Sal: 40 / Hejmar: 470 / Sibat 2021
Garê Zaferi modern gerillada sağlanan gelişmenin başarısıdırNîsan 2021
Garê Zaferi modern gerillada sağlanan gelişmenin başarısıdır Cihan Eren
Bu yılki Newroz’a Garê Zaferi’nin yarattığı sonuçlarla girdik. Tarihsel anlatıma göre de Newroz, dağlarda yakılan ateşle haberi alınan direniş bayramı olmuştur. Mazlumun biriktirdiği öfkesiyle zulme son darbeyi indirdiği özgürlük günü olmuştur. Günümüzün özgürlük günlerini haber eden ateş, gerillanın namlularından çıkan kıvılcımın tutuşturduğu ateştir. Ve adeta ilk Newroz ateşi gibi bu ateş de Kürdistan dağlarında yanmaktadır. Bu ateşin son yıllarda en gürleştiği dağın Garê olduğu tartışmasızdır. Garê’deki ateşin tüm Newroz alanlarını ısıttığına da şüphe yoktur. Kürdistanlı kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü karşılama biçimi, etkinliklere katılım yoğunluğu da bunu yeterince göstermiştir. Halk olarak Kürtler ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi çizgisinden dünyaya bakan Ortadoğu halkları, bu yıl ki Newroz’a farklı duygularla, heyecanlarla, daha büyük irade ve kazanma azmiyle girmiştir. Bu yıl ki Newroz, geçmiş Newrozlardan çok daha fazla ‘Özgürlüğü Sağlama Newroz’u olmuştur.
Garê Zaferi halkların özgürlük bahçesiyle arasındaki mesafeyi daha da yakınlaştırmıştır
Tarihin akışı, halkların demokratik yaşam ve sisteminin inşa edilmesi yönünde ilerliyor. Newroz bu yürüyüşün bayramı, kutlaması oluyor. Çağımız kadın özgürlük çağı, halkların demokratik yaşam ve sistemlerini kurma çağıdır. Bu çağın özgürlük yürüyüşünün ideolojik çizgisi Rêber Apo tarafından tespit edilmiş ve yeterince aydınlatılmıştır. Böylece çağın Newroz’u da Önderliğiyle daha güçlü ve anlamlı buluşmuş, ilk gündeki gibi PKK olarak da Newroz partisi öncülüğünde her günü Newroz olan mecrada ilerleme imkanına kavuşturulmuştur. Tam böyle bir süreçte Garê Zaferi bu yürüyüşün temposunu artırmış, halkların özgürlük bahçesiyle arasındaki mesafeyi daha da yakınlaştırmıştır. Böylece bu yıl ki Newroz kutlamalarına giden kadınlar, gençler, kutlama alanlarını daha da bir coşkuyla doldurmuş, daha büyük bir heyecanla bayramlarını kutlamış, ateşi daha da yükseltmiştir. Çünkü Cenga Garê gençlerin coşkusuna coşku, heyecanına heyecan katmıştır. Kadınlar coşkularını, heyecanlarını, mücadele azim ve kararlılıklarını 8 Mart’ta zirveye taşımışlardır. Garê Savaşı’nı anlamlı kılan, etkisini büyüten, herkesi bir kez daha düşündürten nedenlerden biri de HPG-YJA STAR gerillasının modern gerilla taktiğinde katettiği mesafenin görülmüş olmasıdır. Özellikle istihbarat toplama ve suikast yapma amaçlı geliştirilmiş tekniğin giderek belirleyici olmaya başladığı savaş araçlarına karşı gerillanın yakaladığı tarz, insanlık tarihinde ezilenler lehine önemli bir kazanım olmuştur. Bilindiği gibi klasik gerillacılık ve gerilla