Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Özgürlük, yönetme olayıdır ve özgürlük kendini yönetmeyle başlarÎlon 2020
Rêber Apo’nun 4 Aralık 1995 tarihli değerlendirmesidir Genel anlamda halen en temel sorunumuz yönetim sorunudur. Özgürlük olayı yönetme olayıdır ve özgürlük kendini yönetmeyle başlar. Özyönetim gücü, bir gelişmenin göstergesi olduğu gibi, esasıdır da. Kendini yönetemeyen bir topluluk, kullanılmaya ve sömürülmeye en müsait topluluktur. Güçlü yönetim mekanizmalarını kurmuş olan uluslar, partiler ve kişiler ise her yönüyle kendilerini yönetmeye ve bu anlamda geliştirmeye adaydırlar. Güçlü yönetim mekanizmasını kuran özgürlük hareketleri de kendi denetimlerini çok güçlü bir şekilde oluşturup iktidar olmayı erkene alırlar. Biz halk, parti ve ordu olarak yoğun bir biçimde yönetim sorunu yaşıyoruz. Özellikle komuta sorunu halen ciddi bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Ordulaşmada yaşadığımız en ciddi sorun komuta sorunudur. Komuta adeta tanınmaz bir hale getirilmiştir. Bu gidişin önünü almazsak daha büyük olumsuzluklarla karşılaşabiliriz. Aslında bu sorun bugünkü haliyle büyük açmazlara yol açmıştır. Bu durum bile bizi ordu olmaktan çıkarmaya yeterlidir. Parti yönetimi ise daha da geridir. Parti yönetimi gereklerinin oldukça dışında bir durum sergilemektedir. Bu çok kullandığımız sakat yönetim biçimi, bizi TC’nin yönetim anlayışından daha geri bir duruma düşürmüştür. Bu anlayış, tam bir memur anlayışıdır. Güney savaşında da görüldüğü gibi, yönetim düzeyi çok geri ve iş yapamaz durumdadır. Hatta feodal, aşiretçi ve TC ordu yönetiminden daha geridir. Halbuki biz cesaret ve fedakarlık konusunda en öndeyiz. Bunlar zafer için gerekli olan özelliklerdir. Buna bağlı olarak dayanılan direnme ve saldırı gücü de vardır. Ama bütün bunları başarıya götürecek yetkin bir yönetim düzeyi yoktur. Yönetim özelliklerinin yokluğu nedeniyle en kıymetli değerler heba ediliyor. Bireysel ve keyfi tutumunuzdan asla vazgeçmek istemediğinizi görüyorum Öyle sanıyorum ki, bu değerlendirmemizde yönetim konusu üzerinde oldukça durmamız gerekiyor. Bu sorunu hem teorik hem de pratik yönüyle ele alıp işleyeceğiz. Yönetim mekanizmasını bütün yönleriyle değerlendireceğiz. Ülkeden yeni gelen arkadaşların yönetimin nasıl olması gerektiğinin farkında bile olamadıkları görülüyor. Yöneticiliğin sıradan gereklerini bile yerine getirmiyor, sorumluluğunu taşıma gereğini bile duymuyorlar. Bir ağa kadar yöneticilik özelliklerini geliştiremediğinizi rahatlıkla belirtebilirim. Bu neden böyle oluyor, bunun sonuçları neler olabilir? Bu sorun sadece partiye özgü değil, halk olarak da böyle bir sorunu yaşıyoruz. Bizim halk nasıl kendisini yönetemiyorsa ve yönetememenin bahanelerine sarılıyorsa, siz de aynen onlar gibi yapıyorsunuz. Kendini yönetemeyen bir halk gerçekliğimizin parti içindeki temsilcilerisiniz. Halk gerçekliğimiz budur. Bizde yönetim olayı biraz gelişince bu, sömürgecilerin veya egemenlerin diliyle sürdürülmeye çalışılıyor. Dolayısıyla bu sorunu doğru bir yönetim tarzıyla aşmamız gerekiyor. Neden bu kadar zorlandığınızı açığa çıkarmak gerekiyor. Bu konuda çok çarpıcı örnekler göstereceğiz. Şunu belirtebiliriz: Birkaç doğru kelime ve emir belki de birçoğunu kurtarabilir ve büyük başarılara götürebilirdi. Mevcut olanakların sıradan bir çekidüzene kavuşturulması büyük gelişmelere neden olabilirdi. Şu anda yaşadığınız yönetim tarzı karmakarışık ve bağrında bir dizi olumsuzluk taşıyor. Sizin direnmekle oluşturduğunuz savaşım olanakları, yönetememeden dolayı tam bir çürümüşlüğü yaşıyor. Bu da çok kötü bir tarzda kaybetmenize neden teşkil ediyor. Bu her tarafta görünen bir durumdur. Bunu hem düşman hem de dostlar görüyor. Halkımız da bu durumu eleştiriyor. Halkımız adeta bu kötü yöneticiler elinde ah vah ediyor. Tabii bu durum Önderlik gerçekliğimizle çelişiyor. Benim geliştirdiğim önderliksel anlayış olağanüstüdür. Bu yönetim anlayışı hem tarz hem de tempo bakımından sizinkinden tamamen farklıdır. Bu anlamda aramızda dağlar kadar fark var. Müthiş bir yönetim gücü olmasına rağmen, bunu doğru tarzda kullanamıyoruz. Kullanamadığınız gibi, tersyüz edip işlevsiz kılıyorsunuz. Böyle garip bir çelişki yaşıyoruz. Kendimizde doğru bir önderliksel gelişmeyi yaratıyoruz. Fakat bu güçlü çözüm sizde sıradan bir soruna bile neden cevap olamadı? Halkın da, dostlarımızın da en çok sorduğu soru budur. ‘Kadrolarımız inanılmaz yanlışlıklar yapıyorlar’ biçiminde uyarıda bulunuyorlar. Açık ki, bunu PKK’nin büyüklüğüne yakıştıramıyorlar. Bunun ötesinde en kötüsü de, oluşan bu boşluktan bazı oportünistlerin yararlanarak parti yönetimini ele geçirme çabalarıdır. Benim varlığım olmasa, pusuda