Sal: 40 / Hejmar: 470 / Sibat 2021
2020 yılı dünya ve Kürdistan’da kadın özgürlük hareketlerinin gelişimi ve ardında bıraktığı direniş ve özgürlük mirasıKanûn 2020
Besê Erzincan Kadın özgürlük hareketleri önceki yıllar gibi 2020 yılını da direniş ve özgürlük yılı olarak geçirdi. Beş bin yıllık egemen erkek iktidarı ilk kez bu yüzyıl ve son bir yıl bu denli kaybetme korkusu içindedir. Kapitalist modernitenin insanlığın yaşadığı bunalımlara çare olmaması, buna paralel olarak dünyada gelişen anti-kapitalist muhalefetin etki gücünün artması, şiddete dayalı, faşist iktidarların işbaşına gelmesine yol açtı. Bu faşist iktidarlar zihniyetlerinden kaynaklı var olan sorunları daha da derinleştirdi. Dolayısıyla egemen eril zihniyet radikal toplumsal muhalefetin gelişmesinden derin bir korku duymaktadır. Eril zihniyet toplumsal sorunları üreten kaynaktır Erkek egemen zihniyet yaşamın tüm alanlarında kendi hükmünün sürmesini ister. Bunun için her yöntemi dener ve her şeyi göze alır. Hakimiyet kurduğuna bu biçimde inanır. Ancak insan, özelde de kadınlar düşünen, sorgulayan, özgürlüğe aşık varlıklardır. Sürekli egemenlikli yaklaşımı bir biçimde aşmak isterler, aşındırırlar. Sonrasında sistemi zorlayarak onların başına yıkabilirler. Erkek egemen sistem, Demokratik Modernite güçlerinin birleşmesi, özgürlük ve demokrasi cephelerini oluşturması halinde sonunun geleceğini bilmektedir. Bu yüzden böylesi devrimsel anlarda egemenler, özgürlük güçlerinin birleşme ve mücadele etme anlarında baskı ve zor aygıtlarını çok daha fazla devreye koyarlar. Kapitalist modernite sistemi, ABD başkanı Trump tarzında kişiliklerin işbaşına gelişi ile dünya çapında yaşanan bunalımı kendi lehine çevirmek istedi. Birçok ülkede faşist erkek tiplemeleri işbaşına getirildi. Bu temelde başta kadınlar olmak üzere uyanan insanlığı yeniden bastırmayı ve ömürlerini bunun üzerinden uzatmayı hedeflediler. Eril zihniyet toplumsal sorunları üreten kaynaktır. Faşist, liberal maskeler takarak insanlığı bastırmak ya da kandırmak isteseler de boşunadır. Çağımız aynı zamanda tüm egemenlikli maskelerin düştüğü, radikal demokrasi ve özgürlükler çağıdır. 2019 yılının sonundan itibaren dünyanın gündemine giren Covid-19 salgın hastalığı, egemen erkek sistemin bulaşıcı hastalığıdır. Sistem bir salgına dönüşmüş ve insanlığın başına bela olmuştur. Bu salgın, insanlığın yaşadığı derin bunalımın, mutsuzluğun ve çözümsüzlüğün ölümcül, bulaşıcı hastalık derecesine geldiğini gözler önüne sermiştir. Toplumsal yaşamı alabildiğine zorlayan bu ölümcül salgında bile egemen erkek zihniyeti mevcut durumu nasıl kendi iktidarı, zenginliği lehine çevireceğini düşünmüştür. Nitekim Koronavirüs salgını sonrası dünya zenginleri daha da zenginleşmiştir. Kadın çok değerli bir mülk ve en verimli köle haline dönüştürülmüştür Koronavirüs salgınından en fazla kadınlar zarar görmüştür. Kadına yönelik şiddet ve tecavüzün, katliamların çok fazla arttığı bilinmektedir. Koronavirüs nedeniyle alınan ‘tedbirler’ başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin köleleştirilmesine araç edilmiştir. Bu hastalık karşısında tüm toplumun eve kapatılarak ‘tedbir’ alınması ve tek çarenin eve kapanma olarak gösterilmesi de tartışmalı bir konudur. Yine hastalık bahane edilerek tüm gösteri haklarının ve toplumsal itiraz yöntemlerinin