savaşı denilince Mao ve Vietnam halk savaşı akla gelmektedir. Klasik gerilla savaşında devlet ordusu ile halk ordusu arasında sayısal ve daha çok da kara savaşında kullanılan askeri teçhizat konusunda büyük bir dengesizlik durumu söz konusuydu. Zaten gerilla özü itibarıyla az ancak nitelikli bir güçle, sayıca çok ve askeri tekniği gelişkin bir gücü yenme taktiği olarak tanımlanmıştır. Ki bu tanım halen de geçerlidir. Ancak günümüzde düzenli orduların savaş kabiliyeti, niteliği; silah tekniğindeki gelişmişlikten kaynaklı önemli bir değişim yaşamıştır. Örneğin; eskiden savaş uçakları ve helikopterler karada savaşan ordu güçlerini desteklemek için kullanılırdı. Asıl vurucu güçler karada çarpışırdı. Hava tekniği daha çok takviye güç rolü oynardı. Ancak özellikle son yirmi yıl içinde giderek değişen bir durum söz konusudur. Artık kara güçleri hava teknik araçları olmadan savaşamamaktadır. Çoğu yer ve zamanda kara güçleri teknik için keşif ve istihbarat elemanı konumundadır. Savaşta belirleyici olmaya başlamış silahlar; keşif ve saldırı uçakları, füze vb silahlardır. Bu durum savaşın biçimi kadar taktiklerinde de önemli yeniliklere gitmeye yol açmıştır. Kürdistan özgürlük gerillası son yıllarda değişen savaş biçimini, tekniğe karşı savaşabilme kabiliyetini artırmak amacıyla yoğunlaşmakta, sonuç alıcı taktik gelişme için üst düzey çaba sarf etmektedir. Bu yenilenme, HPG-YJA STAR askeri literatüründe ‘modern gerilla’ şeklinde kavramsallaştırılmıştır. Garê Zaferi, HPG-YJA STAR gerillasının giderek modern gerillacılığı geliştirdiğini, bu yönde önemli bir mesafe kaydettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Garê Zaferi, Kürdistan Halk Savunma Güçlerinin savaş kabiliyetinde yeni bir aşama, taktik yaratıcılığında zenginlik olarak da görülmelidir. Halk Savunma Merkezi Komutanlığı’nın değerlendirmelerinden de anlaşıldığı gibi gerilla akademilerindeki tartışmalar, arayışlar, pratikten çıkarılmış tecrübeler önemli bir düzey kazanmıştır. Sonuçta Çin ve Vietnam halk savaşlarında klasik gerillacılık anlamında alınan mesafe, Kürdistan özgürlük gerillasıyla çağın savaş tekniğine göre yenilenerek yol almaktadır. Bu da halkların özgürlük ve demokratik devrim mücadelesinde olmazsa olmaz olan özsavunma savaşının temel gücü olan gerilla için hayati bir kazanıma doğru yol alındığını göstermektedir. Böylece halkların devrim mücadelesinde ulus devlet ordularına karşı devreye konulmuş gerilla taktiği, Kürdistan özgürlük gerillası öncülüğünde modernleşerek sürdürülme taktiğine kavuşmuş olmaktadır. Bu anlamıyla PKK, halkların savunma savaşındaki öncülük rolünü de yaratıcı taktikle bir adım daha ileriye götürmüştür. Garê Savaşı’nın en önemli ve çarpıcı sonuçlarından birinin de bu olduğuna şüphe yoktur. Bu savaştan çıkarılacak sonuçlarla yeni adımların atılacağı da kesindir.
