Sal: 40 / Hejmar: 470 / Sibat 2021
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nü Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı Hamlemiz ile karşılıyoruzMijdar 2020
Besê Erzincan Yeni bir dünya düzeni şekilleniyor. Bu düzenlenişin özgürlük-kölelik ivmesi, kadınların özgürlük mücadelelerine öncülük etme, sürükleme düzeyleri ile doğru orantılı gelişecektir. Erkek egemen sistem bu süreçte, kadınları kendi hakimiyeti altına almak, denetimde tutmak için daha incelikli köleleştirme düzeneklerini uygulamak isteyecektir. Buna karşılık kadınlar da özgürlük duruşu ve alternatif özgür yaşam sistemlerini geliştirerek direneceklerdir. Özgürlük ve demokrasi cephesinde yer alan güçlerin radikal özgürlük çizgisi ile mücadele etmesi son derece hayatidir. Radikal özgürlük çizgisi, kadınların, halkların, inanç guruplarının kendi öz yönetimlerini, özsavunmalarını oluşturabilmelerinden geçer. Kadınlar öz güç, irade, örgütlülük ve eylemliliklerini tüm yoğunluğu ile ortaya çıkarmalıdır. Kadın Özgürlük Çizgisi’nin irade ve renginin yaşamın her boyutunda eşitçe ve adaletli ortaya çıkarılması, sanıldığından çok daha hızlı ve kalıcı sonuçlara ulaşması mümkün kılacaktır. Kadın Özgürlük Çizgisi temelinde verilen sınıfsal, ulusal, ekolojik mücadeleler bütünlüklü kapsamlı sonuçlar almayı beraberinde getirir. Kadın Özgürlük Çizgisini özümseyerek tüm mücadelelere bakış, beyinlerin, yüreklerin görme ve hissetme gücünü çoğaltır, derinleştirir. Bu nedenle de direnişi amansız kılar. Kadın ve erkeğin birbirine yabancılaştırılması tüm savaşların özüdür Günümüzde yapılan araştırmalar, arkeolojik-tarihi bulgular temelinde bilinmektedir ki; erkek egemen sistem beş bin yıllık tarihsel süreci boyunca temel yöntem olarak kadınlar üzerindeki baskı, şiddet, zoru sürekli arttırarak, ideolojik boyutta mevcut düzeninin değişmezliğini ikna çalışmalarıyla varlığını sürekli kılmayı sürdürebilmiştir. Toplumsal yaşam modelini de bu egemenlikli erkek anlayışları temelinde şekillendirmiştir. Tarihsel olarak da bilinmektedir ki, kadınların toplumsal yaşamdan, kadın birliğinden koparılarak evlere kapatılması, şiddet, tecavüz yöntemleri temelinde erkeğin mülkü haline gelmesi dünyada sürdürülen her türlü savaşımın özünü oluşturur. Kadın ve erkeğin birbirine yabancılaştırılması tüm savaşların özüdür. Kadının mülk haline getirilmesi hakiki aşkın, sevginin öldürülmesi, savaşların, eşitsizliğin oluşturulma tarihi olmaktadır. Kadının mülkleştirilmesi için erkeğin yürüttüğü savaş yöntemleri, sonrasında toplumun tüm kesimlerine uygulanmıştır. İlk savaşlar, iktidarlar ve devlet sistemleri bu temelde geliştirilmiştir. Egemenlik, savaş, iktidar, devlet; insanların birbirine düşmanlaştırılması, iradenin kırılması, yabancılaşma, duyguların öldürülmesi, kadınların köleleştirilmesi ile başlamıştır. Feodal düzende kadınların eve kapatılarak sömürülmesi söz konusu iken, kapitalist düzende ise kadının her mekanda, evde, okulda, işyerinde, sokakta her yerde baskı altına alınması, şiddete uğraması, sömürülmesi durumu söz konusu olmuştur. Egemen erkek sistem, kapitalist düzende kadına yönelik şiddeti çok amaçlı bir biçimde derinliğine planlayıp, bir yaşam tarzına dönüştürmüştür. Diğer yandan kadınlar evlerin dışına çıkabildiklerinden, özgürlük bilinci örgütlülük ile buluştukça mücadele ile özgürleşme ihtimalleri de gelişebilmektedir. Günümüzde kadınların özgürleşme