bekleyen birçok oportünist tip rahatlıkla partinin büyük bir kısmını elde edebilir. Benim de bu konuda gözlemlerim ve epey tecrübelerim var. Size nasıl kaybettirildiğinin bile farkında değilsiniz. Bunu çokça dile getirdik. Öfkenizi başka yere harcayacağınıza, partinin çalışmalarını boşa çıkararak harcıyorsunuz. Bu, yönetim ve yöneticilik olayını bilmemekten kaynaklanıyor. Zaten halk olarak kendimizi yönetme düzeyimiz çok düşüktür. Ama parti bu durumu boşa çıkarmak için yönetmeye talip oldu. Fakat ne yazık ki bunun gereklerini yeterince yerine getiremedi. Bu durum bireysel anlayışı ön planda tutmadan kaynaklanıyor. İşte en temel zaaf budur. Dağ koşullarına baktığımda, her şeye tahammül etme gücünüzün olduğunu ama bu bireysel ve keyfi tutumunuzdan asla vazgeçmek istemediğinizi görüyorum. En büyük hastalığınız budur. Bunu böyle yapmakla en büyük sıkıntıyı ve acıyı peşinen kabul etmişe benziyorsunuz. Yönetimin kurumlaşmaması, görev, yetki ve sorumluluk anlayışında derinleşmeyi yaşamamanız sizi mahvediyor. Bunun tek sorumlusu sizlersiniz. Çünkü; işe baştan yanlış başladınız. Bunun acısını çekiyorsunuz. Ya benim gibi olağanüstü bir çabayla bu işi götürürsünüz ya da bırakırsınız. Kolektif çalışma tarzını tutturmamak sizi mahvedip tanınmaz hale getiriyor Yönetimde kurumlaşma gerekiyor. Siz ne doğru çalışan bir bireyin yönetimine güç getirebildiniz ne de kurumlaşmaya fırsat verdiniz. Kurumlaşma nedir? Bu en basit tabiriyle, komiteleşmeyi sağlam bir şekilde oluşturma düzeyidir. Tabii en iyi koordinasyonu yapan biri etrafına yeterince yardımcı da almalıdır. Bazıları beni taklit etmeye çalışıyorlar fakat bunun gerçekle hiçbir alakası yoktur. Benim çalışma düzenim sistematiktir, burada boşluk yoktur. Tempo ve tarz çok süratlidir. Bunun böyle olması gerekiyor. Benim konumum bunun böyle olmasını zorunlu kılıyor. Buna güç getirmek mümkün değildir. Kolektif çalışma tarzını tutturmamak sizi mahvedip tanınmaz hale getiriyor. Ben bunun önlemini almakta zorluk çekiyorum. Sizi nasıl kurumlaştıracağımı düşünüp duruyorum. Bu arada ciltler dolusu değerlendirme geliştirdik. Özellikle bu devrede ağırlıklı olarak yönetim sorunu konusunda kapsamlı çözümlemeler geliştirdik. Çözümlemelerin düzeyi düşmana bile katkı sağladı. Ama ne yazık ki kendi iç yapımızda bunu gerçekleştiremedik. Bu durum içler acısıdır. Bu gidişatın önünü almaya çalışıyoruz. Dünyada gerçekleşen yönetimlerden fazla örnek vermek istemiyorum ama bir Amerikalılar ve Almanların yönetim olayını sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturarak gelişmeyi yakaladıklarını da görmezden gelemeyiz. Bunlar mükemmel bir yönetim mekanizması oluşturmuşlar, hem teorik ve hem de pratik olarak mükemmel bir şekilde örgütlenmişler. Burada hemen şunu belirtmek istiyorum: Bunlar bizim kadar fedakâr ve cesaret sahibi değiller. Ancak yönetim konusunda mükemmel bir organizasyon geliştirmişler. Bu fedakârlık ve cesaret gücümüze bir de yönetebilme gücümüz eklenmiş olsaydı, karşımıza kesinlikle hiçbir güç çıkamazdı. Benimsemediğimiz Güneyli güçlerin yönetimine bakın; çok hassas ve oldukça gelişmiştir. Yine oldukça küçük gördüğümüz YNK’nin yönetim gücüne bakın; bizden oldukça ilerdedir. Bu örgütler yılların tecrübesiyle ve hakim sınıf alışkanlıklarıyla yönetebilme olayını müthiş kavramışlar, bizi bile yönetmeye kalkışıyorlar. Unutmayalım ki, birçok çalışma birimimiz onların denetimi altındaydı. Hatta bu savaşta bile dolaylı müdahale etme durumumuz olmasaydı, kısa sürede onların etkisi altına girdiğinizi bile fark edemeyecektiniz. Örgüt gücümüz hiç de öyle yönetilecek veya onların çıkarlarına alet edilecek bir yapı değildir. Ama yönetim, bu gücü objektif olarak o duruma sokuyor. Yönetim kaybetse bile gücümüz bunu kabul etmemelidir. Biz kendi tarzımızı çok açtık. Benim yönetim gücüm ve tarzım çok önemlidir ve bu güç bütün bir ulusu en üst düzeyde idare ediyor. Siz bunu bile irdelemiyorsunuz. Benim nasıl yönettiğimi neden görmüyorsunuz? Halbuki bir komutan bize bağlı olarak hareket etme iddiasında olmalıdır. Peki, yönetim tarzında neden bu kadar farklılıklar oluşuyor? Ben yoktan var ederek yaratıyorum. Bundan dolayı bana ‘yönetemiyorsun’ diyemezsiniz. Şimdiye kadar da olağanüstü bir şekilde yönettik. Ama siz küçük bir bölgede hiçbir şeyi değiştiremediğinizi itiraf ediyorsunuz. Suçu kendimde mi arayayım, yoksa sizde mi? Paranız, silahınız ve savaşçınız mı yoktu, yoksa alan mı dardı? Hayır, hepsi de vardı. Hatta benim sahip olduğum olanaklardan daha fazla olanaklara sahiptiniz. İnsanları ve araç gereçleri değerlendirmeme, hatta yeme içme olanağını bile iyi değerlendirememe durumunu yaşadınız. Bizim en önde gelen arkadaşlarımızın bile