Bilimsel teknik gelişme herkesin ‘savaşçı’ olabileceği bir ortamı yaratmıştır
Belirttiğimiz gibi teknolojik gelişmeler çağımızın savaş taktiklerinde de çok önemli değişiklikler ortaya çıkarmıştır. Tekniğe bağlı gelişen bu değişim savaşların biçimini, şiddetini, yıkıcılığını, toplumsal etkilerini de değişime uğratmıştır. Belli oranda savaş ve coğrafya ilişkisini de yeniden gözden geçirmeyi gerektirmektedir. Bu değişim hareket tarzı başta olmak üzere birçok yeni düzen ve disiplin kurallını da beraberinde getirmiştir. Savaşla ilgili meselelere daha komplike bakmak, taktik belirlerken gerekli analizlerde gücün niteliğini ve savaş tekniğini daha fazla önemsemek, ince hesaplar yapmak bugün çok daha fazla gündeme girmiştir. Artık savaş daha incelikli düşünmeyi, daha küçük ayrıntıları dikkate almayı gerektirmektedir. Başka bir ifadeyle, çok daha fazla kafa yormayı, esnek olabilmeyi, hızlı değişebilmeyi gerektirmektedir. Adeta kuantum fiziğinin, askeri alandaki yansıması söz konusudur. Ayrıntıları düşünmek, inisiyatifle hareket etmek önemli başarılar kazandıracak argümanlar olarak geçmişe göre daha fazla askeri tartışmaların gündemine girmiştir. Savaş, giderek daha çok bilimsel bilgi, teknolojik araçlara hakimiyet alanı olmaya başlamıştır. Teknik gelişmeler, savaşı incelikli bir iş olması kadar bir o kadar da zengin yol ve yöntemlerle verilecek bir mücadele haline getirmiştir. Teknolojik gelişmeler savaşı, sadece askeri güçlerle yapılan bir mücadele alanı olmaktan da çıkarmıştır. Bilimsel teknik gelişme herkesin ‘savaşçı’ olabileceği bir ortamı yaratmıştır. Yani artık her Kürt, gerilla olabilecek imkanlara sahiptir. Yeter ki düşmana en etkili ve sonuç alıcı darbeyi nasıl indirebileceği üzerinde yoğunlaşsın. Düşmana öfkesi, özgürlüğe sevdası büyük olan yetmişindeki biri de, on sekizindeki biri de iyi bir mücadeleci hatta gerilla olabilir. Yeter ki kapitalist modernitenin pespaye fikirlerine, reklamcı ajitasyonuna karşı bilinçli ve duyarlı olunabilinsin. Soykırım rejiminin özel savaşından etkilenilmesin. Kısacası bilim ve tekniğin gelişmesi, silahların çeşitlenmiş olmasını, savaşı ve gerillacılığı da anlam genişlemesine uğratmıştır. Gelişen teknik gerillayı iradeli insan, özgürlük aşkı büyük birey, düşman üzerine öfke seli ile akan ruh ve düşünce insanı olarak da tanımlanabilecek içerik kazandırmıştır. Bu anlamıyla Rêber Apo’nun, “Sevgili gerilla beynini ve yüreğini temiz tut” uyarısı sadece bilinç ve iradeli savaşçı-komutan için söylenmiş bir söz değildir. Aynı zamanda savaşın derinleştiğini, yaygınlaştığını ve yanlış düşünmenin ve karar almanın da günümüzde savaşın önemli bir parçası olmaya başladığını da anlatmaktadır. Gerilla gibi düşünmek, gerilla gibi yaşamak, gerilla gibi disiplinli ve planlı olmak, bu çağın özgür insan iddiasındaki her bireyinin esas alması gereken bir duruş olduğu geçen her gün biraz daha net ortaya çıkmaktadır. Soykırım rejimine karşı ancak böyle bir bilinç ve iradeyle, örgütlülük ve tarzla savaşılırsa kazanılacağı da görülmüştür.
Gerillayı destekleyen halk yerine gerillalaşan halk
