Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Yeni egemenlikli bir sistem inşa edilmek isteniyorHezîran 2020
Zêrîn Ruken Mevcut durumda herkes Koronavirüs salgının kısa vadeli nasıl önleyeceğini aylardır tartışmaktadır. Kadın Hareketleri olarak daha köklü bir ele alış ve yaklaşımı geliştirebilirsek, bu erkek egemenlikli sistemin yarattığı hastalığı kırabiliriz. Çünkü bu hastalık salt güncelle sınırlı bir durum değildir. Hem ekolojik hem de toplumsal yıkımın sebebi, hiyerarşik erkek egemen düzenle birlikte başladığına göre tedbirlerimiz de daha derin olmak durumundadır. Bu açıdan Önderlik paradigmasını daha kapsamlı anlamak ve kavratmak gereklidir. Önder Apo’nun Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigmasıyla birlikte tüm sistem karşıtı güçler için güçlü bir alternatif sistem model oluşmuş, dünyanın dört bir tarafından bundan etkilenen birey ve hareketlerde çözümü bu paradigmada görme ve sahiplenme gelişmektedir. Bu öncülük, eylem ve pratik düzeyde yetersiz de olsa bu temelde bir bakış açısının gittikçe geliştiğini belirtebiliriz. Koronavirüs salgın günlerinde sokağa çıkma yasağını, hem sömürgeci ulus devletler hem uluslararası hegemon güçler planlarını engelsiz hayata geçirmenin fırsatına ve ortamına çevirmek istemektedirler. Bu süreçte özellikle kadına yönelik kırım politikasını ciddi bir şekilde yoğunlaştırmışlardır. Peki kadınlar olarak bu süreçte ne yapmak gerekir? Her şeyden önce Kadın Hareketi olarak bu sürece doğru önderlik yapmamız önemlidir. Bu salgın hastalık döneminde halk zaten devletçi sistemi sorguluyor. İnsanlar artık devletten çözüm bekler halde değildir. Devlet düzeni soygun düzenidir. Devlet demek tecavüz demektir. İşte bu gerçeğin pratik ifadesi kadına yönelik şiddette kendisini göstermektedir. Bu Koronavirüs salgını günlerinde toplumdaki herkesin devleti, sistemi sorgulaması derinleşmiştir. Ve yeni bir sistemin, demokratik, ekolojik sistemin arayışı daha da derinleşmiştir. Bu yeni sistem arayışının öncülüğünü en fazla da kadınlar yapmaktadır. Şu an ekolojik hareketlerin en fazla konuşacağı bir dönemdir. Kadınların en fazla konuşacağı bir dönemdir. Kadınlar yaşama ve toplumsallığa yön verdikleri sürece dünyayı değiştirecektir. Kadınların buna gücü de vardır, öncülük yapma bilinci ve birikimi de vardır. Böyle gelişirse yıkımlar ve savaşlar da duracaktır. Dünya genelinde toplumsal bir kırım yaşanmaktadır Covid-19 gibi salgın hastalıklar salt tıbbi, sadece sağlıkla ilgili konular değildir. Aynı zamanda toplumsal sorunlardır. Çünkü bu hastalıklar direk içerisinde yaşadığımız kapitalist sistemin ürettiği hastalıklardır. Kapitalizm, doğayı kar amaçlı yok etti, mega kentler oluşturdu. Nükleer santraller, ihtiyaç dışı sanayileşme, endüstriyalizm vb ekosistemi bozdu. Tarım, hayvancılık neredeyse yok edildi. Temiz su kaynaklarının tüketimi, gelir eşitsizliği, sağlıksız beslenme, gıdaların genetiğiyle oynama vb tüm bu konular fazlasıyla hastalık üretti. Dolayısıyla kadın hareketleri, siyasetçiler, sisteme muhalif hareketler, toplum bilimciler, aydınlar, yazarlar işin bu yönüne daha fazla eğilmelidirler. Bu dönemde kadınlar için önemli olan bir diğer