Kürt toplumunun tarihi karar günü: 19 Temmuz
Tebax 2020
20. yüzyılın son çeyreğinde başlayan, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hem düşünsel hem pratik iddiasını, iradesini daha çok güçlendiren, geliştiren, 19 Temmuz 2012 Rojavayê Kurdistan Özgürlük Devrimi ile toplumsal pratiğe dönüşme iddiası da kazanan, hamleci de olan bir Kürdistan devrim gerçekliği var. Bu da bir tarihsel olay ve yaklaşık yarım yüzyıldır aslında Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelere de bir biçimde yön veriyor.
19 Temmuz devriminin 8. yıldönümü başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşlara, halkımıza, dostlarımıza kutlu olsun. Büyük bir cesaret ve fedakârlıkla, emekle böyle bir devrimi gerçekleştiren Rojava Özgürlük Güçlerimizi, Rojava halkımızı, tüm Kürdistan halkını ve devrime emeği geçen herkesi başarılarından dolayı selamlıyoruz. Şîlan ve Xebat yoldaşlar şahsında tüm devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Gerçekten de Temmuz ayı büyük karar ayı, direniş ayı, devrim ayı. Dolayısıyla tarihi öneme sahip günleri yaşıyoruz. Bu Temmuz, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin 38. yıldönümü. 19 Temmuz Devrimi’nin de 8. yıldönümü; 14 Temmuz ve 19 Temmuz gerçeğini doğru anlamak bile insan için başlı başına doğru olan yolu, insanca olan yaşam yolunu fazlasıyla göstermeye yetiyor. 14 Temmuz ve 19 Temmuz’da yaşanan ruh, ortaya konan irade, gösterilen cesaret ve fedakârlık her şeyi yapmaya ve başarmaya insanı kadir kılıyor. Bu tartışma götürmez bir gerçekliktir. 38 yıldır halk olarak, hareket olarak 14 Temmuz ruhuyla, iradesiyle, 14 Temmuz’da verilen o büyük tarihi öneme sahip karar doğrultusunda kendimizi eğittik, mücadele ettik ve dünya çapında bir özgürlük hareketi, devrimci hareket olmayı başardık. Kürt sorunu gibi son iki yüzyılın en ağır sorunu olan bir sorunu çözme düzeyini ortaya çıkardık. 19 Temmuz Rojavayê Kurdistan Devrimi bunun en önemli pratik sonuçlarından biri oldu.
Aslında 1973 Newrozu’nda Önder Apo’nun verdiği tarihi karar 14 Temmuz’da tarzına, çizgisine kavuştu. 15 Ağustos 1984 gerilla atılımı, 1990’ların o ulusal serhildanları, Demokratik Ulus Devrimi, Kadın Özgürlük Devrimi diye tanımlayabileceğimiz devrimsel hamleleri ortaya çıkardı. Kürt sorununu ortaya çıkartan güçler Uluslararası Komployla buna karşılılık verdiler, gelişmeleri engellemek, Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi önünde engel oluşturmak istediler.
Komploya karşı Önderlik, Hareket, halk bütünleşmesi temelinde yürüttüğümüz tarihi direniş de bizi Rojava Devrimi’ne götürdü. Dört parça Kürdistan’da özgürlük için direnen, bunu demokratik Ortadoğu ve özgür insanlık yürüyüşüyle birleştiren bir hareket haline getirmemizi sağladı. Rojava Devrimi, halk ve Hareket olarak özellikle ÖSO, El-Kaide, DAİŞ çeteciliğinin ve bunun arkasındaki güç olan AKP-MHP faşizminin saldırılarına karşı yürütülen büyük direniş de, küresel düzey kazanmamızı, bütün insanlığı etkilememizi sağladı.
Şu ortaya çıkıyor: Demek ki 14 Temmuz, 19 Temmuz gerçeğiyle hareket edilirse başarılamayacak görev, yapılamayacak iş, yenilemeyecek düşman, sağlanamayacak gelişme, kazanılamayacak zafer kesinlikle yoktur. Yıldönümlerini yaşadığımız tarihi günler, bu büyük kararlılık, irade, cesaret, fedakârlık bize bu gerçeği net bir biçimde gösteriyor.
Tabi bunun devamı da var; 20 Temmuz, Suruç Katliamı’nın 5. yıldönümü oluyor. Kürdistan’daki gelişmelerle, Rojava Devrimi’yle doğrudan bağlantılı olarak gerçekleşen bir katliamdır. 24 Temmuz; ABD ve MHP ile anlaşan AKP yönetiminin Hareketimizi ezmek, tasfiye etmek, Kürt soykırımını gerçekleştirmek üzere hiçbir kural-kaide tanımadan, topyekûn-faşist-soykırımcı özel savaş yöntemiyle saldırıyı başlattığı günün 5. yıldönümü oluyor.
