Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Zîlan gerçekliği Kürdistan’da zafer tarzının doğurucusu olmuşturHezîran 2020
Zilar Sterk Özgürlük Hareketimizi klasik Kürt isyanlarından ayıran ve onu yenilmez kılan en temel özelliklerinin başında, geliştirdiği gerilla mücadelesi gelmektedir. Kürdistan’da soykırımcı sömürgecilikten kaynaklı yaşanan siyasal toplumsal sorunların derinliği göz önünde bulundurulduğunda, gerilla mücadelesi olmadan hiçbir siyasi, sosyal ve ideolojik, kültürel bir gelişme ortaya çıkarılamazdı. Yaşanan derin tarihi toplumsal sorunlara çözüm yaratmanın tek yolu olarak gerilla mücadelesi gerekliydi ve Kürdistan’da yaşanan yeni özgürlüksel gelişmeler, gerilla mücadelesinin gelişip kalıcılaşması sonucunda ortaya çıkmaya başlamıştır. 1984’ten itibaren PKK önderliğinde devreye giren Kürdistan özgürlük gerillası, Kürtlerin ve Kürdistan’ın güncel durumunu ve kaderini temelden değiştirmiştir. Soykırımcı sömürgeciliğin, Osmanlı’nın son demlerinden itibaren Kürtlere dayattığı ‘varlık olmaktan çıkarılma’ durumunu, köklü bir biçimde değişikliğe uğratmıştır. Özgürlük gerillası; 1990’larla beraber halkın kitlesel serhildan gücüne kavuşmuş ve gerilla-halk bütünlüğünden doğan büyük iradi güç haline gelmiştir. Buna paralel olarak uluslararası ilgiyi üstüne çekmeyi başarmış ve bölgede ciddi bir aktöre dönüşerek bu güne kadar ulaşmıştır. Kürt halkı, yakılan gerilla ateşi etrafında yeniden varlık haline gelmiştir Özgürlük gerillasının bugüne ulaşarak güncel kazanımları elde etmesinde 1990-95 arasındaki yıllar önemli bir aşama olmaktadır. Bu yıllar; özgürlük gerillasının halkın gücüne kavuşarak büyüdüğü ve alanda yayıldığı, savaş ve örgütlenme konularında büyük tecrübe ve birikim sağladığı, Kürdistan coğrafyasında artık kök saldığı yıllar olmuştur. Gerilla mücadelesine dayanarak büyük bir güç ve irade kazanan, Kürt halkına dayatılan inkar ve imha ‘kaderini’ artık yüksek sesle reddettiği yıllardır bu yıllar. Beklenmeyen yeni, sürpriz gelişmelerin her an yaşanabildiği bir dönemi ifade etmektedir. Kürt halkı, yakılan gerilla ateşi etrafında yeniden varlık haline gelmeye başlamıştır. Kürdistan’da ortaya çıkan tüm gelişmelere, gerillanın damgasını vurduğu yıllardır. Bu dönemdeki tüm gelişmeler, gerillanın belirleyiciliğinde ortaya çıkmıştır. Özgürlük gerillası bu dönemde artık Kürdistan’dan söküp atılması mümkün olmayan kalıcı bir savaş ve savunma gücü haline gelmiştir. Halkın; kendini yeniden kimliksel, tarihsel ve kültürel bir varlık olarak görmesine yol açmıştır. Kürdistan’da büyük bir umut hareketine dönüşmüş, yeniden var olmanın vazgeçilmez tek çaresi haline gelmiştir. Kürt’ün adeta karartılmış duygu ve düşünce dünyasını kökünden sarsmış ve aydınlık bir yeniden doğuşa yol açmıştır. Gerillanın yaktığı özgürlük ateşi, kendi etrafında yeni, Newrozlu bir yaşamı belirginleştirmeye başlamıştır. Dolayısıyla 1990-95 arasındaki yıllar, Kürdistan’da gerilla öncülüğünde yükselen aydınlığın, yüzyıllık karanlığı yırttığı; iyinin, doğrunun ve güzelin yeniden anlam kazanmaya başladığı, kaybedilen anlamın kendini yeniden zihinlere ve ruhlara yerleştirdiği yıllar olmuştur. Gerilla, kendi içinde birçok sorun ve zorlanmalar yaşadı PKK önderliğinde büyüyerek gelişen, yapılaşan ve eylemsellik düzeyi kazanan özgürlük gerillasının yol açtığı bu olağanüstü gelişmelerin yanı sıra, kendi içinde yaşadığı sorun ve zorlanmaları da çok olmuştur. Bunların başında; soykırımcı sömürgeci sistemden kaynaklanan yanlar gelmekteydi. Kürdistan’ın yüce dağlarında yakılan özgürlük ateşi etrafında toplanan gerilla gücü; fiziki ve kültürel soykırımlardan geçirilmiş, sömürge haline getirilmiş, maddi ve manevi açıdan her şeyine el konulmuş, varlığı bile inkar edilmiş ve yok sayılmış bir halk gerçekliğinin bağrından çıkmış bir potansiyeldi. Sömürgeleştirilmiş ama sömürge statüsünde bile kabul edilmeyen bir halkın her türlü sorununu, ulusal kurtuluş mücadelesinin uzun süreli halk savaşı çizgisinde çözümünü öngören bir gerilla ordusu oluşmuştu. Gerilla ordusunun, halkın ulusal sorunlarını siyasal ve askeri yollardan çözme kararlılığında sorun yoktu. Ancak yaşamı özgür kılma ve özgür yaşama konularında, yine gerillalaşma ve ordulaşma konularında kendi içinde çok ciddi sorunları ortaya çıkıyordu. Çünkü; soykırımcı sömürgecilik gerçekliği, tarihi boyunca geliştirdiği inkar ve imha siyaseti sayesinde Kürtleri kendini inkar eder bir konumun içine sokmuştu. Kendi kendisine yabancılaştırılan ve kendi varlığını inkar etme konumuna getirilen bir Kürt kişilik gerçekliği söz konusuydu ve bu kişiliğe savaşmak da yaşamak da, adeta unutturulmuştu. O yüzden gerillacılığın ilk yıllarında bu kişilik gerçeğinden kaynaklı olarak yaşanan sorun ve zorlanmalar oldukça çoktu ve bu sorunlarla mücadele, Önderliğin en temel çalışmalarının başında geliyordu. Önderlik, gerillalaşma ve ordulaşma sürecinin kendi içinde taşıdığı bu sorunları günlük olarak ele alıp sürekli ideolojik, örgütsel ve pratik çözümler üretiyordu. Soykırımcı sömürgeci koşulların etkisi altında şekillenmiş bir sosyolojik-psikolojik gerçeğin içinden süzülüp gelmiş olan gerilla gücünün; kendi içinde sürekli üreyen savaş, ordu ve yaşam, ilişki sorunları, bizzat Önder Apo tarafından ele alınıp çözümleniyor ve yeni anlamlar üretiliyordu. Özgürlük gerillası, Kürdistan coğrafyasındaki konumunu kalıcılaştırmak üzere savaş ve ordu sorunlarını, yine yaşam ve ilişki sorunlarını gündemine alıp tartıştıkça ve yeni gerilla tarzını ülkenin her yerine taşıdıkça, buna paralel olarak Kürt toplumu içerisinde de çok ciddi bir kitlesel destekle karşılanmaya başlıyordu. Önder Apo’dan günlük olarak dinlediği perspektifler temelinde, savaş ve ordu sorunlarıyla, yaşam ve ilişki sorunlarıyla mücadele ettikçe, hem gerillacılıkta hem de özgür yaşam çizgisinde hızla yetkinleşiyor ve hem kendi toplumu içerisinde hem de bölge ve uluslararası toplumunda itibar görmeye başlıyordu. Halkımız, gerilla mücadelesini ekmek ve su kadar vazgeçilmez bir yaşam kaynağı olarak görmüştür Kendi içinde kurumlaşıp kalıcı ve sistemli bir gerilla gücüne dönüştükçe, Kürt toplumu içerisinde büyük umutlara yol açıyordu. Maddi manevi olarak her şeyi elinden alınmış olan Kürt halkı tarafından büyük bir umut, heyecan ve coşku düzeyi ile karşılanıyordu. Halkımız ülkenin her tarafında gerillayı büyük bir tarihi özlemle kucaklıyor ve