Gerilla, toplumun kendini savunma refleksinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak da anlaşılmak durumundadır. Bu açıdan Kürdistan özgürlük gerillası, Kürdistan halkının kendini savunma biçimi, kültürü, tarzı ve örgütü olmaktadır. Garê Zaferi’nden sonra Kürtler içinde yaşanan heyecan ve sevinç böyle bir bağın var olmasından kaynağını almıştır. Gerilla Garê’de bir kez daha Kürt halkının kendini savunma duygusuna dokunmuş, bilincini yükseltmiştir. Konuya bu pencereden bakınca her Kürt insanın gerillalaşmak, gerilla gibi düşünmek, yaşamak, düşmanla savaşmak sorumluluğu ve görevinin farkında olduğunu da çok rahatlıkla dile getirebiliriz. Soykırıma karşı savunma savaşında tüm halk gerilla tarzında mücadele ederken, ordu olarak gerilla da bu mücadelede savaşan halk gerçekliğinin motoru, kaptanı rolünü yerine getirmiş olmaktadır. Askeri tabirle belirtirsek gerilla, savaşan halkın komutanıdır. Savaşan halk gerçekliği kavramının da anlamını ancak böyle kazanacağı anlaşılmak durumundadır. Halkın tümü gerilla gibi olmadan özgürlüğü sağlamanın, korumanın imkansız olmasa da zor olduğu yeterince açığa çıkmıştır. Demek ki içinde bulunduğumuz çağın özelliklerine göre halk kendini gerilla gibi hazırlamak, konumlandırmakla mükellefken, gerilla halka komuta edecek, eğitecek, taktik öğretecek güç olmakla sorumludur. Klasik gerilla savaşında, askeri güç olarak gerilla halkı eğitme, cesaret verme, isyana kaldırma işlevi görürdü. Halkın da gerillayı besleme, katılarak niceliksel büyümesini sağlaması gerekiyordu. Birkaç yerde vurguladığımız gibi artık savaş kavramı değişmiştir. Bu değişim bildik anlamdaki savaşın ortadan kalktığı anlamındaki bir değişiklik değildir. Bildik anlamdaki savaş, silah tekniğindeki değişimden ötürü farklılaşmıştır. Savaş kavramını değişikliğe uğratan gelişme; savaşın her yerde, her an ve akla gelebilecek her yol ve yöntemle sürdürülüyor olmasına bağlı yaşanan sonuçlarla ilgilidir. Yani savaş yaygınlık kazanmış, hedefini büyütmüş, taktik zenginliğe kavuşmuştur. Bu yaygınlaştırma devlet ve iktidar güçlerine ait orduları küçültmekte, nitelikli ve uzman elemanları önemli kılmaktadır. Tüm devletlerin bu yönlü çok yoğun arayışları, hazırlıkları olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla halk ordularının da kendisini değiştirmesi zorunludur. Halk ordusu olarak gerilla, ilk çıkışından itibaren niceliksel olarak küçük birliklerden oluştuğu için gelişen teknikten ötürü kendini çok daha kolay timlere bölme imkanına sahiptir. Özellikle de keşif ve istihbaratı boşa çıkararak, karşı keşif ve istihbarat faaliyetini daha sonuç alıcı yapabilir. Garê Savaşı’ndaki hareketli timler, HPG-YJA STAR gerillasının bu uyumu yakalama noktasında çok önemli adımlar attığını göstermiştir. Gerilla için her zaman temel güç kaynağı örgütlü halktır. Bu desteğin klasik gerillacılıkta nasıl sağlandığı az çok bilinmektedir. Çok gelişmiş teknik araçlarla yaygınlaştırılmış, derinleştirilmiş çağımızın savaş gerçeği içinde bunun nasıl sağlanacağı ise üzerinde en çok kafa yorulması gereken bir alan olduğu açıktır. Meşru savunma savaşının gündem olmaya başladığı günden bu yana PKK tecrübesinden açığa çıkanlar, bize ‘halkın gerillalaşması’nın en doğru yöntem olduğunu göstermektedir. Demek ki klasik gerillacılık dönemindeki gerilla-halk ilişkisi bugünkü savaşta yeterli değildir. Bu ilişki, derin bilinç ve örgütlülüğe dönüşmenin gerekli olduğunu açığa çıkarmıştır. Artık gerillayı destekleyen halk yerine gerillalaşan halk deyimini kullanmak gerekmektedir. Örneğin; PKK tarihinde klasik gerillacılık ile verilen mücadele döneminde sevilerek söylenen ‘Gerilla vuruyor Kürdistan’ı kuruyor’ sloganının ifade ettiği katılım tarzı yetmemektedir. Bunun yerine, ‘Tüm halk olarak örgütleniyor savaşıyor ve özgürlüğü kazanıyoruz’ demek daha gerçekçi ve çağın savaşını daha doğru formüle etmektedir.