mücadelesine karşı küresel egemen erkek sistem saldırılarının alabildiğine geliştirildiğini görmekteyiz. Kapitalist modernist sistem sahiplerinin sömürü düzenini derinleştirme stratejilerine karşı kadınların da bilinçlenme ve örgütlenme düzeyleri sürekli artmaktadır. Hegemonik düzenin küreselleşmesi yanında özgürlük mücadelesi yürüten güçlerin de çeşitli ittifak ve ortak mücadeleler geliştirerek evrenselleştiğini görmekteyiz. Egemen erkek sistem, insanlığın büyük emeklerle ortaya çıkardığı bilimsel ve teknik buluşlarını kendi hakimiyeti için kullanmaktadır. Diğer yandan özgürlük, hak ve adalet için mücadele edenler boş durmayarak, onlar da insanca bir yaşam için bilim ve tekniği kendi yararları için kullanmaya çalışmaktadırlar. 2020 yılı itibarı ile dünyada Covid-19 salgın hastalığı nedeniyle sağlık problemi temel bir gündem olarak insanlığın, kadınların gündemini oluşturdu. Eril zihniyetin daha çok sömürüye, kâra, dayalı tüketim endeksli aklı, dünyayı savaşlar, doğal felaketler, salgın hastalıklarla karşı karşıya bıraktı. Covid-19 bulaşıcı hastalığı nedeniyle devletçi sistemin ekonomi, sağlık, eğitim sistemleri başta olmak üzere tüm yaşam düzenleri alt üst oldu. İnsanlar evlere kapatıldı. Salgın sürecinden en fazla zarar görenler ise yine kadınlar oldu. Bu bağlamda; Covid-19 salgını nedeniyle kadına yönelik şiddetin, tecavüz oranlarının çok arttığı bir dönemi yaşamaktayız. Tarihsel olarak kadına yönelik şiddetin, tecavüzün arttığı dönemlere çok iyi bakmamız, değerlendirmemiz gerekir. Kadına yönelik şiddetin arttığı dönemler; kadınların toplu bir biçimde iradesini kırmak, erkeğin kadını bütünüyle teslim almak istediği zaman dilimlerine denk geliyor. Devlet ve iktidarların tüm toplumu teslim almasına kadar götürülen bir süreç, bu temelde işletilmek isteniyor. Küresel hegemonik erkek sistemin bu salgın sürecinde kadın kırımıyla kadını teslim almaya çalıştığı, özgürleşmek isteyen kadınların mücadelesinin önünü kesmeye, durdurmaya çalıştığı açık ve somut olarak görüldü. Özünde toplumların köleleştirilmesine giden tarihsel kural bir kez daha işletildi. Yani, “Toplumu hakimiyet altına almak, sömürmek istiyorsan, öncelikle kadınlardan başla!” Bu mantalite ile kadınlar şahsında giderek tüm toplumsal yapılara yayılan baskı, şiddet, sömürü politikaları dalga dalga geliştirildi. Korona süreci ile birlikte küresel hegemonik sistem, egemen erkeklik, devlet sistemi çok daha fazla sorgulandı. Özgürlük arayışları, eşit ve adaletli yaşam biçimlerine özlem çok daha fazla arttı. İnsanlığın, kadınların verili sistemi en fazla anladığı, bilinçlendiği, öfke ve nefret duyduğu bir süreç olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Demokrasi, özgürlük güçleri, kadınlar bu süreci çok daha iyi değerlendirerek, örgütlenme ve eylemlere ağırlık vererek Kadın Özgürlük Çizgisi temelinde Demokratik Konfederalizim, Demokratik Ulus modellerini hayata geçirme çalışmalarını yürütebilirler. Kadın özgürlükçü, demokratik, ekolojik çizgimizi pratikleştirme açısından güçlü bir mücadele zemininin oluştuğunu çok iyi görmemiz gerekir. Dünyanın bir çok kıtasında giderek daha da sertleşen, faşistleşen, diktatör rejimler, Trumpvari bir iktidar ve hükümetler serisinin uygulamaları görüldü, yaşandı. Yani kapitalist sistem çeşitli ülkelerde doğasına uygun olarak sağcı, muhafazakar, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci popülist iktidarları iş başına getirerek sömürüyü derinleştirme yöntemiyle kendi krizini aşmak istedi. Faşist iktidarlar Trump, Erdoğan vb en despot, çirkin, egemen erkek liderlikleri ile başta özgür kadınlar olmak üzere özgürleşmek isteyen tüm toplumsal kesimleri cendereye alıp ezmeye, yok etmeye çalıştı. Dünya tarihinde ilk kez bu denli kapsamlı, çirkin, zorba, hırsız, yalancı, gaspçı bir egemenlikli erkek ittifakının birlikte, planlı ve etkin bir şekilde, kadınlar ve tüm toplum üzerinde çalışıp sömürüyü arttırmaya çalıştıklarını belirtmek gerekir. Örneğin; İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için birçok devlet başkanının işbirliği ve gizli görüşmeler yaptığı ortaya çıktı. Türkiye, Polonya, Macaristan buna örnek olarak gösterilebilir. Faşist şef Erdoğan başta Kürt kadınları olmak üzere Türkiyeli kadınlara yönelik şiddet ve baskı politikaları ile dünyaya bu konuda öncülük etti. Toplumun yaşadığı bunalım ve krizler, erkeğin çözümsüzlüğünü derinleştirmiştir Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir yansıması olan salgın sürecinde kadınlara yönelik şiddet, tecavüz olaylarında patlama yaşanmaktadır. Erkek sistemin yaşadığı bunalım ve krizler, çözümsüzlüğünü de derinleştirmiştir. Bu nedenle salgın süreci ile birlikte evlere kapatılan kadınlar, büyük bir işkence düzeni ile karşı karşıya kalmışlardır. Biz insanlığın, kadınların yaşadığı bu tecrit ve bunalımlı süreci İmralı Adası’nda tutuklu bulunan Önderimiz Abdullah Öcalan’ın durumu ile bağlantılı olarak değerlendirdik. Önder Apo’ya, tarihte benzeri olmayan bir işkence ve tecrit uygulanmaktadır. Bırakalım fiziki özgürlüğünü, düşüncelerinin İmralı cezaevinden çıkması dahi yasaklanmıştır. Bu aynı zamanda insanlığın içinde buluduğu kriz durum ile de yakından bağlantılıdır. Önderliğimizin fizik özgürlüğünün sağlanarak, fikirlerinin özgürce yayılması, insanlık için kurtuluş umudunu büyütecektir. Özgürlük Hareketimiz sıkça bu değerlendirmelerini yapmıştır. Bu bağlamda kadınlar üzerinde hangi sebeple olursa olsun baskının, şiddetin artmasının, insanlığın yaşadığı kriz ve bunalımlarla bağlantısı vardır. Kapitalist modernist sistem adeta dizginlerinden boşanırcasına kendi hakimiyetini geliştirmek için tüm toplumsal değerleri yerle bir etmekte, hiçbir maneviyat, ahlak ve vicdan kuralını tanımamakta, ezip geçmektedir. Dinsel değerlerin de insan vicdanını, ahlaki ilkelerini geliştiren, büyüten yanları vardır. Bunlar da ayaklar altına alınmaktadır. Nerede kadınlara büyük bir işkence, kölelik, şiddet varsa orada toplumsal değerlerin bitirildiğini görmekteyiz. Üçüncü Dünya Savaşı süreci ile birlikte kadına yönelik şiddet artmış, kadınların bedenlerine, emeklerine, ruhsal dünyalarına saldırılar daha da yoğunlaşmıştır. Bu aynı zamanda kadının özgürlük düşüncelerinden, bilincinden, mücadelesinden duyulan büyük korku ve endişeden de kaynağını almaktadır. Gelişen, bilinçlenen, özgürleşen, örgütlenen kadınlar, egemen sistemin korkularını artırmaktadır. Çünkü kadınların, toplum ve yaşam içinde etkileyici, belirleyici güçleri bilinmektedir. Bu nedenle de Kürt kadınlarına yönelik saldırıların daha derinlikli analizlerine ihtiyaç vardır. Kürt kadınlarına yönelik olarak son on yılda geliştirilen saldırı konseptlerinin arkasında sadece Türk devletini aramak, onu sorumlu tutmak son derece yetersiz ve eksik bir değerlendirme anlamına gelir. Kapitalist modernite güçleri, kadınlara, özelde de özgürlük temelinde örgütlenen, mücadele eden kadınlara yönelik çok özel kadın kırım stratejileri geliştirmektedir. Kürt kadınları egemen erkek sistemin, devlet ve iktidarlarının birleşik saldırısı altındadır. Son on yılda özelde Kürt kadınlarına yapılanlara bakılırsa bu derinlikli anlaşılır. Sakine Cansız arkadaşın katledilmesinden sonra gelişen sürece çok kabaca bir bakış bile durumu izah etmeye yeter. 