Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Kürt kadınları 8 Mart’ta Newrozlaştı!Adar 2020
Şimal Ülkem 8 Mart 2000 kadınına; Seninle yaşamak için aramızda Adem ile Havva’dan beri ekilen karaçalıların sökülmesi yükseltilen duvarların kaldırılması gerekir. Bunun için; İlk sınıf, ilk hakim, Yalancı ve zalim erkekliğin yenilmesi Ve uygarlığın çaldığı ateşin alınması gerekir. Bunun için; Tüm Prometheuslara bedel bir kavgayı göze aldım. Dünyayı karşımda buldum. Ve Promete’nin memleketinde haince esir düşürüldüm. Ey kutsal ana Ve sevda kadını... Rêber Apo Önder Apo bundan 20 yıl önce 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle tüm kadınlara bu şiirle seslenmişti. Üzerinden bu kadar uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen sanki dün gibi herkesin hatırındadır. Her kadın özgürlük savaşçısının ve kadın özgürlük mücadelesine gönülden bağlı olanların ya günlüğünün ya da özenle sakladığı anı defterinin arasında bu şiiri bulmak mümkündür. Yine her 8 Mart’ta kadın arkadaşların birbirine gönderdiği kutlama mesajlarında Önderliğimizin şiiri yer almaktadır. Önder Apo yaşamımızın merkezindedir. Kürt özgürlük gerillası, savaşçıları ve kadın özgürlük hareketinin birer neferi olarak her birimiz kendimizi Önderliğin etrafındaki bir nevi gezegenler olarak görürüz. Tüm çabamız Önderliğimizle birlikte özgürleşebilmek ve onurluca bir yaşamın yaratıcısı olabilmektir. Dolayısıyla Önderliğimizin bir 8 Mart’ı daha İmralı cehenneminde karşılıyor olması, bizler açısından acı ötesi, çok ağır ve kabul edilemez bir durum olmaktadır. Nihayetinde bizleri Kadın Özgürlük İdeolojisi ile buluşturan Rêber Apo, kendi ifadesiyle “Promete’nin memleketinde haince” esir düşürülüşünün 21. yılını tamamladı. 22 yıldır bizler 8 Mart’ı Önder Apo’suz karşılamaktayız. Bu açıdan Önder Apo’suz bir 8 Mart’ı daha karşılamayacağımızı belirtmek ve bunun için de kadın özgürlük savaşını kesin bir başarıya taşımanın mücadelesi içerisinde olmak tarihi görevimizdir. Ancak mücadele etmek, çabalamak, anlamaya çalışmak kendi başına yetmemektedir. Bizim kadın özgürlük sorununda ulaştığımız bilinç Önder Apo’nun muazzam çabaları sonucu gelişmiştir. İmralı çarmıh sisteminde bile iğne ucu kadar imkanları değerlendirerek biz kadın özgürlük savaşçılarını düşünmekte, yüreklendirmekte ve güç vermektedir. Zindanda olmasına rağmen Önderliğimiz dışarıda olanların önünü aydınlatmaya çalışmakta adeta bir güneş gibi hem ısıtmakta hem de gerektiğinde karanlıktan çıkarmaktadır. İçerisi dışarıyı bu kadar iyi görebiliyorken, nasıl oluyorda dışarıdaki dışarıyı göremiyor diye düşünmemek elde değil. Yani dışarıda olan bizlerin dışarıyı görmemesinden olsa gerek, içeridekini de göremiyoruz demek. Dolayısıyla içeriyi görebilmek ve daha güçlü hissedip anlayabilmek kendi kendini de görebilmek, anlamak, çözmek dahası kendin olmak, XWEBÛN olmak gerek. Hakikatin yolunda, izinde yol alacaksak eğer hakikatçinin peşine düşmek, aynı yolda yürümek de tek başına kar etmiyor demek. Hakikatin, güneşin yolunda yol alabilmek doğru yolcu olmayı, doğru kişi olmayı, kendi kendinin olmayı gerektirir. Önderliğin yoldaşı, hevali olabilmek bu bağlamda 8 Mart kadını, sevda kadını, direnişin kadını, Apocu kadın olabilmekten geçer. Gerekli ve lazım olan ne varsa bu anlamda bizler için birer görev ya da hakikaten kararlıysak sahibine teslim etmemiz gereken birer borç gibidir. Önderliğimiz İmralı’dan en son bu Mart ayında seslenmişti. Kürt kadınları başta olmak üzere özgürlüğü için zincirlerini koparıp özgürlük meydanlarına koşan kadınlar bir kez daha Önder Apo’dan selam almanın verdiği büyük moral ve sevinçle 8 Mart’ı karşıladılar. Bir kez daha özgürlüğün önderi, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin ve Kadın Özgürlük Hareketi’nin önderi olan Rêber Apo’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Kadın, geçmişten günümüze özgürlük değerlerinin savunulması görevini daima sürdürmüştür Her ne kadar resmi ve klişe ifadeyle 8 Mart kavramsallaştırması emekçi kadınlar açısından ifade edilse de yürekten kadın mücadelesini ve özgürlük sorununu sahiplenen, bunun bilincine varan tüm kadınların 8 Mart’ı sahiplendiğini ve tüm kadınların emekçi olduğunun bilincinde olduğunu vurgulamak lazım. Emekçi olmayan, yaşamda, kavgada, kısacası her alanda kadınların nasıl sorunlarla boğuştuğu ve yaşam mücadelesi verdiği bilindiğinden, aslında hiç bir kadının emeksiz yaşamadığı ve emeksiz hiç bir şeyin yaratılamadığı ve kazanılmadığı ve bunun da en çok kadın