Günümüz savaşında bilinç ve irade en belirleyici faktör olmaktadır
Devlet ve iktidar güçlerinin özgürlük talep eden halklara, kadınlara ve gençlere dönük kullandığı savaş taktikleri yaygınlık kazandığı için özsavunma savaşları da derinleştirilmek ve yaygınlaştırılmak durumundadır. Bilindiği gibi savunma bir canlılık refleksidir. Kendini bir tehlikeye karşı korumak da doğal bir haktır. Bunun için bu çağın özgürlük savaşçısı olmak en başta kapitalist modernitenin insanlık ve tarih düşmanı bilincini, zihniyetini ve kültürünü reddetmeyi gerektiriyor. Başka bir ifadeyle insanı savunmasız bırakan, soykırıma karşı savunmayı suç sayan bilince, zihniyete karşı çıkmayı gerektiriyor. Özgürlük savaşçısı olma iddiasına sahip biri için ilk adım, ‘kapitalizmi sistem olarak reddediyorum’ diyebilmesidir. Çünkü günümüz savaşında kapitalist sistem ve onun Kürdistan’daki ayağı, halkın direnmemesi için bilinçleri bulandırmakta, kendini bin bir maskeyle sunarak hedef şaşırtmaktadır. Bu bile kendi başına günümüzdeki savaşın derin bilinç gerektirdiğini göstermektedir. Bu bağlamda Garê Savaşı’nda ortaya çıkan sonuç; gerillanın özgürlük bilincinin boyutunu, irade kazanmış kişiliğin düzeyini göstermiştir. Dikkat edildiyse; düşman kendisine verilmiş teknik-teknolojik aygıtları, silahları savaş cephesinde kullanmak kadar psikolojik savaş amacı için de kullanmaktadır. Bu durum KDP gibi işbirlikçiliği siyasetin, zoru gördüğünde kaçmayı taktik bellemiş güçlerin, ‘Türk devleti güçlüdür, uçakları var, bunlara karşı savaşılmaz’ gibi özel savaş söyleminde bulunmasına yol açmıştır. Hatta KDP’nin son yıllarda Türk devletiyle aynı cephede gerillaya karşı durmasında, gelişmiş silah tekniğinin kendisini korkutmasının da payı olduğunu belirtebiliriz. Bu korkaklık, özgürlük bilincinin ve yurtseverliğinin olmamasından kaynaklıdır. Genç bir komutanın komutasında, bir takımlık gerilla gücünün, kuşatmaya katılmış binden fazla düşman askeri, kırk bir savaş uçağı, onlarca keşif uçağı ve helikopter yanında özel ferdi silah ve kimyasal gazlarla başlattığı saldırıyı yenilgiye uğratıp boşa çıkarması, halk ordusu olarak gerillacılığın özgürlük bilinciyle bağlantılı gelişmiş bir sonuçtur. Bu sonuçtan yola çıkarak belirtirsek, günümüz savaşında bilinç ve irade en belirleyici faktör olmaktadır. Rêber Apo’nun yıllar önce söylediği, “En büyük teknik, insanın kendisidir” deyimi, bugün gerilla pratiğinde bir kez daha ispatlanmıştır. Böylece ister gerillada olsun, ister mücadelenin diğer cephelerinde yer alan kadro ve sempatizanlar olsun, bir insanın Önderlik ideolojisiyle yoğunlaşması, kendini yenilemesi halinde nelere yol açabileceği bir kez daha gerilla pratiğinde ispatlanmıştır. Özgürlüğe odaklanmış, tüm benliği ile kilitlenmiş bireyin yaratıcılığının sınır tanımadığı, karşıdaki güç kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın bildiğinden şaşmadan mücadele edenin tarih yazabildiği de ortaya çıkmış olmaktadır.