konu da şiddete karşı alınan tedbirlerdir. Gerçekten kadınlar için ne tür tedbirler alınmıştır? “Devletler şunu yapmadı, bu konuda önlem almadı, sağlığa böyle önem vermiyor demek” yeterli bir sorgulama mıdır? Bu Koronavirüs sürecinde devletler her konuda sınıfta kalmıştır. Sağlık tedbirlerinden, kamusal hizmete kadar her konuda yetersiz oldukları ve bu süreci yürütemedikleri görülmüştür. Kadınlar için yaşam öncekinden daha zor hale gelmiştir. Kadın adeta nefes alamaz hale getirilmiştir. O yüzden kadınlar açısından kesinlikle şiddeti geliştiren bu zihniyetin değiştirilmesinin, yıkılmasının zamanı gelmiştir. Erkek egemenlikli sistem tırmandırdığı Üçüncü Dünya Savaşı Koronovirüs ile birlikte adeta ‘Mahşerin Dört Atlısı’nı anımsatmaktadır. Savaş, yıkım, yoksulluk ve hastalık ile gelen ölüm... Neredeyse dünya genelinde bir toplumsal kırım yaşanmaktadır. Devletlerin, sözde halk sağlığı için ayırdığı bütçenin azlığı, o az bütçenin bile halk için harcanmadığı açığa çıkmıştır. İnsanlar en temel sağlık hakkından yaralanamamaktadır. Devletçi sistemde insanların sağlık güvencisi yoktur. Bu nedenle savaşa değil de sağlığa bütçe, kadın şiddetini durduracak projelere, toplumsal ihtiyaçlara bütçe geliştirme talebi olabilmelidir. Kadın hareketleri olarak bu gündemli propaganda ve mücadele eksenli bir yoğunlaşmanın gerekliliği vardır. Bugün, örneğin Kürdistan’da devletin temel uygulaması bu salgın bile soykırım savaşını derinleştirme ve sonuç almak bir silaha dönüştürmek olmuştur. Halbuki böylesi küresel salgın süreçlerinde ahlaki olan dayanışmadır, çatışmaları durdurma veya ara vermedir. Ama soykırımcı TC devleti insani hiç bir değer tanımadan toplumun en kutsallarına saldırmaktadır. Bu saldırılar devletin çürümüşlük düzeyini göstermektedir. Kadınlara yönelik şiddetin bu denli artması da bu devletlerin egemenlikli, cinsiyetçi, milliyetçi politikalarından kaynağını alıyor. Kesinlikle böylesi zamanlarda bu sistemin gerçekliğinin daha kapsamlı sorgulanması, tartışılması ve bu sistemle yaşanmayacağı kararına toplumu ulaştıracak bilincin geliştirilmesi gerekiyor. Bu bilinçlenmeyi kadın öncülüğünde geliştirmek gerekli ve mümkündür. Yaratılmak istenen korku psikolojisi yerine cesaret, direniş ve mücadele ruhunu geliştirecek bir çaba içerisinde olmalıyız. Korkuyla daha da aptallaştırılmış ve bağımlılaşmış topluma karşı iktidarcı zihniyete, devlete karşı demokratik toplumsal iradesini ortaya koyan bilinçli bir toplumun gelişme umutları güçlenmiştir. Bu en başta erkek-iktidar zihniyetine, kadına yönelik şiddete karşı direnerek özgürlük iradesini ortaya koyan kadın ile mümkün olacaktır. Kadın nefes aldığı alanları korumalı ve geliştirmelidir Mevcut durumu daha iyi görerek, kadın hareketlerinin yapması gereken kapitalizmi yargılamaktır, gerçek yüzünün teşhiridir. Yine ulus devletlerin gerçeğini çıplak bir biçimde ortaya koymaktır. Çözümün de ancak Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması ile sağlanabileceğini herkese anlatabilmek gerekir. Tüm bu sistemsel sorunlara, çıkmazlara ve tehlikeye karşı nasıl bir çözüm geliştirebileceğimiz konusu çok önemlidir. Böylesi bir süreçte olduğumuzun