bir biçimde engellenmesi son derece düşündürücüdür. Belli ki egemen erkek sistemin araçları olan devlet ve iktidarlar, bu süreci kendi hakimiyetlerini, zenginliklerini artırmak, insanlığı daha fazla köleleştirmek için kullanmıştır. Bilindiği gibi kadınların evlere kapatılması, evlilik kurumu içine alınarak erkeğin mülkü haline getirilmesi tarihi, kadını sömürgeleştirme tarihidir. Erkek egemen sistem mitolojik çağdan başlayarak felsefe çağına, din ve bilimler çağına kadar da cinsiyetçiliği altın bir kural gibi benimseyerek korumuş ve geliştirmiştir. Kadın, çok değerli bir mülk ve en verimli köle haline dönüştürülmüştür. Evlilik kurumu özünde, kadının kölelik statüsünü derinleştirmiştir. 21. yüzyıl ile birlikte kadın özgürlük hareketlerinin büyük bir bilinçlenme, örgütlenme ve verili sisteme karşı başkaldırışları bilinmektedir. 19. yüzyıl sınıf devrimlerinin, 20. yüzyıl ulus devrimlerinin, 21. yüzyıl ise tüm bunları da kapsayan bir kadın devrimi çağıdır. Geçtiğimiz 20 yıl boyunca sistem karşıtı gelişen hareketlerin en ön saflarında nitelik ve nicelik olarak en fazla kadınlar yer aldı. Gelişen özgürlük hareketlerine en fazla kadınlar katıldı ve kadınların ayaklanması diğer kesimlerin, sınıfların, ulusların ayaklanmasına benzemez. Toplumu direk etkileyen, ruhlara, duygulara işleyen yanı vardır. Özgürleşen kadının erkekler ve tüm toplum üzerine etkisi çok güçlüdür. Salgın hastalıktan korunmak için eve kapatma stratejisi üzerinde çok yönlü düşünmek gerekir. Dünyada adeta gelişen kadın özgürlük muhalefetine karşı egemen erkekliğin direk bir savaş açması gibi objektif bir pozisyon ortaya çıkıyor. Kadınların kapatıldıkları evlerde erkekler tarafından korkunç derecede şiddete, tecavüze, katliama maruz bırakılması bunun en temel göstergesidir. Koronavirüs salgını gerekçe gösterilerek aslında kadınların özgürlük istemleri, hak ve talepleri, kendilerini ifade etme zeminleri ortadan kaldırılmaya çalışıldı ve bu halen sürmektedir. Fakat egemen erkek sistemin kadınların statüsünü sömürge, ikinci cins olarak tutma planları kadınların direnişleri, mücadeleleri ile boşa çıkarılmıştır. Beş bin yıllık erkek egemen tarih boyunca kadınlar hiç bu kadar erkek egemen zihniyeti ve onun gerçekliğini kavramamış ve bu denli bilinç kazanmamıştır. Liberal erkek egemenliğinin maskesi de hiç bu kadar düşmemiştir. Güçlü direnişler sonucunda devletler İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi başaramamıştır Yine bu süreçte kadınlar arası birliğin, birlikte mücadele etmenin kesin gerekliliği konusunda tüm kadınlar konsensüse ulaşmışlardır. İnternet üzeri dünyanın her tarafında kadınlar birbirleri ile ilişkiye geçmiş, ortak mücadele platformları geliştirmişlerdir. Kadınlar, eve kapatma stratejilerine karşı hem ev içinde mücadele etmişler hem de evlerin dışına çıkarak çeşitli biçimlerde isyanlarını geliştirmişlerdir. Dolayısıyla yaşanan süreçte kadınlar ciddi zorlanmalar yaşasalar da, bilinçlenme, örgütlenme ve ortak mücadelenin geliştirilmesi konularında çok önemli aşamalar kaydetmişlerdir. Örneğin; kadınların İstanbul Sözleşmesi etrafında yürüttükleri mücadele ve direniş bu temelde ele alınıp değerlendirilebilir. 