hesapsızca bağrına basıyordu. Denilebilir ki; Kürdistan toplumu artık kendi varlığını ve özgür geleceğini gerillanın varlığında ve başarısında görmeye başlıyordu. Ulusal, toplumsal kaderini ve geleceğini adeta gerillanın varlığına bağlamış gibidir. Çünkü; halk ve ülke olarak yeniden var olma süreci, gerilla mücadelesinin başlamasına paralel gelişmiş ve ilerletilmiştir. Bu yüzden gerilla mücadelesinin Kürdistan toplumundaki karşılığı; yeniden var olma şansını yakalamak ve yeniden siyasal, ulusal, toplumsal, kültürel bir varlık, bir kimlik haline gelmektir. Özünde yeniden doğmaktır fakat yeni bir tarzda varlık kazanarak, yeniden doğmaktır. Soykırımcı sömürgecilikten kaynaklı gericileşmiş yönlerini aşarak, klasik, geri, geleneksel öğelerinden kurtularak yeniden ama daha aydınlık bir fikir ve düşünce dünyası etrafında ideolojik bir düzey kazanarak, yeniden varlık haline gelme süreci olarak gelişmiştir. Kürdistan halkında çok ciddi bir umut, beklenti ve güven hareketine yol açmıştır. Kırda ve kentte yaşayan tüm kesimleriyle beraber halkımız, gerilla mücadelesini adeta ekmek ve su kadar vazgeçilmez bir yaşam kaynağı olarak görmüştür. Bu boyutuyla Kürt toplumu içerisinde yaşanan çok ciddi bir boşluğu doldurduğunu söylemek mümkündür. Böylelikle PKK önderliğindeki gerilla gücü 90’larla beraber, Kürt halkının büyük kitlesel serhildan gücüne kavuşmuştur. Soykırımcı sömürgeci Türk devleti, Özgürlük Hareketimizi ilk yıllarında, klasik Kürt isyanlarına benzetmiş, strateji ve taktiklerini buna göre geliştirmişti. Ancak Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi’nde gerilla mücadelesini başlatma kararı ardından, durumun böyle olmadığı açığa çıktıkça, mücadele saflarımızda gerillacılığın gelişip serpildiğini ve giderek Kürdistan’da Özgürlük Mücadelesi’nin kalıcı hale geldiğini, artık sökülüp atılmasının mümkün olmadığını gördükçe, kavradıkça, Özgürlük Hareketimize karşı yürüttüğü strateji ve taktiklerde de ciddi değişikliklere gitmeye başladı. Özgürlük gerillası karşısında artık devletin normal kanun ve yönetimleriyle, normal bir orduyla sonuç alamayacağı kanaatine vararak, 80’li yılların sonlarına doğru Bakurê Kurdistan’da, çok yönlü bir özel savaş rejimini ve bunun kendi içinde gizli ve karanlık çeteci kurumlaşmalarını geliştirdi. Bakurê Kurdistan’ı Olağanüstü Hal Bölgesi ilan ederek; kanunlara süper vali olarak geçirdikleri OHAL valisi ve onun organizatörlüğündeki bir özel savaş rejimi kuruldu. Bakur, OHAL valisi ve onun komutasındaki JİTEM çete yapılanması tarafından yönetilmeye başlandı. Özgürlük gerillasına karşı gizli ve kanunsuz kontrgerilla birlikleri, özel tim yapılanmaları oluşturuldu. Kürt halkı tarafından “Cahş” olarak adlandırılan köy koruculuğu sistemi kurularak, Kürt’ün Kürt’e karşı savaştırıldığı, Kürt’ün eliyle Kürt’ün öldürtüldüğü bir süreç başlatıldı. Devlet güvenlik mahkemeleri kuruldu. Yatılı bölge okulları, dikiş-nakış kursları gibi sivil görünümlü sömürgeci eğitim kurumları kurularak, Kürt çocukları sosyal-kültürel soykırımlardan geçirilerek devşirilmeye, ajan-muhbir ağları içine çekilmeye başlandı. Türk devleti gerillaya karşı NATO ve Gladyosunu arkasına aldı PKK önderliğinde başlatılan gerilla mücadelesinin yetkinleşerek Kürdistan’da kalıcı bir güce dönüşmesi ve halkta taban bulması karşısında, son derece zorlanan soykırımcı sömürgeci Türk özel savaş rejimi, bir ulus devlet olmanın yarattığı uluslararası tüm imkanları kullanmanın arayışı içerisine girmişti. Özgürlük Hareketi ve gerillasına karşı yürüttüğü bu kirli özel savaş stratejisini uygulayabilmek için üyesi olduğu NATO’nun hem açık savaş gücünü hem de gizli örgütlemesi olan Gladyosunun özel savaş gücünü askeri, siyasi ve ideolojik anlamda arkasına almıştı. Özgürlük Hareketi ve gerillasına karşı yürütülen savaşın maddi gideri, NATO’ya bağlı gizli Gladyosu tarafından finanse edilmeye başlanmıştı. NATO ve ona bağlı kapitalist ulus devletlerin yüksek desteğini alabilmek için Özgürlük Hareketi’ni terör listesine almak için de çok büyük uluslararası çabalar vermekteydi. Bunu sağlamak için büyük siyasi askeri komplolar bile kuruyordu. Olof Palme cinayeti, bunların başında gelmektedir. NATO gizli Gladyosu ve MİT ortaklığında gerçekleştirilen Palme cinayetinden PKK sorumlu tutularak, Avrupa’nın terör listesine alınması sağlanmıştır. Dolayısıyla PKK’nin Avrupa kapsamındaki faaliyetlerinin önemli bir kısmı yasaklanmış ve Avrupa devletlerinin büyük baskısına maruz kalmıştır. Önder Apo’yu ve Hareketimizin önde gelen kadrolarının, kırmızı bültenle aranan terör listelerine girmesine yol açmıştır. Bu durum askeri alanda da Türk özel savaş rejiminin sınırötesi operasyonlar yapmasına imkan tanımıştır. Özgürlük Hareketi’ne karşı uluslararası açık ve gizli destekleri de almaya başlayan Türk özel savaş rejiminin Hareketimiz karşısındaki zorlanması, 1995-96 yıllarına gelindiğinde daha ciddi bir düzeye ulaşmıştı. Hem Türkiye içinden hem de uluslararası alandan elde ettiği her türlü siyasal, diplomatik, askeri ve teknolojik desteğe rağmen Özgürlük Hareketi’ni ve gerillasını bir türlü tasfiye edemiyordu. Geliştirdiği özel-genel savaş yol ve yöntemlerine rağmen, gerillanın karşısına çıkardığı ve adına Türk Gladyosu da diyebileceğimiz kontrgerilla gücü ve NATO desteğindeki sınır içi ve sınır ötesi askeri operasyonlarla tam sonuç alamadığını, gerillanın tasfiyesi üzerine kurduğu her türlü operasyonel girişiminin boşa çıkarıldığını görmekteydi. Gerillayı halktan koparmak ve adeta balığı denizsiz bırakarak boğulmasını sağlamak için olmadık yöntemler geliştiriyordu. Kürdistan’ın kent ve kırsalında halka dönük akıl almaz baskı ve işkenceler uygulamaktaydı. Uluslararası Gladyo ve JİTEM’e bağlı olarak faaliyet yürütmek üzere gizli bir kontra yapı olarak geliştirilen Hizbullah’ın işlediği sayısız faili meçhul cinayetler, almış başını gidiyordu. Hareket’in desteklediği demokratik siyasi yapılar ve devrimci, demokrat insanlar, bazen açık bazen gizli bir biçimde katlediliyordu. Kürt ve demokrat işadamları, siyasetçiler, gazeteci ve aydınlar faili meçhul bir biçimde bu Türk Gladyosu tarafından yargısız infaz ediliyordu. Yargı da, kanun da, Gladyoya bağlı bu gizli kontra yapı olmuştu. Koruculaşmayan, teslim olmayan Kürt köyleri yakılmakta, onbinlerce insan zorunlu göçe mecbur bırakılmaktaydı. Onurlu durmak, onurlu yaşamakta ısrar etmek, ölüm