bilincini, farkındalığını en fazla da kadınlar olarak anlatabilmeliyiz. Kadın kırımını ve şiddeti geliştiren bu canavar erkek faşizminden, sisteminden ve zihniyetten kurtulmanın zamanındayız. Yeni bir toplumsal yaşam ve yönetim sisteminin kaçınılmaz olduğu tartışmalarının, propagandasının en güçlü yapılacağı bir dönemdeyiz. Salt Korona günlerinde değil, tüm süreçlerde topluma dayalı, toplumsal politikalarla kadın örgütlülüğünü büyütecek ve güçlendirecek strateji ve taktikler geliştirmeliyiz. Salgından en fazla etkilenen ülkelerin durumlarına baktığımızda, sağlık, ekonomik, toplumsal alanındaki yetersiz politikaların bir sonucu olarak çok sayıda insan ölmektedir. Şiddet, tecavüz, taciz artmış durumdadır. İnsan hayatının nasıl değersizleştiğinin somut olarak belirginleştiği bir süreç yaşanmaktadır. Tüm bunlarla birlikte, kapitalist sistemin, onu üretim biçim endüstriyalizmin ve ölçüsüz kentleşmenin doğa ve toplum karşıtlığı ilk defa bu düzeyde açık ve yoğun tartışılırken buna karşı doğaya, kırsal alana, köy yaşamına dönüş; ekolojik üretim, toplumsal ekonomi gibi alternatiflerinde gündemleştiğini görmekteyiz. Kadınlar olarak, dünya insanlığını ortak sorunlarda birleştiren küresel demokrasi, evrensel bir kadın özgürlük ve ekolojik mücadele ihtiyacının en çok belirginleştiği bir dönemdeyiz. En önemlisi de bugün yaşanan tüm toplumsal sorunların çözümünün kadın özgürlüğünden kopmaz bağı çok daha iyi görüşmüştür. Önder Apo Demokratik Uygarlık Manifestosu’nda hem kapitalizmin yarattığı hastalıkları değerlendirmiş hem de çözüm yollarını ortaya koymuştur. Bizler de, Önderliğin kapitalizmi çözümleyen perspektiflerini, çözümün yol ve yöntemlerini halka taşımalı ve kavratmalıyız. Sonuçta devletçi zihniyet ve kapitalist sistemin yarattığı bu felaket herkese zarar vermektedir. Kapitalist-emperyalist sistemin Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında Koronavirüs salgınıyla yaşanan toplumsal kırımı derinleştirmek, korkuyu büyütme, iktidar tümden bağımlı ve sistemin tüm uygulamalarına sessiz kalan, tek gündemi can derdi olan bir toplumsal gerçeklik yaratmak istendiği açıktır. Bu gerçeği topluma, halklara iyi anlatmalıyız. Yine kadını dört duvar arasına alarak sınırlayan devlet politikasını iyi görmek ve teşhir etmek gerekir. Kapitalist sistem, insanlığın başına bela ettiği Koronavirüsü hastalığını tedavi edecek ilaçları bulmazken, hastalığı kendi çıkarları için kullanmaya çalışmaktadır. Yapay zekayı geliştiren bir uygarlığın bir virüse aşı bulamamasını kim inandırıcı bulabilir ki? Gözüken o dur ki, bu salgın süreci daha devam edecektir. Dolayısıyla bu sürecin uzaması demek kadına yönelik şiddetin, tecavüzün daha fazla artması demektedir. Bunu önlemenin esas yolu, kadınların kendi özgün ve ortak örgütlülüklerini büyütmesidir. Bu kadınlar açısından stratejik önemdedir. Kadın nefes aldığı alanları korumalı ve geliştirmelidir. Koronavirüs salgınının uzun sürmesi durumunda sadece kadın üzerinde şiddet değil, tüm toplum için kıtlık ve açlık da baş gösterecektir. Finans kapitalizm toplumu üretimden kopararak, üretim alanlarını sınırlandırmış, kendine mahkum etmiştir. Endüstriyalizmle ekolojinin yıkımı sağlandığından tüm canlıların hayatı üzerinde ciddi bir tehdit bulunmaktadır. Ulus devlet iktidar modeli, kentleşme modeli kanserojen hastalıklar üretmektedir. . Kadınlar olarak, özellikle Kadın Özgürlük Hareketi olarak kapitalizme en güçlü ve yıkıcı darbeyi hem zihniyet alanında hem pratik politikada ve toplumsal çözüm modeli açısında vurabilecek imkan ve fırsatlara sahibiz. Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması ve Demokratik Ulusun 9 boyutlu toplumsal modeli tam da insanlığın bugün karşı karşıya kaldığı temel sorunlar cevap olabilecek bir toplumsal modeldir. Bu model, toplumun kökten kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal vb alanlarda değişim ve dönüşümünü demokratik temelde sağlayacak, yaşamını özgürlük temelinde değişime uğratacak ve yapılandıracak bir modeldir. O yüzden bu modelin inşasına öncelik vermek önemlidir. Zaten tüm toplumu kapsayan bu toplumsal yaşam modeli ve sistemi kadın özgürlükçü bir modeldir. Şimdi güçlü bir şekilde bir komünler, meclisler, demokratik toplum birimleri eko-kent yaşamı, sağlık sistemi, eğitim sistemi ekolojik-toplumsal ekonomi temelinde kooperatifler, tarımsal komün üretim biçimlerini geliştirdiğimiz oranda toplumsal sorunlar çözüme kavuşacaktır. Tüm bu inşa kadın eksenli geliştikçe cinsiyetçilik, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık da ortadan kaldırılabilir. Yoksa kimi kısmi ve günlük tedbirlerle kadına yönelik şiddeti önlemeye çalışmak kısmı sonuçlar açığa çıkarabilir, köklü çözüm getirmez. Çare, erkek egemenlik sisteminden ve onun zihniyetinden kökten kurtulmaktır. Erkek-devlet şiddetini ve faşizmi uygulayan bu sistemin alternatifini inşa ederek kurtulmaktır. Kadına şiddet on kat artmış durumdadır Kapitalizmin krizi ve yarattığı toplumsal tahribatlar geçici değildir. Dolayısıyla kadınlar da dönemsel örgütlenmelere değil, kalıcı, köklü örgütlenmelere, dayanışmaya ve mücadeleye gitmelidir. Kadın hareketleri, devrimci hareketlerin, sistem karşıtı hareketlerin kesinlikle hamle yapma zamanıdır. Dünyanın her yerinde yaşayan kadınlar açısından yaşam nasıl özgür, adil, sağlıklı kılınabilir noktasında çözüm üretmek gerekir. Unutmayalım ki, kadınlar olarak sorunlara çözüm bulduğumuz oranda toplumu da savunabiliriz. Yine özsavunmamızı geliştirdiğimiz oranda erkek ve devlet şiddetinden kadınları koruyabiliriz. Bu dönemde kadınlara ve diğer tüm toplumsal kesimlere yönelik eğitim seferberliğini daha fazla gündemde tutmalıyız. Önder Apo’nun çözüm projelerini, kadın projelerini ve perspektiflerini herkese anlatabilmeliyiz. Yani soruna güncel, dönemsel çözüm değil zihniyet alanından başlayarak kalıcı çözümler geliştirmek şarttır. Kalıcı, esas ve kökten çözümün yeni bir siyasal toplumsal sistemin kurulmasından geçtiği bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır. İşte kapitalist sistemin krizinin derinleştiği, bunun toplumsal sorunlara çok daha ağır yansıdığı bu Koronavirüs salgını döneminden de en çok etkilenen kadınlar olmaktadır. Bu durum aslında devletçi, kapitalist sistemin ne kadar kadın karşıtı bir karaktere sahip olduğunu daha görünür kılmıştır. Kadınların yaşadığı