Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Helmet Yoldaşın intikam mücadelesi adı altında yürütülen topyekûn direniş İmralı direnişi öncülüğünde tüm dünyaya yayıldıTîrmeh 2020
Duran Kalkan Şehadetinin 1. yıldönümünde şehit Helmet yoldaşı ve 23 Haziran’da Kobanê’de şehit düşen üç kadın yoldaşı, onların şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı sevgi ve minnetle anıyoruz. Anılarını yaşatma ve amaçlarını başarma sözümüzü bir kere daha yineliyoruz. Gerçekten de 7 Haziran gibi, 23 Haziran da Tayyip Erdoğan’ın-AKP’nin yüreğini dağlayan bir gün olmuş gibi gözüküyor. Nasıl ki 7 Haziran 2015 seçimleri ardından MHP ve çeşitli dış güçlerle ittifak kurup 24 Temmuz 2015 topyekûn faşist-soykırımcı saldırıyı başlattıysa, 23 Haziran 2019 İstanbul seçiminden sonra da Türkiye’nin tüm imkanlarını seferber ederek söz konusu saldırıyı birkaç kat daha arttırmaya çalışmış bulunuyor. Son 23 Haziran’da Kobanê saldırısı geçen bir yıl boyunca dört parça Kürdistan’da, yurtdışında yürüttüğü faşist-soykırımcı saldırıların bir parçası ve son halkası oluyor. 23 Haziran seçimi ardından tüm imkanlarını harekete geçirerek Qendîl’de Helmet yoldaşı katlederek böyle bir saldırı sürecini başlattılar. Bir yıldır adeta İstanbul seçimlerinde yediği darbenin acısını çıkartmaya, hareketimizden ve halkımızdan intikamını almaya çalışıyor. Bu oldukça açık gözle görülebilecek kadar somut bir durumdur. AKP-MHP faşist diktatörlüğü tam bir intikam saldırısı yürütüyor ve seçimde yaşadığı yenilginin acısını bu biçimde çıkartmaya çalışıyor. Seçimi, meclisi etkisiz kılma durumunu böyle bir saldırganlıkla maskelemek istiyor. Faşist-soykırımcı saldırıları daha da tırmandırarak Bakurê Kurdistan’da olduğu kadar Kürdistan’ın diğer parçalarına, Türkiye’ye hatta dünyanın dört bir yanına yayarak ortamı bu biçimde terörize ederek diktatör yüzünü maskelemeye, ömrünü uzatmaya, tüm demokratik yol yöntemleri bir tarafa itmiş olduğu gerçeğini beyinlerden, gözlerden ırak tutmaya çalışıyor, bu gayet açık bir durumdur. Seçimin hemen ardından Helmet Yoldaşın katliamıyla başlatılan saldırganlık, AKP-MHP faşizminin yaklaşımının böyle olduğunu net bir biçimde göstermişti. Bir yıl boyunca bu yaklaşımla da topyekûn faşist-soykırımcı saldırıları yürüttü. Sürecin 1. yıldönümünde Mexmûr’dan Şengal’e, Medya Savunma Alanlarından Kobanê’ye, Bakurê Kurdistan’ın dört bir yanına kadar yürüttüğü saldırılar da bu sürecin bir parçası oluyor ve AKP-MHP faşizminin gerçek yüzünü, saldırganlığını, bu saldırılarla neyi amaçladığını açık bir biçimde gösteriyor. Bunu artık bölgede, dünyada, Kürdistan ve Türkiye’de herkes görebilir hale geldi. 24 saat Türkiye’nin tüm imkanlarını seferber ederek PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Mücadelesini ezebilmek için hiçbir hukuki ve ahlaki kural dinlemeyen bir faşist saldırganlık içerisinde bulunuyor. Bu saldırıları dört parça Kürdistan’ın özgürlük güçlerine karşı yöneltiyor. Sadece Bakurê Kurdistan’da değil, Başûr’da, Rojava’da, Rojhilat’ta benzer bir saldırganlık içerisinde bulunuyor, hatta bunu çeşitli provokasyonlarla DAİŞ benzeri faşist çeteleri kullanarak MİT marifetlerini geliştirerek Avrupa’ya dünyanın dört bir yanına yaymaya da çalışıyor. Bu saldırılarda en son silah tekniklerinden, en insanlık dışı özel savaş yöntemlerine kadar her türlü araç ve yönteme baş vuruyor. Toplumun tüm kesimlerini, hareketimizin her alanını hedefliyor. Başta İmralı işkence ve tecrit sistemini daha ağır bir baskı, işkence, ağır tecrit alanı haline getirmek olmak üzere her alanda özgürlük savaşçılarına, gerilla güçlerine, Kürdistan’ın özgürlüğü için yürütülen tüm faaliyetlere dönük her türlü imha saldırısını uyguluyor. Toplumun tüm kesimlerini hedefliyor. Bu saldırılarda yaşlı, genç, kadın, erkek, çocuk demiyor, sivil asker ayrımı yapmıyor, nerede bir tutarlı Kürt yurtseverliği varsa, nerede özgür Kürt yaşamı gelişmek ve var olmak istiyorsa orayı imha etmek üzere saldırıda bulunuyor. Sadece örgütlü güçlerimize, Önderliğimize, Parti