kullandığı hitabet dili kaçırtıcıdır. Basit bir yönetim dilini dahi geliştiremediler. Defalarca uyarmamıza rağmen bu alışkanlıktan vazgeçmediler. Heval, dilin kaçırtıyor diyorum, bu olumsuzluk bana kadar yansıyor. Bu kaçırtıcı özelliğin farkında bile değiller. Bu sorun üzerinde çok ciddi bir biçimde duracağız. Ama sadece durmakla yetinmeyip, eğitime de gereken ağırlığı vereceğiz. Hemen herkesin kendine göre bir dili var Çoğunuzun yöneticilik gücüne baktığımda inanılmaz derecede gerilikler görüyorum. Özellikle tempo ve hitabet dilinde çekicilik, yine düşüncede derinlik yoktur. Bütün bunlar askerlik için gerekli olan en temel özelliklerdir. Türk subaylarına bakın, jilet gibidirler. Hepsinin kullandığı kelimeler adeta seçilmiştir ve ölçülüdür. Bunları hesaplı kullanırlar, çünkü onlarda yönetim gücü esastır. Bunun dışında fazla bir içeriğe sahip değiller. Adamlar biçime de oldukça önem verirler. Biçimli oldukları kadar örgütlüdürler de. Toplumda çakı gibi denir ya, işte öyledirler. Ama bizde ise yapının yarısı ruh hastası gibidir. Bir de fiziki olarak hepsi çelimsiz ve biçimsizdir. Yine diline baktığımda, hemen herkesin kendine göre bir dili var. Ordulaşmamanın en temel nedenlerinden birisi de budur. Ayrıca hukuk ve öngörü de yoktur. Birçoğu iki metre ötesini bile göremiyor. Görse bile buna göre pratik tedbirler geliştiremiyor. Bunlar yönetimin esaslarıdır. Öngörüsü olmayanı, tedbir almayanı, tarzı yakalamayanı ben ne yapayım? Bu noktada, ‘Ben dayanmak istiyorum, ben cesurum’ demenin bir anlamı yoktur. İşte kör cesaret dediğimiz budur. Bu çok önemli bir hastalıktır. Hiç kimse yanında bir yardımcı bulundurmak istemiyor. Bulundursa canı sıkılıyor. Böyle bir yönetim neye yarar? Hiç kimse eğitilmezse, asıl olan yardımcı yetiştirilemezse ordu nasıl kurumlaşır? Herhangi bir kayıpta oluşacak boşluk nasıl doldurulacak, kimler nasıl geliştirilecek? Bu soruları kendinize sorma gereğini bile duymadınız. Bütün bunları neden yapmak istedim? Bu soruya cevap vermem bile mümkün değil. Çünkü; benim burada insan yetiştirme ölçülerim çok sınırlıdır ve bunlarla uğraşmam da çok zordur. Hatta bazılarında şöyle bir anlayış var: ‘Eğer yetiştirdiklerimiz yerimizi almaya kalkışırsa bize yer kalmaz’ diyorlar. Bu yönlü korkusu olanlar, kendilerine yedek oluşturma konusunda son derece isteksiz ve kararsız davranır, dolayısıyla kendilerini tek kılmak isterler. ‘Bu işler bensiz olmaz’ diyenler, partinin büyümesini istemeyenlerdir. Bunlar saflarımızda çok sıkça yaşanmış durumlardır ve bu yönlü kurnazlıklar oldukça yaygındır. Çünkü, ‘parti hep bana muhtaç kalsın’ deme anlayışından hareket ettikleri için böyle bir sonuca varıyorlar. Şunu sormak gerekiyor: Sen hasta düştüğünde veya bir çatışmada yaralandığında yerine geçecek adam olmazsa kim zarar görür? Bu anlayışa göre partinin zarar görmesi pek önemli değildir. Çünkü esas olan şey, kendisinin bireysel çıkarlarıdır. Bu anlayış tamamen egemen ulus veya sınıf anlayışının bir ürünüdür ve çok tehlikeli bir anlayıştır. Herkes partiye zarar gelmemesi için tedbir almak zorundadır. Çünkü parti, birey için değil, bir halk için vardır. Bu konuda Önderlik milyonlara mal olmuş durumdadır. Neden ben bu kadar kadro yetiştirmeye çalışıyorum? Açık ki, bunu kendimi uzun süreli yaşatmak için yapıyorum. Siz ise tam tersini yapıyorsunuz. Siz ‘ben olmasam, benden sonrası tufan’ anlayışına sahipsiniz. İnsan yetiştirmemenizin nedeni budur. Bu, kör feodal bir anlayıştır veya toplumumuzda varolan kör ailesel ve dar aşiretsel düşünceye sahip olmadan kaynaklanıyor. Siz ‘Olacaksa benim olsun, olmayacaksa hiç kimsenin olmasın’ gibi bir felsefenin temsilciliğini yapıyorsunuz. Bu gerçekliğin altında yatan neden budur. Bu çok gerici bir anlayıştır. Peki, imkanlar aynı değil midir? Çalışma sahalarınızda istediğiniz kadar yöneticiyi ve kadroyu yetiştirebilirdiniz. Ama siz bunu yapmadınız. Sınıf çizgisine oturan ve ulusal kurtuluş mücadelesine önderlik yapan kadro yetiştiremediniz ve ‘benim dışımda hiçbir gelişme olmasın’ dediniz. Peki, bu ne anlama gelir? Bu, insanı sevmeme, halkı sevmeme, kendisi dışında kimseye yaşam hakkı tanımama ve kısaca ordulaşmayı esas almama düşüncesinden kaynaklanıyor. Bu tipler her şeyi kendi dar aile ve aşiret çıkarlarını esas alıp bireysel çıkarlarını ön planda tutmak için yaparlar. Eminim ki, yüzde doksanınız böyledir. Ama sorun kavranmıyor, fark edilmiyor. Bu noktada PKK’li gibi değil, bir aile çocuğu gibi hareket ediyorsunuz. Bu yüzden yetenekleriniz de dumura uğratılmış oluyor. PKK’lileşmek, aile bağlarından, kabile, aşiret ve dar bölge çıkarlarından sıyrılmak demektir. PKK’li olma niyetinin aşınması tehlikelidir. Dolayısıyla ne kadar PKK’li