şiddet sorunları daha da belirginleşmiş bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde kadına karşı her evde şiddet vardır. Koronavirüsünden kaynaklı kadının eve kapatılması, “evde kal” çağrılarını fırsat bilen, erkeklerin de evde kalmasıyla kadına şiddet on kat daha da artmış durumdadır. Bu zalim erkek ve aile baskısına karşı çok güçlü bir şekilde mücadele kadar, teşhirini güçlü yapmak gerekir. Çeşitli kadın çevreleri, kimi konularda kadını koruyacak gündemler etrafında bir duyarlılık geliştiriyor. Ancak bunlar yeterli değildir. İstanbul Sözleşmesi’ne devletlerin uymasını kamuoyu baskısı ve mücadeleyle sağlatmak gerekir. Yine bu da tek başına şiddeti önlemede yetmeyecektir. Kadınlar, kesinlikle çözümü devlette, poliste, sığınma evleri ve dönemsel kurtarıcı kurumlarda aramamalıdır. Zaten aramaması gerektiği de yaşanan örneklerden açığa çıkmıştır. Kadının bilinçlenmesi, kendi özsavunmasını geliştirmesinin gerekliliği çok fazla vardır. Kadının ortak ihtiyaçları kapsamında buluşarak, ortak evrensel kadın konfederal örgütlenmesini büyütmesi ve geliştirmesi durumunda kadınlar birlikte var olacaklardır. Böylelikle yeni bir toplumsal özgürlük sistemi kadın eliyle örülmüş olacaktır. Kadın örgütleri ve hareketi olarak, ortak gündemler etrafında daha fazla buluşacağımız bir dönemdeyiz. Şunu görebilmeliyiz. Dünyada kadının bu savunmasızlığı ve örgütsüzlüğünün bir sonucu olarak şiddet artmış durumdadır. Dünyada güçlü bir kadın uyanışına ve yükselen bir kadın mücadelesine kim gözünü kapatabilir ki? Bu yüzyıla dair önemli bir tespit ve yaklaşım da, “Kadın devrimi ve kadının özsavunmasının” acil ve öncelikli bir gündem olarak kendisini dayatmasıdır. Kadınlar bu gündemler etrafında kadın örgütlenmesini örme sürecindedir. O yüzden kadınlar bu süreçte eğitimlerine, kadın kimliği ve bilincine ideolojik olarak daha fazla önem vermelidir. Kadınların isyan ruhu, dünyayı değiştirecek potansiyel güçtür Kadın hareketi olarak, bu süreçte Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin öncülüğünü güçlü yapabilmenin önemi çok fazladır. Kesinlikle örgütlenme imkan ve koşulları oluşmuş durumdadır. Ortadoğu halkları savaş, göç, yıkım, salgın hastalıklar, sel, deprem gibi yıkımları hak etmiyor. Dolayısıyla Ortadoğu’da beş bin yıldır birikmiş toplumsal sorunların politik çözümü için Demokratik Konferderalizm modelini kadın örgütlerinin temel bir gündemi yapmak gerekir. Bunun için yoğun diplomatik çalışma, basın, kültürel, toplumsal örgütleme araçları ve ne kadar imkanlar varsa etkili kullanılmalıdır. Kapitalist sistem karşıtı tüm hareketlerle her türlü ayırımcılığa, milliyetçiliğe, ırkçılığa, gelir eşitsizliğine, eğitim eşitsizliğine vb karşı ortak platformlar ve inisiyatiflerle dayanışarak bir araya gelip, Önderliğimizin paradigmasını uluslararası alana doğru bir biçimde taşırabiliriz. Önder Apo, “Kriz-kaos süreçleri özgürlük anlarına dönüştürmeye en elverişli zamanlardır” der. Önder Apo’nun belirttiği sosyolojik olarak “Özgürlük zamanı, özgürlük anı” bu an ve zaman olmaktadır. Önder Apo, Özgürlük Sosyolojisi kitabında dile getirdiği gibi politik-ahlaki-entelektüel görevleri yoğunca tüm