ve faili meçhul yöntemler dahil en büyük ‘cezaları’ göze almak demekti. Kürt halkına dayatılan, “ya teslimiyet ya ölüm” çizgisiydi. Önder Apo, Özgürlük Hareketi ve gerilla gücü şahsında direnen ise zafer ve özgürlük çizgisiydi. Bu çizgi “ya özgürlük ya ölüm” şiarında ifadesini buluyordu. Önder Apo kişilik çözümlemeleri ile değişim-dönüşümü açığa çıkarıyordu Hareketimizin ve gerilla gücümüzün elbette o dönemde kendi içerisinde çok büyük sorunları vardı. Her şeyden önce; gerilla gücünün savaş stratejisini ve taktiğini geliştirmede ve örgütlemede ciddi sorunları vardı. İçte yaşanan savaş ve ordu sorunları, militanlaşma ve komutanlaşma sorunları bu süreçlerde çok ciddi boyutlardaydı. Özgürlük Hareketi, kendi bünyesel sorunları anlamına gelen bu iç sorunlarını çözememesi halinde, tasfiye olmaktan kurtulamayacaktı. Hareketin kadro ve komutası, ortaya çıkan bu gerçeğin yeterince farkında ve ağırlığında olmasa da, Önder Apo bu gerçeği çok yakıcı bir biçimde görmekteydi. O yüzden Önder Apo, savaşı ve mücadeleyi tüm pratik detaylarına kadar, neredeyse günlük olarak perspektiflendirmekteydi. Hareketin siyasi, ideolojik, diplomatik ve askeri bütünselliğini kendi şahsında çok yüksek bir çaba ve emekle sağlıyordu. Mücadelenin öncü kadro ve komutasını, sayısız eğitim devrelerinden geçirerek kişilik çözümlemeleri yapıyor, eleştiri-özeleştiri platformlarına tabi tutuyor ve sömürgeciliğin yarattığı geri geleneksel, her türlü çeteci ve tasfiye pratiğe açık Kürt kişiliğini, kadınlı erkekli tartışma ve yoğunlaşma süreçlerinden geçirip bir değişim ve dönüşüm düzeyini ortaya çıkarmayı hedefliyordu. Kadro ve komutanın kişilik çözümlemelerini ve diyaloglarını kapsayan yüzlerce ciltlik materyal günümüze, Önder Apo’nun paha biçilmez sosyolojik psikolojik, siyasi ideolojik, tarihsel toplumsal konuları kapsayan külliyatı olarak ulaşmıştır. 1987’den itibaren gelişen süreç, Önder Apo’nun kadro ve komuta şahsında en çok kişilik çözümlemelerine yönelerek bir gelişme yaratmaya çalıştığı süreç olmaktadır ve 1995-96’lara gelindiğinde ise bu konuda artık ciddi sonuçlar almaya başlamıştır. Mücadelenin çeşitli alanlarında ortaya çıkan ve devletçi iktidarcı zihniyetle donanmış hastalıklı kişiliklerin ürettiği çeteci pratiklerin çözümlenmesi, yargılama gerektiren kısımlarının ise yargılanması, büyük bir düzeltme hareketi olarak geliştirilmiştir. PKK’nin öncü kadrosunda ve gerilla komutasında önemli bir ideolojik politik ve örgütsel bilinç düzeyi yakalanmaya başlanmıştır. Kadro ve komutada ortaya çıkarılan bu düzey sayesinde, ordu ve savaş sorunlarının çözümünde yine partileşme ve militanlaşma konularında, giderek bir gelişme ortaya çıkarılmıştır. Önderlik; 1996 yılına girerken yaptığı yıl değerlendirmesinde bu süreci çok kapsamlı ele almaktadır. “İç sorunları birinci gündem olarak belirledik ve dış sorunları ikinci sıraya aldık” demektedir. “Halk çalışmalarını bile arka plana alarak daha çok kadro ve komutayla ilgilendik, iç sorunlarımızın çözümüne yöneldik” demektedir. Önder Apo, 1995 yılında yoğunlaştırdığı kadro-komuta çalışmaları konusunda; “Özellikle 1992’deki Güney Savaşı ile birlikte derinleşen gerilla krizi, onun komuta krizi aşılmak için büyük çaba gerektiriyordu. Düşman genelkurmayının, onun özel savaşımının yaptığı planlar, aslında bu gerilla krizini, gerilla savaşımının çözülüşü biçiminde tamamlama temelindeydi. Ve oldukça da ilerlemişti. 1993-94 çözümlemeleri ve yoğun eğitim çalışmaları gerillada yaşanan muazzam tasfiyeciliğin önlenmesi için hayatiydi. Ve başarının tek yoluydu. İşte halen bu yılların iç savaşımı, kalıntıları, hemen hemen ülkenin birçok alanında ısrarla dayattıkları yaşam biçimi. Askerileşmeye, partileşmeye gelmeyen, son derece keyfi, sorumsuz, bir güdüsü için bile en yüce değerleri yok etmekten çekinmeyen, en önemlisi de sorumluluk anlayışını göstermede dar; sorumluluk nedir, başarılması gereken nedir, çalışma tarzı nasıl sağlanmalı, ona nasıl ulaşılmalı, bu soruları kendine sormayan, sıradan bir savaşçılığı, hatta günü kurtarmayı yeterli bulan yaklaşımlar sergilendi. Gerilla eğer bu haliyle kalsaydı, dürüstlüğü ne olursa olsun provokasyona gelmekten, kendi kendini imha etmekten kurtulamazdı. İşte bu yıllar böyle tehlikeliydi ve bu tehlikeleri aşmak için tüm işleri ikinci sırada tutarak, gerilla çözümlemelerimizi, onun komuta, savaşçı kişiliğini açığa çıkarmaya, eğitmeye, yeniden ordulaşmaya büyük önem gösterdik. Bu iş 1995 yılında da amansız sürdürüldü. Bu 1995 yılının özelliği, ister Parti militanlığında olsun, ister gerilla komutan ve savaşçılığında olsun, kadro sorununun çözümlenmesi için amansız yüklenme ve sonuca gitmekti. Diğer çalışmalar gerçekten ikinci plandaydı. Halkımızla fazla ilgilenme gereği bile duymadık. Diğer bütün işleri çok tali çalışmalar olarak değerlendirdik. Ama Parti öncülüğü ve komuta gelişimi içinde, gereken kadro çalışmasına büyük yüklenerek bu 1995 yılını, gerçekten Parti ve ordu tarihimizde en önemli çalışma yılı haline getirdik” demektedir. Dolayısıyla aslında büyük bir Partileşme hamlesi tamamlanarak 1996 yılına giriş yapılmıştır. Yeni yıl, her bakımdan önemli bir hazırlık düzeyi ile karşılanmıştır. Hem kadro hem komuta şahsında geliştirilen tarz ve kişilik çözümlemeleri sayesinde, başarısızlığın gerekçeleri ortadan kaldırılmak istenmiştir. Hem gerilla hem de Parti boyutunda büyük bir hamle yapmanın önündeki iç engeller, böylece ortadan kaldırılmıştır. Önderliğe yönelik 1996 komplosu yeni bir dönemi başlattı Önder Apo 1996 yılına dönük perspektifinde ise; “1996’ya girerken Parti militanları da bilsinler ki; artık eskiden olduğu gibi Parti’yi diledikleri gibi temsil etmeleri mümkün değildir. Ve özellikle de komuta kesimi de bilmeli ki; eski tarz savaşçılık, orduculuk yapılamaz. Alınan bütün tedbirler, işin kurallarına göre yürütüleceği gerçeğidir. Buna uyan yürür, uymayan aşınır. 1996 yılı, bu konuda kesinlikle yeni bir karar, onun hazırlık ve başlatış yılıdır. En büyük hazırlıklar 1995’te yapılmıştır. Uygulaması da 1996 olacaktır. 1996’nın kazanılmasını, demek ki esas olarak bu kadro çalışmalarımızla daha şimdiden yarı yarıya garantiledik dersek, yanılmayız. 