olduğunuz gerçeğini sorgulamanız gerekiyor. PKK’lileşmeyi esas alan birisi böyle bir şeyle kendisini sınırlayamaz, gelişmeleri kendisinde tıkatamaz. PKK’nin doğru bir ulusal çizgisi, doğru sınıfsal çizgisi ve doğru yöntem kullanma durumu vardır. Öyle anlaşılıyor ki, sınıf dışı etkiler PKK’yi on yıl uğraştırmış. Bunu ister farkında olarak, isterse bilinçsizce yapın, hiç önemli değildir. Eski sınıf özellikleri gelişmeyi durduruyor. Sizin de eski bireysel inatlarınızın ve dayatmalarınızın hepsi sınıfsal bir temele dayanır. Bu özellikler geri sınıf özellikleridir. Partileşin ve kendinizi tutarlı kılın Biz sürekli partileşmekten söz ediyoruz. PKK’nin 17. kuruluş yıldönümü geride kaldı. Parti 18. kuruluş yılına girerken, halen partileşelim diyoruz. Partileşme ciddidir. Henüz partileşmeyi yaşayanlar ve yaşatanlar ortaya çıkmış değil. Ben tam tersini görüyorum. Önderliğin büyük bir direnmesi ve temsil gücü olmasa, PKK geri toplumsal düzenin oltasına takılıp yem olur. Dışımızda yaşanan sınıfsal ve partisel bitmişlik düzeyi o zaman bizim içimizde de yaşam hakkı bulacak. Dışarıda bitip tükenmiş anlayışlar içimizde yaşam hakkına sahip olmaya çalışacak. Reel sosyalizm örneği bunun böyle olduğunu gösteriyor. Yetmiş yıl iktidarda kalan bir partinin içerisinde bu yönlü anlayışlar çıkmış ve partiyi bitirmiştir. Kastettiğimiz, eski klasik komünist partilerdir. Bizim partimiz ise en yeni bir partidir ama en geri toplumsal koşullar içerisinde şekillenerek devrimi başarma yoluna koyulmuştur. Dolayısıyla partimizin toplumsal zemini oldukça geri ve bozulmaya müsaittir. Kendi çabalarımla oldukça güç getiren bir konumdayım. En iyi birliklerimizin durumuna baktığımda, neden güç getiremediklerini ve neden savaşamadıklarını görebiliyorum. Birliklerimizin birçoğu ya oportünist öğelere iyi bir zemin teşkil ediyorlar ya da küçük adımlar temelinde giderek önü alınamaz bir oportünistliğe yatıyorlar. İçimizde birçok sınıfa zemin teşkil edecek anlayışlar ve yaklaşımlar var. Bu büyük bir yetmezliktir. Hepinize soruyorum: Bu anlayışları neden savunuyorsunuz? Senin herhangi bir sınıfı temsil etme gücün olmazsa, nasıl hareket edebilirsin? Hepiniz bireyciliği dayatıyorsunuz. Kimsenin kimseyi takmadığı ve kıyasıya bir yarışın olduğu bir ortamda ancak kendisini düşünen insanlar çıkabilir. Bireycilik, kendini yitirme anlamına gelir. En yakınınızdaki birlikler bile canınıza okur. Hele bizdeki yoksulluk ve açgözlülük hesaba katılırsa, bunun sonucunun nereye varacağını kestirmek bile zordur. Toplumumuzun nasıl atomlarına dek parçalandığını göz önünde bulundurursak, bu parçalanmışlığın parti ortamına yansımasının çok kötü sonuçlar doğuracağı açıktır. Bir de değerler için tartışmak ve birbirine karşı düşmanca emeller beslemek oldukça kötü sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Partinin böyle olacağını düşünmek korkunç bir durumdur. Partileşememek, sosyalizmde geri kalmak demektir. Bunu kim kabul edebilir? Siz kabul edebilirsiniz ama ben bunun böyle olmayacağını kanıtlıyorum. Benim yönetim gücüm olmazsa, ne kadar dürüst olursanız olun, bütün çabalarınız boşa gider. Ah-vah etmekle hiçbir şey kurtarılamaz. Hele bu kadar şehidimizden sonra böyle durumlara düşmek, hiç kabul edilemez. Türk solunun içine düştüğü durumu görüyorsunuz. Neredeyse herkes kendi geçmişine küfür yağdıracak. ‘Bizim yıllarımızı çaldılar’ deyip bize de dil uzatanlar oldu. Bunların hiçbiri kendi şehitlerine ve geçmişlerine sahip çıkmadılar. Bununla birlikte yaşamı da geliştiremediler. Bunların kullandığı dil düşman dilidir. Yenilmiş sola bakın ve kendinizi görün. Onların içinde bulunduğu durum bize yansırsa, içimizdeki dağılma daha şiddetli olur. Bunu tekrar vurguluyorum. Neden Kürtler birbirlerini acımasızca vuruyorlar? Bir tavuk için bile birbirlerini vuruyorlar. Bu örgüt içine daha tehlikeli bir biçimde yansır. O açıdan diyoruz ki; partileşin ve kendinizi tutarlı kılın. Savaş gerçekliğimize doğru temelde cevap olmaya çalışın. Bu sizin için nefes alma ve yeme içmeden daha önce gelir. Bu da ancak güçlü bir yönetim mekanizmasını oluşturmakla olur. Kendisini yönetemeyen bir partiyi de yönetemez Kendisini yönetemeyen, bir partiyi de yönetemez. Parti esasta bir kurmay heyetidir. Partinin başka da bir tanımı yoktur. Ustalar şunu söylüyor: Parti, işçi ve emekçileri yöneten bir kurmay heyetidir. Sizin durumunuza baktığımda, kurmay heyeti olmayı bir yana bırakalım, kendinizi bile taşıyamıyorsunuz. Bu nedenle olağanüstü bir çabayla tedbir geliştirmemiz gerekiyor. Bu çabamız, partilileri kör kuyudan çıkarmaya benziyor. Bütün çabamız bunu yapmaya yöneliktir. Bizim kadrolarımızın büyük bir bölümü kurtarıcı değil, kurtarmalık durumdadır. Uzun