Kürt halkının ulusal var olma ve özgür yaşama iradesi 1973 Newroz çıkışına dayanıyor
Nasıl ki; 14 ve 19 Temmuz bize kazanmanın, başarmanın ruhunu, iradesini, cesaret ve fedakârlığını öğretiyorsa, 20 ve 24 Temmuz’da düşman gerçeğini herkesin görmesini sağlıyor. Sadece Suruç Katliamıyla 24 Temmuz saldırısını doğru anlayan herkes Kürt sorununun ne demek olduğunu, yüzyıldır Kürt toplumuna yöneltilen saldırıların nasıl vahşi bir saldırı, soykırım saldırısı olduğunu rahatlıkla görebilir. TC devleti’nin AKP-MHP faşist yönetiminin nasıl bir Kürt düşmanı faşist-soykırımcı-sömürgeci zihniyet ve siyasete sahip olduğunu, Kürt düşmanı, halk düşmanı, kadın düşmanı bir zihniyet ve siyaseti temsil ettiğini rahatlıkla ortaya çıkartır, anlar. Düşmanı doğru tanımak, anlamak; ona karşı başarıyla mücadelenin yol ve yöntemlerini, ruhunu, iradesini, çizgisini bulmak, ortaya çıkartmak demektir.
Aslında 14 Temmuz ve 19 Temmuz ruhu, iradesi, direnişleri de böyle ortaya çıktı. Düşmanı doğru tanımanın ve onu mutlaka yenme iradesinin, kararlılığının bir sonucu oldu. Böyle bir irade ve kararlılığın ortaya çıkartılmasını ifade etti. Kürt toplumunun tarihi karar günü oldu. Önder Apo, “Tarihin öyle anları vardır ki; tarihsel gerçeklik bir toplulukta, halkların iradesi ise kişilerde somutluk kazanır” dedi. Gerçekten de Kürt halkının ulusal var olma ve özgür yaşama iradesi de 1973 Newrozu’nda, Önder Apo’nun böyle bir Özgürlük Hareketi’ni, mücadelesini başlatma irade ve karalılığıyla ortaya çıktı. 1982 Newrozu’nda Diyarbakır Zindanı’nda Mazlum Arkadaşın direnişiyle somutluk kazandı. Dörtler oldu, 14 Temmuz oldu. 19 Temmuz gibi büyük bir iradenin, iddianın beş bin yıllık erkek egemen zihniyet ve siyasetinin yön verdiği iktidar ve devlet sistemine karşı yeni bir yaşam alternatifinin, kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı demokratik toplum yaşamının mümkün olduğunu, buna dayalı bir dünyanın yaratılabileceğini açıkça gösterdi, ortaya koydu.
Büyük bir çıkıştı, iddiaydı, büyük bir iradeydi. Dolayısıyla 73 Newroz çıkışını da, 14 Temmuz 1982 ve 19 Temmuz 2012 iradesini de doğru anlamak gerekiyor.
Yani öyle sıradan, basit ele alınabilecek bir durum değil, kesinlikle kendiliğinden ortaya çıkan bir gelişme de değil. Her şey doğru bir düşüncenin, büyük bir özgür yaşam tutkusunun, duygusunun, iradesinin bu temelde ortaya çıkarılmış büyük bir cesaret ve fedakârlığın sonucu olarak gerçekleşti, yaşandı, bunlarla ortaya çıktı. Öyle hiçbir şey kendiliğinden olmadı, kolay elde edilmedi. Fakat olaylar, en zor koşullarda bile hiçbir maddi imkâna sahip olmadan iktidar ve devlet sistemine karşı, faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı mücadele edilip zaferler kazanılabileceğini de bize net bir biçimde gösterdi. Çizgiyi ortaya koyması, doğru yolu ifade etmesi bu anlama geliyor.
Gerçekten de 21. yüzyılın ilk çeyreğinde insanlığa daha büyük bir umut veren, heyecan veren, özgürlüğün ve kurtuluşun yolunu gösteren bir Kürdistan Devrimi gerçekliği var. Bizim her şeyden daha çok, doğru ve yeterli bir biçimde anlamamız gereken gerçeklik bu oluyor.