Türk egemenleri savaş tarzında her zaman iki önemli silah kullanılmıştır; ordu ve yalan makinası
Türk sömürgeciliğinin Kürdistan halkına karşı sürdürdüğü soykırıma karşı gerilla zafer kazandıran, bilinç, irade, kültür ve vuruş tarzının örgütlenmiş hali olmaktadır. Bu da gerillanın Kürdistan halkının özgür varoluşu için kilit konumdaki güç olması anlamına gelmektedir. Türk sömürgeciliğinin soykırımcılığını AKP-MHP ittifakıyla birlikte başta Türkiye halkları olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına yaymaya başlaması, Kürt soykırımını hangi araç ve şiddette yaptığını göstermektedir. Çünkü; Türk devletinin Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerdeki işgalciliğini sadece emperyalist emelleriyle izah etmek dar bir yaklaşım olur. S-400 meselesinde de artık gizleme gereği duymadıkları gibi, dış politikada attıkları her adımının Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı verdiği savaşla bağı vardır. Türk devletinin Kürt soykırımında sonuç almak için gerektiğinde stratejik değişiklik yapacak kadar şiddetli ve yok edici bir savaş yürüttüğü söze gerek duyulmayacak kadar açıklık kazanmıştır. Türk egemenlerinin soykırımcı karakterini pratikleştirirken esas aldığı yöntemlerin acımasızlığını anlamak için DAİŞ örneği ve Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında işgal ettiği bölgelerdeki uygulamaları yeterince açıklayıcıdır. Politik bir gerçeklik olarak askeri güçle sürdürülen bir savaşın şiddet boyutu yanında, can kayıpları maddi ve manevi tahribatlarının az olmasını, savaşan güçlerin elindeki araçlar belirler. Askeri olanakları yanında kullanılacak başka savaş araçlarının olması, savaşı daha az hasarlı kılabilir. Askeri zoru temel yöntem olarak seçmeyebilir. Fakat saldırgan bir güç literatüre yumuşak güç unsurları adıyla geçmiş olanaklara sahip değilse barbarlaşır, vahşileşir. Türk egemenlerinin böyle bir karakterde olduğunu 1900’lerden bu yana yaptığı katliamlar göstermiştir. Türk egemenleri savaş tarzında her zaman iki önemli silah kullanılmıştır; ordu ve yalan makinası. Ordu; vurucu unsurlar anlamında resmi, gayri resmi silahlı güçler ve askeri teknik üreten, satın alan kurumları kapsar. Yalan; özel savaş yöntemiyle diğer tüm alanları ordunun hizmetinde kullanmayı ve düşman saydığı halkları ve güçleri yanlış taktiğe sürükleyerek ve direniş kararı alamayacak noktaya çekerek ya da direnen bir güçse direncini kırıp teslim alma faaliyetidir. Gerçekten de Türk devleti bu konuda uzman sayılır. Örneğin; AKP-MHP ittifakının kurulmasıyla Türk Savunma ve İçişleri bakanlıkları tam olarak savaş bakanlıkları, yalan üretme karargahları biçiminde dizayn edilmiştir. Yalan, temelde iki koşul varsa etkili bir propaganda yöntemi, savaş aracı olabilir. Birincisi; karşıdaki güç yeterince politik değilse bu gücün hitap ettiği toplumsal kesimler saf ve iyi niyetli olursa. İkincisi; hedef güçler Türk egemenlerini tanıyacak bilinçte değilse. Türk egemenlerinin savaş tarzında ordu, her zaman yalanla desteklenmiştir. Yalanlarla ikna edilecek kadar düşük düzeyli insanlardan oluşturulmuştur. Düzen ve disiplin adı altında kölece bir itaat içinde tutulmuştur. Bu özelliklerden ötürü Türklerde ordu, dizilmiş yalanlar etkili olmuşsa sonuç almıştır. Örneğin İslam; Türk egemenleri elinde tam bir aldatma, suçlarının üstünü örtme, vahşetlerine gerekçe yaratma ideoloji olarak kullanılmıştır. Özcesi Türk ulus devletinin Kürdistan özgürlük gerillası karşısındaki savaşında da kullandığı bu iki silahtır.