dünyada işlemek, tartışmak, aydın, yazar, akademisyen, politikacı, kadın ve gençlik hareketleri, yani arayışta olan kim varsa onlarla tartışmak; ortak oluşum, platform ve mücadele ortaklıklarının zemini oluşturmak çok önemli bir çalışma olmaktadır. Çare bulunmasa bile tedbirler çok farklı alınabilirdi Tüm halklardan, kadınlar, devrimciler, gençler Önder Apo’nun paradigmasını sahiplenerek pratikleştirmenin arayışına girmektedir. Bu kaos ve kriz sürecine doğru öncülük yapılması durumunda, insanlık yeni bir özgürlük sistemiyle buluşacaktır. Tüm kadın örgütleri olarak ortaklaşmak ve küresel saldırıya karşı küresel dayanışma ağlarını örmek bu küresel salgın döneminin bir tutumu olarak kadınların birliğini ve örgütlülüğünü güçlendirecektir. En önemli bir gündem olarak, şiddete karşı mücadeleyi, kadın örgütleri olarak doğru değerlendirmek ve çalışma tarzlarını bu koşullara göre ele almaktır. İşte o zaman, kadınlar kendisini yalnız hissetmeyecektir. Kadınlar olarak mücadele sürekliliği kadar boşluk bırakmamak gerekir. Bu salgın gerekçesiyle baskıcı politikaların uzun vadeye yayılması durumunda mücadele ve eylem çizgisinde yaratıcı olmalı, zengin eylem biçimleri, sivil itaatsizlik, demokratik eylemlerle tepkiyi yükseltmekliyiz. Daha yaratıcı ve nitelikli eylemler geliştirmeliyiz. Karantina ve sokağa çıkma yasakları dönem dönem gevşetilse de 2 yıl da sürebilir. Salgının ikinci ve başka dalgalarından bahsedilmektedir. Bu nedenle boşluğa düşmemek, şimdiden her olasılığa göre hazırlanmak, kadınlar için alternatif geliştirmek gerekir. Kadınların isyan ruhu, dünyayı değiştirecek potansiyel güçtür. 21. yüzyıl kadın çağıdır. Yüzyılın başından beri dünya kadın mücadelesinde sürekli bir yükseliş yaşanırken bunun salgın öncesi son yaygın dalgası 8 Mart ve 2019 yılının sonunda Şili’de kadınların başlattığı “Las tesis dansı” ile milyonlarca kadınla alanlara çıktı. Kadınlar geliştirdikleri bu dansla patriarkal sistemden hesap sordu. Bu dans dünyanın her yerine yayıldı. Kesinlikle çok iddialı ve çarpıcıydı sloganlar “Tecavüzcü sensin, katleden sensin, şiddet uygulayan sensin!” denildi. Kadınların bu iddialı çıkışı dünyanın birçok yerindeki kadınlara ilham oldu. Kadınlar ayağa kalktı. Büyük bir heyecan geliştirdi. Kadın bu gücünden korkan eril zihniyet bugün karşı saldırıya geçmiştir. Kadına her türlü şiddeti reva görmektedir. Salgınla bir kez daha görüldü ki Ulus devlet toplumun devlet içinde eritilmesidir. Ve kadına yönelik şiddete de böyle meşruluk kazandırılmaktadır. Kapitalist sistem yaşadığı kriz ve bunalımlarını Koronavirüs gerekçesi ile çözüm bulmak istiyor. Dünya genelinde hegemonik sistemin, ulus devletlerin, tekelci kapitalizmin yaşadığı tıkanıklığı, muhalif kesimleri toplumdan izole ederek, yalnızlaştırarak, tecrit altına alarak çözmek ve böylelikle otoritesini yeniden sağlamanın planını yapıyor. Yoksa bilim ve tekniğin bu denli geliştiği bir dönem de virüse çare bulunamaması neredeyse imkansızdır. Çare bulunmasa bile tedbirler çok farklı alınabilirdi. Demek ki bu hastalığın yayılması ve böyle bir gündemin oluşturulması çok planlıdır. Toplum tamamen biyolojik yaşamla var olma, yok olma sınırında