2013 yılında Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez arkadaşların katledilmesi, 2014’te Şengal’de Êzidî kadınlara yönelik geliştirilen vahşi saldırı ve soykırım, 2018 yılında Efrîn işgali ile birlikte Efrîn’li kadınlara yapılanlar, 2019 itibarıyla Türkiye’de belediyelere kayyum atanması ile birlikte önce kadın kurumlarının kapatılması, kadınların tüm kazanımlarına saldırılması, eşbaşkanlık sisteminin hedeflenmesi, aktif çalışan binlerce Kürt kadınının zindanlara doldurulması, Türk devletinin Kürdistan’da Kürt kadınlarına dönük geliştirdiği tecavüz, uyuşturucu, ajanlaştırma politikaları, Hevrîn Xelef ve Leyla Agirî arkadaşın katledilmesi bunlara verebileceğimiz örneklerdir. Kürt kadınları, Önder Apo’nun kadın özgürlük çizgisi temelinde, PKK’nin kuruluşuyla birlikte Sakine Cansız öncülüğünde büyük bir mücadele yürüttüler ve halen de yürütülmektedir. Kürt kadınları sadece ulusal bir mücadele yürütmüyor. Kadın Özgürlük Çizgimiz, kitlesel örgütlenme düzeyi, kadın ordulaşması, kadın partileşmesi ve toplumsal yaşamın alternatif yaratımını ortaya çıkaran kadın sistemi ile bir kadın devrimi yürütülüyor. Kürt Kadın Hareketi, Demokratik Konfederalizm, Demokratik Ulus’un inşası ile birlikte Ortadoğu’da ve dünyadaki tüm kadınlarla beraber kadın devrimini geliştirme yaklaşımı içindedir. Bu yönüyle de Kürt kadınları Ortadoğu ve dünyadaki kadınlara, halklara öncülük etmektedir. Sadece ilham kaynağı değildir. Aynı zamanda özgür yaşamın, toplumun tüm boyutlarında örgütlenmesinin ideolojik, politik, pratik öncülüğünü de yapmaktadır. Kürt kadınları sadece bir uygulayıcı değildir. Kadın partileşmesi, kadrolaşması ile ideolojik-siyasi öncülüğü de yapmaktadır. Bu anlamıyla diğer dünya devrimlerinden çok farklı bir durumun içindeyiz. Bu, Kürt kadınlarının kolektif öncülüğü temelinde gelişmektedir. Dikkat edilirse bazı kadın öncülükleri temelinde bir gelişmeden bahsetmiyoruz. Kürt kadınlarının, yaşamın tüm sahalarında, tüm devrim çalışmalarına kolektif bir temelde öncülüğünden bahsediyoruz. Dolayısıyla Kürt kadınları her bakımdan bir ilk örnek olma özelliğini taşımaktalar. Bu nedenle kapitalist sistem ABD, Rusya, Avrupa ülkeleri özel de Kürt kadınları olmak üzere kadın katliamlarını derinleştirmekte, saldırılarını geliştirmektedirler. Bunu ise konunun hassasiyeti ve tüm kadınların tepkisini çekmemek için son derece gizli ve sinsice yapmaktadırlar. Kadın düşmanlığını, katliamlarını nasıl geliştirdiklerini kapalı kapılar ardında planlamakta, kamuoyunun bilgilenmesini özenle engellemektedirler. Ataerkil sistem bu konuda son derece derinlikli, planlı ve sistemli bir kadın düşmanı politikaya sahiptir. Kapitalist modernite, özgürlük karşıtı, sömürgeci zihniyetini en fazla da kadınlar üzerinden tüm toplumlar ve topluluklara karşı geliştirmek istemektedir. Kürt kadınlarının bu politikalara karşı görevleri çok yönlü ve kapsamlı olmaktadır. Kürt kadınları, Ortadoğulu kadınlar insanın