18. yüzyılın son çeyreğinde Fransa’da bir devrim başladı. ‘Büyük Fransız Devrimi’ dendi. ‘Paris Komününe’ kadar yüzyılı bulan bir tarihsel süreç içerisinde toplumsal ve siyasal hareketliliği belirledi, yönlendirdi. Ona öncülük etti, yönünü çizdi. 19. yüzyılın son çeyreğinde ‘Rus Devrimi’ diye bir devrimsel hareket patlak verdi. Biraz da Fransız Devrimi’nin yarattığı sonuçlara dayalı olarak gelişti, onun başarılarından da, yenilgi ve başarısızlıklarından da dersler çıkartmaya çalışarak büyük bir devrimsel hareket olarak gelişim gösterdi ve Ekim 1917’de Çarlığı yıkmayı, kapitalizme alternatif bir sistem öngörmeyi, iktidar olmayı da başardı. Bir yüzyıla da bu devrim damgasını vurdu;19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın son çeyreğine kadar yüzyıl boyunca başarılarıyla, hata ve eksiklikleriyle tarihsel sürece damgasını vuran büyük bir devrim hareketi oldu. İnsanlık ‘Büyük Ekim Devrimi’ olarak tanımladı, umutlar bağladı. Gerçekten de bu devrim belirleyici oldu.
19 Temmuz Devrimi’nin Fransız ve Rus devrimlerine benzeyen bir etki gücü var
Şimdi 20. yüzyılın son çeyreğinde başlayan, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hem düşünsel hem pratik iddiasını, iradesini daha çok güçlendiren, geliştiren, 19 Temmuz 2012 Rojavayê Kurdistan Özgürlük Devrimi ile toplumsal pratiğe dönüşme iddiası da kazanan, hamleci de olan bir Kürdistan devrim gerçekliği var. Bu da bir tarihsel olay ve yaklaşık yarım yüzyıldır aslında Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelere de bir biçimde yön veriyor.
Tabii Fransız ve Rus devrimleriyle kıyaslamamak lazım. Kıyaslamacılık tamı tamına insanı doğruya götürmez. Özellikleri farklı, tarzları farklıdır. Fakat bir umut, heyecan yaratma, tarihsel toplum gelişimini, hareketliliğini, bu temeldeki siyasi-askeri-toplumsal hareketlilikleri yönlendirme, bunda belirleyici olma bakımından bu devrimin tıpkı Fransız ve Rus devrimlerine benzeyen bir etki gücü var.
Kürdistan Devrimi 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de iddiasını daha fazla geliştirip koruyor
Son yarım yüzyılı da böyle ortaya koyabiliriz. 1970 başıyla, ’73 Newrozu’ndaki tarihi karar ve çıkışla, 12 Mart 1971 darbesine karşı o büyük direnişle süreci başlatırsak; kesinlikle karşımıza yarım yüzyıla yayılmış bir devrim çıkıyor ve şimdi bütün saldırılara rağmen 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de iddiasını, iradesini daha fazla geliştirip koruyor. Kendisini amaca, hedefe doğru daha cesur ve fedakâr yürür kılıyor. Bu da bir gerçek. Tarihsel olarak böyle bir Kürdistan Devrimi gerçekliği var. Şimdiye kadar geçen yaklaşık yarım yüzyıllık pratik bunun var olduğunu ve böyle bir tarihsel gelişmenin, gerçekleşmenin yaşandığını gösteriyor. Tabii sonrası nasıl olur bilemeyiz. Diğerlerini yüzer yıllık bir tarihsel kesite sığdırdık. Bu süreç elli yıllık hükmüyle mi sona erer? 21. yüzyılın tümüyle yönlendireni mi olur, tüm yüzyıla mı yayılır? Daha öteye mi gider? Tabii bunlar için insan şimdi net ve kesin bir şey söyleyemez. Fakat geçen yarım yüzyıl için böyle bir devrimsel hareketin varlığı tartışma götürmez bir gerçek.
Kuşkusuz Rojavayê Kurdistan Devrim hamlesi, DAİŞ karşısındaki direnişten öteye AKP-MHP faşizmi karşısında gösterdiği kahramanca direnişle değerlendirilirse iddia ve iradesini daha çok koruduğunu, geliştirdiğini, dolayısıyla önünün açık olduğunu, başlattığı devrimci özgürlük yürüyüşünü önümüzdeki onlarca, hatta yüzlerce yıla yayabileceğini bize gösteriyor. Böyle bir tarihsel hareket olma gerçekliğimiz var. 19 Temmuz Devrimi’nin 8. yıldönümü vesilesiyle bunu böyle değerlendirebiliriz.
Tabi Fransız Devrimi Avrupa’nın aydınlanma, Rönesans, Reform denen büyük düşünsel gelişimini, hareketini arkasına aldı. Onları pratikleştirmeye çalışan bir politik-askeri hareket oldu. Ulus devlet gerçeğini ortaya çıkardı. Aslında ulus devletin sağ yanını oluşturdu. O zamana kadar var olan Avrupa feodalitesi denen ortamı paramparça ederek yeniden yapılandırdı. Sonuçta ulus devlet zafer kazandı. Bir hırsızlık olan kapitalist sömürü sistemi zafer kazandı. Bireyci mülkiyet, doğanın, toplumun ve bireyin sömürüsü bu devrim ve sonuçları üzerinden zirve yaptı.
