu hazırlayan bir başlangıç olmuştur. Otuzuncu yıldönümünde 14 Temmuz ruhu ve bilinci de Fethullah Gülen ve AKP’nin temsil ettiği yeşil faşizmi için sonun başlangıcı olacaktır.
Bu büyük eylemin 30. yıldönümünde 14 Temmuz direnişçileri başta olmak üzere tüm aziz şehitlerimizin soylu hatıralarına vereceğimiz en anlamlı yanıt, ilan edilmiş olunan demokratik özerkliği her alanda örgütlemek, demokratik konfederalizmin inşasında derinleşmek, devrimci halk savaşı perspektifiyle mücadeleyi yükseltmekle mümkün olacaktır.
13 Temmuz 2012