1996 yılı gerçeği, sadece bir gerilla hazırlığı gerçeği değildir, hazırlanan yeni bir kapsamlı PKK gerçeğidir. Herkes doğruya biraz daha yakın düşünecek ve uygulayacaktır. Dolayısıyla bu anlamda büyük bir yenilenme yılı oluyor. Hatta düşmanın bile eskisi gibi Kürdistan’a, onun savaş gerçeğine yüklenemeyeceği ortaya çıkmıştır. Son seçimler siyasal erimeyi ve son operasyonlar da askeri yönden de zorlandığını tüm dünya aleme göstermiştir. Türkiye halkının da belini kıracak noktaya kadar getirmiştir. Yine dünyaya, tüm dost güçlere olduğu kadar, düşman güçlere de Kürdistan gerillasının yenilemeyeceğini, Türk askeri çözümünün sonuç alamayacağını, dolayısıyla Kürt sorununda siyasal çözümün vazgeçilmez bir yol olduğunu kabul ettirmiştir. Bu da 1995’in en önemli kazanımlarından biri olarak karşımıza çıkmıştır. Hatta birçok resmi belgede, Avrupa Parlamentosu günlük kararlarında resmen de açıklanmıştır” demektedir. Dolayısıyla 1996 yılına, başarılı bir hamle yapmak için gereken koşulların sağlandığı bir ortamda girilmiştir. Önder Apo; “Hiç olmadık talihsizlikler yakamıza yapışabilir, engeller aniden çıkabilir, bazı hatalar yapabiliriz. Bunlar irade dışıdır. Gökten bir taş da düşer insan gider ve kaybedebilir. Ama eğer böyle anormal talihsizlikler olmazsa, biz içimizi bu kadar aydınlatıp netleştiğimize göre, kararımızı bu kadar kesin verdiğimize göre bazı yanlışlıklar olsa bile, hızla düzeltmeye, yetersizlikleri hızla gidermeye ve her geçen gün daha fazla yüklenmeye giderek, başarılı sonuç almayı kaçınılmaz kılacağız” demektedir. Partiyi ve gerilla gücünü yeni yıla bizzat Önder Apo’nun bu şekilde hazırladığını ve hazırlıkların kapsamlı olduğunu düşman bilmektedir. Yapılan hazırlıkların ve hedeflenen yenilenme hamlesinin sadece gerilla gücü ve alanlarıyla sınırlı olmadığını, siyasal, diplomatik ve toplumsal boyutları da kapsayan komple, bütünlüklü bir hamle olduğunu anlamıştır. O yüzden Parti’nin 1996 yılı için yapmaya hazırlandığı yenilenme hamlesinin önünü almak ve engellemek için büyük bir komplo geliştirmenin arayış ve planlaması içerisine girmiştir. Siyasi ve diplomatik faaliyetlerini, yine askeri hazırlıklarını büyük bir komplo gerçekleştirmek üzere yürütmüştür. Planlanan komplo ile hedeflenen, Parti’nin beyin merkezidir. Yani Önder Apo’nun kendisidir. Çünkü; Parti ve gerillayı sürekli yenileyerek, büyüterek savaşır ve mücadele eder bir konumda tutan temel iradenin, Önderlik iradesi olduğunu bilmektedir. Önder Apo’nun kadro ve komutayı aralıksız bir şekilde eğiterek, çözümleyerek, perspektiflendirerek, her birinin durumuna göre görev ve sorumlulukların başına göndererek aslında tüm Hareket’i sevk ve idare ettiğini, yaptığı istihbari takiplerden bilmektedir. Bu yüzden düşman Önder Apo üzerinde büyük bir tasfiye ve imha konseptini geliştirme arayışına girmiştir. Düşman, 1996 yılının 6 Mayıs günü, Önder Apo’ya karşı, bu temelde büyük bir imha operasyonu gerçekleştirmiştir. Operasyonun biçimi, etkili bir bombalı saldırıdır. Düşman istihbaratının elindeki bilgiye göre, Önder Apo’nun o anda kaldığını bildikleri mekana dönük, büyük bir bombalı saldırı gerçekleştirilmiştir. Önderlik tarzındaki tedbir düzeyi, düşmanın bu imha içerikli bombalı saldırısını o anda boşa çıkarmıştır. O yüzden düşmanın 6 Mayıs günü Önder Apo’ya karşı gerçekleştirdiği bombalı saldırı başarılı olmadı. Ancak düşmanın amaç ve planı, sadece 6 Mayıs günü gerçekleştirdiği bu bombalı saldırı ile sınırlı değildi. Düşman, 1996 yılına kapsamlı bir hamleyle giriş yapan Hareketimize karşı büyük ve kapsamlı bir tasfiye konsepti geliştirmişti ve 6 Mayıs komplosu, bunun sadece başlangıcını ifade ediyordu. Önder Apo’nun ideolojik politik ve örgütsel olarak sürekli beslediği, büyüttüğü, güçlendirdiği, diri tuttuğu ve Partimizin, Özgürlük Mücadelemizin adeta bel kemiğini, omurgasını, ana kaynağını oluşturan gerilla güçlerini Önderliksiz bırakarak ezmeyi amaçlıyordu. Çünkü; Parti ve gerilla yapısının gücünü ve iradesini, bilinç ve cesaretini, moral ve coşkusunu Önderlikten aldığını biliyordu. Partimizin ve özgürlük gerillamızın, Önderliksiz fazla ayakta kalamayacağını hesaplıyordu. O yüzden de tüm tasfiye planlarının merkezine Önder Apo’yu koyuyordu. Nitekim büyük tasfiye planlamasının startını, Önder Apo’ya karşı bombalı imha operasyonu ile vermişti. Heval Zîlan, Önderliği çok iyi ve derinlikli anlamış bir kadın militandı Heval Zîlan, düşmanın bu tasfiye planı ile amaçladığı kirli emelleri çok açık görmüş ve çok derinden kavramıştır. Düşmanın bu tasfiye konseptine karşı büyük bir öfke beslemiş ve öfkesinin büyüklüğü ve derinliği, kendisinde müdahale iradesini geliştirmiştir. Önderliğe karşı geliştirilen bu imha operasyonundan hem çok etkilenmiştir hem de bunun büyük ve derin bir tasfiye konsepti olduğunu kavramasına yol açmıştır. Duygu ve düşünce derinliği onu, hayatı pahasına da olsa, düşmanın bu tasfiye konseptine mutlaka müdahale etme kararlılığına taşımıştır. Nitekim Heval Zîlan’ın yüksek bir kararlılık ve azimle, 30 Haziran günü Dersim’de düşman merkezindeki askeri törene dönük gerçekleştirdiği bombalı fedai eylem, düşmanın kapsamlı tasfiye konseptini boşa çıkarmıştır. Kendisini düşman ortasında patlatarak; Önder Apo şahsında somutlaşan halkımızın kaderini, ne pahasına olursa olsun değiştireceğimizin mesajını çok açık bir biçimde, hem düşmana hem de dünyaya duyurmuştur. Heval Zîlan, Kürt halkı için Önderliğin ne anlama geldiğini çok iyi kavramıştı. Önderlik gerçekliğini, kurumlaşmış halk iradesi olarak kavramıştı. Bunu kavramak için illa da Önderliği görmesine gerek kalmamıştı. Çünkü; duygu, düşünce ve bilinç düzeyinde Önderlikle sonuna kadar bir bütünleşme düzeyini, her boyutta yakalamıştı. Önderlikle kalmış birçok arkadaşın bile kavrayamadığı bir düzeyde, Önderlik gerçeğini derinlemesine kavramıştı. Gerçekleştireceği eylemin ve şehadetiyle yaratacağı anlam düzeyine, en çok da Önderliğin sahip çıkacağından emin olacak kadar Önderlik gerçeğini tanımış bir kadın militandı. Yeni bir kadro ve savaşçıydı ancak kavrayış düzeyi ve bağlılığı oldukça derin ve nitelikliydi. Yeni bir anlam düzeyini açığa çıkarmak ve bu yeni anlamsal düzeyi halkına ve ülkesinin kadınlarına armağan etmek istiyordu. Kendini bir birey olarak ele almıyordu. Kendini sonuna kadar halkına ve hareketine ait görüyordu. Bu yüzden de gerçekleştirdiği eylemiyle, kendi şahsında Kürt kadınının ve PKK militanının yakaladığı niteliksel sıçrama düzeyini, tüm dünyaya duyurmak istiyordu. Çünkü gerçekten de Heval Zîlan, Önder Apo’nun Kürt kadınında ve özgürlük militanında