izlenimler sonucu şuna sonuca vardım: Ne kadar hasta varsa hepsi ortamımıza geliyor adeta ve ‘Bizi kurtarın’ diyorlar. Halbuki parti, kurmayların ve kurtarıcıların birleştiği bir yerdir. Parti saflarına baktığımızda, büyük bir bölümünün kurtarılmak amacıyla geldiğini görebiliyorum. Bunlar yanlıştır ve buna karşı tavrımız çok serttir. Bu kurtarmalık olanları neden getiriyorsunuz diye soruyoruz. Parti, hastaların yeri değil, bir hekimler topluluğudur. Bu kadar hastayı getirirseniz, bunları kim tedavi edecek? İçinizde doktorluk görevini görecek kimse yok. Bir tek ben varım. Tek bir kişi bu görevin üstesinden nasıl gelebilir? Bu çok anlaşılmaz bir durumdur. Ortamımıza çok hasta gelmiş; size baktığımda bunu görebiliyorum. Hiç kimsenin kendi hastalıklarını partiye taşırma hakkı yoktur. Sağlam insanlar her an bir hekim konumundadır. Bunlar toplumu ve dolayısıyla bireyi tedavi edebilecek güçtedirler. Hiçbir parti bu kadar hastalıklı yapıyı bağrında taşımaz. Adeta ‘al belayı, başına sar’ misali geliyorsunuz. Madem ki iddialısın, o zaman yanına al ve eğit, özel bir yeteneğin varsa onu göster. Buraya gelenler sorumluluk hissini duymadan geliyorlar. Ama biz baştan beri buraya böyle gelinemeyeceğini söyledik. Biz, düşmanın ‘adam olamazsınız’ deyimini boşa çıkarmaya çalışıyoruz. Halkımız oldukça köle bir halktır. Bunun sizde yansıması daha da büyüktür. Kendinize baktığınızda bu gerçekliği iyi görmeniz gerekiyor. Ben, ‘insan doğuştan yönetme özelliğine sahip değildir’ görüşüne katılmıyorum. Hayır, insan isterse ve kendisine yüklenirse birçok şeyi başarabilir, başaramayacağını da başarabilir. Nitekim Önderlik gerçekliğimizde bu çok somuttur. Ben kendimi size açtım. En çaresiz bir ortamda bir sürü olanak yarattım. Neden beni anlamıyorsunuz? Neden benden güç almıyorsunuz? Dünya benim bu yönümü görüyor. Amerikalılardan tutalım Türk faşistlerine kadar hepsi benim için ‘amansız bir uygulayıcı’ diyorlar. Bu ispatlanmıştır. İspatlanmış şeyi tartışmaya gerek var mı? Hayır, gereklerini yerine getirmeye ihtiyacımız var. ‘Başka sınıfın temsilciliğini yapıyorum’ derseniz, ben de, sizin derdiniz başkadır, derim. Biz bu anlayışlarla çelişiriz, kesinlikle uzlaşmayız. Bu tiplerin yanımızda yeri yoktur. Hastaların yanımızda ne işi var? Başka sınıf temsilcilerinin benim yanımda veya kurmay heyetinde ne işi var? Bunları kesinlikle önlemek zorundasınız. Bunu size sosyal ve cezai müeyyidelerle anlatmamalıyım. Siz gerçekten kurmayda yer almak için talepte bulunmuşsunuz ama bunun gerekleri de çok açıktır. Önderlik bunu biraz kanıtlamıştır. Ben başarısız olsaydım, başarısızlığımı ilan ederdim veya içinde bulunduğum koşullar bunu zorunlu kılardı. Yani doğal olarak iflasımı getirirdi. Ama iflas etmemişim, etmem de. Adeta çok yüksek bir performansla gelişmeleri yönlendirmeye çalışıyorum. Bunu düşman da çok iyi görüyor ve itiraf ediyor. PKK’nin kaybı, bir ulusun kaybı demektir ‘Aslında biz de böyleydik’ diyemezsiniz. Hayır! Çoğunuzun durumu ortada ve böyle olmadığınız belli oluyor. Çünkü; ben bu çelişkiyi çok açık görüyorum. Bu alanda ağırlıklı olarak aşiret yaklaşımı içine giriyorsunuz. Aşiret, ağasının yaptığını kabul eder. Bizim bu gerçeklikle alakamız yoktur. Gerek mevcut çok modern emperyalist ve sömürgeci güç olsun, gerekse işbirlikçi güç olsun, hepsinin üstünde bir yönetim potansiyelimiz var. Bizim aşiretçilikle veya dar komünist yönetim biçimleriyle alakamız yoktur. Biz onları çoktan aşmışız. Yetkin bir yönetime ulaşmayı esas alacaksınız. Buna ulaşmak için de ideolojik, siyasi ve örgütsel eğitimi yeterli düzeyde alacaksınız. Ama bizde tecrübe yetmezliği olduğu gibi eğitimi almama konusunda da bir tutuculuk, hatta saplantılara girme var. Hemen hepinizde bu saplantılar var. Bunun partileşmekle alakası yoktur. Komutanlığın gerçek özelliklerini esas alarak yükselmek isteyen birinin doğru çizgiye gelmesi gerekir. Çünkü ordu komutanlığı, en gelişkin parti militanlarından oluşur. Partilileşemeyenler veya güçlü bir teorik ve siyasi birikime sahip olamayanlar iyi bir komutan olamazlar. Bizdeki askeri komutanların siyaset ve teoriyle arası pek iyi değildir. Bu çok tuhaf bir durumdur. Komutayı geliştirenler, teorik ve siyasi bilgiye sahip olabilmeliler. Bizim en zayıf olduğumuz ve kaybettiğimiz nokta burasıdır. Biz çoğunlukla komutayı köylülere yükledik. Bu özellikleri taşıyan birinin bütün çabalarına rağmen savaşı geliştiremeyeceği bir gerçektir. Geçmiş süreçlerde bu açığa çıkmıştır. Büyük çabalara rağmen orduyu neden geliştiremiyorlar? Çünkü; teorik ve siyasi kapasite yoktur. Köylülük, savaşı fazla geliştiremez. Köylünün isyanı kendiliğinden bir isyandır. Bunun ötesinde hiçbir şey geliştiremez. Ne