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan sözleşmeye 40 devlet imza attı. İlk imza atan Türk devletidir. İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik şiddet, aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak bilinmektedir. Türk devleti 2020 itibarıyla bu sözleşmeden çekilmeyi gündeme aldı. Bu sözleşmenin en önemli maddelerinden biri, devletin kadını aile içi şiddetten koruması maddesidir. Sözleşme, egemen erkek yaklaşımlara karşı devleti yaşamın bir çok boyutunda sorumluluk altına almakta özelde de erkek egemenliğini kısıtlamaktadır. Yaşamın içinde, özellikle de aile içinde kadını bir mülk ve köle olarak gören faşist AKP anlayışı elbette İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmez. Dolayısıyla AKP-MHP faşist iktidarının kadın özgürlüğüne düşman tutumunu, bu sözleşmeden çekilme biçiminde gösterdi. Buna karşılık AKP içindeki kadınlar bile İstanbul Sözleşmesi’nden Türk devletinin geri çekilmesine karşı çıktılar. Unutmayalım ki; AKP’nin işbaşına gelmesi ve iktidarını sürdürmesinde kadınların yoğun desteği oldu. Başlangıçta, ‘başörtüsü’ meselesi ve sayısız vaatlerle kadınların oyunu alarak iktidara geldi. MHP ile ittifakı, kendi esas zihniyeti ve egemen erkek yaklaşımı, kadınlara pragmatik, düşmanca yaklaşımı nedeniyle şimdi İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmek istemektedir. Dikkat edilirse Korona süreci ile birlikte Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi birçok defa gündem oldu. Bunun bir nedeni de Koronavirüs süreci ile birlikte eve kapatılan kadına yönelik artan şiddet olaylarında erkeklerin işini kolaylaştırmak ve erkeğin tarafını tutmaktır. Ayrıca Türk devleti, İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan, taraf olan birçok devletin; Macaristan, Polonya gibi ülkeleri de bu sözleşmeden çekilmeleri için teşvik etmiştir. Egemen erkek zihniyetin bu çirkin ittifakına karşı kadınlar da ortaklaşa çalışmalar yürütmüş ve mücadelede kararlığını ortaya koymuştur. Sözü edilen bu ülkelerde güçlü kadın direnişleri karşısında devletler İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi başaramamıştır. Kadın iradesi modernist sisteme bağlanmaya çalışılmaktadır ABD seçimlerinde Joe Biden’nın kazanması ve yardımcılığına ilk kez bir kadının, Kamala Harris’ın getirmesi de 2020 yılı açısından değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Dünyada gelişen kadın özgürlüğü, halkların başkaldırısı sonucunda ABD’de böyle bir tercihe gidilmek zorunda kalınmıştır. Yine Biden basın ekibinin neredeyse tamamını kadınlardan oluşturdu. Amerika küresel bir güçtür. Günümüzde ve önümüzdeki on yıllarda gelişen ve gelişmeye devam edecek olan kadın özgürlük mücadelesini görerek hareket etmektedir. Kadınların toplum içindeki etkisi ve gücünü bilerek, kendi iktidarını güçlendirme temelinde bir yaklaşım göstermektedir. Kadınlar bir takım kazanımlar elde edecekse bunun öncülüğünü de kendisi yapma, kadınları kendine bağlama, kadın iradesini modernist sisteme bağlama çabasındadır. Kadınlar bunu iyi görmeli ve sistemin bu yaklaşımını çok iyi değerlendirmelidir. Kadınlar, sistem içinde erimeden hem kendi özgün örgütlenmelerini yapmalı ve özgürlük programları çerçevesinde hareket ederek bunu hayata geçirmeli hem de sistemin bu yaklaşımını kendi lehine çevirebilmelidir. Kadınların sistemin bu yanını iyi çözümleyerek örgütlü, programlı ve hedefli mücadele etmesi son derece önemlidir. Erkek egemen sistem, kadınlara sistem