yaratmak istediği ideolojik, politik ve örgütsel düzeyi çok iyi yakalamış ve bu düzeyi eylemiyle ifadeye kavuşturmuş bir yoldaş oldu. Eyleminden hemen önce yazdığı kapsamlı mektubunda, Kürt halkının özgür geleceğinin sağlanmasında Önderliğin rolünü şöyle ifade etmektedir; “Her halkın tarihine bakıldığında özellikle devrim süreçlerinde mücadele veren, başarıya ve kurtuluşa götüren, yaşadıkları döneme damgasını vuran önderleri vardır. Tarih, öndersiz hiçbir ulusal ve sınıfsal hareketin, gerçek anlamda başarıya gitmediğini doğrulamaktadır. Önder, yaşatılmak istenen yenilik ve gelişmeleri en üst düzeyde temsil eden, yani yeni insan, yeni toplum düşüncesine denk, bütün yaşamını bir halkın yaşamına göre düzenleyen, kendi kaderini halkın kaderinde bulan ve o halkın acılarını, duygu ve taleplerini, en derinden yaşayan ve kurtuluş için pratik görevleri en üst düzeyde omuzlayandır. Hayati gerçekliği olmayan, her alanda bitirilmiş, hiçbir halkla kıyaslanmayacak kadar kendisine yabancılaştırılmış, ulusal, kültürel, sosyal, siyasal değerleri sömürülen bir halk gerçekliği karşısında PKK Önderliği, kuşkusuz çok farklı olmak zorundadır. Bu anlamda Parti Önderliği, birçok yönüyle daha özgün, daha yeni, daha gelişkin yaşamıyla yaşatan ve kendi yaşamını adeta koskoca bir insanlığın yaşamına adayan bir durumdadır. Belirleyiciliği ve önemi bu noktada kesin ve tartışmasızdır.” Heval Zîlan dönem taktiğini tespit ederken, tamamen kendi öz düşüncesine dayanmaktadır Heval Zîlan düşmanın; Önderlik, Parti ve Özgürlük Mücadelesi üzerindeki tasfiye konseptini çok iyi kavramış durumdadır. İçinden geçilen dönemi hem düşman cephesinden hem de mücadele cephesinden çok kapsamlı ve derinlikli analiz etmekte ve yaptığı tarihsel, toplumsal, ideolojik, politik analize dayalı olarak, yeni dönemin mücadele tarzını ve taktiğini tespit etmektedir. Dönem taktiğini tespit ederken, tamamen kendi öz düşüncesine dayanmaktadır. Heval Zîlan’daki bu öz düşünce gücünü oluşturan temel dinamikler ise; Önderliğe duyulan sevgi ve bağlılık düzeyi, halk gerçekliğine, kadın gerçekliğine ve mücadele tarihine dayanan ideolojik, felsefik, bilimsel birikimidir. Dönem taktiğini bu şekilde saptadıktan ve adını koyduktan sonra, dönem görevi anlamında da çok ciddi bir tespitte bulunuyor. Bu görev tespitini de başkaları yapsın diye ortaya atmıyor. Tespit ettiği bu tarihsel onurlu ve anlamlı yüce görev için kendisini aday görüyor. Bu konuda başarılı olacağına inanıyor. Kendisine güveniyor. Büyük bir öz güvenle bu büyük, yüce ve anlamlı görevi yerine getirmek için kendi öz kararını, örgütlü bir biçimde veriyor. Önderliğe, halka ve yoldaşlara bağlı bir kadın özgürlük militanı olarak, bu tarihsel görevinin üzerine büyük bir heyecan, coşku ve moral ile gidiyor ve sonuna kadar başarı ve zafer tarzını açığa çıkarıyor. Hazırladığı manifesto değerindeki mektubunda, bu konuda şunları belirtiyor; “Direniş, PKK’nin temel karakteri olmuştur. Bizlerin bu tarihi mirasa sahip çıkmamız ve sürecin gereklerini yerine getirmemiz gerekiyor. Süreç, intihar eylemlerini gerekli kılıyor. Bu hem bir taktiksel çıkış olacak hem de bizim açımızdan bu süreçte düşmana verilecek en iyi cevap olacaktır. Bu tür bir eylemlilik moralmen bozguna uğrayan düşmanı çıldırtmak, düşmanı bulunduğu her alanda çepeçevre kuşatmak, ülkeyi ona zindan etmek anlamına geliyor. Bizim açımızdan ise başta halkımıza, bütün savaş güçlerimize moral vermek, cesaret ve direnişi güçlendirmek, dost düşman herkese davamızda ne kadar kararlı olduğumuzu ve bu uğurda özgürlüğün bedelini, bombaları kendimizde patlatarak gerçekleştireceğimiz mesajını bir kez daha vermek, halkımızın özgürlük istemini bütün dünyaya duyurmak ve ileriki süreçte halkımızın bu yönlü direnişler geliştirmesinin öncülüğünü yapmak, savaşın her yerinde ivme kazandırmak anlamına gelmektedir. Başkanım! Kendimi intihar eylemini gerçekleştirmek için aday görüyorum. Bizler, sizin bitmez tükenmez emek ve çabalarınıza karşılık canımızı bile versek yeterli değildir. Keşke canımızdan başka verecek şeylerimiz olsaydı. Siz yaşamınızla bir halkı yeniden yarattınız. Bizler sizin eseriniziz. Tüm Kürdistan halkının ve dünya insanlığının geleceğinin teminatısınız. Yaşamınız bize onur veriyor, sevgi, cesaret, inanç veriyor. Tüm Kürdistan halkı ve milyonlarca insan size ölümüne bağlıdır. Sizin bu çekiciliğiniz bizi de oldukça etkilemektedir. En zorlandığımız anlarda sizin bizlere olan sevginizi düşünüyor ve manevi güç alıyoruz. Şehide en çok bağlı olan sizsiniz. Bu temelde gözümüz kesinlikle arkada kalmayacaktır. Bu eylemi, gerçekleştirmem gereken bir görev olarak görüyor ve kendimi sorumlu hissediyorum. Mevcut geriliklerimi aşmanın, özgürleşmenin ve kendini gerçekleştirmenin savaştan geçtiğini ve bu savaşın da gereğinin yerine getirilmesinin gereğine inanıyorum. Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Bese, Berîtan, Berivan ve Ronahî yoldaşların direnişlerine sahip çıkmak ve onların takipçisi olmak istiyorum. Halkımın özgürlük isteminin ifadesi olmak istiyorum. Emperyalizmin kadını köleleştiren politikalarına karşı, bombayı kendimde patlatarak, hıncımın ve öfkemin büyüklüğünü göstermek ve Kürt kadınının dirilişinin sembolü olmak istiyorum.” Zîlan savaşarak özgürleşmenin, özgürleşerek güzelleşmenin ve güzelleşerek sevilmenin manifestosudur Heval Zîlan’ın bu tarz taktik ve eylemsel çıkışı, düşmanın içine büyük bir korku saldı. Çünkü; Heval Zîlan’ın bedenine bağlamış olduğu bombalar, sadece eylem yerindeki düşman askerinde patlamamıştı. Soykırımcı-sömürgeci düşmanın yürek ve beyin merkezinde patlamıştı. Sömürgeci ordunun en üst komutasında bile büyük korkulara yol açtı. Önderliği, Hareket’i ve gerillayı tasfiye planları yapmış olan sömürgeci özel savaş rejimini ve yönetimini büyük bir bunalım ve krizin içine soktu. Çünkü; özel savaş rejimi, tüm kirli hesaplarını ve planlarını, bu tasfiye ve imha konsepti üzerine kurmuştu. Heval Zîlan’ın bu muhteşem çıkışını düşman, kendi cephesinden hesaplamamış ve beklemiyordu. O yüzden özel savaş rejiminin hem askeri komutası hem de siyasi yönetiminin hepsi, büyük bir şok içine girmişti. Onlar 6 Mayıs komplosu ile Önderliği, gerillasını ve Hareketi’ni büyük bir korku içine sokarak tasfiye etmeyi, bitirmeyi ve yenilgiye uğratmayı hedeflerken, durum birden bire tam tersine dönmüştü. Heval Zîlan gibi; hayatı