tarafından bilindiği bir gerçekliktir. Kadınlar emekçidir. Kadınlar emek vererek bugünlere kadar gelebilmiştir. Tarihten bugüne kadınlar bu şekilde var olagelmiştir. Kadın tarihinin bu anlamda bilinmesi, araştırılması ve sürekli incelenmesi gereken bir konu olması da bu gerçeklikten kaynağını almaktadır. “Hîlala Zerîn” olarak isimlendirilen Toros-Zagros dağ silsilesinin bağrında Neolitik Devrimi’ni dişiyle tırnağıyla yapan kadın günümüze kadar binlerce yıl boyunca durmadan, nefes almadan kendi eliyle gerçekleştirdiği devrimin anası olarak görevlerine sahip çıkmayı ve bu devrimi hep bir ileriki kuşağa taşıması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiştir. Zalim erkeklikle mücadele etmiş, binlerce yıl erkek egemen kurnazlığının ve şamanlığın galip gelmemesi için kazıklara çakılmayı, giyotinle başının kesilmesini, derisinin yüzülmesini, bedeninin lime lime edilmesini göze almıştır ve özgürlük değerlerinin savunulması görevini üstlenmiştir. Kendi kanı, canı pahasına kadın devriminin değerlerini korumasını da bilmiştir. Geçmiş binlerce yıllık tarih serüveninde kadına ve kadın devriminin değerlerine dönük saldırılar şiddetlenmiş, sistematize edilmiş ve çok örgütlü ve planlı şekilde yürütüldüğü zamanlarda bile kadın tarihin, toplumun, toprağın, ağacın-taşın derin yarıklarında ya da yazılı-sözlü ninni ve söylencelerde gizlenerek, sabrederek mücadelesini sürdürmeye devam etmiştir. Yok edilmeye karşı var olabilmek için her şeyi göğüslemiş, bazen geri durmuş, bazen yerinde beklemiş ama asla pes etmemiştir. Kadınlar asla kendi kimlikleri, cins mücadeleleri ve toplumun demokratik ve özgürlükçü öğelerinin savunulmasında, geliştirilmesinde ve derinleştirilmesinde geri durmamış, tersine hep başat bir rol oynamıştır. Zira adı, sanı, kimliği değiştirilmeye çalışılan ve hep müdahalelerle perdelenen kadın, karanlıklarda bin yıllarca yaşamış ve direnmiş olmanın verdiği bilinç ve umutla daha bir güçlenmiş olarak tarihsel çıkışını yine aynı topraklarda Mezopotamyada gerçekleştirmiştir. Tarih sahnesine muhteşem bir giriş yapan kadın özelde Kürdistan düzleminde yeni bir ideoloji ve yeni bir mücadele perspektifiyle tüm geri, geleneksel, iktidarcı ve ataerkil sistem ve zihniyet koruyucularına karşı savaşma kararı almıştır. Şüphesiz Önder Apo öncülüğünde geliştirilen bu mücadelenin özgürlük savaşçıları ve kahramanları ise Kürdistan Özgür Kadın Hareketi militanları olmuştur. Bu anlamda Kürt Kadın Hareketi tüm Ortadoğu ve dünya kadınları adına, erkek egemen zihniyete meydan okumuştur. Önder Apo’nun fikirleriyle buluşan kadın, sınıf ve cins mücadelesine adeta kitlesel bir katılım yapmıştır Dolayısıyla günümüzde yürütülen kadın özgürlük mücadelesinin ve açığa çıkan birikim ve deneyimin büyük bir değeri olduğunu bilmek gerekir. Kadınların hiçbir kazanımı emeksiz, bedelsiz, çabasız kan, ter dökülmeden elde edilmemiştir. Kadını ve kadın eksenli olguların ele alışında ve özgürlüğü sağlamada gerekli olan her türlü çabanın bin yıllara dayalı bir gücü olduğunu vurgulamakta fayda var. Nitekim günümüzde Kürt Kadın Hareketi’nin verdiği mücadelenin de bu bağlamda değerlendirilmesi ve özünden uzaklaştırılmadan çözümlenmesinin yapılması gerekmektedir. Elbette cins anlamında her kadının bir değeri, özü, kavgası ve katkısı olmuştur. Avrupalı ve Amerikalı kadınların da kadın özgürlük değerlerine katkıları küçümsenemez. Feminist kadın mücadelesi-ki halen de canlıdır- tarihinin önemli, devrimci etkileri olmuştur. Kadın öncülüğünde toplumun değişim ve dönüşümünde önemli bir faktör olan kadının tarihsel süreç içerisinde etkisiz olduğu hiç bir dönem ya da olay olmamıştır. Her döneme bir şekilde damgasını vurmuş, değişimde katalizör bir rol oynamıştır. Ancak Kürdistan ve Ortadoğu gerçekliğinde Kürt kadınlarının ulusal mücadeleye ilgi duymasıyla birlikte ve Önder Apo’nun fikirleriyle, sınıf ve cins buluşması ardından Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne adeta kitlesel bir katılım yapmıştır. Zaman içerisinde bu kitlesellik ciddi bir birikim oluşturmuş ve kadın özgürlük devrimine öncülük yapacak olan Özgür Kadın Hareketi’ni bağrından çıkarmıştır. PKK hareketinin bir kadın partisi olarak şekil alması ve nitelik kazanması da bu bağlamda önemli bir araştırma konusu olmaktadır. PKK’nin, Önder Apo tarafından özgürleşmek isteyen, kölelikten kurtulmak isteyen kadınların temel yaşam alanı ve mücadele zemini olarak örgütlendirilmesi Kürdistan Devrimi’nde de bir sıçrama yaratmıştır. Özelde de 1990’lı yıllarla birlikte