Fakat devrimin başlangıcı böyle değildi. Yüz yıllık gelişimi içinde birçok unsur vardı, ‘özgürlük-eşitlik-kardeşlik’ bu devrimin temel sloganıydı. Bir ucu ulus devlet diktatörlüklerinin oluşumuna giderken, bir ucu 1871 Paris Komünü’ne vardı. Kendi içinde yarıldı. İki uç nokta oldu ve sonuç olarak kendi içinde de önemli bir çatışma yürüttü.
Rus Devrimi 20. yüzyılın başında Lenin öncülüğündeki Rus devrimcilerinin Marksizmi, özellikle de örgüt ve eylem çizgisinde devrimci temellerde yeniden bir yoruma ve senteze tabi tutmalarına dayalı olarak gelişti. Böyle büyük bir düşünce akımına, devrimci teori oluşumuna dayandı, böyle bir düşüncenin örgüt ve eylemi oldu. Fransız Devrimi gibi Rus Devrimi de dönemin gerici güçleri tarafından yoğun bir saldırıya uğradı, kuşatmaya alınmak, gelişimi ezilmek istendi. Devrim, onlara karşı büyük bir direniş yürüttü. Hem 1918-22 yılları arasında hem de İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizminin saldırılarına karşı gerçekten de insanlığı faşizmden koruyan büyük bir kahramanlık direnişi olarak ortaya çıktı. Etkisini, yarattıklarını hiç de küçümsememek gerekli. Fakat Rus Devrimi de her ne kadar temel çelişkilerle, toplumsal hareket olma yönüyle öne çıkmak istediyse de siyasi-askeri boyutu öne çıktı. Fransız Devrimi’nin liberal, bireyci, özel mülkiyetçiliğinin tersine komünalizm adına, alternatif olma adına devlet mülkiyetçiliğini, devlet bürokrasisini ortaya çıkardı. Saldırılar sonucu bir ulus devlet olmaktan, ulus devletin sol ucunu oluşturmaktan, ona zirve yaptırmaktan kurtulamadı.
Önder Apo, derin bir düşünsel devrim gerçekleştirip yeni bir sentez ortaya çıkardı
Şimdi, Önder Apo şahsında Kürdistan Devrimi de bir bütün tarihsel olarak insanlığın yaşadığı düşünsel gelişmelerin yeni bir sentezi olması kadar, İslam, Fransız ve Rus devrimlerinin teori ve pratiklerini bütünlüklü ve derinlikli bir eleştirel-özeleştirel analize tabi tutularak, onlardan sonuçlar çıkarma temelinde gelişti. Önder Apo bu temelde devrimci düşünceyi, devrimci teoriyi yenileyerek yeni düşünsel bir tez geliştirdi.
Bu gelişme başlangıçta zayıftı. Doğal olarak dışa dayalıydı. Dünyanın değişik alanlarındaki gelişmeleri kendisine örnek alıyordu. Kürdistan gibi parçalanmış, yok sayılmış, yok edilmek istenen bir toplumsal zeminde daha farklı bir çıkış yapabilmek gerçekten mümkün değildi. Fakat bir kere irade ortaya konup, düşünsel doğuş gerçekleştirilip, devrimci yürüyüş başlatıldıktan sonra özgür yaşamda ve devrimci direnişteki ısrar bütün zayıflıkları gidermeyi, hata ve eksiklikleri aşmayı, yeni ve daha büyük bir düşünce gücü olarak ortaya çıkmayı sağlattı. Bu konuda özellikle diğer devrimsel hareketler gibi Kürdistan Devrimi’nin bu gelişimine de bütün faşist-sömürgeci-soykırımcı gericiliğin birleşerek saldırıp 21. yüzyılın başında bu saldırıyı Uluslararası Komplo düzeyine vardırmaları, bunu İmralı işkence ve tecrit sistemi olarak uygulamaya koymaları Önder Apo’nun tarihsel toplum gerçeğini, beş bin yıllık iktidarcı-devletçi uygarlık gerçeğini, erkek egemen zihniyet ve siyaset gerçeğini daha doğru, derinlikli, bütünlüklü çözüme tabi tutmasını sağladı. Tarihin en büyük düşünsel, entelektüel devrimlerinden birini yapmasına yol açtı. Rus Devrimi’nin, Fransız Devrimi’nin, İslam Devrimi’nin, tarihin değişik dönemlerinde devrim adına sağlanan gelişmelerin neden başarılı olamadıkları, politik-askeri bakımdan başarılı olanların bile neden devamlılıklarını sağlatamadıkları sorusuna çözüm getiren büyük bir değişimi, paradigma değişimi temelinde gerçekleştirdi. ‘Özgürlük-eşitlik-dayanışma-paylaşım-kardeşlik’ amaçlarının uygun araçlarla pratiğe geçirilmesi anlamında büyük bir paradigma değişimi gerçekleştirdi. Yine toplumsal demokrasiyi tanımlayacak özgürlüklerin temeli olarak, kadın özgürlüğünü ve toplumsal ekolojiyi alacak düzeyde bir ideolojik devrimi, derinleşmeyi sağlattı. Böyle derin bir düşünsel devrimi de gerçekleştirip yeni bir sentez ortaya çıkardı. Şimdi, özellikle 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki gelişmeler, 19 Temmuz Rojavayê Kurdistan Devrimi’nin pratikleşmesi böyle büyük bir düşünsel devrime dayalı olarak gerçekleşiyor. Önü bu düşünce tarafından aydınlatılıyor.