Erdoğan, Garê Savaşı’nda kumar oynadı ve kendisinin de itiraf ettiği gibi kaybetti
1984 15 Ağustos’undan beri silahlı savaş anlamında Kürdistan özgürlük gerillası ile Türk güvenlik güçleri arasında amansız bir savaş yaşanmaktadır. Türk devleti bu savaşta zaferini sadece gerillanın değil Kürtlüğün de ortadan kaldırılmasına, mezara gömüp üstüne beton dökülmesine bağlamıştır. PKK ise gerilla öncülüğündeki mücadelesiyle Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve varlığını savunmaya amaçlamıştır. Görüldüğü gibi gerilla savaşıyla elde edilecek zafer, Türk ordusunun tek bir unsuru kalmayıncaya kadar öldürmeye bağlamamıştır. Türk egemenlerinin inkar ettiği bir halkı kabullendirmek esas alınmıştır. Bu nedenle Türk egemenlerinin Kürtlere karşı savaşında yalan makinası dediğimiz özel savaş taktiği, tarihin tanıklık ettiği en ince yöntemlerle kullanılmış, zaferini ordusu kadar yalanlar üzerine kurduğu politikalara bağlamıştır. Zaten bir halkı yok saymak kadar büyük ve tehlikeli bir yalan olamaz. Doksanlara kadar da Kürt toplumunda, Türk ulus devlet tarzı yalanlara kanabilecek bir zemin vardı. Kürt asimilasyonu ve soykırımı böyle bir gerçekliğe yol açmıştı. Ancak doksanlardan sonra Türk ulus devlet yalan makinası zorlanmaya başlayınca, ‘Kürtler de Kürt sorunu da vardır, Kürtçe yasağı kaldırılmıştır’ denilmeye başlandı. Böylece Türk özel savaş rejimi, yalanlarını Kürt kimliği üzerine kurma sürecine girmiş oldu. Bunun son örneklerinden biri de Kürtçe yayınlara kapı aralama politikası olmuştur. 2000’den sonra Erdoğan-AKP politikaları tam olarak bu tarz yalanlar üzerine inşa edildi ve söylemde yeni taktikler devreye konuldu. Bu yeni yalan makinasının 2012’ye kadar Kürtleri belli oranda etkilediği ortaya çıkınca tam sonuç için ordu yeniden devreye konulmaya başlandı. Öncesinde teknik-teknolojik hazırlıklar yapılarak yeni bir saldırı dönemi başlatıldı. 2015’ten bu yana süren savaş, içerde ve dışarıda kullanılan yalanlara paralel süren askeri saldırılarla sonuç almayı hedeflemektedir. Bunun böyle olduğunu Türk savaş bakanları da defalarca itiraf etmiştir. Ne var ki pek hesaplayamadıkları Apocu bilinç ve irade, temeline yalanlardan örülmüş politikaların konulduğu Türk ulus devlet saldırganlığını işlemez kılarak dağılma sürecine soktu. İşte PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan Yoldaş’ın Garê Savaşı’nı değerlendirirken belirttiği ‘kumar’ böyle bir sürecin sonunda oynamak zorunda kaldıkları taktik olmuştur. Öyle görünüyor ki Erdoğan, bu kumarı oynamak zorundaydı. O da bu kumarı oynadı ve kendisinin de itiraf ettiği gibi kaybetti. Türk devletinin bunca teknik olanaklara rağmen savaşta başarısız kalmasının bir nedeni de; AKP-MHP ittifakıyla birlikte Türk özel savaş rejiminin yalan makinasının Kürtler üzerindeki etkisinin tümüyle kırılmamış da olsa etkisini yitirmesi, süreç içinde ters bir işlev görmeye başlaması olarak belirtebiliriz. Bu sonucu, Kürtlerin Türk ulus devlet yasalarına göre örgütlediği legal çalışmalarına dönük baskılardan, Kürt yurtseverlerinin ve Kürtlerle ortak cephede mücadele eden Türkiyeli demokratların tutuklamasından, her gün onlarca insanın gözaltına alınmasından, kaçırılıp tehdit edilmesinden anlamak mümkündür. Dolayısıyla AKP’nin ve lideri Erdoğan’ın MHP ve Ergenekon ile birlikte Kürtlere karşı başlattığı savaş, Kürtlerin halk olarak savunma savaşına katılması için önemli bir avantaj da sağladı demek mümkündür. Kürtler olarak bu avantajı halen istenilen düzeyde kullanamıyor olsak da, böyle bir gerçeklik mevcuttur. Hemen belirtmek gerekir ki, bu olanağı yeterince kullanamıyor olmanın başlıca nedeni; yukarıda belirtmeye çalıştığımız çağımızın savaş gerçekliğinin toplumsal ve siyasal alan kadro ve çalışanlarınca yeterince anlaşılmamış olmasıdır. Savaş denilince sadece HPG-YJA STAR gerillalarının mücadelesi anlaşılmaktadır. Türk devleti ordusu, polisi, çeteleri, korucuları, Kürt hainleriyle birlikte mahkemelerini ve başını Merkel Almanya’sının çektiği dış desteğine rağmen her gün biraz daha kaybediyorsa, bunda özel savaş politikalarının yenilmiş olmasının etkisini de görmek gerekmektedir. Bu sonucu yani özel psikolojik savaşın her biçimini ve aracını kullandığı halde arzuladığı sonuçları alamamasını adeta dünyayı karşısına alırcasına hemen her yere ordusunu işgal gücü olarak göndermesinden de anlayabiliyoruz. Bu yöntemle gerillaya karşı mevzi kazanmaya, dış desteğini artırmaya çalıştığını kendileri de her günkü demeçlerinde belirtmek durumda kalıyorlar. Garê Zaferi bir de bu olanağını daraltacak süreci başlatmış görünmektedir. Bir iki darbe daha vurulursa ‘mavi vatan’larına gömülmeleri işten bile değildir.