içinde bir takım haklar vererek radikal kadın özgürlük çizgisine, kadın sistemine, alternatif yaşamın gelişimine engel olma stratejini izlemektedir. Esas amaç; radikal kadın özgürlük mücadelesinin önüne geçmek, özgürlük taleplerinin sistem içinde eritilmesini sağlamaktır. Radikal kadın özgürlük mücadelesinin kapitalist modernist sistemi değiştirecek esas güç olduğunu görmekte ve bilmektedirler. O yüzden de kadın özgürlük mücadelesini liberalize ederek sonuç almak istemektedirler. Erkek egemen sistemin siyaset ve politikaları karşısında kadın özgürlük hareketleri bu revize ve reformize etme çabalarını çok iyi görmeli ve değerlendirmelidir. En önemlisi de, radikal kadın hareketleri sistemin bu bazı haklar meselesini güçlü değerlendirerek, radikal özgürlük için bir basamak haline getirmesidir. Böylelikle kapitalist modernitenin kendileri için açtığı bu tuzağı tersine çevirip, egemen erkekliği tuzağa düşürebilirler. Kürt kadınlarına yönelik bilinçli ve planlı bir saldırı yürütülmektedir 2020 yılı Kadın Hareketi açısından önceki yıllar gibi yine direniş yılı oldu. TC faşist devletinin Bakurê Kurdistan, Rojava, Heftanîn, Xakûrkê, Medya Savunma Alanları’nın tümünde gerçekleştirdiği saldırılara Kürt kadınları en önde fedaice karşılık verdi. Türkiye tarihinin en azılı kadın ve Kürt düşmanı olan, faşist AKP-MHP iktidarı saldırılarını çok yönlü yürüttü. Bakurê Kurdistan’da Kürt kadınlarını özel olarak hedefledi. Özel timler, asker ve polisler, korucular kısacası devlete bağlı tüm silahlı güçler özel bir planlama ve görevlendirme dahilinde genç Kürt kızlarına saldırtıldı. Taciz, tecavüz, kaçırma, günlerce alı koyma, fuhuşa zorlama ve madde kullanımına alıştırma, öldürme, tutuklama ve daha sayamayacağımız bir çok saldırı için özel görevlendirmeler yapıldı. Amaç; Kürt kadınları şahsında tüm kadınların, halkımızın özgürlük umutlarını kırmak, teslim almak, kişiliksiz hale getirmektir. En son Kercews’te (Gercüş) 15 yaşındaki bir kız çocuğuna onlarca erkeğin tecavüzü de bu olaylardan biridir. Ama herkes bilmelidir ki; bu tür saldırlar Kürt kadınlarını ve halkımızı yılgınlığa değil tam tersine öfkeye ve intikam alma duygusuna götürmektedir. Kürtler bu yapılanların intikamını misliyle alacaktır. Çünkü bu halk ve kadınlar, özgürlük bilincinde derinleşmiş bir direniş kültüründen geliyor. Yapılanları asla unutmayacaktır. Bugün Kürt kadınları direnişleriyle ve oluşturdukları ideolojik bilinçle kadınlara, halkımıza ve halkların direnişine öncülük ettiğinden vahşi bir şekilde saldırıya uğramakta ve özel savaş yöntemlerine maruz kalmaktadır. Kadınlar fuhuşa, ajanlaştırmaya, uyuşturucuya bulaştırılmak istenmektedir. Yine en fazla Kürdistan’da kadınlara şiddet uygulayan, öldüren erkekler serbest bırakılmıştır. Faşist AKP iktidarı bu dönemde Kürdistan’da uyguladığı özel savaş politikalarını yeniden gözden geçirmiş, yeni bir planlamaya gitmiş ve bu temelde kendini örgütlemiştir. Bunun iyi görülmesi ve boşa çıkarılması yönünde özgürlük mücadelesi yürüten kadınların da güçlü bir planlamaya ve örgütlemeye ihtiyacı vardır. Rêber Apo’nun felsefesi kadınları Mezopotamya topraklarında yeniden yüceltme felsefesidir Unutulmamalıdır ki; Rêber Apo’nun felsefesi, kadınları Mezopotamya topraklarında yeniden yüceltme felsefesidir. Kürt kadınının kimliğiyle, öz güce, güvene