pahasına özgürlüğe karar kılmış ve ne olursa olsun bu kararından asla geri dönmeyen fedai militan kişilikler ortaya çıkmaya başlamıştı. Heval Zîlan’ın kendi şahsında ortaya çıkardığı bu düzey, Parti ve gerilla gücünün yeni dönemdeki fedai ruhunu, korkusuzluğunu, cesaretini ve özgürlükteki iddia ve ısrarını ifade ediyordu. Düşmanın yürek ve beynine korku salan, işte ortaya çıkmış bu gerçeklikti. Nitekim günümüze kadar da Parti militanlarının ve özgürlük gerillasının; savaşla, özgürlükle, sevgi ve güzellikle bağı üzerinden gelişen fedai ruhunu besleyen ve ayakta tutan, işte tam da bu felsefedir. Bu anlamıyla Önderliğin de belirttiği gibi Zîlan bir manifestodur. Özgür yaşam manifestosudur. Savaşarak, özgürleşmenin, özgürleşerek güzelleşmenin ve güzelleşerek sevilmenin manifestosudur, kılavuzudur. Önder Apo, Zîlan yoldaşın 30 Haziran 1996’da Dersim’deki düşman hedefine karşı gerçekleştirdiği fedai eylemi ardından yaptığı değerlendirmesinde; “Zîlan komutandır, bizler emir erleriyiz” demektedir. Bunu söyleyerek, Zîlan eyleminin öncü düzeyde taşıdığı niteliği ve anlamsal derinliği ortaya koymaktadır. Zîlan tarzındaki yaratıcı derinliği, sorumluluk bilincini, devrimci kavrayış düzeyini, mücadelenin gidişatı konusunda gösterdiği kadınca duyarlılığı, sezgiselliği ve sahiplenme düzeyine isim koymaktadır. Çünkü Heval Zîlan, gerçekleştirdiği bu büyük eylemle, dönemin taktik açılımına yol açtı. Gerilla savaşında yaşanan dönemsel tıkanmayı gidererek sürecin önünü açmış oldu. Dönemin ihtiyaç duyduğu başarı ve zafer tarzını ve taktiğini ortaya çıkardı. Gerillada bir ilk olan bu tarzdaki bir fedai eylemi, büyük bir cesaret ve kararlılıkla gerçekleştirerek, ortaya çıkardığı sonuç alma tarzı ile düşmana büyük bir darbe vurdu. Kürdistan gerillasına karşı sınır içinde ve sınır ötesinde, NATO ve Gladyosunun açık ve gizli, her türlü desteğini alarak gerçekleştirdiği askeri imha operasyonlarıyla, yine başta faili meçhul cinayetler olmak üzere, Kürt halkına karşı geliştirdiği her türlü baskı, şiddet ve işkence siyaseti ile, yine yürüttüğü her türlü kara propaganda ve özel, psikolojik savaş yol ve yöntemleriyle sonuç alıp, Özgürlük Hareket’ini yenilgiye uğratmayı hedeflediği bir süreçte, Heval Zîlan’ın gerçekleştirdiği bu taktik ve eylemsel çıkış, mücadele tarihimiz açısından adeta bir dönüm noktası oldu, bir kavşak oldu. O güne kadar Önderliğin savaş ve ordulaşma konularında yaşanan krizi aştırmak için geliştirdiği perspektiflerin, adeta somut taktiksel ve eylemsel ifadesi oldu. Bu anlamıyla Heval Zîlan, Önderliği ve Önderlik Çizgisi’ni en çok anlayan ve pratikleştirme gücünü gösteren bir arkadaş olmaktadır. Bu yüzden Önderlik, “Zîlan komutandır, bizler emir erleriyiz” demektedir. Zîlan tarzı; doğru yaşamanın, doğru sevmenin, doğru savaşmanın, doğru iş yapmanın ve kesin sonuç almanın tarzıdır Zîlan çizgisini sadece bir bombalı eylem olarak yorumlamamak gerekir. Hele bir intihar eylemi, hiç değildir. Zîlan tarzı fedailik anlayışı, kendi başına bir yaşam felsefesi olmaktadır. Heval Zîlan’ın adeta bir manifesto niteliğindeki mektubunda ortaya koyduğu üzere bu çizgi, PKK’nin fedailik çizgisidir. Fedaice bir yaşam çizgisidir. Mektubunda Önderliğe hitaben; “Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Besê, Bêrîtan, Bêrîvan ve Ronahî yoldaşların direnişlerine sahip çıkmak ve onların takipçisi olmak istiyorum” demektedir. Yani dayandığı bir özgürlük çizgisi, bir şehitler çizgisi, bir fedailer çizgisi ve özgür yaşam felsefesi vardır. Bu çizgiye kendi yaratıcılığını da katarak, çizgiye dönemsel açılım yaptırmaktadır. Çünkü; Heval Zîlan’ın kararlaşmasında ölmeye değil, tersine özgür yaşamaya karar kılmak vardır. Yaşama aşk ve tutku düzeyinde bağlılık vardır. Yaşama olan sevgisini ve bağlılığını ise savaşla ve özgürlükle bağlantılandırmaktadır. Savaşın özgürlükle, özgürlüğün güzellikle, güzelliğin ise sevgi ve aşkla ilişkisini, büyük bir diyalektik bağ ile kurmaktadır. Bu anlamıyla kapitalist sömürgeci sistemin adeta ayaklar altına aldığı yaşamın, yeniden nasıl özgür ve güzel kılınabileceğinin yolunu, yöntemini ve felsefik düzeyde anlayışını, çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu konuda şöyle demektedir; “Yaşam iddiam çok büyük. Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.” Kürdistan özgürlük gerillası daha sonraki yıllar boyunca Zîlan çizgisinde yoğunlaşarak, içine girdiği zorlu süreçlerin tıkanmalarını aşma tarzını geliştirmeye yöneldi. Çünkü Zîlan çizgisi, aynı zamanda bir yoğunlaşma, bir yaratma çizgisidir. Bir işe yoğunlaşırken, bir işi örgütlerken, bir eyleme veya bir göreve giderken kendini sonuna kadar planlı ve programlı kılma tarzı olarak görülmekte ve kavranmaktadır. Yani kesin sonuç alma ve başarma tarzıdır. Ne olursa olsun kaybetmeye ihtimal bırakmayan kesin kazanma tarzıdır. Özgürlük gerillasının, fedaice sonuca kilitlenmiş zafer tarzıdır. Bu yüzden Zîlan tarzı, özgürlük gerillasının ve özgürlük militanlarının eğitim ve yoğunlaşma süreçlerindeki temel bir dersi olmaktadır. Eğitimin temel bir konusu olmaktadır. Bu anlamıyla Zîlan tarzı; doğru yaşamanın, doğru sevmenin, doğru savaşmanın, doğru iş yapmanın ve kesin sonuç almanın tarzı olmaktadır. Devrimci zafer tarzı olmaktadır. Soykırımcı sömürgeci Türk devleti bugüne kadar, Özgürlük Hareketi karşısında özel savaşın tüm yol ve yöntemlerini kullanmayı sürdürmektedir. Gerillayı yenilgiye uğratma amacıyla yıllar boyu üzerinde çalıştığı kontrgerilla ordusu bile, özgürlük gerillası karşısında boşa çıkmıştır. Yürüttüğü her türlü kara propaganda karşısında, yine geliştirdiği ideolojik ve psikolojik savaş yöntemleri karşısında özgürlük militanları, özgürlüğe olan inanç ve iradesini gün geçtikçe daha da büyütmüş ve kendi özgür yaşam çizgisinden ödün vermemişlerdir. Parti ve gerilla gücümüzün bu inanç ve kararlı iradesini her gün biraz daha besleyip büyüten temel dayanak, Heval Zîlan’ın ve takipçisi olan kahraman fedai yoldaşlarımızın, özgür yaşam çizgisindeki iddia ve ısrar düzeyidir. Özel savaş rejiminin elindeki modern teknolojik silahlar karşısında özgürlük gerillasının, bugüne kadar aralıksız bir şekilde direnme gücünü göstermesi de, yine Heval Zîlan’ın kendi tarzında ortaya çıkardığı taktik yaratıcılık mirası üzerinden şekillenmiştir. Günümüz koşullarında özel savaş rejimi artık eskisi gibi onlarca kilometre karelik arazileri