öncülüğümüze, gerilla güçlerimize, kadın ve gençlik hareketimize, yine yurtsever insanımıza da değil, Kürt varlığını temsil eden her şeye saldırıyor. Dile saldırıyor, kültüre saldırıyor, tarihe saldırıyor, doğaya saldırıyor, cenazeye saldırıyor, mezarlığa saldırıyor, öyle ki bu dünyada Kürt halk varlığını, kültürünü temsil edecek, onunla anılacak herhangi bir değer, imkan, olgu bırakmak istemiyor. Tarihsel olarak ne birikmişse, bugün böyle bir gerçekliği temsil eden ne varsa hepsine vahşice saldırıyor. Bu çok açık bir durumdur ve AKP-MHP faşizmi bunu artık gizleme gereği duymuyor. Yok edeceğini, bitireceğini, Kürt’ün kökünü kazıyacağını tıpkı Kenan Evren cuntası gibi, yine benzer faşist-soykırımcı iktidarlar gibi açıkça ifade ediyor. Buna göre faşist-soykırımcı özel savaşı tüm boyutlarıyla en ince ayrıntılarına kadar planlıyor ve her türlü yalan, hile, baskı, katliam ve imha yöntemleriyle söz konusu planlarını uygulamaya koyuyor. Türkiye’de savaş dışında toplumsal yaşama dair herhangi bir etkinlik kalmamıştır Bu konuda özel savaşa adeta zirve yaptıran bir pratiğin sahibi olduğu son derece nettir. Tüm bu saldırılarını yürütebilmek için ülke içinde ve dışında çok geniş bir çete gücünü eğitip, saldırıya seferber etmek zorunda kalıyorlar ki, bu durumun gizlenmesi mümkün de değildir, zaten gizlenemiyor da, elde böyle bir saldırı içinde olduklarına dair birçok belge de söz konusudur. Sözde teröre karşı mücadele etme kılıfına sığınarak esas itibariyle Kürt varlığına ve özgürlüğüne karşı böyle bir saldırıyı yürütüyorlar. Bölgede etkinliklerini geliştirebilmek için Kürdistan dışına da bu saldırılarını taşırıyorlar. Suriye, Libya bunun somut örnekleridirler. MİT ve kontrgerillanın saldırıları bakımından Avrupa’dan Asya’ya, neredeyse her alana bu faşist terör saldırı olayını yayıyorlar. Kürt varlığını ve özgürlüğünü işgalci saldırganlıkla yok etmeyi hedefleyen saldırı stratejisinden egemen güçler de kazançlarını arttırmaya çalışmaktadırlar. AKP-MHP faşist-soykırımcı iktidarı ayakta tutmaya çalışıyorlar. Her şey faşist teröre ve savaşa göre planlanmış, örgütlendirilmiş, yürütülür hele getirilmiş bulunuyor. Türkiye’de savaş dışında toplumsal yaşama dair başka herhangi bir etkinlik neredeyse kalmamış durumdadır. Eski Osmanlı düzeninin Yeni Çeri saldırılarıyla devleti var eden ve yaşatan düzeni şimdi AKP-MHP faşizminin çete örgütlenmesi ve saldırılarıyla benzer bir biçimde devam ettirilir hale getirilmiş durumdadır. İnsan bunu net bir biçimde görüyor. Böyle bir savaş için Türkiye’nin bütün imkanlarını seferber ediyor. Devletin, ülkenin, toplumun tüm değerlerini savaşa veriyor. Türkiye’nin geleceğini çok büyük ölçüde böyle bir savaş temelinde pazarlamış, ipotek etmiş birçok güce satmış bulunuyor. Herkese istediğini vererek Kürt soykırım savaşını en vahşi yöntemlerle yürütüp sonuca götürebilmek için kendisine fırsat, imkan yaratmaya çalışıyor. Dünyanın, bölgenin içinde bulunduğu bu yoğun çelişkili çatışmalı durumdan bu temelde azami düzeyde yararlanıyor. ABD, Rusya arasında adeta mekik dokuyor. İran’dan Afrika’ya dünyanın dört bir yanını geziyor. Avrupa’dan Çin’e neredeyse herkese yalvarıyor. Tüm umudunu Kürt işbirlikçiliğine, ihanetine bağlamış bulunuyor. Türkiye’nin imkanlarını tüm bu güçlere pazarlama yaparak Kürt soykırımına destek bulmaya, yürüttüğü faşist-soykırımcı saldırganlığa ortam açmaya, en azından birçok çevreyi göz yumar, ses çıkartmaz hale getirmeye çalışıyor. Şimdiye kadar bunda belli bir zemin de buldu. Gerçekten de Türkiye’de satmadık hiçbir değer bırakmadı. Kürtlere karşı, PKK’ye karşı görüşme yapmadığı, ilişki kurmadığı, ittifak oluşturmadığı hiçbir güç dünyada bırakmadı. Yaşanan dünya savaşının içerdiği çelişki ve çatışma ortamı nedeniyle de belli düzeyde imkan ve fırsat buldu, bunları çok yoğun bir biçimde kullandı. 