Kürdistan Devrimi bütün insanlık için umut ve ışık olma özelliğini taşıyor
Başûr’daki gelişmeler biraz farklı; tabii Başûr ile Rojava’yı aynı saymamak lazım. Başûr aslında ‘Kürdistan Devrimi’ diye ifadelendirdiğimiz teorik ve pratik gelişmeyi ezmek isteyenlerin, bu gelişmeleri ezmek için ortaya çıkardığı, mecbur kaldığı bir adım oldu. Dolayısıyla Önder Apo’nun geliştirdiği devrimci özgürlük düşüncesine dayalı, onu hayata geçiren bir gelişme değil de, onun dolaylı etkisi altında ortaya çıkan bir politik gelişme olarak hayat buldu. O yüzden oradaki pratik, Kürdistan Devrimi’ni var eden özgürlük düşüncesinin pratikleşmesi olmuyor. Onun yol göstericiliğinde gerçekleşmiyor. Bu bakımdan Rojavayê Kurdistan Devrimi kuşkusuz farklıdır. Bakur’da 1990’ların başından bu yana otuz yıldır yaşanan ‘Demokratik Ulus Devrimi’ diyebileceğimiz, ‘Kadın Özgürlük Devrimi’ni’ başlatan serhildan hareketi farklıdır. Bunların önü ‘devrimci özgürlük düşüncesi’ tarafından aydınlatılan, böyle bir devrimci, özgürlükçü teoriye, özgürlük çizgisine, paradigmasına bağlı olarak gelişen devrimci hareketler, devrimci mücadelelerdir. Bunu görmemiz lazım. Başûr’a da, Rojhilat’a da bu yayılıyor. Avrupa’ya, dünyanın dört bir yanına savrulan Kürtleri de etkiliyor, kendine çekiyor. Yine kadınlar ve gençler başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki tüm işçi ve emekçi kesimleri, özellikle Rojava’daki pratik gelişmenin yarattığı etkiyle kendine çekiyor. Bu açık bir gerçek. Günümüzün gerçekten de bir çekim merkezi, aydınlatma merkezi, coşku ve heyecan kaynağı, bir umudu ve özgürlük iradesi, başta kadınlar olmak üzere bütün insanlık için gerçek bir umut ve ışık olma özelliğini taşıyor. Bu gerçekliği görmemiz lazım.
Rojavayê Kurdistan’daki gelişmelerin de, bir bütün olarak Kürdistan’daki devrimsel gelişmenin de diğer devrimler gibi yok edilmek üzere saldırıya uğradığı açık. Bu gerçeklik 18 Mayıs 1977’den bu yana böyle. Düşman Dîlok’ta Haki Karer Yoldaşın katledilmesiyle bu kuşatma, ezme, imha etme saldırısını başlattı. Diyarbakır Zindanı’ndaki uygulamalar, ‘itirafçılık’ dayatması denen o büyük baskı, işkence ağır bir saldırıydı. Dünyada benzeri bulunmayan bir saldırı düzeyine sahipti.
19 Temmuz iradesini iyi anlamak için 14 Temmuz iradesini iyi anlamak gerekir
15 Ağustos Atılımı’na karşı NATO düzeyinde birlik sağlayarak Hewlêr yönetimini oluşturma temelinde Kürt işbirlikçiliğini de bu işin içine katarak nasıl bir saldırı yapıldığını doksanlı yıllardan biliyoruz. Bütün bunlardan sonuç alamayınca bu saldırı düzeyini 9 Ekim 1998 Uluslararası Komplosu’na kadar götürdüler. Tarihin en büyük komplocu saldırısını tüm bu devrimsel gelişmelerin öncüsü, önderi, yaratıcısı, yol göstericisi olan Önder Apo’ya yönelttiler. Böyle bir hareketin parçası olarak ortaya çıkan 19 Temmuz 2012 Rojavayê Kurdistan Devrimi’ne de gericiliğin topyekûn saldıracağı açıktı. Böyle bir saldırı 2013 Temmuzu’ndan itibaren de başladı ve derinleştirilerek sürdürülüyor. Bu tabii anlaşılır bir durumdur. Yadırganacak bir durum değil. Buna karşı bütün Kürdistan’da büyük bir direniş oldu. Diğer devrimlerin yaptığı gibi bu direniş Rojava’da da gerçekleşti. Önemli sonuçlar da ortaya çıkardı. Saldırılar da, direniş de devam ediyor.