kadar hırpalandığınızı görüyorsunuz. Köylülükte ısrar eden anlayışların bizi nereye götürdüğü ve düzenin basmakalıp ağzını kullananların bizi ordulaşmada ne kadar geri bıraktığı ortadadır. Pratik çabayı teorik birikimle birleştirmeyenlerin çelişkisini yaşıyoruz. Şu anda PKK ordulaşmasında yaşanan durum budur ve bunlar bize kaybettiriyor. Bunlar zaferi kaybettirdiklerinin bilincinde bile değiller; bu gerçeklik onların umurlarında bile değil. Bu böyle olduğu halde kimse kendisini yormuyor. Kendi şahsınızda bir partiye kaybettiriyorsunuz. PKK’nin kaybı, bir ulusun kaybı demektir. Burada kimse sorumluluk bilinciyle hareket etmiyor. Zayıflık var, yetki ve sorumluluk konusunda tam bir muğlaklık var. Bütün bunlar sizin iyi bir kurmay olmadığınızı ortaya koyuyor. Partiyi halkın kurmayı yapamıyoruz, özelde de ordu kurmaylığımız gelişmiyor. Tartışmalarımızda ortaya çıkan sonuç bu oluyor. Üst düzeyde bir belirsizliğin varolduğunu, yine her şeyin birbirine karışmış olduğunu söylüyorsunuz. Anlaşıldığı kadarıyla tam bir bireycilik var. Bireycilik etkili durumdadır. Sistem olmadı mı, her şey bir mekanizmanın parçası gibi çalışmadı mı, işler yürümez. Tek başına kaldın mı işleri yürütemezsin. Tek başına kaldığın zaman ordu darbe yiyor. Bazı kayıpları tahlil ederseniz, hepsinin altında bu nedenin yattığını görürsünüz. Tek başına kalan biri doğru dürüst karar veremez. Tehlikeyi görememenin, karar verememenin, olanağı görememenin ve dolayısıyla üzerine yürüyememenin neticesinde kayıplar yaşanmıştır. Daha doğrusu kazanmamız gerektiği yerde kaybetmişiz. Tarih size çok basit geliyor. Şunu söylüyorsunuz: ‘Olup bitenler beni fazla ilgilendirmez’ veya ‘güç getiremedim, ‘Anakarargah’ yapmalıydı, bölge karargahı yapmalıydı.’ Bunlar doğru olabilir. Ama eğer karargah karargahlığının gereklerini yerine getiremiyor veya savaşta kurmay olmayı bilmiyorsa ne yapılır? İşte bunun için inisiyatiflerden bahsettik. Onu gösteremezseniz, içine düştüğünüz durum bu olur. Nitekim bu kadar yıldır savaşıyorsunuz. Bizimkilerin savaş içerisinde terfi geliştirip geliştirmedikleri de netliğe kavuşmamıştır. Hepsi er gibidir ama kendini general gibi görür. Bir gün generaldir, ertesi gün erdir. TC de bunun farkına varmış, onlar da ‘Böyle olmaz’ diyorlar. Bu nedenle beni de eleştiriyor, ‘Bu nasıl ordudur?’ diyorlar. Bir gün komutan olan biri, ikinci gün er oluyor. Bunun sorumlusu ben değilim. Biz iyi bir ordu kademeleşmesi için çok şey yaptık. Bunları daha ileride sadece teorik boyutuyla değil, pratik boyutuyla da açmaya çalışacağım. Bütün çalışmalara yenilik getirmek istiyoruz Hemen hemen birçok alanda eğitim sorunları, savaş sorunları yaşanıyor. Bunları pratik tecrübelerimizle gidermeye ve bu uygulamayı buradan başlatıp bütün alanlara yaymaya çalışacağız. Buradaki faaliyetlerimiz bütün partiye taşırılacağı için ve burayı kazanmanın bütün partiyi kazanma anlamına geleceğinden dolayı ısrarla üzerinde duracağız. Sanıyorum ilk yapmamız gereken işlerden birisi, yönetim açısından bazı düzenlemeler yapmaktır. Yönetim açısından bireysel koordine fazla etkili olamıyor. Bireysel koordinenin temsili fazla yapılmıyor. Bu koordine çok bireyci temelde kullanılıyor. Bunun faydadan çok zararlı olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bireysel koordinenin varlığını inkar etmemek gerekir. Buna güçlü kişilikler şahsında fırsat tanımakla birlikte, kolektif yönetime daha fazla ağırlık vermek gerektiği ortaya çıkıyor. Bireysel koordine yerine kurumlar dönemini geliştirmek daha başarılı olur. Bana göre bu yöntem daha fazla sonuç verici olacaktır. En tepede eyalet koordinatörü, onun altında bölge koordinatörü, daha da altında manga düzenlemesine kadar kendi kendimizi ucuza kaptırmamalıyız. Kolektif ilkeyi, kurul ilkesini kurum da dahil esas almalıyız. Eğer bir kişiye inisiyatif verilecekse, o da doğal olarak başarısıyla, temposuyla ve tarzıyla kendini kabul ettirmelidir. Başta neyi yapacağı belli olmayanı komutan olarak başımıza dikmemeliyiz. Bazı konularda kaybetmemizin nedeni budur. Kendini kanıtlayan yine de ön plana çıkabilir ama bu çıkış yönetimin rızasıyla olmalıdır. Böyle bir yol ve yöntem daha doğru olacaktır. Bu sadece burası için değil, her taraf için geçerlidir. Bu uygulamayı buradan hareketle her tarafa yaymaya çalışacağız. Düşüncemiz budur. Kurulların veya kurumların sözcüleri olabilir. Ama ille de tek bir kişi tarafından yönetilecekse, birisi çıkıp bu işin temsilini yapar. Ama biri diğerini boşa çıkarmayacak, tam tersine destekleyecektir. Görev bölümü yaparak oluşan bir tekleşmeyi diğerlerini boşa çıkarma biçiminde değil, tam tersine onların eksikliklerini tamamlamak biçiminde anlamalıyız. Bu uygulama doğru