24 Temmuz 2015 saldırısından bu yana geçen beş yıllık süre içerisinde yapmadığı, uygulamadığı faşist-soykırımcı saldırganlık kalmadı. Bu süreç beşinci yılını dolduruyor. Tam beş yıldır her türlü imkan, fırsat, araç, yöntem kullanılarak özgürlük hareketimizi imha ve tasfiye etmek için kesintisiz bir saldırı yürütülüyor. Bu, özel savaşın tüm boyutlarında sürüyor. Ekonomik, siyasi, askeri, kültürel, sosyal, ideolojik, psikolojik her boyutta son derece örgütlü ve planlı bir biçimde oluyor. Son bir yıldır da seçim kaybedip iktidarı bırakmak durumuna düştüğünü gördükçe onun verdiği çılgınlıkla söz konusu saldırıları doruğa çıkarmış bulunuyor. Şu an AKP-MHP faşizminin faşist özel savaş kapsamında Kürt halkına, Özgürlük Hareketimize aslında onunla birlikte tüm Türkiye’nin özgürlükçü, demokratik güçlerine, tüm insanlık değerlerine yönelttiği saldırı adeta zirve yapmış bir duruma gelmiş bulunuyor. 24 saat tüm devlet mekanizması tam bir faşist-soykırımcı saldırganlık temelinde işletiliyor. Toplumun hepsi böyle bir faşist-soykırımcı savaşa hizmet eder, toplumsal yaşamın tümü buna göre düzenlenir hale getirilmiş bulunuyor. Bunu net açık bir biçimde görüyoruz. Fakat her zirvenin yeni bir sürecin başlangıcı olması gibi, içinde bulunduğumuz dönem biraz da faşist-soykırımcı TC devleti ve özellikle de AKP-MHP faşist diktatörlüğü açısından yolun sonuna gelinmiş olma gibi bir durumu arz ediyor. İnsan bunu rahatlıkla görebiliyor. Yüzyıldır devletin yürüttüğü, kırk yıldır 12 Eylül faşist askeri darbesi temelinde ‘ikinci cumhuriyet’ denen faşist-soykırımcı saldırganlığın yürüttüğü, son beş yıldır da AKP-MHP faşizminin kesintisiz bir biçimde sürdürdüğü saldırganlık devletin ve toplumun neredeyse tüm imkanlarının tüketildiği bir noktaya gelmiş gibi görünüyor. Artık Türkiye toplumu bu faşist-soykırımcı saldırıyı, savaşı kaldıramaz, yükünü taşıyamaz durumdadır. Bu temelde değişik toplumsal kesimlerden tepkiler gelişiyor. Devrimci, demokratik mücadele hem anti faşist direniş boyutuyla hem de demokratik siyaset boyutuyla gün geçtikçe daha çok gelişir bir durumu yaşıyor. Ortadoğu ve dünya AKP-MHP faşizmini artık kaldırabilecek durumda değildir Devrimci örgütler bir araya geliyorlar, özellikle HBDH örgütlülüğü temelinde kentlerde demokratik milis eylemliliği her gün faşizme öldürücü darbeler vuran bir düzeyi kazanmış bulunuyor. Demokratik siyasi mücadele HDP ve diğer partilerin birliği çerçevesinde faşizme karşı her türlü zorluğu göğüsleyerek direniş geliştirmeye çalışıyor. Özellikle kadınlar değişik örgütlenmeler çerçevesinde erkek egemen zihniyet ve siyasetin en katı, katliamcı yapısı olan faşist diktatörlüğe ve onun saldırılarına karşı çeşitli örgütlülükler içerisinde özgürlük için bedel ödemeyi göze alarak önemli bir direniş yürütüyor. Değişik toplum kesimleri, işçiler, memurlar, esnaflar, aydın çevreler mücadele halindeler. En son hukuk alanı da avukatlar da böyle bir direnme pozisyonuna katıldılar. Kürdistan’da gelişen gerilla öncülüğündeki direniş Türkiye’yi böyle bir düzeye getirdi. Bakurê Kurdistan zaten bir bütün direniş halindedir. Buna Kürdistan’ın diğer parçalarındaki direnişler de ekleniyor. Rojava’dan Başûr’a tüm Kürt varlığı ve yurtseverliği bugün baş düşman olarak AKP-MHP faşist-soykırımcı saldırganlığına karşı direnir hale gelmiş bulunuyor. Bir avuç uşak, işbirlikçi, kendini satmış kelle avcısının ajanlığı dışında yüzde doksan beşten fazla ezici bir çoğunlukla Kürtler AKP-MHP faşizmine karşı bir duruş, direniş içindeler. Ortadoğu ve dünya da bu diktatörlüğü artık kaldırabilecek durumda değildir, deyim yerindeyse ‘mızrak çuvala sığmıyor’ yani ABD ve NATO, AKP-MHP faşizmini bir yandan kullanmaya çalışıyor ama diğer yandan gerçekten de yaptıklarını savunamaz, sahiplenemez, içinden çıkamaz bir durumdadır. Suriye’deki, Libya’daki, Kürdistan’daki gerçeklik bunu net bir biçimde ortaya koyuyor. Fransa, Libya üzerinden; Rusya, Suriye üzerinden geçen 5-10 yıllık süre içerisinde AKP-MHP faşizmine verdiklerini artık geri ister hale gelmiş bulunuyorlar. Arap toplumu, TC faşizminin Ortadoğu’daki saldırganlığını, Arap etkinliğini zayıflatmaya dönük duruşu ve tutumunu kabul etmiyor. Mısır’dan Irak’a, Suudi’ye