önüne verip, avcı kolu yürüyerek operasyona çıkamamaktadır. Özgürlük gerillası karşısında, bu savaş gücü ve cesareti kalmamıştır. Elindeki modern keşif uçaklarıyla özgürlük gerillasını; gece ve gündüz kameralarıyla, termal ve kızılötesi dürbün ve kameralarıyla yirmi dört saat boyunca gözetlemektedir. Gördüğü yerde de roketlerle vurmakta ve arkasından, bomba yüklü savaş uçaklarını getirtmektedir. Sadece bir militan, bir savaşçı yoldaş için bile onlarca savaş uçağını kaldırabiliyor ve tonlarca ağırlıktaki bombaları atabiliyor. Ancak düşmanın elindeki tüm bu modern teknolojik ölüm makinaları karşısında, Kürdistan’ın görkemli dağlarına derinlemesine yerleşmeyi ve yaşamayı öğrenmiş olan özgürlük gerillası, kendisini modern gerilla perspektifine kavuşturarak, sonuna kadar direnmeye devam etmektedir. Kürdistan gerillasının, kendisini her türlü düşman tekniği ve taktiği karşısında yenileyebilme kabiliyetini gösterme yeteneği de, yine Zîlan çizgisindeki esneklik ve yaratıcılık özelliğinden ileri gelmektedir. Bu özelliğinden kaynaklı olarak kendisini her türlü şart ve koşul altında var etmenin ve düşmana ölümcül darbeler vurmanın yolunu ve yöntemini sürekli geliştirebilmektedir. Heval Zîlan’ın eylemi, özgürlüğe yürüyen Kürt kadınının intikam eylemidir Heval Zîlan’ın düşman merkezinde patlattığı bomba, aynı zamanda erkek egemen sistem ve zihniyetine karşı da gerçekleştirdiği bir saldırı eylemidir. Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere, bölgenin ve dünyanın her tarafında kendisini sonsuz ve sınırsız bir zihniyet ve sistem olarak ilan etmiş olan erkek egemenlikli zihniyet ve sistemini, kökten sarsan bir eylem olmuştur. Çünkü; Heval Zîlan’ın eylemi, erkek ordularına karşı gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Ulus devletin orduları, egemen erkeğin ordularıdır. Durmadan ölüm yağdıran ordulardır. İşgalin, talanın, hırsızlığın ve haksızlığın ordularıdır. İşte Heval Zîlan, 30 Haziran 1996’da gerçekleştirdiği görkemli eylemiyle, egemen erkekliğin bu ordularını hedeflemiştir. Bir Kürt kadını olarak, kadına dayatılan köleliğe karşı, kendi şahsında ortaya çıkardığı özgür kadın patlamasıdır. Kadında birikmiş özgürlük enerjisinin Heval Zîlan şahsında, özgür düşünce ve özgür irade gücüne kavuşmuş ve eyleme dönüşmüş ifadesidir. Kadının bedenine artık sığmayan ve patlamalar düzeyinde kendini dışa vuran bir özgürlüksel enerji düzeyidir. Her türlü kölelik dayatmasına ve kölece yaşamlara karşı, kadının kustuğu tarifsiz hırsın ve öfkenin eylemsel dile gelişidir. Bu anlamıyla Zîlan çizgisi, kadına dayatılan binlerce yıllık köleliğe karşı, Kürt kadınının büyük başkaldırısının ve özgürlüğe kalkışının yeni tarzı olmaktadır. Kendisinin de mektubunda ifade ettiği gibi Besêlerin, Zekiyelerin ve Bêrîtanların takipçiliğini yapmakta ve onlar şahsında başkaldıran özgür kadın enerjisinin, soykırımcı sömürgeci erkekliğe, her boyutta darbe indiren yeni tarzı olmaktadır. Bu anlamıyla Heval Zîlan’ın eylemi, özgürlüğe yürüyen Kürt kadınının intikam eylemidir. Beşbin yıllık erkek egemen sistemine karşı ve ürettiği soykırımcı sömürgeci yapılara karşı gerçekleştirilmiş en büyük intikam eylemidir. Heval Zîlan’ın gerçekleştirdiği bu eylem, Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketimizin tarihinde çok ciddi bir dönüm noktası olmuştur. Özgür Kadın Ordulaşması’na ilham kaynağı olan Bêrîtan çizgisinin, Zîlan şahsında kazandığı yeni saldırı ve intikam ruhudur. Bu anlamıyla Özgür Kadın Ordulaşması’nda büyük ve yeni bir adımın adı olmuştur. Kürt kadınının savaş ve ordulaşmada yakaladığı gelişme düzeyini ifade etmektedir. Kadının maruz kaldığı binlerce yıllık kölelik tarihini ancak savaşarak ve zaferler kazanarak tersine çevirebileceğini kanıtlamıştır. Dolayısıyla Heval Zîlan’ın eylemi, kadın özgürlük yolunu aydınlatan ışığı, yol gösteren pusulası olmuştur. Kadın Özgürlük Ordularını geliştirmeden ve binlerce yıllık erkek egemen ordular karşısında Zîlanca zaferler kazanmadan, kadın köleliğinin sona ermeyeceğinin, derin ve canlı bilincini ortaya çıkarmıştır. Kadının savaştıkça özgürleşebileceğini ve özgürleştikçe ancak güzelleşebileceğini ve güzelleştikçe ancak sevilebileceğini, çok çarpıcı bir biçimde göstermiştir. Başka bir açıdan ise Heval Zîlan’ın çok çarpıcı bir biçimde ortaya çıkardığı gerçeklik, bu diyalektik üzerinden şekillenen Özgür Kadın Ordularının, sadece birer savaş ordusu olmakla sınırlı olmadığı gerçeğidir. Özgür Kadın Ordusu, aynı zamanda kadının parti gücü olmak durumundadır. Partileşmemiş bir kadın ordulaşmasının, tek başına özgürlük getirmeye yetmeyeceği de yeterince ortaya çıkmış bir gerçektir. Nitekim Zîlan çizgisindeki Özgür Kadın Ordusu, sadece savaşmak amacıyla kurulmuş bir ordu değildir. Büyük özgürlük, eşitlik, barış ve demokrasi amaçları olan yeni tarz bir ordulaşmadır ve bu da bir parti gücü demektir. Yeni bir mücadele anlayışı, yeni bir yaşam ve ilişki anlayışı demektir. Yeni bir sosyoloji, yeni bir sosyal bilim anlayışı demektir. Zîlan Çizgisi, tanrıçalaşma çizgisidir ve Özgür Kadın Ordulaşmasını Partileşme düzeyine taşımıştır Zîlan çizgisi, Kürt kadınının özgürlük yolunda harcadığı emeğin, ödediği bedelin ve verdiği çabanın bütünlüklü adı olmaktadır. Bunu en çok anlamlandırıp sahiplenen ise başta Önder Apo olmaktadır. Zîlan çizgisini, Özgür Kadın Çizgisi olarak, Tanrıçalaşma Çizgisi olarak tanımlamaktadır. Tanrıçalaşmanın Kürt dilindeki karşılığı, Xwedavendbûn oluyor. Kendini vermek, kendini adamak oluyor. Kendini verdikçe, kendisi olmak oluyor. Kendini verdikçe veya kendini adadıkça Xwedavendbûn olunuyorsa eğer, o zaman kendini vermenin ya da kendini adamanın kendisidir, Tanrıçalık. Bu anlamıyla kendini sonuna kadar veriş ve kendini sonuna kadar adayıştır Zîlan tarzı. Kendini, herşeyiyle özgürlüğe adamış bir yaşam çizgisidir Heval Zîlan. Tanrıçamız ve kıblegâhımızdır Heval Zîlan. Tanrıçaların yolunda, özgür yaşam ilkesidir bizim için. Toprağını sevmenin, özgür düşünmenin ve özgür irade ile kararlaşmanın, her bakımdan örgütlü olmanın, aralıksız mücadeleciliğin ve hakikat yolunda güzelleşmenin, bizim için ilke haline gelmesidir. Xwebûnumuzdur Zîlan çizgisi. Dolayısıyla Zîlanlaştıkça Xwe oluyoruz, yani kendimiz oluyoruz. Heval Zîlan’dan bunları öğreniyoruz, bunları alıyoruz, yeni yaşamın ilke ve ölçüleri olarak geliştiriyoruz bugün. Her birimiz birer Zîlan olmaya