dayalı bir varlık haline getirilmesi felsefesidir. Bu temelde Kürt kadınları ile Rêber Apo arasında büyük bir sevgi, saygı ve bağlılık ilişkisi vardır. Yani içtenlikli, çıkarsız, sade, emeğe dayalı bir yoldaşlık bağından bahsediyoruz. Dolayısıyla Rêber Apo aynı zaman da bir kadın önderidir. Kürt kadını hem tarihsel hem toplumsal nedenlerden dolayı kişiliğinde birçok değeri taşır. PKK mücadelesi ile birlikte üzeri küllenen, yok edilmek istenen bu yapıcı, oluşturucu, direngen, cesur kadın özellikleri yeniden ortaya çıkarıldı. Yine özgürlük ideolojisi ile buluşan, mücadele eden, özgür iradesini açığa çıkaran Kürt kadınları kendi özüyle buluştu. Kadında bu gelişmeyi sağlayan ise Önderliğimizdir. Önderliğin geliştirmiş olduğu Kadın Özgürlük Çizgisidir. Bu yönüyle ele alıp değerlendirdiğimizde, “Önderliğin özgürlüğü kadınların özgürlüğüdür” şiarı daha iyi anlaşılacaktır. Kürt Kadın Hareketi olarak mücadelemizin ve direnişimizin özü de budur: Önderliğimizin fiziki olarak özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulmasıdır. Tüm mücadelemiz bu esas üzerinedir. Türk devletinin özel savaş politikaları temelinde özelde Kürt kadınları olmak üzere bölgedeki halklara karşı yeniden saldırıya geçmesi, onun kanlı, soykırımcı tarihi ile bağlantılıdır. Osmanlı’da aile ve yaşam düzeni ataerkil özelliklere sahiptir. Yine başka halklardan devşirdiği çocukları, kadınları asimile ederek, kendi devlet çıkarları temelinde biçimlendiren bir soykırımcı zihniyete sahiptir. TC devleti de bu geleneği devralmıştır. Kuruluşundan bu yana bir özel savaş rejimidir. Bu rejim yalana, dolana, sahtekarlığa, hırsızlığa, talana, çarpıtmaya ve insanların düşkünleştirilmesine, iradesizleştirilmesine dayanır. Türk özel savaş rejimi insanı insanlıktan çıkaran en vahşi rejimlerden biridir. Dikkat edilirse, Kürt kadınlarına yönelik geliştirilen yöntemler aynı zamanda soykırımdan geçirilen, devşirilen, asimile edilen halklara yönelik uygulanan politikalarla benzerdir. Devlet bu politikalarla Kürt kadını şahsında Türkiye’deki tüm kadınlara, halklara, inançlara, emekçilere, muhaliflere gözdağı vermektedir. Bu bağlamda, Türk devletinin özel savaş politikalarına karşı toplumun özsavunmasını toplumsal işbirliği temelinde geliştirmesi, ayaklanması bir gereklilik olmaktan öteye artık bir zorunluluktur. Susmak çare değildir. Bu tecavüzcüler ele geçirildiğinde toplum tarafından cezaları kesilmelidir. Kadınlar, genç kızlar kendi aralarında örgütlü olmalıdır. Sadece ailelerin kızları sahiplenmesini beklemek de çok gerçekçi değildir. Özellikle genç kızları toplum, toplumsal duyarlılık sahiplenebilir. Kadın özgürlük hareketlerinin mahallelere kadar örgütlü olması, toplumu, genç kızları eğitmesi, bu tür olaylarda kadınların ortak tavır koyması, birbirini sahiplenmesi gerekmektedir. Özsavunma da bu temelde geliştirilmelidir. Bu dönem, kadın kazanımlarına en fazla saldırının yapıldığı bir dönem oldu. El konulan belediyelere atanan kayyumların ilk işi kadın dairelerini kapatmak oldu. Eşbaşkanlık sistemine saldırıldı. Kadınlar sokaklardan çekilmeye zorlandı. Kadınlar eve kapatılmaya, erkeğin hizmetine koşturulmaya ve çocuk doğurma makinesine dönüştürülmeye çalışıldı. Faşizm bu politikalarla kadını siyasetten, sivil toplum örgütlerinden, kamusal alandan uzaklaştırarak toplumun dışına itmeye