kadar birçok devlet gücü, en geniş toplumsal kesim, AKP-MHP faşizminin Arap karşıtı durumuna karşı çeşitli biçimlerde tepki duyar pozisyona gelmiş haldedir. AKP-MHP faşizmi çok büyük oranda tecrit olmuş durumdadır AKP, İslam liderliği adı altında bütün Ortadoğu’ya Arap toplumuna öncülük etmek istiyordu, şimdi neredeyse sıfırı tüketme düzeyindedir. Sözde BM’ye, var olan dünya düzenine karşı çıkıyor adı altında yine Türkiye’nin maddi değerlerini pazarlayarak çeşitli siyasi güçlerle bu temelde geliştirdiği ilişkileri çok büyük ölçüde kaybetmiş durumdadır. Artık DAİŞ ve El Kaide ile kurduğu ilişkiler, İhvanül Müslimîn örgütlenmesinin yöneticisi olma durumu, bu temelde Kürdistan’da yürüttüğü soykırım saldırıları dünyanın hemen her alanında değişik toplumsal ve siyasi kesimler tarafından görülür, anlaşılır ve tutum geliştirilir duruma gelmiş bulunuyor. AKP-MHP’nin faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti dünyanın dört bir yanında büyük ölçüde deşifre edilmiş maskesi büyük ölçüde düşürülmüştür. Bütün bunların sonucunda şimdiye kadar söz konusu soykırım saldırılarını yürütmek için aldığı destekleri, bulduğu imkanları aynı düzeyde bulması zordur. Bunu kendisi de görüyor. Dolayısıyla daha çok sıkışmadan eldekileri etkili kullanarak alabileceği sonucu almak için son bir gayretle saldırıyor. 2020 yazındaki saldırganlığı tamamen bunu içeriyor. Son bir saldırı planlaması yaptığı, bu çerçevede birçok güçten son bir kez daha onay ve destek aldığı anlaşılıyor. Zaten bunlar çeşitli biçimlerde basına da yansıdı. Bugünkü saldırılarını böyle görmek lazım. Kobanê’den Heftanîn’e, Şengal’den Mexmûr’a, Xakûrkê’den Rojhilatê Kurdistan’a kadar yönettiği topyekûn katliamcı saldırganlık kesinlikle bunu ifade ediyor. AKP-MHP faşizmi için artık sona gelinmiştir, burada önemli olan bu sonu hızlandırmaktır ABD de seçime gidiyor, o da büyük ihtimalle biraz kaygı uyandırıyor. Siyasetten de öte bazı kişisel maddi çıkarlar karşılığında başta Trump olmak üzere ABD’de çeşitli çevrelerle girdiği ilişkilere dayanarak elde ettiği bu ortamın muhtemelen ABD seçim sonucunda da elinden gideceği ihtimalini görüyor. Onun kaygısıyla da son bir hamle halinde mümkün olan en ileri katliamcı sonuca ulaşmak istiyor. Yoksa elindeki şeyler artık tersine dönecek, bunu rahatlıkla görüyor, özellikle önümüzdeki bir-iki ay bu anlamda kritiktir. Faşist sömürgeci-soykırımcı TC devleti Heftanîn’de başlattığı işgal saldırısıyla Kürdistan Özgürlük Mücadelesini bitireceğini söylüyor, iddiası budur. Şunun farkındadır; bitiremezse artık kendisi bitecek, iş bu noktaya gelmiştir. 2020 yazında Kürt varlık ve Özgürlük Hareketiyle faşist-soykırımcı TC zihniyeti ve siyaseti arasındaki çatışma böyle bir düzeye gelmiş durumdadır. Faşist-soykırımcı AKP-MHP iktidarının ‘bitireceğim’ iddiasıyla yürüttüğü saldırı bu temeldedir. Bitiremezse artık kendisi için her şey bitmiş olacak, kendisi bitecek bunu rahatlıkla anlıyor. Vurabileceği en ağır darbeyi vurup, mümkünse ayakta kalma, ömrünü uzatma çabasını sürdürüyor, sürdürecek, belli ki bütün faşist diktatörlüklerin yaptığı gibi elindeki her şeyi kullanacaktır. Ancak sonunda her faşist diktatörlüğün başına ne gelmişse AKP-MHP faşizminin başına da o gelecek, Hitler’den Saddam’a faşist diktatörlerin sonu ne olmuşsa Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğünün sonu da o olacak, o sonun yaklaştığını görüyor, onun verdiği korkuyla çılgınca saldırı yapıyor. Saldırmadığı hiçbir değer bırakmıyor, saldırmadığı hiçbir alan bırakmıyor, bu çılgınlık durumu gözle görülecek kadar açıktır. Ama artık ‘korkunun ecele faydası yok’ misali sonunun gelmesini önleme imkanı yoktur. AKP-MHP faşizmi için artık sona gelinmiştir. Burada önemli olan bu sonu hızlandırmaktır. Mevcut faşist-soykırımcı katliamların önünü almaktır, daha fazla uzamasına fırsat vermemektir. Daha çok acının büyümesine, daha çok kan akmasına, daha çok değerin kaybolmasına fırsat tanımamaktır. Bizlere, Kürt halkına, Türkiye ve Ortadoğu’nun devrimci demokratik