bir yönetim anlayışını ortaya çıkarır. Bu, doğru bir yönetim ilkesidir. Diğerleri tek olanı tamamlamak zorundadır. Aksi halde tekleşme bütünü zorluyorsa, yani kurulu veya komiteyi zorluyorsa, o tekleşmeyi ortadan kaldırmak veya sınırlandırmak gerekiyor. Bütün çalışmalara yenilik getirmek istiyoruz. Tartışıp bunun ilk deneyimini de burada yapacağız. Herhalde bu tarz, yönetim sorununa sınırlı da olsa bir çözüm getirecektir. Yeniler, eskiler ve çeşitli düzeyde görev alanların birçoğu değişik biçimlerde bu anlayış çerçevesinde yönetim olma denemesine tabi tutulabilir. Çalışmalarınız kurul biçiminde olacaktır. Ben yine tek kalıyorum ama sanıyorum benim tekliğim halk arasında da onay görmüştür. Halk benim tekliğimi müthiş istiyor. Hatta bunu daha da geliştirmemi ve mutlaklaştırmamı istiyorlar. Siz de zaten yardımcılarımla birlikte çalışmamı istiyorsunuz ama zayıf kalıyorlar. Tabii yine de ben her şeye rağmen kolektif çalışıyorum. Çocuklarla bile kolektif çalıştım. Benim böyle bir sorunum yoktur ama sizin kolektif çalışma sorununuz var. Hem kolektifleşme hem de tekleşme sorunlarınız yaşanıyor. Bunun için kolektivizmi ve inisiyatif geliştirmeyi kesinlikle halletmemiz gerekiyor. Bu çözüm ciddi bir çözüm olabilir. Burası aynı zamanda bir ordu birimi gibi ele alınabilmelidir. Burada sağlayacağımız gelişme, zincirleme olarak diğer alanlara da yayılabilmelidir. Birbirine çok benzeyenlerle değil, farklı olanları da aynı kurul içinde bulundurmaya özen göstermeliyiz. Çünkü; birbirlerine çok benzeyenler, ağır çelişkileri fazla olmayanlar gelişmeye yol açmazlar. Gelişme, çelişkilerin çözümü temelinde olur. Benzeyenleri bir arada bulundurursak, o zaman gelişme yaşanmaz. Benzerlikleri olanları bir arada bulundurmamalı ve çelişkili olanların birliğinden de çekinmemeliyiz. Bu konuda da büyük hatalar yapılıyor. Bir birim içerisinde ufak çelişkisi olanlar hemen tasfiye ediliyor. Bu yanlıştır. Halbuki çelişkisi olanla birlikte hareket edilirse, daha önemli gelişmeler yaratılabilir veya çelişkili yanlar üzerinde durulup başarıyla çözümlenirse başarı sağlanabilir. Aynı göz yalnız bir şeyi görür ama farklı göz değişik açılardan çok şey görür. Dolayısıyla ortaya çok zengin birikimler çıkar. ‘Ben şu kişiyle çalışmam’ demek doğru değildir Bu konuda da sizde bir hastalık var. Herkes belli bir güç almak ve benim gibi olmak zorundadır. Bu böyle bile olsa, bunun zamanla olacağını göz ardı etmemek gerekiyor. Bu anlamda çelişkileri çöze çöze sonuca ulaşacağımızı görmemiz gerekiyor. Başlangıçta ‘Huyu huyuma benzemeyen ve dediğim gibi yapmayanla çalışmam’ demek, parçalamak demektir. Böyle parçalama eski toplumun tuzağına düşmek anlamına geliyor. Bu, kendi toplumsal çelişki düzeyimize çözüm gücü getirmeme anlamına gelir ki, bu da yenilgidir. Bu, yaygınca yaşadığınız bir durumdur. ‘Ben şu kişiyle çalışmam’ demek doğru değildir. Bazıları hoşlanmadıklarını dışlamayı bırakın, tuzak kurup tasfiye ettiler. Bu birçok yerde yaşandı ve oldukça vahim bir durumdu. Eğer birlikte çalışmayı bilseydik, birçok değeri koruyabilir ve kurtarabilirdik. Bu büyük bir gelişmeye yol açabilirdi. Ama ucuz anlayış bunun önüne geçerek gelişmeyi engelliyor. Bu baştan kaybediştir. Ben burada yöntemimi size gösterdim. Ben bu örgüt işine çelişkilerle başladım. İlk ilişkilerim, köy toplumundaki bazı çelişkileri çözmek temelinde gelişti. İlk ilişkilerim karşıt ailenin çocuğu ile başladı. Köydeki ilk örgütlenmem bu çelişkilerin çözümü temelinde başladı. Dikkat edin; bu, ilk örgütlenmemizin temelidir. Yine Ankara’daki çıkışımı, düşmanın dayanağı ve güçlü temsilcisi olabilecek güçlerle ilişkiye geçerek gerçekleştirdim. O dönemdeki çıkışı bu ilişkiyi kullanarak sağladım. Karşıt olan iki çelişkiyi birleştirdim ve sağlıklı bir çıkış yapmayı başardım. Çelişkileri birleştirme sonucunda güçlü çıkan taraf ben oldum. Bu çelişkileri lehime işleye işleye sonuçta TC’yi erittik, yine oluşturduğu toplumu erittik, köydeki o gerici düşmanca ilişkileri erittik, halk arasındaki çelişkileri ve yine devletle olan çelişkileri doğru çözümledik. Benim bütün ilişki mantığım böyledir. Belki siz farkında değilsiniz ama bu büyük gelişmeyi biz bu temelde sağladık. Benim ilişkilere yaklaşımım bu temeldedir. Bütün bunları kapsamlı bir biçimde bir kez daha anlatacağız. Sonuçta gelişmeniz gerekecek. İşe hakim, yönetebilecek bir kadroyu oluşturmayı sağlamasını bileceksiniz. Artık değişik bahaneler ve gerekçeler ileri sürülmemelidir. Eğer öyle olursa ya iflah olmaz çürümüşün tekisiniz ya da art niyetlisiniz. İkisi de kabul edilemez. Bu kadar direnen, bu kadar mücadele ettiğini sanan kişi herhalde çelişkilerin doğru çözümünü de gösterecek gücü kendisinde bulur. Genelde