çalıştı, bunu hedefledi. Bilindiği gibi eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemi ile milyonlarca kadın yaşamın her alanına girerek tecrübe kazandı, çeşitli konularda söz ve irade sahibi oldu. Kadınlar bu dönemde güçlü bir örgütlülüğe kavuşmuştu. Devlet geliştirdiği saldırılarla kadının bu haklarına saldırmış ve kamusal alandan kadının rengini silmeyi hedeflemiştir. Faşist zihniyet kadının özgürleşmesinden korkmaktadır. Bu nedenle eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemine saldırmaktadır. Çünkü; bu sistemin tüm Türkiye, Ortadoğu ve dünya kadınlarını etkilediğini görmekte ve bilmektedir. Bu sistem ayın zamanda kadınlar tarafından en çok benimsenen ve esas alınan bir yaşam modelidir. Bu model aynı zamanda radikal demokrasinin, yerel demokrasinin geliştirilmesinde de çok önemli bir rol oynamıştır. Kürt kadınları Korona sürecinde en fazla şiddet gören, yoksullaşan, zorlanan kesim olmuştur. Buna karşın Kurdistan’da en fazla faşizme karşı koyan, direnen yine bu kadınlar olmuştur. Direnişten asla vazgeçmemişlerdir. Heftanîn direnişi kadın direnişi haline gelmiştir Gerillaya yönelik saldırılarda, özellikle Heftanîn’deki savaşta, Türk kontralarına ve çetelerine en fazla direnen yine Kürt kadın gerillası olmuştur. Heftanîn direnişi adeta bir kadın direnişi haline gelmiştir. Dolayısıyla Demokratik Modernite gerillacılığını geliştirmede kadın gerillalar öncülük yapmıştır. “Gerillanın artık hükmü kalmadı. Türk devletinin tekniğine karşı başarılı olmaz” söylem ve iddiaları böylelikle boşa çıkarılmıştır. Rojavayê Kurdistan Devrimi’nin bir kadın devrimi olarak geliştiği biliniyor. Burada kadınlar tarihte ilk kez alternatif bir yaşamı inşa temelinde çalışmalara öncülük etmiş ve halen de bu öncülüğünü sürdürmektedir. Bu temelde de büyük bedellerde vermektedir. Bu yıl faşist Türk devletinin hava saldırısında Zehra, Hebûn ve Emine ana katledildi. KJK Yürütme Konseyi Üyesi Leyla Agirî arkadaşımız da Medya Savunma Alanları’nda yapılan hava saldırısı sonuc şehit edildi. Leyla Agirî, Kürt Kadın Hareketi’nin en seçme, değerli bir yönetim üyesiydi. Özellikle 1990 sonrası Kürt Kadın Hareketi’nin tecrübelerini şahsında toplamış, Önderliğimizin eğitimini görmüş, kendisini oldukça eğitmiş ve geliştirmiş bir arkadaşımızdı. Yaşam dolu, inançlı, kararlı, cesur, yoldaşlarına, halkına ölümüne bağlı bir kadın öncüydü. Faşist Türk devleti bu kadın düşmanı politikaları ile İran başta olmak üzere tüm Ortadoğu ülkelerine örnek olmaya çalışmaktadır. Dünyada elinin uzandığı her yerde kadın özgürlüğünü bastırmak, yok etmek için en çirkin egemen erkek ittifaklarını geliştirmektedir. Dünyada kadına düşman ülkelerin başında gelmekte ve bu konuda öncülük etmekte ve teşvik etmekte, yaptığı diplomatik görüşmelerde bu konudaki düşünce ve tecrübelerini diğer ülkelere de aktarmaktadır. Yine DAİŞ örneğinde gördüğümüz katliamcı ve tecavüzcü politikalarını Mezopotamya’da yaygınlaştırmaya, hakim kılmaya çalışmaktadır. Kürt kadınlarının şahsında alternatif özgür yaşam hedeflenmektedir TC devletinin bu saldırılarının arkasında ABD başta olmak üzere sistem güçlerinin yer aldığını biliyoruz. Çünkü kapitalist modernite, kadın köleliği temelinde şekillenmiştir. Bu nedenle Kürt Kadın Özgürlük Hareketi sadece TC devletinin hedefinde değildir. ABD öncülüğündeki kapitalist modernist sistem de Kürt Kadın Hareketi’ni hedeflemektedir. Sakine Cansızlardan başlayarak ve günümüze kadar gelen Kürt Kadın Hareketi’nin öncülerinin dağda ve şehirde özel olarak hedeflenmesi, suikastlara uğraması bununla bağlantılıdır. Kürt Kadın Hareketi, duruşu ve çalışmaları ile giderek kadınları erkeklerin elinden almaktadır. Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve pratikleşme düzeyi ile bugün tüm dünya kadınlarına öncülük etmektedir. Esasta hedeflenen; Kürt kadınlarının özgürlük hareketlerine öncülük etmesi durumudur. Çünkü; Kürt kadınları hem fedaice direnmekte, emek harcamakta hem de hiçbir devrimde görülmeyen bir nicelik ve nitelikte Kürt halkının özgürlük mücadelesine öncülük etmektedir. Bu anlamıyla Kürt kadınlarının şahsında alternatif özgür yaşam hedeflenmektedir. Dolayısıyla faşist Türk devleti, soykırımcı, katliamcı, talancı özelliklerinin yanı sıra küresel güç odakları tarafından da çeşitli politikalarla teşvik edilmekte, yönlendirilmektedir. Bu konuda ABD ve Rusya başat rol oynamaktadır. Tabii onlar da Türk devletinin saldırgan, katliamcı politikaları aracılığıyla daha fazla bölgeye yönelmekte, Ortadoğu’ya, Kafkaslara daha fazla müdahale etme imkanlarına kavuşmaktadırlar. Bu durum ayın zamanda silah ticareti, petrol vb yeni pazar alanlarına ulaşmayı da sağlamaktadır. Dolayısıyla tüm bu politikalar Türk devletinin Rusya ve ABD ile danışıklı bir şekilde ilerlediğini, hatta onlar tarafından teşvik edildiğini ortaya koymaktadır. Geliştirilen kampanyalarla kapitalist sistemin ve TC’nin hedefleri boşa çıkarılacaktır 2020 yılı itibarı ile KCK’nin “Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlesine paralel KJK olarak başlattığımız “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı” Hamlesi, başta TC devletinin saldırıları olmak üzere kapitalist modernite sisteminin saldırılarına karşı durmak, özsavunmayı güçlendirmek, kendi alternatif sistemimizi inşa etmek, korumak ve bu temelde Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamak temelinde geliştirilmiştir. KJK olarak “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı” Hamlemizi her alanda yürütülen çeşitli kampanyalarla birlikte yürütmekteyiz. Kadın Hareketi olarak böyle bir slogan çerçevesinde çalışmalarımıza ağırlık vermemiz, hem siyasal hem askeri hem de toplumsal olarak yaşadığımız sorunların bir tespitini yaptığı gibi, nasıl bir mücadele yürütmemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır. Biz nasıl ki 21. yüzyılı kadınların özgürlük yüzyılı haline getirmek istiyorsak aynı çerçevede erkek egemenlikli sistem de bu yüzyılı tersinden, kadın kırımları yüzyılı haline getirmek istemektedir. Bu nedenle Kürt kadınları olarak bulunduğumuz her alanda, başta Türkiye ve Bakurê Kurdistan’da olmak üzere “Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı” Hamlesi temelinde direnişi örgütlü ve planlı bir şekilde yükseltme yaklaşımı içinde olduk. Dikkat edilirse KCK hamlesine de en fazla kadınlar sahip çıktı. Bu süreçte direnişin öncülüğünü Bakur’da kadınlar yaparken, Avrupa’da da Kürt Kadın Hareketi hem geliştirdiği eylemlerle hem de yürüttüğü “Diktatörü Yargılamak için 100 Neden” Kampanyası ile gündemi belirlemiş, direniş ruhunu canlandırmış, büyütmüştür. Yine bu çerçevede Rojava’da, Başûr’da, Rojhilat’ta kadın gündemli hamleler yürümektedir. 