güçlerine düşen temel görev bu oluyor. Kuşkusuz böyle bir faşist diktatörlükle yaşanmaz, onun ömrünü uzatmasına destek olunmaz ama sorun sadece bu değildir. Destek olmama, birlikte yaşama değil, ömrünün daha fazla uzamasına fırsat vermemektir. Bu fırsatı vermeyecek bir mücadeleyi kesinlikle örgütleyip geliştirebilmek gereklidir. Topyekûn direniş İmralı direnişi öncülüğünde tüm dünyaya yayıldı Bir yıldır 23 Haziran İstanbul seçimi ardından daha da arttırılan faşist-soykırımcı saldırılara karşı Helmet Yoldaşın intikam mücadelesi adı altında, böyle bir yaklaşımla hareket ve halk olarak topyekûn bir direniş yürüttük. İmralı direniş öncülüğünde bu direniş tüm topluma, dört parça Kürdistan’a, yurtdışına, dünyaya yayıldı. Partimiz, gerilla güçlerimiz buna öncülük ettiler. Dağda olduğu kadar bu bir yıl içerisinde savaş ovaya ve şehre yayıldı. Kürdistan’da olduğu kadar bir düzeyde Türkiye’ye de yayılabildi. Şimdi özellikle bu ilkbahardan bu yana dağda, ovada, şehirde faşist-soykırımcı güçlere ağır darbeler vuran, her türlü saldırganlığın intikamını alan önemli bir devrimci silahlı direniş yaşanıyor, her gün faşist-soykırımcı güçlere darbeler vuruluyor, bu oldukça önemli bir durumdur. AKP-MHP faşizminin sonunu getirecek öncülüğü temsil ediyor, ortaya çıkartıyor. Böyle bir mücadele topluma, gençlere, kadınlara tüm insanlığa umut ve moral veriyor, onları cesaretlendiriyor, daha çok mücadeleye çekiyor. Bu temelde gelişen bir halk mücadelesi, demokratik mücadele var. Bu, Bakurê Kurdistan ve Türkiye de var. Kürdistan’ın diğer parçalarında önemli bir düzeyde var. Rojava zaten ayakta ve özellikle Efrîn, Serêkanî, Girê Sipî işgalini kıracak bir duruşu, direnişi geliştirmek için yoğun bir çaba içerisindedir. Başûr halkı TC’nin geliştirdiği işgal gerçeğini, buna karşı durmayan mevcut Başûr yönetiminin politikalarının içerdiği tehlikeyi giderek daha çok görür, anlar ve buna karşı tutum geliştirir hale gelmiş bulunuyor. Bu çok önemlidir, şu an en diri konumda olan Başûr halkı, gençleri kadınları oluyorlar. İşbirlikçiliğin, teslimiyetin nasıl büyük bir tehlike olduğunu, kazanılan Kürt varlık ve özgürlüğünü bile kaybettirme tehlikesini içerdiğini toplum derinden görüyor, hissediyor, çünkü yurtsever bir toplum gerçekliği var. Onlarca yıl mücadele etmiş savaşmış, onun bilinciyle, tecrübe birikimiyle dolu bir toplum, bu gerçekleri hissediyor. Daha çok Başûr üzerinde birkaç kelle avcısı ajana dayanarak devrimci militan güçlere, devrimci kadrolara, gerilla yapısına, komuta yapısına darbe vurulmasının kendisi açısından nasıl bir tehlike içerdiğini, sorumluluk yarattığını görüyor, buna karşı önemli bir duruş ve bilinçlenme var. TC saldırganlığına karşı tüm toplum ayaktadır AKP-MHP faşizminin saldırganlığı nasıl artış gösterdiyse aslında buna karşı Kürt toplumunun tepki düzeyindeki artışını da biz en iyi Başûr’daki örnekte gördük. Şeladizê benzeri sınır hattı ayaktadır, aslında toplumun tümü ayaktadır. TC saldırganlığına, işgalciliğine karşı çıktığı gibi; ona boyun eğen işbirlikçi siyasete de karşı çıkıyor. Sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı mücadelenin, işbirlikçi-ihanetçi zihniyet ve tutuma karşı mücadeleden ayrılmayacağını, bu mücadelelerin ortak yürütülüp özgürlüğün bu temelde birlikte kazanılacağını iyi görüyor. Bu anlamda önemli bir direniş ve gelişme var. Biraz bilinçlendirilip, örgütlendirilse daha çok da gelişebilir. Bu durum teslimiyetçi işbirlikçi Kürt siyasetini de etkiliyor, üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Yine ‘Kürt toplumunu PKK’den koparabiliriz, teslim alabiliriz’ hesabı yapan çevrelerin yanıldıklarını gösteriyor. Giderek bu işbirlikçi-teslimiyetçi tutum teşhir oluyor. Kürt toplumu nezdinde, dış güçler nezdinde bu işbirlikçiliğe ve teslimiyete oynamanın bir geleceğinin olmadığını birçok çevre daha çok görür hale gelmiş durumdadır. Burada da değişimin olma sinyalleri var, bir değişim sürecinin gerçekleşeceği görülebiliyor, öyle bir döneme gelmiş durumdadır. Artık