Kürt kadınları serhildanlara öncülük yaparak özgürlük felsefesini ve özgürlük ideolojisini benimsediğini en radikal eylemselliklerle ortaya koymuştur. Kadının özgürlük isteği ve özlemi karşısında adeta toplumda da bir sarsılma yaşanmıştır. Kadının etki düzeyi herkesi şaşırtmış bir o kadar da Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne olan sempatinin de artmasını sağlamıştır. Kadınlar, Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne herkesten daha fazla sahip çıkarak tarihsel rollerini oynamıştır. Bu anlamda kadının bilincinde tarihten bu yana aslında öncülük anlamında derin bir birikimin gün yüzüne çıktığı görülmüştür. Adeta bir goncanın güle dönüşmesini seyreder gibi tüm insanlık Kürt kadınları şahsında PKK öncülüğünde dirilişe geçen kadının gelişimini hayranlıkla izlemiştir. Bu hayranlık halen de sürmektedir. Bilindiği gibi bir kadın devrimi olarak nitelendirilen Rojava Devrimi kadın inisiyatifinde gelişmiştir. Kadınların özsavunmadan ekonomiye, siyasi temsiliyetten eş başkanlığa kadar her alanda devrim gerçekleştirmesi dünya kadınlarının da ilgisini Rojava ya çekmiştir. Dünyanın onlarca ülkesinden özelde de sol, sosyalist ve feminist kadınların Rojava Devrimi’ne sahip çıkması ve Rojava topraklarına gelip faşizme karşı Kürt ve Arap kadınlarla birlikte el ele mücadele vermesi, kadın devriminin gerçekleşmeye başlamasının somut ifadesi olmaktadır. Nerede bir kadın devrimci ve sosyalist fikirli kadın varsa yönünü Rojava’ya vermiştir. Bu anlamda Kürt kadınları öncülüğünde verilen mücadelenin somut kazanımlara, kurumlaşmaya ve sistemleşmeye dönüşme süreci ivme kazanmıştır. Bunun yanında dünya sosyalist kadın hareketleri ve feminist güçler Kürt Kadın Hareketi’nden ilham alarak özelde de özsavunma anlamında ciddi bir tecrübe kazanmıştır. Avrupalı, Güney Amerikalı, Hindistanlı ve Ortadoğulu kadınlar arasında köprü görevi görerek ortak sorunlara ortak çözümler üretme mekanizmaları geliştirilmeye başlamıştır. Cins sorunun ulus ve sınıf çözümünüde beraberinde getireceği düşüncesi örgütlenmeye ve kökleşmeye başlamıştır. 8 Mart’la kadınlara bahşedilen bir günlük tatilin ya da bir günlük bayramın anlamlı olduğu ancak kadınların özgürlük sorunun çok daha büyük olduğu bilincine varılmış ancak 8 Mart eylemsellikleri, kadınların devrim yapma ihtiyacının çok daha güçlü bir tarzda ifade edilmesinin sembolü olmuştur. Dolayısıyla kadınların 8 Mart’ta sokağa çıkması, evlerini ve iş yerlerini terk edip isyan etmesi çok anlamlıdır. İsyan ateşinin sokağa çıkan tüm kadınların yüreğinde yandığını gönül gözüyle bakan herkes görmüştür Kapitalist modernitenin krizi her zaman en çok kadınları vurmuştur. Bu yıl da kapitalizmin yaşadığı kriz en çok kadınları etkilemiş ve kadınlar sisteme karşı her alanda isyan etmiş, direnişleriyle tepkilerini dile getirmişlerdir. Kürdistan’da da kadınlar, Silopiya’dan, Amed’e, Wan’a ve İstanbul’a kadar her yerde özgürlük sloganları ile alanlardaydı. Ruhta yakalanan birlik sloganlara yansımış ve Jin Jiyan Azadî sloganı neredeyse dünyanın her yerinde yankılanmıştır. Amed başta olmak üzere, Kobanê, Wan, Dersim, Silopiya, Hesekê, Tirbespiyê, İstanbul, Çanakkale, Ankara, Adana, izmir, Rize, kayseri, Konya yani Kürdistan, Türkiye, Rojava ve Kuzey Doğu Suriye illerinden Avrupa kentlerine kadar her yerde milyonlarca kadın direniş meydanlarında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladı. Elbette bir çok kitlesel kadın eylemselliğinde görüldüğü üzere kadınlar sadece şölen şenlik yapmadı. Kadınlar mevcut erkek egemen zihniyete, patriarkal düzene, kapitalist moderniteye, erkek-devlet şiddetine, kadın katliamlarına, şiddete, taciz ve tecavüze, çocuk istismarına, çocuk yaşta evliliğe ve geri geleneksel ölçü dayatmalarına karşı isyandaydı. Gerçek anlamda bir isyan ateşinin sokağa çıkan tüm kadınların yüreğinde yandığını gönül gözüyle bakan herkes görmüştür. Çünkü kadınların 2020 yılı 8 Mart’ında verdiği mesajlar geçmiş tüm 8 Mart eylemselliklerinin adeta toplam ifadesi olmuştur. Çok net ve şeffaf bir şekilde dünya kadınları kendini ifade etmiş ve ne istediğini ve neyin mücadelesini verdiğini çok güçlü bir şekilde göstermiştir. Örneğin Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’de ilk kez 8 Mart kutlaması yapan binlerce Arap kadın meydanlara adeta bir sel gibi akmıştır. Rojava Devrimi’nin başlamasıyla birlikte işgale ve sömürgeciliğe karşı Kürdistan Özgür Hareketiyle birlikte omuz omuza mücadele eden Arap kadınlar kafile kafile YPJ ve QSD saflarına