Önder Apo savunmalarında, “1973 Newrozu’nda böyle bir adıma karar verdiğim için asla pişman değilim. Tarihe verdiğim en temel cevap bu oldu” dedi. Biz de şimdi şunu diyebilmeliyiz: Kürt toplumu ve Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak 19 Temmuz 2012’de Kobanê’de böyle bir irade, cüret ortaya çıkartılırken, tarihi bir duruş, bir özgürlük duruşu, böyle bir irade gösterilmesinden asla pişman değiliz. Hatta bunu zayıf yaptık. Daha güçlü, daha örgütlü, daha hızlı yapabilmeliydik. Çünkü süreç, büyük risklerle yürüdü. Ciddi kaybetme tehlikeleri yaşadık. Onlar başarılı olmadı, adım adım bertaraf edildiler, pratik gelişme böyle oldu ama kaybetme tehlikeleri de çok fazla yaşandı. Aslında buna düşmeyebilirdik. O nedenle 19 Temmuz iradesini iyi anlamak lazım. Onu anlamak için de 14 Temmuz iradesini iyi anlamak lazım. 1973 ve 1982’deki Newroz iradesini iyi, doğru anlamak lazım. Bunları anlamayanlar 19 Temmuz iradesini anlamazlar, 19 Temmuz iradesini anlayamayanlar tabii Rojava’da ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını doğru ve yeterli bilemezler. Devrimci çizgiyi başarıyla örgüte ve eyleme dönüştürüp yürütemezler. Burada önemli bir zayıflık yaşanıyor.
Diğer yandan kendisini ÖSO, El-Kaide, DAİŞ isimleriyle ortaya koyan, AKP-MHP faşizmi biçiminde de ortaya çıkan bu faşist saldırganlığa karşı her türlü bedeli ödemeyi göze alarak direnmeye girmiş olmak, bunun için bütün gücümüzü seferber etmiş olmak, binlerce şehit vermiş olmaktan pişman değiliz. Yine böyle bir mücadeleyi yürütürken ABD-Avrupa gibi devlet güçleri, küresel ve bölgesel birçok gücün de içinde olduğu çeşitli güçlerle söz konusu gericiliğe karşı mücadele düzeyinde ilişkilenmiş olmaktan da pişman değiliz. Bunları yaparak yanlış yapmadık, doğruyu yaptık. Olması gerekeni yaptık. Doğru anlayıp başarılı pratikleştirdiğimiz oranda da büyük gelişmelere ve zaferlere yol açtık. Bu da bir gerçek. Bu konuda da her hangi bir tereddüt olmamalı. DAİŞ karşısında savaşılmalı mıydı? El-Kaide artıklarının saldırılarına karşı direnilmeli miydi? Böyle bir direnişte bir taraftan KDP ile bir taraftan ABD ile mücadele için ilişkilenilmeli miydi? Bu sorular sorduğumuzda hiç tereddüt etmeden yapılanlardan pişmanlık duymamak gerektiğini bilmek ve söylemek lazım; yapılanlar gerekli ve doğruydu. Doğrulukları, ortaya çıkardıkları başarılarla kanıtlandı.
Burada esas olarak söylenmesi gereken nedir? Böyle bir ilişki, ittifak, ortak mücadele oluştururken kiminle, nasıl ilişkileniyoruz? Biz kimiz, karşımızdaki kimdir? Ne kadar ortağız, ne kadar ayrıyız, ne kadar birlik oluşturuyoruz, ne kadar mücadele ediyoruz, hangi yöntemlerle ortak mücadele ediyor, hangi yöntemlerle birbirimizle mücadele ediyoruz? Bu sorulara doğru cevaplar verebilmeliydik. Bunları doğru anlayabilmeli ve gereklerini pratikte doğru ve başarılı yapabilmeliydik. Esas olan budur.