teslimiyetle, işbirlikçilikle Kürtleri parçalayarak değil de bu faşist-sömürgeci soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı durma, Kürtlerin birliğinden yana olma temelinde bir duruşun, siyasetin daha çok kazandırıcı olacağını birçok çevre görüyor. Bu yönlü siyasi değişiklik arayışı içinde olma bu süreçte en çok yaşanan yeni bir gelişme durumudur. Burada da AKP-MHP faşizminin yürüttüğü politikalarının sonuna geldiği söylenebilir. Giderek her şeyi belirleyici bir gelişmenin böyle bir zemin üzerinde gerçekleşmesi olasıdır. ABD, İran gerginliği hat safhadadır ABD ve İran gerginliği belki günlük sert askeri vuruşmaya dönüşmüyor ama gizli vuruşma, içten içe karşıt hazırlıklar çoktur. Yani bu çelişki ve çatışma durulmuş sona ermiş değildir. Bu durum toplumu etkiliyor, Ortadoğu’yu etkiliyor, genel siyasi-askeri durumu tümden etkiliyor. Rojhilatê Kurdistan’ını da en ileri düzeyde etkiler haldedir. Bu büyük potansiyelin her biçimde giderek daha aktif hale geleceği net olarak görülüyor. Zaten şimdiye kadar da çeşitli yöntemlerle bu mücadelenin içinde olduğu, şimdi mücadelenin boydan boya Zagros hattına kaymış olduğu, eski dünyayı ikiye bölen bu dağlık alanın yine 3. Dünya Savaşı denen sürecin kaderini belirleyecek bir siyasi-askeri çatışmaya sahne olacak bir pozisyona geldiği görülüyor. Bir de bu durum var ki, bu da AKP-MHP faşizmi ne kadar işbirliği yapmaya çalışırsa çalışsın, ne kadar İran yönetiminden destek alma çabası içerisinde olursa olsun tüm bu gelişmeler böyle bir destek arayışının her iki güce de çok fazla hizmet etmeyeceğini gösteriyor. Bu bakımdan direniş önemli bir boyuttadır. Bir yıldır başta gerilla olmak üzere bir bütün kadın, gençlik, halk büyük bir direniş içerisinde oldu. Kahramanca direnildi, zindanlar kahramanca direndiler, yüzlerce şehit verdik, yine halk ve hareket olarak yüzlerce binlerce tutuklu verdik. Helmet Yoldaşın şehadetiyle başlayan bedel ödeme süreci devam etti, Süleymaniye’ye kadar kaydı, Cemil ve Demhat yoldaşları şehit verdik. Qendîl’den Xinêre’ye, Behdînan’a Bakurê Kurdistan’ın değişik alanlarına, Rojava’ya kadar hareket olarak tüm faşist-soykırımcı saldırılar karşısında ne kadar ağır ve zor olursa olsun büyük bir cesaret ve fedakarlıkla fedai çizgisinde, Zilan çizgisinde direndik. Bu direnme önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Artık AKP-MHP faşizmi için yolun sonunu getirdi. Direnme, onun acısına dayanma, bedelini ödeme gerekliliği konusunda Kürt toplumunda olduğu kadar Türkiye toplumunda, diğer halklarda önemli bir bilinçlenme ve irade ortaya çıkardı. Bazı üç-beş çapulcu direnişi kötülemeye çalışsalar da yüzde doksan dokuz AKP-MHP faşizmine karşı direnişin ancak sonuç verebileceği ve kazanım yarattığı konusunda hem fikirdir, öyle bir noktaya gelinmiştir. Artık bundan sonrasını bu potansiyelin, ruhun, bilincin, doğru bir eylem çizgisinde örgütlendirilmesi ve eyleme dönüştürülmesidir. En başta gerilla olmak üzere siyasi alanda, kültürel alanda, propaganda alanında, sanat-edebiyat alanında doğru örgütlenmeler ve aktif çalışmayla mücadeleye dönüştürülüp bu temelde faşizmi yıkacak sonucun ortaya çıkartılmasıdır. Yani faşizm teşhir olmuş, direnişin kazanacağı bilinci hakim hale gelmiş, büyük bir potansiyel ve irade oluşmuş durumdadır. Gerisi bunu örgütleyecek doğru tarz, üslup, yeterli tempoyla örgütleyip eyleme geçirecek öncülüğe düşüyor; Parti öncülüğüne, militanlığa, kadroya, komutaya düşüyor. Her türlü eylemin örgütlendirilip yürütülmesi için hiçbir engel yoktur. Gerisi kadronun, komutanın yaratıcılığındadır. Öncülük görevlerini başarıyla yerine getirip getirmemesine bağlıdır. Eğer Apocu çizgide, şehitlerin izinde bu imkan ve fırsat anti faşist direnişe doğru kanalize edilirse, yerinde zamanında hedefler doğru belirlenir, tarz doğru oluşturulur, planlama, örgütleme ve eylem anı anına yerinde zamanında doğru ve başarılı bir biçimde yürütülürse AKP-MHP faşizminin, onun şeflerinin PKK için biçtikleri ömür kendi ömürleri haline getirilebilir, bu net bir biçimde söylenebilir, insan bunu bu cepheden baktığında açık bir biçimde görüyor. O halde bize düşen görev 23 Haziran ile başlayan saldırganlığa karşı mücadelenin 2. yılına girerken bu gerçekleri doğru görüp öncülük görevlerimizi doğru sahiplenip başarı getiren bir tarz üslup ve tempoyla pratikleştirmektir. Şehitlerin anısına vereceğimiz cevap Devrimci Halk Savaşı çizgisinde mücadele etmektir Bu anlamda öncü komutanlık, militanlık, süreç için belirleyici olacaktır. Helmet arkadaşımızın şehadetinin 2. yılında da bu şehadetin anısına da böyle bir anlayışla mücadele yürüteceğiz. 