TC kendini kırk suda da yıkasa Kürtleri inandıramayacaktır
Erdoğan-AKP’nin savaşmak için MHP ve Ergenekon’la birleşmesi, gerillanın siyasal bilincini derinleştirmiş, askeri hassasiyetini ve yoğunlaşmasını artırmış. Faşist ittifak, gerilla güçlerimizin daha hazırlıklı olmasında da etkili olmuştur. Yeri gelmişken belirtmekte fayda olan bir gelişme de; AKP-MHP ittifakının ya da birliğinin Kürt halkına ve gerilla gücüne karşı elindeki her şeyi kullanarak savaşıyor olmasının Kürtlere kazandırmasıdır. Soykırımı tamamlama savaşında gerilla olarak kayıplarımız oluyor, halkımız büyük baskı ve yoksullukla yüz yüze kalabiliyor. Ancak bilinmelidir ki AKP-MHP ve Ergenekon ittifakı (aslında birleşmesi demek daha doğru olur), yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gerillanın modernleşmesi yönünde yenilendikçe Kürdistan halkının büyük kazanması için zemin ve fırsatlar da sunuyor. Çünkü Kürtler, iki yüz yılık ‘Osmanlı oyununu’ Erdoğan ve AKP’nin bu ittifakları geliştirerek savaşmaya başlamasıyla hiç olmadığı kadar bilince çıkarmış, ‘bextê Rome nîne’ özdeyişini doğrular politikalarını gözüyle görmüştür. Bu gelişme aynı zamanda Kürtlerin düşmanını daha iyi tanımasını sağlamış, tarih bilincini daha da büyütmüştür. Artık TC kendini kırk suda da yıkasa Kürtleri inandıramayacaktır. Özellikle de Bakur Kürtleri kendilerini ulus olarak daha güçlü tanımlamaya başlamıştır. Kürtlerin önemli bir kesimi, Türk egemenlerinin Osmanlıdan beri kullandığı İslam’a dayandırılmış yalanlarını görerek adeta zihniyet devrimi yaşamıştır. İktidar İslamı ile Kürtleri teslim alma, Kürdistan’ı sömürgeleştirme yöntemi, Türk egemenlerinin laikinden İslamcısına kadar temel ideolojik aracı olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı Erdoğan ve AKP politikaları, Kürtlerin Türk egemenlerince din yoluyla aldatıldıklarını oldukça kısa sayılacak bir zaman içinde görmesine hizmet etmiştir. Böylece Türk egemenlerinin Kürt soykırımını tamamlamak için icazet verdikleri Erdoğan-AKP silahı, Türk ulus devletini vurmaya başlamıştır. Tam da bu gelişmelerin yaşandığı bir süreçte Garê Zaferi’yle sömürgeciliğin beynine özgür Kürt’ün öldürücü darbesi de inmiştir. Bu sonuç başta Kürtler olmak üzere Türk ve diğer bölge halklarının demokratik ve özgür gelecekleri önündeki en büyük habisin ortadan kaldırılmasının önünü daha da açmıştır.
Sonuç olarak; Garê Zaferi, Kürtlerin özsavunma çizgisinde savaşma olanağını artırmış, TC özel savaş rejimiyse çok önemli bir silahı olan yalan makinasından mahrum (kullandığı halde etkisiz kalması anlamında mahrum) bırakılmıştır. Böylece gerilla savunma savaşı taktiğini devreye koydukça yüz yıllık soykırım rejiminin, tüm iddialarına rağmen yıkılmaktan kurtulamayacağı bir kez daha oldukça çarpıcı görülmüştür. | ||
© 2021 Serxwebûn |