çalışıyoruz bugün. Zîlan tarzında savaşmaya, Zîlan izinde özgürleşmeye, Zîlan tadında sevilmeye, Zîlanca güzelleşmeye çalışıyoruz. Ondan adını alıyoruz, ona sözlerimizi veriyoruz. Ortaya koyduğu ilke ve ölçüler doğrultusunda onu özümseyerek, onu kendimizde çoğaltmaya çalışıyoruz. Bu temelde Zîlan çizgisinin ortaya çıkardığı yeni anlamsal düzeyin ideolojik karşılığı; Kadın Kurtuluş İdeolojisi, güncel örgütsel karşılığı Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi olarak PAJK ve Kadının Demokratik Konfederal sistemi olarak KJK ile bilimsel karşılığı jineoloji disiplini olmaktadır. Zîlan çizgisinin özgür kadın militanlaşması olarak ruh bulması, özgür kadın yolunda ortaya çıkardığı bu ideolojik, örgütsel gelişmelere yol açmıştır. Eylem öncesi hazırladığı ve bizler için hem talimat niteliğinde hem de yolumuzu aydınlatan bir manifesto niteliğindeki mektubunda şunları söylemektedir: “İnsanlığı her alanda özgürleştiren, sınıflar arasındaki çelişkileri ortadan kaldırarak eşit, özgür yaşam olanaklarının oluşturulması anlamında olan bilimsel sosyalist teori, kadının insanca yaşam olanaklarına kavuşturulması gerektiğini savunmaktadır. Ancak gerçekleşen sosyalizm, her ne kadar kadını bu yönlü biçimlendirmeye çalışmışsa da, sosyalizmin bilimsel esaslarından sapma, kadın özgürlüğünün özgün bir temelde ele alınmayıp bütün insanlık sorunları ile birlikte ele alınması gibi nedenlerle, kadını özgürleştirme çabaları sınırlı kalmıştır. Kürdistan özgülüne baktığımızda; kadının yitirilişi, hem cins olarak sömürülüşü hem de diğer her yönden sömürülüşü, Kürdistan’da kadın sorununun daha derinden yaşanmasına neden olmuştur. Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz başlamadan önce, Kürdistan’da kadının varlığından, iradesinden bahsetmek mümkün değildi. Kadın bir hiçti, Türk şairi Nazım Hikmet’in belirttiği gibi, “Sofradaki yeri sarı öküzden sonra gelmektedir.” Bu kadar kötü pozisyonda kalan Kürt kadınının özgürleştirilmesi çabası da sorunun büyüklüğüne denk bir çabayı ve yaklaşımı gerektirmektedir. Kürt halkının nüfusunun neredeyse yarısından fazlasını oluşturan kadın sorunu çözülmeden, Kürt kadınının özgürleştirilmesinden söz edilemez. Parti Önderliği bütün sorunlara yaklaşımda olduğu gibi, kadın sorunu konusunda da derin çözümlemeler ve bu sorunun çözümlenmesi yönünde asıl öncülüğü yapmıştır. Bugün gelinen düzey, kadının gelişimi ve özgürlüğü noktasında çok ileri bir düzeyi ifade etmektedir. Ancak kadının yitirilişi o kadar kötü ve ciddidir ki, neredeyse insanlık tarihi ile birlikte başlıyor. Bu noktada kadının özgürleşmesi ve kendi ayakları üzerinde durması öyle bir çırpıda gerçekleştirilecek bir olgu değildir. Uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Partimiz PKK’nin bu konuda attığı adımlar, bu süreci yakınlaştırma temelindedir. Kadını özgürleştirme çabaları çok kutsaldır, çok öğreticidir. Bu açıdan Parti Önderliği’ne en çok bağlı olması gereken, çok savaşması, can vermesi, emek harcaması gereken kadının kendisi, cevabını vermiş, akın akın saflara koşarak özgürleşmenin adımlarını atmaya başlamıştır. Ancak kadın olarak korkunç geriliğimiz, Parti Önderliği’nin bu yönlü çabalarına denk düşen bir gelişmeyi sağlamaktan uzak kalmamıza neden olmuştur. Mevcut durumumuzla savaşımızın genel seyrine denk, dönemsel görevlerimizi yerine getirmekten uzağız. Özgürleşmenin yolu savaşmaktan geçmektedir. İyi savaşabilmek için iyi örgütlenmek gerekiyor. Güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştirebilirsek, güçlü bir iradeden de bahsedebiliriz. Kadın özgürlüğünün savaştan geçtiği, bugün kanıtlanan bir gerçektir. Öyle ise hedeflerimiz bellidir. Kürt kadınına özgü olan yurtseverlik, bağlılık, kararlılık, cesaret gibi olumlu özelliklerimizi devrim lehine kullanarak, korkunç bir çabanın sahibi olmamız gerekiyor. Özgürlük için emek harcayan, gelişim sağlayan ve bu uğurda kanını döken binlerce kadın şehidimiz var. Bêrîvan, Rahîme, Besê, Ronahî, Zekiye, Mizgîn ve Rahşan yoldaşlar bu şehitlerimizin içerisinde zirveleşen, yaşamları ve şehadetleri ile hem Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz içerisinde hem de kadın özgürlüğü konusunda önemli süreçlerin yaşanmasının öncülüğünü yapmışlardır. Bu yoldaşlarımız savaşan bütün kadın özgürlük savaşçılarına, özelde bireysel olarak bize büyük moral ve cesaret vermektedirler. Kürdistan toplumunun geri bırakılmışlığına, özelde ise kadın köleliğine olan o büyük öfkemizi düşünceyle, ideolojiyle ve politikayla birleştirerek dönemsel görevlerimizi yerine getirmeli, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi içindeki rolümüzü oynamalı hem de özgürleşmenin pratik adımlarını atmalıyız. Bu temelde bireysel olarak aldığım “intihar” gerillası olma kararını sadece kendi şahsım adına değil, başta Başkan Apo ve partimiz PKK’nin çabalarına layık olma, genelde sömürülen bütün insanlığa, özelde Kürdistan halkının özgürlüğü ve Kürt kadınının özgürlük istemlerine cevap olmak ve onların temsili olmak amacıyla aldığım bu karar, bana büyük bir moral ve cesaret veriyor. Tarifi imkansız güzel duyguların sahibi olmama neden oluyor. Kadın özgürlük şehitlerimiz ve büyük direnişçilerimizin izinde yürümek, onların mirasına doğru bir şekilde sahip çıkmak, çok şerefli bir duygudur. Bu şerefli görevin sahibi olacağım için kendimi şanslı görüyorum. Bin bir türlü sıkıntıya ve zorluğa katlanarak fedakarlık gösteren, emek ve çabanın sahibi olan, Kürdistan dağlarında özgürlük mücadelesi veren bütün kadın savaşçılarımızı, partimiz PKK’ye ve başta Başkan Apo’nun çabalarına, bu temelde daha fazla örgütlenerek, güçlenerek, söz ve iradenin sahibi olarak, bunun zeminini yaratmak için de ordulaşarak cevap vereceğine ve özgür yarınları kendi elleriyle yaratacaklarına olan inancımla selamlıyorum! Yaşasın Başkan Apo öncülüğündeki özgürlük savaşımız! Yaşasın PKK öncülüğünde savaşıp özgürleşen büyük Kürt kadını! Kahrolsun faşist Türk devleti! ” Değerli ve sevgili Zîlan yoldaş; bizler de sana yoldaş olmaya çalışan kadın özgürlük militanları olarak, yaşamınla ortaya çıkardığın özgür yaşam çizgisini Kürdistanlı kadınlarla beraber, tüm Ortadoğu ve dünya özgür kadın çizgisi haline getirmek için mücadelemizi ve örgütlülüğümüzü sürdürerek, sana ve senin izinde kendini adayan yüce kahramanlarımıza layık olma sözümüzü bir kez daha yeniliyoruz. | ||
© 2021 Serxwebûn |