19 Temmuz Devrimi, ideolojik ve toplumsal boyutu önde olan bir devrimdir
Şimdi 8 yıl az bir zaman değil; kuşkusuz çok çok uzun bir zaman olarak da görülemez ama bir devrim yürüyüşünde hiç de az bir zaman değil. Önemli bir pratik süreç yaşandı. Kürdistan Devrimi, Fransız ve Rus devrimleri gibi siyasi-askeri boyutu önde olan bir devrim değildir. İdeolojik ve toplumsal boyutu önde olan bir devrimdir. Kesinlikle iktidar ve devlet paradigmasından kopmuş, demokratik toplumu esas alan bir devrimdir. Çeşitli sınıflar temelinde hareket eden değil, kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayalı, ideolojik bir çizgide hareket eden bir devrimdir. Yani kıyaslamalar yaparken bunların da Kürdistan Devrimi’nin farklılıkları olduğu bilinmeli. Arada ciddi farklılıklar var. Dolayısıyla ‘niye Kürdistan Devrimi diğerleri gibi büyük ordular, devletler kurmadı, siyasi-askeri güç ortaya çıkarmadı’ diye hayıflanmamak lazım. Zaten hedefi o değildir. O biçimde bir etkileme gücü yoktur. Fakat dikkat edelim fedai-militan öncülüğe dayalı özsavunma da büyük bir direnme olayıdır. Önemli siyasi-askeri gelişmelere yol açabilmesidir.
Yine toplum her ne kadar tarihsel olarak örgütlülüğü dağıtılmış, bağımlı kılınmış, yönetim iradesi zayıflatılmış olsa da biraz bilinç, tecrübe verilip eğitilirse, kendi kendini yönetme gücü, iradesi kazanabiliyor. En azından genelde Bakur’da, Kürdistan’ın dört parçasında, özel olarak da Rojavayê Kurdistan’da yürütülen mücadele bunu kanıtladı, gösterdi. Bu bakımdan diğer devrimlerden farklıdır. Dolayısıyla gelişme gücü de, insanlığı etkileme gücü de farklı, bu yönleriyle de en az diğer devrimler kadar bölgeyi ve dünyayı etkiledi.
Özsavunma direnişine dünyanın dört bir yanından insanlar koştular. Eksikliklerini görüp eleştirdiğimiz toplumsal örgütlenme pratiği, dünyanın her tarafından çok büyük bir ilgi görüyor. Herkes yüzünü Kürdistan ve Rojava’ya dönmüş, bu gelişmeleri görmeye, anlamaya çalışıyor. Buna dayanarak Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması’nı anlamaya, Demokratik Modernite kuramını öğrenmeye, tartışmaya çalışıyor; iktidar ve devlet alternatifi olan yeni bir yaşam, yeni bir dünya kurma hedefine yöneliyor. Buralara bakarak bunun mümkün olduğunu görüyor. Yeni bir umut, buna dayalı bilinç, irade, iddia oluşuyor. İnsanlığı, tüm ezilenleri etkileme, onlarda umut, irade, inanç oluşturma bakımından Rojava ve genelde de Kürdistan Devrimi’nin yarattığı gelişmeler hiç de zayıf, az değildir. Bu gerçeği de görmemiz lazım.
Fakat bu büyüklük ya da tarihsel gerçeklik ne kadar görülüp anlaşılabiliyor? Bunun anlayış düzeyinde tarihsel bakışı, Kürdistan bütünlüğündeki bakışı, bölgesel-küresel bakışı ne kadar var? Yine Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite kuramı bütün boyutlarıyla ne kadar anlaşılıyor, özümseniyor ve uygulamaya konuyor? Bunlar da yoğun olarak tartıştığımız, cevaplanması gereken sorulardır. Bu sorular ciddi bir biçimde çözüm getirmemiz gereken noktalar olarak önümüzde duruyorlar. 8 yıllık devrimci pratiğin ortaya çıkardığı sonuçlar bu soruları sormamıza neden oluyor. Kuşkusuz var olan bu sonuçlar eleştiri ve özeleştiri gerektiriyor; bu, gün gibi açık.
Aslında 9. yıla girerken en çok bu ayrım kendisini dayatıyor. Gerçekten de bireyci, maddiyatçı, küçük burjuva tutumlar, dar, tutucu anlayışlarla ve pratikle mi kalacağız yoksa Apocu devrimci ruhu, Ortadoğu ve dünya devrimi ruhunu, bilincini, iradesini, cesaret ve fedakârlığını ortaya çıkartarak Rojavayê Kurdistan’ı böyle devrimci bir yürüyüşün öncü kolu, komuta merkezi, DAİŞ karşısında olduğu gibi karargâhı mı yapacağız? Soru budur. Vereceğimiz cevap da çok açık: Tabii ki ikincisini yapacağız. Bunda hiçbir tereddüt yok, hiçbir kaygı yok. O nedenle de sorunları anlamak, onları çözüme götürmek zor değildir. Dolayısıyla duyguda, ruhta, düşüncede, davranışta böyle bir çözümü kesinlikle yaratmalıyız. 8. yıldönümüne vereceğimiz en önemli cevap bu olmalı. Bu nedenle Apocu çizgide köklü bir eleştirel-özeleştirel yaklaşıma, Demokratik Modernite çizgisinde köklü bir düzeltmeye kesinlikle ihtiyaç var. Düzeltmenin zihniyette, anlayışta olması lazım. Öncelik buradadır; bu olmazsa pratikte diğer şeyleri düzeltemeyiz. Ama böyle bir zihniyet değişimi, anlayış düzeltmesi olursa yapamayacağımız bir şey yoktur.