1. yılda ‘tüm eylemlerimiz böyle bir katliamın intikamını alma temelinde olacak’ dedik. Büyük bir devrimci intikam direnişi zaten yürütüyoruz, bu 2. yılda intikam almaktan öteye faşist-soykırımcı AKP-MHP varlığını bitirecek, çöküşe götürecek bir mücadeleyi ortaya çıkartmak hedefimizdir, görevimizdir, gerekli olandır. Sürecin bizden istediği, halkların beklediği, Önderlik ve şehitler çizgisinin emrettiği gerçeklik budur. Bunu net görmemiz lazım, bunun dışındaki ve gerisindeki bir duruş , tutum hedef doğru değildir, başarı da getirmez. O halde AKP-MHP faşizmini kesin yıkıma ve çöküşe götürecek bir anti faşist direnişi gerilla savaşı öncülüğünde Devrimci Halk Savaşı çizgisinde başarıyla yürütmek ve halkın, insanlığın, şehitlerimizin bizden beklediğini, istediğini gerçekleştirmek şehitlerin anısına da vereceğimiz en temel ve doğru cevaptır. Biz bu bilinçteyiz, böyle bir gerçekliğin gereğini de görüyoruz, bunun gereğine göre de bu yıl mücadelesine yürüyeceğiz. Bundan başka bir tutum olamaz, hiç kimsenin kaygısı, endişesi kesinlikle olmamalıdır. Helmet Yoldaş, Önderlik çizgisi temelinde yeniden partileşme sürecine en aktif öncü düzeyde katılan bir militandı Helmet Yoldaş gerçekten de Başûrî Kurdistan’daki gençliğin 90’lı yıllarda Apocu harekete, Özgürlük Mücadelemize katılımında önemli belirgin yeri olan bir yoldaşımızdı. İlk katılımlardan değildi, ama gerilla direnişinin Bakur’dan Başûr’a yayılımında yine 92 Güney Savaşı’nda gerçekliği gören anlayan, bu temelde Kürt varlığının ve özgürlüğünün Kürdistan bütünlüğü içerisinde nasıl bir direnişle ancak başarıya götürülebileceğini anlayıp bu temelde Önderlik çizgimize, PKK’ye katılım gösteren bir yoldaşımızdı. Önderlik eğitimi gördü, 90’lı yıllarda aktif gerilla mücadelesi içerisinde oldu. Daha sonra Uluslararası Komplo’ya karşı her türlü provokatif tasfiyeci girişim karşısında Önderlik etrafında birleşen, Önderliği doğru anlamaya çalışan, Önderlik çizgisi temelinde yeniden partileşme sürecine en aktif öncü düzeyde katılan bir militan olmayı da bildi. Komploya karşı duruşta, Kürt özgürlüğünün komplonun yenilgisi temelinde gerçekleşeceği konusunda en küçük bir tereddüdü olmadı. Bu temelde PKK’nin yeniden inşa sürecine, paradigma değişimini ve yeniden partileşme sürecine büyük bir bilinç ve iradeyle en önde aktif olarak katılan yoldaşlardan biri oldu. İnşa Komitesi’nde değildi ama İnşa Komitesi etrafında toplanan, yoğunlaşan, birleşen öncü kadrolar içerisindeydi. Yeniden inşa olan PKK’de en aktif çalışan oldu, öncü rol ve misyon üstlendi. Yönetim düzeyinde hep görevler aldı. Yeniden inşa olan PKK’nin merkezi yönetiminde görev aldı. En son PKK Merkez Komiteliği görevini yürütüyordu. Askeri-ideolojik faaliyetlerle birlikte siyasi-toplumsal faaliyetlerde de bu süreçte yoğun yer aldı. Başûr’da çalıştı, diğer alanlarda bulundu, genel yönetim görevleri yürüttü. En son bu temelde KCK Genel Başkanlık Konseyi üyeliği görevi yürütüyordu. 