katılmıştır. Sadece “silah kızkardeşliği” ile yetinmeyen Arap kadınları, Önder Apo’nun Kadın Kurtuluş İdeolojisi ve Jineoloji perspektifiyle tanışarak özgür kadın mücadelesine katılmıştır. Bin yılların karalara bağladığı toplumsal gerçekliğinden kurtuluşun yolunu Önderlik perspektifinde bulmuştur. Buna öncülük eden ise Kürt Kadın Hareketi olmuştur. Dünya kadınları YPJ-YJŞ, YJA-Star ve QSD içerisinde ki Kürt ve Arap kadınlarının mücadele ve savaşından etkilenip yeni fikirler geliştirip ve bazen de destek etkinlikleri ile dayanışmaya çalışırken savaşın merkez üssüne dönüştürülen Suriye ve Rojava topraklarında ise Êzidî, Kürt, Türkmen, Ermeni, Asuri-Süryani ve Arap kadınlar ortak özsavunma gücünü ve sistemini örerek mücadelesini zirveleştirmiştir. Bu anlamda büyük bedeller ödenerek kazanılan özgürlük alanları kadınların sadece bir günlüğüne serbest bir şekilde kullanacakları bir alan olmaktan çıkmış her günün ve her alanın kadının yaşam alanına dönüştürülmesini sağlamıştır. Bu anlamda Rojava topraklarında yapılan 8 Mart kutlamalarına katılan her bir kadının birer özgürlük savaşçısı olduğunu unutmamakta fayda var. Kobanê’de Arîn Mîrkan’ın köleliğe, gericiliğe, faşizme, erkek egemen zihniyete ve işgale karşı bedenini kalkan yaptığı meydanda, özgür kadını simgeleyen özgürlük heykelinin etrafında kutlaması ayrıca anlamlı olmuştur. Aslında Rojava’nın her metre karesinde kadınlar bedel ödemiştir. Yüzbinlerce kadının meydanlara çıkması ve büyük kitlelerle ‘’Tekoşîn azadi ye, berxwedan serkeftine’’ şiarıyla 8 Mart’ı karşılaması her şeyi özetlemektedir. Evet kadınlar mücadele ederek özgürlüklerini kazanıyor ve direnerek zaferi elde ediyor. Dolayısıyla özgürlüğün bedelinin ne kadar ağır olduğunu ve direnilerek kazanılan zaferin ne kadar onur ve gurur verici olduğunu direnenlere ve savaşanlara sormak ve onlardan tecrübe kazanmak çok daha doğru olacaktır. Bu yıl gerçekleştirilen 8 Mart etkinliklerinde göze çarpan ve değerlendirilmesi gereken diğer bir husus ise Jin Jiyan Azadî sloganıyla yerelleşen, yerelleştikçe evrenselleşme anlamında nitelik kazanan ve enternasyonal bir karaktere de bürünen kadın özgürlük mücadelesinin ne denli devrimsel gelişmelerle bağı olduğu gerçeğidir. Her ne kadar erkek egemen zihniyete ve patriarkal düzene karşı ortak mücadele veriliyor olsa da halen ortak bir dünya kadın hareketinin ve ortak bir dünya kadın ideolojisi etrafında mücadele vermiyor oluşumuz bizler açısından bir handikaptır. Yani evrensel anlamda ortak bir amaç etrafında mücadele veriyor olmak, evrensel olma isteği de dahil olmak üzere halen evrensel bir birlikteliğin olmaması ciddi bir eleştiri ve özeleştiri konusu olmaktadır. Ortak sloganlar, ortak danslar, ortak tepkiler, ortak istekler, ortak ihtiyaçlar ve en önemlisi de ortak duygu ve düşünceler bizleri daha güçlü bir birliğe taşıması gerekmiyor mu? İşte bu sorunun doğru yanıtını arıyoruz. Kadın gerçeği karşısında sarsılmadan yürümek, yaşamak yüzeyselliktir Kadın devriminin eksik ayağı bu anlamda ulusal ve uluslararası bir kadın gücünün örgütlenmeyişi olmaktadır. Bu 8 Mart’ta kadınlar olarak sorunlarımızı ele almamız tarihsel bir görev olmaktadır. Yoksa kadını ve kadın etrafında büyüyen bin yılların emeğinin hakkettiği sonucu almamasına sebebiyet verecek ya da devrimi kendi ellerimizle geciktirmiş olacağız. 21. yüzyılda, kadın gerçeğinin en yakıcı bir şekilde hissettirildiği bu tarihsel dönemeçte kapitalizmin liberalleştirdiği tüm düşünce ve eylemlerde bizler de nasibimizi almaktan kurtulamayacağız. Kadın özgürlük sorunu kapitalist sistem tarafından çok iyi bilinmesinden dolayı, kadın özgürlük mücadelesinin genelleşmemesi için sorunu sıradan, bireysel, toplum ile bir bağı olmayan, bir kaç kadının sorunuymuş gibi lanse edilmesine karşı kadınların, kadın özgürlük sorununu toplumsal ve toplumsal olduğu kadar da evrensel bir sorun olduğu gerçeğini radikal bir tarzda ortaya koyması gerekmektedir. Tabii radikal derken sadece eylemsel boyutlardan bahsetmiyoruz. Teori ve pratiğin her anlamda iç içe geçmesi gereken bir sorun olduğunu da özenle vurgulamak gerekir. Çünkü kadın sorunu neredeyse diğer tüm toplumsal sorunlardan çok daha suni görülmekte, hatta yokmuş gibi ele alınmaktadır. Oysa Avrupa gibi kadın hakları konusunda çok gelişmiş ve demokrat görünen kıtalarda dahi kadın sorununun çok daha derinlikli ele alınmasına ihtiyaç vardır. Çünkü bu hususta en fazla yanılgı yaşamaya müsait olan yapı feministler olmaktadır. Feministlerin önemli bir kısmı