2021 yılını da bu hamlelerimiz doğrultusunda karşılayıp, direnişi daha da geliştirip, derinleştireceğiz. Kürt kadınlarının 2021 hedefleri Bu temelde; Kürt kadınları önümüzde ki dönemde özgürlük mücadelesinde öncülük rolünü ve misyonunu yaşamın her alanında; ideolojik, siyasi, toplumsal alanlarda gösterecektir. Unutmayalım ki; Kürt kadınları ve dünya kadınları çok önemli bir özgürlük zamanını yakalanmıştır. Bu anlamda en çok da kadın birliği, sevgisi, örgütlülüğünü geliştirecek, bilincimizi daha da yükseltecek, kararlılığımızı, irademizi, dayanıklı olmayı geliştirecek bir düşünce ve duygu dünyasını içimizde büyütecek ve çevremize yayacağız. Kadınlara yönelik şiddeti, küçük yaşta evlendirilmeleri, ekonomik sorunları çözmek için kooperatiflerin oluşturulması, kadınların kültür, sanat, spor gibi alanlarda kendisini geliştirmesi için planlamalarımızı adım adım hayata geçirmeliyiz. Bu konularda eksikliklerimizi hızla aşmalıyız. Kadınlar birlikte yaşama ve iş yapma kültürünü edinebilmelidir. Birbirini koruyacak, güçlendirecek çalışmalar içinde olmalıdır. Erkeğin denetiminden çıkarak eşit ve özgür iradeli bir biçimde erkekle ilişkilenebilmelidir. Dünyadaki kadınlarla gündem ortaklaşmasını yaratmak önemlidir. Özellikle de Demokratik Kadın Konfederalizmini geliştirme çalışmalarını daha somut yürütmeliyiz. Bu anlamda da güçlü bilgi, birikim ve tecrübeye sahibiyiz. Sakine Cansızlardan başlayan süreç YPJ’ye, toplumsal alandaki kadın örgütlerine kadar uzanıyor. Rojava’daki Kadın Devrimi devasa bir kadın tecrübesini içeriyor. Kürt Kadın Hareketi’nin tecrübesi en çok da Rojava’da vücut buluyor. Bunu dünya kadınlarına mal etme ve tecrübemizi aktarma oldukça önemlidir. Yine Ortadoğu’da başta Arap kadınları olmak üzere Türk, Ermeni, Fars, Afgan, Laz, Çerkez, Pontus, Romen, Alevi, Yarsan, Müslüman, Şia, Yahudi tüm halklar ve inançlardan kadınlarla Mezopotamya Kadın Mozaiği temelinde bir araya gelme, birlik oluşturma çalışmalarımız vardır. Bu konudaki çalışmalarımız önümüzdeki yıllarda hız kazanacaktır. Kürt kadınları olarak bu dönemde ulusal birlik çalışmalarını canlandırmak stratejik hedeflerimizdendir. Kadın meclislerini, komünlerini geliştirme, çalışmalarımızın özünü oluşturmaktadır. Bu temelde meclis ve komün çalışmalarına ağırlık vererek tek tek her kadına ulaşma hedefimiz vardır. Kadınlar beş bin yıllık erkek egemen sistem içinde tarihten, kültürden, sosyal bilimlerden, her türlü bilimden koparıldılar. Düşünce ve bilinçlerinin gelişmemesi için egemen erkek sistem her yolu denedi. Jineoloji ile bu erkek zihniyetli bilme metoduna alternatifimizi ortaya koyduk ve bu anlamda her yerde kadın akademilerimizi geliştiriyoruz ve geliştireceğiz. Kadınlar açısından akademiler ve eğitimler her şeyden daha fazla önemlidir. Unutulmamalıdır ki; bilinçlenmeyen kadın örgütlenemez, eyleme geçemez. Yine özsavunma ve özgür yaşamı inşa etme, Demokratik Ulusun boyutlarını örgütlemeliyiz. Bu çalışmalar yürütüldüğü taktirde 2021 yılında kadın özgürlük mücadelesi çok daha fazla büyüyecektir. 2020 yılını direniş ile geçirdik. Ancak yürüttüğümüz çalışmalarda çok fazla eksikliklerimiz de oldu. Bunlardan ders çıkararak 2021 yılına korkusuz bir şekilde giriyoruz. Kararlıyız. İddiamız ve ideallerimiz çok büyüktür; mutlaka başaracağız! | ||
© 2021 Serxwebûn |