toplumsallaşması sürecinde olduğu gibi tarihsel bir öncülük rolünü üstlenmiş durumdadırlar. Dolayısıyla Kürt kadınları, 21. yüzyılın tarihi kadın öncülüğünü Ortadoğu ve dünyadaki kadınlarla birlikte ortak mücadeleyi geliştirerek başarabilecektir. Bu anlamda kadın öncülüğünün gelişimi önemli olmaktadır. Kadın Özgürlük Mücadelesi’ni yürütenler, kapitalist modernist yaşamdan koptukları düzeyde öncülüğü, örgütlülüklerini, mücadelelerini geliştirebilmektedirler. Bu anlamıyla kadınların öncelikle kendi gündelik yaşamlarına derinlikli bakabilmesi, sorgulaması önemli olmaktadır. Günlük yaşamlarımızda özgürlük bilincimiz temelinde kendi kararlarımızı ne kadar hayata geçirebiliyoruz? Ne kadar kendimize aitiz? Kendimize ait olmayı ne kadar toplumsal özgürlükle birleştirmişiz? Kendine ait olma bireycilik, bireysellik temelinde gerçekleşirse bu kapitalist sistemin değirmenine su taşıma anlamına gelir. Bireysel özgürlük ve toplumsal özgürlük iç içe dengeli ele alınmalıdır. Kadın özgürlüğünü, haklarını, öncülüğünü tanımayan bir toplumsal özgürlük mücadelesi elbet kabul edilemez. Şu çok açıktır ki; Kürt kadınları, kadın kimliği, örgütlülüğü temelinde öncülük yaptıklarında kalıcı özgürlük kurumlaşmalarına ulaşabilirler. Diğer devrimlerde kadın kurumlaşmaları, inşası güçlü gelişmediğinden devrim sonrası kadınlar tekrar eski yaşamlarına, ikinci cins olarak tanımlandıkları ve hatta bir insan olarak bile görülmedikleri yaşamlarına geri dönmüşlerdir. Bu nedenle özgür ve özgün kadın kimliği ile mücadeleyi, öncülüğü geliştirmek önemlidir. Kadınlar kendi örgütsel mekanizmalarını, birbirini muhatap almayı güçlü geliştirmelidirler. Kadın özürlülüğü, örgütlülüğü geliştikçe kadın direnişi de büyük bir moral ve coşku ile gelişecektir. Kadınların kendi inisiyatifleri, planlamaları ve rengiyle geliştirdikleri her örgütlenme, eylem büyük bir bilinçlenme, tecrübe, moral yaratmaktadır. Kadınlar ruhsal ve zihinsel dünyalarında aile kurumunun düzenlenişini de güçlü sorgulamalıdır. Evin reisinin erkek olduğu bir mantık ve düzen asla kabul edilecek bir şey değildir. Kadın emeğini, analık emeğini yaşamın her alanında anlamsız, değersiz hale getiren, küçük gören egemen erkek zihniyetine karşı mücadeleyi yükseltmek önemlidir. Erkeği de özgürleştirecek olan kadınlardır Kadınların yaşamın her alanına sorgulayıcı gözle bakmaları, kendilerini yeniden yaratmaları ve öncülük pozisyonlarında iddialı olabilmeleri, bu role sahiplenmeleri gerekmektedir. Ancak bu temelde ideolojide, siyasette, özsavunmada, ekonomide, kültürde, eylemlerde, örgütlenmelerde alternatif yaşamı geliştirebilirler. Kadınların temel görevi; kapitalist modernist yaşamı güçlü sorgulamak, reddetmek, alternatif yaşamın siyasette, toplumsal alanda, ekonomide, kültürde, özsavunmada inşası için öncülük düzeyinde çalışmak olmalıdır. Bu nedenle en fazla da kadın özgürlük mücadelemizi öncelikle kendimizden, çevremizden başlatmalıyız. Bu temelde; toplumsal mücadelelere güçlü öncülük yapmalıyız. Her alanda büyük kadın birliği, sevgisi ve mücadelesi yaratılmadan başarıya ulaşmamız, alternatif yaşamı inşa etmemiz ve geliştirmemiz çok zordur. Kadınların birliği, sevgisi, ortak mücadelesi geliştikçe, toplum içinde birlik, direniş duygusu gelişir. Kadın birliği, sevgisi, birbirini muhatap alma temelinde geliştirilmelidir. Kürt kadınları olarak özgürlük çalışmalarımız yıllara dayanan büyük bir