kadının özgürlük sorununu toplumsal bağlamından koparıp erkek egemen sistemin bir yaratımı olarak görmesi ve erkekle fiziki kopuş başta olmak üzere her türlü erkek reddinin gelişimiyle bağlantılı bir çözümü hedeflemesi eksik bir yaklaşım olmaktadır. Elbette Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin de erkeği ele alma biçimi vardır. Erkekten sonsuz boşanma, erkek egemen zihniyetin yaratımları olan devlet, aile, din gibi bir çok kurumun sorgulayarak ya da yeniden demokratik ve özgürlükçü değerlerle birlikte değişim ve dönüşümü sağladıktan sonra kendi özünden koparmadan yeniden bir inşayı öngörmektedir. Ancak, “Erkekten kurtulduk. Artık erkekten geriye kalan her türlü alan bizimdir” yaklaşımı ya da erkeğin dıştalanmasıyla beraber kazanılacak mevziler üzerinden yeniden bir yaşam inşa etme fikri gelişmektedir. Bu da reel sosyalist mantığın halen kadın cephesinden ideolojik olarak yeterince çözümlenmediğinin göstergesi olmaktadır. Bu anlamda proleter diktatörlük fikrinin kadın diktatörlüğünü savunma fikrinden pek bir farkı kalmamaktadır. Reel sosyalizmin sadece sosyalist kadınlar açısından değil özgür kadın hareketleri, inisiyatifleri özcesi feminist çevreler başta olmak üzere tüm kadın özgürlük aktivistleri tarafından yeniden çözümleme ihtiyacı vardır. 21. yüzyılı kadın yüzyılı yapma düşüncesini taşıyan tüm kadınların düşünsel, duygusal, fikirsel, ideolojik temelde bir araya gelmesi birleşme fikrini tartışması konunun ciddiyeti açısından aciliyet arz etmektedir. Çünkü kadın gerçeği karşısında sarsılmadan yürümek, yaşamak yüzeyselliktir. Kadını kadın gibi ele almadan kadını ekine köküne ayırarak basit bir matematiksel soru ya da basit bir toplumsal sorunsallık olarak ele almak da yüzeyselliktir. Yüzeyselliğin boyutları kadın sorununa yaklaşım kadar tehlikeli ve ciddi sonuçlar ortaya çıkarmasa da esasta ciddi bir sorun olarak ele alınmayı bekleyen önemli bir anlayış ve yaklaşım sorunu olarak her alanda ceryan etmektedir. Kadını tarihin derinliklerinden ele alıp değerlendirmeye tabi tutmak, kadını tarihi ve toplumsal yanları ile birlikte analiz edememek, kadını ya da kadın açısından sorun haline getirilen her şeyin derinlemesine kadın bakış açısı ve zihniyeti ile ele alınmaması çarpık, yanlış ve köksüz yaklaşımları beraberinde getirmektedir. O sebeple tarihsel açıdan değerlendirmeyi hak eden bir çok önemli konunun başında kadının yüzeysellikten uzak bir şekilde ele alınması konusu gelmektedir. Dolayısıyla basitçe ‘Bazı fikirsel ayrılıklar var, onlar da zamanla giderilir’ demeden ‘en önemli ve yakıcı sorun budur’ deyip bir araya gelmenin koşullarını yaratmak, gelişim, değişim, dönüşüm ve ilerleyerek devrim yapmak için gereklidir. 21. yüzyılı kadınlar olarak doğru bir temelde analiz etmek, ön görülerde bulunmak, ortak bir strateji belirlemek, özsavunma imkanlarını tartışmak, kazanımlarımızı ve kaybettiklerimizi objektif bir şekilde ele almak, ileriye dönük plan ve projeler oluşturmak yine özgürleşme noktasında vardığımız düzeyi tespit etmek, deneyimleri ortaklaştırmak, birikimleri sahiplenmek ve devrim zamanını yakalamak anlamına gelecektir. Bu anlamda düşünsel bir patlamanın yaratacağı bu birliktelik ruhuyla da kadınların devrim gerçekleştirmesi, kendi zamanını yaratması ve yakalaması kaçınılmaz olacaktır diyebiliriz. Aslında bu birlikteliği sağlayacak olan da bizleriz. Yani Kürt Kadın Hareketi’nin kendisidir. Önderliğimiz, ‘Kadın arkadaşların gelişmelerini sürdürmeli ve bunu da insanlara, toplumlara, halklara ulaştıracak çalışmalara dönüştürmeliler. Her boyutta örgütlenmenin, yol ve yöntemini bulmalılar. Bunu da yaratıcı, sonuç alıcı ideolojik, politik, örgütsel çalışmalarla yaşamalılar, başarmalılar. Kürt kadınının; sadece Kürdistan’da değil Türkiye’de, Ortadoğu’da ve Rojava Devrimi ile birlikte dünyada, nasıl bir gelişmeye, etkiye yol açtığı görülmektedir. Kadının iradeleşmesi, özgürleşmesi sonucunda; yarattığı, yaratacağı çok büyük toplumsal, tarihsel sonuçlar olacaktır. Mevcut durumda Kürt kadını; Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi öncülüğünde, bölge ve dünya kadınlarının öncüsü haline gelmiştir. Kadın özgürlüğünün gelişmesi ve bu özgürlük düzeyinin, ölçüsünün sürekli yükselmesi, Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere, Ortadoğu’da ve dünyada bu düzeyde yarattığı etki gücüyle; kadınların siyasal, toplumsal mücadeleye daha yoğunluklu, daha derinlikli ve kapsamlı katılımlarına yol açmaktadır.’ demektedir. Dolayısıyla Kürt kadın mücadelesi verdiği mücadelenin yanında Kürdistan sınırlarını da aşarak, dünya kültürüyle, inançlarıyla, dilleriyle gelenek ve görenekleriyle buluşması, büyüme gücününün ve görevinin bir sonucu olacaktır diyebiliriz. Cesaret, bilinç, inanç, düşünce, ideoloji, eylem ve başarı noktasında ciddi bir mesafe kat edilmiştir Kırk yılı aşkın mücadelenin ardından Kürdistan’dan, Sudan’a ve Filipinler’e kadar Kürt Kadın Hareketi’nin muazzam etkisi görülerek, kadınlar bir 8 Mart’ı daha belirlenmiş bir alan dışında istediği her yerde coşkuyla, neşeyle, sevgiyle, hoşgörüyle, serbestçe ve özgürce kutlayabilecektir. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin tüm kadınlara taşırılması, buluşturulması ve ortaklaştırılması düşüncesi bile insana heyecan vermektedir. Geçen dönem bu konuda konferans yapan kadınlar, sadece bir kere bir araya gelerek bile ne kadar çok güç olduklarını, ortak daha nelerin yapılabileceğini çokça dile getirerek zengin bir planlama çıkarmıştır. O sebeple başta Kürt kadınları açısından artık ciddi bir özgüvenin geliştiğini rahatlıkla belirtebiliriz. Cesaret, bilinç, inanç, düşünce, ideoloji, eylem ve başarı noktasında ciddi bir mesafe kat edilmiştir. Kürdistanlı kadınlar dünyanın dört bir yanında ideolojik ve siyasi açıdan bir düzey kazanmıştır. Fakat halen kadrosal ve örgütsel anlamda öncülük sorunları da gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. İşte bu sorun ve sıkıntıların giderilmesi hem kadrosal yetersizliklerin hem de öncülük anlamında iddia ve isteğin önündeki engellerin ortadan kaldırılması için yerelden evrensel fikrinin derinleşme, ihtiyacı vardır. Devrim amacı etrafında bir araya geliniyor, devrimci olunmak isteniliyor, devrimciliğe soyunuluyor, düşman olarak hedef gösterilen güce karşı kahramanca mücadele ediliyor, canını ortaya koyuyor ama özgürlük düşüncesinin yaşamsallaşması, hayat bulması ya da inşası noktasında zayıflık gösteriliyor. Bu dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir paradokstur. Önderliğimizin, ‘Devrimden korkuluyor’ eleştirisi bu anlamda en fazla kadınların gündeme alması gereken bir konudur. Örneğin erkek eliyle bu yıl 350 kadın Türkiye’de katledildi. Bu kadar kadın nasıl, nerede katledildi? Kaldı ki bu veriler resmi yapılan açıklamalara dayanmaktadır. Peki ya akibeti bilinmeyenler? Akibeti bilinmeyenlerin hesabını kim soracak? Kadına yönelik şiddette mevcut iktidarın direkt bağı var. AKP-Erdoğan bu katliamdan sorumludur. Şiddetten kurtulmanın ve kadın katliamlarının durdurulması kesinlikle faşizmi yenmekle ilgili bir konudur. 350 kadın yalnızca bir sayıyı değil bir katliamı anlatmaktadır. Bu bir kadın soykırımıdır. AKP-MHP faşist iktidarı İdlib’te, Libya’da bu kadar asker kaybetmedi. Somut bir işgal harekatı ve savaş yürütmesine rağmen yüzlerce askeri kaybetmediğini söylüyor. Peki bu yüzlerce kadın hangi harp meydanında kaybedildi? Bu katliamlar neden yeterince sorgulanmıyor? Türkiye gibi bir ülkede 5 asker öldüğünde ulusal yas ilan ediliyor. Tüm medyanın, toplumun gündemi ölen askerlerin durumuna kilitleniyor. Peki doğru düzgün isimleri bile bilinmeyen bu kadınların suçu ne? ‘Kadınlar direnişi örgütlüyor özgürlüğe yürüyor’ sloganı etrafında 8 Mart’ı karşılayan Kuzey Kürdistan ve Türkiyeli kadınlar işte bu katliama karşı isyandaydı. Verilen mesajların da doğru anlaşılması lazım. Küçük gruplar ya da inisiyatifler ve kurumlar adına yapılan çağrılarda ‘Ortak platform, ortak hareket’ vurgusu ön plana çıktı. Kürdistan’ın dört bir yanında İmralı adasında düşman tarafından İmralı’da orman yangını olduğu bilgisi verildikten sonra kadınlar öncülüğünde meydanlara akan halk, ortaya koydukları tepki ve tutumlarıyla beraber Önderliğimizin ailesiyle görüştürülmesi sağlanabilmiştir. Bu açıdan Önderliğimizin kardeşi aracılığıyla dışarıya verdiği mesajların da çok çarpıcı olduğunu belirtmek gerekir. ‘Asıl çözüm gücü sizsiniz, herkes çalışmalı, herkes elinden geleni yapmalı’ diyen Önderliğimiz bu tarihi eşiği nasıl karşılamamız ve atlatmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Bu açıdan 8 Mart’ta alanlara akan kadınlar, direniş coşkusuyla Önder Apo’ya selam göndermiş, kadın özgürlük mücadelesinin yükseltileceğinin sözünü ve kararlaşmasını bir kez daha göstermiştir. Önderlikten haber almış olmanın verdiği mücadele ruhuyla Kürt kadınları 2020 8 Mart’ını farklı bir ruh haliyle kutladığını görmek, hissetmek, anlamak ve kavramak gerekir. Tüm engellemelere ve baskılara karşı Kürt geleneksel kıyafetleri ve özelde de devrimin rengi