tutularak özgürlüklerden vazgeçirilmek isteniyor. Bu hayvanca bir yaşam sınırıdır. Tamamen düşünceden, felsefeden, maneviyattan kopuk, biyolojik yaşam güdülerine bağlanmış bir yaşam biçimidir. İnsanlığın tükenişidir. Bu olağanüstü hal ortamında dayatılan yaşam insanların toplumsallıktan uzaklaştırılarak sosyal ilişkilerden, maneviyattan güç alma noktalarından kopartılmasıdır. Yani Kapitalist modernist sistem kendi ömrünü uzatmakla kalmayıp daha derinlikli bir sömürüyü öncelikle kadınlar üzerinden geliştirmenin çabası içindedir. Şu an kadınların yaşamı tehlikededir Önderliğimizi esaret altına alarak, halkından, toplumdan izole eden, tecrit eden akıl ile Koronavirüsü insanlığa karşı biyolojik bir silaha dönüştüren akıl aynı akıldır. Unutulmamalıdır ki, kadınlar için Önderliğimizin özgürlüğü insanlığın kurtuluşudur. Kadınların özgürlüğüdür. Özgür Kadın Hareketi olarak Önderliğimizin özgürlüğünü böyle ele alıyor ve ona göre mücadeleyi geliştiriyoruz. Bugün kadınların bastırılması, ezilmesi üzerinden yeni bir egemenlik inşası hedeflenmektedir. Yani kapitalist sistem yeni bir yaşam modeli geliştirmek istemektedir. Kadınların çok daha derinlikli sömürülmesi üzerinden gerçekleşecek toplumsallık dışı bir yaşam kurgulanıyor. Tabii kadına yönelik bu politikalar, uygulanan şiddet vb sadece kadın hareketlerinin sorunu değildir. Genel toplum sorunudur. Her yerde kadın hareketleri toplum içinde ciddi bir çalışma yürüterek bu sorunu gündemde tutarak ve ortak hareket etmelidir. Çünkü Koronavirüs salgınıyla birlikte artık günün 24 saatini erkekle birlikte geçirmek zorunda kalan bir kadın gerçekliği var. Dolayısıyla kadının bu erkekle birlikte yaşayabilmesi için öncelikle bu erkeği değiştirmesi gerekir. Başka türlü yaşaması mümkün değildir. Ki, mümkün olmadığını erkeklerin öldürdüğü kadın sayısından anlamak mümkündür. Şunu belirtmek gerekir, Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve ilkeleri soyut şeyler değildir. Jineoloji soyut, toplumdan kopuk bir bilim ise hiç değildir. Gayet somuttur. Yaşanan sorular da bunu göstermektedir. Dolayısıyla her erkeğin Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve onun ilkeleri doğrultusunda değişime ikna edilmesi son derece önemlidir. Başka türlü kadınların yaşam hakkını garantiye almak mümkün değildir. Buna göre tüm kadın hareketlerine düşen görevler vardır. Bu görevlerin başında irili-ufaklı yaygınlaşan toplumsal dayanışma ağlarını güçlendirmek, kalıcı bir toplumsal güç haline getirmektir. Kadına yönelik şiddetin olmadığı yeni yaşamı birlikte inşa etmektir. Yine şiddetin arttığı böylesi bir dönemde kadın dayanışmasıyla, ortak yeni örgütlemeler yaratmaktır. Dünya genelinde bir an önce kadın ve çocukları korumaya yönelik ciddi çalışmalar başlatmak, bunun için de kadınların güvenliğini ve sağlığını garanti altına alacak protokollere gitmek gerekmektedir. Tüm Kadınlar için dünya genelinde sağlık ve hijyen koşullarının sağlanması, Korona teşhisi konmuş ya da şüphe taşıyan kadınlara yönelik güvenli alanların oluşturulması, şiddet mağduru kadınların yeni bir hayata başlarken ikinci bir mağduriyete uğramasının engellenmesi tüm kadınlar için