2013 yazında yapılan Kongra-Gel Genel Kurulunun kararlaştırdığı temelde yeni oluşan Genel Başkanlık ve yardımcı konumunda olan Genel Başkanlık Konseyinin üyeliği görevini üstlendi, Kongra-Gel tarafından o göreve seçildi. Şehit düştüğü ana kadar da böyle bir görevi başarıyla yürütebilmek için yoğun aktif bir çaba içerisinde oldu. Hep pozitif yaklaştı, hata ve eksiklikleri eleştirdi ama üslubu pozitifti, kazanımcıydı, sadece yanlışı gören ve eleştiren değil, doğruları gösteren, karşıdakini doğru bilinçle yoğuran, doğruya çeken, ikna etmeye çalışan bir üslubu her zaman vardı. Bu bakımdan da olumsuzluğu değil, olumluluğu geliştiren; karamsarlığı değil, umudu geliştiren; sıkıntıyı, çözümsüzlüğü değil, çare ve çözüm bulan bir tutumun, yöntemin, tarzın anlayışın sahibi oldu. Birçok sorunun çözümünde bu yaklaşımlarının, yöntemlerinin katkısı ve etkisi oldu. Başûr toplumunun tarihten gelen derin yurtseverlik bilincini, mücadeleciliğini temsil etti. Doğru bilinçlendirilirse Başûr’da PKK çizgisinin, Apocu çizginin nasıl gelişip güçleneceği, sahiplenileceği, taraftar olacağı, nasıl bilinçli kadrolar ortaya çıkartacağını en iyi bir biçimde Helmet Yoldaş gerçeği gösterdi. Tarih bilinci, toplumsal bilinç, özgürlük bilinci, bu temelde oluşan cesaret ve fedakarlık Başûr gençliğinin, insanının, kadınlarının Önder Apo çizgisinde eğitilip, örgütlenerek güçlü bir birliğe ulaşabileceğini net bir biçimde ortaya koydu. Bizim öncelikle bu gerçeği görmemiz gereklidir. Özellikle Başûr’da yeterince örgütlenemeyen, örgütlenmede zayıf kalan, bunu çeşitli gerekçelere dayandırmaya çalışan yaklaşımlar bu gerçeği daha somut ve net görmeliler. Gerçekliği temsil eden Helmet Yoldaş gerçeğidir, şehitlerimizin gerçeğidir. Doğruyu onlar temsil ediyorlar. Ölçü onlardır. Kendimize göre ölçü belirlememeliyiz, ölçü kayması olmamalıdır. Bunu net ifade edebiliriz. Buradan baktığımızda aslında Helmet Yoldaş şahsında PKK çizgisi, Apocu çizgi Başûr’da zafer ve başarı kazanmıştır. Başûr halkımızın böyle bir çizgi temelinde eğitilip örgütlenebileceğinin kanıtı olmuştur. Gerisi pratik çalışmadır, doğru çalışmadır, böyle bir örgütlenme ve eylemi geliştirmedir. O da militanın, örgütün, kadronun işidir. Helmet Yoldaş ve bütün diğer şehitlerimiz bu durumu kanıtlamıştır. Artık değiştirilemez hale de getirmiştir. Dolayısıyla AKP-MHP faşizmine karşı tüm Kürdistan’da yürüttüğümüz bu mücadelede Başûr’daki duruşun, direnişin hangi çizgide olması gerektiğinin de somut örneği oluyor. Bugün en diri kesim Başûr kesimiyse, en anlamlı ve etkisi çok olan direnişler Başûr’da gelişiyorsa, bunun Başûr’da mücadeleye katılan şehit düşün, mücadele eden yoldaşların öncülüğünde geliştiği tartışma götürmez bir gerçektir. Böyle bir yoldaşlar topluluğunun en seçkin, en öncü temsilcilerinden birisinin Helmet Yoldaş olduğunu, her zaman Başûr’da doğru, devrimci, yurtsever, özgürlükçü yolu temsil ettiğini biliyoruz. Bu şimdiye kadar da böyle oldu, bundan sonrada böyle olacaktır. Helmet Yoldaşın anısı tüm hareketimizi, dört parça Kürdistan ve yurtdışındaki halkımızı eğitip örgütlediği gibi Başûr’daki halkımızın doğru özgürlükçü çizgide eğitilip, örgütlenmesinin ve mücadeleye çekilmesinin de öncüsü, iradesi olacaktır. Her zaman mücadelemize bu temelde öncülük edecek, yol gösterecektir. Kendimizi bu temelde eğiteceğiz, örgütleyeceğiz, mücadeleye sevk edeceğiz, daha büyük direnip daha çok kazanacağız. Kesinlikle kararlılığımız bu çerçevededir. Zaten ne kadar etkili bir direniş pozisyonunun geliştiği ortadadır. Bütün bunların bu vahşi saldırılar karşısında kahramanca direnen, kendilerini feda eden şehitlerimizin öncülüğünde olduğu, Önderlik direnişimizin öncülüğünde olduğu açık bir gerçektir. Toplumu, herkesi en çok Önderlik ve şehitler gerçeğimiz etkiliyor, eğitiyor, cesaret ve fedakarlık kazandırıyor, mücadeleye çekiyor, şimdiye kadar böyle oldu, bundan sonra da daha güçlü bir biçimde böyle olacaktır. Hareket ve halk olarak Önderlik ve şehitler çizgisinde kendimizi daha çok eğiteceğiz, daha fazla düzeltip, militanlaştıracağız, görev ve sorumluluklarımıza daha çok sahip çıkan ve daha büyük başaran bir pratiğin sahibi olacağız. Bu 1. şehadet yıldönümünde Helmet Yoldaşa vereceğimiz söz kesinlikle bu temeldedir. Bu çerçevede şehadetinin 1. yıldönümünde Helmet Yoldaşı bir kere daha saygı ve minnetle anıyoruz, amacını başarma mücadelesini bu 2. yılda çok daha güçlü bir biçimde geliştireceğimizi belirtiyor, bunun sözünü veriyoruz. | ||
© 2021 Serxwebûn |