PKK’de seviyeler birbirine yakındır. Bizim sorunumuz çok geri olanla çok ileri olanın yönetilmesi değil, birbirine yakın olanların birbirlerini yönetmesidir. Birbirlerine yakın olanların da yönetimi çok önemlidir, hassastır. Geri olanların yönetimi daha kolaydır. Grupların kendi içinde kendi kendilerini yönetmeleri çok önemlidir. Bu, saygı ve ciddiyet ister. Yine yakın seviyede olanları yönetmek çok önemlidir. Bastırmak, çok kötü şeyler ortaya çıkarabilir. Geri insanların yerine koyarak yönetmek hiç kabul edilmez. Zaten en çok bu hatayı işliyorsunuz. Sana yakın olanı yönetemez ve ona bir şeyler veremezsen, o seni reddeder ve sen de karşındakini bastırmaya yönelirsin. İkisi de hatalıdır. Ret de, bastırma da hatalıdır. Dolayısıyla bu yönetim hassastır, vermeyi bileceksiniz. Zaten topluluğumuz güçlü olduğu için sizden olağanüstü bir çaba da istemez. Ama yine de hassasiyetleri vardır, gereklerinin yerine getirilmesini isterler. Hatta doğru yönetim konusunda ısrarlı olacaklardır. Çünkü; Önderliği günlük olarak izliyorlar. Onlar da gelişmişlerdir. Bize ters düşüldüğünde, güçlerimiz kesinlikle kabul etmez. Gücümüz ne kadar kolay yönetime gelmese de, yanlış yönetimleri de kabul etmez. Bunu bilmelisiniz. Yönetimin bir reddetme ve bastırma işi olmadığını, tersine bir verme ve benimsetme işi olduğunu kabul etmelisiniz. Yine özellikle zorla değil, gönüllü bir katılım işi olduğunu benimsetmelisiniz. Vereceğiniz bir şey yoksa, yönetimde kalmanızın da bir anlamı olmadığını kabul etmelisiniz. Daha çok verme ihtiyacı olanların yönetmeye işlerlik kazandıracaklarını bilmelisiniz. Bu benim için de öyledir. Bir şey veremeyeceğimi bilsem, bu kampa adımımı bile atmam. Ruhen de öyleyim. Bir gün olsun fazla bir şey veremeyeceğimi hissettim mi, buraya gelmem. Kendimi doldururum, verecek bir şeylerim olduğu zaman buraya gelirim. Bu hepiniz için geçerlidir. Ayrıca alma durumunda olanların da ilgiyle almayı bilmeleri gerekir. ‘Canım sıkılıyor, fazla bir şeye ihtiyacım yok’ demek de doğru değildir. Bütün bu konularda müthiş yanlışlıklar içine düştünüz. Alma ve verme, yönetme ve yönetilme işinde inanılmaz hatalar yaptınız. Bunu bu küçük model temelinde düzeltmek istiyoruz. Bunun için kesin ciddi olacaksınız. ‘Bu basittir, zaten burada yönetim dediğin nedir ki’ gibi hafifliklere düşmek olmamalıdır, çünkü, burada bir model geliştiriyoruz. Gelişkin uluslardan örnek vermek istiyorum. Benim biraz deneyimlerim oldu. Kendimi çok mükemmel görmememe rağmen, benim bazı hatalarımı büyük hata olarak değerlendirdiler, beni çok geri buldular. Halbuki ne kadar hassas olduğumu ben bilirim. Bununla kıyaslayınca sizin durumunuz çok daha geridir. Onun için çok ciddiye alacaksınız ve yeni yönetim hamlemizi buradan başlatacağız. Buradaki başarımızın bütün partiyi başarıya götüreceğini göz önüne getirmeliyiz. Burada birinin başarısı, binlerin başarısıdır. Nitekim benim buradaki başarım, bütün bir ulusun, hatta insanlığın başarısına dönüşüyor. Demek ki doğru yaklaşmalıyız, küçük görmemeliyiz. Aynı zamanda bu bir karakter sorunudur. Buna şiddetle ihtiyaç vardır. Gelişmeyi kendinden başlatmak, küçük çaplı başlatmak, sonucu büyük götürmek gerekir. İnanıyorum ki, -madem büyük bir emekle buraya geldiniz- böylesine hassas bir konuyu göz ardı etmezsiniz. Öyle kendinize sevdalanmaya, kendini umutsuz kılmaya gerek yoktur. Eğer bu koşulda yaşamı burada sürdürürsek, sonuç alıcı çalışmalarımız olacaktır. Oldukça verim alınır. Yaşama tarzını geliştireceğiz. Bu, savaş tarzını da doğru ele almamıza götürecektir. Bu gereklidir ve böyle bir çalışmaya ihtiyacımız olduğuna inanmalıyız. Yıllardır biz gerçek PKK kadrolarını oluşturmak istedik. Ama şimdiye kadarki bütün devrelerimiz yüzeyselliğin kurbanı oldular. Bu nedenle ülkede feci kaybettiler. Ülkede şehit düşenlerin anısına layık olmanın bir gereği olarak, bu yanlışlıklarımızı bir an önce düzeltmeliyiz. Bunu bu devre şahsında başarmaya çalışacağız. Yüzeysel, hafif ve basit yaklaşımlarla kendimizi asla kandırmamalıyız. Buradaki yaşam savaşmak kadar yoğundur. Belki de geldiğiniz sahalardaki yaşamı ararsınız ama buna hiç gerek yoktur. Çünkü; o sahalardaki gelişmelere yeterince cevap veremedik. Orada yaşanan eksiklikleri ortadan kaldırmak için burada bulunuyoruz. Birçok alandan gelenlerin fazla başarılı olmadığını bildiğimiz için burada toplanmışız. Ayrıca tecrübelerimizi aktarmak için buraya gelmişiz. Burada kendimizi partiye vermek için, orduya vermek için dolu dolu kılacağız. Ben bu temelde buradaki çalışmaların yüksek bir değer ifade ettiğine inanıyorum ve başarma imkanlarımızın da fazlasıyla olduğuna eminim. Değerlendirme kararındayız ve başaracağız. | ||
© 2021 Serxwebûn |