örgütsel, yaşamsal tecrübeye sahiptir. Her zamankinden daha fazla kendi sorunlarını kendisinin çözebileceği ve karma çalışmalara da bu temelde öncülük yapabilecek bir dönem içindeyiz. Dolayısı ile Kürt kadınları kendi örgütsel mekanizmalarını güçlü işletmeliler. İşlevli, aktif, inisiyatifli bir şekilde direniş mücadelesini yükseltmelidirler. Kürt kadınlarının cesaret, fedakarlık sorunu yoktur. Tarihsel olarak da büyük özgürlük düşüncesiyle bir buluşmayı yaşamış ve halen de yaşamaktadır. Yine binlerce şehidi ve ödediği bedeller vardır. Kürt kadınları hiçbir halkta görülmeyecek şekilde özsavunma, siyaset, toplumsal yaşamda yerini almıştır. Bu nedenle hiçbir şekilde erkeğe ihtiyacı yoktur. Çalışmalar içinde erkeği esas alan, sorunlarını erkekle çözmeye çalışan bir yaklaşım, özgürlük ve irade geliştiremez. Erkeği de özgürleştirecek olan kadınlardır. Toplumun ve erkeğin değişim dönüşümü, özgürlük bilinci ile donanmış, örgütlenmiş kadın toplulukları ile gerçekleşecektir. Bizler ulusal, sınıfsal, inanç temelli eşitsizliklere, doğanın kırıma uğratılmasına karşı da kapsamlı bir mücadele içindeyiz. Çok yönlü öncülük temelinde pratikleşme görevlerimiz söz konusudur. Direnişin öncülüğünü de bu temelde geliştirmekteyiz. Bu temelde; özgürlük bilincini, örgütlenmelerimizi güçlendirerek, Ortadoğu kadınlarıyla ortak mücadelelerle demokratik-eşitlikçi-ekolojik, özgür yaşamı Mezopotamya toprakları üzerinde geliştirebiliriz. Bu bağlamda Kürt kadınları, çok yönlü görevlerle karşı karşıyadırlar. Kadın, erkeğe ait olduğunda kendi kimliği kalmaz Kadınların özgürlük mücadelesi bütünlüklü yürütülüyor. Kadınlar çeşitli yaş gruplarında olsalar da, erkek egemen sisteme karşı birlikte mücadele etmektedirler. Özgürlük düşünceleri ile buluşan kadınların yaklaşımı bütünlüklüdür. Kadın Kurtuluş İdeolojimiz her yaştan kadınları kapsamaktadır. Bu yönü ile erkeklerin özgürlük mücadelesinden farklı özellikler taşımaktadır. Genç kadınlar, kapitalist modernite sisteminin en temel hedefidir. Toplumun en dinamik, özgürlük mücadelesini en radikal biçiminde savunan, öncülük eden kesim olmasından kaynaklı genç kadınlara özel bir yönelim söz konusudur. Devrimler en dinamik, canlı, eylemci kesimler tarafından gerçekleştirilir. Kürdistan Devrimi’nde genç kadınlar hem hareketimizin özgürlük tarihinin tecrübesini almaktalar hem de bu tecrübeyi dinamik güçleri ile birleştirebildiklerinden yaptıkları tüm çalışmalarda etkileyici, yapıcı ve sürükleyici olabilmektedirler. Hareketimiz ideolojisi, mücadelesi, sürekli yeni yaşamı, alternatif yaşamı geliştirme projeleri ile hep genç olmayı, genç kalmayı başarabilmektedir. Bu anlamıyla Kadın Özgürlük Mücadelemizde genç kadınların öncülük rolü belirleyicidir. Demokratik Modernite’nin inşası en çok da genç kadınlar üzerinden gelişmektedir. Demokratik Modernite’nin zihniyetini, bunun pratikleşme düzeyini en çok da genç kadınlar geliştirebilmektedirler. Dolayısıyla genç kadınların rolü, anlama ve yaşamın tüm boyutlarında uygulama düzeyleri ile stratejiktir. Kadınların ve halkların kaybedişlerinin temelind, özyönetim ve özsavunmalarının dağıtılması tarihi vardır. Kölelik tarihi, egemen erkekliğin öncelikle kadınların kendi içindeki birliklerini çeşitli strateji ve politikalar temelinde parçalaması ile başlamıştır. Tarihsel olarak kadınların yaşadıkları kırılmalar nedeniyle kadınlar üzerinde bir iktidar düzeni kurmuşlar