Başarı için Önderlik ve Parti çizgisini daha güçlü özümseyip sahiplenmek şarttır
Henüz hiçbir şey kaybedilmiş değil. Evet biraz zarar gördük. Aslında bu zihniyet ve anlayışın bir sonucu olarak geçen 8 yılda inşamız zayıf kaldı, yine özsavunmamız biraz zayıf kaldı. Onun sonuçlarını işte Efrîn savaşında, Serêkanî-Girê Spî savaşlarında gördük. Bu toplumda ve devrim güçlerinde biraz moral zayıflamasına yol açtı, düşmana kısmen umut verdi. Fakat devrim yenilmiş, dinamizmini, gücünü tüketmiş değildir. Tersine bu savaşta düşman ekonomik, siyasi, askeri olarak büyük bir çıkmaza girmiş, Amerika ve Rusya’ya günlük olarak yalvarır bir noktaya çekilmiş, tamamıyla dış güçlere bağımlı bir güç derekesine sokulmuştur. Ayrıca bu süreçte TC, uluslararası arenada ciddi bir meşruiyet sorunuyla karşı karşıya kaldımıştır. Sadece ÖSO, El-Kaide, DAİŞ karşısında kazanılan büyük başarılar yok, aslında AKP-MHP faşizmi karşısında Efrîn’de de, diğer yerlerde de büyük direnişler oldu. Var olan direniş düşmanı yenilgiye uğratan bir düzeye sahipti. Direnilebileceği ve o düşmanın yenilebileceği orda da gösterildi. Heftanîn’de de, Xakûrkê’de de, Serhed’te de, Dersim’de de gösteriliyor. Bakurê Kurdistan’dan öte Türkiye’nin dağında, kırında, kentinde gelişen devrimci eylemlerle gösteriliyor. Onun için her şey bitmiş değil, öyle devrimci gelişme dinamikleri tüketilmiş, potansiyel bitmiş, önü kapatılmış değildir. Biraz zayıflama ve gerileme olmuş, bu da esas olarak kaynağını anlayıştan almaktadır. Anlayışta doğruya ulaşılırsa, onun gerektirdiği pratik doğruları yapmak hiç de zor değildir. Bu da öyle uzun zamana yayılacak bir durum değildir.
14 Temmuz ve Newroz gerçeğini, 19 Temmuz ruhunu ciddi, iyi özümseyen, derinliğine düşünen, oradan anlam çıkarmayı bilenler yanılgılardan kendilerini kurtararak 19 Temmuz Devrim ruhunu, çizgisini, iradesini yeniden güçlü bir biçimde edinebilirler. Onun gerektirdiği pratik mücadeleyi de, örgüt ve eylemi de bu 9. yılda daha büyük başarılarla gerçekleştirebilirler. Bizim Hareket ve halk olarak hedefimiz budur.
9. yılda Rojavayê Kurdistan’da, Kuzey-Doğu Suriye’de her bakımdan savunmayı geliştirip, Demokratik Modernite inşasını kökleştirirken, genel planda da devrimimizi tehdit eden AKP-MHP faşizmini kesinlikle yenilgiye uğratmak, yıkmak, Özgürlük Hareketimizi içten parçalamaya, Önderlik çizgisinden saptırmaya, ideolojik-örgütsel olarak muğlaklaştırmaya, böylece liberalize etmeye çalışan çevrelere karşı da net, keskin bir ideolojik duruş ve mücadele sergileyeceğiz. Bunu başarabilmek için Önderlik ve Parti çizgisini daha güçlü özümseyip sahiplenmek, örgütsel ve eylemsel alana bunu yansıtmak ve öncülüğü bu temelde güçlü geliştirmek şarttır.
Bunları sağladığımız ölçüde Rojavayê Kurdistan’da da devrim daha büyük direnişleri ve toplumsal, ekonomik gelişmeleri yaratacak, diğer yandan Bakurê Kurdistan başta olmak üzere dört parça Kürdistan’da da günümüzün en büyük tehdidi, tehlikesi olan AKP-MHP faşizmini yıkacak bir devrimci eylemi kesinlikle ortaya çıkartacağız. Hedefimiz ve iddiamız budur.
Bu temelde başta Önder Apo olmak üzere yoldaşlara, halkımıza 19 Temmuz Rojava Devrimi’nin kutlu olmasını diliyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyoruz; tüm yoldaşlara, halkımıza, Kuzey-Doğu Suriye halklarına ve özgürlük güçlerine 9. devrim yılında üstün başarılar diliyoruz.