yerine getirilmesi gerken önemli görevlerdir. Bunu sağladığımız oranda kadınlar olarak yaşamımızı garantiye alma ve özgürlüğümüz için mücadele etme imkanlarını daha fazla yakalayabilir ve başarabiliriz. Önderliğimize uygulanan tecridin ne olduğunu, boyutlarını tekrar tekrar sorgulamalıyız Şu an insanlık Koronavirüs salgını ile mücadele içindedir. AKP-MHP faşist diktatörlüğü de Kürtlerle, kadınlara karşı hukuksuz, ölçüsüz bir soykırım savaşı halindedir. Kadına, çocuklara şiddeti en üst düzeye çıkarmıştır. Katliamlar yapmaktadır. Hatta bununla da yetinmeyerek gerilla cenazelerini posta yoluyla ailelerine göndermekte, şehitliklerine saldırmaktadır. Halkın iradesini gasp etmektedir. Bu kadar faşsit, gaspçı, soykırımcı bir devlet gerçekliği vardır. Türkiye devleti için, ekonomiden çok daha önemli olan Kürtlerin imhasıdır, soykırımıdır. Kadınların sömürülmesidir. Hiç kimsenin aklına gelmeyecek faşist politikaları bu hükümet topluma karşı hayata geçirmiştir. AKP-MHP faşist diktatörlüğü Korona zamanını bile ekonomik olarak toplumu daha ne kadar soyabilirim fırsatçılığına dönüştürmüştür. Toplumu aç bırakarak kendine muhtaç hale getirmeye çalışmaktadır. Kürt halkı bunun biraz farkındadır. Mücadele geleneği, direniş ruhu ve Önder Apo’nun paradigması bu gerçeği görmesini sağlamaktadır. O yüzden Önderliğimize uygulanan tecridin ne olduğunu, boyutlarını tekrar tekrar sorgulamalıyız. Hem halk olarak hem de Kadın Özgürlük Hareketi olarak bu sorgulamayı derinlikli yapmalıyız. Özellikle Önderliğimizin Demokratik Modernite paradigmasının kapitalizm boyutuyla ortaya çıkardığı gerçekler ve bu gerçeklerin görünür hale getirilmesi hegemon güçlerin en büyük korkusudur. Çünkü bu güçler kapitalizmin hastalıklı yapısı üzerine varlıklarını kurmuşlardır. Onları ayakta tutan kapitalizmin toplum dışı yapısı ve çürümüşlüğüdür. Dolayısıyla gerçekliğin farkına varmış bir halk, toplum, kadın gerçekliği bu sistemin sonu anlamına gelmektedir. O yüzden kapitalist emperyalist güçler Özgür Kürt’e ve onun Önderliğine bu kadar saldırmaktadır. O yüzden bu denli ağır bir tecrit uygulamaktadır. Bu gerçekliği görmezse Türk devletinin, Kürt halkına yönelik böyle pervasızca bir soykırım politikasını nasıl uyguladığını da anlayamayız. Kapitalist sistemin kadına neden bu denli saldırdığını ve AKP-MHP faşizminin Kürt kadınlarına neden bu derece vahşice saldırdığını anlayamayız. Bunları çözümlemezsek kadına yönelik şiddet ve tecavüze karşı toplumu nasıl ayaklandırırız? Toplumsal bir devrime nasıl kalkabiliriz? Faşist, soykırımcı AKP-MHP iktidarının saldırganlığının arkasındaki gerçekliği iyi görmek gerekir. Neden bu denli saldırganlar? Neden Kürt soykırımını tamamlamak için bu kadar ısrarlılar? Hangi gerçeklik onları buna sürüklüyor ve uluslararası hegemonik güçler neden bu kadar onlara destek sunuyor? Tüm bu çarkı çeviren değirmenin suyu nereden geliyor? Elbette bunları görüp, doğru değerlendirdiğimiz oranda mücadelemizi de o paralelde yükselteceğiz. Böylesi bir dönemde devrimci, demokratik kesimlerin ve hareketlerin güçlü bir biçimde ortaklaşması ve sürece öncülük yapması başarıyı garantiye alacaktır. | ||
© 2021 Serxwebûn |