ve bunu tüm toplumsal kesimler üzerine yaymışlardır. Özsavunmanın güçlü geliştirilebilmesi için kadının yaşamın tüm alanlarında büyük bir sabır ve mücadele ile alternatif yaşamın inşası için çalışması gerekiyor. Kadın kurumları sadece şiddet gören kadınların sahiplenilmesi, davalarının takip edilmesi değil, bununla birlikte yeni bir yaşamın inşası için de örgütlenmeleri oluşturarak harekete geçmeleri gerekir. Kadın Özgürlük Mücadelemiz sadece kadınların özgürleşmesi mücadelesi değildir. Toplumun özgür, eşit ve ekolojik bir şekilde yaşamasının mücadelesidir de aynı zamanda. Oysa ki toplumsallaşmanın başlangıcında klan ve kabile düzenlerinde kadınlar daha özgür-eşit yaşamaktaydılar. Toprakla, doğayla iç içe ve topluluğun düzeninin yürütülmesinde başat bir rol oynamışlardır. Öz iradenin, özsavunmanın güçlü olması ile kadınlar özgürce yaşamışlardır. Katı evlilik düzenleri egemen erkek sistemin kadını mülkleştirme, kendisine ait kılma sistemidir. Kadın, erkeğe ait olduğunda kendi kimliği kalmaz. Evlilik kurumu kadının kendi kimliğini erittiği, kendi var olma olanaklarını tamamen kaybettiği bir kurumdur. Bu kurumla kendisi için düşünme, yaşamı geliştirme edimlerini bir bir yitirmektedir. Evlilik kurumu kadınların özsavunması ve örgütlülüğünü en fazla kıran ulus devlet modelinin bir kurumudur. Dolayısıyla Demokratik Modernite’nin özgür eş-yaşam, demokratik aile modelini geliştirmek gerekmektedir. KJK olarak 21.yüzyılın kadın yüzyılı olması hedefiyle 25 Kasım 2020 tarihli “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü” “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı” Hamlesi’yle karşıladık. Kürt kadınları olarak kapitalist modernite sisteminin, faşist Türk devletinin saldırılarına karşı direnme ve özgür yaşamı inşa etme kararlılığı içindeyiz. Dört parça Kürdistan, Avrupa ve dünyanın her tarafında kadınlar, kadın kırımına karşı hamle ve kampanyalar düzenleyerek mücadele sürecine örgütlü kimlikleriyle, eylemleriyle katılmaktadır. Dikkat edilirse, Kürt kadınlarının hem KCK’nin “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlesi’ne öncülük etme durumu söz konusu hem de buna paralel kadın özgürlük problemleri temelinde kadın hamlelerini yürütme planlaması ve çabası içindedir. “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı” Hamlemiz Önder Apo öncülüğünde Sakine Cansızlarla başlayan PKK mücadelemizin tüm kadın ve toplum kazanımlarını korumayı ve büyütmeyi hedefliyor. Kürt kadınları, halkımız, PKK mücadelesinin büyüyüp gelişmesiyle yüzyıllara sığabilecek büyük gelişmeler kaydetti. Sıfırın altından başlayan kadınlar ve halkımız şimdi insanlık ailesi içinde en çok saygı duyulan, onure edilen bir halk haline geldi. Dolayısıyla başlattığımız bu hamle ile zafere doğru ilerlemenin kesin adımlarını atmış bulunuyoruz. Bu yılki 25 Kasım’a da her günü mücadele ile dolu bir pratikle girdik. Artık bu sembolik günler bizim kadın özgürlük mücadelelerimizi kapsamlı değerlendirdiğimiz günler oluyor. Bu temelde; Kürt kadınları olarak, 21. yüzyılı kadınların, halkların, inançların, tüm ötekileştirilenlerin yüzyılı yapma hedefimize her zamankiden daha yakınız. Kürt Kadın Hareketi olarak bunu gerçekleştirme gücüne de sahibiz. Yeter ki, daha örgütlü ve daha geniş alanlara yayılıp, tüm kadınları kucaklayacak bir yapıya kendimizi kavuşturalım ve mücadelemizi bu temelde yükseltelim. | ||
© 2021 Serxwebûn |