olan kırmızılı kıyafetlerle alanlarda, barikatlarda kadınlar onurlu bir yürüyüşün öncüsü olduğunu ve mücadele edilerek kazanılacağını, savunulacağını, var olunacağını, varlığını koruyacağını ve özgürleşeceğini haykırmıştır. Bu açıdan kadınlar bu yıl dünyada Üçüncü Dünya Savaşı’nın taraflarına, savaşın yürütücülerine, sahiplerine, savaşın merkezindeki güçlere ve savaştan çıkar hesapları olan tüm kesimlere, şirketlere, dev holdinglere, devletlere yani erkeklere bu savaşta taraf olacaklarını ilan etmişlerdir. Çünkü kadınların meydanlarda açtıkları pankartlarla, dövizlerle ve giydikleri kostümlerle mesajları vardı. Mesela en fazla göze çarpanlardan bazıları şunlardı; “İtirazım var”, “Özgürlük çizgisinden asla vazgeçmeyeceğiz”, “Özgürlükte ısrarlı mücadelede kararlıyız”, “Jin berxwedanê bi rexistin dikin, ber bi azadîyê ve dimeşin”, “Özgürlük sokaktan geçer”, “Yoksulluğa karşı grevdeyiz”, “Krizin bedelini evde de işte de kadınlar ödemeyecek”, “Erken evlilik değil; çocuk istismarı”, “Çocuk istismarını aklayan devlet istemiyoruz”, “İstismarın affı ve bahanesi olmaz”, “Krize ve şiddete karşı isyandayız”, “Erkekler evlere çocuk bakmaya”, “İnadına isyan, inadına özgürlük”, “Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa”, “Yaşasın kadın dayanışması”, “8 Mart kadın devriminin sembolüdür”, “Susmuyoruz, korkmuyoruz itaat etmiyoruz”, “Kadın cinayetleri politiktir”, “Kapitalizm öldürür, kadın dayanışması yaşatır!” Kadınlar, Avrupa’da da mültecilerle dayanışmayı öne çıkarmayı başarmış Üçüncü Dünya Savaşı ortamında yükseltilmeye çalışılan ırkçılığa, cinsiyetçiliğe ve dinciliğe karşı güçlü bir tavır geliştirerek liberal kapitalist hesapları boşa çıkarmayı amaçlamıştır. Türkiye’deki faşizm ve gericiliğin geriletilmesi için bir araya gelinmesi gerektiği, ulusal birlik kadar faşizme karşı ortak cephelerde bir araya gelinmesi ve ortak mücadele vurgusunun öne çıktığı görülmektedir. Peki öne çıkan bu mesajlar nasıl okunmalıdır, yapılması gereken nedir? Kadınların verdiği mesaj kadın hareketleri ve öncülüleri tarafından nasıl karşılık bulmalı, ortak örgütlülük nasıl geliştirilecek? Ortak hedefe nasıl yönelinecek? Tüm kadınların istemi olan özgürlük başka hangi yol ve yöntemler devreye konularak mücadeleye akıtılacak? Bu soruların herkes tarafından kendi cephesinden yanıtlanması gerekmiyor mu? Çünkü ölüme ve zulme karşı kadınlar yaşamı ve umudu haykırıyor, hem de hiç olmadığı kadar ve tüm zamanları aşacak kadar güçlü bir şekilde. Şilili bir milyonu aşkın kadın sadece bireysel hak ve özgürlükleri için ayaklanmadı. Şilili bir milyonu aşkın kadın hem diktatörlüğe karşı hem de kadına yönelik erkek egemen sistemin kurum ve yapılanmalarına karşı isyan etti. Özgürlük istiyor hem de herkes için ve herkes adına. Bu açıdan Şilili ve Kürdistanlı kadınların amaç ve hedefi birdir. O zaman yapılması gereken bir araya gelmek, gücü birleştirmek, ortak hareket edip ortak mücadele ederek zafere yürümektir. Ölüme ve zulme karşı kadınlar yaşamı ve umudu haykırıyor Yalan, hile, kurnazlık, vahşet, işgal, kan, ölüm, feryat figan bir yaşam tarzını dayatan erkek egemen sisteme ve devlete karşı aydınlığa, mutluluğa, umuda, hayal etmeye, bir ütopya sahibi olmaya ve sosyalist bir kişiliği-yaşamı savunmaya taraf olduğunu ortaya koyan kadınlar iş başına çağrılmıştır. Mücadele alanlarına, savaş mevzilerine özsavunma alanlarına davet edilmiştir. Tüm kadınların özelde de sosyalist ve devrimci kadınların görevleri düşünsel ve teorik çalışmaların yanında artık pratiğe de koşulması gerektiği bir kez daha açığa çıkmıştır. Ancak bu şekilde her dilden her dinden her renkten her kimlikten her halktan ve her fikirden kadınların yan yana, el ele vererek kadın özgürlük mücadelesini yükseltmesi mümkün olacaktır. Dünyada kadın hareketleri ciddi anlamda yükselişe geçmiştir. Kadınların özgürlük yürüyüşü kararlı ve ısrarlı bir biçimde gelişme göstermektedir. Aynı zamanda kadınların özgün örgütlülüklerinin yaygınlık gösterdiği de gözlemlenmektedir. Kadınların kendi özgün ve özgürlük sorunlarının merkezinden doğru yayılan ciddi gündemler vardır. Kadın özgürlüğü için mücadele eden kadınlar, erkek egemen sistemi hedeflerken aynı zamanda yeni ve özgür bir yaşamın inşası içinde ayrıca bir inşa mücadelesi yürütmektedirler. Mesele sadece erkeğe, devlete, köleliğe karşı mücadele etmek olmadığı da netleşmektedir. Sadece eylem yapmak, eylem ve etkinliklerle kendini sınırlandırmak yetmemektedir. Toplumsal yaşam içerisinde hatta sıradan bir haber bültenine bile yansıyan kadın boyutunun kendi başına ele alması bile mevcut çalışmaların yetersizliğini gösterecektir. Yeni yaşamın, yeni örgütlülüğün ve sistemin düşünsel anlamda derinleştirilme ihtiyacı vardır. Bu anlamda ne sadece kaba, dolu dizgin bir pratikçilik ne de soyut bir teorisyenlik, fikir-zikir eylem birlikteliğinin olması lazım. Kadın Kurtuluş İdeolojisi bağlamında bilimsel olarak ele alınan kadın sorununa Jineoloji bilimi çerçevesinde çözümün geliştirilmesi artık bir zorunluluktur. Erkeğin ‘malı ve mülkü’ konumundan çıkarılan ya da çıkarılmak istenen bir kadının nerede kalacağı, nasıl yaşayacağı, ne iş yapacağı, kendisini nasıl koruyacağı, toplumsal yaşama ahlaki ve politik görevler kapsamında nasıl katılacağı gibi sorular önem kazanmaktadır. Yani alternatif kurumlar, alternatif yaşam alanları, özgürlük alanları, kadın özgürlük vakıfları gibi kadının örgütleneceği, çalışacağı mekanların oluşturulması lazım. Ayrıca ekonomik olarak kadının bağımsız ve serbest olabilmesi ve toplumsal üretime katılabilmesi için kadınların kendi kooperatif çalışmalarının kollektif temelde oluşturulması lazım. Yine düşünsel anlamda da kadının gelişimini sağlaması, ahlaki ve politik toplumun öncülüğünü yapabilmesi, entellektüel görevlerine sahip çıkması da önemlidir. Bunun dışında hangi kadın ya da kadın toplulukları yaşamı güzelleştirme, estetize kılma, çoğaltma anlamında ne yapmak istediği de önemlidir. Kendi özgür bakış açısı ve iradesiyle bir araya gelecek kadınların güçlerini birleştirerek, ortak fikirler etrafında örgütlenerek başaramayacakları hiç bir işin olmadığını Kürdistan Özgür Kadın Hareketi ispatlamıştır. DAİŞ faşizmine ve AKP sömürgeciliğine karşı mücadelede bunu kanıtlamıştır. Önder Apo, kardeşi ile yaptığı son görüşmede şunları söylemektedir; ‘Çalışın, katkı sunun, güç sizsiniz, her şey sizin mücadelenize bağlı!’ Önderlik, adeta yanı başımızdaymış gibi günlük olarak bizi takip ediyormuş gibi temel sorunumuzu bu şekilde tespit etmekte ve perspektif vermektedir. Önderliğimiz her şeye emek verilerek kazanılacağını vurgulayarak kadınlar başta olmak üzere özgürlük mücadelesi veren herkese aslında seferberlik çağrısı yapmıştır. Kendi özgürlüğünüz için tecrite karşı mücadele edin çağrısıdır bu. Sadece bir gün değil, her gün yirmi dört saat mücadele içerisinde olunması gerektiğini belirterek gece-gündüz emek verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bundan yıllar önce de bir grup kadın devrimci şahsında tüm kadınlara seslenirken de, ‘Gerekirse 10-20 yıl inzivaya çekilip kendilerini özgürleştirmeleri gerekir. Kişiliklerini yaratmaları ve kendilerini yetiştirmeleri gerekir. Kölelikten başka türlü kurtulmak olmaz. Büyük çabalarda bulunurlarsa büyük başarılar. Özgür kadının yaratılması, bir ülkeden ve bağımsızlıktan daha önemlidir benim için.’ demektedir. Kadın özgürlük mücadelesi kazanırsa yer yerinden oynayacak. Tüm eril sistemler yıkılacak, dünya bambaşka bir renge bürünecek. Bu açıdan kadının mücadelesi sıradan ve basit bir mücadele değildir. Basit sorunlar ve gündemler etrafında da mücadele etmemektedir. Kadın merkezli sorun tüm toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik ve askeri sorunlarında çözümünü hedeflemektedir. Kadın özgürlük soruna Özgür Kadın Hareketi’nin tüm kadro ve çalışanlarının büyük bir ciddiyetle yaklaşması gerekir. Kadının eksiltilmeye çalışıldığı alanlara kadınların katılması, çoğaltılması ve belirgin kılınması önemlidir. Kadın nerede en çok vuruluyor, yok ediliyor, görünmez kılınmaya çalışılıyorsa o zaman o alanlara yönelmek, kadını orada nicelik ve nitelik olarak çoğaltmak mevcut politikaları boşa çıkarma anlamında önemli olacaktır. Bu açıdan, 2020 yılının 8 Mart’ıyla birlikte kadınların yeni bir kavgaya girişmek için kollarını sıvadığını, mücadele meydanına vardığını ve öncülük görevini daha güçlü yerine getirmek için hazırlıklarını tamamladığını görmek mümkündür. Tüm kadınların bu özgürlük aşkına karşı çok daha güçlü mücadele verebilmek, özgür kadın değerlerimize sahip çıkmak ve Özgür Kadın Hareketi’nin de önderi olan Önder Apo’nun özgürlüğü başta olmak üzere tüm işgalci, faşist, sömürgeci, diktatör, patriarkal sisteme, yaratıcılarına ve kurumlarına karşı zihinsel, örgütsel, ideolojik ve özsavunma çizgisinde mücadelemizi zafere kadar sürdüreceğimizin kararlaşması 8 Mart’la mühürlenmiştir. Bu temelde kadınlar mücadelelerini her alandan, her yönden yükseltecek, 21. yüzyılı kadın yüzyılı haline dönüşterecektir. | ||
© 2021 Serxwebûn |